Beklenen gün geldi, çattı. Merakla beklenen CHP İstanbul İl Kongresi dün (8 Ekim) yapıldı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından bir yenilgi daha aldı çünkü CHP İstanbul İl Başkanlığı’nı değişimcilerin adayı Özgür Çelik kazandı. Kongre, kavgalar, yuhalamalar ve sert sözlerle CHP tarihine geçti. Peki herkesin gözü kulağı İstanbul’dayken, Ruşen Çakır Kongre’yi neden izlemedi?
Yayına hazırlayan: Gamze Elvan
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Geçtiğimiz hafta sonu cumartesi günü Ankara’da AKP’nin olağanüstü kongresi vardı, pazar günü de İstanbul’da CHP’nin son derece kritik il kongresi oldu. Normal şartlarda bir gazeteci olarak böyle kongreleri kaçırmam, ama Ankara2daki AKP kongresine âilevî nedenlerle gidemedim. İstanbul’daki CHP kongresine de gitmeyi son âna kadar düşündüm, taşındım ve sonunda gitmemeye karar verdim. Neden gitmemeye karar verdiğimi bu yazıda biraz anlatmaya çalışacağım. Ama açıkçası ben nasıl o kongreye kayıtsız kaldıysam, kayıtsız kalmaya karar verdiysem, herhalde sizler de neden böyle yaptığımı anlattığım bir yayına kayıtsız kalacaksınızdır. CHP üzerine herhangi bir şeyin çok da fazla bir ilgi göreceğini sanmıyorum. Ama yine de bâzı hususları târihe kayıt geçmekte yarar var. Şimdi, iki tâne aday vardı: Birisi Cemal Canpolat, en önemli iddiası Kılıçdaroğlu’nun îtibârını korumaktı — dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun tercih ettiği adaydı. Onun karşısına da Bahçelievler İlçe Başkanı Özgür Çelik çıkmıştı. O da “değişimciler” diye adlandırdığımız Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ekibinin desteklediği bir isimdi. Bu kongre, şu anlamıyla önemli: Yaklaşan büyük kurultayda… 4-5 Kasım’da olacak ve artık ona gitmemek gibi bir lüksüm yok, gideceğim mecbûriyetten. Bakalım ne olacak? Böyle diyorum ama, açıkçası çok da heyecanlandırıcı bir şeyler olacağını sanmıyorum, bu notu da düşmüş olalım. İstanbul, delege sayısı açısından çok önemli. Dolayısıyla İstanbul’da kimin ne kadar delege kazandığı ve tabiî ki kimin il başkanlığını kazandığı kurultayda da çok etkili olacak.
Sadece delege sayısı değil; şunu da biliyoruz ki CHP2de delegelerin önemli bir kısmının kafası karışık, kimin kazanacağını bilmiyorlar. Muhtemelen onlar da bizim gibi Kılıçdaroğlu’nun bir kere daha kazanmasını bekliyorlar. Fakat diğer taraftan Özgür Özel’in, yani Ekrem İmamoğlu’nun desteklediği değişimci kanadın kazanma ihtimâlinin olup olmadığını merak ediyorlar. Önünde şöyle bir seçenek var birçoğunun: Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda –ki yüksek ihtimal o gözüküyor– çok fazla da bir şey değişmeyecek. Özgür Özel’in kazanması durumunda belki bir şeyler değişecek. Kesin bir değişim beklemek yerine, belki, en azından bir ihtimal var düşüncesi hâkim. Bu anlamda İstanbul kongresi, Özgür Özel’in kazanabileceğini göstermesi bakımından önemliydi. Dolayısıyla Özgür Özel ve taraftarları, destekçileri İstanbul kongresini çok ciddî bir şekilde kullanacaklardır kasım başındaki büyük kurultaya kadar.
Peki, bu kongre neden önemliydi ama önemsizdi? Demin anlattığım nedenlerle önemliydi, Ama önemsizdi; çünkü bu kongrede sâdece ve sâdece delege köşe kapmacası oynandı. Her iki taraf da delegeleri kazanmak için ellerinden geleni yaptılar. Sonunda gördük ki değişimciler daha fazla baskın çıktılar ve çok da büyük olmayan bir farkla Özgür Çelik kazandı. Bu delege köşe kapmacasında ya da avında ortada herhangi bir fikrin, bir yaklaşımın, perspektifin, ideolojinin olduğunu açıkçası düşünmüyorum. Her iki taraf da ilkelerden bahsediyorlar, duruşlardan bahsediyorlar; ama eninde sonunda bütün yapılan iş dönüp dolaşıp pazarlığa bağlanıyor. Nelerin pazarlıkları, nasıl yapıldı? Bunları çok fazla bilmiyorum, çok da fazla umursamıyorum açıkçası; ama çok somut pazarlıklar olduğunu, bu kongre sürecini yakından izleyen meslektaşlarımdan biliyorum. Küçük de olsa değişik boyutlarda birtakım iktidar vaatleri. Şimdi şöyle bir olay var, bunu kabul edelim: İstanbul’da büyükşehir belediyesini Ekrem İmamoğlu’nun tekrar kazanması durumunda orada bir kere çok geniş bir iktidar alanı var, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütçesiyle, kapsama alanıyla, kadrosuyla vs. Türkiye’nin çok önde gelen kurumlarından birisi, dolayısıyla böyle bir olay var. İstanbul’u kazanamaması hâlinde bile garanti kazanılabilecek olan Kadıköy, Şişli, Beşiktaş, Bakırköy gibi ilçeler var. Bunların her biri de Anadolu’daki şehir belediyelerinden kat kat güçlü yerler, hem hitap ettikleri nüfus açısından hem bütçe açısından. Dolayısıyla bütün bunlar yüzünden önümüzdeki dönemde ilçelerde kimlerin aday gösterileceği önemli. Biliyoruz ki, kurultayı kazanan lider, bu belediye başkanı adaylarının belirlenmesinde etkili olacak. Dolayısıyla siz kime yanaşıyorsanız, kime yatırım yapıyorsanız, onun kazanması durumunda, sizin ya da desteklediğiniz birisinin ilçelerde belediye başkan adayı ve tabiî ki meclis üyesi olma ihtimâli daha da artıyor. Dönüp dolaşıp baktığımızda, bütün mücâdelenin esas olarak çok net bir şekilde, somut bir şekilde küçük iktidar mücâdeleleri olduğunu görüyoruz. Bizim için küçük, ama onlar için büyük.
Burada tabiî şöyle bir sorun var: Cumhuriyet Halk Partisi bir kere daha –son yerel seçimleri saymazsak– kendisine gönül bağlayanları, oy verenleri, destek olanları çok büyük ölçüde hayal kırıklığına uğrattı son seçimlerde. Tabiî ki öncelikle Kılıçdaroğlu’nun seçilememesi, ardından milletvekili seçimlerinde gösterilen düşük performans ve de bol sayıda milletvekilinin CHP dışı partilere ikram edilmesi gibi birçok husus var. Bugüne kadarki süreçte bütün bunlarla ilgili herhangi bir ciddî duruş, sorgulama, özür dilemek zâten yok; yapılan yanlışlardan ders çıkartıp ileriye yönelik bu önümüzdeki süreçte bunları aşma yolunda hemen hemen hiçbir şey de yapılmadı. Değişimciler bu konuda bir şeyler yapar gibi duruyorlar, ama onların da eninde sonunda, meselâ Özgür Özel’in manifestosuna baktığımız zaman siyâsî olarak söylediği şeyler aslında her CHP’li kadronun söyleyebileceği şeyler. Onun dışında daha çok ağırlıklı olarak parti içi, bâzı hususlar konusunda iddialı bir şeyler söyledi; ama bu genel kamuoyunu ilgilendiren bir çıkış olmadı, şu âna kadar olmadı. Onların tabiî ki çok avantajlı bir durumu var; ilk andan îtibâren Ekrem İmamoğlu’nun seçimin hemen ardından değişim demesiyle berâber bir şey vaat ediyor gibi gözüküyorlar. Değişme, bir şeyleri değiştirme iddiası var. Nasıl yapacakları, neler söyleyecekleri hâlâ belirsiz. Öte yanda, iktidardakilerin –yani Kılıçdaroğlu ve ekibi– değişime karşı çıkıp yenilenme diyorlar ve açıkçası şu âna kadar gördüğümüz kadarıyla yapıp ettikleri her şey, çok kaba söyleyecek olursak, Kılıçdaroğlu’nu yedirmeme stratejisi. Bunda başarılı oluyorlar mı? Olabilirler, Kılıçdaroğlu!nun yeniden kazanmasını sağlayabilirler; fakat yeniden kazanmış bir Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra ne söyleyeceği konusunda hiçbir şey bilmiyoruz. Şu âna kadar yaptıkları, söyledikleri, örneğin geçen hafta grup toplantısında –ki onu canlı olarak izledim ve yorumladım– söylediklerinde açık söylemek gerekirse hiçbir şey yok. Bundan sonra olur mu? Yani kurultayı mı bekliyor, yeniden seçilmeyi mi bekliyor, yeniden seçilirse neler söyleyecek? Açıkçası bu konuda da çok büyük bir beklenti yaratabilmiş değil. Şu hâliyle bakıldığı zaman Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarında, partiyi aralarında paylaşmak ya da şöyle söyleyeyim, paylaşmak da değil aslında bu, “Artık sıra bizde” şeklinde bir nöbet değişimi yapmak söz konusu. Şu aşamada olursa o da ama nöbet değiştikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi ne yapacak, ne edecek? Açıkçası kestirmek mümkün değil. Kestirmek mümkün olmadığı gibi bu konuda merakımızı celbeden bir şeyler olduğu da kesinlikle söylenemez.
Adayların yaptıkları konuşmalar, adayların dışında birtakım isimlerin, çıkıp konuşan partili birtakım önemli isimlerin söyledikleri, bütün bunların hepsine bakın, edin, geleceğe yönelik olarak Kılıçdaroğlu’nun rakiplerinin birtakım umut pompalamasının dışında –ki bunu nasıl yapacakları konusunda bir netlik olmadığı tekrar söyleyelim– açıkçası bu şöyle bir olay oluyor: “Bu sizi ilgilendirmez, bu bizim aramızdaki bir mesele” şeklinde geçiyor CHP’nin kongreleri. Normal şartlarda bu kongreleri çok yakından CHP seçmeni tarafından, onun dışında da CHP’li olmamakla birlikte CHP’yi önemseyen kesimler tarafından merakla izlenmesi gerekir. Kim ne diyecek, nasıl pozisyon alacak, hangi konuda ne diyorlar? Meselâ Türkiye’nin şu anda sorulsa en önemli sorunu ekonomi. Ekonomiyle ilgili ne diyorlar? Duyanlar varsa bana söylesinler. Genel geçer lâflar dışında bir şey duyamıyoruz. Hattâ tam tersine, Kılıçdaroğlu Mehmet Şimşek’e sarı ışık yakmış durumda. Onun yaklaşımı en fazla şu: “Mehmet Şimşek ve ekibi bir şeyler yapmak istiyor olabilirler, ama Erdoğan buna izin verecek mi?” şeklinde bir yaklaşımdan ibâret. Halbuki sosyal demokrat iddialı bir partinin esas olarak yoksulların bedelini ödediği bu ekonomik politikalar üzerine söyleyeceği çok şeyler olması lâzım. Ama bunları göremiyoruz.
Neyse, çok uzatmayayım. Ortada merak edilecek bir şey olduğunu düşünmediğim için gitmedim. Tabiî ki orada Kılıçdaroğlu karşıtlarının kazanmış olmasının bir anlamı var; ama bu anlamın da esas olarak CHP içerisinde iktidar mücâdelesi verenler için önemli olduğunu düşünüyorum. CHP’deki tarafların şu hâliyle bakıldığı zaman kendi sâdık seçmen tabanlarını ve kendilerine oy verme ihtimâli olan kesimleri, gençleri, kadınları heyecanlandıracak, hareketlendirilecek, coşturacak ve onların geçmişi unutup ileriye bakmasını sağlayacak çıkışları yapmadıklarını görüyoruz. Kurultaya kadar yapabileceklerine dâir bir işâret vermediklerini de şahsen ben görüyorum. Dolayısıyla gitmedim; ama tekrar söylüyorum, kasım başındaki büyük kurultaya gideceğim. Bakalım, yanılmış olma ihtimâlim var mı? Çok emin değilim, ama yanıldıysam da daha önce olduğu gibi yanıldığımı söylerim. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.