Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Dış politikada Sam, Coni, Toni ve Herkel’e dönüş

Her şey tamamen duygusal. Zamanın ruhu yahut Şark usulü “zeitenwende”, taze çıktı, versem yer misin? “Open for business 24/7”: Ücreti mukabili siyasi rehine salınır. Perakendecilik mi diyor siz, “transactionalism”; başka –izm kaldı mı devletlerarası ilişkilerde? Zelenskyy’yi de davet ederim, Putin’i de. İsterse “gelmem” desin. Amadeniz demedi miydi geçen yazısındaAnlayacağınız herkes rütbesini bilecek. Ben aldım dersimi, ediyorum ezber” diye?

Üstelik Erdoğan’ın Türkiye’si gerçekten bir istisna değil ve dünya Ankara’nın çevresinde dönmediği gibi, ülkemize özel bir masuniyet de söz konusu değil. Epeydir diplomasi denilen kadim sanat, bir numaraların arasına yukarıya huninin dar ağzına sıkışmış, doğrudanlaşmış ve çok hızlanmış durumda. Sorageldiğim üzere aramızda “ha” deyince dünyanın önde gelen ülkelerinin dışişleri bakanlarının adlarını anımsayabilen; anımsasa ne yaptıklarını bilen, ne dediklerine önem verip, izleyen kaldı mı?

Al İsveç’i NATO’ya, ver Avrupa Birliği’ne (AB) vizesiz seyahati. Hem “Ben AB’ye üye olmak istiyorum” demedim ki. Olur mu? Hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı: “Ya tutarsa?” demiş. Ayrıca kararı verecek olan meclistir, o da Ekim’i bulur. O vakte kim öle kim kala. Bu gavurlar zaten Ağustos’ta tatile çıkar. Dahası, biz üzerimize düşenleri çoktan tamamlamışız da, “kazan-kazan yaklaşımıyla” karşı taraftan haber bekliyormuşuz. 

Siz biraz imkânlarınızı zorlayın, biz bir miktar Kürt gazeteci verelim. Olmadı üzerine belki bir tutam da –affedersiniz – Gezicilerden ikram yapalım. Sakın “ya Selahattin, ya Osman?” deme bana, buz gibi soğurum bak senden. Tıpkı iş terör suçunun tanımına gelince, vizesiz seyahatten bile feragat edebildiğim gibi. 15 Temmuz’un ardından Suriye’ye girip kaldığım, terörle mücadeleye “ama’sız ve aman’sız” devam edeceğim gibi. Durduk yere S-400 alıp, “ne olur ne olmaz” şiarıyla F-35 üretim programından ihtiyaten kendimi attırdığım gibi.

Hariciyesi başta bürokrasiyi yönetmekte demokrat mı demokrat, orada sorun yok. Toplumu yönetmeye gelince, yüzde elli vatan haini, en koyusundan baskıcı: Anayasa askıda, yasa hiç yok. Yıkmak kolay, yapmak zor. Hele haşa II. Atatürk olmak iddiasıyla yoktan cumhuriyet var etmek hepten olanaksız. Hele hele serde islâmcılık* varsa ne zihinlerdeki burulmayı aşmak olası, ne kafadakini alana yansıtmak. Yönetilemez çelişkiler bunlar.   

Buna karşılık Soğuk Savaş’ın bitmesine izin verilmeyip, onun artık olmayan koşulları yoktan uydurulan ülkedir Türkiye. Sahi 1993’te hızlı çekim bir şeyler mi, yoksa ağır çekim bir darbe mi olmuş? Neyse, geçmiş zaman işte. Ulusal güvenlik ve dış politika böyle. Ekonomideyse yapısal dönüşüm sürekli yeniden başlar ama hiç tamamlanamaz.

Ümit Akçay’dan bir alıntı: “Rusya ve Doğu Avrupa’dan 10 yıl sonra, benzer bir ekonomik program, Türkiye’deki devlet-toplum ilişkilerinin piyasa temelinde yeniden kurulması amacıyla hayata geçmiştir.” Neden koskoca 10 yıl sonra?

Peşine Selim Kuneralp’ten bir alıntı: “Kıbrıs sorununun Annan Planı çerçevesinde çözülmesi ve bu şekilde Kıbrıs’ın AB’ye bölünmüş şekilde değil, yeni bir birleşik devlet olarak girmesi aynı güçler tarafından engellenmiştir.” Hangi her dem zinde güçlerdir bunlar? Şimdi kalıntıları nerelerdedir, kaç kişilerdir?

Muhalefet deseniz, o da egemenlikçi ve taşrasalcı. İktidar dışarıya kafa tuttuğu iddiasındaysa, muhalefet de dışarıya açılmaktan değil kendi içine kapanmaktan yana. Dışarıyla ilişkiler liyakatından zinhar sual olunmayacak hariciyeye bırakılacak ciddiyette bir uğraştan ibaret.

Yunanistan ile Yunan, Ermenistan ile Ermeni birbirlerinin yerlerine kullanılabilir sözcüklerdir: “Yunan” silahlanır, NATO müttefikiyiz ama olsun, Yunanistan’la savaş hep kapıdadır. “Ermeni” desen, mazallah ne yapacağı belli olmaz.

Kurumsal (!) muhalefet” deyince Ahmet Hoşgör’ün “Hani beni bırak hani komşular / Komşulara karşı çok ayıp oldu” dizelerini de anımsayalım: “Hak hukuk adalet” ama bir yandan da “anayasaya aykırı ama evet.” Liyakat ama AİHM yargıcı Büyükelçi Rıza Türmen’e sıra gelince, tek o pot yapar, CHP milletvekili listelerinde.

Anlayacağınız, şimdi muhataplar olarak sahnede Sam, Coni, Toni, Herkel ve Fransa’da Frank var. Var da, ne iktidarın, ne sayfalarca ortak program taslağına dış politikada bir satır AB başlığı açan artık virane Altılı Masa’nın anlamadığı, “AB” deyince onu yapının alınlığına yazma gereği. Yani devletin temel yönetsel yapısının da (“teşkilât-ı esasiye”) ve yasalarının da tamamının AB ile uyumlu duruma dönüştürülmesi zorunluluğu. Dış ilişkilerdeki pürüzlerin de buna göre çözümlenmesi, hatta dış ilişkiler bütününün AB ile uyumlu düzenlenmesi ve yürütülmesi. 

Sözün özü, “muasır medeniyet seviyesi” otoyoluna, islâmcılık patikası üzerinden çıkış maalesef yok ustam ama oraya egemenlikçi ve taşrasalcı bir yan bağlantı yolu da yok üstadım. Efendim, yerel seçimlere dek kasa rahatlığı bakımından daha hangi taklalar, perendeler mi atılır, hangi orta oyunları mı oynanır? Onu da ben bilemem, reyisim bilir. Şöyle bir Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’ni dolaşıp gelelim, o zaman tekrar konuşuruz.  

Aydın Selcen

*Utangaç ve apolojist laiklerle, ”helâlleşme” meftunları için:

”İslâmcı entelektüel olur mu?”: Aydın Selcen yazdı: Moskova’dan abim gelmiş, yurtta bir bayram havası

Ulaş Töre Sivrioğlu: Afgan Kozmonot Mohmand

**Erdoğan’ın dış politika anlayışının olabildiğince akademik bir çözümlemesi için:

Prof. Dr. İlhan Uzgel: “Seçimler, dış politika ve yeni Türkiye’ye doğru” 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.