İki seçim arası ekonominin hali | Prof. Dr. Hüseyin Özel: “Kesin olan bir şey varsa, o da duvara çarpmak üzere olduğumuz” 

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda sonuç alınamadı ve 28 Mayıs’ta tekrar sandığa gidilecek. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna kadar dövizi dengede tutmak için alınan kararları ve Türkiye’nin temerrüt riski olup olmadığını Prof. Dr. Hüseyin Özel, Medyascope için değerlendirdi.

14 Mayıs’ta milletvekili seçimlerinde kesin olmayan sonuçlara göre Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde ederken, cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turda cumhurbaşkanı seçileceğini fiyatlayan piyasalar, seçim sonucunda beklenen olmayınca sonuca tepki verdi. 

28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimi öncesinde, döviz kurunda artışı önlemek için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) peş peşe tedbirler açıkladı. Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Özel, iki seçim arasında ekonomide yaşanan gelişmeleri, Türkiye’nin krizini Medyascope için değerlendirdi ve “Kriz yalnızca iktisadi değil, sosyal bir krize doğru evriliyor, asıl sorun burada” dedi. 

“Kesin olan bir şey varsa o da artık duvara çarpmak üzere olduğumuz”

Türkiye’nin borçlarını ödeyemez duruma gelmesi anlamına gelen temerrüt riskinin, CDS risk primine bağlı olduğunu ve “şimdilik” böyle bir risk olmadığını söyleyen Özel, şöyle konuştu:

Kesin olan bir şey varsa o da artık duvara çarpmak üzere olduğumuz. Merkez Bankası para arzını kısıtlayarak (politika faizini düşürmeden) enflasyonu kontrol etmeye çalışıyor. Aynı şekilde kuru da piyasaya müdahalelerle kontrol altında tutmaya çalışıyor ancak net rezervler eksiye düştüğünden bu da kolay değil. Cari açıktaki bir artış, bir krizin tetikleyicisi olacak gibi görünüyor. Asıl sorun seçimden önce bunları yaşamamak. Ekonomide iç talep yavaşlamasıyla birlikte, genel bir krizin ortaya çıkması zaman meselesi. Haziranın ortaları gibi artık kesin olarak krizi konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor. Bir de tabii katlı kur (çifte kur) arasındaki makas giderek açılacak bu politikalarda ısrar edilirse; aynı şekilde kredi faizleri artmaya devam edecek.

“Temerrüt riskinde gidişat bir iki ay içinde daha açık biçimde ortaya çıkar”

Temerrüt riskinin hangi durumlarda ortaya çıkabileceği sorusuna ise Özel şu yanıtı verdi:

Temerrüt riski, CDS‘in gelişimine bağlı, bu da borçların çevrilebilirliği ile ilgili sorun. Ülkenin kısa vadeli borçları artıyor, bunları çevirmek sorun. Cari açıkla birlikte düşünülürse, net hata ve noksanla artık kapatılamayacak noktaya gelmiş görünüyor. Şu anda politik maliyetleri açık olmayan bir biçimde finanse ediliyor gibi ama bunun ne kadar gideceği dış konjonktüre de bağlı. Bu durumda borcun çevrilmesi önemli bir problem. Önümüzdeki bir iki ay içinde gidişat daha açık biçimde ortaya çıkar.”

“TCMB’nin nakit avans kararını geri alması tümüyle seçimin zorlamasıyla”

TCMB’nin kredi kartlarından nakit avans çekimleri karşılığında bankalara menkul kıymet tesisi zorunluluğu getirmesinin ardından, bankalar nakit avans çekimlerini kapattı veya düşük meblağlar ile sınırladı. TCMB, bugün (19 Mayıs) yeni bir kararla nakit avans işlemleri için menkul kıymet zorunluluğunu kaldırdı. Özel, TCMB’nin kararları hakkında şunları söyledi: 

TCMB’nın kararını geri alması tümüyle seçimin zorlamasıyla. Amaç likiditeyi azaltarak döviz ve altına yönelmesinin önlenmesiydi ancak şu anda yoksul hane halklarının kendi borçlarını kredi kartı avanslarıyla çeviriyor olmaları, hükümet açısından önemli bir handikap. Bu yüzden geri alınması sürpriz değil. Yine de bu baskı devam edecek, likiditenin azaltılma çabası enflasyonun ve kur baskısının hafifletilmesi çabalarının bir sonucu. Giderek dışa kapanan bir ekonomide yaşıyoruz ancak ithalat zorunluluğu, bu zorluktan kaçamayacağımızı gösteriyor. Bunun sonucunda, bütçe açıkları daha da artacak. Bir noktada da bir kur-faiz artışı döngüsüne girilecek gibi ya da bunun politik maliyetleriyle baş edilmek istenmiyorsa, gidebildiği kadar bu uygulamalar sürdürülecek. D,ğer yandan seçim sonrası ister istemez, IMF ile ya da IMF’siz bir istikrar programı görünüyor. Bu ise tabii yine sabit maaşlı kesimler ve genel olarak yoksulların ödeyeceği bir maliyeti ortaya çıkaracak.

“Kılıçdaroğlu seçilirse, krizin maliyeti bütün toplumsal kesimlere, özellikle de zenginler ve büyük firmalara yayılabilir”

Seçim sonrası yoksulların uygulanması muhtemel istikrar programlarının maliyetini ödememesinin bir yolu olup olmadığı ve Kılıçdaroğlu’nun veya Erdoğan’ın seçilmesi sonrasında yapılacak tercihlerin bu konudaki etkisi sorusuna Özel, şöyle cevap verdi: 

Kılıçdaroğlu seçilirse, krizin maliyeti bütün toplumsal kesimlere, özellikle de zenginler ve büyük firmalara yayılabilir. Bunun da yolu vergi politikası, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler yerine, Gelir ve Kurumlar Vergisi gibi dolaysız vergilere ağırlık verilmeli. Bu da tabii direnişle karşılaşacak, hem bu kesimler hem de ana akım iktisatçıların bu direnişin sözcülüğünü üstlenmesiyle. Her durumda bir düzeltme olmak zorunda, daha yüksek bir kur-faiz ilk elde gerekiyor. Durum, doğrudan yatırımlar ya da portföy yatırımları ile dış kaynağa bağlı. Yine dayatılan bir istikrar programıyla birlikte bu konuda başarılı olursa, ekonomi yeni bir dengeye gelebilir. Bu şartlarda Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken muhtemelen gelir dağılımını düzeltme politikaları, transfer harcamaları uygulamak. Uzun dönemde de daha çok sanayileşme ve kalkınma üzerinde durmak. Ama uzun döneme geçebilir mi orası biraz toplumsal kesimlerin desteği ile uygulanan politikalara direniş tarafından biçimlendirilecek.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.