Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Meral Akşener öfkelenmekte haklı mı?

İYİ Parti’de 3. Olağan Kurultay düzenlendi ve Meral Akşener yeniden genel başkan seçildi. Seçimlerden sonra ilk kez kapsamlı bir konuşma yapan Akşener’in dili çok sertti. Ruşen Çakır’ın değerlendirmeleri.

Keyifli seyirler!

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba iyi günler, iyi hafta sonları! 

Bugün Ankara’da İYİ Parti’nin kongresi var. Önce iki gün sürecek deniyordu, sonra bir günde biteceği açıklandı. Meral Akşener’in tek aday olduğu kongredeki tek süpriz Genel İdare Kurulu’na, MHP’nin eski grup başkanvekillerinden Oktay Vural’ın da listeye konulması oldu. Oktay Vural’ın adı bir süredir geçiyordu zaten İYİ Parti’yle birlikte. Böylece bu noktada konulmuş oldu. Onun dışında çok büyük bir beklenmedik bir şey yok. Ama tabii ki Meral Akşener’in konuşması var. 

Akşener’in bu konuşmaya çok hazırlandığını biliyorduk ve seçimden yaklaşık bir ay sonra ilk kez kamuoyunun karşısına çıkacaktı. Arada iki grup toplantısı yapmadı, sırf bu konuşmaya dikkat çekmek için. Bu konuşma da bazı çevrelere yönelikti; bunların bir kısmı Millet İttifakı’ndaki eski yol arkadaşları, bir kısmı Millet İttifakı’na destek veren bir takım gazeteler, medya kuruluşları vs. Bir de kendi partisine yönelikti. Kendi partisine yönelik olarak bir ayrılanları bir de hâlâ liste konusunda sorun çıkaranları hedef alan sert sözler söyledi. Öfkeli bir konuşma yaptı. Normal şartlarda Meral Akşener’in konuşma metni -ki biz gazetecilere dağıtılıyor bu- baktığımızda bu çıkışların hiçbirisi yok. Örneğin “Hayatta yaptığım en büyük yanlış CHP’den 15 milletvekili almaktır” cümlesi normal konuşmada yok, Akşener bunu belli ki konuşmanın arasına hazırlamış kafasında. Ya da partiden ayrılan Yavuz Ağıralioğlu, Taylan Yıldız gibi isimlere adlarını vermeden söyledikleri yok, “İstanbul’u HDP sayesinde almışlar. Onlara hayatta başarılar diliyorum” sözü de yok. Normal konuşma metnine baktığımızda -ki Akşener’in konuşma metinlerinin, özellikle grup konuşmalarının çoğunu bayağı bir yakından incelemiş birisiyim- çok dikkatimi çeken bir husus oldu, yani o araya girme kısımlarını saymadan yaptığı konuşmada en çok öne çıkan kavram “millet”. “Millet”i de genellikle “milletimiz” olarak kullanıyor. Daha önceki bazı grup konuşmalarında Akşener’in “devlet” vurgusunun çok güçlü olduğunu görmüştüm, hatta bununla ilgili yayın da yapmıştım “Devlet Abla” diye. Bu konuşma metninde “devlet” bahsi hiç geçmiyor ama “millet” var. 

Şimdi “millet” bahsinden bahsettiği için onun yine milliyetçi bir çizgide, merkez sağ olma iddiasından vazgeçmiş olduğu şeklinde yorumlar yapanlar oldu -olacağa benziyor. Ama bunun tek başına milliyetçilik anlamında, yani kendisini ikinci bir MHP yapma yoluna soktuğu kanısında değilim. Çünkü o tür bir milliyetçilik, yani merkez sağın ötesinde daha radikal bir milliyetçilik, milletin yanına devleti çok sık koyar. Burada bence Akşener konuşmasının eksenine daha merkez sağ, Demokrat Parti ya da Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi çizgilerini taşımaya çalışmış. Fakat baktığımız zaman millete övgü var, milletin değerlerine bağlılık var, milletin verdiği dersi almak var, onun gereklerini yapmak var; ama bunların detayları yok. En önemli vurgu kutuplaşmaya karşı olma vurgusu var ve Atatürk vurgusu var. Ama onun dışında çok da bir program anlatan bir Akşener yok. Konuşmanın esas dikkat çeken yönü tabii ki kendisine yönelik, partisine yönelik suçlamalardan duyduğu rahatsızlık. “İlk başta CHP’ye yüklendiler, Kılıçdaroğlu’na yüklendiler, sonra da bize yüklendiler. Seçimi bizim yüzümüzden kaybetmişiz” diye söylediği kısım var. Bütün bunlara baktığımız zaman Akşener’in o öfkeli dili 3 Mart’ta da vardı, çok sert bir konuşmaydı. O zaman da demiştim, bugün de aynısını diyorum: Akşener haklı bir pozisyonda ama yanlış bir tutum takınıyor, yanlış bir üslup kullanıyor. Burada da aynısı olduğu kanısındayım. Akşener’in birçok kendisine yöneltilen suçlamalar, partisine yöneltilen suçlamalar konusunda rahatsız olabilir, bunlarda haklı da olabilir. Örneğin 3 Mart sonrasında muhalif kanallarda -muhalif kanallar derken neyi kastettiğimi anlıyorsunuz, Halk TV, TELE1 vs.- kendisine ve partisine yönelik çok ağır eleştirilerden şikâyet etmesi bence çok haksız değil. Ama buradaki üslup bence yanlış. 

Bir kere şunu da söylemek lazım: 3 Mart’a kadar bu kanallar sizi her istediğiniz zaman çıkarıyorlardı; sadece Akşener’i değil, partisinin sözcüleri bütün kanallarda teker teker dolaşıyorlardı. Ama o dolaşmalar sırasında demek ki bu medya kuruluşlarıyla gerçekten bir siyasetçi-gazeteci ilişkisi kurulamamış. Burada İYİ Parti’nin de çok ciddi sorumluluğu var. Ve yaşanan olayı 3 Mart – 6 Mart krizini gazeteciler üzerinden okumak bir yerden sonra hiçbir işe yaramıyor. Ve yarın öbür gün tekrar buralara ihtiyacınız olacak. Çünkü baktığımız zaman İYİ Parti’nin kendi medyası yok. Sosyal medyada diğer partilere kıyasla çok zayıf bence ve kendisine yakın diyebileceğimiz bir gazete belki yarım televizyon kanalı var, bir şekilde tekrar buralara çıkmak isteyecekler, biliyoruz. Mesela şu anda İYİ Parti’nin listesinde olan, Meral Akşener’in Genel İdare Kurulu’na aldığı isimlerin büyük bir kısmı yakın bir zamana kadar yine buralarda çıkıyorlardı, her neyse. 

“15 milletvekili istedim, hayatımın en büyük yanlışı” diyor. Şimdi bunu diyor, neden dediğini anlıyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki daha önce de aynı Akşener, bu 15 milletvekili nedeniyle Kılıçdaroğlu’na ömür boyu minnettar kalacağını da söylemişti. Arada ne değişti? Bilmiyorum. Şunu biliyoruz yalnız: Bu 15 milletvekili meselesinin bir tür Ömer Seyfettin’in

“Diyet” öyküsündeki gibi -okumayanlar muhakkak okusun derim, çok çarpıcı bir öyküdür- bir olaya dönüştüğü, yani, “Biz size 15 milletvekili verdik, siz de bizim her dediğimizi yapmak zorundasınız” şeklinde yaklaşımların olduğu doğru ama bunu mesela genelleştirmek ve bunu daha birebir yüz yüze görüşmelerde konuşulması gereken bir meseleyi bu kadar yüksek sesle, kamuoyu karşısında söylemek bence çok da isabetli değil. Partisinden ayrılan isimlere ilişkin söyledikleri var… Bunların hepsi bir şekilde, zamanında Meral Akşener’e ulaşabilen isimlerdi ve sorunları olduğunu bildiğimiz isimlerdi. Bu sorunları çözme konusunda çok büyük çabalar sarf edilmedi. “Nasıl olsa bir şey çıkmaz” dendi herhalde. Ama daha sonra bu kişiler ayrılıp seslerini yükseltince şimdi bunlara laf ediliyor, bu da çok anlaşılır bir şey değil. Bu kişilerin eleştirilerinin doğru olduğu anlamına gelmiyor ama böyle beklenen bir konuşmada Akşener’in bu kadar reaktif olması bana çok yadırgatıcı geldi. Bir diğeri de tabii -bence en çarpıcısı o-, halen kendi partisinde olan, ayrılmayanlarla ilgili söyledi… O torba meselesini izlediniz mi, gördünüz mü? Bilmiyorum. “Ne yapayım, torbadan kurayla mı seçeyim bu Genel İdare Kurulu üyelerini? Herkes bir şey istiyor, bunu yapmamızın imkanı yok” diyor. Bu tamamen parti içi bir mesele ama İYİ Parti’ye bir şekilde önem veren herkesin bir aydır beklediği bir konuşmada Akşener’in kalkıp kendi partisinin üyelerine böyle bir bunlardan biri şikayet etmesi, sonra o torbayı divana bırakması filan bunlar çok acayip şeyler. 

Şimdi önümüzde çok ciddi bir mesele var, o da şu: İYİ Parti son seçimin en büyük kaybedenlerinden birisi. Hem cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti hem milletvekili seçiminde beş yıl öncesine göre kötü bir sonuç elde etti ve en büyük rakibi olacağını düşündüğümüz MHP’nin gerisinde kaldı ve İYİ Parti’nin şu anda bir kimliği tam belirgin değil. Örgütlenmesi 3 Mart – 6 Mart’ta yaşanan altüst oluşlarla çok şey değişti. İdeolojik, politik, örgütsel bir sorunu var. Böyle bir partiden bir yörünge beklerken -ki yörüngesini millet olduğunu söylüyor ama bu tek başına bir şey ifade etmiyor-, ileriye yönelik bir şeyler beklerken daha geriye yönelik ya da bugüne parti içi bir takım tartışmalara yönelik sözlerin öne çıkıyor olması gerçekten

garip bir durum. Yani Akşener bütün bu şikâyetlerinde haklı olabilir, listeye girmek isteyen insan sayısının fazlalığından, bunları ikna edemiyor olmaktan vs. bunların hepsinden şikâyetçi olabilir. Bunlar zaten ilk defa yaşanan meseleler değil, tüm partilerin yıllardır yaşadıkları meseleler. Ama bu kadar beklenen kongredeki tema olması açıkçası beni şaşırttı.

Buradan ne gördük? İYİ Parti nasıl devam edecek? Oktay Vural’ı da katarak, büyük ölçüde eski isimlerle devam edecek. Merkez sağ partisi olma iddiasını belli ki daha güçlü kullanacak ve ittifaklar içerisinde değil, kendi başına bir parti olarak yoluna devam edecek. Öyle gözüküyor. “İstanbul’u HDP sayesinde almışlar. Onlara başarılar, başarılarının devamını diliyorum” demek İstanbul’da ve diğer illerde kendi adayını çıkartmanın işareti olarak da görülebilir. Baktığımız zaman iktidara yönelik eleştiriler var ama bunların çok öne çıkmış olduklarını da görmüyoruz. Yani bir muhalefet partisinin kongresi gibi ya da bir muhalefet liderinin konuşması gibi bir konuşma değildi Akşener’in konuşması. Yani muhalefet liderinin konuşması esas olarak iktidara yönelik eleştirilerin öne çıktığı bir konuşma olur. Burada yakın zamana kadarki müttefiklerine, yakın zamana kadar partisinin içerisinde olanlara ve hatta hâlâ partisinin içerisinde olanlara yönelik çıkışların öne çıktığı bir konuşma oldu. Tabii şunu diyeceklerdir: “Orada şu da var, bu da var. O konuşmada şuna da değindi, buna da değindi”. Ama herkes görüyor ki, burada en çok dikkat çeken, mesela sosyal medyaya bakın medya kuruluşlarının bunu haberleştirmesine bakın, ya 15 milletvekili meselesini ya torba meselesini ya da ona benzer meseleleri insanlar haklı bir şekilde başlığa çıkarttılar. 

Şu haliyle bakıldığında İYİ Parti yine Meral Akşener’le başlayıp Meral Akşener’le biten bir parti görünümünde, bunu tam olarak aşabilmiş değil. Ama Meral Akşener’in bize çok güçlü, kendinden emin, ileriye doğru bakan, ne yapacağını bilen yol haritasını saptamış bir siyasetçi görüntüsünü bu konuşmada göremedik. Bu konuşmada bir öfke var, rahatsızlık var. Bu rahatsızlık konularının çoğunda haklı da olabilir -ki bence bazılarında cidden haklı- ama bu yöntem, bu üslupla bakıldığı zaman Meral Akşener bir fırsatı bana göre kaçırmış. gözüküyor.

Yarın, İYİ Parti meselesini Burak Bilgehan Özpek’le bir yayında tartışacağız. Öğleden sonra bir saatte olur, tam şu anda saati net değil. Orada da devam etmek üzere. 

Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.