Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: İsrail’in Gazze’yi işgalinde son durum, Putin’in Ukrayna hesapları, Trump başkanlığa yeniden hazırlanıyor

Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu ve akabinde İsrail’in verdiği cevap ile büyüyen çatışmanın 39 günü geride kaldı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) günlerdir abluka altında tuttuğu Şifa Hastanesi’ne yönelik operasyon başlattığını duyurdu. İsrail ordusundan yapılan açıklamada “Hamas’a karşı hassas ve hedefe yönelik” başlatılan bu operasyonun istihbarat bilgilerine dayandığı kaydedildi. Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’nın başkenti Kiev 52 gün sonra ilk kez bir Rus hava saldırısına uğradı.

Ruşen Çakır ve Ömer Taşpınar, İsrail’in Gazze’yi işgalinde son durumu, Rusya-Ukrayna savaşında neler olduğunu, Trump’ın geleceğini Transatlantik’te değerlendiriyor.

Yayına hazırlayan: Ali Deniz Çakır 

Merhaba, iyi günler. “Transatlantik”te karşınızdayız. Bu hafta Gönül Tol olamayacak. Ömer Taşpınar’la dünyayı, Filistin’i, birazcık Ukrayna savaşını ve de Trump’ı konuşacağız. Ömer, merhaba.

Ömer Taşpınar: Merhaba.

İki hafta ben yoktum. Geçen hafta Gönül olamamıştı. Bu hafta da olamadı, artık neyse, “Transatlantik” yoluna devam ediyor. Umarım haftaya hep birlikte kaldığımız yerden tam ekip devam ederiz. Ömer, sen bir konferanstasın, arada çıktın geldin. Çok uzatmayacağız, ama birtakım şeyleri tekrar tekrar konuşuyoruz. Ben yokken Senem’le de konuştunuz Filistin meselesini: Gazze’de bir işgal söz konusu. İsrail Gazze’nin artık özellikle kuzeyini işgal ediyor ve kaçabilen insanlar güneye kaçıyor. En son haber: İsrail Şifa Hastânesi’ne büyük bir operasyon düzenliyor. Bunu biliyoruz. Uluslararası çabalar bir garip. Ateşkes çağrısı yapmak bile zor, değil mi? Yani “insânî ara” falan gibi birtakım formüller Batı tarafından dile getirilmeye çalışıyor ve İsrail de pek buna riayet etmiyor. Bir de Batı kamuoyundaki tepkiler her geçen gün bayağı bir artıyor. İlginç bir şekilde –ne kadar gözlüyorsun bilmiyorum ama– Batı dünyasında, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İngiltere’de, başka yerlerde, İslâm dünyasından daha yoğun bir tepki var — özellikle ABD ve Fransa’da. Biliyorsun, bir grup büyükelçi Macron’a mektup yazdılar, yanlış yapıyor, İsrail’e fazla angaje oluyor diye. Nasıl görüyorsun şu andaki durumu? Kuzeyini işgal edecek ve bir süre sonra birtakım şeylere mi girişecek İsrail? Yoksa birileri İsrail’i durdurabilecek mi? Sanki kimse durduramayacakmış gibi gözüküyor. İslâm Konferansı’nın İslâm İşbirliği Teşkîlâtı’nın toplantısından da sert bir bildiriden başka bir şey çıkmadı. Ne diyorsun Ömer?

Ömer Taşpınar: İsrail açısından uluslararası toplumun gösterdiği tepki, İslâm dünyasından gelen tepki, Avrupa’dan gelmekte olan tepki, Avrupa’da kamuoyundan ve özellikle Avrupa’daki sol ağırlıklı hükûmetlerden gelen tepki bir bakıma beklenen bir tepkiydi. Yani Amerika’nın tepkisi İsrail açısından en önemli tepki. Amerika’dan gelecek sinyallere bakıyor. Benim gördüğüm kadarıyla İsrail hükûmeti ve İsrail ordusu açısından, Amerika dışında bir uluslararası toplumu ciddîye almak, kaale almak gibi bir şey söz konusu değil. Amerika’dan yaklaşık 14 milyar dolarlık bir yardım paketi geliyor ve Amerika’nın verdiği siyâsî ve diplomatik destekte şu âna kadar ciddî bir yalpalama olmadı. Fakat Netanyahu hükûmeti şunun farkında: Meşrûiyet penceresi daralıyor. Yani “meşrûiyet penceresi” kavramını anlaması gerekiyor İsrail’in ve bunu zannediyorum yavaş yavaş kavrıyorlar. Amerika’nın verdiği mesaj da bu. Yani bu operasyon sürdüğü sürece, bu savaş sürdüğü sürece, sivil ölüm sayısı 15 binlere doğru gittiği sürece, İsrail’in bir meşrûiyet sorunu yaşaması ve bu operasyonlar nedeniyle Amerikan kamuoyundan da Amerikan hükûmetinden de tepkiler gelmesi İsrail açısından istenmeyen senaryo. Demin bahsettiğin, Macron’a yazılmış büyükelçiler mektubu Amerika’da da diplomatik, yani State Department’ta, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda bir dissent kanal var. Yani “dissent”, bir bakıma kabul etmeme; mevcut politikayı, izlenen politikayı kabul etmeyen bâzı diplomatların resmî olarak şikâyetlerini ve bu politikayı kabul edilemez bulduklarını da resmî olarak ifâde ettikleri bir kanal var. O kanaldaki diplomat sayısı da artıyor. Dolayısıyla Amerikan diplomasisi içinde de bir çalkalanma var şu anda. Şimdi önemli olan 1-2 mesele daha var burada. İsrail bir yandan da aslında daha büyük bir operasyon yapabilirdi. Yani daha büyük, daha ciddî asker yığıp bu savaşı bir bakıma daha çabuk bitirmeye çalışabilirdi. Fakat İsrail’i Amerika kadar frenleyen başka bir unsur daha var, o da rehîneler meselesi. Yani bu rehînelerin nasıl geri alınacağı konusunda ciddî pazarlıklar yapılıyor ve bu pazarlıklar nedeniyle de İsrail aslında belki şu anda –yani bunu söylemek komik, trajikomik–, daha da kötü bir şeyler yapabilirdi. Daha da ciddî, bana göre meselâ Şifa Hastânesi’ni şu anda bütünüyle boşaltıp havaya uçurma gibi şeyler yapabilirdi. Çünkü İsrail istihbârâtına göre –Amerikan istihbârâtı da bunu kabul ediyor– bu tür hastânelerin altında tüneller var ve cephânelikler var ve emir komuta zinciri hastânelerin içinde değil, hastânenin altındaki o 500 kilometrelik tünellerde, genelde bu tür yerlerde odaklanmış durumda. Dolayısıyla İsrail’in bu hastâneleri hedef alarak daha kötü şeyler de yapması mümkün aslında. Yani şu anda yaptığı şeyler var zâten, fakat bunun dozları var. Burada neden yapmıyor? “Neden daha fazla, meselâ girip bütün hastâneyi yıkmıyor?” sorusunda cevap, genelde bu rehîneler konusunda devam eden pazarlıklar ve bu konuda Washington Post gazetesinden David Ignatius 2 gün önce önemli bir yazı kaleme aldı ve Katar’da devam eden bir pazarlıktan bahsetti. Bu pazarlığa göre toplam 200-250 civârında olan İsrailli rehînelerin çoğu, yaklaşık 100 tânesi kadın, genç ve çocuk. Bunların 100 tânesinin salıverilmesi, yani İsrail’e iâde edilmesi karşılığında bir pazarlık yapılıyor. Bu pazarlıkta, o zaman ancak bu rehînelerin 100 tânesinin verilmesi karşılığında 3-4 günlük kısa bir ateşkesle insânî yardımın Gazze’ye girmesinde bir artış sağlanacağı ve en önemlisi: Hamas’ın istediği, İsrail’in elinde bulunan yaklaşık 450-500 militan var İsrail hapishânelerinde. Bunların çoğu Hamas veya İslâmî Cihad için çalışmış militanlar. Hapishânede bulunan bu Filistinli gençlerin –ve bâzı kadınlar da var bunların içinde– yaklaşık yarısının, yani 100-200 civârında bir sayının salıverilmesini bekliyor Hamas. Yani rehîneler konusunda bu şekilde bir takas yapılması söz konusu. Bununla ilgili hem İsrail istihbârâtı hem Amerikan istihbârâtı Katar’da geçtiğimiz hafta ciddî görüşmelerde bulundu. Katar ve Mısır üzerinden yürüyen bir pazarlık var. Hamas’ın başındaki ve şu anda Gazze topraklarında bulunan Yahya Sinwar’ın son yeşil ışığı yakması bekleniyormuş. Yahya Sinwar Hamas’ın bölgedeki operasyonlarını düzenleyen isim ve İsrail açısından da en çok ölü veya canlı ele geçirmek istedikleri Hamas militanı. Bu konuda ne diyeceğini bekliyorlar. Bu nedenle de, aslında daha kötüsü olabilecekken bir yavaşlama oluyor; ama şu anki tempo bile, dediğim gibi başa dönecek olursak bir meşrûiyet penceresini daraltıyor İsrail açısından ve Amerika’dan gelecek tepkiler artabilir. Son olarak da şunu söyleyeyim: Netanyahu bu hafta sonu bir basın toplantısında, Gazze’de operasyonlar bittikten sonra ne olacağı konusundaki sorulara cevap verdi ve orada da Amerika’yla arasında bir sorun var. Amerika, Gazze topraklarından İsrail çekildikten sonra Filistin otoritesinin, yani El Fetih’in oraya yerleşmesini istiyor. Tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi. Fakat buna anladığım kadarıyla Netanyahu yanaşmıyor ve İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi, bâzı bölgelerde –orada “B” ve “C” bölgeleri var; İsrail’le Filistin otoritesinin berâber hüküm sürdükleri– o tür bir formül istiyor. Yani İsrail’in Gazze’de kalıcı olmasını istiyor ve belirli bölgeleri Filistin Otoritesi’yle berâber yönetmesini istiyor. Aynı zamanda bazı tampon bölgeler de yaratmak istiyor. Bu Amerika açısından şu anda kabul edilemez gibi gözüküyor. Çünkü Amerika’nın planı, Blinken’ın da daha önce ifâde ettiği gibi, İsrail’in buradan çekilmesinden sonra bir ara dönem. Çünkü hemen Filistin Otoritesi gelmek istemeyecek, İsrail tanklarının üstünde birdenbire bu geçiş dönemini uzatmak isteyecektir. Bu geçiş döneminde Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün bir şekilde Gazze’ye girmesi — Müslüman ülkelerin askerlerinden oluşan. Bunların arasında bâzen Türkiye’nin de adı geçiyor; ama daha çok tabiî Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkelerinin askerleri Gazze’de Birleşmiş Milletler Barış Gücü çerçevesinde bir ara dönemde bulunabilir. Bu ara dönem bir transfer yönetimi olacak. Kime transfer? Filistin Otoritesi’ne transfer. Yani Amerika Gazze’de bu tür bir formül üzerinde çalışmak istiyor.

Burada bir haber çıktı biliyorsun: Muhammed Dahlan’la ilgili. O esrarengiz bir adam biliyorsun, eski FKÖ içerisinde çok güçlüydü. Sonra Körfez’e yerleşti ve özellikle Türkiye’nin de kara listesinde olan birisi; o Kaşıkçı cinâyetiyle filan da ilişkili olduğu söyleniyordu. Hattâ Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimiyle de alâkalandırılmıştı hatırlarsan.


Ömer Taşpınar: Mahmut Dahlan Abu Dabi’de yaşıyor. Benim bildiğim ya Dubai’de ya Abu Dabi’de ve Türkiye, biliyorsun, çok kolay bir şekilde çark etti bu konuda. Türkiye, 15 Temmuz’la ilgili olarak Birleşik Arap Emirlikleri’ni suçlarken, Dahlan’ı da suçluyordu. Şu anda bence bütün o dosyalar kapatıldı. Yani Türkiye açısından bana göre Birleşik Arap Emirlikleri’yle yepyeni bir sayfa açıldı. Birleşik Arap Emirlikleri’ne Türkiye’den heyet üzerine heyet gidiyor — Genelkurmay Başkanı dâhil, Dışişleri Bakanı, Erdoğan kendisi gidecek. Dolayısıyla yani Dahlan ismini Amerika’da da duyuyoruz. Şu çerçevede duyuyoruz: Mahmud Abbas 80 küsur yaşında ve hem sağlığı yerinde değil, hem zâten hiçbir zaman otoritesini meşrû bir şekilde oluşturamadı. Seçimler yaklaşık 2007-2008’den beri yapılmıyor. Yani bir yeni seçim yapılması gerekecek. Filistin Otoritesi’nin yeniden yapılanması isteniyor ve bu yeni seçimde de genç bir liderin başa gelmesi gerekiyor. Burada Muhammed Dahlan’ın adı geçiyor. Fakat yani şu anda aşırı derecede âciliyet teşkil eden bir durum var. Yani Filistin Otoritesi’nde bu şartlar altında nasıl seçim yapılır? Seçim yapılması çok zor. O nedenle, ister istemez bir ara dönem olacak gibi gözüküyor. Yani Birleşmiş Milletler’in Gazze’de görev yapacağı bir ara dönem. Fakat İsrail buna yanaşmıyor. Yani şu andaki Netanyahu yönetimi buna yanaşmıyor. Burada da şu soru akla geliyor: Netanyahu ne kadar görevde kalacak? Yani Netanyahu’nun da şu anda görevde kalmak için aslında yapmayacağı şey yok gibi. Çünkü seçimlere gittiği anda, veya İsrail’de bir durulsa ortalık, İsrail’de bir soruşturma başladığı anda –7 Ekim’de ne oldu? İstihbârat nasıl çöktü?– Netanyahu hükûmetinin görevde kalması son derece zor. Yani dolayısıyla Netanyahu’nun gideceği bir İsrail formülü de ortaya çıkabilir. Fakat bütün bunlar tabiî şu önümüzdeki iki-üç ayda konuşabileceğimiz meseleler değil maalesef henüz.

Ömer, şimdi bu konuyu kapatacağım da, bir şey söylememe izin ver: İlk başladığı andan îtibâren sen uzun erimli bir işgalden, kara harekâtından bahsediyordun ve sivil ölümlerinin adım adım geleceğini söylüyordun. Ve izledikçe, senin o başta söylediğin oluyor yani. Çünkü genellikle şöyle bir beklenti vardı, biliyorsun: İsrail çok sert bir şekilde girecek, artık kan gövdeye götürecek vs. ve hızlı bir şekilde bir şeyler olacak. Ama ağırdan alıyorlar; şu ya da bu nedenle, ama bu ağırdan alma süresince de her gün yeni yeni gençlerin, çocukların, kadınların ölümü, yani artık o söylediğin rakama yaklaşıyor maalesef. O anlamda bunu da bir not olarak düşeyim istersen. Biraz öteki savaştan bahsedelim. Seninle yayından önce konuştuğumuzda, “Biraz da ondan bahsedelim” demiştin. Bir şeyler söylemek istiyorsun biliyorum; çünkü şu anda, düne kadar diyelim, 7 Ekim’e kadar bütün dünyanın gündemi Rusya’nın işgali Ukrayna’yı işgaliydi; bambaşka bir savaş yaşanıyordu orada. Şimdi o savaşta kullanılan birtakım diller, yöntemler ve bakış açılarının bu savaşta terk edildiğini görüyoruz. Meselâ sivil kayıpları meselesi, Rusya yaptığı zaman Batı’nın çok ciddî bir şekilde gündemindeyken –kamuoyunu söylemiyorum, devletlerinin– şimdi daha toleranslı yaklaşıyorlar vs.. Peki bu arada savaş nasıl sürüyor? Herhalde, “Ya, bırakalım biraz da İsrail’le Filistinliler savaşsın, biz mola verelim” demiyorlar. Orada savaş hâlâ sürüyor, değil mi?


Ömer Taşpınar: Kesinlikle sürüyor Ruşen ve aslında Ukrayna’da işler Ukrayna açısından hiç de iyi gitmiyor. Sâdece Ukrayna açısından değil Amerika açısından da iyi gitmiyor. Dolayısıyla şöyle özetleyelim: Ukrayna’da bir karşı-taarruz yapılması bekleniyordu aylardan beri ve bu taarruz işte bu yaz başladı. Yani Rusya’nın elinde bulundurduğu işgal altındaki topraklara — Kırım hariç, ağırlıklı olarak Donbass bölgesi. Özellikle burada bir karşı-taarruzla Ukrayna’nın daha önce yaptığı gibi bâzı toprakları ele geçirmesi ve kendi egemenliğini en azından belirli bir ölçüde ilerletmesi bekleniyordu. Amerika bu konuda çok yatırım yaptı: Askerî yatırım yaptı, ekonomik yardım yaptı. Avrupa Birliği de bu yardımları yaptı ve bir beklenti oluştu. Bu arada tabiî Rusya da boş durmadı. Rusya da bu aşamada ciddî bir savunma ve yani menzili yayan ve bir şekilde her yerde mayınlarla ciddî bir savunma hattı oluşturdu. Bu savunma hattı o kadar sağlam bir şekilde oluştu ki, Ukrayna açısından karşı-taarruza geçip birdenbire büyük topraklar almak mümkün olmadı ve şu anda cephede kesinlikle bir yenişememe, bir tıkanma durumu var. İngilizce stalemate denen bir durum var. Yani birkaç yüz metre bile ilerleyemiyor iki taraf da; ama bu Rusya açısından bir başarı. Çünkü Rusya toprak kaybetmiyor sonuçta ve Zelenski açısından da savaş ikinci yılına girerken bir zafer elde edememiş olması aslında ciddî bir sorun; içeride ciddî bir tartışma yaşanıyor. Ukrayna’nın Genelkurmay Başkanı Zalujni The Economist dergisine geçtiğimiz haftalarda bir söyleşi verdi. Burada önümüzdeki yakın dönemde herhangi bir ciddî başarı beklenmemesi gerektiğini söyledi ve o da bu tıkanma, yenişememe durumunun altını çizdi. Bu Zelenski’yi çok rahatsız etti. Çünkü Zelenski özellikle Amerika’dan daha fazla askerî yardım gelmesi için sürekli baskı yapıyor. Amerika’da zâten şu anda Cumhuriyetçilerin şerh koydukları bir ekonomik paket var – 24 milyar dolarlık zannediyorum. Meselâ İsrail için 14 milyar dolarlık yardım çıktı; fakat Ukrayna için donduruldu. Bütün bunlar Zelenski’yi çok rahatsız etti ve Genelkurmay Başkanı’yla bir kriz yaşadığı haberi geçtiğimiz hafta ortaya çıktı ve Genelkurmay Başkanı oldukça popüler bir isim; hattâ Ukrayna’da normal şartlarda seçim yapılırsa Zelenski kadar popüler olduğu ve belki de Zelenski’yi yenebileceği yönünde de spekülasyonlar yapılıyordu. Kendisi siyâsetçi değil asker; fakat anladığım kadarıyla stratejik ve siyâsî açıdan da oldukça başarılı birisi ve bu Zelenski’yi çok rahatsız etti. Genelkurmay Başkanı’nı görevden alamayacağı için de Özel Kuvvetler Komutanı’nı görevden aldı. Dolayısıyla Ukrayna’da da hem cephede hem siyâsette bir kriz yaşanıyor. Bütün bunlar olurken, tabiî Amerika açısından da İsrail meselesi gündeme geldi ve Amerika çok yalnız kaldı. Dünyada İsrail’i dizginleyebilecek bir ülke iken İsrail’e açık çek vermiş olması, bu sivil ölümleri konusunda yeterince baskı yapmıyor olması bir çifte standart durumu ortaya çıkardı Amerika açısından. Sâdece İslâm dünyasında hep bilinen bu Amerikan çifte standardı değil, “Küresel Güney” dediğimiz, yani Brezilya, Afrika, Hindistan, Endonezya gibi daha geniş bir küresel Birleşmiş Milletler platformunda Amerika’nın uluslararası hukuku son derece seçici bir şekilde uyguladığı, sivil katliamlara İsrail’de Gazze’de göz yumarken, bir şekilde Rusya’nın yaptıklarına karşı insanlık suçlarından bahsetmesi, savaş suçlusu olarak Putin’in gösterilmesi, ama Netanyahu’nun veya İsrail’deki müesses nizâmın hiçbir zaman savaş suçlusu gösterilmeyecek olması, zâten uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından bilinen Amerika’nın çifte standartı, dünya kamuoyunun gündemine oturdu ve bu Amerika’yı Ukrayna’da da zor bir durumda bırakıyor. Çünkü Amerika Birleşmiş Milletler’i Ukrayna için ayağa kaldırmaya çalıştığında –Güvenlik Konseyi’ni değil, Birleşmiş Milletler Genel Meclsi’ni– zâten Amerika’nın Rusya politikasına ekonomik olarak destek vermeyen, yaptırımlara destek vermeyen birçok ülke vardı. Şimdi Amerika’nın siyâsî olarak Rusya’yı kınamasına, Rusya’yı haydut devlet olarak göstermesine karşı küresel bir tepki de oluşuyor. Bütün bunlara son olarak şunu da eklemek lâzım: Avrupa’da da Ukrayna konusunda bir yorgunluk var. Her ne kadar Avrupa Birliği burada özellikle Almanya’nın ve biraz da Fransa’nın dik durmasıyla ekonomik yardıma devam edecek olsa da, meselâ Ukrayna’nın iki komşusu şu anda son derece negatif bir yere gelmiş durumdalar. Polonya’da seçimler oldu biliyorsun; oradaki daha otoriter popülist yönetim kaybetti ve şu anda gelen yönetimin politikası ne kadar devamlılık teşkil edecek aslında tam olarak bilemiyoruz; ama Polonya konusunda, meselâ bu tahıl anlaşmasında ciddî bir sorun vardı ve Avrupa Birliği’nin yaptığı yardımlar, özellikle tarım yardımları konusunda Polonya kendi ekonomisine çok zarar geldiğini, çok fazla göçmen karşıladığını söylüyor. Dolayısıyla Polonya konusunda ciddî sorun var; ama yeni olarak Slovakya da eklendi. Slovakya’da seçimler oldu ve Slovakya’da Putin’e yakın sol popülist bir iktidar göreve geldi. Slovakya küçük bir ülke diyebilirsin, ama küçük ekonomisine rağmen bütün dünyadaki gayrisâfî milli hâsılalara oransal olarak vurulduğunda, Ukrayna’ya en çok yardım yapan ülkeydi. Yani Slovakya hükûmeti 700 milyon dolar civârında askerî ve ekonomik yardım yapmıştı. Slovakya’daki yeni hükûmet yeni bir karar aldı ve artık Ukrayna’ya askerî ve ekonomik yardım yapılmayacağını söyledi. Slovakya’nın böyle bir karar alması da aslında bir bakıma Avrupa’daki havayı yansıtıyor. Meselâ İtalya’da genelde son derece popülist, hattâ faşizme yakın Meloni’nin hükûmeti zor bir durumda kaldı. Rus istihbârât kuruluşu veya bir Rus medya kuruluşu bir şekilde Meloni’nin diplomatik danışmanlarını kandırarak Meloni’yle bir medya kuruluşu olarak söyleşi yaptı ve o söyleşide Meloni bâzı açıklamalarda bulundu ve bir bakıma İtalya’nın da artık bu savaştan yorulduğunu ve bir çözüm bulunması gerektiğini söyledi. Kendisi meğerse bu konuşmayı o Rus medya kuruluşuyla değil, Afrika’dan başka bir medya kuruluşuyla yaptığını zannediyormuş. Ruslar bunu çok ciddî olarak kullandı. Yani bir Rus istihbârat operasyonu gibi oldu bu. Meloni diplomatik danışmanını kovmak zorunda kaldı. Bu nedenle söyleşide söyledikleri resmî olarak ortaya çıktı ve söylediği şey de: “İtalya olarak biz artık diplomatik bir çözüm istiyoruz, bu savaş bitmeli” söylemiydi. Yani o noktaya geliyoruz. Savaşın ikinci yılına girerken, Ukrayna cephede karşı-taarruzda askerî bir başarı gösteremedi. Evet, bâzı topraklarını kurtardı, evet, kahramanca savaştı. Fakat hem Amerika hem Ukrayna zor durumda ve bana göre Rusya şu anda zamâna oynuyor. Şimdi konuşacağımız konuya gideriz. Hangi zamâna oynuyor? Trump’ın gelmesini bekliyor.

Evet, büyük bir heyecanla Trump konuşmayı bekliyoruz; ama oraya gelmeden önce bâzı izleyicilerimizden de böyle bir talep geldi. Cornel West dediler, bağımsız aday değil mi? Bir “Transatlantik”te, bağımsızların Demokratların işini zorlaştırabileceğini Gönül söylemişti, Cornel West öyle bir isim mi gerçekten?

Ömer Taşpınar: Cornel West’in toplumsal karşılığı çok fazla yok Ruşen. Yani entelektüel kesimde, sol kesimde bir üniversite hocası olarak medyatik birisi; fakat herhangi bir şekilde Cornel West’in Biden açısından bir sorun yaratacağını düşünmüyorum. Çok marjinal olarak oy alabilir. Belirli yerlerde Biden açısından daha sorun yaratacak olan 1-2 isim var. Bunlardan bir tânesi adaylığını açıkladı. Genç bir Kongre üyesi ve aslında Biden’ı seven birisi. Fakat Biden’ın bir şekilde bu seçimleri kaybetme riskini göze aldığını ve bunun çok tehlikeli bir strateji olduğunu söyledi ve bu nedenle Biden’ı seviyor olmasına rağmen böyle bir alternatifle bu Kongre üyesi ortaya çıktı. Meselâ o Kongre üyesinin ismini şu anda hatırlayamıyorum. Fakat o Kongre üyesi Cornel West’ten çok daha fazla oy alabilme potansiyeline sâhip. En azından bir siyâsetçi ve toplumsal bir karşılığı olup yavaş yavaş medyalarda da duyulmaya başladı. Fakat şunu söyleyeyim: Biden eğer aday olmaya karar verirse –ki %99 verdi–, mevcut bir başkanı bir önseçimde yerinden etmek son derece zor. Demokrat Parti açısından, bir önseçime gitmek zorunda kalabilirler. Fakat bunu kazanması çok zor. Başka bir Demokrat aday üçüncü aday olarak çıkabilir. Tabiî ki bunlar çıkacaktır. Bağımsız adayların popüler olanları, Cornel West gibi değil, daha ismi bilinen bâzı adaylar çıkabilir. Meselâ Trump’a karşı da, hem Demokratlardan hem Cumhuriyetçilerden oy alabilecek bir bağımsız aday çıkabilir. Bunlardan bir tânesi meselâ Dick Cheney’nin kızı. Cumhuriyetçi ve eski senatör Dick Cheney’nin kızı bağımsız bir aday olarak çıkabilir. Cumhuriyetçilerin adayı olamayacağı için, o tür adayların hem Demokratlardan, Biden’dan birazcık artık bıkmış olan bâzı merkez Demokratlardan hem de merkez Cumhuriyetçilerden oy alma ihtimâli var ve yakın bir seçim olursa, evet, o zaman tabiî ki bu isimleri konuşmak gerekebilir; ama bence Cornel West bu isimlerden birisi değil.

Peki Trump ne yapıyor yine? Bayağı olaya hâkim oldu galiba, değil mi? Cumhuriyetçilerdeki diğer isimler falan pek bir parlak çıkış yapamıyorlar sanki.


Ömer Taşpınar: Doğru, yani şu anki tartışma neredeyse, “Trump’ın Başkan Yardımcısı adayı kim olacak?” tartışması daha çok. Yani Trump bir kere bu Cumhuriyetçi adayların katıldıkları televizyon programlarına, söyleşi programlarına, müzâkere programlarına katılmıyor. Yani bir bakıma Erdoğan’ın izlediği stratejiyi izliyor. “Bunlar kendi aralarında konuşsunlar, ben onları kendi varlığımla onurlandırmam” havasında. O toplara hiç girmiyor ve kamuoyu yoklamalarına göre de açık ara önde. Fakat şöyle bir gelişme var son haftalarda: Nikki Haley, yani eski Trump döneminde Birleşmiş Milletler Büyükelçiliği yapmış Güney Carolina Vâlisi Trump’a yakındı. Kendisi Hindistan asıllıydı. Nikki Haley oldukça iyi bir performans gösteriyor ve Trump’a tam olarak karşı değil. Gerçi karşı bir söylem kullanıyor, fakat daha merkezde olduğu kesin; asıl beklenen Florida Vâlisi Ron DeSantis’in çok daha önünde gidiyor. Kamuoyu yoklamalarında müzâkere performansı, konuşma yeteneği, karizması olan bir siyâsetçi. Bana göre Nikki Haley’nin Trump’ın Başkan Yardımcısı adayı olma ihtimâli yükseliyor. Yani Trump bir şekilde, “Sen benimle çalışmıştın, gel tekrar yuvaya benimle berâber aday ol” derse, böyle bir kadın hem de daha merkezde duruyor. Meselâ kürtaj konusunda bana göre son derece mâkul şeyler söylüyor. Yani tabiî ben Demokratlara daha yakınım. Yani hiçbir şekilde kürtaj konusunda Cumhuriyetçilerin söylediklerine katılmam mümkün değil. Fakat en azından o Cumhuriyetçilerin radikal söyleminin karşısında daha ılımlı şeyler söyleyebilen, kadınların kendi haklarını koruması açısından, en azından bu konuya karışılmaması gerektiği açısından önemli ve cesurca şeyler söylüyor. Dış politika konusunda tecrübeli olabilecek bir isim ve en önemlisi de Güney Carolina eyâletinde Trump’ı bir şekilde desteklerse, anahtar eyâletlerden bir tânesini Trump’a kazandıracak isimlerden bir tânesi. Dolayısıyla ben endîşeliyim. Biden’ın yaşı, performansı, Amerikan ekonomisinin genel gidişâtı, yani insanların ekonomik gidişattan memnun olmaması ve tabiî ki dünyaya baktığımızda: Ateş içinde bir dünya var. Yani iki tâne savaş yaşanıyor. Amerika Afganistan’dan çok başarısız bir şekilde çıktı. Biden’ın dış politika alanında gösterebileceği bir başarı ne Orta Doğu’da, ne Avrupa’da ne Asya’da var. Bugünlerde Çin Başkanı’yla görüşecek, Çin’le ilişkilerde de gerginlik var. Ben Putin olsam şu anda Biden’ın kazanmaması için bu “Ekim sürprizi” dediğimiz türden bir sürprize hazırlanırdım ve Ukrayna’da Biden’ın ve Ukrayna’nın beklemediği bir anda çok büyük bir taarruzla bir bakıma Biden’ı dış politika açısından çok daha zor duruma düşürebilecek bir gelişmeyle, hem Amerikan ekonomisini de zorlayacak –petrol fiyatları açısından Ortadoğu’da da gelişmeler mevcut– bir duruma sokardım. Yani Putin açısından Biden’ın kaybetmesi ve Trump’ın tekrar göreve gelmesi müthiş bir başarı olacaktır. Yani Ukrayna’da zâten buna oynuyor. Putin ve Biden’ın performansına baktığımda, gerek dış politikada, gerek ekonomide, gerek yaşına da baktığımda, yani artık enerjisizlik ve böyle bir bakıma hatâ üstüne hatâ yapan; ne zaman, nerede hangi gafı yapacak, acaba düşecek mi korkusuyla bir kampanya yürütmek zorunda olacak ve endîşeli bir gidişat içinde olacak Demokratlar. Son olarak şunu söyleyeyim: Bütün bu endîşeli gidişâta rağmen, 10 gün önce burada bâzı eyâletlerde ara seçimler yapıldı ve kürtaj konusunda kadınların ve gençlerin mobilize olduğu görüldü. Demokratlar beklenenden daha iyi netîceler elde etti — Virginia gibi, Ohio gibi eyâletlerde. Burada da ana motivasyon kürtaj meselesi oldu. Yani Anayasa Mahkemesi de kürtajı legalize etmekten çıkaran, yasaklayan bir politikaya doğru gidiyor. Buna karşı özellikle kadınlardan gelen bir toplumsal tepki var. Biden açısından kurtarıcı faktör 2022 ara seçimlerinde olduğu gibi Kongre’yi büyük oranda kaybetmemesi ve hâlâ Senato’da küçük de olsa bir üstünlüğü olması. Onun dışında ben parlak bir şey göremiyorum.


Ömer, baştaki konuyla bağlayarak bir soru sorayım ve “Transatlantik”i sonlandıralım. Benim gördüğüm kadarıyla Netanyahu herhalde zâten Biden’dan çok şikâyetçi değil, ama Trump gelse herhalde hiç şikâyetçi olmaz, değil mi?

Ömer Taşpınar: Kesinlikle, yani bu savaştan önce, gerek Körfez’de, Suudi Arabistan’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, gerekse İsrail’deki beklenti bir şekilde Trump’ın tekrar göreve gelmesiydi. Hattâ Suudi Arabistan’ın İsrail’le diplomatik ilişkiler kurma konusunda Trump’ı beklediği spekülasyonları yapılıyordu. İsrail’deki aşırı sağcı Netanyahu hükûmetinin de Trump’ı tercih edeceği kesin. Fakat şöyle bir mesele var: İsrail’deki durum âciliyet teşkil ediyor. Yani Trump’ı bekleyecek bir Netanyahu durumu yok; yani Netanyahu bir şekilde kalmaya çalışacak iktidarda. Fakat tabiî ki önümüzdeki aylarda bilinmeyen bâzı şeyler olabilir. Şu anda her şey çok kötü gözüküyor Filistin cephesinde, İsrail cephesinde, yani Gazze’de işte 13.000 ölü var. Batı Şeria’da ciddî bir kriz var. Lübnan sınırında Hizbullah var. Yemen’den saldırılar oldu; fakat burada herkes İran’a bakıyor. Yani İran eğer bölgede İsrail’e karşı Hizbullah’ı mobilize ederse, bu vekâlet savaşlarında –ki zâten Yemen üzerinde de ağırlığı var İran’ın; Husiler de bir bakıma İran’a bağlı– ama asıl Hizbullah’ın ve İran’ın ne yapacağına çok dikkat etmek gerekiyor. Yani önümüzdeki günlerde Trump’ı falan beklemeyecek olan bir büyük konu varsa –yani önümüzdeki aylarda bu anlaşılır– o da Hizbullah’ın elindeki 150 bin roketle İsrail’e saldırıp saldırmayacağıdır. Bu, Amerika açısından, Biden açısından da tam bir kâbus senaryosu olur. Zîra Hizbullah çok ciddî hazırlandı. Son 10 yıldır İran’dan balistik füzeler bile aldı ve İsrail’in her yerini vurabilecek güçte füzeleri var Hizbullah’ın. Eğer İran buna yeşil ışık yakarsa, işte o zaman Amerika’nın bölgedeki savaş gemileri ve Körfez’deki üsleri misilleme yapacaktır. O misillemeden korktuğu için zâten şu anda bence İran fazla topa girmiyor. Amerika’nın şu andaki politikası, Erdoğan’ın hiç de hoşuna gitmeyen bu savaş gemilerinin gelmesi ve Amerika’nın bölgeye askerî takviye yapması aslında bir bakıma Hizbullah’a karşı bir caydırıcılık politikası. Bu savaşa Hizbullah girdiği anda, şu anda binlerden bahsediyoruz, hemen on binler, yirmi binler seviyesine çıkabilir ölü sayısı. İsrail’e çok ciddî zarar verebilecek güçte. Kendisi de tabiî ki Güney Lübnan’ı ve Beyrut’u kana bulayacaktır. Suriye bu işin içine girecektir. Yani beklenen korkulu kâbus senaryosu, her ne kadar yaşanan bir kâbus olsa da Amerika açısından henüz gerçekleşmedi ve Biden bu nedenle de bir bakıma hemen bir şekilde İsrail’in Gazze’deki operasyonları tamamlayıp, oraya Filistin hükûmetinin, Filistin Otoritesi’nin geri gelmesini istiyor. Netanyahu ise görevde kalmak için elinden geleni yapacak gibi.

Ömer, çok teşekkürler. Çok dolu dolu bir yayın oldu. Gönül’ü özledik, ama artık haftaya hep birlikte yaparız herhalde diye düşünüyorum. Çok sağ ol, izleyicilerimize de teşekkür edelim ve “Transatlantik”i sonlandıralım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.