Türkiye’de Eris varyantı görüldü mü? | Prof. Dr. Kayıhan Pala: “Şu ana kadar rastlanmaması yalnızca test sayısının çok az yapılmasıyla açıklanabilir”

Dünyada aynı anda bir çok ülkede görüldüğü için gözlem altına alınan Eris varyantı Türkiye’de mi? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca geçtiğimiz hafta Türkiye’de Eris varyantının görülmediğini açıklamıştı. Medyascope‘a konuşan CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bakanlığın yaklaşımının verilere dayanmadığına şu an Türkiye’de görülen solunum yolu enfeksiyonlarının kaçının COVID-19’dan kaynaklı olduğunun bilinmediğine dikkat çekti.


Omricron’un alt türü olarak bilenen Eris varyantı neden şu an en çok konuşulan varyant? Pirola varyantı hakkında ne biliyoruz? Özgün semptomları var mı? Aşıya dirençli olduğu bilgisi doğru mu? Delta, Alfa, Beta, Gamma, Zeta , Eta Teta, Omricron… varyantların ortaya çıkışının tıp dünyası açısından bir anlamı var fakat yurttaş olarak bu varyantların ortaya çıkıyor oluşundan hastalığa ve COVID-19’a dair ne anlamalıyız?

Dünya Sağlık Örgütü varyantları gözlem altındaki varyant ,izlenmesi gereken varyant, endişe verici varyant olarak ayırıyor. Bu ayrımın gündelik yaşamdaki karşılığı ne? Gözlem altındaki bir varyant ne zaman tehlike arz eden varyant oluyor? Şu an dünya ve veya Türkiye için tehlike arz eden varyant var mı? Yeniden kapanmanın gerekliliğini doğuracak koşulların ortaya çıkma olasılığı nedir? Varyantlar için de kapalı alan ve mevsim şartları COVID-19 sürecindekine benzer mi?

Fahrettin Koca: “Türkiye’de Eris varyantı görülmemiştir”

COVID-19 virüsü bu sefer de varyantlarıyla gündemde. Dünyada COVID-19 varyantlarının görülmeye başlanması “Salgın yeniden gelecek mi” endişesine yol açtı. Okulların açılması ve mevsim değişikliği sebebiyle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 6 Eylül’de açıklama yaparak Türkiye’de Eris varyantının henüz görülmediğini şöyle duyurdu:

“Omicron’un alt varyantlarını görüyoruz, bunu uluslararası kamuoyuyla da paylaşıyoruz. Ortak bir platform var ve biz aktif üyelerinden biriyiz. Ama Eris varyantına henüz rastlanmadı. Vatandaşlarımızın tedirgin olmasını gerektiren hiçbir durum söz konusu değil. Eski günlere dönmek gibi bir durum asla söz konusu değil. Vatandaşımız müsterih olsun. Şu an gördüğümüz hiçbir varyantın virülansı yani hasta etme gücü, Omicron’dan daha yüksek değil. Onun için asla endişeye mahal yok. Gripten nasıl korunuyorsak aynı şekilde korunacağız.”

COVID-19 sürecinde gazetecilere ölüm haberleri geliyorken de Bakan benzer açıklamalar yapıyordu. Bakan’ın şimdiki açıklamalarını nasıl okumalıyız. Türkiye’ de varyant yok mu? Olduğunu tespit edebilecek imkanlar mı yok? Yoksa var ve açıklanmıyor mu? CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya sorduk:

Omicron’uun alt türü olarak bilinen Eris varyantı neden eden şu an en çok konuşulan varyantlar arasında?

“Biliyorsunuz COVID-19 pandemisi sırasında bu virüsün çok hızla evrim geçirdiğini ve bu evrim sırasında bazı değişik özelliklerinin gündeme geldiğini birçok kez bilim insanları toplumla paylaşmıştı. Eris’in yeni izlenmesi gereken bir varyant olarak karşımıza çıkmasının nedeni dünyada aynı anda birkaç ülkede birden örneğin Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Danimarka, İsrail, Çin gibi birkaç ülkede birden ortaya çıkmış olması. Bunun herhangi bir kişinin ulaşımıyla olmaması nedeniyle yeni bir izlenmesi gereken, gözlem altında olması gereken bir varyant olarak karşımıza çıkmasına yol açtı. Şu anda da dünyada
bu işle ilgilenen bilim insanları ve bilim kuruluşları Eris’i ve diğer birkaç varyantı yakından izlemeye aldılar.

Henüz toplumun ve medyanın gündeminde olmasa da Tıp dünyasının gündeminde olan bir diğer varyant Pirola varyantı hakkında ne biliyoruz? Aşıya dirençli olduğu konuşuluyor. Bu iddia doğru mu?

“Bir varyantın toplum açısından riski değerlendirilirken hastalığın yayılımında bir ciddi etki yaratıp yaratmayacağı ve bağışıklıktan kaçma olasılığı gibi ölçütler değerlendiriliyor. Bu her üç yeni ortaya çıkan varyant için de geçerli. Henüz Eris’le ilgili bilgilerimiz biraz daha fazla ama Pirola ile ilgili bilgilerimiz çok sınırlı. ‘Aşıdan kaçıyor’ ya da ‘Bağışıklıktan kaçıyor’ diyebilecek bir durumda değiliz.”

Delta, Alfa Beta, Gamma, Zeta… ismini aslında çok fazla duymadığımız bir sürü varyant ortaya çıktı. Bunlar elbette tıp dünyası açısından anlamlı fakat biz yurttaşlar olarak bu varyantların ortaya çıkıyor oluşundan ne anlamalıyız? Yurttaşların özellikle bilmesi gereken şey var mı?

“Virüsler kendi başlarına hayatta kalma becerileri olmayan varlıklar. Mutlaka bir hücreye ihtiyaç duyuyor. Bir insan hücresi, bir hayvan hücresi gibi. Ve bu hücre içerisinde hayatını devam ettirirken hayatın doğal akışı içerisinde evrimleşiyor. Evrimleştiğinde de o virüsün her bir parçasının değişik bir evrimsel kökü karşımıza getirmesi söz konusu. O virüsün evrimleşmesi sonucunda yeni bir adla anılması gerektiğine bilim insanları tarafından karar verilmiş varyantlar. İstatistiklere göre tanı konulan olgulardaki virüsün yüzde doksan sekiz kadarı Omicron varyantından, yüzde ikisi ise daha eski varyantlardan oluşuyor. Daha eski varyantların ilerleme ihtimali de bilim insanları tarafından göz ardı edilmiş değil ama son zamanlarda ortaya çıkan alt tipler ağırlıklı olarak Omicron varyantından. Daha önce hatırlarsanız pandeminin ilk zamanlarında Delta’yı da daha sıklıkla konuşuyorduk. Sonra bu yerini Omicron’a bıraktı. Şimdilik böyle gidiyor gibiyiz ama önümüzdeki aylarda ne olur? Bunlara birlikte karar vereceğiz.”

Dünya Sağlık Örgütü bu varyantları gözlem altındaki varyant, izlenmesi gereken varyant, endişe verici varyant olarak sınıflandırıyor. Bu ayrımın, gündelik yaşamda karşılığı ne? Mesela gözlem altındaki bir varyant ne zaman tehlike arz eden bir varyant haline geliyor?

“Evrim sırasında ortaya her yeni alt tip gözlem altında bulunmayı hak ediyor. Önce yeni ortaya çıkan varyantın gözlem altında tutulması. Daha sonra bu ölçütlerle değerlendirmeye başladığımızda bunlardan bir tanesinde değişiklik, olumsuzluk varsa o zaman artık gözlem altında tutulmaktan bir adım ileriye götürülerek izlenen bir varyant biçimine dönüşmesi söz konusu. O varyant izlenirken eğer o ölçütlerde örneğin bağışıklıktan kaçması daha yüksekse ya da daha çok sayıda insanı enfekte edebilecek, salgının ortaya çıkma olasılığını daha da arttırabilecek bir özelliğe sahipse ya da daha ölümcülse o zaman endişe verici varyant olarak adlandırılması süreci.”

Şu an Türkiye ya da dünya için tehlike arz eden bir varyant var mı?

Dünya Sağlık Örgütü şu anda endişe verici varyant olarak bir varyanttan ziyade izlenmesi gereken üç varyantı gündeme getirmiş durumda. Eris bunlardan bildiğiniz gibi bir tanesi, bir tanesi Kraken diye adlandırılan bir varyant. Bunların önümüzdeki aylarda tekrar yakından izlendiğinde endişe verici varyant olma ihtimalleri de tartışılıyor. Türkiye’ye gelince Türkiye’ye ilişkin neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Çünkü Türkiye’de sizin de yakından gözlediğiniz gibi test sayıları çok azaldı. Karşımıza çıkan üst solunum yolu enfeksiyonu diye adlandırılan solunum sistemiyle ilgili rahatsızlıkların ya da işte pnömoni diye adlandırılan rahatsızlıkların ne kadarının COVID-19’la ilişkili olduğunu şu anda bilebilir durumda değiliz. Test sayısının azaltılmış olması Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda tatmin edici bir açıklama yapmamış olması nedeniyle.”

Varyantlar ortaya çıktıkça yeniden kapanmanın şartları konuşuluyor. Sorusu da yanlış soruluyor gibi “Yeniden kapanma olacak mı?” Yeniden kapanma olmayabilir fakat yeniden kapanmanın koşulları var olabilir. COVID-19 sürecinde yeniden kapanmanın koşulları olmasına rağmen karar alınmamıştı. Bugün bunun bilimsel olasılığı ne?

“Pandeminin başına göre kıyasladığımızda bugün çok daha iyi durumdayız. Hem aşı yapmış durumdayız hem de çok sayıda insan bu hastalığı geçirdi. Tabii geçirenlerin bir kez daha ikinci kez üçüncü kez geçirdiklerini de biliyoruz ama özellikle hastalığı geçirmiş olmak ve aşılanmış olmak bir direnç duvarı oluşturuyor. Bu nedenle ben hastalığın başındaki kapanma gündeminden çok uzakta olduğumuzu düşünüyorum. Sağlık Bakanlığı’nın bu alandaki bilgileri yayınlamıyor olması nedeniyle Türkiye’ye dair bir şey söyleyemiyorum ancak Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Danimarka gibi ve Çin gibi ülkelerden izlediğimiz kadarıyla şu anda gündemde olan varyantların tekrar Türkiye’de içerecek şekilde dünyada yeniden bir kapanmayı gerektirecek düzeyde bir sorun yaratma ihtimalini düşük görüyorum.

Buradan ‘Hiçbir sorun yaşamayacağız’ diye bir sonuç da çıkmasın. Buradaki temel mesele daha önce de birçok kez vurguladığımız gibi risk gruplarının özellikle korunmasına dönük önlemlerin alınması gerektiğidir. Okulların açılmasıyla birlikte insanların daha yakın temasa girecek olması kapalı ortamlarda daha fazla bulunacak olması nedeniyle önümüzdeki haftalardan başlayarak belki de ekim, kasım ayları içerisinde daha belirgin olarak bu hastalığın hem dünyada hem Türkiye’de biraz daha fazla görülme olasılığı karşımızda olacak gibi görünüyor. Buna karşı özellikle ileri yaştaki özellikle kronik hastalığı olan yurttaşlarımızın korunmasına dönük bir çaba içerisinde olmalıyız. Bu çabanın da hem aşının yeni sürümlerinin yapılmasının sağlanması hem de kapalı ortamlardan olabildiğince kaçınılması, ortamların olabildiğince havalandırılması, kapalı ortamlarda bir süre de olsa kalınacaksa maske takılmasının sağlanması gibi halk sağlığı önlemleri almak gerekir.”

Ben önümüzdeki aylarda Türkiye’de yeniden kapanma olasılığını çok düşük görüyorum. Hatta böyle bir olasılığı şimdiden görmüyorum desem daha doğru olur ama daha önce de söylediğimiz gibi bu virüsle başka virüslerin ortaya çıkma olasılığı, sürecin iyi yönetilememesi, olguların birikmesi gibi nedenlerle süreci yakından takip etmek gerektiğini de vurgulamak isterim.”

Fahrettin Koca 6 Eylül’ de açıklama yaparak “Vatandaşlarımız müsterih olsun endişeye mahal yok” dedi. COVID-19 süreci başlarken benzer açıklamaları dinledik. O dönem gazetecilere ölüm haberleri gelirken henüz resmi açıklamalar yapılmıyordu. Bakan’ın şimdiki açıklamalarını nasıl okumak doğru olur?

“Bakan’ın açıklamalarını yadırgıyorum. Bir tıp doktorunun böyle açıklama yapması beklenmez. Neden? Hatırlarsanız pandeminin başında Sayın Bakan ‘Salgın değildir’ dedi. Salgının üstümüze hızla geldiği sıralarda topluma doğru bilgi vermekten kaçınmıştı. Sonrasında kendilerinin açıkladığı resmi rakamlar yüz binden fazla COVID-19 ölümünü karşımıza getirirken TÜİK’in açıklamalarında bu rakamın iki yüz binin üstünde, Dünya Sağlık Örgütü’nün öngörülerinde ise üç yüz binin üstünde olduğuna birlikte tanık tanıklık ettik. Dolayısıyla yüz binlerce kişinin öldüğü ve ölme ihtimalinin olduğu, yüz binlerce kişinin yoğun bakımlarda yattığı, bir hastalıkla ilgili topluma bilgi verirken hiçbir şey yokmuş gibi davranmak doğru bir tutum değil. O yüzden yadırgıyorum.

“Eris’e şu ana kadar rastlanmamış olması Türkiye’de yalnızca ve yalnızca test sayısının çok az yapılmasıyla açıklanabilir. Yoksa dünyanın her yanında bu yeni varyant karşımıza çıkarken Türkiye’de çıkmadı diyebilmek doğru bir yaklaşım değil. Bunun yerine test sayısını arttıracak, bunun yerine bu pandemi dönemindeki deneyimlerden yola çıkarak risk gruplarını koruyacak bir yaklaşımın benimsenmesi ve Sayın Bakan’ın bu konuda toplumu uyaran, bu konuda kamunun üzerine düştüğünü yaptığını gösteren açıklamalarda bulunması elbette daha doğru olurdu.”

Halk Sağlığı Haftası’ndayız “Test olmadığı için bu varyantlar tespit edilemiyor ve dolayısıyla yoktur” diyoruz. Deprem bölgesini gezdiğimiz zaman ishal salgını olduğunu yurttaşlar bize söylüyordu fakat Bakanlık yalanlıyordu. “Tespit edip raporlamazsan yoktur “anlayışı halk sağlığı açısından bizi nereye götürüyor?

“‘Tespit etmezsen yoktur’ anlayışı bir başka anlayışla birlikte değerlendirilmeli. O da şudur: Ölçmediğiniz şeyi yönetemezsiniz. Halkın sağlığını çok ciddi bir şekilde olumsuz etkileyebilecek bulaşıcı hastalıklar, salgın hastalıklar, ishalli hastalıklar, hava kirliliği, beslenme yetersizliği, beslenme bozukluğu gibi bütün sorunların bilimsel ölçütlere göre ölçülmesi gerekir. Mevcut durumun saptanması, iyileştirilmesi için bir eylem planının yapılması gerekir. Bu eylem planının uygulamaya konması ve sonra uygulamanın tekrar değerlendirilerek ne ölçüde hedefe ulaşılabildiğinin ortaya konması gerekir ancak maalesef Bakanlık böylesine bir yönetim sürecini benimsemekten çok uzak. Ne mevcut durumu saptama konusunda ciddi bilimsel bir çalışmaları var. Ne bu konuda da toplumu aydınlatıyorlar. Öyle olunca da sizin de sözünü ettiğiniz gibi deprem bölgesinde hangi çadırı ziyaret etseniz o çadırdaki aileden birisinin ishalli hastalığı varken rahatlıkla ‘Burada hiçbir sorun yok’ diyebiliyorlar.”

Yaz döneminde şöyle bir şey gördük. Ülkeyi ilgilendiren gerçekten çok önemli sorunlar var fakat TBMM tatilde. Muhalefet partileri bir araya geldi ve aslında Meclis’in işlerliğini göstermeye çalıştı. Önergeler veriliyor fakat bu önergelere eksik yanıt veriliyor, yanıt verilmiyor. Siz de Numan Kurtulmuş’a bunun sebebinin ne olduğuna ilişkin yazılı önerge verdiniz. Sizce Meclis neden işler değil?

“Önce iki noktanın altını çizeyim. Birincisi milletvekillerine yasalarla verilmiş iki görev var. Bir tanesi yasama, diğeri de yürütmenin denetlenmesi. Yürütmenin denetlenmesi amacıyla ilgili bakanlara ve cumhurbaşkanı yardımcısına soru yöneltme hakkımız var. Bu sorulara da yasal düzenlemeye göre on beş gün içerisinde yanıt verilmesi gerekir. Dolayısıyla biz bu hakkımızı kullanmaya çalışıyoruz. İkincisi Meclis’in bu kadar uzun süre tatile girmesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi birkaç defa Meclis’e teklif verdi. Bu sürenin çok uzun olduğu ve bu sorunları görmezden gelerek sürekli tatil yapmanın doğru bir tutum olmadığını söyledik. Bunlar iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

Şimdi sizin sorunuza gelecek olursanız, ben çeşitli bakanlara, bunlar içerisinde Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, daha sonra Çevre Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi kendi alanımla ilgili sağlık, çevre, ekoloji soruları yönelterek, bunların yanıtlarını alıp toplumla paylaşmaya çalışıyorum. Bunlara ya hiç yanıt verilmiyor, ya geç yanıt veriliyor ya da verilen yanıtlar soruların gerçek anlamda yanıtları değil. Eksik ve konuyla ilgisiz. Şimdi bunları birkaç kez toplumun karşısına çıkartıp, toplumu bilgilendiriyorum ama aynı zamanda Meclis’le ilişkili bir kamu denetçiliği kurumu var. O yüzden Meclis Başkanı’na yazarak Kamu Denetçiliği Kurumu’nun hayata geçirmesine milletvekillerinin Anayasa’dan kaynaklanan görevlerini yerine getirmesinin önündeki engelin kaldırılmasını talep ettim. Sayın Meclis Başkanı buna nasıl yanıt verecek? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Onu da toplumla paylaşacağım ama eğer bakanlıklar bu tutumu sürdürecek olurlarsa milletvekillerinin yürütmeyi denetleme yetkisinin bir ölçüde ellerinden alındığını söylemek doğru olacaktır.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.

İlgili içerikler