Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Onay Akbaş: Işığın Tiyatrosu

Fransa’nın sanat dergilerinden Artension, ressam Onay Akbaş hakkında kapsamlı bir dosya hazırladı. Latif Yılmaz, Medyascope için tercüme etti. Keyifli okumalar!

Editörden

Şiiri ciddiye almak gerekir: İşte tam da Türk arkadaşlarımızın bugün ve binlerce yıldır yaptıkları bu. Efes sakinlerinden olan ağıtların atası Callinos ile didaktik Ménécrate’ın ruhu sürekli olarak Anadolu’nun ruhuna karışıyor. Özellikle de Efes antik kentine yaklaşık 80 km uzaklıkta bulunan eski ismi ile Simirna ve bugünkü adıyla İzmir dolaylarında: bu demokrat şehirde bugüne kadar devam eden bir kültür var. Barlarda Anadolu’nun bütün geleneksel melodileri yeni tarzlarla birbirine karışıyor. Belediye kültür merkezi en büyük sergilerinden birini ünlü ozan Aşık Veysel’e ayırdı. Diğer adıyla “Kültürpark İzmir”, şimdi de Onay Akbaş’ın desen çalışmalarını ve tuallerini ağırlıyor. Açılış sırasında şairler Onay Akbaş’ın etrafını sarıyorlar. Bunların arasında bugün çok önemli bir üne sahip olan Sunay Akın da bulunuyor: Sunay Akın’ın bütün dünyadan milyonlarca memleketlisi onun şiirlerini sosyal medyada her gün paylaşıyor.

Türkiye’de sanat hala önemli bir yere sahip. Bazı durumlarda kendini ifade etme hapse girme tehlikesini de yaratmıyor değil. Türkiye’de sanatçılar her daim özgülüklerin bekçileri durumundalar. İzmir’deki bu sergi açılışı takip edilecek bir model olarak kendini sunuyor: Büyük kalabalıklara açık olan kapısıyla, açılış konseriyle, cömert büfesiyle, keyifli sohbetleriyle, görsel çatışmanın kalbinde yükselen ve duvarda yer alan “ölü fikirler tarlası” adlı çalışmanın oluşumuna katkı veren çizim atölyesiyle. Dahası herkese aradığını veren müthiş bir katalog sergiye gelenleri bekliyor. 

Bütün bunların ve çevredeki çiçek açmış yaseminlerin arasında, bu çok renkli ve iki dilli katalog-hediyeyi kalplerine sımsıkı saran öğrenci grupları ile karşılaşıyoruz. 360 sayfayı bulan, eşsiz şekilde güçlü kelimelerle ve sözlerle dolu bir katalog bu. Aynısını bir daha yapmak için neyi bekliyoruz? Sergiye bir daha geri dönüşü hayal etmek için bütün bir yazımız var.

Françoise Monnin

Modern Kadınları ve çekirdeksiz üzümü ile ünlü İzmir şehri neredeyse çeyrek yüzyıldır Paris’te yaşayan Türk sanatçı Onay Akbaş’a saygı duruşunda bulunuyor. Onay Akbaş kendi tanımıyla bir “PPPP” ustası: Poésie, Politique, Philosophie, Peinture (Şiir, Siyaset, Felsefe ve Sanat).

Gustave Eiffel tarafından tasarlanan ve İzmir’in simgelerinden biri olan “Asansör” ile şehrin tepelerine doğru çıkarken İzmir kökenli müzisyen Dario Moreno’nun “tout l’amour que j’ai pour toi – sana olan bütün aşkım” şarkısı kulaklarımızda çınlıyor. Bu ambiyans ‘‘Bir Uçtan Öbür Uca Eskizler 1984 – 2023’’ adlı Sergi açılışı sonrası İzmir şehrinin belediyesi tarafından Onay Akbaş ve Arkadaşları için düzenlenen akşam yemeğinin yapılacağı panoramik restorana kadar devam ediyor. Bu bir araya geliş Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turundan sadece birkaç gün sonra şehirde yankılanıyor. Sergi ve devamındaki ortam güçlü bir ruh hali yaratıyor: yazar Sunay Akın (2 milyona yakın bir Instagram takipçisine sahip),belgeselci Tuluhan Tekelioğlu (2013 yılında fikirlerinden dolayı işlerinden edilen 8000 gazeteciden biri), The Newyorker ve Forbes gibi dergilerin kapak çizeri Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve diğerleri. Diğerleri gibi Onay’ın da iki büyük aşkı var: Türkiye ve Paris. “Lise yıllarında Voltaire, Rousseau, Hugo, Jaurès ve Fransız Devrimini okudum. Bütün bunlar bizi siyasi mücadeleye sürükleyen hallerimize de bir anlam sağlıyordu” diyor Onay Akbaş.


Üst: Film seti. Çamaşır yıkayanlar ve Van Gogh Langlois köprüsü yanında, 2008, tual üzerine yağlı boya, 200×250 cm.
Alt sağ: Kağnıdaki Firavun, 2021, tual üzerine yağlı boya, 92x74cm.

Karadeniz kıyısında yaşayan birçok insan gibi o da bağımsız ve isyankâr bir karaktere sahip. Bu akşam Onay oldukça mutlu. 40 yıla uzanan resim ve çizim hayatı şehrin önemli yapılarından biri olan Kültürpark’ta bir araya gelmiş durumda. Burada ışık ve karanlığın birlikte puslu bir hava oluşturduğu ilk tual çalışmaları, Marmara üniversitesi güzel sanatlar bölümünü bitirirken yaptığı resimler ve İzmir Askeri Lisesinde çizim öğretmeni olduğu yıllara giden çalışmaları bulunuyor. Rembrandt ve ve Vang Gogh’a derin hayranlık duyduğu bu dönemde yerin yüzlerce metre altında günde 8 saat çalışan madencileri konu edinen resimler yaptı. Aynı zamanda mezbahalardaki vahşeti de ölümsüzleştirdiği eserler verdi. Bir yandan eski çizimlerine ve krokilerine bakarken “bu dönemde panik ataklara sahiptim ve acı çekmekteydim” diyor bize.  Ortaya çıkan karmaşaya, toza ve kana direnmek için mavi tükenmez kalemle çizmeyi tercih etmiş Onay.

Sessiz Çığlık

Paris’e yerleşmesini takip eden 1989 yılında, sergilenen resimlerinden biri komünizmle suçlanan bir mahkûmu ve mahkûmu yargılayan hâkimleri temsil ediyor. Resim kendini komünizmle suçlayan ve idama mahkûm eden mor renginden kafataslarıyla temsil edilen 5 hâkime sırtını dönen nerdeyse kar beyazı renginde bir mahkûm arkadaşı imgeleştiriyor. “Sessiz çığlık” resminde, diğerlerinin yanında, mekân kendini bir ışık ve çok renklilik yüzeyi ve patlaması gibi sunuyor. Akbaş’ın tarzı içeriğe de sahip olarak kendini tekrarlarla sunuyor. Bütün çizimler adaletsizliklere ve haksızlıklara karşı çığlıklar niteliğinde. Ezici iktidar temsilleri, sahne arkası imgeleri ve süregiden manipülasyonlar kırılgan ancak renkli bir dekorun içine yerleşiyor. İnsanlık komedyası ya da tiyatrosu birçok tamamlayıcı öğe -kukla, taç ve kamera gibi- ile sembolize edilerek bu temsillerde kendine yer buluyor. Resimdeki varlıkların veya yaratımların basitleştirilmiş ancak çok yönlü görünüşü, daha çok Hacivat ve Karagöz olarak bilinen popüler Türk gölge oyunundan ve İtalyan tiyatrosundan – özellikle la commedia dell’arte’ın yamalı kostümü içinde çok güzel görünen karakteri Arlequin’den – esinlenmiş görünüşlerin ve siluetlerin eklemlenmesiyle kendini sunuyor.


Adalet Ordusu, 1989, tual üzerine yağlı boya, 110x120cm

Combas ve Basquiat gibi sezgisel ve enerji dolu resimlerin büyük bir başarı elde ettiği 1990’lı yılların başında bu tür resimler de Paris’te kendine bir yer buldu. “Özgür Figürasyon” akımı nerdeyse 20 yıl süren ve Amerikalı örneklerden esinlenen analitik ve minimal bir deneyimin varlığıyla kırılmaya uğramıştı. Sonrasında “Özgür Figürasyon” akımı kendini mevcut akımlara karşı olarak ancak CoBrA gibi bir grupla ve Gaston Chaissac ile bir süreklilik içinde yeniden sunabildi. Akbaş da “Le Chainon manquant ” (Kayıp Halka) grubunun oluşumuna katıldı. Onay Akbaş ve grubun sanatçıları kendi özel galerilerini kurdular (P. Chimicos, J.M. Gauthier, É. Larus, M. Macréau ile birlikte). Onay Akbaş aynı zamanda Salon Mac 2000 içinde de aktif bir üye olarak yer aldı. Bu süre zarfında yılda bir kez yeterince eserini birkaç gün içinde satma şansını bularak geçimini sağlamayı başardı. Sosyalist Partinin de bir takipçisi olan Onay Akbaş Türkiye’deki sanatçı dostlarını Van Gogh ve Leonardo Da Vinci etrafında bir araya getirecek önemli sergiler hazırlıyor. “Gaugin’in anısı için de bir sergi hazırlığı içindeyim. 17 yaşımda iken günlüğünü hatmetmiştim” diyor bizlere.


Üst sol: Mekaniklerin Oyunu, 2023, tual üzerine yağlı boya, 130×97 cm
Üst sağ: Hirondelle 2, (Kırlangıç), 2021, tual üzerine yağlı boya, 60×60 cm
Alt: Anadolu’da bir çay bahçesinin anı defteri, 2023, tükenmez kalem, 48×62 cm

Güncellik ve Sonsuzluk

30 yıllık zaman diliminde Akbaş yaklaşık 1300 tane tual üzerine resim üretti (bunların birçoğu Türkiye’nin zengin sanayicilerinin koleksiyonlarına girdi). Bu resimlerin yanına çizdiği birçok deseni de eklemek gerekir: Paris’in 13. bölgesinde bir kafenin masasında ya da çoğunlukla Türkiye’de bulunan antik bir şehrin yıkıntılarına yaslanarak çizilen desenler bunlar. “Eski ve geçmiş medeniyetlerin sessizliği ilham veriyor. Fikirler gizli şekilde yer edinip kendilerine gelecek sırayı bekliyorlar. İşin doğrusu onların peşine düşmüyorum, onları dinlemeye başladığımda kendiliğinden bana geliyorlar. Bu tıpkı seviştikten bir süre sonra bir çocuğun dünyaya gelmesi gibi” diyor Akbaş.

İzmir retrospektifinin küratörü olan Erkan Doğanay, Akbaş’ın bütün resimlerinin ve çizimlerinin içinden, yaklaşık 400 eserlik bir sergi tasarlayarak ve en önemlilerini bir araya getirerek muazzam bir iş başarıyor. Sergide desenlere hayati bir yer ayrılıyor: ilk portre çalışmalarından “Anadolu’da bir çay bahçesinin anı defteri” desenlerine kadar. “Anadolu’da bir çay bahçesinin anı defteri” desenleri Akbaş’ın evinin de bulunduğu Datça’da yer alan bir çay bahçesinin sahibinin muhasebe defterleri üzerinde konumlanıyor. “Bu desenleri görünce hemen aklıma Twombly’nin resmi geldi.” Desenlerin yer aldığı kâğıtta bulunan üst-çizme ve silme eylemleri ile oluşan sütunlarla birlikte Akbaş’ın figürleri ip cambazları gibi görünüyor. Keskin açılar ve yuvarlak gözleri ile bu çizimler kuklalardan çok haşeratı andırırken Daniel Auteil’in son şarkısında olduğu gibi sanki bize bir soru soruyor: “hayatında ne yaptın?”. Ve Onay Akbaş gibi hepsine bir cevap vermemizi sağlıyor: Şiir, Siyaset, Felsefe ve Sanat.

Çeviren: Latif Yılmaz

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.