14 ve 28 Mayıs seçimlerinin kaybedilmesi, Millet İttifakı’nın en büyük partisi olan CHP’yi karıştırdı. Seçmen parti yetkililerinden tatmin edici açıklamalar beklerken, henüz kamuoyuna açık bir hesap verilmemesi tepkilere neden oluyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu görevi bırakacak mı, kurultayda yeniden aday olacak mı? Yoksa Kılıçdaroğlu görevi devretmek için yerel seçimleri mi bekliyor? Yerine gelmesi en muhtemel aday İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu mu?
Ruşen Çakır, Medyascope izleyicilerinin soru ve yorumlarıyla değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Sizlerle ortak bir yayın yapacağız. Bu yayında “Kılıçdaroğlu ne yapmalı?” sorusunu masaya yatıracağız. Aslında Kılıçdaroğlu’nun da ötesinde, Cumhuriyet Halk Partisi konumuz olacak. Şimdiden sorularınız, yorumlarınız gelmeye başladı. Ama önce şu kravatın hikâyesini kısaca anlatayım. Diyarbakır’dan dostum Mehmet Kaya yollamış bunu ve Kulp ipeğindenmiş. Biraz önce geldi, ambalajından yeni çıktı. Kendisine ve tüm Diyarbakırlılara ve Kulplulara buradan selâmımı iletmek istiyorum. Eksik olmasınlar.
Evet, Kılıçdaroğlu ne yapmalı? Murat Yetkin bugün yazdığı kişisel blogunda ne demiş? “Kılıçdaroğlu’na ‘istifâ et’ demenin rahatlığı”. Bâzı köşe yazarlarını, gazetecileri bu konuda eleştiren bir yazı kaleme almış. İlginç bir yazı. Tartışmaları sürdüren bir yazı. Açıkçası ben de gazetecilerin böyle çağrılar yapıyor olmasını çok anlamlı bulmuyorum. Dolayısıyla bugünkü yayında da sizlere sormak istiyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Çünkü seçmenin her türlü şeyi söylemeye hakkı vardır. Biz olabildiğince herkese eşit mesâfede olmak durumundayız gazeteciler olarak. Tabiî ki bizim kişisel görüşlerimiz var. Buraya geçmeden önce bir anket yaptım bu sabah Twitter’da. “Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığı’nı ne kadar sürdürmeli?” sorusuna 6000’i biraz fazla geçen sayıda kişi, tâkipçi cevap verdi. En çok çıkan, %30’la, “Hemen bırakmalı” diyenler oldu. “Çoktan bırakmalıydı” diyenler bir sonraki sırada. “Kurultaya kadar genel başkan kalsın” yani, “CHP’yi kurultaya götürsün ve fakat kurultayda aday olmasın” anlamında. Ve en sonda da, “Yerel seçime kadar” cevâbı var. Şimdi bu seçeneklerin hepsi bir şekilde gündeme geliyor. Çok kişi, seçimin ardından, “İstifâ etmeli” dedi. “İlk fırsatta istifâ etmeli” diyenler var. Seçimi kurultaya kadar götürmesi, ama orada aday olmamasını söyleyenler var. Ama bir diğer husus ise, önümüzde yerel seçimler var. Bütün Türkiye için ve özellikle CHP için çok kritik olacak ve bu seçime CHP’nin Kılıçdaroğlu ile girmesini savunanlar var. Bu tabiî sâdece genel başkanlıkta kalıp kalmamayla ilgili bir şey ve tabiî ki bu anketlerin bir bilimsel iddiası yok. Ama yine de veri toplama anlamında işe yarayabiliyor. Sonuç olarak “kalsın” diyenlerle “gitsin” diyenlerin oranının yakın olduğunu, “gitsin” diyenlerin daha çok olduğunu gördüm. Ama bu tek başına bir anlam ifâde etmiyor zâten. Onu tekrar söyleyeyim.
Evet, sizden sorular, yorumlar.
Murat Dündar diyor ki: “İlk olarak Kılıçdaroğlu’nun siyâsî kariyerinin kısa süre içinde bitmesini bekleyebilir miyiz ve onun için onurlu bir son nasıl olur? İkinci sorum: Kılıçdaroğlu yapabileceğini yapmadı mı zâten? Asıl bir şeyler yapması gereken, sağ seçmenden oy alamayan sağ partiler değil midir?” —Yani burada Millet İttifâkı’ndaki diğer partileri kastediyor Murat Bey— “Son olarak; siyâsetin tek öznesi siyâsîler değildir. Seçmenin de sağduyulu olmasını beklemek gerekmez mi?” Evet, bu soruların hepsi anlamlı. Onurlu bir şekilde siyâsî kariyerini bitirmenin yöntemi nedir? Açıkçası bunu benim ya da bizim söylememiz biraz zor. Bu esas olarak CHP’nin, CHP teşkîlâtının ve tabanının birlikte konuşması ve tabiî ki Kılıçdaroğlu’nun da bir şekilde bu sürece dâhil olmasıyla olur. “Yapabileceğini yapmadı mı zâten? Asıl bir şeyler yapması gereken sağ seçmenden oy alamayan sağ partiler değil midir?” Çok doğru gözüküyor, ama burada da şu var: O sağ partilerle bir araya gelen ve onlara çok da fazla bir şey almadan, özellikle 4 partiye çok şey veren de Kılıçdaroğlu oldu. Onu da hiç yabana atmamak lâzım. Yani şu var: Tabiî ki Gelecek, DEVA, Saadet, Demokrat Parti ve üstelik İYİ Parti bekleneni veremediler, doğru; ama onca zaman süren o ittifâkın bu kadar verimsiz olmasında, ittifâkın fiilî lideri olan Kılıçdaroğlu’nun da bir hissesi olsa gerek diye düşünüyorum, bu benim görüşüm. “Siyâsetin tek öznesi siyâsîler değildir. Seçmenin de sağduyulu olmasını beklemek gerekmez mi?” Evet, gerekir. Ama burada şu aşamada en son sorumlu tutulacak kesim seçmen bence. Çünkü oylarını verdiler. Sandık başında durdular. Müşâhit oldular vs. vs.. Seçmen büyük ölçüde elinden geleni yaptı. Dolayısıyla seçmenin sorgulanacağı bir yerde değiliz.
Naci Güneş Güven: “Kılıçdaroğlu istifa etmeli derdim, ama sâdece bu çözüm değil. CHP bir statüko partisi ve onun muhâlefet tarzının, birkaç istisnâ hariç, iktidârı pek rahatsız etmediğini düşünüyorum. Yeni bir parti belki heyecan yaratır”. Yeni bir parti; geçen bir yerde, Patreon tâkipçileriyle dün yaptığım Zoom toplantısında bunu konuştuk. Destekçimiz kendi çevresinde birtakım insanların arayışlarda olduğunu söylediğinde söylediğimi burada aktarabilirim. Gelecek ve DEVA partileri olayından sonra yeni parti lâfı duyduğum zaman açıkçası hiç heyecanlanmıyorum. Onlar bizim heyecan kotamızı yeterince tükettiler. Sonucu gördük. CHP’den yeni bir parti zaman zaman çıktı. Bunun tek başarılı girişimi Demokratik Sol Parti’dir. Onun da sonunun nereye vardığını gördük açıkçası.
Erdoğan Altay demiş ki: “CHP’deki sorun hem örgütsel hem de yapısaldır”. Evet, tamam. Ama sonra? Yani bunların, örgütsel ve yapısal sorunların çözümü nasıl olacak? Bu bayağı bir mesele ve ben CHP’yi bildim bileli bu tespit hep vardır. Ve birileri de hep bunları çözmek iddiasıyla yola çıkarlar ve belli bir yerde tıkanırlar, onu da özellikle vurgulamak lâzım. Şimdi de aynı şey söz konusu. Ama şu anda, an îtibâriyle örgütsel ve yapısal sorunların tartışılması açısından pek bir gelişme yok. Bir tek Ekrem İmamoğlu bir çıkış yaptı. Bugün de Özgür Özel, İsmail Saymaz’a açıkçası beni şaşırtan birtakım şeyler söyledi. Yavaş yavaş bir şeyler tartışılmaya başlanıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Naci Güneş Güven diyor ki: “Bu konuşulan meselelerin CHP içinde baskı yarattığını da düşünmüyorum ayrıca. Daha önce de aday olmasına muhâlefet tabanından çok karşı çıkıldı, ama kimse dinlemedi” demiş Kılıçdaroğlu için. Olabilir. Çünkü CHP’nin bir yapısı var. Delegeler üzerinden inşâ edilmiş bir yapısı var ve bu yapı belli ölçüde tabandan gelen olayları birebir partiye yansıtmayabiliyor. Bunu biliyoruz. Çok eskiden beri, Deniz Baykal döneminde de böyleydi, başka dönemlerde de böyle.
Bir izleyicimiz demiş ki: “CHP içindeki kadrolar ve genel başkan değişirse CHP heyecan yaratabilir diye düşünüyorum”. Evet, yani olabilir. Ama tabiî ki sırf değişmiş olmak için mi değişecekler? Yoksa meselâ şimdi CHP Merkez Yönetim Kurulu değişti, biliyorsunuz ve Kılıçdaroğlu seçim sonrasında attıkları en önemli adım olarak bunu söyledi. Açıkçası kim niye gitti, kim niye geldi, gelenler neyi değiştirdi ya da değiştirebilir? Bunların hepsi belirsiz. Bir değişiklik var, ama kadrolardaki bu değişikliğin bir işe yarayacağını söylemek mümkün değil. Burada önemli olan, herhalde birilerinin birtakım perspektifler, stratejiler, modeller şunlar bunlarla gelebilmesi. Henüz onun uzağındayız.
Semra Bodur demiş ki: “Başarısızlık hepimizin sorunu. Çünkü çoğunlukla âilelerimiz bizi yetiştirirken eleştirerek, bizden yakınarak yetiştirirlerdi. Bu nedenle birilerinin başarısızlığı üzerine atlıyoruz” demiş. Evet, bu da var tabiî ki. Başarısızlık üzerine atlayan çok kişi de oluyor ve belki de bu başarısızlığın parçası olmak, öyle görünmek istemiyorlar. Bunu da kabul etmek lâzım. Bir de tabiî iktidar çevreleri de başarısızlığı üzerinden muhâlefette daha fazla bir yılgınlık vs. yaratabilmek için bunu işliyorlar, o da bir gerçek. Ama yine de bu başarısızlık üzerine konuşmak gerekiyor. Dün bir yazı kaleme aldım — okuyanlarınız olmuştur: “Ağır bir yenilgi değil mi sâhiden?” diye bir yazı. Çünkü Kılıçdaroğlu Sözcü TV’de, yaşadıklarının ağır bir yenilgi olmadığını söylemişti. Bense tam tersini düşünüyorum, ağır bir yenilgi. Şimdi bu düşüncemi yenilginin ağırlığını artırmayayım diye iptal mi edeyim? Böyle bir şey yapmak söz konusu olamaz. Bu gerçekten çok ağır bir yenilgiydi ve bu yenilgiden muhâlefetin sıyrılabilmesi için önce bu yenilginin ağırlığını kabul etmesi lâzım. Yani samîmî bir şekilde olayla yüzleşebilmesi lâzım. Siz bunu önemsiz gösterirseniz, atacağınız adımlar da aynı şekilde önemsiz olur.
Hatice Duran: “Açıkçası çok çirkin bir seçim süreci yaşadık. Bütün muhâlefet bir özeleştiri yapmalı. Görebildiğim tek hatâsı, aday meselesini en sona bırakıp bir emrivâkiyle kendi adaylığını dayatmasıdır”. Hatice Hanım’ın söylediği gerçekten ilginç: Tek hatâsı bu, ama çok kritik bir hatâ bu söylediğiniz. Ben de dayatma meselesini değişik vesîlelerle söyledim. Özellikle 3-6 Mart sürecinde söyledim ve çok kişi de kızdı. Hattâ Halk TV’de ender çıktığım bir yayında bunu söylediğimde, 3 Mart’tan sonra, izleyiciler bana bayağı kızmıştı. Ama Kılıçdaroğlu adaylığını dayatmıştı — Meral Akşener’e en azından. Ve bu dayatmanın seçim sonucunda çok belirleyici olduğunu da gördük.
“İmamoğlu yeni bir ekiple parti kurar mı?” — Vedat Erkoç sormuş. Evet, güzel bir soru. Zor bir soru. Şu aşamada kurmayacağı kesin. Şu aşamada CHP içerisinde bir şeyler yapmak isteyeceği muhakkak. Ama önünün tıkandığını, engellendiğini düşünürse yeni bir parti olayına girmez diyemem. Ama şu aşamada gerçekten çok erken.
Muharrem Palaz demiş ki: “Gazetecilerin ve yorumcuların Kılıçdaroğlu’nu eleştirme noktasında sınırı aştıklarını düşünüyorum. Seçim öncesi toz kondurmayan kişiler hakarete varan bir üslûpla yarışa girmiş gibi eleştiriyorlar. Bu seçimi kaybetmek bir hayal kırıklığı, ancak tek sorumlusu Kılıçdaroğlu mudur? Bu masada diğer partiler ve liderler sorumlu değil mi? 2019 yılında yerel seçimlerde başarıya ulaştıran ittifaklar siyâsetini, 2023 seçimlerine taşımak hatâ mıydı? İYİ Parti ile sâdece seçim ittifâkı kurulsaydı sonuç değişir miydi?” Evet Muharrem Bey, söylediklerinizin hepsi çok önemli, çok değerli. Ama şunu da söylemek lâzım: Tek sorumlu Kılıçdaroğlu değil, ama Kılıçdaroğlu’nun da sorumluluğu olduğunu kabul edelim. Herkesin hissesine düşen bir şey var. Olayı tamâmen Kılıçdaroğlu’na yıkıp bütün hesaplaşmayı yaptığını düşünenler gerçekten yanlış yapıyor; ama Kılıçdaroğlu’na toz kondurmamak da çok anlaşılır bir şey değil. Sözünü ettiğim dünkü yazımda bunu açıkça söyledim; diğer partiler gerçekten çok büyük bir hayal kırıklığı oldu. Hattâ demin de bahsettim: Gelecek, DEVA… Yani AKP’de o kadar zaman önemli yerlerde bulunmuş o kadar isim var. Başbakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış isimler var. Adalet Bakanlığı yapmış isimler var. O iki parti 25 milletvekilliği aldı; ama %0,25 mi ya da %0,50 mi oy kattılar onu tartışıyoruz. Yani böyle acayip bir durum söz konusu. Özellikle sağ kesime ulaşmakta, AKP tabanındaki kararsızlara ulaşmakta yardımcı olmadıkları çok âşikâr. Ama dediğim gibi herkesin sorumluluğu var. Herkesin sorumluluğunu ayrı ayrı ve birlikte değerlendirebilmek gerekiyor.
Hakan Özkan demiş ki: “Kılıçdaroğlu ilk kurultaya kadar süreci yöneteceğini, ama yeniden aday olmayacağını açıklamalı. Parti tüzüğü değiştirilmeli. Tüm üyeler sıfırlanıp yeniden üye yazılmalı ve teşkîlât reset edilmeli”. Bunların hepsi ilginç öneriler. Açıkçası hiçbirinin olacağını sanmıyorum. Belki tüzükte birtakım oynamalar olur, ama diğerlerinin olacağını sanmıyorum, bakalım. Tüm üyeler sıfırlanıp yeniden üye yazmak vs. bunlar bambaşka şeyler.
Suzan Orhan: “Asıl Faik Öztrak istifâ etmeli. Çok kötü bir hatip. Donuk” demiş.
Oya Hanım: “Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel’in İmamoğlu’na karşı birlikte hareket ettikleri hissine kapıldım. İmamoğlu ne yapmalı?” Oya Hanım, o kadar emin olmayın. Siyâset daha karışık. Özgür Özel’in Kılıçdaroğlu’yla hareket ettiğini biliyoruz, ama İsmail Saymaz’a bugünkü söylediğinde, sanki küçük çaplı bağımsızlığını îlân eder gibi bir hava sezdim. Kendisine bugün ulaşmaya çalıştım, ulaşamadım. Ama ilk fırsatta bir yayın yapmayı da en azından önereceğim kendisine. Özgür Özel önümüzdeki günlerde fazlasıyla konuşacağımız bir isim olacağa benziyor. Kılıçdaroğlu’nun ekürisi gibi, yani onun yanında en büyük destekçisi gibi görünmekle yetineceğine emin değilim.
Mehmet Bey demiş ki: “Soru, ‘Kılıçdaroğlu ne yapmalı?’dan ziyâde, ‘Bundan sonra muhâlefet ne yapmalı?’ olmalı. Hâlâ mevcut CHP’den ve aktörlerden bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum”. Mehmet Bey, tamam, güzel. O zaman İYİ Parti’yi de katalım, Gelecek’i, DEVA’yı, Saadet’i de katalım. Oralardan da çok fazla bir şey çıkmayacak. Dolayısıyla en azından parça parça gidelim. Daha sonra haftaya belki Gelecek ve DEVA’nın bir geleceği var mı diye bir yayın yaparız. Orada da görüşlerimizi tartışırız. Ama şu hâliyle bakıldığında, en güncel meselenin CHP ve Kılıçdaroğlu’nun durumu olduğunu düşünüyorum. Onun için bu hafta öyle yaptık.
“Ruşen Bey, sosyal medya ve gazetecilerin söylediklerinin aksine muhâlif seçmen Kılıçdaroğlu’na karşı değil. Sokaklardaki insanlarda Kılıçdaroğlu’na bir tepki yok. Bunu çok insandan duyuyorum” demiş Burak Özcan. Olabilir. Bilemiyorum açıkçası.
Mustafa Kemal Güntekin: “CHP, Türkiye Partisi olmak istiyorsa üyelerine açık ortamda seçim sonuçlarını paylaşmayı göze alamadığı sürece gerisi boş”. Paylaşmak değil de bunun hesâbını vermeyi ya da bunu sorgulamayı kastediyorsunuz herhalde — öyle anladım.
Kaya Yıldırımlar: “Ruşen Bey, bir de Eren Erdem kim Allah aşkına? Hangi liyâkat, hangi ehliyet? İnsanlarla dalga geçmek değil mi bu sizce?” Nedir o meşhur söz? No comment, yorum yok. Ama bu konuda değişik vesîlelerle görüşümü dile getirdim. Bence çok mantıklı bir seçim olmamış, onu tekrar söyleyeyim.
Zafer Polat: “Herkes ‘bir şeyler değişsin, şöyle olsun, böyle olsun’ diyor. ‘Git partiye üye ol, katıl, delege ol. Değişmesi için uğraş’ dediğimde; ‘Bana ne abi. Ben mi uğraşacağım?’ diyor. Nasıl olacak bilmiyorum”. Evet, bu, yılların eskitemediği bir sorundur. Aynen öyledir. Meselâ şimdi partiye üye olmayabilir, ama binlerce insan müşâhit oldu, sandıkların başında bekledi. Yani dün, tanınan da bir profesör –adını vermeyeyim şimdi–, Türkiye Gönüllüleri’ne katılmış, Anadolu’da dolaşmış. Yani o kadar çok insan emek verdi ki, bunların illâki parti üyesi olması gerekmiyor. Ama insanlar siyâsete katılmak istiyorlar. Partilerin bunların önünü açabilmesi lâzım.
Ertuğrul Topaktaş diyor ki: “CHP’nin şu an geçtiği süreç zamânında Refah Partisi’ndeki gelenekçiler-yenilikçiler tartışmasına benziyor mu sizce?” Yok, benzemiyor Ertuğrul Bey. O dönemi çok iyi biliyorum. Orada güçlenen bir hareket vardı. İktidâra giden bir hareket vardı ve genel merkez bunun taşıyıcısı olan daha genç grubun, yenilikçilerin önünü tıkıyordu. Burada böyle bir şey yok. Kim gelenekçi, kim yenilikçi belli değil. Hani birileri var, partiyi çok ileriye götürecekler; ama başkaları onları bastırıyor gibi bir olay çok söz konusu değil. Ekrem İmamoğlu’nu kastediyorsanız, Ekrem İmamoğlu şu hâliyle bakıldığı zaman “tek tabanca” gözüküyor. Ama yenilikçiler o zaman çok daha kalabalıktı, yani Erdoğan vardı; ama Abdullah Gül, Abdüllatif Şener gibi birçok insan da vardı. Milletvekilleri, belediye başkanları vardı. Şu anda Ekrem İmamoğlu’na yenilikçilik atfediyor olsanız meselâ, yanında sayacağınız isim bulamazsınız — dolayısıyla benzemiyor.
Akif Özdemir: “Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nun B planı mı?” diye sormuş. Demin bu konuya kısmen değindim. Olabilir, ama Özgür Özel’in bundan sonraki siyâsî geleceğini Kılıçdaroğlu’na birebir endekslemek de çok doğru olmaz. Tabiî ki şu olursa o da herhâlde tercih eder: Kılıçdaroğlu, “Ben olmuyorum. Özgür Özel olsun” diye onu lanse ederse tercih eder. Ama yine de Özgür Özel herhalde Ekrem İmamoğlu’yla çok da fazla sorun yaşamak istemeyecektir. Onu karşısında görmek istemeyecektir.
Ali Bolat: “Sınırlı imkânları olan CHP’deki koltuktan vazgeçemeyen biri, sonsuz güce sâhip Erdoğan’dan bu gücü devretmesini hangi hakla bekler?” Bu tür şeyleri hakla hukukla anlatmak olmaz. Bu siyâsî bir yarış sonuçta ve bir yarış var. O yarışta, “Şöyle yapıyorsanız o zaman bunu talep edemezsiniz” demeniz çok anlaşılır bir şey olmaz.
Ahmet Özdemir: “Yeni bir SHP kurulması kitleleri heyecanlandırır mı sizce?” Ahmet Bey, öncelikle heyecanlandırması için, SHP dendiğinde insanların, yeni kuşakların Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin ne olduğunu bilmesi lâzım, Erdal İnönü’den haberdar olması lâzım. Bunlar geçmişte kaldı. Onun için –başta da söylemiştim– yeni parti fikri çok bana anlamlı gelmiyor. Yanılıyor olabilirim tabiî.
Cem Yıldız demiş ki: “Dümdüz bir vatandaş olarak artık Kılıçdaroğlu’nun devletin adamı olduğuna inanmaya başladım, güvenimi yitirdim” demiş. Bu tür şeyleri anlamakta çok zorlanıyorum diyeyim. Yani, “Kılıçdaroğlu derin devletin adamı”, yok, “Bilerek kaybetti” filan… Böyle şeyler olmaz. Kendisini tanıdığım kadarıyla devlet karşıtı birisi değil kesinlikle; ama hani Erdoğan’ın lehine çalışan bir Kılıçdaroğlu göndermesinin çok büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.
“İsmet Paşa kurultayda Bülent Ecevit’e kaybetmişti ve CHP önündeki seçimi de kazanıp iktidar olmuştu. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu arasında geçecek kurultay aynı etkiyi yaratır mı?” Yani târihe bakmak tabiî ki ilginç; ama Bülent Ecevit o zaman “ortanın solu” diye bir kavram ortaya atmıştı. Ekrem İmamoğlu’nun ya da herhangi bir başka ismin ortaya bir kavram, bir vizyon sunduğu yok. Yani bunu unutmayın; bir düşünce hareketi boyutu yok. Bülent Ecevit’te o vardı. Ve Bülent Ecevit’le berâber o târihlerde –tabiî yaşı tutanlar bilir– bambaşka bir şey vardı. Meselâ rahmetli babam çekirdekten CHP’li ve İsmet İnönücüydü; ama o kritik aşamada Bülent Ecevit’e destek oldu. Yani böyle içi kan ağlayarak diyeyim, Bülent Ecevit’e destek oldu. Çünkü Ecevit’in gelecek olduğunu gördü ve çok da coşkuluydu. O dönemler biz de çocuk hâlimizle, o “Umudumuz Ecevit” vs. şeylerini yaşadık. O başka bir şeydi. Bir rüzgâr vardı orada. O rüzgâr sâdece Bülent Ecevit’in adıyla olan bir rüzgâr ya da kasketiyle olan bir rüzgâr değildi. Şu hâliyle onu, o rüzgârı estirebilen kimse yok. Estirirler mi o ayrı, ama tek başına adıyla kimse bunu yapabilecek durumda değil. Bir vizyon sunabilmesi lâzım, bir perspektif. CHP’nin nerede tıkandığını ve nasıl aşabileceğini söylemesi lâzım.
Oğuzhan Bey demiş ki: “Ümit Özdağ, Muharrem İnce ve parti kurması muhtemel olan Ekrem İmamoğlu, Yavuz Ağıralioğlu gibi isimlere bakılırsa, mevcut ittifak sistemiyle de siyâset artık seçimlerde ittifaklar yapılan parçalı bir yapıda mı ilerleyecek?” Bunların bir kısmı da çok etkili olmayacaktır. Zâten son seçimden sonra bâzı yeni partilerin iyice işlevsiz hâle geldiğini gördük. Gelecekleri çok meçhul oldu. Kurulması söz konusu olanlar…, meselâ Yavuz Ağıralioğlu parti kuracak. Kurar mı, kurarsa ne yapar, kimleri etrafında toparlar? Bunların hepsi muammâ. Belki de tam tersi olur. Birtakım büyük partilerde birleşme olur. Parçalanma, atomize olma eğiliminin hâlâ geçerli olduğu ortada. Ama parçaların tek başlarına etkisi çok sınırlı oluyor. Meselâ şimdi Gelecek ve DEVA partilerinin, belki Saadet de dâhil olmak üzere, Meclis’te grup kurmak için de olsa birleşmeleri söz konusu; ama meselâ şunu da çok iyi hatırlıyoruz: Gelecek ve DEVA kurulduğunda, birçok insan, “Ya, niye ayrı parti kurdular? Niye birlikte tek bir parti kurmadılar?” diye sormuştu. Buna Gelecek de DEVA da öyle çok tatmin edici açıklamalar yapmamışlardı. Her birinin ayrı bir iddiası vardı çünkü. Sonuçta o iddialar gerçekleşmeyince, belki o başta yapmaları beklenen olayı şimdi yapacaklar. Birleşseler de bir çekim gücü oluştururlar mı? O da şüpheli tabiî.
Uğur Uzgan: “Medyascope olarak izlenmelerde bir düşüş görüyor musunuz? Birçok tanıdığım gündemi izlemiyor. Kanallardan uzak duruyor. Bu umutsuzluk kalıcı olur mu? İktidârın daha rahat hareket etmesine yol açar mı?” Evet Uğur Bey, bir düşüş var. İnsanlar söylüyorlar ilgilerinin azaldığını. Normal şartlarda bu kadar önemli bir seçimin ardından konuşulacak çok şey olması lâzım. Ama pek bir şey de konuşulmuyor. Ne kadar sürer bilmiyorum. İnsanların büyük ölçüde inançları ve umutları çok ciddî zarar gördü. Tekrar dünkü yazıma referans vereceğim, orada özellikle vurguladığım husus bu: Bu seçimin muhâlefette ağır bir yenilgi olmasının en önemli nedeni, insanların umutlarını ve inançlarını kırması oldu. Ama bir şekilde hâlâ hayâta tutunmak isteyen insanlar var. Sözünü ettiğim Patreon destekçileriyle dünkü yaptığım buluşmada onu gördüm. Birçok kişi hem bir yandan umutsuzluk içerisinde olduğunu ve siyâsetten soğuduğunu söylüyor, ama diğer yandan da meselâ hâlâ Medyascope’a verdiği önemi anlatıyor. Bunların hepsi çok önemli. Görüyoruz, izlenmelerde düşüş var. Destek verenlerde de azalma olduğunu görüyoruz. Ama bunun kalıcı olacağını düşünmüyorum. Tabiî bütün bunlar Türkiye’de siyâsetin ivme kazanmasıyla berâber belli olacak. Nitekim yeni iktidarla berâber ekonomide çok önemli değişimler oluyor. Ve tabiî ki özellikle yoksul kesimleri daha da yoksullaştıran politikalar uygulanmaya başlandı. Döviz kurlarındaki hareketler, beklenen fâiz artışı vs.. Bütün bu süreçte özellikle muhâlefetin doğru pozisyonlar alabilmesi ve bu olayları çözüm önerileriyle birlikte gündemde tutabilmesi birazcık hareketlendirecektir. Tabiî ki daha önemlisi yerel seçimler. Belli bir târihten sonra yerel seçim gündeme gelecek ve orada bakacağız ne olduğuna. Ama şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Bu kadar ağır bir yenilginin ardından, “Ya İstanbul, Ankara’yı CHP kazansa ne olacak, kaybetse ne olacak?” diyenler de olacaktır. İktidar da bu düşüncenin pekişmesi için çalışacaktır. Burada tabiî ki en önemli olay, muhâlefet liderlerinin ve partilerinin insanları tekrar heyecâna sokabilmeleri. İşte onu nasıl yapacaklar? Bu yayın da tam anlamıyla onunla ilgili bir şey. Şu hâliyle bakıldığında CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun insanların o kadar yaşadıkları umut ve inanç yükselişine karşı, ardından yaşadıkları hayal kırıklığını bir ölçüde giderebilecek çıkışlar yaptıklarını ben açıkçası düşünmüyorum. Onu özellikle vurgulamak isterim.
Mehmet Can Avaroğlu: “Levent Gültekin’in dedikleri ne kadar doğru? Tüm aktörler ‘Erdoğan’la bir dönem daha’ projesine onay mı verdi?” Yok Mehmet Can Bey. Öyle bir şey yok. Levent’e de söylüyorum. Yani tabiî ki komplolar, tezgâhlar vardır, ama bu kadar büyük komplo, bu kadar büyük tezgâh, herkesin bir şekilde piyon hâlinde olduğu bir şey… O zaman biz dükkânı kapatıp gidelim yani. Zâten herkes bir yerlerde bir şey saptıyorsa, niye seçimlere giriyoruz, niye oy kullanıyoruz, niye akşam geç saatlere kadar sandık açılmasını bekliyoruz ki?
Fatoş Yalçınkaya: “Ruşen abi, Meral Hanım nerede?” Çarşamba günü grup toplantısı var. Orada göreceğiz. Tekrar grup toplantıları başlıyor. Kılıçdaroğlu yarın çıkacak. Meral Akşener de çarşamba çıkacak. Sonra bu ay içerisinde İYİ Parti’nin kongresi var. Orada da göreceğiz.
Mert Kaplan: “CHP’deki karışıklık sonucu hangi muhâlif partinin bu işten kârlı çıkacağını düşünüyorsunuz?” Çok kârlı çıkan olmaz. Belki Türkiye İşçi Partisi daha sola yakın olanlarda bir câzibe oluşturabilir. Onun dışında İYİ Parti eğer bir merkez partisi olabilseydi — ki her geçen gün uzaklaşıyor, meselâ en son Prof. Ahad Andican da ayrılmış ve ayrılma gerekçelerini anlattığı tweet’inde İYİ Parti’nin merkezden uzaklaşmasını –böyle demese de– gerekçe gösteriyor. Meselâ İYİ Parti böyle bir şey olsaydı, seçimde MHP’nin önünde oy alabilmiş olsaydı, belki İYİ Parti’ye yönelenler olabilirdi. Ama şu hâliyle gidecek çok fazla yeri de yok insanların. Dolayısıyla bir ölçüde Türkiye İşçi Partisi olur. Onun dışında ya siyâsetten soğurlar ya da CHP içerisinde bir şeylerin değişmesini beklerler diyelim.
Taha Şahin: “İYİ Parti kongresinden nasıl bir sonuç çıkacak acaba?” Açıkçası çok farklı bir sonuç çıkacağını sanmıyorum. MHP kökenli isimlerin çok daha güçlü olduğu, bir iki tâne merkezden ismin olduğu bir parti çıkacağa benziyor şu hâliyle. Zâten merkezde olan, merkezde olduklarını düşündüğümüz, o tür çıkışlar yapan kişiler ya ayrılmaya başladılar ya da mesâfe koymaya başladılar benim bildiğim kadarıyla. Bunları geri kazanmaya yönelik ve yeni isimleri katmaya yönelik bir çaba da pek gözükmüyor.
Bir izleyicimiz Özgür Özel’i aktarıyor: “Özgür Özel, ‘HDP aday çıkarsaydı bizim için daha avantajlı olurdu’ demiş. Ben de Emek ve Özgürlük aday çıkarsın istedim. Ama aday çıkarsaydı bu kez de CHP derdi ki: ‘HDP çıkarmasa kazanabilirdik’.” Çok haksız olduğunuzu söyleyemem. Ama bu yaşananlardan sonra, HDP ya da Emek ve Özgürlük İttifâkı ilk turda aday çıkarmış olsa hiç de kötü bir seçenek olmayabileceğini gördük. Ama artık iş işten geçmiş durumda.
Bir izleyici diyor ki: “Eskiden memleket kurtarılırdı sohbette, şimdi ise CHP”. İlk aklıma gelen cevâbı vereyim: Memleketi kurtarmak çok zor olmayabilir, ama CHP için aynı şeyi söyleyemem diyeceğim. Babamın kemiklerini sızlatırım, onun için yapmayayım. Eh ne yapalım yani? Şu hâliyle bakıldığı zaman seçimin en büyük kaybedeni CHP. Bunu konuşmayıp da neyi konuşacağız? Yani “Oldu bitti, ne yapalım? Önümüzdeki seçimlere bakalım” diyecek hâlimiz yok. Bir şekilde konuşmak zorundayız.
“İktidar küçük partilerle pazarlık yaparak anayasa üzerinde istediği değişiklikleri yapma yolunu deneyecek mi?” Evet, galiba yapacak bunu. Öyle gözüküyor. Nasıl yapar, ne derece başarılı olur bilemiyorum. Çok ince aritmetik hesaplar var. Orada şöyle bir husus var biliyorsunuz: Anayasa değişikliği için gereken 400, referanduma götürmek için gereken 360. Meselâ sâdece İYİ Parti destek verse zâten 360’ı buluyorlar. Ama onun dışında Gelecek’ten, DEVA’dan, Saadet’ten toplayarak, arada birkaç kişi daha olursa galiba o rakamı buluyorlar. Bütün bunların hepsi olabilir. Buna karşılık şöyle bir husus var, çok çarpıcı: İlk günden îtibâren İYİ Parti zâten, “İttifak bitmiştir. Bu bir seçim ittifâkıydı” dedi, ittifak dağıldı. Millet İttifâkı dağıldı; ama Cumhur İttifâkı dağılmadı. Böyle bir durum var. Dolayısıyla herkes kendini serbest hissedecek. Meselâ birisi diyecek ki: “Bu yasa önerisi ya da bu anayasa değişikliği önerisi milletimizin değerlerine uygun geliyor. Biz de milletimizin değerlerine sâhip çıktığımız için ‘evet’ diyoruz. Bu bizim muhâlif kimliğimize zarar vermez” şeklinde açıklamaları grup olarak, birkaç milletvekili birlikte yapabilir ya da tek başına kişiler de böyle çıkışlar yapabilir. Şu anda henüz çok erken. Birazcık gelişsin etsin, ondan sonra bakarız. Ama transferler de olabilir. Çünkü bir yerlerde pek bir gelecek yok gibi görenler olacak. Bir şeyi söylemek istiyorum: İlk turun ardından Gelecek Partisi’nden bir grup ayrıldı; böyle zehir zemberek bir açıklama yaptılar ve “Cumhur İttifâkı’na destek veriyoruz” dediler. Çok fazla kamuoyuna yansımadı, ama böyle bir olay oldu. Şimdi o olayı şundan söylüyorum; o olayın başında olan şahsı bir şekilde tanımak gafletinde bulunmuştum. Gerçekten siyâsette, yani nerede olduğunun önemi yok, ama siyâsette böyle her türlü trollüğü siyâsete taşıyan birisiydi. Ve Gelecek Partisi’nin kuruluşunda onu da kurucular arasında gördüğümde açıkçası rahatsız olmuştum ve orada tanıdığım birkaç Gelecek Partisi’nden insanlara da, “Ya, bu kişi sizde ne arıyor?” filan demişliğim vardır. Hattâ bizim o târihte Ankara büroda çalışan Medyascope’tan arkadaşlara da özel olarak söylemiştim. Ve o kişi geldi yanıma. Hattâ demiştim ki bizim arkadaşlara: “Bakın, bu adam birazdan benim yanıma gelecek”. Geldi. Hani kimliği değişmiş, yeni bir partide vs.. Ve ben alenen… Yanında da böyle ekip hâlinde dolaşan, öyle siyâsetçiler vardır ya? Biraz “Gomaşinen” gibi oldu — ama olsun. Ben bunu orada, yanındaki insanların yanında tersledim. Yani elini bile sıkmadım. “Ne yüzle benim yanıma geliyorsunuz?” filan dedim ve kös kös gitti. Ve bu şahıs ilk turdan sonra zehir zemberek açıklamayla gitti. Yani şimdi zâten görüyorsunuz, buna yabancı dilde arriviste diyorlar, yani çıkarcı, ikbal avcısı. Bir yerde çıkar görüp oraya koşar. Belli ki bu Gelecek Partisi’nden bir şey çıkacağını düşünmüş ve çıkamayacağını görünce de başka bir yere gitmiş. Bunları neden anlatıyorum? Şimdi unuttum, ama hâlâ içimde bir ukdedir, bu olayı anlatmadan duramayacaktım. Böyle insanlar çok. Bunlardan kimler nasıl davranacak açıkçası bilmiyorum. Transfer meselesi. Pekâlâ birileri de bakıp, “Bu partiden seçildim, ama o partinin geleceği yok. Zâten ne olacağı belli değil” filan deyip, bir yolunu bulup iktidâra kapağı atabilirler. Onu da şimdiden söyleyeyim.
“Millet İttifâkı dağıldı. Yerel seçimde ittifaksız birçok belediyeyi almak mümkün olmayacaktır. Bu ittifak olursa, en iyi ihtimalle İYİ Parti ile CHP arasında olur. İYİ Parti bu sefer pazarlık edecektir. Birkaç büyükşehir belediyesini isterse CHP veya CHP seçmeni buna nasıl yanıt verir?” İYİ Parti olabilir, isteyebilir. Geçen sefer de vardı aslında, ama oralarda kazanamadılar. Meselâ Balıkesir vardı, kazanamadılar. Kemal Can’la “Haftaya Bakış”ta da konuştuk, izleyenler hatırlayacaktır; Gelecek ve DEVA da şimdi, “Destek veririz, ama bana Beşiktaş’ı verin, Kadıköy’ü verin” diye garanti yerleri isteyebilirler diye. İYİ Parti belki il belediyesi olmasa bile İstanbul, Ankara ve İzmir’de –CHP’nin tek başına kazanabileceği yerler var biliyorsunuz– öyle yerlerden de isteyebilir. Kılıçdaroğlu, verdiği o milletvekilleriyle bunu artık mümkün kıldı. Bilemiyorum. Her türlü pazarlığa hazır olmakta yarar var.
Emine Ballı: “Ekonomiyi konuşmak faydasız oldu; güvenlik ve değerler önem kazandı”. Emine Hanım, haklısınız, ama şunu özellikle söylememe izin verin: Ekonomiyi muhâlefet konuşmadı, doğru dürüst anlatmadı. Siz Kılıçdaroğlu’nun yanında, “İşte ekonomi kurmaylarım” diye insanları çıkarttığını gördünüz mü? Bir kere, “Şampiyonlar Ligi” diye, Ali Babacan’la bir video yaptı, o kadar. Onun dışında ekonomiyi nasıl düzelteceklerini vs.yi çok anlattıkları kanısında değilim.
Ali Bolat: “Seçim akşamı ‘Selahattin Demirtaş’a îdam!” çığlıklarına dâir CHP’den ya da diğerlerinden yüksek bir tepki gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tavırla Kürtler nasıl kazanılabilir?” Ali Bey, siz hâlâ Kürtleri kazanmakta kalmışsınız. Artık kimsenin çok fazla dile getirmek istemediği bir konu hâline geldi bu biraz: Kürtleri kazanmak. Onu söyleyeyim. Bundan sonra nasıl olur? Kürtler olmaz, ama Kürtler de tek başına olmadığını gördüler. Böyle zor bir durumdalar. Tabiî bu arada Kürtlerin ne yapacağı önemli. Meselâ yerel seçimlerde demin konuştuğum İYİ Parti ile ittifak… İYİ Parti ile ittifak yaptığı zaman, İstanbul’u tek başına kazanabilecek mi? HDP ya da o târihteki adı diyelim ki Yeşil Sol Parti, aday gösterirse İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde, kazanabilecek mi CHP’nin adayı? Peki Yeşil Sol Parti’nin bu sefer de aday göstermemesini nasıl sağlayacak CHP? Mesele uzayıp duruyor. Ve bu seçimin en büyük sonuçlarından birisi de zâten Kürtlerin, Kürt seçmenin artık istenmediğinin îlânı oldu. Böyle acayip ve acı bir durum çıktı karşımıza.
Evet, yavaş yavaş toparlıyoruz. Bayağı yoğun bir yayın oldu. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Şunu vurgulamama izin verin: Gerçekten Türkiye eski bir dönemin yeni bir dönemine geçti. Yani Erdoğan’ın 3. Cumhurbaşkanlığı dönemindeyiz. Bâzı şeyler değişecek olabilir; ama değişmeyecek olan, Türkiye’de bağımsız ve özgür medyanın varlığının önemi. Ve bu anlamda biz Medyascope olarak çok zorlanıyoruz. Bu yeni dönemde daha da zorlanacağız. Ve bu zorlukları aşabilmemiz için sizlerin desteğinize ihtiyâcımız var. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bizlere sâhip çıkarsanız biz de Türkiye’de vatandaşın özgürce haber alma, özgün yoruma kavuşma ihtiyâcına katkıda bulunmaya devam ederiz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.