Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kürtler kaybetti ve kaybettirdi

Anayasa Mahkemesi’nde devam eden kapatma davası nedeniyle 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti çatısı altında giren Halkların Demokrasi Partisi, 100 milletvekili hedeflemişti ancak umduğunu bulamadı. Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu Kürt seçmenin desteğini almış görünüyor.

Peki neden böyle oldu?

Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Kışkırtıcı bir yayın başlığı attığımın farkındayım: “Kürtler kaybetti ve kaybettirdi”. Özellikle buna, tanıtımını gören bâzı Kürt izleyiciler tepki gösterdiler. Tabiî ki dinlemeden yaptılar bunu — olabilir. Ama bunun biraz daha devâmı var; onu da bu yayında anlatacağım. Ama öncelikle bu başlığın doğru olduğunu söylememe izin verin. Baktığımız zaman, Yeşil Sol Parti’nin de oylarında düşüş var. Hedeflerine ulaşamadılar. Hemen hemen her seçim bölgesinde oylarında düşüş yaşandı. 100 milletvekili hedefi koymuşlardı, çok uzağında kaldılar. Türkiye İşçi Partisi’yle olan meselelerini çözemeden girdiler vs.. Olayın bir boyutu bu. Meclis’te kilit parti olacaklardı. Meclis’te hiçbir ittifak çoğunluğu sağlayamayacak ve Yeşil Sol Parti’den ve TİP’den seçilenler anahtar olacaklardı, beklenti bu yöndeydi. Birincisi, o kadar fazla milletvekili çıkaramadılar; ikincisi ve daha önemlisi, Cumhur İttifâkı tek başına çoğunluğu sağladı Meclis’te. Bu hâliyle Millet İttifâkı’ndan seçilen milletvekilleri de, yani CHP’liler, İYİ Partililer ve CHP listesinden giren Gelecek, DEVA, Saadet ve Demokrat Parti milletvekilleri de, Yeşil Sol Parti ve Türkiye İşçi Partisi de önümüzdeki dönemde çok da kilit rol oynayamayacaklar. Yine geçen dönemde olduğu gibi, iktidar milletvekilleri aralarında büyük bir kopma yaşanmazsa ellerini kaldırıp indirerek istediklerini geçirip istediklerini engelleyecekler.

Bu anlamıyla yeni bir meclis bizi beklemiyor. Tam tersine, yapılan değerlendirmelerde de görüldüğü gibi, en sert, en aşırı sağ meclislerden birisiyle karşı karşıya olacağız. Olayın bir yönü bu. İkinci yönü de tabiî ki cumhurbaşkanlığı seçimleri. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Yeşil Sol Parti ve onun başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifâkı önce aday çıkartmadı, ardından Kılıçdaroğlu’na destek îlân etti. Ve benim de dâhil olduğum, birçok kişinin öne sürdüğü, “HDP kilit partidir” önermesi ilk turda doğrulanmadı. HDP’nin oyları olmasaydı ya da Kürtler’in oyları olmasaydı Kılıçdaroğlu herhalde çok daha az bir oy alacaktı. Baktığımız zaman, ülkenin bir bölgesi ve bir diğer bölgesi dışında –yani batıdaki sâhil şeritleri, içeride Eskişehir, Ankara, onun dışında Güneydoğu–, diğer yerlerin hepsinde Erdoğan’ın önde kapattığını gördük. Ve Batı’daki Kılıçdaroğlu yoğunluğunun ya da birinci çıkmasında da Kürtler’in hatırı sayılır bir etkisi oldu. İstanbul’da, Aydın’da, Adana’da, Mersin’de, bütün buralarda da çok ciddî bir Kürt seçmen potansiyeli var. Onlar da Kılıçdaroğlu’na destek verdiler. Bir anlamda Kılıçdaroğlu’nun alabildiği bu oyda Kürtler’in payı çok. Ama yetmedi. Yetmemesinin nedeni, işte bu yayının esas konusu. Çünkü gördüğüm kadarıyla, bu seçimde Erdoğan’ın bu kadar önde çıkmasından sonra milletvekili seçimlerini bir kenara koyalım, cumhurbaşkanlığına bakalım: Sinan Oğan kilit konumda. muhtemelen 2 saat sonra tercihini Erdoğan’dan yana açıklayacak. Tarafsız kalsa da pek fark etmeyecek, ama Kılıçdaroğlu’ndan yana destek vermeyecek, orası iyice netleşti bence, ama bekleyip göreceğiz. Bütün bunların hepsinde bir ana motif Kürtler, Kürtler’in talepleri, Kürtlerin beklentileri ve çok acayip bir koalisyonun bu beklentileri bertaraf etmek için ortaya çıktığını görüyoruz. Yaşanan bu. Yani Kürtler’in kaybetmesi esas olarak 100 milletvekiline ulaşamamak değil, destekledikleri cumhurbaşkanının en azından ilk turda kazanamaması değil. Onun daha ötesinde, eğer yeniden bir Erdoğan dönemi olacaksa, Erdoğan’ın bu yeni müttefikleriyle –bâzıları eski, bâzıları yeni– birlikte herhalde Türkiye’de en çok şikâyetçi olacak kesimin başında Kürtler geliyor. Terörle mücâdele adı altında inşâ edilen kampanyanın esâsının da Kürtlük olduğunu, Kürt sorunu olduğunu biliyoruz. Erdoğan’ın yaptığı, yayınladıkları, dolaşıma sokulan yalanlar, “Apo serbest bırakılacak”tan, Murat Karayılan’ın CHP videosunda oynamasına kadar vs. bütün bunların hepsinin merkezinde Kürt meselesi var. Ve burada şu hava yaratıldı: Eğer Erdoğan seçilemezse Kürtler’in Cumhuriyet târihinde ilk kez gerçek anlamda sistemin merkezine taşınması gerçekleşebilir. Bu ne derece olacaktı açıkçası çok emin değilim. Kılıçdaroğlu bunu ne derece başarırdı çok emin değilim. Ama helâlleşme stratejisinin önemli bir ayağını Kürtler’e ayırdığı için –Roboski olayı başlı başına önemlidir– burada bir ihtimal vardı. Bunun gerçekleşme ihtimâli ne kadardı belli değil; ama buna bile tahammül edilemedi. Benim gördüğüm esas olarak budur.

Burada Muharrem İnce de çok önemli rol oynadı. İYİ Parti’nin tereddütleri de çok rol oynadı. Başka şeyler de çok rol oynadı. Tabiî ki devletin bütün imkânlarıyla, iktidar yanlısı medyanın bütün imkânlarıyla seferber edilmesi de, hepsi… Ve sonuçta bu seçim bir anlamda… hani referandum diye söyleniyor: “Erdoğan’a evet mi hayır mı?” referandumu diye söyleniyor — bakıldığı zaman, böyle olabilir. Ama olay böyle çıkmadı. Çünkü yapılan kamuoyu araştırmalarından biliyoruz… Şimdi diyeceksiniz ki kamuoyu araştırmaları da doğru çıkmadı. Ama yıllardır sürdürülen kamuoyu araştırmalarında Erdoğan’a yönelik memnûniyette çok ciddî bir azalma var. Erdoğan’a karşı, Erdoğan’ı istemeyen, Erdoğan’dan yorulmuş olan insan sayısının %60’lara vardığı söyleniyordu; ama bir baktık %49’un üzerinde insan bir seçim geldiğinde Erdoğan’ı tercih etti. Burada usulsüzlük iddiaları, çalma çırpma iddiaları, bunların hepsini bir kenara bırakalım. Yani kenara bırakalım derken bunlar yalandır demiyorum; ama bunun tâkipçiliğini yapması gereken muhâlefet partileri artık bir yerde susmuş oldukları için bu rakamlar üzerinden konuşuyoruz. Eğer Erdoğan’ın oylanması olsaydı, bu seçimin ilk turu o zaman bambaşka bir şey çıkardı, çıkması gerekirdi. Ama bu seçimde belki de en çok yanıltan husus, Erdoğan’ın oylanması değil; bu seçim aslında Kürtler’in hak ettikleri şekilde bu ülkenin eşit vatandaşı olma şıkkının, olma seçeneğinin, ihtimâlinin istenmemesi oldu. Bunların bâzılarına çok sert geldiğini düşünebiliyorum; ama adını böyle koymak lâzım. Eğer olay Erdoğan meselesi olsaydı çok daha farklı olurdu ya da birtakım insanlar, diyelim ki Sinan Oğan ya da Ümit Özdağ, diğerleri, ikinci turda tercihlerini merak ettiğimiz insanlar net bir şekilde tercihlerini Erdoğan karşıtı bir şekilde verirlerdi. Ama hâlâ… meselâ bir bakıyoruz Sinan Oğan’ın açıklamasına: İstikrar diyor, terörle mücâdele diyor.

Buralardaki meselenin esas olarak ne olduğunu görebiliriz. Çok ilginç ve ürkütücü bir ittifak şekillendi. Erdoğan’ın derdinin esas olarak iktidârını korumak olduğunu biliyoruz. İktidârını korumak için her kesime, kendisine yardım edebilecek ve katkıda bulunabilecek her kesime kapısını açtı. Buna HÜDA PAR, Yeniden Refah da dâhil, Demokratik Sol Parti de dâhil. Muhtemelen şimdi Sinan Oğan da dâhil olabilir, başkaları da. Kim olursa olsun bunlara yanaştı ve bu gelenlerin büyük bir kısmının da Türkiye’de esas olarak birleştiği nokta, tabiî önemli bir kısmının kadın karşıtı söylemleri de hiç yabana atılmamalı, ama bir diğer husus da Kürt meselesi. Şu anda bu koalisyonda Kürt deyince akla HÜDA PAR geliyor. HÜDA PAR’dan seçilmiş 4 milletvekili geliyor. Halbuki AKP listelerinden seçilen çok milletvekili var. Bunların büyük bir kısmı da Kürt, Güneydoğu’dan seçilenlerin. Ama Kürt denince akla HÜDA PAR geliyor. Dolayısıyla burada da bir tercih yapılmış durumda. Çok açık bir şekilde Kürtler’in hâfızasında genel olarak kötü yer etmiş olan, tabiî ki onun destekçileri de var, tabanı da var; ama büyük bir çoğunluğun hâfızasında kötü bir şekilde yer etmiş olan Hizbullah bu olayın bir parçası hâline geldi. Şimdi bakıyorum ki bir seferberlik hâli var. İnsanlar ikinci turda işleri değiştirmeye çalışıyorlar. Özellikle toplumda çok büyük bir hareketlilik var. Fakat Kürtler’de aynı hareketliliği sağlamadan, sağlayamadan, Kılıçdaroğlu’nun ikinci turu kazanma ihtimâli çok az. Yani haritalar ortada, rakamlar ortada. Ama Kılıçdaroğlu oyunu artırmak için genellikle bu iktidar koalisyonunun öne çıkan birtakım söylemlerini benimsiyor. En son yayına girmeden önce gördüm, sığınmacılarla ilgili yaptığı kısa bir video var. Bunlar Kılıçdaroğlu’ndan görmediğimiz ve benim şahsen bir vatandaş olarak görmek istemeyeceğim videolardı. Buralara kadar geldik ve bütün bu süreçten Kürt seçmenin rahatsız olma ihtimâlini herhalde bir şekilde aklında tutuyordur. Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimâli de var. Bakın şimdi önümüzde 9-10 ay sonra bir yerel seçim olacak. Ve diyelim ki bu seçimde bir şekilde Erdoğan kazandı ya da CHP kazandı. Erdoğan’ın kazanması seçeneğinde yerel seçimlerde şunu hepimiz biliyor olacağız, öyle değil mi; Güneydoğu’da seçimler yapılacak, orada HDP’nin ya da belki bu sırada Anayasa Mahkemesi HDP konusunda aleyhte bir karar alıp kapatmış olabilir, yeni kurulacak olan partinin, diyelim ki Yeşil Sol Parti’den seçilmiş belediye başkanları olacak, hep olduğu gibi. Ama hep şunu bekleyeceğiz: Acaba buraya ne zaman kayyum atanacak? Yani sonuçta bölgede, Güneydoğu’da yerel seçimler hiç yapılmadan doğrudan vâliler, kaymakamlar belediye başkanı olarak atansa bu Türkiye’nin normali hâline gelecek. Ama öte yandan seçimi kaybetmiş olsalar dahi, şu andaki muhâlefet belediye başkanlarını seçtirebildiği yerlerde seçtirecek, Ekrem İmamoğlu örneğinde olduğu gibi bâzılarının başına çoraplar örülmeye çalışılacak yargı yoluyla; ama hiçbir zaman Kürtler’in kendi seçtikleri belediye başkanlarının ya da milletvekillerinin akıbetine denk akıbetlere uğramayacaklar. Böyle bir hakîkatimiz var.

Türkiye’de 14 Mayıs’taki seçimdeki rakamlara baktığımız zaman Kürtler kaybetti, Kürtler’in desteklediği aday Kılıçdaroğlu da kaybetti ve Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesinde karşı tarafın onun Kürtler’den aldığı desteği yalan yanlış şekilde, çarpıtarak ortaya çıkarması çok etkili oldu ve bu anlamda baktığımız zaman, başlıkta da dediğim gibi: Kürtler Kılıçdaroğlu’na kaybettirdi. Ama burada en önemli sorun şu: Türkiye kaybetti. Kürtler’i kazanmadan, Kürtler’in gönlünü hoş tutmadan, taleplerini ciddîye almadan Türkiye’nin gidebileceği hiçbir yer yok. Artık bunu kabul etmemiz lâzım. 14 Mayıs’ta bu fırsat kaçtı. Ne derece yakalanmıştı bilmiyorum, ama bir fırsattı. 28 Mayıs’ta umarım bu fırsat bir daha kaçmaz. Ama kaçarsa hep birlikte çekeceğiz, sâdece Kürtler değil — tabiî ki en büyük çileyi yıllardır olduğu gibi yine onlar çekecek maalesef. O dışlanmışlıkla, yok sayılmayla, terörle eşleştirmeyle, ret ve inkâr politikalarıyla en büyük çileyi onlar çekecek; ama onların çilesi, onların acı çekiyor olması Türkiye’nin diğer kesimlerinin mutlu olması anlamına gelmeyecek. Sorun da burada. Sonuçta bu ülke bütün herkesin ülkesi ve birisinin acısıyla diğerinin sevinci inşâ edilemiyor. Artık Türkiye’nin bunu kabul edebilmesi lâzım. 14 Mayıs’ta maalesef bu fırsat kaçtı. Umarım 28 Mayıs’ta kaçmaz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.