Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ve Ruşen Çakır ile Haftaya Bakış (193): İYİ Parti’nin işbirliği reddi | İmamoğlu-İnce görüşmesi | Erdoğan kimleri aday gösterecek?

İYİ Parti, yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin işbirliği teklifini oy çokluğu ile reddetti. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında İYİ Parti olarak mağdur olamadıklarını söyledi. Akşener, “Kuyruğu dik tutacağız diye öldük” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla Memleket Partisi lideri Muharrem İnce’nin görüştüğü ve bu görüşmede İnce’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığı konuşulduğu iddia edildi.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun karşısına kimi aday gösterecek? Hangi adayların ismi öne çıkıyor?

Ruşen Çakır ve Kemal Can, Haftaya Bakış’ta değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Haftaya Bakı”la karşınızdayız. Kemal Can’la haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal, merhaba.

Kemal Can: Merhaba Ruşen. 

Ruşen Çakır: Pazartesi günü seninle sıcağı sıcağına İYİ Parti’den çıkan CHP ile işbirliği karârını özel yayında değerlendirdik. O zamandan bu zamâna çok büyük bir değişiklik olmadı. Ama çarşamba günü Meral Akşener bu konuda çok daha vurgulu açıklamalar yaptı. Öte yandan, Özgür Özel de İYİ Parti lehine sempatik mesajlar vermeye devam etti. Hattâ İstanbul İl Başkanlığı’nın, “Eski müttefiklerimiz hakkında bir şeyler söylemeyin” şeklinde dağıttığı bir şeyler var. Özel yayında konuştuklarımızın üzerine ekleyebileceğimiz neler olabilir? İYİ Parti’nin İzmir adayını biliyoruz: Ümit Özlâle. Ama İstanbul ve Ankara’da nasıl bir aday çıkaracağı meselesi en önemli sorulardan biri. Eğer belli bir câzibesi, gücü olan yüksek profilli aday çıkarırsa, bu, CHP’nin işini ne derece zorlaştıracak? Ama “İYİ Parti güçlü bir aday çıkarırsa belki AKP’den ve MHP’den de oy alabilir” diyenler de var. Ben çok ihtimal vermiyorum. Sen ne dersin?

Kemal Can: Ben de vermiyorum. Şöyle bir açmazı var İYİ Parti’nin. Güçlü profilde bir aday çıkartmak kazanma şansını çağırmıyorsa, oy kaymalarını engellemek çok kolay değil. İYİ Parti’nin bu seçimdeki asıl problemi, oy toplamak, oy devşirmekten çok, mevcûdu korumak. Üstelik de mevcûdu muhâlefete karşı korumak zorunda. Yani kendi seçmeninin bu ittifâkın olmamasından rahatsızlık duyan kesimlerinin, bu merkezî karardan bağımsız olarak, büyükşehirlerde CHP’ye kayması ihtimâli çok yüksek bir ihtimal. Dolayısıyla varlık meselesi, büyük ölçüde kendisinin daha sonraki siyâsî hikâyesini devam ettirecek bir oy zemininde tutabilmesi için oylarını korumasına bağlı. Yani oy kazanmanın değil, oy korumanın stratejisini kuracak. Oy korumanın yolu olarak da, seçimden bu yana, sürekli olarak “muhâlefete muhâlefet etme” stratejisi izlemek zorunda kalıyor. Çünkü açıklaması zor bir denklem. Şimdi çok tartışılıyor, biz de konuştuk, hemen herkes de dile getiriyor bunu: İYİ Parti, bir süre önce cumhurbaşkanlığı yardımcısı adayı yapıldığı için masaya dönmesini bir kenara bırak, ikisinin de cumhurbaşkanı adayı olmasını istedi. Yetmedi, onların afişleriyle seçim kampanyası yaptı. Yetmedi, Akşener İzmir mitinginde çıkıp CHP’li evlerden birer tâne oy istedi.

Ruşen Çakır: Sâdece İzmir’de değil, her yerde istedi.

Kemal Can: Yani ilk kez İzmir’de, berâber izlediğimiz o mitingde oy istedi.

Ruşen Çakır: Sonra ben İstanbul, Ankara’da da izledim.

Kemal Can: Evet, sonra devam etti. Ama ilk İzmir’de başladı. Bu konuda iki soru sorulabilir: Birincisi “Orada niye bulundun?” diye sorulabilir. Buna da, “Allah affetsin. Biz bilmiyormuşuz” yöntemiyle cevap üretebilirsiniz. O zaman da siyâsî liyâkatiniz sorgulanır. Yani sen bilmem kaç senelik ittifak yürütüyorsun ve o ittifâkın bir maskeli balo olduğunu 2023 seçimlerinin sonucunu görene kadar fark etmiyorsun. Bunu demiş oluyorsun. Dolayısıyla siyâsî yeterliliğini de tartışmaya açmış oluyorsun aslında. İki türlü de açıklanması zor bir şey. O yüzden de yüksek biçimde muhâlefete muhâlefet ederek ve özellikle de CHP’ye sert muhâlefet ederek yürütüyorsun. Hani “Bize dedi-demedi” ya da “Onlara dedim-demedim”, “Büyükşehirlerde ulaşım hizmeti başarılı değil”, yok, “İzmir’in denizi kokuyor” diye eleştirmek zorunda kalıyorsun. Bunu da aslında AKP’den, MHP2den oy almak için değil, kendi oyunun CHP’ye kaymasını engellemek için yapmak zorundasın.

CHP ise tam tersi bir pozisyonda. Zâten Özgür Özel de hemen, “Biz eski dostlarımızla düşman olmayız” diye bir açıklama yaptı. İYİ Parti ile bir polemiğe girmek, onunla sertleşmek CHP’nin hiç işine gelen bir şey değil. Tam tersine, İYİ Parti’yi hoş tutmak zorunda. Böyle bir sertleşme ne adayların işine gelecek bir şey, ne merkezî olarak partinin.  Dolayısıyla zıt iki strateji işleyecek. CHP İYİ Parti’ye gayet iyi davranacak. Zâten gittiler, işbirliği teklifini de yapmış oldular. Bence bundan sonra CHP İYİ Parti ile, ne alanda, ne genel siyâsette bir polemiğe girmeyecek. Zâten bunun işâretleri var. Ama diğer tarafın kendini îzah etmek için zaman zaman buraya girmek zorunda kalması kaçınılmaz.

Burada kritik olan şeylerden biri, iktidar, adayları yıpratmak için ya da genel olarak CHP’nin pozisyonunu yıpratmak için, yine HDP meselesini ya da başka meseleleri gündeme getirerek muhâlefete karşı yıkıcı bir kampanyaya başladığında –ki bunun da ufak ufak işâretleri var–, asıl orada İYİ Parti nasıl bir pozisyon alacak? Kritik noktalardan biri bu. Orada “Üçüncü yol” gibi mi davranacak, yoksa sağ seçmeni ya da kendi tabanındaki bu tür hassâsiyetleri canlı tutarak seçmenini korumak için, bâzı milletvekillerinin ve bâzı İYİ Parti sözcülerinin yatkın olduğu gibi, iktidârın söylemlerine yakın bir yerden mi yürümeye çalışacak? Böyle birkaç boyutlu açmaz var.

Geçtiğimiz Cuma günü yaptığımız “Haftaya Bakış” yayınında da konuşmuştuk; yerel seçim bu tür şeyleri yapmak için çok uygun bir zemin değil.

Ruşen Çakır: Evet, dün Prof. Dr. Emre Erdoğan da canlı yayınımızda aynı şeyleri söyledi. O iddiaların sergileneceği yer yerel seçim değil. Bu anlamda baktığımız zaman, İYİ Parti hakîkaten iyice zor durumda, ama sonuçta tercihlerini yaptılar. 

Muharrem İnce meselesine ne diyorsun? Kılıçdaroğlu gittikten sonra Muharrem İnce kademe kademe CHP’ye geri dönecek gibi anlıyorum. Öğrendiğimiz kadarıyla, İnce’nin Ekrem İmamoğlu’na desteği tam. İzmir meselesi dillendiriliyor, ama onu orada konuşmamışlar. Ama belli ki Muharrem İnce böyle bir şeyin dillendirilmesinden çok da rahatsız değil. Tabiî İzmir, kazanma ihtimâli en yüksek olan yer; ama orada İYİ Parti ayrı aday çıkartıyor, HEDEP destek vermiyor. AKP İzmir’de güçlü bir aday çıkartırsa İzmir de zor olur. “Oraları Muharrem İnce gibi birisi toparlar” gibi şeyler de söyleniyor. Ama belli ki Mustafa Sarıgül, Kılıçdaroğlu ile partisini kapattı. Tanju Özcan olayı da var ortada; gerçi o konu da çok farklı bir şey.  Ama sanki Muharrem İnce de CHP’ye dönecek gibi. Çünkü geçen seçimde adaylığını iptal ederek, zâten iddiasının sınırını göstermişti. Şu hâliyle değişmiş bir CHP yönetimine karşı eski sertlikte bir şey yapması da çok mümkün gözükmüyor. Pekâlâ yeni yönetimle anlaşabilir gibi geliyor bana. Yerel seçim bunun ilk denemesi olacaktır. Ama yerel seçim sonrası, CHP’nin yerel seçimde nasıl bir performans göstereceği ile de alâkalı. Ama herhalde Muharrem İnce ve Memleket Partisi meselesi bir parantez olarak kapanmak üzere gibi. Yani CHP’ye olumlu anlamda bir etkisi olur. Sonuçta Memleket Partisi’nden ayrılanların, çok yıpratıcı bir CHP karşıtı propagandası vardı. Son seçimlerde de gördük. Bu, sonuca ne kadar etki etti bilmiyorum; ama en azından böyle bir barışma, yuvaya dönüş gibi bir olayla biraz hareket de yaratabilirler sanki.

Kemal Can: Evet. Meselâ İYİ Parti tersi bir şey yaşıyor. CHP’de ise bu kongre sonrasında merkezkaç eğilimler, boyutu, büyüklüğü ne olursa olsun, “Artık buradan gitmek lâzım” yerine, “Burada yeniden bir şey olabilir” fikrinin canlı olduğu ve merkezkaç eğilimlerin zayıfladığı, yıpratıcı, en azından etkisinin zayıfladığı bir sürece girilmiş durumda. Dolayısıyla burada sayıya bakmadan küçük büyük demeden yeniden toparlanma havasının, kendi getireceği aritmetik sonuçtan daha fazlasını çağırması mümkün. Çünkü o zaman kazanma ihtimâlini büyüten bir şey. “Burada bir toparlanma oluyor” hissini yaratmak açısından önemli. Dolayısıyla “O bir getiriyor, bu bir getiriyor”, ama sonuçta ikisi geldiği zaman etki üç olabiliyor. 

Ama burada ince bir nokta var: Şu ya da bu nedenle seçim sonuçlarına bağlı olarak da, seçim sonuçlarından bağımsız olarak da tıpkı DEVA ve Gelecek partileri hâdisesi gibi sonuçlar da doğurabilir. Yani “Ne getirdiniz de ne verdiniz?…”

Ruşen Çakır: Ben daha çok bir bütünleşme bekliyorum. Yani bir pazarlık üzerinden belediye paylaşımından ziyâde… Meselâ Mustafa Sarıgül Erzincan’dan aday olduğu andan îtibâren partisi hükümsüz oldu. Diyelim ki Muharrem İnce de hakîkaten İzmir’den aday olduktan sonra Memleket Partisi diye bir şey de olmayacak. Böyle bir pazarlık olacaksa bile, birleşerek pazarlık olacak. Ben öyle düşünüyorum. 

Kemal Can: Onun iletişim stratejisi önemli. Bunu böyle bir parti pazarlığı, Ümit Özdağ Protokolü gibi bir şeye bağlamak ya da DEVA ve Gelecek Partisi ile yapılmış bir aritmetik pazarlık gibi sunulduğunda, “Onun %1-2 oyu var, biz ona karşılık bilmem ne verdik” havası, demin dediğim etkiyi zayıflatan bir şey olabilir. Ama eğer bu gerçekten tekrar “Herkes ana gövdeye dönüyor. Burada bir toparlanma var” havasının bir parçası olarak ve böyle bir pazarlık havasının dışına çıkartılarak yapılabiliyorsa, başka sonuçlar verebilir. 

Dolayısıyla bu tür görüşmeler… Meselâ İYİ Parti görüşmesi de öyle bir şeydi. Olacaksa HEDEP’le görüşme de öyle. Şimdi bu görüşme de öyle. Bir tarafıyla, görüşmelerden çıkan sonuçlar kadar, o görüşmelerin iletişim stratejisi, nasıl sunulduğu, ne kadar açık davranıldığı da çok belirleyici. Meselâ İYİ Parti hikâyesinden şu anda CHP kârlı çıkmış görünüyor. Çünkü böyle devam ettirebilirlerse, iletişim stratejisini doğru kurmuş durumdalar. Buradan bir şey de çıkartmadılar. İYİ Parti, hattâ Akşener de hafif, “Bize saldırıyorlar” diye buna hamle etti; ama onun mesnedi yok. Kimse saldırmadı. Açıkçası ittifâka dâhil olmadıkları için saldırmak bâzen sanıldığı gibi pozitif sonuç vermiyor, daha zararlı bir sonuç verebiliyor. Bu işte de, bence o görüşmelerin nasıl yapıldığından çok, onun nasıl konumlandırıldığı belirleyici olacak.

Bence genel seçimde yapılan en büyük hatâ, Altılı Masa’dan, sonraki protokollere, neye bakarsan bak her şeyin bir görünen, bir de arka tarafı olması ve onun ikisinin arasındaki uyumsuzluk görüntüsü. Bu da saklanabilen bir şey olmadı zâten. Şüphelere ya da spekülasyonlara açık bir ilişki yürütülmesi daha yıpratıcı oluyor. Yani “Biz bunu göstermeden arkada pazarlığını yapalım, önde başka bir şey söyleyelim” stratejisi her zaman çok işleyen bir yöntem olmuyor. O yüzden bütün bu ilişkilerde açık, şeffaf ve tutarlı bir ilişki kurulabilirse, bence daha dikkat çekici ve bâzen de sürpriz sonuçlar da verebilir aslında. 

Ruşen Çakır: İYİ Parti’den kopmuş bâzı isimler, “merkez” hayâliyle İYİ Parti’ye girip hayal kırıklığıyla ayrılan isimler, CHP’ye sıcak bakıyorlar; ama çok acele etmiyorlar. En azından yerel seçimi bekliyorlar. Aynı şekilde, meselâ DEVA Partisi’ne de yönelmiş olan insanlar vardı. Orada da çok büyük bir hayal kırıklığı var zâten. Hâlâ merkezde siyâset yapma derdinde olan birtakım insanlar, bence CHP’nin yerel seçim performansına bakıyor, bekliyor. Özellikle Ekrem İmamoğlu yeniden kazanırsa, bir de bu “Muharrem İnce, şu bu tekrar geliyor” gibi bir hava olursa, önümüzdeki dönemde seçim sonrasında CHP’ye merkezin yeni adresi gibi, “sol” kısmını geri plana atıp, çok sayıda insanın gelmesi… Hattâ İYİ Parti büyük bir başarısızlık yaşarsa, CHP iyi kötü belediyelerin önemli bir kısmını muhâfaza ederse, büyük bir ihtimalle İYİ Parti’deki çözülme seçim sonrasında da devam edecek.

Neyse biraz da iktidârı konuşalım. Erdoğan MHP ile Belediye Meclis üyeliklerine kadar harıl harıl çalışıyorlarmış. Erdoğan, “Biz geçen sefer ittifak yapmadık” dedi, ama aslında doğru değil; bayağı geniş bir işbirliği yaptılar. En azından büyükşehirleri paylaştılar. Büyükşehirlerin üçünü MHP’ye bıraktılar. MHP bunlardan Manisa’yı kazandı, Adana ve Mersin’i kazanamadı. Onun dışındaki bütün büyükşehirlerde, meselâ Erzurum’da, Kayseri’de, MHP güçlü olmasına rağmen girmedi. Girse de AKP kazanırdı, ama yine de girmedi. Hattâ sırf HDP kazanmasın diye, AKP Kars ve Iğdır’da aday göstermedi. Bu çok önemlidir. Hattâ hatırlarsan, Iğdır’daki MHP adayını İYİ Parti de destekledi. Ama ona rağmen HDP ikisini de kazandı. 

Ama bu sefer, anladığım kadarıyla illere de gidecekler. Çünkü bâzı küçük illerde MHP ve AKP ayrı girdiği için kaybedilen yerler de oldu. Bence büyük bir ihtimalle ilçelere kadar öyle bir çalışma yapıyorlar. Tabiî bir tarafta da muhalefetin dağınık hâli var. Bunu bir fırsat olarak görüyorlar. Burada bayağı ince işçilik çıkacak. İlk akla gelen, yine Manisa, Adana ve Mersin’i MHP’ye bırakacaklardır. Belki birkaç tâne daha eklenir. MHP’nin girip kaybettiği iki büyükşehir var, ama belki başkaları da eklenebilir. 

Kemal Can: Tabiî son genel seçimdeki oy kayıpları dengeleriyle, daha önceki seçim sonuçlarından bağımsız bâzı çalışmalara da gerek olabilir. Bir de tabiî, İYİ Parti ile CHP ittifak yapmadığı için, İYİ Parti ile CHP oylarının belirleyici olduğu bâzı merkezlere özel stratejiler geliştirebilirler

Ruşen Çakır: Evet, çok ilginç bir işçilik aslında. Bunu nasıl çalışıyorlar çok merak ettim. Yani bütün rakamları önlerine koyacaklar. Bir de şöyle bir şey olacağını tahmin ediyorum: Meselâ MHP bir yerde aday gösterecek. O adayın kim olacağında da AKP söz sâhibi olmak isteyebilir. Meselâ Mansur Yavaş’ın karşısına, daha MHP tabanına yakın olabilecek bir Ankaralı isim tercih edebilirler. İstanbul’da muhtemelen daha genç bir isim olabilir. İstanbul hâlâ esrarengiz. Kesin olan bir şey var: Erdoğan İstanbul’un karârını vermiş olsaydı açıklardı diye düşünüyorum. Yani geciktirmezdi, ama belli ki çok zorlanıyorlar. Ama şu anda muhâlefeti dağınık yakalamışken bundan en iyi şekilde istifâde etmek istiyorlar. Ama bir yerden sonra, sandık o hesapları dinlemeyebiliyor. Meselâ yine CHP, kimseden açık destek almamasına rağmen, var olan büyükşehirlerin bâzılarını pekâlâ koruyabilir. Yani hem HEDEP seçmeninin hem İYİ Parti seçmeninin desteğini… 

Kemal Can: AKP ile MHP arasındaki paylaşımda HEDEP faktörü de önemli meselâ. Özellikle Adana, Mersin gibi yerlerde. Meselâ İstanbul’da MHP’nin geleneksel olarak da zâten çok belirleyici bir oyu yok; ama Adana, Mersin, hattâ Antalya’da öyle değil. Dolayısıyla orada AKP’li ve hattâ belki Kürtlerin de alerji duymayacağı bir isim yerine, MHP’li bir ismin AKP tarafından desteklenmesi durumunda, orada aday gösterse de göstermese de, HEDEP seçmeninin nasıl davranacağı değişebilir. 

O yüzden bu yerel seçim sonuçlarından, partilerin tam olarak ne kadar seçmeni olduğunu anlamak zor olacak. Çünkü yerel etkenler çok belli. Belki belediye meclisi üyeliklerinde olabilir. Dolayısıyla belediye başkanı oylarında çıkacak resim, aslında partilerin ne kadar seçmeni olduğunu göstermeyecek. Dolayısıyla burada yapacakları ince hesap, sâdece kendi matematikleriyle ilgili değil, o matematiğin diğer aktörleri nasıl etkileyeceğiyle ilgili.

Ruşen Çakır: Bu husus gerçekten önemli. Meselâ “Beş yıl önce Mersin’de, Adana’da AKP adayı olsaydı, CHP aynı rahatlıkla kazanabilir miydi?” sorusu haklı bir soru. Şimdi yine, Mersin, Adana, Antalya, Hatay gibi Kürt seçmenin bayağı fazla olduğu yerlerde, iktidârın nasıl aday çıkaracağı önemli. Belki, ilk aklıma gelen Erzurum, Trabzon, Kayseri ya da Samsun gibi zâten kazanacakları yerlerden bir iki tânesini MHP’ye bırakıp, Adana, Mersin’e, Kürtlerin de îtiraz etmeyeceği bir adayla çıkmayı da konuşuyor olabilirler. Ama ilk akla gelen, Adana ve Mersin’in yine MHP’ye bırakılması olacak; çünkü orada MHP’nin bayağı potansiyeli var. Ama geçen seçimde yetmedi; 4-5 puan geride kaldığı yerler olmuş. Yani öyle kıl payı da değil ve Mersin’de Ayfer Yılmaz Demokrat Parti adayı olarak %12 oy almasına rağmen CHP kazandı. İYİ Parti destekledi, ama biliyorsun Ayfer Yılmaz İYİ Parti’den aday olmuştu. Böyle ilginç durumlar var. Tabiî en çok merak edilen, Erdoğan’ın İstanbul ve Ankara’dan nasıl bir ders çıkarttığı.

Kemal Can: Tabiî. Yerelde hem bu ince hesaplar hem aday profili hem orada yürütülecek çalışma gibi faktörler var. Ama genel seçim stratejisine bakarak, daha siyâsî kimlik üzerinden karar verecek bir seçmen bloku da var. Yani hepsi rasyonel gerekçelerle oy kullanmıyor. Orada nasıl bir kampanya yürütecek? Hatırlarsan 2019 yerel seçiminde, İmamoğlu’na “Pontus” yakıştırması yapılmıştı, “Faturalarınızı PKK’lılar getirecek” denmişti. Yine öyle bir kampanya mı yürütecek? Meselâ orada adaylar, çok yerel ölçeklere göre bakılmamış adaylardı. Binali Yıldırım İstanbul’da, Mehmet Özhaseki Ankara’da aday gösterilmişti. Şimdi başka türlü mü olacak? Daha demografik özellikler mi ortaya çıkarılacak? Ama burada genel siyâsî tabloda, seçimin asıl gerilimi nereye kurulacak? HEDEP’in pozisyonuna mı, İYİ Parti seçmenine mi, yani neye odaklanarak kuracaklar? 

Ruşen Çakır: Ben şöyle bir şey tahmin ediyorum: Bir kere Erdoğan genel seçimde net bir şekilde kazandı. İkinci tur olsa da Meclis’te çoğunluğu kazandı ve yeni kabineyle beraber, Ali Yerlikaya, Mehmet Şimşek gibi birtakım isimler de geldi. “Normalleşiyor, rasyonelleşiyor, işler toparlanıyor, o eski ısrarda değil” algısı yerleştirilmeye çalışılıyor. Bence, “İşler yolunda gidiyor, krizleri atlatıyoruz, çetelerle de mücâdele ediyoruz” gibi daha pozitif bir kampanya üzerinden gitme ihtimâli, yerel seçim için daha elverişli olur sanki. Çünkü 5 yıl önce, onun nasıl ağaca tosladığını gördüler. Bir de tabiî, iller bazında, “Bunlar İstanbul’u aldılar, yönetemediler” diyecekler. Daha yerel ölçekli bir şeyler söyleyebilmesi lâzım. Bunu yaparken de yerel ölçekte adaylar çıkartmaları gerekiyor. Öyle paraşütle atanmış Binali Yıldırım profili Ekrem İmamoğlu’na karşı hiçbir şekilde etkili olamadı; ne aldıysa Erdoğan sâyesinde aldı. Mehmet Özhaseki tam bir fiyasko oldu gerçekten. Kayseri’den girse %70’le seçilecek olan kişi, Ankara’da alamadı. Sen Ankara’yı daha iyi bilirsin tabiî; ama oraya daha farklı isimler bulmaları gerekecek. Benim aklıma Turgut Altınok geliyor, ama böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Erdoğan’ın, daha farklı, genç birisini çıkartmak isteyeceğini düşünüyorum.

Kemal Can: Yerel ölçekte, adaylar üzerinden, daha yapıcı, adaylara bırakılmış kampanya yürütebilirler tabiî. Ama ben şunu hep ihtiyatla düşünüyorum: Erdoğan’ın, daha pozitif bir kampanya, daha yumuşama ya da normalleşme üzerine kampanya yapma kabiliyeti hâlâ var mı ondan çok emin değilim. Bir de, birlikte yürütecekleri bir kampanya olduğu için, Bahçeli’nin ve MHP’nin yürüteceği kampanyayla çok çelişik, tamâmen başka şeyler anlatarak yürütmeleri de kolay değil.

Ruşen Çakır: İşte o yeni “Türkiye Yüzyılı” sloganını Bahçeli de bayağı kullanmaya başladı biliyorsun. Oradan yürüyecek bir şey olabilir. Bahçeli’nin çok miting yapacağını da sanmıyorum. Zâten fazla bir zaman da kalmadı. Ocak ayında adaylar belli olacak herhalde. Geriye kalıyor 3 ay. Orada da ne yaparlarsa artık. Ve tabiî ki en önemli hususları, muhâlefetin parçalanmışlığının mutlaklaştırılması olacak. O konuda her türlü dezenformasyon, şu bu her şeyi yapacaklardır. Bunu genel olarak yapmak yerine şahıslara yönelik olarak, özellikle başkan olup yeniden aday olacaklara, yaptıkları icraatlar ve birtakım ilişkileri üzerinden yıpratmaya çalışmak olabilir. Daha çok CHP’ye yönelik olur muhtemelen. HEDEP ve İYİ Parti seçmeninin, kendi adayları kazanamasa bile onlara oy vermesinin demokrasi için daha hayırlı olduğunu anlatabilmesi lâzım bu seçimde.

Kemal Can: Bu seçimde, yerel seçimlerde çok görüldüğü gibi, partilerin merkezî pozisyonları ya da kararlarından bağımsız bâzı taban hareketleri görebiliriz lokal olarak. Dolayısıyla bu seçimden sonra çıkacak aritmetik resim, partilerin tam pozisyonlarını değil, bu yürüttükleri kampanyanın sonucunu gösterecek. Dolayısıyla tekrar söylüyorum: “Üçüncü yol” bağımsız, müstakil şeyler için çok zor bir zemin. Yarım saattir konuşuyoruz. O kadar çok değişken varken, “Bunların hepsi bir tarafa, biz bambaşka bir şey anlatıyoruz burada” demenin çok zor olduğu bir zemin var yani.

Ruşen Çakır: Evet Kemal, burada noktayı koyalım. İzleyicilerimize teşekkür edelim.  “Haftaya Bakış” bu hafta böyleydi. Bizi izlediğiniz için teşekkürler. Haftaya tekrar görüşmek üzere, iyi günler.

Kemal Can: İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.