Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendiriyor: İstanbul’da iki büyük miting ve Erzurum’da İmamoğlu’na saldırı

Geride bıraktığımız hafta sonu, önce Millet İttifakı İstanbul-Maltepe’de, sonra Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan Atatürk Havalimanı’nda iki dev miting düzenledi. Erdoğan’ın mitinginden çok kısa bir süre sonra ise Erzurum’da yapılan bir seçim mitinginde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu taşlı bir saldırıya maruz kaldı.

Seçime bir haftadan kısa bir süre kala mitingler bize ne gösterdi? Mitingler seçmenin kararını değiştirmede bir etken mi? Liderlerin söylemleri nasıl yorumlanmalı? İmamoğlu’na saldırı ne anlama geliyor? Bundan sonra neler olabilir?

Ruşen Çakır, Medyascope izleyicilerinin sorularını cevapladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba iyi günler, iyi haftalar. Sizlerle berâber bir yayın yapıyoruz. Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında canlı yayında chat bölümüne sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazarsanız –bundan önce çok yaptık bu yayınları ve çok verimli geçti–, birlikte yaklaşık 1 saatlik bir yayın yapalım. Konumuz hafta sonu İstanbul’da gerçekleşen iki miting; önce Millet İttifâkı’nın, sonra Cumhur İttifâkı’nın. Ve yine dün Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na yönelik taşlı saldırı. Bunlardan bahsedeceğiz. Ben iki mitingi de yerinde izledim; önce Maltepe’de Millet İttifâkı’nın mitingini, dün de Yeşilköy Havalimanı’ndaki millet bahçesinde yapılan Cumhur İttifâkı’nın mitingini canlı olarak izledim. Dünkü ve önceki günkü canlı yayınlarda kısaca yorumladım bunu. Ama esas yorumları bu yayına sakladım. Sizlerden gelecek sorularla, yorumlarla berâber bunları ele alacağız. Çok ilginç bir şeydi. Tam 1 hafta kala yapıldı mitingler. Şu anda 6 gün var ve gündemde Erzurum’daki saldırı var. Bugün Ekrem İmamoğlu’na Konya’da da birtakım saldırı tehditleri şimdiden gelmeye başladı biliyorsunuz. Saldırının ardından iktidârın temsilcilerinden hiçbir kınama çıkmadı. Tam tersine saldırıyı meşrûlaştırıcı açıklamalar yapıldı. Hattâ daha ileri gidip saldırıya uğrayanları suçlayanlar da oldu. Bu da çok şaşırtıcı değil açıkçası. Bütün bunları konuşacağız. 

Ahmet Yasin Yılmaz: “Siyâsîlerin gündem belirleyebilme gücünün önemini dâima vurguluyorsunuz. Gündemi etkileyebilme gücünün halkın tercihlerine doğrudan ya da dolaylı etkisi var mı?’’ Kesinlikle var ve bu konuda 1 saat sonra Prof. Nebi Sümer’le “Psikolojik olarak kim üstün?” diye bir canlı yayın yapacağım. Kendisi Türkiye’nin önde gelen psikologlarından, öğretim üyesi bir profesör. Bu tür hususları onunla da konuşacağız. Gündem belirleme, saldırgan olma, negatif propaganda, pozitif propaganda… bütün bunları konuşacağız. Burada da meselâ gündemi nasıl belirledi Kemal Kılıçdaroğlu? Alevî videosuyla belirledi. Dünkü mitingde bu videodan alıntı bile yaptı AKP’liler. “Ben Alevîyim” demesini göstererek, Kılıçdaroğlu aleyhine propaganda yaptıklarını düşündüler herhalde. Ama bunun etkili olduğunu sanmıyorum; tam tersine Kılıçdaroğlu o videoyla bayağı bir şeyi değiştirdi. 

“Kılıçdaroğlu ilk turda seçilemez ve en azından bir milyon oy gibi fark atabilirse, Cumhur İttifâkı’nın Meclis çoğunluğunu sağlaması cumhurbaşkanlığını vermeyelim düşüncesiyle dezavantaja dönüşür mü?” Bunu daha önce de konuştuk. Böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Dezavantaja dönüşmez. Tam tersine bir kere Meclis çoğunluğunu Cumhur İttifâkı’nın sağlayacağı kanısında değilim. Daha fazla milletvekili çıkartabilir, ama çoğunluk sağlayamaz. Burada Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın kilit partiler olacağını düşünüyorum. Artık HDP’nin yanında TİP de girerse onların oyuna herkesin ihtiyâcı olacak. Cumhur İttifâkı’nın daha fazla milletvekili çıkarmasının ikinci turu etkileyeceğini de sanmıyorum. Ama bir sanmadığım husus daha var ki: Seçim bence ikinci tura da kalmayacak. Onu yine konuşuruz. 

Tayfun Tufan: “Erzurum’daki provokasyon mağlup ve kararsız seçmende nasıl bir etki yaratır?” Tabiî ki İmamoğlu’nun ve dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun etrâfında kenetlenme etkisi yaratır. Buradan korkup oy vermekten vazgeçen ya da oy vermeyecek olan pek çıkmaz. Tam tersine, “Ya, hiçbir şey değişmeyecek zâten” diye düşünenler varsa, onlar inadına oy kullanabilirler. Nasıl meselâ? 2019’da yerel seçimlerde İstanbul seçiminin iptâlinin ardından fark nasıl açıldı bunu unutmayın. Burada bir şeye mâruz bırakıldı Ekrem İmamoğlu o târihte ve seçmenin önemli bir kısmı, belki ilk turda oy vermeyenler, belki ilk turda Binali Yıldırım’a verenlerin bir kısmı Ekrem İmamoğlu’yla bir tür dayanışma sergilediler. Şimdi de öyle olacağını düşünmek için elimizde çok neden var. Erzurum, malûm, Cumhur İttifâkı’nın çok güçlü olduğu bir yer ve orada Ekrem İmamoğlu’nun konuşma yapmasına izin vermiyorlar. Demokraside böyle bir şey olmaz. “Biz burada çoğuz, seni istemiyoruz” denemez. Bunu yaptığınız andan îtibâren demokrasiyle alâkanızın olmadığı ortaya çıkar. Ve burada sonuçta her halükârda kârlı çıkacak olan saldırıya uğrayandır. Tabiî buradan hareketle yapılan, “Saldırıya uğrayan kârlı çıkıyor. Dolayısıyla saldırı da onun tarafından yapılmıştır” gibi saçma komplo teorilerine îtibar etmemek lâzım. Bu bize şunu gösteriyor bence: Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na saldırmak, saldıranların seçimi kaybettiklerini gösteriyor. Kaybettikleri düşüncesiyle oluşan bir öfkenin dışavurumu bence. Ve bunu da insanlar büyük ölçüde böyle anlıyorlar. Zor durumda olan saldırıyor. Güçlü olan, zâten seçimi kazandığını düşünen birisi gülüp geçer, “Nasıl olsa siz hiçbir şey yapamayacaksınız” deyip, orada Ekrem İmamoğlu’nun istediğini yapmasına tahammül eder. Böyle bir şey olmadı. Bu tahammülsüzlük kaybetme duygusundan kaynaklanıyor bence. 

“Hep siyâset, hep siyâset. Biraz da sanat diyelim. Devlet Bahçeli’nin ‘İki keklik’ performansını nasıl buldunuz?” Vallahi inanın, duydum da ne olduğunu bilmiyorum. Çok da fazla merak etmedim Kadir Bey. Onun için özür dilerim. 

John Melton: “Ben iktidarda müthiş bir panik havası görüyorum. Köşeye sıkıştırılmış bir kedi daha da agresifleşmez mi? Kazanma umûdu azaldıkça iktidar seçim güvenliğini riske ederek çılgınlıklara kalkışabilir mi?” Bu hep söyleniyordu. Şu âna kadar Adıyaman’da bir küçük çaplı saldırı oldu Kılıçdaroğlu ve CHP heyetine; şimdi de Ekrem İmamoğlu’na Erzurum’da. Başka şeyler de olabilir. Olmayacak diye bir şey yok. Ama bunlarla seçim sonucunun belirlenemeyeceği açık. Bu gerilimin 6-7 gün içerisinde alabildiğine tırmanıp oy kullanmayı imkânsız hâle getirmesi mümkün olamaz. Çok daha önceden başlayan bir şiddet sarmalı olsaydı belki olurdu. Ama bu saatten sonra insanlar sağduyulu bir şekilde sandıkta istediklerini seçme haklarına sâhip çıkacaklardır diye düşünüyorum. 

“Sinan Oğan’ın yaşadığı saldırı sonrası yaptığı açıklamadaki ‘CHP’liler bana çekil dedi, ama HDP’yi de kınayabilecek misiniz?’ tarzı söylemi üzerine de yorum yapabilir misiniz?” demiş bir izleyicimiz. Buna ne diyelim yani? Diyelim ki kendisine saldırı yapıldığı söyleniyor. Erzurum’daki saldırıya benzer bir saldırı olmadığı anlaşılıyor. Ama diyelim ki bir saldırı yapıldı. CHP ile ne alâkası var yani? CHP’yi burada niye gündeme getiriyor? Bunu anlamış değilim. “HDP’yi de kınayabilecek misiniz?” sorusuna gelince; herhalde CHP’liler HDP’yi de kınarlar, eğer HDP’liler bir saldırı yapmışlarsa. Bunu çok gereksiz ve Erzurum’da belirlenen gündeme bir şekilde müdâhil olma çabası olarak görüyorum. Ama çok etkili olacak bir şey değil, öyle gözüküyor. 

“Seçim sürecinde AKP’li bakanların Erdoğan’a destek olmak yerine köstek olduğunu düşünüyorum. Bunu 2019 seçimlerinde de görmüştük. Bu stratejik yanlışı nasıl yapabiliyor Erdoğan?” diye sormuş Kenan Hancıoğlu. Erdoğan’a rağmen kimse bir şey yapmaz. Erdoğan bir şekilde biliyordur. Eğer ona rağmen bir şey yapılırsa zâten müdâhil olur. Erdoğan’ın kalkıp Erzurum saldırısını kınadığını görmedik. Kınayacağını da sanmıyorum. Dolayısıyla bu birlikte yapılan hatâları –bir hatâysa ki ben de sizin dediğiniz gibi hatâ olduğunu düşünüyorum– birlikte yapıyorlar. Bunlar Erdoğan’a rağmen yapılan hatâlar olamaz.

Rafet Alagöz: “Muhâlefetin psikolojik üstünlüğü ele geçirmesiyle birlikte iktidar sanki bir muhâlefet pozisyonuna düşmüş gibi görünüyor. Bu görüşe katılır mısınız?” Katılırım ve demin yapacağımızdan bahsettiğim yayında tam da bunu konuşacağız. “Psikolojik üstünlük kimde?” konusunu Prof. Nebi Sümer’le konuşacağız. 

Özgür Deniz: “Dünkü saldırıyla kendi mitinglerini gündemden düşürdüler. Bence büyük bir hatâ yaptılar” demiş. Kesinlikle öyle. Ben dün Yeşilköy’de izledim mitingi. Bayağı bir kalabalıktı. Ve orada insanlar –ister taşınmış olsunlar, ister kendileri gelsin, hiç önemli değil–, yüz binlerce insan Erdoğan’a sâhip çıktı; sâhip çıkma yolunda bir hamlede bulundu diyelim. Ve şu âna kadar Erdoğan’ın yaptığı –ki bundan sonra da daha büyük bir şey yapabileceğini sanmıyorum– en önemli faaliyetti. Ama tam faaliyetin bitiminde Erzurum haberi geldi. Ve artık Erzurum konuşuyoruz. Erdoğan’a yapılmış bir kötülük bu. Ama sonuçta birbirinden bağımsız şeyler değil. Normal şartlarda Erdoğan, Erzurum haberini duyar duymaz çıkıp net bir şekilde buna karşı bir pozisyon alsa, saldıranlara karşı ve saldırıya uğrayanların yanında pozisyon alsa belki değişirdi. Ama sessiz kalarak da bunu güçlendirdi. Sonuçta esas olarak Erzurum’u konuşuyoruz. Bu yapılan mitingin, “Büyük İstanbul Mitingi” diye tanımladıkları, hakîkaten büyük o mitingin etkisi 1 saat bile sürmedi, gündemden düştü. Bakmadım, ama herhalde iktidar yanlısı gazeteler mitingi baştan aşağı büyük fotoğraflarla vermişlerdir. Ama bu bir anlamda kendi kendilerine propagandadan başka bir şey değil. Miting aracılığıyla, bu kadar büyük bir gövde gösterisiyle kendilerine yeni oy çekmeyi düşündülerse, Erzurum saldırısıyla bunun önüne geçmiş oldular. Çünkü miting eninde sonunda demokratik bir hakkın kullanılmasıdır. Orada her ne kadar birtakım saldırgan üslûplar, videolar filan gösterilmiş olsa da sonuçta sâkin şekilde yapılan bir faaliyetti. Bunun ardından böyle bir saldırganlık gerçekten mitingin üzerine çok ciddî bir gölge düşürdü, etkisini kırdı. Bu anlamda size katılıyorum. 

“Bu tür olaylar seçime katılım oranını artıracak diye düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?” Ben de öyle düşünüyorum. İnsanlar bir tarafın saldırganlaştığını görünce sinmek yerine, en azından sandıkta oy kullanarak onlara karşı tavır almayı tercih edeceklerdir. 

Yunus Onur diyor ki: “Provokasyonlar artarsa Millet İttifâkı adına bir olumsuzluk oluşur mu?” Yok, oluşmaz. Tam tersi bir etki olur. Millet İttifâkı daha güçlenir ve benim o hep söylediğim, “Seçime az bir süre kala Muharrem İnce çekilebilir” önermem burada geçerli olabilir. Provokasyonlar artarsa Muharrem İnce onları gerekçe göstererek geri çekilebilir. Yani adaylıktan çekilebilir. Çünkü zâten oylarının da son kamuoyu araştırmalarında epey düştüğünü görüyoruz. O da herhalde görüyordur. 

Evet, Feraye de aynı şeyi sormuş: “Bu tür olaylar, kararsızları ve İnce’ye oy verecekleri Millet İttifâkı lehine konsolide eder mi? Millet İttifâkı’nın şansı daha fazla artmış mıdır?” Bana göre öyle. 

Umut K.: “Erdoğan’ın ve 2018’deki İnce’nin negatif kampanyası sâdece konsolidasyona yarıyor.” —Yani karşı tarafı güçlendiriyor, konsolide ediyor— “Bunun getirisi olduğunu düşünmüyorum. Hal böyleyken Erdoğan neden aynı taktiği deniyor?” Çünkü yapacak fazla bir şeyi yok. Yani pozitif kampanya yapabilmek için bir şeyler söylemeniz lâzım. Dünkü mitingde meselâ Erdoğan ilk olarak İstanbul’a çok geniş bir yer ayırdı, İstanbul’da yaptıklarını anlattı. İkinci olarak Türkiye’de yaptıklarını anlattı. Genellikle yol, havaalanı, köprü vs. gibi şeyler. Üçüncü olarak yapmayı vadettiklerini anlattı. Ama onun dışında esas olarak muhâlefete ve özellikle de Kılıçdaroğlu’na yönelik suçlamalar, aşağılamalar var. Şimdi bütün bu anlattıklarını bu diğer husus gölgeledi. Ve sonuçta geride ne kaldı? O yapılan videolar. O videolarda HDP milletvekillerinin ya da PKK yöneticilerinin görüntüleri, şunlar bunlar, LGBTİ ile işbirliği suçlamaları –ki ne anlama geliyorsa–, PKK ile iş yapıyor iddiaları, FETÖ ile işbirliği yapıyor iddiaları. Yani “Bunlar kötü, çok kötü, ülkeyi yakacaklar, yıkacaklar, satacaklar!” şeklinde, diğeri üzerinden propaganda yaptı ve bunu yaptıkça da, ‘‘Ben yeniden iktidâra gelirsem, tekrar seçilirsem şunu şunu yapacağım’’ demeleri ya da “Bunca süre içerisinde şunları yaptım” demelerinin çok da fazla bir anlamı kalmadı. Bu esas olarak karşı tarafın güçlü olduğunu görmekten kaynaklanan bir şey bence. Bir diğer husus da Kılıçdaroğlu özellikle bu sefer Muharrem İnce’nin 5 yıl önce düştüğü tuzağa düşmüyor. O tuzak ne? Erdoğan’la polemiğe girmek. Buna düşmediği için Erdoğan öfkeyle alabildiğine dozu artırarak Kılıçdaroğlu’nu mindere çekmeye çalışıyor, ama olmuyor.

Oğuz Kumru: “Panik havasının arttığını düşünüyorum. Sizin düşünceniz nedir?” Panik demeyelim de, yani kaybetme ihtimâlinin çok yüksek olduğunu görüyorlar. Dün mitingde konuştuğum bâzı değişik kademelerden AKP’liler ve AKP yanlısı gazetecilerde çok böyle, hani bir, “Bu işi kazanıyoruz, yine kolay bir şekilde hallediyoruz” duygusu görmedim. Bir kere ilk turda kazanabileceğini düşünen kimse görmedim. İkinci turda kazanma ihtimâlinin olduğunu, Erdoğan’ın yine ne yapıp ne edip kazanabileceğini söyleyenler oldu; ama bir Millet İttifâkı seçmeni ya da yöneticilerindeki güveni görmedim. 

Mehmet Rasim İnceoğlu: “Seçimden sonra belediye başkanı, vali hakkında dâvâ açılır mı?’’ Herhalde bir soruşturma olur. Özellikle vâli hakkında olur.

Burak Özcan: “2018’de İnce’nin mitingine de katılmıştım. Cumartesi yapılana da katıldım. İkisi arasındaki fark şu: 2018 daha kalabalıktı, ama son mitingde insanların kazanacaklarına daha fazla inanmış olduklarını gördüm”. Evet, zâten mesele bu. 2018’de bir umut vardı herhalde. Ben gitmedim, çünkü Muharrem İnce’nin kazanma ihtimâli vs. olmadığını düşündüm. Gitmeye zahmet bile etmedim diyeyim, öyle söyleyeyim. Ama şu âna kadar benim gördüğüm, Kılıçdaroğlu’nun faaliyetlerini Türkiye’nin değişik yerlerinde izledim, biliyorsunuz; Trabzon’da, Konya’da, İzmir’de, İstanbul’da, başka yerler de var, buralarda benim gördüğüm, insanların inancıydı. Yani ummak yerine inanmak söz konusuydu. Bu anlamda Burak Bey’le hakîkaten aynı şeyi düşünüyoruz. Sayı çok daha fazla olmayabilir; ama insanlar “Ya tutarsa” değil, “Artık bu iş oldu” diye geliyorlar o mitinglere. 

Vedat Cevat: “Artık ikinci tura kalmaz diyebilir miyiz?” Ben bunu daha önce de söylüyordum. Artık hiç kalmaz diyeyim, öyle söyleyeyim. 

Uğur Kaygısız: “Kaybetmeleri durumunda kolluk kuvvetleriyle birlikte yönetimi vermek istemezlerse biz ne yapabiliriz? Böyle bir şey yapmanın emârelerini gösteriyorlar”. Böyle bir şey olmaz. Kaybederlerse verecekler. Devir-teslim olacak ve yeni yönetim gelecek. Ve kolluk kuvvetleri de yeni yönetime uygun bir şekilde çalışacaklar. Bu tür spekülasyonlar yapmanın anlamı yok.

Deli Poyraz: “Bırakın saldırıyı kınamayı, tırmandıracaklar galiba”. Olabilir. Ama burada sâdece saldırganlar kurmuyor oyunu. Onlar bir şey yapıyor ve karşıdan bir şey bekliyorlar. Onu göremedikleri müddetçe daha da fazla saldırganlaşabilirler. Ama burada ilk andan îtibâren Kılıçdaroğlu’nun verdiği mesajlar çok açıktı. 

Evet, genellikle ilk tur, ikinci tur meselesi sorulmuş. Ona cevap verdim. 

“ ‘Erdoğan kazanırsa bir daha yayın yapmayacağım’ demiştiniz. Böyle bir şeyi neden söylediniz? Erdoğan kazanırsa sözünüzü tutacak mısınız?” Böyle bir şey söylemedim. Ne söylediğimi hayal meyal hatırlıyorum, ama böyle bir şey söylemedim. Gazeteciliği bırakmadığım müddetçe, “Erdoğan kazanırsa gazeteciliği bırakacağım” falan demem. Niye diyeyim yani? Öyle bir şey yok. Şaka yollu bir şeydi o. Öyle bir şey yok. Yani yaparım. Gidebileceğimiz kadar gideceğiz. Şu âna kadar Medyascope’un öyküsü zâten 8 yıl oluyor, çok zor şartlar altında gazetecilik yaptık. Her şart altında gazeteciliğin yapılacağını gösterdik. Dolayısıyla koşullar daha da ağırlaşsa bile yaparız. Ama şunu söylememe izin verin: Cumartesi günü CHP’nin mitingini izledik biz tam kadro, Medyascope olarak; Pazar günü de AKP’nin mitingini izledik, yine tam kadro. Her iki mitingi de izleyen o kadar az sayıda insan vardı ki — kurum ve gazeteci. Yani CHP’nin mitingini izleyip AKP’nin mitingine gitmeyen, gidemeyenler ya da AKP’nin mitingini izleyip CHP’nin mitingine gitmeyen, gidemeyenler. Ben ikisine de gittim ve gazetecilik böyle bir şey. Biz kurum olarak ikisinde de yayın yaptık. Gazetecilik böyle bir şey. Orada hiç kimse de kalkıp, özellikle bana ve kuruma yönelik çok büyük hakaretler etmiş birtakım isimler –gazeteci demeye dilim varmıyor ama, diyelim hadi, onlar da gazeteci olsun– işte bizim aldığımız fonlar yüzünden –ki bunları açık yapıyoruz biliyorsunuz, gizlimiz saklımız yok– bize demediklerini bırakmayan, her türlü hakareti küfrü eden insanların karşısında alnımız ak bir şekilde dolaştık, onlar yere baktılar. Dolayısıyla ne olursa olsun biz gazeteciliğe devam ederiz, merak etmeyin. 

Önder Faruk Ünal: “Seçimde oy kullanmayacağım ve kararsız seçmenler için düşünceniz nedir?” Vallahi herkes istediği gibi davranmakta serbesttir. Onların bileceği iş. Hiç kimseye aldığı karardan dolayı şuna oy verdi, şuna vermedi vs. bunlardan hareketle bir şey söylemek haddimize değil. İsteyen istediği gibi davranabilir. 

“Erzurum’da yaşanan olaylar İnce ve Oğan seçmenini etkiler mi sizce?” Kesinlikle etkiler. Oğan’ı değil belki, ama İnce’yi etkileyebilir. 

Hüseyin D.: “Dün Cumhur İttifâkı mitinginden sonraki kısa yorumunuzu izledim. Kalabalıktan ve coşkudan etkilendiğiniz gözüküyordu. Seçimlerin sonuçlarını bu tür mitinglerin doğrudan etkileyebileceğini düşünüyor musunuz?” Bu tür mitinglerin tabiî ki bir anlamı var, önemi var, seçime de etkisi var. Dünkü mitingin kalabalık ve coşkulu olması Erdoğan’ın kazanma şansının arttığı anlamına gelmiyor bence. O mitingdeki kalabalık bana Erdoğan’ın kazanma ihtimâlinin çok yüksek olmadığını gösterdi. Sanki bir tür vedâ mitingi gibi bir şeydi, öyle gördüm. Tek başına bu mitingle olabilecek bir şey değil. Tabiî ki mitingin önemi var. Tabiî ki Erdoğan’ın morali çok yerine geldi. Ama 2019’da kaybettiği İstanbul’u bu mitingle, sâdece böyle bir mitingle kazanabilmesi çok kolay değil. Bir de İstanbul’u kime kaybetti? Ekrem İmamoğlu’na kaybetti. O mitingi yaptığında, Ekrem İmamoğlu Erdoğan’ın kalesi olan Erzurum’da bir meydan okumayla çıktı ve ona tahammül edemediler, taşladılar. O atılan taşlar Ekrem İmamoğlu’nun ve onun desteklediği Kemal Kılıçdaroğlu’nun oylarını bence özellikle İstanbul’da artırdı. Ve seçimin kaderini esas olarak büyükşehirler, öncelikle de İstanbul belirleyecek. Erdoğan onun için buna ağırlık verdi. Bence yapabildiklerinin en iyisini yaptılar miting olarak. Ama olayın mitingden ibâret olmadığı Erzurum’dan gelen haberle görüldü. Artık bu dikiş tutan bir olay değil bence. Bu anlamıyla dünkü miting tabiî ki önemliydi, ama benim gazetecilik hayâtımda da çok önemli bir yeri olacak. Çünkü ben Erdoğan’ın mitinglerini 1990’lı yıllardan îtibâren izleyen birisiyim. Bu mitingi de İstanbul’da izlememem söz konusu olamazdı. Benim kişisel öykümün içerisinde bu mitingin bir yeri var. Ama bu mitingle Erdoğan’ın seçim sonuçlarını değiştirebileceğini açıkçası düşünmüyorum. Çünkü orada verilen mesajlar genellikle kendi tabanına, bir şekilde, “İyi yapıyorsunuz, doğru yapıyorsunuz” mesajlarıydı. Oradan verilen mesajlardan hareketle kafası karışık olup Erdoğan’a oy verecek çıkar mı çok emin değilim. 

Tuğçe Kızıldemir: “Yalan ve iftirâ propagandaları bekleniyordu. Bunlara cevap olarak boşa düşürme politikasının ne olacağı soru işâretiydi. ‘Onlar gibi olmayacağız’ doğru hak mı? Yoksa kronik irâde ve güven eksikliği mi?” Bence doğru. Hattâ değişik suçlamalara yönelik Meral Akşener’in ya da Mansur Yavaş’ın özellikle LGBT konusunda yaptıkları açıklamaların ben doğru olmadığını düşünüyorum. Bu tür suçlamalar neyse artık, yapan yaptığıyla kalır. Bence cevap vermeye bile gerek olmayan suçlamalar, ama veriyorlar. Kılıçdaroğlu’nun pozisyonunun daha doğru olduğunu düşünüyorum. İmamoğlu’nun pozisyonu da, meselâ hem bir taraftan oyuna gelmedi diyelim, ama diğer taraftan da hakkını savundu. Vali ile konuşuyor, belediye başkanına cevap veriyor, sonra İstanbul’da havaalanında insanlar tarafından karşılanıyor, yine orada konuşuyor. Yani onlar gibi olmamak demek, sâdece sessiz kalmak anlamına gelmiyor. Sesinizi çıkartırsınız, ama oradaki ölçüyü kendiniz belirlersiniz. İşte saldıranların yapmak istediği şey, sizi kendileri gibi davranmaya çekmeye çalışıyorlar. O olmadığı müddetçe tabiî ki hakkını hukukunu savunması gerekir ve bunu bence yapıyorlar. 

Evet, hâlâ ilk tur soruyorlar. Evet, öyle yani, zâten ilk turda kazanacaktı diye düşünüyordum ve şimdi daha da bir netleştirdi. Ama şunu unutmayalım; bir kaset meselesi var. İktidar kıyâmet kopartacağı söylenen bir video ya da ona benzer bir şey yayınlayacak deniyor. Bilemiyorum neyle ilgili? Ama muhtemelen böyle bir Kürt meselesi, PKK vs. üzerinden, doğru yanlış bilmiyorum ama, bir şeyler yapmaya çalışabilirler. Onu da beklemek lâzım. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman bu saldırganlıkların Kılıçdaroğlu’nu daha da güçlendirdiği açık.

Evet, şimdi birisi de bunu sormuş: “İmamoğlu ve Yavaş’ın demeçlerinin LGBTİ karşıtı bir yön alması üzerine düşüncelerinizi merak ediyorum”. İmamoğlu da yaptı mı bilmiyorum, Yavaş’ın yaptığını biliyorum. Bunun çok gereksiz, saçma bir şey olduğu kanısındayım. LGBTİ meselesini iktidar sözcülerinin bu kadar kullanmasını yadırgadığımı defalarca dile getirdim. Buna cevap vermeye bile değmez aslında. Ve özellikle de LGBTİ, yani cinsel yönelimi böyle olan insanlara aşağılayıcı her türlü tavrın yanlış olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Yani size bununla ilgili suçlama yapana, “Esas siz onlar gibi…” vs. dediğiniz zaman çok büyük bir yanlış yapmış olursunuz. Bunu yapanlar var. Bence çok saçma bir şey yapıyorlar. 

Doğan Özkan diyor ki: “Yeşilköy mitingi Cumhuriyet mitingleri gibi gözüktü gözüme. Devlet destekli kitleler toplandı gibi göründü”. Evet, çok doğru. Orada ben şöyle özetledim: Maltepe aşağıdan yukarı bir mitingdi, Yeşilköy yukarıdan aşağıya bir mitingdi. Maltepe’de Kılıçdaroğlu var, ama aslında hepsi birden vardı. Aslında orada sağdakiler vardı. Yani o Altılı Masa’yı bir araya getiren, hattâ buna HDP, TİP ve diğer partilerin de desteğini sağlayan bir toplum vardı, halk vardı. Ama öteki tarafta, daha kalabalık olmasına rağmen aslında tek bir kişi vardı, o da Recep Tayyip Erdoğan’dı. Recep Tayyip Erdoğan olmadan o miting olamazdı. Ama diğer tarafta Kılıçdaroğlu yerine bir başkası aday olsaydı da o miting olurdu. Diyelim ki Cumhur İttifâkı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan değildi de damattı. Hani söyleniyor ya? Selçuk Bayraktar. Olacağını sanmıyorum, ama diyelim ki öyleydi. Yine bir kalabalık olurdu, ama bambaşka bir şey olurdu. Çok dağınık bir şey olurdu. Orada zâten hep o söyleniyordu: “Erdoğan ülke sana emânet, sen de bize emânetsin”. Böyle bir al-ver ilişkisi var. Erdoğan kaybederse kendilerinin de kaybedeceğini düşünen insanların kaybetmemek için ne yapacaklarını tartışacakları bir platform gibiydi o. Yani bir kaybı engelleme çabasıydı. Maltepe’deki olay kazanmanın bir meydan okuyuşuydu. Arada çok büyük bir fark vardı. Yani o aşağıdan yukarı olmak ve yukarıdan aşağı olmak; bir tarafta kolektiflik, 6 lider çıkıyor, belediye başkanları çıkıyor vs. Öteki tarafta bir iki bakan çıkıyor, ama onların çok fazla bir anlamı yok. Erdoğan çıkıyor; sâdece Erdoğan. Erdoğan 90 dakika konuştu. Bir futbol maçı uzunluğunda konuştu. Diğer yerde Kılıçdaroğlu’nun konuşması 10 dakika falan sürdü. Yani aradaki farkı buradan görebiliyorsunuz. 

Evet, bâzı izleyicilerimiz sonradan geldikleri için baştaki söylediklerimizi kaçırmış oluyorlar. “İkinci İstanbul seçimleri benzeri bir reaksiyon mümkün mü? demiş” meselâ Eren Duman. Tam da bunu söylemiştim. Evet, öyle. Bu saldırıların, kazandığı seçimin iptal edilmesinden sonra Ekrem İmamoğlu’na desteğin artması gibi bir etki yaratması kuvvetle muhtemel. 

Bilge Çağ Aydoğdu: “Yeşilköy mitinginin Maltepe’den daha kalabalık olması kararsız seçmende Cumhur İttifâkı’na kaymaya sebep olur mu?” Pek ihtimal vermiyorum. Kaldı ki –onu da konuştuk– ardından Erzurum’da yaşanan olaylar bu mitingin muhtemel etkilerini de öldürdü, gölgeledi, geri plana bıraktı. 

Muharrem Palaz: “İmamoğlu Erzurum’daki mitingde iyi bir liderlik örneği sergiledi. Gelecekte eğer CHP başkanı olursa, CHP’nin %25-28’lere sâbitlenmiş oyunu yukarılara taşıyabilir mi? Özellikle gençlerin desteği yüksek”. Evet, bence de olabilir. Zâten CHP artık %30 ve üstüne doğru gitmeye yönelmiş bir parti. Eğer yakalamış oldukları bâzı dinamikleri iyi değerlendirirlerse İmamoğlu’yla ya da bir başkasıyla bunu yakalayabilirler. İmamoğlu’yla yakalama ihtimallerinin de hayli yüksek olduğu muhakkak. 

Necla Çatak: “Bu saldırganlık, îtirafları unutturmak için yapılmış olabilir mi?” Yok, îtiraflar olmasa da yapılırdı. Îtirafların o kadar da belirleyici olduğunu düşünmüyorum. Bu, seçimi kaybetme hissiyâtının verdiği bir saldırganlık. 

Ayten Öztürk: “Uzun konuşmalar ile değil de iktidârın söylediği yalanları ve ithamları veya provokatif cümleleri bir araya getirerek videolar hazırlanıp bunlar iktidar yanlısı seçmenlere hatırlatılsa daha iyi”. Sanmıyorum Ayten Hanım. Bunun bir benzerini kendilerince Cumhur İttifâkı yaptı. Dünkü mitingde de yaptı. Orada bol miktarda HDP, PKK, CHP’lilerin sözlerinden kırpılmış kırpılmış şeyler vardı. Yani bunların pek bir işe yarayacağını sanmıyorum. 

“Erzurum, dünkü mitingin önemini yok etmesi açısından hatâ değil mi?” Evet, tekrar aynı şeyleri söylüyoruz. Öyle. 

“İstanbul mitingi izlenimleriniz nedir? Heyecan var mıydı?” İki mitingi de izledim. İkisinin de ayrı ayrı heyecânı vardı. Onu söylemek lâzım. 

“Ali Yeşildağ’ın kendisini de içine katarak yaptığı ifşâların iktidardaki bâzı güç odaklarında çözülme ve muhâlif seçmende de birleşme gibi bir etkisi olur mu?” Buna çok önem verenler var. Ben çok fazla önem vermiyorum. Tabiî ki bunların hepsinin bir anlamı var; ama seçimde seçmen tercihlerine çok fazla etkili olacak şeyler değil.

“Sizce Ekrem İmamoğlu’nun polislere, emniyet müdürlerine ve vâliye yönelik çıkışının 2018 yılındaki Muharrem İnce’nin apolet çıkışı gibi bir olumsuz etkisi olur mu?” Muharrem İnce’nin apolet çıkışının ne olduğunu bile unuttum. Siz hatırlıyorsunuz, tebrikler. Olmaz. Muharrem İnce ile Ekrem İmamoğlu’nu kıyaslamayın. Ekrem İmamoğlu’na haksızlık yapmış olursunuz, öyle söyleyeyim. Daha fazla beni konuşturmayın diyeyim.

“Soylu’nun açıklamaları ve sert söylemleri AKP içerisinde bir rahatsızlık yaratıyor mudur?” Olabilir. Artık çok fazla önemsediklerini de sanmıyorum. Soylu’nun yıldızı iyice söndü. AKP içerisinde de söndü. AKP içerisinde çok da önem atfedilen bir kişi olduğunu sanmıyorum. Tabiî ki onun da bir taraftar kitlesi, destekçileri vardır.

“Sizce seçimi muhâlefetin kazanmasından sonra da bu tarz saldırılar olabilir mi? Daha da kötüsü belki Türk İntikam Tugayları, Rahip Santoro cinâyeti gibi olaylar yaşanır mı?” Ozan Bey sâkin olun, durun bir dakika. Niye hep böyle kötü şeyleri düşünüyorsunuz? Olmaz. Olmaz deyin, olmasın. Yani “olabilir” dediğimiz zamâa ne yapacağız? Bütün rahipleri vs. koruma altına mı alacağız? Ne yapacağız? Yok böyle bir şey. Yani olacağı varsa olur. Bunları böyle konuşmak, dillendirmek çok anlamlı bir şey değil.

Doruk Samuray sormuş: “2019 seçimi öncesi AKP İstanbul mitingi sonrası bir yayın yapmıştınız ve mitingdekilerin bile birçoğunun AKP’ye oy vermeyeceğini söylemiştiniz. Dünkü mitingden sonra da aynısını söyleyebilir misiniz?” Vallahi iyi hatırlamışsınız. Evet, aynısını düşünüyorum açıkçası. Ama ne kadarıdır bilmiyorum. Çünkü mecbûren, yani mecbûren dediğim, “Reis çağırdı, gitmesek olmaz” diye gidenler olmuştur. Ama son âna kadar oylarını vermeyebilirler. Bu da son birkaç günde yaşanacak olaylarla ilgili. Bâzıları da meselâ âilecek çok giden vardı. Öyle gidip de, âilesiyle berâber gidip de, özellikle gençlerin başkalarına oy verme ihtimâlinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. 2019’da böyle olduğunu birtakım örneklerle biliyordum. Özellikle genç seçmen açısından…

“İnce ve Oğan’ın gerçek amacı sizce nedir?” Atakan Palazoğlu. Yani bir hakları var, seçime giriyorlar ve yarışıyorlar. Alacakları oyu görmek istiyorlar. Yani başka amaç aramayın. Olabilir, olmaz; bunları bilemeyiz. Kendileri ne beyan ediyorlarsa odur. O da özgür bir şekilde seçme ve seçilme hakkı biliyorsunuz, anayasal özgürlükler. Bunu kullanıyorlar. Yani herkes bir şekilde yorumlayabilir. Kazanamayacakları belli olan bir seçime insanlar girebilir. Bunun arkasında art niyet aramak gerekmez. Yani varsa da vardır. Onların üzerine konuşmak çok hakkaniyetli olmaz. Onun için olayları böyle konuşmamak lâzım. Yani, “Bunu destekliyor, şunu destekliyor, şunun adamı, bunun adamı” falan… bunların çok doğru olduğunu düşünmüyorum.

“Erdoğan’ın kaybettiğini ve Kılıçdaroğlu’nun kazandığını gönül rahatlığıyla diyebilir miyiz?” Turabi Barışkan. Yani gönül rahatlığı lâfını bir kenara bırakalım. Ben bir gazeteci olarak bir süredir bunun böyle olduğunu, yani o kadar şey değil, düşüncemin bu olduğunu söylüyorum. Her geçen gün daha fazla eminim bu konuda kendimce. Tabiî aksi çıkabilir, o zaman da rezil olabilirim. Olursam kötü olur. Rezil olmamayı tercih ederim. Ama bence öyle. 

Furkan Emanet: “Seçim gününe kadar bu tür şiddet olayları artarak devam eder mi?” Bakın, şiddet çok tehlikeli bir şey. Kullananın aleyhine sonuçlar doğurabilir. Birazcık mâkul düşünen birisi, az da olsa kazanma ihtimâli varsa bu tür şiddet olaylarıyla iyice elinden gittiğini görür ve bunları engellemeye çalışır. Ama bir yerden sonra kontrol dahi edemeyebilirsiniz. Dolayısıyla riskli bir oyun bu. Bu silâh ellerinde patlar. Artma ihtimâli tabiî ki var; ama bir şekilde hâlâ iktidârın içerisinde birilerinin, “Ya, ne yapıyoruz? Deli miyiz? Bakın gül gibi mitingimizin üzerinde gölge düşürdü bu olay. Yapmayalım, etmeyelim” diyebileceğini ve etkili olabileceğini düşünüyorum Tabiî ki tırmanma ihtimâli muhakkak var.

“Bu yaşanılan kanunsuzluk ve keyfîliğe göre muhâlefetin seçim akşamını yönetme dirâyeti nasıl sizce? İmamoğlu tekrar olaya iyi bir müdâhale performansı sergiledi.” İnsanlar zâten artık, oy almanın dışında, oyu nasıl muhâfaza etmek gerektiği üzerine çalışıyorlar. Bu konuda her şeyi yaptıklarını varsayıyoruz.

“Taş oydan daha ağırdır mesajı işe yarayacak diye mi düşünüyorlar? Bu hareketle hangi başarı hedefleniyor?” Akım Mısırlıoğlu. Yani hakîkaten taş atarak seçim kazanacağını düşünen varsa, yani Allah korusun, Allah kurtarsın diyeyim, öyle söyleyeyim. Yani atılan her taşın kendilerinden giden yüz ya da bin oy olduğunun farkında değiller. Böyle bir durum var.

Murat Ergin: “Ekrem İmamoğlu’nun CHP üstü görüldüğü ve ona yönelik saldırıların daha çok dikkat ve tepki çektiği kanısındayım”. Olabilir, ama sonuçta Ekrem İmamoğlu uzun bir süredir Kemal Kılıçdaroğlu’nun sağ kolu gibi çalışıyor. Dolayısıyla onun her kazancı Kılıçdaroğlu’na da yazıyor. 

“Erdoğan’ın mitingdeki enerjisi, sağlığı, performansı nasıl görünüyordu?” Ben Erdoğan’ın çok mitingini izledim. Bence eski günlerindeki gibiydi. Hattâ şarkı türkü bile söyledi. Yalnız bir şey yapıyorlar, video gösteriyorlar. Videolarda ara veriliyor. Hattâ bâzı videolar sürerken Erdoğan konuşuyor. Yani böyle gaza getiriyor insanları. Bunları birisi ona söylemiyor herhalde. Ama Erdoğan’ın performansına olumsuz etki yarattığı kanısındayım. Şeyler ayrı, hani böyle icraatını anlattığı vs. videolar var, onlar farklı olabilir; ama muhâlefeti karalama videolarının arada gösterilip, Erdoğan’ın da oradan hareketle onlara “FETÖ’cü” bilmem ne demesi, bütün o yaptığı, prompter’dan da olsa başarılı bir şekilde yaptığı konuşmayı bence gölgeliyor. Ama o bunun doğru olduğunu düşünüyor olabilir. Bana fazlasıyla sakil geliyor o arada yapılan propaganda, kara propaganda videoları. Normal şartlarda baktığımız zaman, Erdoğan’ın konuşmasında çıkışlar, inişler, esler vs. vardır. Yıllardır böyledir. Çok çalışılmış metinlerdir bunlar. Bunlar da genel olarak başarılıydı. Erdoğan’ın kişisel performansı da bence bayağı başarılıydı. Yani hani deniyor ya? “Eski fotoğraflarını kullanıyor. Gerçek, şu andaki son fotoğrafını kullanmıyor.’’ Evet, öyle. Ama dünkü konuşması eski günlerdeki konuşmaları gibiydi. 

‘‘Millî Görüş hareketini çalıştınız. AKP’nin Fazîlet Partisi’nden kopup iktidar olması, Yeniden Refah potansiyeli ve Altılı Masa’nın yarısının Millî Görüş kökenli olması sizi tedirgin ediyor mu?” Beni niye tedirgin etsin ki? Bu konuyu çalışan bir gazeteci olarak bunlar benim için bereketli işler. Bana sürekli yapacak iş gelir. Ama bir daha Millî Görüş kökenli bir hareketin Türkiye’de iktidâra gelebileceğini düşünmüyorum. Yeniden Refah’ın da seçimlere Cumhur İttifakı ile birlikte girmesine ve Fatih Erbakan cumhurbaşkanlığı adaylığından çekmesine –önü birazcık açık gibiydi, onu da kendi kendilerine kapattılar– hâlâ anlam veremiyorum neden böyle bir şey yaptıklarına. Dolayısıyla Millî Görüş daha çok nostaljik bir hareket olarak kalacak sanki.

Evet, yine bir kişi daha sormuş: “Başarılı bulduğunuz bu miting, Erzurum olayı olmasa, oy artırmada etkili olur muydu?” Çok ihtimal vermiyorum, ama başarılı bir miting olurdu ve hava atarlardı en azından yani. Yaptıkları bir işin propagandasını yaparlardı. Her yerde onun fotoğraflarını vs.’yi gösterirlerdi. Ama şimdi neleri görüyoruz? Gördüğümüz şey, otobüslerin kırılan camları, çocukların gençlerin kafalarına gelen taşlar vs. bunu görüyoruz.

“İktidârın bir plansızlık ve kaotik bir seçim süreci içinde olduğunu düşünüyor musunuz? Böylesine büyük bir mitingi bile gölgeye düşürebiliyorlar.” Evet Furkan Bey, tam da bunu düşünüyorum. Yani bu kadarını organize bir şekilde yapamazlar; bu gayri organize olmalarından. Yani herkes durumdan vazîfe çıkartıyor. Şimdi Devlet Bahçeli acayip bir lâf ediyor Yalova’da. Ondan sonra birileri kalkıyor Erzurum’da eline taşlar alıyor vs.. Ondan sonra bir bakıyorsunuz Ömer Çelik gibi en sağduyulu olması gereken birisi, “Öyle kafanıza göre miting yaparsanız, böyle olaylar olabiliyor” filan gibi, saldırıyı meşrûlaştırıcı olduğunu düşündüğüm açıklamalar yapabiliyor. Ya da Derya Yanık, “Siz HDP ile flörtleşirseniz, Erzurum…vs…’’ Erzurum daha önce de Türkiye’de milliyetçiliğin boy gösterisinin yapıldığı bir şehir oldu. Yıllar önce çok olaylar yaşandı. Rahmetli Erzurumlu Naim Hoca’nın engellediği bir pogrom girişimi vardır. Yani Kürtler’in evlerine yönelik saldırı girişimini, Kürtler’in yaşadığı mahalleye saldırı girişimini engellemişti, Allah rahmet eylesin. Kimler tarafından hazırlandığı bilinmeyen ya da bilinen tek tip pankartlarla terör protestolarının yapıldığı bir şehirdir Erzurum. Erzurum bu anlamda bayağı bir laboratuvar gibi. Onun için Erzurum’da böyle bir şeyin olması beni çok fazla şaşırtmadı. Ama bundan öncekilerin hepsi ne kadar başarısız olduysa, bu da o kadar başarısız olacak diye düşünüyorum.

Vedat Cevap: “Sanatçılardan gelen tepkilerin büyümesi seçmenin karârını etkiler mi?” Beni etkilemiyor en azından; çünkü ne kastettiğinizi anlamadım. Herhalde birileri bir şeyler söylüyor. Olabilir. Sevenleri onların söylediklerini ciddîye alabilir. Ama ben açıkçası kimi kastettiğinizi şu anda anlamadım.

“Mitinglerde en çok kimi başarılı buluyorsunuz Ruşen Bey? Sanki Mansur Bey kendini daha çok dinletiyor gibi. Ne dersiniz?” Ben Mansur Yavaş’ın mitinglerdeki üslûbunu vs. değil de, mitinglerde söylediklerini yanlış buluyorum. Sürekli iktidâra cevap yetiştirme, “Aslında biz de sağcıyız’’ vs. gibi şeyler yapıyor. Bir savunma hâlinde. O anlamıyla bir Ekrem İmamoğlu ile kıyaslanamaz yani. Ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu başarılı buluyorum. Kemal Kılıçdaroğlu kısa konuşuyor, öz konuşuyor, benzer şeyleri söylüyor; ama kendine güvenli bir
şekilde konuşuyor. Meral Akşener’in son iki İzmir ve İstanbul mitinglerindeki konuşmalardaki sahne hâkimiyeti derler ya, o çok başarılı; ama söylediklerinin açıkçası bende hayal kırıklığı yarattığını söyleyeyim, öyle söyleyeyim. Çok daha dolu şeyler söylemesini bekliyordum. Kısa konuştu ve kısa konuşurken de çok ikinci üçüncü derece meselelerle uğraştı. Ama iyi bir hatip, onu özellikle söylememe izin verin. Tabiî bu arada diğer liderler de… Ali Babacan, İzmir ve İstanbul’da tahmin ettiğimden daha zayıf geldi bana. Ahmet Davutoğlu’nu zâten
konuşmayalım. Ahmet Bey bir hoca. Zâten o hep bildiğimiz üslûbuyla konuşuyor. En son İstanbul’da uzun uzun tarım konusuna yer verdi.

“Sizce Soylu ve ekibi İstanbul mitingi konuşulmasın diye mi Erzurum olaylarını organize ettiler?” Niye konuşulsun istemesin ki? Olur mu öyle şey canım? Bu kadar komplo teorileri yapmayın.

“Ali Yeşildağ’ın açıklamalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?” — Mesut Gazi sormuş. Vallahi kızacak olabilirsiniz, ama oturup izlemedim. Ama biliyorum ne söylediğini. Arkadaşlardan ya da sosyal medyada önüme düşenlerden görüyorum. Beni çok heyecanlandırmıyor. Tabiî ki merak çeken hususları filan var; ama seçmeni tâkip etmek, mitingleri tâkip etmek, insanların ruh hâlini görmek, onlarla sohbet etmek… Dün AKP mitinginin sonrasında özellikle toplu taşımada çok kişiyle sohbet ettim. Hattâ beni eski zamanlarda televizyonlardan tanıyan AK Partili seçmenler de vardı. CHP mitinginde de çok kişiyle sohbet ettim. Onlar bana –her seferinde adına bakıyorum, Ali Yeşildağ mı Yeşilbağ mı?– onun söylediklerinden daha anlamlı geliyor. Onun tabiî ki bir izleyicisi, meraklısı olduğunu biliyorum; ama benim tarzım değil diyeyim. 

“Sizce seçim sonrası AKP muhâlefet yapabilir mi, yoksa dağılıp gider mi?” Önce seçimi kaybetsinler. Ondan sonra kazananların ne yapacağına bakalım. Sonra söyleyelim.

“Konya’da da benzer olaylar olabilecek gibi gözüküyor. Ne düşünüyorsunuz?” Olmayacaktır. 

“Yine yanmışsınız Ruşen Bey. Miting yanığı…” Evet, öyle oldu. İki gün üst üste miting izleyince yine yandık. İşte görüyorsunuz, sizler için ne çileler çekiyoruz. 

“Kılıçdaroğlu için yapılan Anadolu mitinglerindeki destekler için ne düşünüyorsunuz?” Kayseri’yi izledim, çok çarpıcıydı. Trabzon’u izledim, eh. Ama Kayseri çok çarpıcıydı. Tabiî ki daha sonra Erdoğan’ın yaptığı Kayseri mitingiyle kıyaslanmaz, ama Kayseri gibi bir yerde gerçekten ilginçti. 

“Bence bu süreç Kılıçdaroğlu’nun en isâbetli aday olduğunu gösterdi” demiş Ayten Örnek. Olabilir. 

“İyi ki varsınız. Sizi çok seviyoruz.” İyi, ben de sizi seviyorum. Ne diyeyim? Sağ olun. 

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. 

“Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu mitinglerinde her hâneden bir oy istemesine ne diyorsunuz? Düşen oyları için mi yapıyor?” Evet, tabiî ki öyle yapıyor. 

Evet, artık bitirelim. Çok çok soru var hakîkaten. Bu kadarını beklemiyordum. Çok sağ olun, eksik olmayın. Birazdan Prof. Nebi Sümer’le, “Psikolojik üstünlük kimde?” yayınıyla karşınızda olacağım. Onu da izlemenizi öneririm. Hepinize çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız diyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.