Ruşen Çakır yazdı: İYİ Parti’nin bitmek bilmeyen kimlik sorunu

İYİ Parti 25 Ekim 2017’de kuruldu. Kurucuları arasında AKP, CHP’de siyaset yapmış veya siyasete yeni giren isimler de vardı ancak ağırlık ülkücü hareket ve dolayısıyla MHP kökenli kadrolardaydı. Hatta içlerinden üçü Devlet Bahçeli’ye rakip olmuştu: Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ. Genel başkan seçilen Akşener ilk başlarda “eşitler arasında birinci” konumundaydı, ama kısa süre içersinde İYİ Parti denilince akla hep o geldi. Arada sırada ondan rol çalmaya çalışan Ümit Özdağ 2021’de ayrılıp Zafer Partisi’ni kurunca, İYİ Parti’nin “Akşener ile başlayıp Akşener ile bitmesi” durumu tescillendi.

Fakat yaşanan birçok olay, özellikle bazı milletvekilleri ve yöneticilerin medya ya da sosyal medya üzerinden genel merkezi rahatsız edecek, zor durumda bırakacak açıklamalar yapması Akşener’in partiyi ne derece kontrol edebildiği yolunda bir dizi soru işaretini de beraberinde getirdi. (Bu konuda en çarpıcı örnek tabii ki Yavuz Ağıralioğlu’dur.) 

Seçim yenilgisiyle yüzleşme

Her ne kadar İYİ Partililer bunu kabullenmeye asla yanaşmasa da son seçimlerin CHP’den sonra en büyük kaybedeni İYİ Parti; Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra da Meral Akşener oldu. Zira Millet İttifakı’nın diğer dört partisi, liderleri cumhurbaşkanı yardımcısı olamasa da hak etmedikleri aşikâr olan sayıda milletvekili kazandılar. 

Daha önemlisi bu partilerin karşısında “ezeli rakipleri” olarak tanımlayabileceğimiz partiler yoktu. (Tek istisna Saadet Partisi ile Yeniden Refah Partisi arasındaki rekabet olabilir.) Buna karşılık CHP ve Kılıçdaroğlu AKP ve Erdoğan’a, İYİ Parti ve Akşener ise MHP ve Bahçeli’ye karşı (bir kez daha) kaybettiler. 

Haksızlık etmemek lazım Kılıçdaroğlu başarısız olduğunu dahi kabullenmeye yanaşmazken Akşener daha açık ve net bir şekilde yenildiklerini kabul ediyor, ancak sorumluluğu daha çok CHP ve Kılıçdaroğlu’na yüklemeye çalışıyor. 

Kimlik sorunu

Akşener seçimlerden sonra yaptığı üç temel konuşmada -kongrede, Afyon’da ve Fatih Altaylı’ya verdiği söyleşide- ağırlığı seçim yenilgisine ve bunun nedenlerine ayırdı. Fakat ortada çok ciddi bir sorun var: Bütün verdiği ayrıntıların doğru olduğunu, bütün şikayetlerinde haklı olduğunu kabul etsek bile, Akşener kaybedilmesi bu kadar zor olan bu seçimlerden mucizevi bir şekilde neden ve nasıl yenik çıktıkları konusunda kamuoyunu ikna edemiyor. 

Kaldı ki Akşener’in söyledikleri daha çok Kılıçdaroğlu’nun seçilememesini izah etmeye yönelik. Buna mukabil, İYİ Parti’nin milletvekili seçimlerinde beş yıl öncesini ve MHP’yi aşamaması konusunda pek bir şey söylediğine tanık olmuyoruz. İYİ Parti’nin sorunu “CHP ile yanyana görünmek hataydı” diye geçiştirebilecek kadar basit değil, çok daha vahim. Çünkü İYİ Parti’nin ciddi bir kimlik sorunu var.

Yine “Üçüncü Yol”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Akşener Afyon’daki konuşmasında “hür ve milli siyaset”ten bahsetti ama bunu tam olarak açmadı. Fatih Altaylı’ya verdiği söyleşideyse fabrika ayarlarına dönmekten söz etti ve son dönemde farklı çevreler tarafından dile getirilen “Üçüncü Yol” kavramını partisinin çizgisi olarak tekrarladı. “Üçüncü Yol”dan, CHP (ve diğer partilerle) ittifak yapmayı terk edip “müstakil” bir parti olarak yoluna devam etmeyi kastettiği ortada. 

Ama bu tek başına bir anlam ifade etmiyor. Zira İYİ Parti kurulduktan kısa bir süre sonra girdiği seçimlerde Millet İttifakı’nın önemli bir parçası oldu, bir yıl sonraki yerel seçimlerde de CHP ile ittifakı sürdürdü. Bundan kısa bir süre sonra da Altılı Masa’nın parçası oldu. Özetle İYİ Parti’yi “müstakil” siyaset yaparken izleme şansımız olmadı. Bunun tek istisnası Akşener’in 2018’de son anda Abdullah Gül’ün çatı adaylığına itiraz edip cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. 

İYİ Parti’nin bir “Asr-ı Saadet”i var mı? 

Yani Akşener’in kastettiği anlamda İYİ Parti’nin dönebileceği bir “Asr-ı Saadet”i, “Altın Çağ”ı yok. Çünkü bu parti siyaseti halkla, milletle yapmaktan ziyade kendi içindeki iktidar mücadeleleri ve diğer partilerle ilişkileri üzerinden yapmayı benimsedi ve gidişata göre çizgi belirledi. 

Hatırlanacaktır, bir zamanlar “İYİ Parti ikinci bir Doğru Yol Partisi mi olacak, yoksa ikinci bir Anavatan Partisi mi veya ikinci bir MHP mi?” diye tartışılırdı. Ne zamandır bu sorular dile getirilmiyor. Çünkü İYİ Parti ve Akşener eskisi gibi merak uyandırmıyor. Siyaset üretemiyor. Bu tıkanıklığı yeni isimler ve yeni fikirlerle aşma yolunda pek bir gayret görülmüyor. 

İYİ Parti ve Akşener’in dünü bir kenara bırakıp yarın için şu tür soruların cevaplarını kamuoyuna vermesi gerekiyor: İYİ Parti nasıl bir parti? Öncelikleri neler? Kimlere sesleniyor? Neleri savunuyor? Nelere karşı çıkıyor? Ülkenin sorunlarını nasıl ve hangi kadrolarla çözmeyi öneriyor?