Meteoroloji Genel Müdürlüğü uyarsa da sonuç değişmiyor; İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere dev metropoller her yağışta su taşkınlarıyla boğuşuyor. Taşkınlar ve su baskınları muhalefete mensup belediyelerin sorumluluğundaki kentlerde meydana gelmişse sorumluluk muhalefete yükleniyor. Şanlıurfa’daki sel felaketinde olduğu gibi eğer belediye iktidara mensupsa yöneticiler, “Son yılların en büyük yağışıyla karşı karşıyayız” açıklaması yapıyor. Oysa hangi partiye bağlı olursa olsun sonuç değişmiyor. Debisi kuvvetli yağışlarla birlikte derelerin taşmasıyla sel meydana geliyor, ev ve iş yerleri hasar alıyor. Ceremeyi çeken ise vatandaş oluyor. Medyascope, “Yağmur yağdığında şehirleri neden su basıyor? Sel ve su taşkınlarının engellenmesi için çözüm ne?” sorularına cevap aradı.

İstanbul, Ankara, İzmir, Şanlıurfa, Ordu, Antalya… Ülkenin dört bir yanında ne zaman kuvvetli yağış meydana gelse sonuç değişmiyor. Ya su baskınları meydana geliyor ya da 2022 yılında Kastamonu, Sinop ve Bartın’ı vuran ve 97 kişinin hayatına mal olan; ya da deprem sonrası bir de selin vurduğu Şanlıurfa’da olduğu gibi sel felaketleri meydana geliyor. Şehirler, beldeler sular altında kalıyor maddi ve manevi telafisi mümkün olmayan kayıplar meydana geliyor. Köprüler yıkılıyor, evler, araçlar sular altında kalıyor, tarım arazileri zarar görüyor ve kimi illerde kentte yaşayanlar için her yağış kabusa dönüşüyor.
“Kentlerin altyapısı meteorolojik koşulların getireceği riskleri taşıyamıyor”
Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, iklim değişikliğinin de etkisiyle meteorolojik olayların sıklaşmaya başladığına ve yağışların şiddetinin önümüzdeki dönemde daha da artacağına dikkat çekiyor; bu nedenle kentlerin alt yapısının hızla bu koşullara uygun hale getirilmesinin öneminin altını çiziyor:
“Kentlerimizin altyapısı, özellikle yağmur suyu toplama, uzaklaştırma ve kanalizasyon sistemi olağanüstü meteorolojik koşulların getireceği riskleri taşımaya elverişli değil. Bu da mevcut altyapının hızla değiştirilip olası olumsuzluklara karşı hazır hale getirilmesini zorunlu kılıyor. Aksi halde önümüzdeki dönemde artacağına kesin gözüyle bakılan yağışların sel baskınlarına yol açması kaçınılmaz görünüyor.“
Yıldız altyapıdaki eksiklikleri de şöyle sıralıyor:
“İklim değişikliğinin ortaya çıkardığı olağan dışı meteorolojik olaylar, çarpık yapılaşma, betonlaşma, ayrı yağmur suyu hattının olmayışı, yetersiz kalan suyu uzaklaştırma yapıları ve kent hidrolojisinin değişmesi yağışların daha şiddetli, kısa süreli ve şehirlerde sel yaratacak şekilde düşmesi.“
“Ankara’daki dereler aynı anda taşarsa 148 bin kişi etkilenecek”
Yıldız, Ankara’da sel ve taşkın problemi yaşayabilecek yerlerin “Çankaya, Yenimahalle, Keçiören” olduğunu söyleyerek, Ankara’nın çay ve derelerin üstüne kurulmuş bir şehir olduğunu belirtti:
“Ankara; Dikmen Deresi, Çubuk Çayı, Hatip Çayı, İncesu Deresi, Ankara Çayı, Söğütözü Deresi ve Macun Deresi gibi çay ve derelerin üstüne kurulmuş bir şehir. Bu durumda hem şehir selleri riskiyle karşı karşıya hem de bu derelerin havzalarına gelecekte olacak şiddetli yağışların ortaya çıkarabileceği taşkın riskiyle karşı karşıyadır. Dere ve çayların beslenme havzalarına yağmur toplama havzalarına çok şiddetli yağışlar düştüğünde bu dereler taşacak. Ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) raporuna göre, bu derelerin hepsi birden taştığında en az 148 bin kişi etkilenecek.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Yağmur sularının iletilmesi için yeni bir kanalizasyon hattı yapılmalı”
Yıldız, kentlerdeki sel felaketini engellemek için üçüncü bir hat yapılmasını öneriyor:
“Şu anda yağmur sularının büyük bir kısmı kanalizasyon sistemi ile taşınmaya çalışılıyor. Bu da yetersiz kalıyor. Aylık yağmur suyu sistemi yapılmalı ve yağmur sularının toplanması ve iletilmesi için yeni bir kanalizasyon hattı yapılmalı. Mevcut durumda iki tane hat var; biri kanalizasyon, biri içme suyu hattı. Buna ek olarak üçüncü bir hattın, yağmur suyu hattının eklenmesi lazım. Ankara’da 8 bin 200 kilometre kanalizasyon hattı var, 2 bin 300 kilometre yağmur suyu hattı var ve bu yetersiz kalıyor. Bu Türkiye’nin sorunu ve yeni normallere hazırlık yapmalı.”
“Hizmetlerin yapılabilmesi merkezi hükümetle yerel yönetimlerin işbirliğine bağlı”
Türkiye’nin bütün kentleri çarpık kentleşme, betonlaşma, altyapı yetersizliği sonucu taşkın ve şehir selleri riski ile karşı karşıya olduğunu belirten Yıldız, belediyelerin su ve kanalizasyonları yeni koşullara göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi:
“İstanbul’da da çarpık kentleşme var ve altyapı yetersiz kalıyor. Atık suyun arıtılması gerekse yağmur suyunun toplanıp belli yerlere iletilmesi konusunda idari ve mali sorunlar var. Büyük kentlerimizde bu hizmetlerin yapılabilmesi merkezi hükümetle yerel yönetimlerin iş birliğine bağlıdır. Bu olmazsa kolay çözüm gelmiyor. Yerel yönetimler bu kadar riski kendi imkânlarıyla azaltabilme kapasitesine sahip değiller.“
“Artık yağışlar daha şiddetli”
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş de Yıldız ile aynı görüşte.
Yıldız, “Artık yağışlar daha şiddetli. Sağanak, gök gürültülü şimşekli sağanak ve fırtınalar ve kısa sürede çok kuvvetli sağanak yağışlar kentlerde ve kent dışında sellere ve su taşkınlara sebebiyet veriyor. Eskiden daha az sıkılıkla oluyordu ama son 20 yılda daha belli oldu” diyor.
“Su taşkınlarını önleyecek bir altyapı geliştirilemedi”
Türkeş’e göre kentlerin altyapısı, kanalizasyon sistemleri, yollar, köprüler ve yağmur boşaltım sistemleri bu kuvvetli yağışlara uygun değil:
“Altyapı geliştirilemedi. Yollar, köprüler, köprülü kavşaklar yapıldı ama sağanak şeklindeki kuvvetli yağışların, kentlerde yaratacağı selleri ve su taşkınlarını önleyecek bir altyapı geliştiremedi. Bu yüzden sürekli uyarılar yapılıyor ve bu uyarıların önemli olduğunu düşünüyorum.”
“Kentlerin fazla yağışı emme ve tutma kapasitesi yok”
Kentlerin asfalt, beton, kaldırım, bina ve çatılardan oluştuğunu ve bu nedenle kuvvetli yağışlarda suyu emebilecek kentsel bir altyapı olmadığını belirten Türkeş, “Kentin bu geometrisi yağışı hızla sellere, su taşkınlarına dönüştürüyor. Çünkü yeteri kadar açık suyu tutabilecek toprak, yeşil alan, kentin içinde geniş alanlar yok. Kentin fazla yağışı emme ve tutma kapasitesi hemen hemen hiç yok. Kentlerin doğal hidrografik ağı yani akarsu sistemleri yok edildi. Artık eski dereler yok, akarsular yok. Siz o coğrafyayı yok etseniz bile bu yağışın bir yere gitmesi gerekiyor. Onlar da eski yollarını, kanallarını, derelerini bulmaya çalışıyorlar. Bulamayınca da kentlerde son yıllarda sıklıkla sel ve taşkınları yaşıyoruz” dedi.
Türkeş, yerel yöneticilere kuraklık ve kuvvetli yağışlar sonucunda ortaya çıkabilecek su baskınlarını giderebilecek sürdürülebilir kentler oluşturmaları çağrısında bulunuyor.
“Yeşil alanlar, parklar, boş alanlar, toprak alanının artması, yeşil çatılar ve diğer sistemlerle yağmur hattının yapılması, bir bütün halinde bunlar yapılabilirse etkiler daha az hissedilir. Afet gerçekleşse bile kayıp ve hasar daha az olur. Yağmur suyu altyapısı, kanalizasyon, yollar, otoyollar, alt geçitler mutlaka en şiddetli ve kuvvetli yağışlar dikkate alınarak tasarlanmalı.“
Türkeş, İstanbul’da kuvvetli yağışlardan en çok kıyıya yakın bölgelerin ve dere yataklarının etkileneceğine dikkat çekiyor.
“Çünkü eski dere yataklarının içi ve çevresinde bugün yerleşim alanları, organize sanayi bölgeleri var. Buralar ve kıyının etkileşimde olduğu bu alanlar hem şiddetli yağışları hem de bunların yol açtığı su baskınlarını ve çok kuvvetli yağışlar olduğu zaman da kıyısal su baskınlarıyla birlikte gelecekte özellikle çok daha fazla etkilenecek alanlar olarak dikkate alınmalı.”