Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır ve Cihangir İslam tartışıyor: Siyasal İslam, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme politikası, Abdüllatif Şener

Ruşen Çakır ve siyasetçi Cihangir İslam, Medyascope izleyicilerinden gelen soruları yanıtladı. Abdüllatif Şener’in geçtiğimiz günlerdeki çıkışları için “gereksiz bir tepki” diyen İslam, Kılıçdaroğlu’nun çabalarının “boşa çıkarılmaya çalışıldığından” bahsetti. Cihangir İslam, helalleşme çağrısının yeteri kadar söylemlere yansımadığının altını çizdi.

Cihangir İslam’a yöneltilen ilk soru, Abdüllatif Şener’in “Kılıçdaroğlu’na oy vermedim” çıkışı hakkındaki düşünceleriydi: “Son derece üzücü, hayal kırıklığı oldu. Benim CHP’ye girişimden önce onun temasları vardı. Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde de güzel karşılanıyordu. Bu olay üzerine gelen tepkiler beni pek şaşırtmadı. Sadece siyasal İslam’a değil, İslam’a kadar varan yorumlar vardı.”

“Herhalde listeler onun için kırıcı oldu”

Cihangir İslam, “Abdüllatif Şener gibi kişiler en büyük zararı İslam’a vermiyor mu?” sorusuna, “Tabii ama veremez de. Bireysel bir çıkış. Ben bu seçimde CHP’nin performansını, payıma ne düşüyorsa üstlenmeye hazırım. Burada bir facia yok. Zarar veriyor tabii İslam’a. Erdoğan’ın iktidarı da veriyor ama Abdüllatif Şener neden böyle bir şey yaptı? Herhalde listeler onun için kırıcı oldu. Hiç gerekmeyen ve kendi çizgisine oturmayan bir tepkiydi.

İslam, DEVA Partisi-Gelecek Partisi-Saadet Partisi’nin seçim performanslarını değerlendirdi: “Sayın Kılıçdaroğlu’nun çabalarını boşa düşürmeye çalışan organize bir çaba görüyorum seçimlerden beri. Bütün illeri gözlemlemediğim için bir not veremem ama Saadetlilere ikinci tur çalışmaları için övgüler gitti. Diğer arkadaşlar da bırakmadı ama Saadet Partililer daha sıkı durdu diyelim. Beklenen oy alınmadı, o kesin. Hissiyatıma göre günlük gitmeler ve gelmeler yaşandı iki aday arasında. Son bir haftadaki yalana ve iftiraya dayalı kara propaganda, oy beklediğimiz kesime hitapta da bazı yüksek profilli şahısların söylemlerinin etkisi olabilir. İstediğimiz iletişimi her cenahla kurabildiğimizi söyleyemem. YRP yüzde 2.7 aldı. YRP, muhalefette kalsa bu oyu alamazdı. “Yandaş muhalif” diye bir şey vardı eskiden. Hem Erdoğan’la teması kaybetmiyor ama bir muhalefette koyuyor, sözleşme, aşı politikaları vs.”

“Helalleşmeyi, bizim cenahtan da konuşmak istemeyenler vardı”

İslam, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme politikası içini “İddiamız neydi bizim? Helalleşeceğiz, demokrasi ve insan hakları getireceğiz… Sizce kampanyaya hakim miydi bu söylemler? CHP, demokrasi bloğunun başını çekiyor ama bu daha söyleme oturamadı. Yaşı yeten seçmenler için CHP ve altı oka karşı bir direnç olabilir ama buna karşı daha etkili propaganda ve tanıtım lazımdı. Ben seçmen kitlesini yeterince tanıdığımızı düşünmüyorum. Yaklaşamadık.”

“Helalleşme, geçmişte devletin yaptığı bazı hatalarla alakalı bir şey. Kılıçdaroğlu da bunu söyledi defalarca. Belki Abdüllatif Bey’in başarılı olduğu nokta şu, öyle şüphe bıraktı ki, herkes birbirine “düşman nerede?” der gibi bakıyor. Helalleşmenin önünü sabote etmek için söylemiş olabilir belki… “İnsanlar kabine girip, düşünüp, bana güvenemiyorsa, ben bunun nedenlerini önce kendime sormalıyım. Helalleşme meselesi de, bugünden geriye gider en taze olandan başlarsınız. Bunların hepsi bir yüzleşme. Muhataplar ortadan kalkmış ise bile bir takım şeyler konuşulabilir ama konuşulamadı. Erdoğan da konuşulmasını istemedi ama bizim cenahtan da istemeyenler vardı.”

“CHP’deki en değişimci figür Kılıçdaroğlu”

Ruşen Çakır’ın, “CHP’de değişim olacak mı yoksa kurultayı mı bekleyeceğiz?” sorusu üzerine Cihangir İslam, “Değişim lafının altını doldurmalı. CHP’de en değişimci figür, sayın Kılıçdaroğlu. Ona ayak uyduramayan bir yapımız mı var? Onu sorgulamak lazım. 1950’den beri seçim sonuçlarını koyun, lider değişiminin ne işe yaradığını görün CHP’de… Fabrika ayarlarına dönelim deniyor. 1920’ler 1930’lar mı fabrika ayarları? 25 milyon insan Kılıçdaroğlu’na oy atmış ve bunun yarısı diğer partilerden… Bu bir güven göstergesi değil mi?”

Bir izleyicinin, “Saadet Partisi, İstanbul Sözleşmesi ve LGBTİ+ konusunda iktidarla aynı şeyleri söylüyor, Cihangir İslam ne düşünüyor?” sorusu üzerine, “Herhangi bir insanın siyasi görüşü, dini, dinsizliği vs. beni ilgilendirmez. Allah’ın yarattığı her mahlukun aklını tanırım. Gerisi kendine ait bir şey. Kendi sorumluluk alanı. Benim prensiplerim o tip yaşamı bana tavsiye etmiyor ve uzak durmamı söylüyor ama benden farklı insanların bu dünyada yaşam hakkı var. Tabii saygılı davranmak çerçevesinde. Siyasal İslam pejoratif bir terim. İslam bir duruştur. AK Parti siyasal İslamcı değil. AK Parti, neo-liberal düzenin Türkiye bayisidir.” yanıtını verdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. CHP eski İstanbul milletvekili Prof. Cihangir İslam stüdyo konuğumuz. Kendisiyle Abdüllatif Şener vakasının ardından çıkan “CHP’deki İslâmcı kökenli isimler” mevzûunu konuşacağız. Hoş geldin.

Cihangir İslam: Hoş bulduk. 

Ruşen Çakır: Yayından önce bir izleyicimiz, “Cihangir İslam kendisini nasıl tanımlıyor?” diye sormuştu. İslâmcı dediğim zaman bana kızmıyorsun değil mi?

Cihangir İslam: Kızmıyorum. Seninle hukukumuz yeni değil. Burada profesyonel bir ilişki içindeyiz, ama 90’larda yaşananlara hepimiz şâhidiz. Cihangir İslam kendisini nasıl tanımlıyor? Hayâta Müslüman olarak bakan birisi. Bunu ilkesel düzeyde anlamaya ve hayâta geçirmeye çalışan birisi. Elbette ki siyâseti de bu minvalde, yani adâlet ilkesi üzerine düşünen ve sâdece kendisini ve kendi topluluğunu değil, bütün insanları dikkate alarak siyâset yapan birisi. Benim İslâm’dan anladığım da bu zâten. 

Ruşen Çakır: İzleyicilerimize tekrar hatırlatalım: Cihangir İslam’a soru ve yorumlarınızı Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarımızdaki chat bölümünden girebilirsiniz. Bu arada diş problemim yine nüksettiği için sesim biraz kötü geliyor, şimdiden özür diliyorum. 

Şimdi, iki tâne olay var. Birisi tabiî ki Abdüllatif Şener olayı. Abdüllatif Şener, birinci turun ardından NTV’ye çıktı ve muhâlefeti eleştirdi. Daha sonra Halk TV’ye çıktı ve “Beni aday göstermediler. Ben de Kılıçdaroğlu’na oy vermedim” açıklamasını yaptı. Hattâ ilk turda Sinan Oğan’a oy verdiğini, ikinci turda da geçersiz oy kullandığını ve CHP’den de istifâ ettiğini söyledi. İnsanlar Abdüllatif Şener’e baktığı zaman sâdece Abdüllatif Şener’i görmüyor, onu bir câmia içerisinde resmediyor. Aslında bir anlamda, AKP geleneğinden ya da İslâmî kanattan CHP’ye gelmiş birisi olarak da CHP tabanının hoşuna giden birisiydi. Birdenbire bu çıkışın ardından büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Abdüllatif Şener olayını nasıl yorumluyorsun?

Cihangir İslam:Son derece üzücü. Üzülerek izledim. Hakîkaten bir hayal kırıklığı oldu. Benim CHP’ye girişimden daha önce Halk TV ile temasları vardı. İyi bir izleyicisi, bir kitlesi vardı. Hattâ CHP’de görev yaparken, birlikte Hakkâri Derince’ye kadar gittik. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde güzel karşılanmıştı. Açıklama ile ilgili kendisine sormak lâzım. Ama beni ilgilendiren tarafı şu: Olay hiçbir yönüyle herhangi bir yere konulamaz. Benim bakış açımla, derecelendirme dışı bir olay. Bu açıklamaya gelen tepkiler beni çok şaşırtmadı. Açın bakın sosyal medyaya, bir sürü psikolojisi içinden bakılan değerlendirmeler yapılıyor: “Bu İslâmcılar zaten böyle…” Yani iş sâdece siyâsal İslâmcılara değil, İslâm’a kadar varan birtakım yorumlar var.

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz, “Abdüllatif Şener gibi kişiler en büyük zarârı İslâm’a vermiş olmuyorlar mı?” diye sormuş.

Cihangir İslam: Elbette İslâm’a vermiş oluyor, ama veremez. Bu, bireysel bir olay, bireysel bir çıkıştır. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem bir üyesi hem bir vekili olarak, bu seçimdeki performansının sorumluluğunu, payıma ne düşüyorsa onu üstlenmeye hazırım. Ha, burada bir fâcia da yok aslında. O konuya da girelim; olay açıklamaya muhtaç. Zarar veriyor mu? Tabiî veriyor. Erdoğan iktidârı İslâm’a zarar veriyor. AK Parti’nin ve Erdoğan’ın adâletsiz uygulamaları, KHK’lar, gelir dağılımı bölüşümündeki adâletsizlikler… Bunların hepsi zarar veriyor.  Ama “Abdüllatif Şener niye böyle bir şey yaptı?” mevzûuyla ilgili bir yorum yapmak istemiyorum. Yani bir psikanaliz ortaya koymak istemiyorum. Ama herhalde listeler onun için kırıcı oldu. Hiç gerekmeyen ve kendi çizgisine de oturmayan bir tepki gösterdi. Yoksa herhangi bir pazarlık, lehine çalışmış herhangi bir tarafını görmedim. Yani kendine yontan bir siyâseti yoktu. Bence kendisiyle bir program yapıp açık açık konuşun. En doğrusu bu. 

Ruşen Çakır: Geçenlerde stüdyomuza bir başka yayın için gelmişti. Biz Abdüllatif Şener’le çok eskiden, Refah Partisi zamanlarından beri tanışırız. Ama açıkçası, benim biraz mesâfeli olduğum birisidir. 

İkinci olay da, CHP listesinden giren Saadet, Gelecek ve DEVA partileri meselesi. Sen bir önceki seçimde, Saadet Partisi kontenjanından, CHP’den seçilmiştin. Sonra istifâ edip Saadet Partisi’ne geçtin. Daha sonra oradan da istifâ ettin. Kısa bir dönem bağımsız kalıp, sonra CHP’ye geçtin. O zamandan beri de CHP’lisin. CHP listelerinden giren 35 milletvekili var. 3 kişi de Demokrat Parti’den var.

Cihangir İslam: Evet, 38 kişi. 

Ruşen Çakır: Ve hepsi kendi partilerine geçtiler. Geleneksel CHP tabanında şöyle bir şey var; hatta Erdoğan da, “Ya bunlar ne verdiler, ne kattılar ki bu kadar milletvekilliği aldılar?” diye kullanıyor. CHP tabanı burada bir adâletsizlik görüyorlar. Gelecek, DEVA ve bir ölçüde de Saadet Partisi –ki bence Saadet Partisi seçim sürecinde o partiler içerisinde en gayretli davranan partiydi–; insanlar Gelecek ve DEVA partilerinin, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na ne verdiğini merak ediyor. Şimdi de Meclis’te nasıl bir tutum takınacaklarını da kestiremiyorlar. Genellikle de menfî yorumlar ve beklentiler çok öne çıkıyor.

Cihangir İslam: Ben o menfî yorumlara çok katılmıyorum. Çünkü açık söylemek gerekirse, seçimden bu yana, Sayın Kılıçdaroğlu’nun çabalarını boşa düşürmeye çalışan, organize, çok yönlü bir saldırı gözlemliyorum. 

Önce 2018 seçiminden çok kısa bahsedeyim. 2018 seçiminde anketlerde Saadet Partisi 14-15-16 milletvekili çıkartır diye görünüyordu. 6 tâne de, “Olursa bir grup kuralım” diye de çeşitli illerden CHP içine kontenjan yerleştirildi. Hatırlarsanız, Emre Bağce 1. bölgedendi, son anda kaybetti. Amaç buydu. Benim kişisel olarak siyâsete girişim bir anlamda Saadet-CHP ortaklığı ile oldu. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Karamollaoğlu’nun hem teşvik hem de benim de talebim üzerine ortam hazırlamasıyla gerçekleşmiş bir şeydi. Ben de şöyle bakıyorum olaya: Saadet Partisi’ne de, CHP’ye de borcumu ödedim. Buradan iktidar kanadına, yani politikaların değiştiği bir mecrâya geçiş yapmadım. Ama daha rahat hareket edebileceğim bir alan olarak gördüm. Saadet Partisi’nde çalıştım. Bir süre bağımsız kaldım. Sonra CHP’de çalıştım. Çünkü farklı bir formüldü, ilk defa uygulanmıştı hatırlarsanız. O yüzden herhangi bir menfî tutuma dayalı bir şey değildi. Tercih olarak bakabilirsiniz. 

Bu seçimde Siirt’te çalıştım ben. Orada DEVA Partili arkadaşlar gerçekten çalıştı. Ortak listede başa genç bir avukat konmuş. Bu arkadaşlarla seçimi tâkip ettik. İkinci turdan, sandıklardan sonra, torbalar teslim edildikten sonra döndüm Siirt’ten. Aşağı yukarı 10 gün kadar orada kaldım. Birlikte güzel çalışmalar yaptık. Hepsi yaptı. Ben bütün illeri tam olarak gözlemlemediğim için bir not veremem, ama genel olarak söylenen şu: Gerçekten de Saadet Partililere o ikinci tur çalışmalarında da “Bırakmadılar” diye bayağı övgüler gitti birçok yerden. Hiç kimse bırakmadı. Diğer arkadaşlar da bırakmadı, ama Saadet daha sıkı çalıştı diyelim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tutum meselesine gelelim. Seçilen bu arkadaşların istifâ etmeleri son derece doğal. Onlar CHP’ye geçerek milletvekili olmadılar. Ama doğru ama yanlış, farklı yorumlar olabilir. Seçim listesi ortak hazırlandı. Onlara belli kontenjanlar ayrıldı ve onlar kendi partilerinden girdiler. Biliyorsunuz bu mevzûat 2018’den beri izin veriyor. Yani bir başka partideki eleman gelip burada aday olabiliyor. O yüzden kendi partilerine geçmek bir menfî tavır olarak gözlemlenmemeli. 

Ruşen Çakır: Ama şimdi kendi partilerinde muhâlif mi olacaklar, yoksa iktidârın anayasa değişikliği gibi birtakım hamlelerine destek mi olacaklar? 

Cihangir İslam: Anayasa bütün Meclis’in görüşeceği bir şeydir. Bu sâdece o partilerle de alâkalı bir şey değildir. Temennîmiz uzlaşıya varılması, öyle değil mi? Altı yüz el birlikte, tam bir konsensusla, demokratik, insan haklarına dayalı bir anayasa çıksın ortaya. O yüzden, bu tartışmalar başlamadan nasıl bir tutum alacaklarını belirlemek zor. Ama partilerin farklı görüşleri de olabilir. Meselâ biz CHP olarak Suriye tezkeresine ret oyu verdik, İYİ Parti kabul oyu vermişti. 

Ruşen Çakır: Peki şöyle bir soru yok mu: Seçimde AKP’ye oy vermiş kararsızların kazanılabilmesi gibi bir perspektif vardı. Çoğunun da muhâfazakâr, dindar oldukları var sayılıyor. Gelecek, DEVA ve Saadet partilerinin bu yolda bayağı kilit rol oynayacakları söylendi. Ama seçim sonuçlarına bakıldığı zaman, pek de bir şey yapmamışlar.

Cihangir İslam: Çok da bir katkıları olmadığı gözlemleniyor. 

Ruşen Çakır: Dindarları niye taşıyamadılar? Kılıçdaroğlu için niye iknâ edemediler? Meselâ Ali Babacan’ın, “Ben tabanımızın tamâmının Kılıçdaroğlu’na oy verebileceğine emin olamıyorum” diye bir açıklaması var. 

Cihangir İslam: Bunu ortak liseden önce söyledi. Aslında açık bir davranış. O tabanın ne kadarının oy verdiğini bilmiyoruz aslında. Elinizde var mı bir analiz? Sizin birçok şirketle daha yakın ilişkileriniz var. O oyun analizini yapan var mı? Yani ne kadarı Gelecek Partisi’nden, ne kadarı DEVA’dan gelmiş?

Ruşen Çakır: Toplam %1 bile söyleyen görmedim. 

Cihangir İslam: Zâten toplayınca çok büyük bir rakam çıkmıyor ortaya. 0,7 ile 1 arası deniyor. Ben gerçek anlamda analiz yapan, CHP’ye oy verenler üzerinde çalışan spesifik bir çalışma olup olmadığını sordum. Beklenen alınmadı, o kesin. Siz de hissetmişsinizdir; benim hissiyâtıma göre, son iki hafta, hem iki aday arasında hem iki blok arasında günlük gidip gelmeler yaşandı. Netîcede son bir haftada, çok müthiş yalanlara ve iftirâya dayalı, tam bir psikolojik savaş ve bir kara propaganda bir arada gerçekleşti. Belki biraz oy beklediğimiz kesime hitapta da, bazı yüksek profilli şahısların da hakaretâmiz söylemlerinin etkisi olabilir. Oy beklediğiniz insanla gidip diyaloğa gireceksiniz, onu aşağılamayacaksınız, onunla kendinizi eşit kabul edeceksiniz. Bu dili her safhada ve her cenahta sağlıklı bir şekilde kurabildiğimizi söyleyemem. Bunu da yaşadık. Küçük bir etkidir tabiî; ama esas faktör, bizim yapamayacağımız kara propagandanın, iftirâya dayalı söylemin, terörle âdeta eş tutmanın… 

Ruşen Çakır: Ama orada şöyle bir şey hesaplanıyor: Meselâ bu propagandaya muhâtap olan insanlar, Davutoğlu’nu Babacan’ı ve diğerlerini tanır. Kılıçdaroğlu iknâ edemese bile onlar bu konuda mücâdele ederse, belki o insanları iknâ edebilir deniyor.  Ama meselâ ben seçim döneminde ortak yapılan İstanbul, Ankara, İzmir mitinglerini izledim. Davutoğlu ve Babacan, orada, ezici bir çoğunluğu CHP’li olan on binlerce kişiye esip gürlüyorlar. Ama bu partiler, CHP’nin ihtiyâcı olan İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun önünü açan bir organizasyon yapmadılar. 

Cihangir İslam: Şimdi şunu başta bir not olarak koyayım — benim tezim şudur: Yeniden Refah Partisi 2,7 oy aldı. Meselâ Yeniden Refah Partisi muhâlefette kalıp bu oyu alamazdı, hele de bağımsız davrandığında. Eskiden “yandaş muhâlif” diye bir şey vardı. Yani hem Erdoğan’la temâsı kaybetmiyor, ama İstanbul Sözleşmesi, aşı gibi belli alanlarda bir muhâlefet koyuyor. 

Bizim en büyük iddiamız neydi? İkinci yüzyıl demokrasi yüzyılı olacak. Bu toplumun bütün kesimleri ile helâlleşeceğiz. Bu ülkeye demokrasiyi, insan haklarını getireceğiz ve biz bir sosyal demokrat partiyiz. Sizce bu söylemler kampanyada hâkim miydi? Mesela helâlleşme. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ele aldığı ciddiyetle… ki kişisel olarak ben de o ciddiyetle ele almaya çalıştım. Meselâ demokrasi; şu anda otokrasi ve demokrasi mücâdelesi var Türkiye’de ve CHP demokrasi blokunun başını çekiyor. Fakat nedense, bu hâlâ bizim söylemimize, helâlleşmenin yanına oturamadı. Seçmen üzerinde, tabiî ki yaşları yetenler için Cumhuriyet Halk Partisi ve Altı Ok’a karşı birtakım psikolojik direnç olabilir. Bunun yanında yeni nesli de Tayyip Erdoğan kendi anlatısıyla yetiştiriyor bir anlamda. Demek ki buna karşı bizim, demokrasiyi istediğimiz, bu toplumun her kesimiyle helâlleşeceğimiz daha etkili bir propaganda ve tanıtım yapılması lâzım. Bunlar, yapan özneyi alçaltan meseleler değil. Sağ seçmene ve İslâmî seçmene şunu bile daima söylüyorum: “CHP şunu yaptı, bunu yaptı” diyenlere, “Yaptı da kardeşim, 100 yaşında bir parti. 100 yaşında bir organizmayla 2001’de kurulmuş 22 yaşındaki AK Parti’yi karşılaştıramazsınız. Tıpta bu ikisini aynı kıstaslarla karşılaştıramazsınız. Çünkü 70 yaşındaki bir insanın diş sağlığı, vücut sağlığı, geçirdiği hastalıklar yönünden, zamanın, ona karşı sonuçlar îtibâriyle…

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz, “Demokrasi kimsenin umurunda değil. Hayat pahalılığı ve gelecek kaygısı daha önemli” diyor.

Cihangir İslam: Bu da çok işlendi. Bizim grup toplantılarımızın hemen hemen tamâmında, Türkiye’nin ekonomisi, 418 milyar dolar, yurtdışına kaçırılan paralar, bunları geri almak, bu halka dağıtmak, hayat pahalılığı, bunların hepsi yeterince işlendi. Ama şunun üzerinde düşünmek lâzım: Tamam, sosyal medyada belki tek bir vaka, ama adam, “Ben soğan ekmek yerim, oyumu Tayyip Erdoğan’a veririm” veririm diyor. Ben bu seçmen kitlesini yeterince tanıdığımız, buna yaklaşabildiğimiz görüşünde değilim. Yaklaşamadık, bir nüfuz edemedik. Tabiî şu da beklenmesin: Geçmişte Abdüllatif Şener, Mehmet Bekâroğlu, Cihangir İslam ya da birkaç kişiyi aldınız. Bunlar mı oy getirecek? Kişiler üzerinden olmaz bu, Aksine, CHP’nin açılımları milletvekili düzeyinde bu değişikliklere neden oldu, ama esas bunların tabana anlatılması daha önemli. 

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz tam da bunu soruyor: “Bu muhafazakâr kişiler, kimlikleri dışında muhalefete ne vaat ediyor?” Mesela siz geldiniz, Bekâroğlu geldi. 

Cihangir İslam: Şimdi onun cevâbını söyledik. Ne vaat edebiliriz ki? Ancak ve ancak, CHP zâten farklı bakışıyla bu insanları kendi bünyesine kattı. Ama esas mesele, prensiplerde ve uyguladığınız politikada, sizin programınızda yatar. Millet İttifâkı’nın birinci projesi Türkiye’de çoğulcu demokrasiyi, bir arada yaşamayı, sosyal adâleti getirmekti. Özellikle helâlleşme konusunda nedense insanların önemli bir kesimi bunu ağzına almaktan kaçındı. 

Ruşen Çakır: Bununla ilgili bir izleyicimiz, “AKP’ye doğan kuşağa demokrasi, adâlet, hukukun üstünlüğü nasıl öğretilecek?” diye soruyor. 

Cihangir İslam: AKP’ye doğan kuşak bize de oy veriyor. Yani tamâmı oraya oy vermiyor. Aksine, şu anda AK Partili âilelerin şu son 20-30 yıl içerisinde yetişmiş nesilleri aslında kendi câmialarından belli şikâyet içindeler. Yani kendi velilerinden, kendi büyüklerinden tam tatmin olmuş vaziyette değiller. Sorulması gereken soru, “Onlar nasıl davranış değiştirecek?” sorusu değil, “Biz nasıl onlara yaklaşacağız?” meselesi. Biz burada yabancı kalıyoruz.

Ruşen Çakır: Bir izleyicimizin yorumu şöyle: “Abdüllatif Şener olayı ile berâber, helâlleşme diyaloğuna zarar verip bitirmek mi isteniyor?” Çünkü Kılıçdaroğlu tekrar helâlleşme dese, insanlar reaksiyon olarak, “İşte, helâlleştiğiniz adam sizi sattı” diyecek.

Cihangir İslam: Hayır. Helâlleşme sadece Abdüllatif Şener’le bağlantılı bir şey değil. Geçmişte devletin yaptığı bazı hatâlarla alâkalı bir şey — ki bunu Sayın Kılıçdaroğlu da defalarca ihsas etti. Belki Abdüllatif Bey’in başarılı olduğu nokta şurası: Öyle bir şüphe bıraktı gitti ki, şimdi herkes birbirine, tıpkı filmlerdeki gibi, “Düşman nerede? Kim nereden ne yapacak?” diye bakıyor. Bu bireysel bir hâdise. “Yapılan her şeyden memnun musunuz?” diye sorulsa, bu başka bir sorun. Bunu usûlüne uygun şekilde yapmak, şık bir şekilde yapmak ayrı bir şey. Burada belli ki bir tepki dışa vurdu. Yani içine attığı bir şeyler patladı. Haklılık payı olabilir esasta. Ama bunu son derece yanlış bir usûlle, esâsı da paramparça ederek ortaya koydu. O yüzden helâlleşmenin önünü, belki o beyanların sâhibi, o politikayı ve CHP’nin bu açılımını ve bu ittifak politikasını sabote etmeye yönelik söylemiş olabilir. Bilemiyorum, onu da ona sorun. Ama en azından ortada olanı böyle okumak mümkün. Ama bu bir gerekçe olursa, son derece tatmin etmeyen bir gerekçe olur.

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz de, “Neyin üstüne helâlleşileceği net değil. Zira insanlar bu olayları yaşayan değil, anlatılan üstünden öğrenen yaşlarda” diyor. Yani söylenen şeylerin büyük bir kısmı, Roboski bile bugünkü kuşaklar için “O nedir?” diye baktıkları bir şey.

Cihangir İslam: Doğru, ama en azından bugünkü kuşakların başörtüsü problemi kalmadı. Ben de artık dillendirmek istemiyorum. Çünkü tersinden birtakım sıkıntıları gündeme getirmek daha âdil olur. Ama yine de sonuç şu: Netîcede insanlar düşünüyor, düşünüyor ve seçim kabinine girdiği anda bana güvenemiyorsa, bunun nedenlerini ilk önce kendime sormam gerekiyor.

Helâlleşme meselesine gelince: Bunu daha önce de konuştuk. Aynen bohça açar gibi, bugünden geriye doğru gidersiniz; en tâze olandan başlarsınız, sıkıntıları geriye doğru götürürsünüz. Artık fâiller ve mef’uller, yani muhâtaplar ortadan kalkmışsa bile en azından zihinsel durumu, bugünkü düşünceyi ortaya koyan birtakım şeyler konuşulabilir. Ama konuşulamadı. Bir yandan AK Parti ve Erdoğan konuşulmamasını istiyor. Bir yandan, bizim cenahtan da, “Helâlleşme değil hesaplaşma” sesleri geliyor. Bir kere şunun bilinmesi lâzım: Helâlleşme hesaplaşmayı ortadan kaldırmaz. Ortada hukukî bir gasp varsa, zâten onun hesaplaşması yapılır. Ama bir de hukukla çözemeyeceğimiz insânî ilişkiler var. Birbirimize bakışımız, geçmişte birbirimize sırt çevirişimiz. Bunlar ancak helâlleşme ve bir daha o hatâları yapmamak üzere sözleşme üzerine sizin önünüzü açar.

Ruşen Çakır: Özellikle seçim mağlûbiyeti üzerinden özeleştiriyi soran izleyicilerimiz var. Değişim talepleri de var, ama CHP’den henüz tam olarak, net bir şekilde, “Şunlardan şunlardan dolayı bu yapıldı, şunu şöyle değiştirmemiz lâzım” gibi bir muhâsebe yapılacak mı? Yoksa kurultayı mı bekleyeceğiz?

Cihangir İslam: Şu âna kadar ben de görmedim, ama değişim lâfının altını doldurmalı. Ben baktığımda, Cumhuriyet Halk Partisi’nde en değişimci figür Sayın Kılıçdaroğlu. Adâlet Yürüyüşü’nde olduğu gibi hızlı yürüdü. Biz ayak uydurmakta zorlandık. Acaba ona ayak uyduramayan bir yapımız mı var? Mesele bizde mi, bunu sorgulamak lâzım. “Demokrasi” dedik, “helâlleşme” dedik, “sosyal demokrasi, insan hakları” dedik. “Demokrasi yüzyılı yapacağız” dedik, “Bir arada yaşama” dedik. Peki, bu maddelerin üstüne ne koyacağız? Ben değişiklik isteyenlerden somut bir şey duymadım, siz duydunuz mu? Bu kastedilen şey lider değişimi ise, onu parti kongreleri elbette ele alır, yapar. Ama benim sorum şu: 50’den bu yana seçim sonuçlarını koyun, Cumhuriyet Halk Partisi’nde lider değişiminin ne kadar etkisi olduğunu grafikte görün. Böyle bir şey yok. Son araştırmalardan bir tânesi, Türkiye’de kendini solcu olarak tanımlayanların oranı % 21; sağcı olarak tanımlayanlar %34. Yüzde 21 ise, bütün solcular bizdeyse bile %4’lük dörtlük bir sızma olmuş bize. Yani şunu söylemek istiyorum: Hem bu kavramlarla olay tam açıklanmıyor, ama neyin deği’ştirilmesi lâzım? “’Bunlar partimizi bozdu, fabrika ayarlarına dönelim.” Nedir fabrika ayarları? 20’ler, 30’ların Cumhuriyet Halk Partisi mi? Bunu da açıkça ortaya konması lâzım.

Ruşen Çakır: Peki siz gerçekten fabrikayı ayarlarını bozdunuz mu?

Cihangir İslam: Fabrika ayarlarını bozmadık. Benim önem verdiğim, Sayın Kılıçdaroğlunun Adalet Yürüyüşü’nü başlatmasıydı ve orada bir sohbet ortamı bulmamız. 25 gün boyunca akşamları ne yapacaksınız kamp ortamında? Güzel şeyler konuşuldu. Ruşen Bey, 90’lardan beri farklı düşünüyor olabiliriz, tanıyorsunuz. Bu kesimde, özellikle okuryazarlar arasında çoğulculuğu, demokrasiyi savunan önemli bir kitle var, siz de onları tanıyan insanlarsınız. “Böyle bir şey îmal edeceğim” diyen adama destek verilmez de ne yapılır? Fabrika ayarlarını bozduk mu, onu izleyiciler söylesin. Bozduksa neyle bozduk? 

Ben İslâm’ı ciddîye alan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, hayâtının önemli bir kısmını Adalet Partisi Gençlik Kolları, MAZLUMDER, daha sonra Saadet Partisi, Has Parti gibi CHP’ye muhâlif alanlarda geçirmiş birisiyim. 17 yaşımdan îtibâren, benim demokrasi arayışımda bir değişiklik olmadı, bunun altını çizmek istiyorum. Demokrasi tanımında değişiklik olmuştur, o başka. Ama Cumhuriyet Halk Partisi buna kucak açtıktan sonra ve demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin tek savunucusu olduktan sonra nereye destek vereceğim? Bu bir çizgi değişimi değil. Aksine, CHP için olumlu bir davranış. Yelpâzeyi genişletti.

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz, “CHP açısından ‘şeyh değil, mürit suçlu’ diyorsunuz” diye yorumlamış. 

Cihangir İslam: Hayır, suçlu demiyorum. Aksine, yaptığı şeylerin çok iyi şeyler olduğunu söylemeye çalışıyorum. Şöyle bir sabırsızlık hissediyorum: Seçim bir düello değildir. Seçim bir tâne de değildir. Bir sürece girdik. Burada yılların tortusunun bulunduğu bir siyâsî alan var. Birbirine hiç benzemeyen insanları bir araya getirmişsiniz. Yüzde 25 sizin partinizin oyu var. Bunun %92 fazlasını almış, %48’i sandıktan çıkarmışsınız. Tamam, seçim alınamamıştır; ama böyle bir sonuç yok. Hatırlarsan 1977’de Bülent Ecevit’in %42 oyu vardı. 1957’de İsmet İnönü var. Tabii o dönemin konjonktürü farklı. Ama Ecevit’in çıkışında %42’yi yakalamışsınız. “Başkanlık seçimi, iki şık var” diyeceksiniz. Ama 25 milyon insan Sayın Kılıçdaroğlu’na oy atmış ve bunun aşağı yukarı yarısı da diğer partilerden. Bu bir güven meselesi değil mi?  Bu bir güven göstergesi değil mi? 

Ruşen Çakır: Helâlleşmeyle ilgili şöyle bir soru var: “CHP’nin helâlleşme çağrısı yaptığı kesimler, bu çağrıya cevap vermek için bir ihtiyaç hissediyor mu?” Özellikle dindarlara yönelik yaptığı çağrıda birçok insan çok olumlu karşılamadı. 

Cihangir İslam: Birçoğu iyi karşıladı. Ben parti içindeyken Doğu’ya, Güneydoğu’ya gittim. Zâten sizinle de orada tanıştık. Daha önce sivil toplum çalışmaları içindeyken de gitmiştim. Parti çalışmalarında Hakkâri, Van, Derecik, Siirt, Erzurum, Diyarbakır’da bulundum. Helâlleşme çıkışı müthiş bir şeydi. Orada insanlarla tek tek konuştum; şu âna kadar bu meselenin aleyhinde bir söz işitmedim. Abartmıyorum. Ama muhâfazakâr kesimde bir “Hadi oradan” tutumu var. Aslında o, bir anlamda helâlleşmek için uzatılan ele nasıl cevap vereceğini şaşırmış bir tutum. Fakat bunu son derece olumlu karşılayan bir kitle de var. Siz de görüyorsunuz, sosyal medyada özellikle kadınlar, muhâfazakâr kesimin kadınlarından, entelektüel düzeyi arttıkça bunu çok olumlu bulan insanlar var. Netîcede bu size oy olarak dönmeyebilir, ama Türkiye’deki siyâsetin dilinin değişmesi bile çok önemli bir mesele değil mi?

Ruşen Çakır: Bir izleyicimizden şöyle bir soru gelmiş: “Saadet Partisi, İstanbul Sözleşmesi ve LGBTİ hakları konusunda iktidarla paralel hareket ediyor. Cihangir İslam bir CHP’li olarak bu konuda ne diyor?”

Cihangir İslam: Ben insan hakları öğretisinden gelen bir insanım. Herhangi bir insanın siyâsî görüşü, dini, dinsizliği beni ilgilendirmiyor. Allah’ın yarattığı her mahlûka mahlûk olarak bakarım ve onun haklarını tanırım. Gerisi kendi sorumluluk alanı.

Ruşen Çakır: Peki, siyâsetçi olarak bunu düzenlemeleri söz konusu olduğunda… meselâ İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması doğru muydu, yanlış mıydı? 

Cihangir İslam: İstanbul Sözleşmesi’nin hukuka getirdiği bir yorum farkı oldu mu bilmiyorum. Ama şu konuyu atlayamayız. Milletvekilliğim sırasında, “ömür boyu nafaka” konusunda şikâyetçi olan çok sayıda insan ve heyet geldi. Bu İstanbul Sözleşmesi ile mi ilgili? Ben buna dayalı olduğuna dâir bir emâre bulamadım. Yoksa sâdece bir içtihat değişikliği, farklı bir bakış mı? Bu tip konular tartışmaya açık konular. Ama dediğim gibi, ben hayâta hak ve özgürlükler açısından bakarım. Benim prensiplerim o tip bir yaşamı bana tavsiye etmiyor, hattâ uzak durmamı söylüyor. Ama benden farklı insanların bu dünyada yaşama hakkını savunuyorum. Tabiî bu karşılıklı saygı çerçevesinde olmalı. Birbirimize saygılı davranmak zorundayız. 

Bunun dışında, dediğim gibi İstanbul Sözleşmesi’ni savunduk zâten. Bunun bir zararı yok. Ama mahkemelerdeki o meseleler nereden kaynaklanıyor? İnsanlar evlenmiş, birkaç ay sonra da boşanmış. Erkek hayat boyu nafakaya mahkûm edilmiş. Böyle vakalar var. Bunların toplanıp problemin nerede olduğuna bir bakılması lâzım.

Ruşen Çakır: Bir izleyici CHP ile ilgili önemli bir soru sormuş: “CHP’de değişimden ziyâde parçalanma üzerine bir tablo çiziliyor. Yerel seçimlerde eski başarısına ulaşamayacağı söyleniyor. Parti içinde bu yılgınlık var mı?

Cihangir İslam: Hayır. Bu yılgınlık biraz üretilen bir şey. Önümüzde yerel seçimler var. Bu tartışmaların açılması veya abartılarak açılması bile bence yerel seçimlere endeksli bir şey. Bunun analizi yapılır. Nerelerde başarılı olduk, nerelerde başarılı olamadık? Bunlar ancak ciddî bilimsel çalışmalarla ortaya konabilir ve bundan belli dersler çıkartılabilir. Bugüne kadar da, en azından ittifak bağlamında bu şekilde gelindi. Ama esas soru şu: Ne oluyor da biz %25’i patlatamıyoruz, aşamıyoruz? Bunun lidere özgü bir şey olmadığını ben kişisel olarak anladım. Bu önemli bir sorudur. Yapısal bir soru mu, tarihsel bir soru mu, psikolojik bir soru mu, sosyal psikolojiyle mi alâkalı? Bunun masaya yatırılması en büyük hizmet olacaktır. Ama ittifâkı dağıtmaya yönelik her girişim, bence hem CHP’ye hem Millet İttifâkı’na hem de yerel seçimlerde bu halkın çıkarına zarar verecektir.

Ruşen Çakır: Deniz Canböke, “Cihangir Bey Meclis’e giren 3 partinin kuracağı gruba katılmayı düşünür mü?” diye sormuş. Ama Deniz Bey, Cihangir İslam’ın aday gösterilmediğini bilmiyor herhalde. Kendisi CHP üyeliğine devam ediyor.

Cihangir İslam: Şu anda düz bir CHP üyesiyim. Kadıköy ilçe teşkîlâtındayım.

Ruşen Çakır: Milletvekili olsan katılır mıydın?

Cihangir İslam: Ama ben CHP’nin milletvekiliydim. 

Ruşen Çakır: Hayır, şunu demek istiyorum: Bu üç partinin kurduğu grup var ya. 

Cihangir İslam: Hayır, ben CHP’den müracaat ettim zâten. Yani oradan seçilirdim. Onlar CHP’li arkadaşlar değil. Onlar zâten DEVA Partili, Gelecek Partili.

Ruşen Çakır: Ödünç geldiler.

Cihangir İslam: CHP listesinden girdiler. Yani tek bir vâsıta vardı, aynı vâsıtaya binip girdiler.

Ruşen Çakır: Cihangir İslam’ın tepeden tırnağa CHP’li olduğunu kabullenemiyor olabilirler.

Cihangir İslam: Olabilir, çünkü benim öyle bir sorunum yok. Çok şükür, özellikle demokrasi lehinde, sosyal adaletle ilgili çalışmalara gerçekten şevkle katıldık ve her yerde üzerimize düşeni de yapmaya çalıştık. 

Ruşen Çakır: Son bir soruyla bitirelim programı. Ali Arısoy, “Siyâsal İslâmcılara tepki göstermek İslâm düşmanlığı değildir. Siyasal İslâmcılar İslam’a en büyük zararı vermektedir. Ülkede samîmî inanan herkesi dinden soğuttular” diyor.

Cihangir İslam: “Siyâsal İslam” tâbiri bir Batı jargonudur. Pejoratif bir terimdir. Yani aşağılamak, küçümsemek amacıyla söylenir. İslâm sadece bir din değil, bir duruştur. İslâm, insanın hayatında dinin nasıl yer alması gerektiği öğretisini de bize getiren bir şey. Yani Batılının veya bir sekülerin kafasındaki din mefhûmunun, insan hayâtında nereye oturması gerektiğini anlatma gayretinde olan bir şey. Ben anlattığına da kanîyim. Bunun dışında, AK Parti siyâsal İslâmcı da değil. Ne kastediyorsanız o da değil. AK Parti, neoliberal düzenin Türkiye’deki bayiidir. Bunu 21 yıldır söylüyoruz. Bu arkadaşlar AK Parti’nin hangi icraatını İslâm’la irtibatlandırıyor, bana bir söylesinler. Bir yandan kapitalizm, daha doğrusu vahşi kapitalizmi ve vurguncu, bozguncu anlayışı gündemde tutacaksınız, sonra da onların İslâmî özelliklerinden kaynaklandığını söyleyeceksiniz. Hayır, İslâmî özelliklerinden değil, İslâm’a sırt çevirmelerinden kaynaklandı. Bırakın İslâm’ı, hangi dinin ahlâkı veya hangi seküler ahlâk bu yapılanları kabul eder? Burası hepimizin, bütün insanların ortak noktası. 

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Sosyal medyada da görüyorum; birtakım insanlar bunu fırsat bilerek, İslâmcılığa, İslâm’a ellerinden gelen hakareti yapıyorlar. Bu yanlış bir tutum. Şu açıdan yanlış: AK Parti, bırakın İslâm’ı, İslâmcılığı, siyâsal İslâmcı bile olmayan, tamâmen menfaat üzerine kurulmuş bir birliktelik. Geçerli olan Marksizm olsaydı, inanın son derece Marksist bir yapı olurdu.

Ruşen Çakır: Son bir soru: Bir motor sevdalısı olarak Cihangir Bey motor aşkına devam ediyor mu?

Cihangir İslam: Çok özür diliyorum bütün motorculardan, ama siyâset yaptığım sürece kullanamadım. 

Ruşen Çakır: Peki, şimdi?

Cihangir İslam: Şimdi belki düşünebilirim.

Ruşen Çakır: Motoru sattın mı?

Cihangir İslam: Paslanıyordu. Tâlip çıktı, mecbûren verdim. 

Ruşen Çakır: Yani şu anda motorun yok.

Cihangir İslam: Hayır, yok.

Ruşen Çakır: Eyvallah. Evet, burada bitirelim. Cihangir İslam’la, sizlerden gelen sorularla, “İslâmcılar şaşırtır mı şaşırtmaz mı?” sorusunu ve CHP’yi tartıştık. Kendisine çok teşekkürler.

Cihangir İslam: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.