Seçim yenilgisini atlatamayan muhalefet partilerini konuşmaya devam ediyoruz, yerel seçimler ise kapıda. Peki CHP’deki değişim tartışmaları nasıl sonuçlanacak? Muhalefet üzerindeki ölü toprağı nasıl ve kimlerle atacak? Kılıçdaroğlu-İmamoğlu çekişmesi nasıl son bulacak? Ruşen Çakır, sizlerden gelen soru ve yorumlarla değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Cenk Narin
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Bugün sizlerin de katılımıyla muhâlefeti, muhâlefetin krizini konuşmak istiyorum. Bu kriz aşılabilir mi? Bu kriz nasıl bir kriz? Aşılabilir mi? Nasıl aşılır ve kimlerle aşılır? Yani “muhâlefet” derken sizin kafanızda kimler var? Hangi partiler var? Hangi siyâsetçiler var? Hangi kurumlar var? Meselâ Ekrem İmamoğlu’nun çıkışlarından bir beklentiniz var mı? Yeşil Sol-HDP hareketinden beklentileriniz nedir? Muhâlefetin içerisinde mi konumlandırıyorsunuz kendinizi? Ya da: Millet İttifakı dağıldı mı? Dağılmışa benziyor, oradaki altı partinin ayrı ayrı yönleri… Bütün bunları birlikte tartışmak istiyoruz. Nasıl yapacağız? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından, yorum bölümlerinden; görüşlerinizi, sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi dile getirebilirsiniz. Çok kapsamlı bir konu. Bunu da çok konuşacağa benziyoruz. Şunu da biliyorum: Kendini muhâlefette hisseden insanlar, özellikle son seçim yenilgisinin ardından yapılanlar ve yapılmayanlar nedeniyle büyük bir umutsuzluk ve ilgisizlik içerisinde. Dolayısıyla, bu yayına da açıkçası fazla bir ilgi olup olmayacağını çok merak ediyorum. İnsanlar şöyle de diyebilirler: “Evet bir kriz var. Bu hiçbir şekilde aşılamaz. Onun için konuşmaya da, dinlemeye de değer bir şey yok” diyebilirler. Bunu şu âna kadar seçimden sonra yaptığımız birçok yayında, yaptığımız haberlere gelen yorumlarda, yazdığımız yazılara gelen yorumlarda görüyoruz. Hayâtımızda da görüyoruz. Yakın çevremizde, sokakta, insanlarla konuştuğumuzda, insanlar bizimle konuştuğunda, üç aşağı beş yukarı söylenen bu. Çok şaşırtıcı bir şekilde, hayâtını büyük ölçüde politik bir şekilde yaşayan insanlarda da, politikadan, özellikle de muhâlif politikadan bir illallah deme hâli var. “Nasıl olsa bir şey düzelmez, önümüze bakalım, hayâtımızı yaşayalım yaşayabildiğimiz gibi” diyen insanlar da var, bunu da biliyoruz. Bu realiteye rağmen biz yine de bu konuları konuşmaya çalışalım. Bu konuşmaların ardından ne çıkar, nasıl bir şey çıkar açıkçası bilmiyorum; ama bir kriz var ve bu krizle yüzleşmek gerekiyor. Bu krizle yüzleştikten sonra, bunu çözme yolunda bir şeyler yapmak gerekiyor.
Doğan Özkan demiş ki: “Sorun tekçilik sorunu, farklı görüşlerin tartışılmaması sorunu.”
Çakır: Evet, bu çok bâriz bir şekilde var. Herkesin kendi doğruları var ve diğer taraflar yanlış. Ak-kara yaklaşımının muhâlefette de çok ciddî bir şekilde olduğunu görüyoruz. Burada, herkesin kendi görüşlerini dile getirip, farklılıklarını tanımlayıp, ama ortak noktalarda birlikte hareket edebilmesi. En ideali bu. Bu olamadı. Son seçim öncesinde yaşadıklarımız ve seçim sonuçları bize bunun olamadığını çok bâriz bir şekilde gösterdi. Nasıl olsa iktidârın kazanma şansı olmadığı tespitinden hareketle Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını hazırlama çalışmaları olduğu ortaya çıktı. Altılı Masa’nın ürettiği o metinlerden geriye ne kaldı? Hâfızalarda ne kaldı? O metinler yarın öbür gün bir işe yarayacak mı? Bunlar bile belirsiz.
Kemal İstim diyor ki: “İYİ Parti ve Meral Akşener susarak, ‘Sonuçlar başımızın üstünde’ diyerek sıyrılabileceklerini sanıyorlar; fakat bir sonraki genel seçimde Zafer Partisi’nin arkasında kalırlarsa şaşırmasınlar. Bu ironik olur.”
Evet, İYİ Parti başlı başına ilginç bir konu. Seçimin bence CHP’den sonra en büyük kaybedeni, en büyük yenilgiye uğrayanı. Her ne kadar oyları azalmadıysa da artmadı. Milletvekili sayıları azalmadıysa da artmadı ve MHP’nin gerisinde kaldı. Bu çok ciddî bir sonuç ve burada Kemal Bey’in söylediği gibi Zafer Partisi’nin gerisinde kalır mı bilmiyorum, ama şu âna kadarki İYİ Parti performansına baktığımız zaman, açıkçası çok bir şey görmüyoruz. Bir sessizlik var. Meselâ Meral Akşener seçimden bu yana geçen süre içerisinde grup toplantısı yapmadı. Bir tek kongre yaptılar ve kongrede de pek bir şey çıkmadı. Bu arada saat 15.00’te Senem Görür’ün sunduğu yayında, İYİ Parti’nin bayağı bir tartışılacağını da söyleyeyim. İlerleyen süreçte ben de İYİ Parti üzerine yazmayı ve konuşmayı düşünüyorum; ama şu hâliyle, açık söylemek gerekirse İYİ Parti, hakkında konuşmamız için çok da fazla bir malzeme vermiyor. Böyle bir ilginç durum. Halbuki Türkiye’nin en önemli partilerinden birisi. Yani sıralarsak, beşinci önemli gücü gibi gözüküyor; ama İYİ Parti kabuğuna çekilmiş durumda. Söyleyebileceği şeyler var, yapabileceği şeyler var; ama çok ciddî bir şekilde karşımıza çıkmıyor. Meselâ Akbelen için Meclis’in olağanüstü toplantıya çağrılmasında İYİ Parti’nin imzâsı yok. Açıkçası insan merak ediyor, neden yer almadılar diye.
Turgut Şahin: “Son yaptığınız Davutoğlu ve önceki gazeteci Kadri Gürsel yayınınız çok eleştirildi, benden söylemesi. Özeleştiri yapmayan bu tiplere mesâfe koyun lütfen.”
Her birinin ayrı ayrı bir değeri var, kimileri çok önemli görmeyebilir. Meselâ Davutoğlu söyleşisine çok kişi çok lâf etti. Hattâ YouTube’da bakarsanız, benim doğru dürüst soru sormadığımı söylediler; ama farkında mısınız bilmiyorum, Davutoğlu’nun o yayında söyledikleri, yelpâzenin her tarafında çok büyük bir ilgiye ve tepkiye neden oldu. Yani şöyle söyleyeyim: Sabah, Takvim, Yeni Şafak, Cumhuriyet, Aydınlık, Diken, Gazete Duvar’a kadar herkesin alıntıladığı bir şey oldu. Yani bir gazeteci bunun ötesinde daha ne yapabilir? Herkesin konuşacağı bir olay çıktı ortaya. O–rada, Davutoğlu’nun söylediği en son olarak CHP’ydi, “Başka şeyleri denedik” meselesini yayında söylerken rahat bir şekilde söyledi; ama sonra anladığım kadarıyla, biraz onlar da, gelen tepkilerden sonra tekrar bakmışlar. Orada Davutoğlu’nun arayışı, olursa İYİ Parti’yle birlikte girmek. Ama Gelecek’in DEVA ve Saadet’le ittifak yapması hâlinde CHP’nin içerisinde, ittifak içerisinde ittifak yapmak istedi. Olmadı. Tabiî orada Davutoğlu’nun söylediği “Sağcılar CHP’ye oy vermez”önermesinin onun ağzından çıkması tabiî ki çok mânîdar oldu. Kadri, Türkiye’nin şu anda var olan en iyi gazetecilerinden birisidir. Görüşleri, söyledikleri doğru çıkmamış olabilir, şu olabilir, bu olabilir; ama bütün bunlar Kadri Gürsel gibi birisinin üzerine çarpı atmayı asla ve asla mümkün kılmaz. O anlamıyla kendisi görüşleriyle nasıl hesaplaşır, nasıl seyreder? O, onun kendi meselesi; ama bence Kadri Gürsel gibi bir isimle –ki kendisiyle 50 yıldır arkadaşlığımız da var, onu da özel olarak söyleyeyim– bu kadar kolaycılığa kaçmamak gerekiyor. Ama tabiî ki herkesin eleştiri hakkı var. Kadri’nin söylediklerinin yanlış çıktığını düşünüp, ondan özeleştiri bekleyenler bunu kendisine bir şekilde iletebilirler. Benim söyleyeceğim o.
“Genel başkanın her şeye aday olması gerekmiyor. Dolayısıyla X isim CHP Genel Başkanı olabilir. Ekrem Bey büyükşehri yeniden kazanır. İkisi birlikte iyi muhâlefet yapar. Cumhurbaşkanlığı seçimine gelince de uygun isim kimse o olur.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Evet, bu CHP içerisinde Ekrem İmamoğlu’nun gündeme getirdiği görüşe daha yakın. Evet, bu tür yaklaşımlar var. Ekrem İmamoğlu’nun da zâten kendisinin genel başkan olmak istemediğini, yeniden belediye başkanı adayı olmak istediğini, ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını da istemediğini biliyoruz. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu yerine bir başka ismin gelmesini tercih ettiğini ve bunun için de çalıştığını biliyoruz. Son yazısı da bunun işâretlerini veriyordu.
Pınar İkitir: “Muhâlefet şu hâliyle seçmen için umut olmaktan çıkmıştır bana göre. Yeni isimler şart” demiş.
Evet, yeni isimler de… kim bu isimler? Nasıl çıkacaklar? Nereden çıkacaklar? Yeni parti mi kuracaklar? Parti kurmak kolay bir şey mi? Bütün bunları düşündüğümüz zaman çok da heyecanlanma imkânı kalmıyor. Meselâ diyelim ki yeni isimler çıksın CHP’den. Şu hâliyle, var olan isimlerin bile önü tıkanıyor CHP’de. Yeni çıkacak olan isimlerin hâli nice olur? Kim, onlara nasıl izin verir, önünü açar? Meselâ Ekrem İmamoğlu en iddialı isim. Ekrem İmamoğlu’nun birlikte hareket ettiği isimlere baktığımız zaman, hepsi, istisnâsız hepsi yakın zamâna kadar Kılıçdaroğlu’yla berâber hareket etmiş insanlar. En son desteğini aldığı eski CHP ve SHP genel başkanları da, yani artık yaşlıları 70’in üzerinde olan üç isimle, Türkiye’de tabiî ki sembolik bir değeri var ama… Meselâ Ekrem İmamoğlu’nun ya da bir başkasının, bir iddiayla çıkacak olsalar bile yanlarına yeni birtakım isimler almaları, onlarla berâber çıkmaları gerekiyor. Aynı şekilde İYİ Parti’de ve diğer partilerde de yeni birtakım isimlerin ortaya çıkması gerekiyor. Ama o var olan parti yapıları buna izin vermiyor. Örneğin İYİ Parti’nin son kongresine baktığınız zaman, yeni pek bir isim görmedik. Oktay Vural gibi eski bir MHP’liyi önemli bir yere getirdiler. Bir anlamı tabiî ki var; ama sonuçta eski bir ismin yeniden siyâsete girmesi dışında bir yenilik yapmadılar.
Muharrem Palaz demiş ki: “Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs sonrası yaptıklarını nasıl unutacaklar? Sizce ‘CHP seçmeni sâdıktır, kızar, bağırır çağırır, ama seçim günü yine gider oyunu verir’ söylemi ne kadar gerçekçidir.”
Bence gerçekçi değil, pekâlâ bırakabilir. Çünkü 80 sonrası Türk siyasi hayatına baktığımız zaman, CHP uzun bir süre zaten kapalıydı. Yerine Halkçı parti, sonra Sosyal-Demokrat Halkçı Parti vardı. Sonra Demokratik Sol Parti kuruldu, CHP çıktı, CHP’yle SHP birleşti. Ama meselâ Demokratik Sol Parti’nin gerisinde kaldılar belli bir aşamada. Ecevit öne çıktı. Kimse CHP’ye mecbur değil. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. CHP’nin kemik bir oyu var, yüzde 25 civârı oy alıyor; ama bir ara barajın altında kalmış olan bir CHP de vardı. Dolayısıyla hiç kimse bunları çantada keklik olarak göremez. Görüyorlarsa da çok büyük bir hatâ yapıyorlardır.
Emin Kalyoncu: “Kılıçdaroğlu’nun devreden çıkarılması doğru mu olur? Onun birleştirici özelliği her an gereken bir özellik değil mi?”
Çakır: Açık söyleyeyim, artık Kılıçdaroğlu birleştirici bir özelliğe sâhip değil. Kılıçdaroğlu’na karşı CHP kadrolarında ve CHP tabanında çok büyük bir kırılma var. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nu birleştirici olarak görmek, seçim sonuçları ve seçimden sonra yaptıkları, söyledikleriyle mümkün gözükmüyor bana göre. Şu hâliyle CHP’yi birleştirebilecek herhangi bir isim de göremiyorum. Kurultay sürecinde birileri çıkacaklar, birtakım şeyler söyleyecekler. Zâten söylemeye başladılar yavaş yavaş, özellikle Ekrem İmamoğlu. Neyi, ne kadar birleştirecek? Yani çoğunluğu sağlamak şimdi CHP’de öncelikli mesele. Yoksa birleştirme şansı kimsenin yok.
Fatoş Marine: “İmamoğlu, CHP Genel Başkanı olarak solcular ve Alevîler’den oy alabilir mi? Sonuçta İmamoğlu sağ kökenli.”
Çakır: Sağ kökenli değil. Sağa yakın gibi algılanıyor, ama sağ kökenli birisi olduğunu düşünmüyorum. Son yazısında da, yani Gazete Oksijen’de yazdığı yazıda da, solun adını anmadan bayağı sol mesajlar verdi. Dolayısıyla Alevîler’den de bahsetti — bir cümleyle de olsa. İmamoğlu herkesten oy alabilme potansiyeline sâhip birisi bana göre; ama bunu yapabilmesi için hem söylemini iyice oturtması, hem de kadrosunu oluşturması lâzım. Alevîler’den ya da solculardan ve Kürtler’den oy almak için, hem söylemi, hem de yanında berâber hareket ettiği kişiler önemli olacak — onu özellikle vurgulamak lâzım.
Davutoğlu yayınımıza bir izleyicimiz, Muharrem Bey demiş ki: “Sorulması gereken soruları sordunuz. Bu konuşmadan manşet çıktı. Daha ne olsun? Davutoğlu îtiraf etti” demiş.
Çakır: Sağ olsunlar. Ben de açıkçası Ahmet Davutoğlu’yla, Hoca’yla –“Hoca” deriz kendisine– böyle bir dönemde yapılan bir yayına bu kadar geniş bir ilgi doğacağını beklemiyordum. Sağ olsun. Kendisi bilmeyerek de olsa bu imkânı bana ve Medyascope’a sağladı.
Erdoğan Altay: “Eğer CHP, İYİ Parti’yi Meclis’e taşımasaydı, merkez sağa kayan oyların önemli bir bölümünün CHP’ye kayma şansı olurdu. CHP bugünkü siyâsal pozisyonundan daha iyi noktada olabilirdi” demiş.
Çakır: Bir önceki seçimi kastediyorsunuz. Yani eh… Ama artık onun üzerinden çok şey geçti, onun üzerinden bir seçim daha geçti. İYİ Parti’nin merkez sağdan ne kadar oy aldığı ya da ne kadar merkez partisi olduğu da apayrı bir konu — onu da özellikle vurgulamak lazım. CHP açıkçası savrulup duruyor; tam nereye oturmak istediğini kestiremiyor ve şu hâliyle bakıldığı zaman meselâ İmamoğlu da tam olarak onu târif edemiyor. Ediyor, bir şeyler söylüyor; ama tam olarak bir gözümüzde –en azından benim gözümde– canlanmıyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman CHP’nin sorunu aslında bütün partilerin sorunu. İYİ Parti’nin de sorunu o bence. Kendilerini nerede tanımlıyorlar? Nereye taşımak istiyorlar partiyi ve partiyle berâber insanları? Bunu tam olarak târif edemiyorlar. Çünkü bir pozisyonu net bir şekilde söylerlerse, bâzılarının oraya gelmeyeceğini düşünüyorlar. Böyle bir ilginç durum var.
Ömer Bey demiş ki: “Bir hastalığın tedâvisi için önce teşhis lazım. Ondan önce de hastanın hasta olduğunu kabul etmesi lâzım. Muhâlefet daha hasta olduğunu kabul etmiyor” demiş.
Çakır: Evet, doğru. Benim bir yayınımın başlığıydı hatırlayacaksınızdır: “Kılıçdaroğlu’na seçimi kaybettiğini kim söyleyecek?” diye. Söyleyenler oldu; ama yine de hâlâ bunun bir başarısızlık olduğunu kabul etmeme inadı var. Ya da: “Bir şeyler oldu. Ama neden oldu nasıl oldu diye değerlendiririz” deyip geçiştirme hâli var. Hemen hemen muhâlefetin tüm partilerinin bu yüzleşmeyi yapmak istemediğini ve Ömer Bey’in de dediği gibi tam olarak kabullenmediğini görüyoruz.
Mithat Bey sormuş: “YSP’nin kendi adayını çıkardığı denklemde, İmamoğlu’nun kazanma ihtimâlini görüyor musunuz? Bence imkânsız” demiş.
Çakır: Evet, zor olur, ama imkânsız değil. Burada İmamoğlu’nun nasıl bir çizgi izleyeceği ve –İstanbul seçimlerini kastediyoruz tabiî– ve YSP’nin nasıl bir aday çıkaracağı ve ne derece güçlü bir kampanya yapacağı önemli. Sonuçta YSP bir aday çıkarır ama çok da fazla asılmazsa, İmamoğlu’nun şansı daha yüksek olabilir. Tabiî burada İmamoğlu’nun seçime nasıl gireceğini… daha İmamoğlu’nun yeniden aday olup olmayacağını bile bilmiyoruz. Daha doğrusu kendisi istiyor da, bu mümkün olacak mı bunu bilmiyoruz.
Bir izleyicimiz demiş ki: “Cumhuriyet’in 100. yılında kurultay çekişmeleri mi izleyeceğiz? 29 Ekim’de işlerini bitirip yola koyulmuş olmalılardı” demiş.
Çakır: Evet, haklısınız. 29 Ekim 2023’te CHP bir kurultay çekişmesi yaşayacak gibi. Bunun sembolik olarak çok mânîdar olduğu gerçekten ortada.
Hüseyin Serkan Elönü: “Nasıl bir muhâlefet paradigması seçim kazanabilir? Sol partilerin ittifâkı mı, sağ partilerin ittifâkı mı? Sağ-sol birlikte mi, yoksa siyâseten yıpranmamış, siyâset hârici bir figürün destek vermesi mi?”
Çakır: Evet, gerçekten çok önemli bir soru bu. Sol partilerin ittifâkının seçim kazanabileceğini maalesef sanmıyorum. “Maalesef” dememin nedeni kendimi solcu olarak gördüğüm için. Keşke olabilse, ama olamayacak. Muhâlefetteki sağ partilerin ittifâkının da Cumhur İttifakı’na karşı kazanma ihtimâli yok. Sağ-sol birlikte son Millet İttifâkı olayı ile gördük. O da belli bir yerde gelip tıkanıyor. Bu tıkanıklığın nedenleri üzerine çok ciddî kafa yorulmadığı için, yeni dönemde kurulabilse bile –ki kurulması çok zor gözüküyor– yine aynı sorunlarla karşılaşabilir. Yıpranmamış bir figür formülü etkili olabilir, ama kim bu yıpranmamış figür? Nasıl çıkacak? Muhâlefetten bir isim çıkacak ve o isim alıp götürecek. Mûcizevî bir şey olur. Tabiî “olmaz” diye bir şey yok; ama şu hâliyle bakıldığı zaman bunun bir ipucu yok.
“Türkiye önce bataklığa batışını durdurmalı, rezil iktidar ve rezil muhâlefet ile bu iş olmaz. Bataklık olan siyâsî düzen tamâmen değişmeli bence. Türkiye devrimlik oldu. Siz ne düşünüyorsunuz?”
Çakır: Yok böyle bir şey. “Muhâlefet rezil, iktidar rezil, Türkiye devrimlik oldu.” Peki, devrimi kim yapacak? Bu seçmenin yüzde bilmem ne kadarı rezil dediğiniz iktidâra, yüzde bilmem ne kadarı rezil dediğiniz muhâlefete oy verdi. O zaman buradan nasıl bir devrim çıkar ki? Bunlar çok gerçekçi yaklaşımlar değil. Burada önemli olan herkesin kendini toparlaması, toparlayabilmesi. Yoksa ülke olarak hep birlikte batıyoruz. Böyle bir gerçek var.
“Önümüzdeki yerel seçimde, var olan muhâlefet partileri bir araya gelse bile HDP’nin desteği olmadan büyükşehirler yine de kazanılabilir mi? HDP bu seçimde her yerde aday çıkaracak” — Aras Kaya söylemiş bunu.
Çakır: Evet, öyle gözüküyor; ama HDP değil, Yeşil Sol Parti olarak çıkartacak ve Yeşil Sol Parti de muhtemelen adını değiştirecek. Yepyeni bir şey olacak. Onun için de evet, söylediğiniz gerçekten önemli. Dolayısıyla özellikle CHP’nin bu yerel seçimlerde nasıl adaylar çıkaracağı ve nasıl bir perspektife sâhip olacağı çok daha önemli olacak. Beş yıl önceki konjonktür yok. Çok büyük bir seçim yenilgisi var. HDP-YSP çevresinde çok büyük bir hayal kırıklığı var. Çünkü bütün taşlarını bu ittifâka, Kılıçdaroğlu’na oynadılar ve onlar da kaybetti. Dolayısıyla sütten ağızları çok kötü bir şekilde yandı. Onun için gerçekten zor, ama imkânsız değil. Çok zor, evet, çok zor. HDP-YSP çizgisinin bu pozisyonuyla iyice zor. Zâten zordu. Şunu kabul edelim: HDP-YSP de destek verse bile, büyükşehirleri CHP adaylarının kazanması zor bu saatten sonra. Destek vermediği zaman çok daha zor; ama bunu görerek hareket etmesi lâzım ve CHP şu âna kadar bunu yapma yolunda ciddî bir adım atmış değil.
Turgut Şahin diyor ki: “Önceki Kadri Gürsel eleştirim seçim öncesi aldığı tavra. Yoksa siz de Kadri Bey de dik duran, bedel ödeyen insanlarsınız, fakat gazetecilik objektif olmayı gerektirir. Öfkeyle angaje olunmaz” diyor.
Çakır: Ben Kadri’nin objektif bir şekilde… Farklı farklı şekillerde, farklı dozlarda ben de seçim öncesi söylediklerimin yanlış olduğunu, yani gerçekleşmediğini gördüm ve bunu da biliyorsunuz birkaç kere değişik meselelerle dile getirdim ve kendi muhâsebemi yapmaya çalıştım. Şunu söyleyeyim, şahsen objektif olduğumu, ama yanlış yorumlar yaptığımı gördüm. Böyle bir temennî dile getirmiş değilim. Temennîlerimin gerçekleşmediği gibi bir olay olmadı. Benzer bir olayın Kadri için de geçerli olduğu kanısındayım. O da kendince inandığı birtakım gözlemlerinden hareketle bir şeyler söyledi, olmadı, neyse…
Taner Çulhan demiş ki: “Tırnaklarınızla kazıyıp geldiniz, bugün de bağımsız yayıncılığınız var olsun. Ruşen Çakır, Kadri Gürsel iyi ki varsınız. Ekmeleddin de birleştirdi, ne oldu? İmamoğlu rakipsiz ve ülkenin gerçeği.”
Çakır: Aynı anda birçok şeyi söylemiş Taner Bey. İmamoğlu rakipsiz ve ülkenin gerçeği mi? Çok emin olamıyorum. Şu hâliyle rakipsiz olduğunu söylemek mümkün. Rakibi Kılıçdaroğlu.
Size bir yayın başlığı önerisi: İmamoğlu, Emmanuel Macron mu olacak?
Çakır: Evet, yani bu başlık önerisi iyi de, Macron’un hâli hiç parlak olmadığı için iyi bir başlık olmayabilir. İlk çıktığı zamanlar iyiydi ve zâten hatırlarsanız Türkiye’de herkese Macron benzetmesi yapıldı, ama sonra Macron’un da çok kısa süre içerisinde cilâsı kazındı — öyle söyleyeyim. Macron olur mu? Macron’un yaptığı gibi yeni bir hareket, kendi etrâfında yeni bir hareket kurar mı? Kurarsa başarılı olur mu? Bunlar önemli sorular. Çıkan son yazısı üzerine yaptığım analizde onu öyle söylemiştim. İlk okuduğunuz zaman, kendisi bağımsız hareket başlatacakmış gibi gözüküyor; ama sonradan birden CHP’ye kırıyor direksiyonu. O söylediklerini Ekrem İmamoğlu olarak CHP’de gerçekleştirebilmesi ne derece gerçekçi? Açıkçası şüpheli. Ama ayrı bir hareket kurabilir mi? O hareket belli bir güce sâhip olur mu? O da çok şüpheli. Dolayısıyla, Macron üzerinden tartışabiliriz ama, şu hâliyle bakıldığı zaman olabilmesi bana çok da mümkün gözükmüyor. Sonuçta eski isimlerden de destek alarak, birtakım yeni isimleri katarak, CHP içerisinde bir güç oluşturmaya çalışacak. Şu aşamada öyle gözüküyor.
Atalay Mete: “Gazeteci Cengiz Erdinç, Kılıçdaroğlu’nun çok daha farklı ve genç isimlere yönetimi bırakacağını söylüyor. Yunus Emre ismi dolaşıyormuş. Sizce oluru var mı?”
Çakır: Cengiz’i tanırım. Çok eski bir arkadaşımdır ve meslektaşımdır. Böyle bir şey dediğini duymamıştım, ama herhalde demiş. Açıkçası pek yok diyeyim. Daha sonra yerel seçimden sonra belki olabilir; ama Kılıçdaroğlu’nun işâret edeceği isim… bu Yunus Emre olur, bir başkası olur. Onun CHP’nin başına gelebileceği garanti değil. Gelse de etkili olabilmesi garanti değil. Dolayısıyla CHP artık, Kılıçdaroğlu’nun belirleyebileceği bir parti olmaktan çıktı ve Kılıçdaroğlu da bunu bir an önce kabul etse sanki CHP için daha iyi olacak. Şu hâliyle yine kendisi belirlemeye çalışıyor. Çok başarabileceğini düşünmüyorum.
Ali Yağız Yemişçi: “İzmir gibi bir şehirde bile İYİ Parti, YSP ve diğer küçük partiler aday çıkardığında CHP’nin işinin çok zor olacağının kendileri farkında mı acaba?”
Çakır: Evet, bu önemli, Ali Bey’in söylediği. Nitekim Tunç Soyer’le yaptığım yayında, Tunç Soyer de CHP için İzmir’in garanti olmadığını söyledi. Bu herkes için geçerli. Hele İYİ Parti, İzmir’de merkez sağdan, bilinen güçlü bir aday çıkartırsa, işler daha da zor olabilir. Bir de, AKP de güçlü bir aday çıkarırsa, o kadar da çantada keklik olmayabilir İzmir de. Evet, İzmir’in bile zor olduğu bir yerde, İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya’yı yeniden kazanmak… Hele Kılıçdaroğlu bir de diyor ki: “Balıkesir’i Manisa’yı, Bursa’yı da ekleyeceğiz”. Yani hem onları koruyacak, hem de üzerine ekleyecek. Şu hâliyle bakıldığında çok hayâlî gibi geliyor açıkçası. Hele yeni iller eklemek. Koruyabilmek bile başlı başına zor. Şu anda baktığımız zaman görünen bu.
Pınar Hanım demiş ki: “Seçimlerde birlikte hareket etmek daha iyi olabilir. Ama artık umut da olamıyorlar. Acayip bir ikilem” demiş.
Çakır: Evet, gerçekten böyle. Yani şimdi birlikte hareket etmeden kazanmaları zor. Ama birlikte hareket ederlerse kazanmaları garanti mi? En son seçim çok kötü bir ders verdi.
Erdoğan Başören: “İstanbul adayı değişmeli, Ekrem İmamoğlu kazanmaz, kazanamaz herhalde.”
Çakır: Erdoğan Bey’in görüşü böyle…
“Alevîler ve Kürtler İmamoğlu’na oy verir, dini doğum yeri vs. hiç fark etmez; yeter ki demokrasi ve değişim hedefini şaşırmasın” demiş bir izleyicimiz.
Bir başka izleyicimiz “Sonsuzluğun sonu” ismiyle yazan birisi: “İmamoğlu yeni parti kurmalı. Nasıl ki, AK Parti kurularak Refah Partisi’nden daha geniş kesimlere ulaşıldıysa, şu anda aynısı yapılmalı, siyâsette şu an halk nezdinde büyük bir boşluk var”
“Sizce CHP kazansaydı, ekonomi yönetimini İYİ Parti’ye mi verirdi, yoksa DEVA Partisi’ne mi?”
Çakır: Normalde beklenen İYİ Parti’ye vermesiydi, Bilge Yılmaz’ın ekonominin başına geçmesiydi; ama Kılıçdaroğlu’nun bu konuda seçimden önce Ali Babacan’la yaptığı “Şampiyonlar Ligi” videosu da var ortada. O da İYİ Parti’de büyük rahatsızlık yaratmıştı. Ali Babacan’a verecek gibi duruyordu. Açıkçası şüpheliydi, ama artık hiçbir anlamı da kalmadı.
“Mevcut seçim sisteminde işbirliği yapmadan kazanmak mümkün değil ve 2023 seçimi kaybedilince ittifak kültürü ciddî zarar gördü. Sizce yeniden ittifak kültürünü halka benimsetmek mümkün mü?”
Çakır: Evet. Altın soru bu, bunun cevâbını bulmaya çalışıyoruz. İttifak, daha önce olduğu gibi olmuyormuş demek ki. Bakın şöyle bir şey anlatmak istiyorum: Altılı Masa biliyorsunuz defalarca toplandı, ayda bir toplandı. Şöyle bir sistem oluyordu: Örneğin Demokrat Parti Genel Merkezi’nde Gültekin Uysal kapıda duruyor, sırayla diğer liderler geliyorlar, el sıkışıp, fotoğraf verip içeri giriyorlar — böyle bir sistemle çalıştılar. Sonra ne oluyor? Saatler sürüyor. Gazeteciler dışarıda bekliyor ve gazetecilere yazılı açıklama veriliyor ve liderler her biri fotoğraf da vermeden teker teker çıkıp gidiyorlar. Yani buradaki mantığı açıkçası hiç anlayamadım. Hattâ bir keresinde –İYİ Parti Genel Merkezi’ydi herhalde–, o toplantı sırasında ben de Ankara’daydım ve onu izledik gazeteci olarak. Kapısında bekledik, fotoğraflar verildi, çıkıldı. Orada da partilerin basın danışmanları var, liderlerin. Onlara şeyi sordum: “Niye çıkışta birlikte fotoğraf vermiyorlar, birlikte 1-2 soruya cevap vermiyorlar?” Anlamadılar. Dedim: “Niye böyle bir şey yapmıyorsunuz? Sonuçta insanlar liderleri birlikte görmek istiyor.” Hiç yapmadılar biliyor musunuz? Çıkışta sanki yangından mal kaçırır gibi herkes arabasına atlayıp gitti. Çıkıp birer cümle şey yapsalar, birbirleriyle şakalaşsalar falan değil mi? Hiç böyle bir şey yaşanmadı. İttifâkı insanlara sevdirmeme yolunda ellerinden geleni yaptılar. Şimdi tekrar insanlara nasıl ittifak sevdirilir, benimsetilir? Açıkçası bilmiyorum.
Hayati Binler: “‘Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez’ -Ra’d sûresi 11. âyet- Nasılsanız öyle idâre edilirsiniz, hâliniz ne ise lâyığınız odur. Hâlimizi değiştirmeliyiz”
Fatih Osman Kuzay: “Ekrem İmamoğlu liderliğinde bir CHP sağ kesimden oy alabilir mi?”
Çakır: Oylarını artırabilir, böyle bir şey potansiyel olarak var. Son seçimde de CHP oylarını artırabilirdi, ama artıramadı. Bu çok acayip bir şey oldu. Dört partiyi kendi bünyesine aldı, buna rağmen artmadı. Bunu İmamoğlu aşabilir mi ya da bir başka isim? Aşabilir; sonuçta CHP kendini merkezde tanımlayan bir parti olduğu için, merkezin sağından da oy alabilir; ama Kılıçdaroğlu’nun da alması beklenirdi, bekledik, olmadı. Bu esrârengiz bir olay. Yine Davutoğlu’nun sözü geliyor: “Sağcılar CHP’ye oy vermez” gibi bir olay var belki de.
Bir izleyicimiz demiş ki: “Belki ekonomiyi bile Zafer Partisi’ne vermiştir, Kim bilir?”
Çakır: Yok. Zafer Partisi istememiş, onu biliyoruz.
Murat Türkol: “İYİ Parti sessizliği, muhâlefet yapmadan iktidâra yakınlaşması olabilir mi? Çünkü muhâlefet yapmazsan, iktidârın yanında olunmuş olmaz mı?”
Çakır: Biz İYİ Parti’yi muhalefette olarak görüyoruz, öyle varsayıyoruz. “İktidara yanaşma” diye tanımlayabileceğimiz bir çıkışı şu aşamaya kadar olmadı. Bundan sonra olur mu bilemiyorum. Önyargılı davranmamak gerekir, ama bir sessizlik olduğu muhakkak…
“Partiler değil, seçmenler işbirliği yapmalı.”
Çakır: Tamam güzel de seçmenler o işbirliğini nasıl yapacaklar? Yine adaylar üzerinden gösterecekler. Sonuçta yine kurumsal muhâlefete, partilere mecburlar. Dolayısıyla, zor bir işten bahsediyorsunuz, seçmenin kendi başına böyle bir kanalı yok.
Hatice Yıldız: “Kılıçdaroğlu nasıl bir düşünceyle koltuğu terk etmiyor sizce?”
Çakır: İstifâ etmek zorunda değil, sonuçta seçilmiş parti genel başkanı. Ama meselâ şöyle bir şey yapabilirdi: “Partiyi kurultaya götürüyorum, kurultayda hiçbir şekilde aday olmayacağım” diyebilirdi.Ama ne diyor: “Ben aday olmayacağım, ama teşkîlat isterse, görevden kaçılmaz”diyor. Anlaşılan yeniden aday olacak ve kazanma ihtimâli de hayli güçlü. Neden bunu yapıyor? Herhalde son seçim yenilgisinde kendi kabahatini çok fazla görmüyor, kendi sorumluluğunu. Dolayısıyla bir sonraki seçimde, yerel seçimde vs. başarılı olabileceğini düşünüyor. Başka ne diyebiliriz ki yani?
“Seçim anketi yapan şirketlere yerel seçimlerde îtibar edecek misiniz?”
Çakır: Vallahi açıkçası ne diyeceğimi bilmiyorum. Gerçekten çok kötü ağzımız yandı yani.
Fatma Demiral: “Değişim olmalı ki muhâlefet konuşmaktan vazgeçelim. Kılıçdaroğlu Akbelen’e gitti de ne oldu? İktidar değilsek sıfırız, gitmek için gidiliyor, sözcüler konuşmak için konuşuyor. Kılıçdaroğlu hemen gitmeli.”
Çakır: “Hemen gitmeli” derken herhalde genel başkanlığı kastediyorsunuz. “Muhâlefet konuşmaktan vazgeçelim” diyorsunuz. Türkiye’de konuşacak çok şey var. Bunların konuşulması gerekiyor, ama bunları konuşacak bir güçte, ayakları yere basan, dik duran bir muhâlefet olması gerekiyor. Oysa muhâlefet hâlâ kendini bu seçimin şokundan kurtarabilmiş değil.
Muhammet Tekin: “Yerel seçimlerde Yeniden Refah Partisi ve Zafer Partisi gibi partiler belediye alabilir mi?”
Çakır: Güçlü oldukları küçük yerlerde alma ihtimalleri olabilir belki; ama açıkçası şu hâliyle il kazanmaları falan mümkün değil, fakat bâzı yerlerde alacakları oylarla seçim sonucunu etkileyebilirler. Diyelim ki herhangi bir ilde Yeniden Refah Partisi güçlü bir aday çıkarttı ve o ilde AK Parti’nin adayı az bir farkla rakip bir partiye kaybetti. O zaman, “Yeniden Refah Partisi, AK Parti adayını desteklemiş olsaydı, AK Parti adayı kazanırdı” diyebiliriz ya da Zafer Partisi için benzer şeyler söylenebilir; ama kendilerinin il belediyesi kazanabilmeleri pek mümkün gözükmüyor.
“Halkta heyecan uyandıracak genç ve dinamik bir isim olmalı. Benim adayım Ali Mahir Başarır” demiş.
Çakır: Sizin adayınız olabilir, ama en son Akbelen’de, oradaki direnişçilerle sorun yaşayan bir isim olduğunu da biliyorum. Benim için heyecan uyandıracak bir isimmiş gibi gelmiyor. Kusura bakmasın, siz de bakmayın.
“İmamoğlu CHP’den kendi isteği veya zorla aday olamazsa ne yapacak?”
Çakır: İstanbul başta olmak üzere CHP’nin yerel seçimleri kaybetmesini bekleyip, ikinci yıkımın ardından ortaya çıkıp, “Bu işi ben yaparım”diyecektir. Başka ne olabilir ki? Şöyle düşünün: CHP İmamoğlu’nu aday göstermiyor, herhangi bir ismi gösteriyor ve o isim kaybediyor. İmamoğlu acayip güçlü olacaktır. Diyecektir ki: “İşte gördünüz, İstanbul’u da alamadık.”
“TİP Meclis’teki ve alanlardaki etkinliğini sürdürüp üzerine de bir şey katarsa 5 yıl sonrası için CHP’nin alternatifi olabilir mi? Çünkü sol veya merkez sol seçmen bir arayış içerisinde.”
Çakır: Bunun hayli uzağındayız, TİP’in şu hâliyle milletvekili sayısı, örgütlenme gücü ve kapasitesi, maddi imkânları vs. bunu karşılayabilecek bir durumda değil, gerçekçi olarak bakılırsa. Son seçimde belki de kaybetmemiş yegâne partidir. TİP’in dört milletvekili çıkarabilmesi büyük başarıydı. Bir potansiyel olduğu muhakkak; ama bu söylediğiniz, “CHP’ye alternatif olmak” o kadar kolay bir şey değil. CHP alternatifini yine kendi içerisinden çıkarır kanısındayım.
Doğan Özkan: “Büyükşehirler kaybedildi, sokakta yeniden örgütlenmek gerekiyor. Yoksa aynı filmi tekrar izleriz.”
Hakan Mert: “İktidar seçmeni, yerel seçimlerde ekonomik sıkıntılara vs. dikkat çekmek için MHP ve Yeniden Refah’a mı yönelecek? 2019’da da MHP birçok il belediyesi kazanmıştı.”
Çakır: Olabilir. Zâten son seçimde de biliyorsunuz AK Parti’nin oyları azaldı, Yeniden Refah iyi bir oy aldı, MHP de beklenenden iyi bir oy aldı. Erdoğan’ın oylarını muhâfaza etmesi, AKP’nin oylarını muhâfaza etmesi anlamına gelmiyordu. Bu anlamda yerel seçimde de AKP’den MHP’ye, Yeniden Refah’a doğru bir kayış olma ihtimâlini tabiî ki yabana atmamak lâzım.
Mustafa Ünal: “Hâlâ krizi kabul etmeyip, AVM’lerin kalabalık olduğunu, yollarda arabaların dolaştığını, herkesin cep telefonu kullandığını beyan edenler mevcut. Ben bu halktan ve siyâsetten umûdumu kestim.”
Hasan Erdoğdu: “İlhan Cihaner hem ülkeyi hem de CHP’yi düzlüğe çıkarabilir.”
Çakır: Geçen hafta İlhan Bey’le bir yayın yaptık, izleyenler olmuştur. CHP içerisinde soldan konuşan, yüksek sesle konuşan az sayıdaki isimden birisi; ama CHP’deki kurultay meselelerinde sonucu değiştirebilecek ya da seçilebilecek bir isim olduğunu söylemek mümkün değil — fakat belli bir gücü temsil ettiği muhakkak.
Musa Melih Demirbaşçı: “Ümit Özdağ, Ahmet Davutoğlu ve Ekrem İmamoğlu dışında bütün liderler siyâseti bırakmış gibi”.
Çakır: İlginç, evet. Meselâ Ali Babacan pek yok ortada. Temel Karamollaoğlu da yok; yani varsa bile çok dikkat çekmiyorlar.
Fatih Osman Kuzay: “CHP gündemi bu şekilde meşgul ederek Erdoğan’a en zor döneminde bir kıyak daha yapıyor diyebilir miyiz?”
Çakır: Diyebiliriz, gerçekten diyebiliriz. Şu seçimin ardından gerçekten bir muhâsebe yapan bir CHP, yenilgiyi kabul eden ve bunu aşmak için bir seferberliğe giren bir CHP olsaydı, bugün Türkiye’nin gündeminin Türkiye’nin gerçek sorunları olduğunu görebilirdik.
Son olarak: “Sizi dinlemeyi çok seviyoruz, lütfen bırakmayın. Kolay gelsin, elinize sağlık”.
Çakır: İstesem de bırakamadığımı daha önce de söylemiştim; ama gerçekten yani bu yaşta böyle bir ülkede, böyle bir durumda siyâset temelli bir gazetecilik yapmak çok kolay ve zevkli değil. Heyecan verici olmaktan çıktı; ama götürebildiğimiz kadar götüreceğiz. Ortalık biraz hareketlense daha güzel olacak. Burada hem büyük bir yılgınlık var insanlarda, hem de yaz var, sıcaklar var. Bütün hepsi bir araya geldi ve şu anda siyâsî olarak bakıldığı zaman çok fazla bir şey göremiyoruz; ama ben şahsen siyâset konuşmaktan vazgeçebilecek bir durumda değilim.
Her şeye rağmen yine konuşmaya devam ediyoruz. Sonuçta bu ülke hepimizin ve bu ülkenin iyiliğini istiyoruz. Herkes kendi işini en iyi şekilde yaparak bu ülkeyi daha iyi bir yere götürmek istiyor. Öyle inanıyorum ve bu anlamda da sizlere çok teşekkür ediyorum. Çok yoğun bir katılım oldu. Çok güzel sorular, yorumlar oldu. Bâzılarını atladım. Evet, bir Galatasaray sorusu var, ama onu pas geçelim. Bir Galatasaraylı olduğumu gizlemiyorum; ama futbola siyâset bulaştırmayalım. Medyascope’a sâhip çıkmanızı ricâ ediyorum. Gerçekten zor bir süreç. Birçok açıdan ayakta kalmak, varlığımızı sürdürmek için her türlü desteğinize ihtiyâcımız var. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Hepinize tekrar çok teşekkür ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.