İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, dün (19 Ekim) partisinin Meclis’teki grup toplantısında “Devlete ciddiyeti, milletimize de hürriyeti biz getireceğiz…. Bugün geldiğimiz noktada; esas kaynağından, yani milletinden kopmuş ve kendini devlet yerine koymaya cüret eden bir iktidarın ayakta durmak için sarf ettiği son çırpınışlar, artık milletimiz için bir eziyete dönüştü” dedi.
Ruşen Çakır, Akşener’in sözlerinden hareketle sağ siyasetin “devlet ” söylemini değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Dün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in grup toplantısında yaptığı konuşmanın metnini edindim ve baştan sona okudum. Çok etkilendim ve bu yayını onun için yapmaya karar verdim. Dün hem “Transatlantik” hem “Adını Koyalım” olduğu için bugüne sakladım. “Devlet Abla”dan kastım tabiî ki Meral Akşener. Herhalde sizler de burada Meral Akşener’den bahsedeceğimi başlığa bakarak anlamışsınızdır. Bugüne sakladım ve bugün tam bunu yapacakken haber geldi: Önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Şanlıurfa milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba’nın istifâ haberi geldi. Daha önce de istifâ eder gibi olmuş, ama vazgeçirilmişti. İstifâ etti ve İYİ Parti’ye geçecek dendi. Nitekim kendisi de İYİ Parti’ye geçeceğini doğrulamış. Meral Akşener’le konuştuğunu söylemiş. Şu anda Meral Akşener Gümüşhane’de. Gümüşhane’de, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla berâber bir açılış yapıyorlar. Bu da ilginç bir olay. Muhâbir arkadaşımız Ali Macit orada ve İYİ Partililer’le konuştuğunda, Fakıbaba olayının bir başlangıç olduğunu, başkalarının da gelmesinin söz konusu olduğunu söylemişler kendisine. Bu da ilginç bir durum. Biz Gelecek ve DEVA partileri AKP’den birilerini kopartır mı diye düşünürken, böyle bir olay yaşanıyor. En azından bir kişi geçecek gibi gözüküyor, geçiyor, öyle anlaşılıyor, devâmı da gelebilir. Bugün “Ana Haber”de bu konuyu konuşacağız. Ben de “Ana Haber”e katılacağım. Çünkü Fakıbaba’yı çok eskiden beri, uzun zamandır, AKP’den ilk ayrıldığı 2009 seçimleri öncesinden beri tanırım. Bayağı bir konuşmuşluğumuz vardır. Hakkında çok haber yazdım. Kendisiyle bugün biraz sohbet etme imkânı da buldum. Onu akşam 19.00’daki “Ana Haber” bülteninde anlatacağım.
Ama şimdi biz Meral Akşener’e dönelim. Neden “Devlet Abla” diyorum? Daha önce Meral Akşener’in Anadolu’daki bâzı gezilerini, yurt gezilerini, esnaf ziyâretlerini izlediğimde her yerde “Meral Abla” dendiğini görmüştüm ve bunu da yazıp söyledim. “Meral Abla” deyişi, bayağı yaygın bir deyiş. İYİ Parti’ye ve tabiî ki Meral Akşener’e sempati duyanlar –İYİ Parti deyince Meral Akşener geliyor hemen akla– ona “Abla” diye hitap ediyorlar. Dünkü konuşmaya baktığımda, “Devlet Abla” demenin isâbetli olacağını düşünüyorum. Şimdi Türkiye’de bir “Devlet Baba” geleneği vardır. Hep söylenir. Bu aslında çok kadim bir gelenektir. Değişik imparatorluklar kurmuş Türkler’de devlet çok önemli, kutsal bir yerdedir ve ona bir “baba” gibi bakarlar. Eril bir yaklaşım vardır. Ama bir de Kemal Tahir’in Devlet Ana diye çok acayip bir romanı vardır. Okumadıysanız muhakkak okumanızı öneririm. Bir yanda “Devlet Baba” bir yanda “Devlet Ana” kavramları ayrı ayrı yerleşikken, ben bir de bunlara bir “Devlet Abla” ekliyorum. Tabiî ki Meral Akşener’in en büyük rakibinin, kendisinden koptuğu, MHP’den koptuğu Devlet Bahçeli olduğunu da unutmamak lâzım. Çok sembollerle dolu bir olay söz konusu. Oturdum saydım demeyeceğim tabiî; ama arama bölümüne basarak metinden aradım, 37 yerde “devlet” lâfı geçiyor Meral Akşener’in. Hakkını yememek lâzım, 52 yerde de “millet” geçiyor. Aslında bu tam Türk sağının klasik devlet ve millet meselesi. Burada tabii ki önemli olan husus şu: Özellikle sağcılıktaki gelenek bu ve konuşma metninde de bunu görüyoruz: Özne, millet değil. Bu arada söyleyeyim, Meral Akşener’in konuşmasında “halk” lâfı hiç geçmiyor, “toplum” lâfı da hiç geçmiyor. Onları da aradım, onlar yok. “Millet” var ve “devlet” var. Burada özne: Devlet. Millet, devlet tarafından korunan, gözetilen insanlar topluluğu olarak resmediliyor ve referansları tabiî ki Orhun Kitâbeleri’nden Kutadgu Bilig’e, Nizâmülmülk’ün Siyâsetnâme’sinden Atatürk’ün Nutuk’una kadar gidiyor — ki bunlardan bahsederek, “Töre bellidir, karakter bellidir, yetki bellidir, sorumluluklar bellidir” diyor. Yani diyor ki: Orhun Kitâbeleri’nden bu yana, Türk devletinin gelenekleri, töreleri, her şeyi bellidir ve iddiasına göre Erdoğan bunları bozdu, bunlara aykırı hareket ediyor ve Meral Akşener’in en büyük iddiası, milletten alacağı güçle devleti yine bildiğimiz geleneklerin üzerine yeniden inşâ etmek. Bunlar nedir? Meselâ: “Devlet insanı makama yakışandır diyor geleneğimizde. Mes’ûliyetin yükü ile oturandır. Paraya tamah etmeyen, boyun eğmeyendir” diyor. Bir devlet insanı tiplemesi var ve bunlara uyulduğu zaman işlerin büyük ölçüde yolunda gideceği düşüncesi var. Biliyoruz, son dönem liyâkat üzerinden yapılan iktidar eleştirilerinin de temeli bu. Yani sonuçta Türkiye’de devlet yapısındaki, sistemdeki sorundan ziyâde, onları yönetenlerin birtakım, diyelim ki “mes’ûliyetin yüküyle oturmamaları” ya da “paraya tamah etmeleri, paraya boyun eğmeleri” durumu var. “Devlet ciddiyeti” lâfını kullanıyor tabii ki. Devlete hem bir öznelik veriyor ve hem de bir ciddiyet, bir karakter özelliği olarak ciddiyeti veriyor ve ciddiyetten uzaklaşıldığı iddiasında.
Gördüğünüz gibi bütün vurgular devlete ve iddiası şu Meral Akşener’in: “Devletimizi ciddiyete, milliyetimizi hürriyete kavuşturmaya tâlibiz”. İki ayrı yerde söylüyor bunu. Devlet ciddî olacak, devlet ciddî olunca da millet hür olacak, hürriyete kavuşacak. Meselâ bir yerde diyor ki: “Devlet, en buhranlı zamanlarda fertlerin vicdânına ‘ben varım’ diyerek tecellî edendir”. Yani millet birtakım sorunlar yaşıyor, ihtiyâcı oluyor ve devlet oraya geliyor, “Ben varım” diyor. Burada da yine görüyoruz ki esas özne: Devlet. Devleti var edelim, millet olsun, tabiî ki muhakkak; ama sonradan milletten başkalaşan, millete yardım eden, “tecellî eden” bir devlet. “Fertlerinin vicdânına, ‘ben varım’ diyerek tecellî eden” bir devletten bahsediyor. AKP’yi şöyle eleştiriyor: “Kendini devlet yerine koymaya cüret eden bir iktidar”. Yani iktidar ayrı, devlet ayrı. Zâten bir yerde, çok ilginç, Amasra fâciasından bahsederken, “Devletimiz” diye başlıyor bir cümleye ve birçok şey sıralıyor, aktör sıralıyor: ”… mâdenciler için seferber oldu; ama yöneticiler şöyle şöyle yanlış yaptı”. Yani yöneticilerden bağımsız bir devletten bahsediyor. Mâdende yaşanan fâcianın ardından seferber olan bir devlet var. Bu devlet, AKP iktidârına, AKP yöneticilerine rağmen seferber oluyor. Bu da çok ilginç. Öteden beri yapılan “AKP eşittir devlet” ya da “AKP iktidârı ya da Erdoğan iktidârı devletle eşit midir değil midir?” tartışmalarına bir yön. Burada Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “iyi bürokratlar, temiz bürokratlar” ayrımının bir başka versiyonunu görüyoruz. Yani her şeye rağmen, eleştirdiği, ciddiyetsiz, geleneklerden kopmuş, lâyık olmayan insanlardan oluşan iktidârın, tam anlamıyla devleti kontrol edemediği gibi bir iddiayı seslendiriyor. “Devlet aklına artık maalesef erişilemiyor” diyor. Devlet aklı lâfı çok bildik bir lâftır. Sâdece Türkiye’ye özgü bir şey değil, tüm dünyada kullanılan bir şeydir. Devlet aklını öne çıkartıyor, bunun olmadığını söylüyor ve “Devletimiz artık akılla yönetilmiyor” diyor. “Devleti yönetmek ciddiyet, yetenek ister, rasyonellik ister.” Yani AKP eleştirisine baktığımız zaman bir de, “Böyle, ‘Devlet benim’ havalarıyla gezilmez” diye Erdoğan’a bir eleştirisi var. Yani baktığımızda bu eleştirinin tamâmı, Akşener eleştirisinin tamâmı… ki konuşmasının ana gövdesini esas olarak biliyorsunuz Amasra’daki fâcia oluşturuyordu, oradan hareketle yapılan bir konuşma, sık sık ona referansla yapılan bir konuşma ve anlaşıldığı kadarıyla o yaşanan acı olayı, AKP’nin devletle kurduğu ilişkiyi eleştirmeye elverişli bir olay olarak görmüş ve bunu anlatıyor. Buradan çıkan, baştan aşağı, her ne kadar “devlet” 37 kez, “millet” 52 kez geçse de, milletin özneliği genellikle devleti seçerken, devleti şekillendirirken. Yani ne oluyor? Millet seçiyor kendisini yönetecekleri. Bir gelenek var zâten. O geleneğe uygun bir şekilde ülkeyi yönetecekleri seçiyor ve ondan sonra devletin kendi derdine derman olmasını vs.’yi bekliyor ve burada işleri AKP bu yüzden bozuyor.
Bu tabiî ki sağ anlayışta çok bildik bir şey ve anlaşılır bir şey. Dolayısıyla Meral Akşener’in, böyle devleti her şeyin önüne koyan bir yaklaşıma sâhip olduğunu söyleyerek eleştirmek çok hakkaniyetli olmaz. Şöyle hakkaniyetli olmaz: Türk sağının içerisinden geliyorsa, hele milliyetçi Türk sağından geliyorsa bunları söylemesi gayet normal. Ama burada bir sorun var. Bunun ötesinde İYİ Parti’den ve Meral Akşener’den, merkez sağ partisi olması, olup olmayacağı beklentisi var. Bir ara olur gibi oldu, sonra gerilediği söyleniyor vs.. Şimdi bu Fakıbaba ve belki de başkalarının gelmesiyle bu yönde yeni birtakım hamleler de çıkabilir, onu göreceğiz. Ama merkez partisi, merkez sağ parti olabilmek için atılacak olan adımlarda işte o millet diye târif ettiği topluma, halka, tek tek bireylere daha geniş alan açması ve bir anlamda da onların taleplerini devletin kırmızı çizgilerle dolu duvarına çarptırmaması, talepleri kabul etmeye daha açık olması, yani milletin değişik fertlerinin, değişik gruplarının taleplerini “devletin bekası” gibi bir gerekçeyle –ki şu anda Cumhur İttifâkı bunu yapıyor– reddetmemesi, daha esnek olması gerekiyor. Tabiî bir başka husus da, millet devleti yönetecekleri seçiyor; ama ondan sonra sahneden çekiliyor mu? Tam tersine denetlemesi gerekiyor. Bunu yapmanın yolları da hem kendi seçtiği milletvekilleri üzerinden, ama esas olarak da sivil toplum örgütleri üzerinden devlet yönetiminin bir anlamda toplumsal denetime açık olması gerekiyor. Tabiî sağ partilerde bu çok arzulanan bir şey değildir; ama merkez sağ olma iddiasında bu kapıların biraz aralanması lâzım. Bu anlamda baktığımız zaman böyle bir yaklaşım yok. Yani şöyle bir yaklaşım var: “Aslında bizim Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yok, devlet geleneklerimiz bellidir. Ama Erdoğan ve arkadaşları, ortakları vs. bu geleneklerin dışına çıkmışlardır. Biz geleceğiz, bu geleneklere uygun bir şekilde devleti yeniden yapılandıracağız ve ondan sonra işler düzelecek”. Yani bir bütün olarak ülkenin yeniden yapılanmasını öncelikle, esas olarak ve bir ihtimal sâdece devletin yeniden yapılanması, devletin yeniden yapılanmasını da yeni birtakım alanlar yaratmak yerine daha çok eskiye dönerek, meselâ Erdoğan döneminde yapılan bâzı şeylerin iptal edilmesi şeklinde okumak mümkün.
Sonuçta baktığımda anlaşılır, sağcı bir perspektif var. Ama bu sağcı perspektifin artık iyice zaman aşımına uğradığı kanısındayım. Yani Meral Akşener’den solcu olmasını tabiî ki beklemiyorum. Solcu deyince de hemen, “Nedir sol? Nasıl bir şeydir?” gibi şeyler de çıkacak. Solcu olmasını beklemek çok doğru bir şey değil; ama en azından sağın 21. yüzyılda yeniden kendini şekillendirmesine uygun olarak, topluma ya da kendi tâbirleriyle millete daha geniş alan açılması, siyâsetin yapılmasında, ülkenin yönetilmesinde daha doğrudan katılıma açılınması ve geçmiş referansların belli bir ölçüde tadında bırakılıp, daha çok ileriye yönelik birtakım yönetim vizyonlarının geliştirilmesi gerektiği kanısındayım. Ama bunun bu hâliyle de tabiî ki bir anlamı var ve Meral Akşener bu çıkışıyla “Devlet Abla” olmak istiyor. En azından Türkiye’deki bu devlet geleneğinin, Türkler’deki devlet geleneğinin, “Devlet Baba” olarak tanımlanan geleneğin, en azından o erilliğini aşındırırsa o bile kârdır diye düşünüyorum. Ama bu kadar sağcı bir dille gidilebilecek yolun çok da geniş olduğu kanısında değilim.
Evet, tekrar söylüyorum, akşam “Ana Haber Bülteni”nde Fakıbaba olayını konuşacağız, orada yorumlayacağım. Bir de Soli Özel’le bugün saat 18.00’de bir yayınımız olacak. Soli, mâlûm, PolitikYol’da “Kemal Bey’in adaylığı” diye, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik çok sert bir yazı yazdı, îtiraz eden bir yazı yazdı. Soli ile onu konuşacağız. O yazı üzerinden, neden Kılıçdaroğlu’na karşı çıktığını, yazıya ne tür tepkiler aldığını vs. onları da konuşacağız. O yayına da beklerim. Bitirirken tekrar söyleyeyim — arada söylüyorum, tekrar derken, yani bu yayında söylemedim: Medyascope’a sâhip çıkmanızı, desteklerinizi artırmanızı ve yakınlarınızı da Medyascope’a destek vermesi için teşvik etmenizi ricâ ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.