Ruşen Çakır yorumladı | CHP ile DEM Parti: Riskler ve fırsatlar

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ı ziyaret etti. Genel başkanlar, görüşmenin “nezaket ziyareti” amaçlı olduğunu vurguladı. Hatimoğulları ve Bakırhan, partiler arasında diyaloğu önemsediklerini söylerken, Özel, “Diyalog ve görüşmelerimiz sürecek” dedi.

Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir 

Merhaba, iyi günler. Dün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Genel Merkezi’ni ziyâret etti. Orada eşbaşkanlar Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğlulları’yla görüştü. Bir buçuk saatlik bir görüşmeden bahsediyoruz. Bayağı uzun bir görüşme. Tabiî ki bu bir nezâket ziyâreti gibiydi, ama bir buçuk saat süren bir görüşmenin sâdece nezâket ziyâreti olmayacağını herhalde hepimiz anlarız. Genel Başkanlar da zâten yaptıkları açıklamada birçok konuyu konuştuklarını söylediler: Türkiye ve dünya meselelerini. Meselâ Tuncer Bakırhan diyor ki: “Başta ekonomik kriz olmak üzere, demokrasi, Kürt meselesi, kayyumlar, çevre, Türkiye’nin yaşamış olduğu meseleleri birlikte tartıştık, konuştuk” diyor. İki parti de yakın zamanda kongresini yaptı ve iki partide de genel başkanlar değişti, mâlûm. Özgür Özel’in gelmesi Kılıçdaroğlu’nu yenerek oldu. Ama DEM Parti –o sıradaki adı DEM Parti değildi, Yeşil Sol Parti’ydi, sonra adı değişti, HEDEP oldu, sonra da DEM Parti’ye çevrildi–, orada barışçıl bir şey oldu. Eskiler tekrar aday olmadılar ve yeni isimler çıktı. Bir mutâbakatla çıktı. Yarış olmadı yani. CHP’den farklı bir şey. 

Bu iki partinin bir araya gelmesi birçok açıdan önemli. Çünkü bu iki parti aslında birbirlerine siyâseten daha yakın oldukları varsayılabilecek iki parti. Fakat CHP içerisinde ya da CHP’nin kıta sahanlığı içerisinde DEM Parti’ye çok da sıcak bakmayan insanların olduğu muhakkak. Aynı şekilde DEM Parti içerisinde de CHP konusunda tereddütleri olan çok kişi oldu muhakkak. Fakat burada soru şu: Ne görüşüyorlar? İlk akla gelen tabiî ki yerel seçimlerde ittifak ya da işbirliği olup olmayacağı. Mâlûm, 5 yıl önceki yerel seçimlerde, o zamanki adıyla HDP, büyükşehirlerde aday çıkarmayarak CHP adaylarına destek vermişti ve bu adayların birçok yerde kazanmasında gerçekten rol oynamıştı. Özellikle İstanbul, Adana, Mersin, Antalya gibi yerlerde. Belki Ankara da öyle — ki Tuncer Bakırhan, Ankara’da da kendi destekleri olmasa Mansur Yavaş’ın kazanamayacağını geçtiğimiz günlerde söylemişti. Ama şimdi biliyoruz ki bu parti ilk andan îtibâren her yerde kendi adaylarıyla çıkacaklarını söylüyor. Bunu ısrarla vurguluyorlar. Ama bunun bir %100 ısrârı olduğu söylenemez. Benim gördüğüm kadarıyla böyle yapacaklar. Yine de hafif de olsa bir kapı aralık gibi olabilir. Tabiî kapı aralık gibi olunca ne geliyor akla? Yine CHP ve yine 5 yıl önceki olay geliyor. İstanbul, Adana, Mersin gibi yerlerde DEM Parti –ya da DEM Partisi, artık nasıl söyleneceğini de zamanla öğreneceğiz– aday çıkartırsa CHP adaylarının işi bayağı zorlaşacak. Bunu biliyoruz. Çünkü geçen sefer çok etkili olmuşlardı.

Ama benim gördüğüm kadarıyla bu iki partinin de yerel seçimlerde bir seçim işbirliğini zorlama ihtimalleri pek yok. Bunun birçok nedeni var. Öncelikle her iki parti de son seçimlerde yaşanan o ağır yenilginin yükünü tam olarak üzerinden atabilmiş değil. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, özellikle Kılıçdaroğlu’nun kazanamamasında Kürt meselesinin ve o konuda yapılan birtakım spekülasyonların, dezenformasyonların etkili olduğu artık çok açık. Yani bu PKK hakkında, Murat Karayılan kasetleri vs. — ki bunların dezenformasyon olduğunu bilen biliyordur, ama bunlar bayağı bir etkili oldu Erdoğan’ın seçimi kazanmasında, bunu biliyoruz. Dolayısıyla sütten ağzı çok kötü yanmış bir Cumhuriyet Halk Partisi var. DEM Partisi’yle şimdi benzer bir ilişki kurulacak olmasının, getireceği kadar götüreceği de olacaktır. Dolayısıyla Özgür Özel’in ve birlikte hareket ettiği Ekrem İmamoğlu’nun işbirliği gibi bir arayış içerisinde olduklarını sanmıyorum. Hele gizli bir işbirliğini yapacaklarını hiç sanmıyorum. Çünkü Türkiye’de böyle bir otoriter rejimde, Cumhuriyet Halk Partisi ve DEM Partisi’nin gizli bir iş yapabilmesinin teknik olarak mümkinâtı yok — öyle derlerdi eskiden. Böyle bir şey mümkün değil. Gizli yaptığınızı sandığınız şey ânında kaydedilir ve aleyhinize kullanılır. Böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Aynı şekilde DEM Partisi’nin de geçen seçimlerde yaşadıkları büyük hayal kırıklığı var. Daha sonra yapılan değerlendirmelerde, herkes olmasa bile önemli bir kesim, “Keşke ilk turda kendi adayımızla çıksaymışız” dedi. 

Burada tabiî bir başka olay çok önemli oldu. Kılıçdaroğlu’nun ikinci tur öncesi Zafer Partisi’yle, Ümit Özdağ’la yaptığı ve doğrudan Kürt seçmeni olumsuz yönde etkileyeceği belli olan o protokoldü bu. Burada, o çok kullanılan tâbirle, bir “arkadan hançerlenme” olayı vardı. Hançer meselesini biliyorsunuz Kılıçdaroğlu kullanmıştı. O ne derece kim tarafından hançerlendi bilmiyorum, ama onun o protokolle Kürt seçmeni –ki çok büyük destek verdiler aday çıkarmayarak, hep pozitif konuştular, Selahattin Demirtaş bu yönde mesajlar verdi vs.– o protokolü can havliyle imzâlamış olması kolay kolay unutulacak bir şey değil. Hele bu partinin, DEM Partisi’nin tabanının çok ciddî bir şekilde politizasyonunun yüksek olduğunu düşünürsek, bu öyle kolay kolay unutulacak bir şey değil. Burada görüldüğü kadarıyla bir yerel seçim işbirliği mümkün değil. Fakat şu çok mümkün: Açık ya da gizli bir işbirliği yapılmasa dahi, büyükşehirlerde bu partinin seçmeninin önemli bir kısmı, kazanma ihtimâli daha yüksek olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin adaylarına oy verebilir. Daha önce bunun örneklerini gördük, verebilir. İstanbul’da, Adana’da, Antalya’da, Mersin’de şunu diyebilir: “Tamam, bizim adayımız var, iyi hoş, ama kazanma şansı yok. AKP ve Erdoğan’a karşıyız. Dolayısıyla yeter ki o kazanmasın” diye oylarını böyle stratejik olarak kullanabilirler. 

Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun ve CHP’nin bu parti tabanı söz konusu olduğu zaman pozitif tutum almaları, dün Özgür Özel’in yaptığı gibi, hem ziyâret etmek, uzun ziyâret etmek ve ardından olumlu mesajlar, yapıcı mesajlar vermek, bir işbirliği için değil; ama bu parti seçmeninin Mart sonundaki yerel seçimde büyükşehirlerde kendi adaylarına oy vermesini sağlamak için çok önemli. Dolayısıyla buna ihtiyâcı var. DEM Partisi’nin CHP’ye bu kadar ihtiyâcı var mı açıkçası çok emin değilim. Çünkü CHP geçen sefer daha net bir işbirliği olsa da, yazılı olmayan bir işbirliği olsa da, sonuçta bu partinin tabanını çok tatmin edecek işler yapmadı. Yani onların aleyhine de bir şey yapmadı büyükşehirlerde, ama özel olarak o seçim öncesi yapılan kampanyalarda söylendiği gibi, “Bunlar seçilirse şu olacak, bu olacak” gibi iktidârın söyledikleri tabiî ki olmayacaktı, ama onun dışında özellikle Kürt seçmeni özel olarak memnun edecek çok ciddî adımlar da atmadılar.

Bir diğer husus da tabiî ki şu: DEM Partisi, biliyoruz seçimlerde birçok bölgede birçok belediyeyi kazanacak. Diyarbakır’ı, Batman’ı, Van’ı birçok yeri kazanacak. Hakkâri’yi, ilçeleri kazanacak daha önce olduğu gibi. Oyları artar ya da azalır, bilemiyoruz. Ama kazanmaları kesin olan çok sayıda belediye var. Ve bu belediyeleri ellerinde tutma ihtimalleri çok zor. Çünkü Türkiye’de Erdoğan yönetimi, daha öncekinde daha geç yapmıştı, ama son seçimde hızlı bir şekilde, neredeyse seçimin hemen ertesinde bu belediyelere acımasız bir şekilde kayyum atadı. Ve buralardaki seçimleri açıkçası yok saydı. Buralara devlet memurlarını atadı; vâlileri, kaymakamları vs. atadı. Ve böyle sürüp gidiyor. Şimdi bunu nasıl engeller DEM Partisi? O yüzden zâten rivâyetler çıkıyor, spekülasyonlar çıkıyor, iddialar çıkıyor: Gizli gizli iktidarla görüştükleri yolunda. “Kendi belediyelerine kayyum atanmaması sözüne karşılık olarak büyükşehirlerde CHP’ye destek verilmeyeceğini söylüyorlar” şeklinde iddialar ortaya atılıyor. Bunlar ne derece doğru çok emin değilim. Ama orada bu partinin en önemli sorunu seçim kazanmak değil; kazandığı seçimde elde ettiği koltukları korumak. Ve burada yasa, anayasa şu bu, işlemiyor. Tamâmen siyâsî bir karar veriliyor. Dolayısıyla bunu engellemenin yolu da siyâsî. Bunu CHP sağlar mı? Geçen sefer sağlayamadı. Nasıl sağlasın? CHP’nin ana muhâlefet partisi olarak kayyum atamalarını engelleme gücü yok. Ne olacak? İktidârın insâfına kalmış bir durumda. Dolayısıyla bunu hep akılda tutmak gerekiyor. Böyle bir ikilemi var DEM Partisi’nin. Hem muhâlif olmak zorunda –muhâlif, çünkü kendisi iktidardan şikâyetçi–; ama aynı zamanda bu iktidar onun siyâsî alanını genişletmesine imkân sağlayacak olan belediyeleri çok ciddî bir şekilde, hızlı bir şekilde gasp ediyor. Böyle bir sorun var ve bu, dolayısıyla bu partinin CHP başta olmak üzere diğer muhâlefet unsurlarıyla ilişkisine çok ciddî bir şekilde ipotek koyuyor. Böyle bir olay var. Bunu özellikle belirtmek lâzım. 

Şimdi şöyle bir realite var ülkede: İktidâra her şey serbest, muhâlefete her şey yasak. Göreceksiniz, bu fotoğraflar, yani Özgür Özel’in bu fotoğrafları bayağı bir şekilde iktidar tarafından kullanılacak. Özgür Özel’in Pervin Chakar’ın elini öpmesinin kullanıldığı gibi. Ama biliyoruz ki Pervin Chakar defalarca TRT’de de çıkmış, konserleri yayınlanmış dünya çapında bilinen bir Kürt sanatçı, soprano. Ama zâten ne yaptılar? Apar topar TRT arşivinden onun görüntüleri silindi. Şimdi her türlü görüşmeyi kullanacaklar — ki Özgür Özel de bunu söylemişti geçen bir televizyon yayınında: “Onlara her şey serbest, onlar her türlü ilişkiyi kuruyorlar, MHP dâhil kuruyorlar, ama bize yasak koymaya çalışıyorlar” diye. Böyle de bir olay var. En son yaşadığımız örnek, Şeyh Said ismini Diyarbakır’da bir bulvara kayyum belediyesi atıyor, ama Şeyh Said meselesinde fatura yine muhâlete ve özellikle Özgür Özel’e, CHP’ye kesilmek isteniyor ve buradan kaçamıyor CHP. Buradan kaçamamanın en önemli riski, Kürt meselesiyle ilgili her türlü görüş beyânı, her türlü temâsı bir aleyhte propaganda malzemesi olarak kullanan ve kullanacak olan bir iktidar var. Peki burada ne yapması gerekiyor? Şu âna kadar Özgür Özel’in yaptıklarını, kendilerini CHP’li gibi gösteren birçok kişi çok eleştiriyor; ama ben çok da yanlış yaptığı kanısında değilim. Olabildiğince şeffaf bir şekilde, pozitif bir şekilde duruş sergilemeye çalışıyor. Böyle iktidardan korkarak, iktidar çevrelerinden ve aleyhte propagandalardan korkarak Kürt seçmeni, Kürtleri rahatsız edecek çıkışlardan uzak duruyor. Cumhuriyet Halk Partisi bir sosyal-demokrat partiyse, bunu yapması zâten mecbûrî. Öteki türlü yapılan dayatmaların hepsi CHP’yi diğer iktidar partilerinin bir benzeri yapmak. Şu anda meselâ bakıyorsunuz İYİ Parti, partinin içerisindeki başından îtibaren var olan ender Kürtlerden birisi olan Ensarioğlu’nu Şeyh Said üzerinden yine disipline verdi. Yani partinin kurucusu, partinin genel başkan yardımcısı, milletvekili –ki yıllar önceden, daha Doğru Yol Partisi zamânından beri birbirini tanıyan eden, kendini Türkiye’de sağda tanımlayan, ama aynı zamanda Kürt kimliğinden tâviz vermeyen birisi– ona bile tahammül edemeyen insanlar var, partiler var. Böyle bir şey dayatılmak isteniyor muhâlefetede de; Kürt meselesi bir kırmızı çizgi olarak gösterilmek isteniyor. Ama kendileri bu konuda her türlü tasarrufu yapma haklarına devleti yönettikleri için sâhipmiş gibi duruyorlar. Muhâlefet partilerinin bu oyunu bozması gerekiyor ve Özgür Özel’in şu âna kadar yaptıklarının bu anlamda genel olarak başarılı olduğu kanısındayım. Bu konuda ona ne kadar çok saldırılıyorsa, benim değerlendirmeme göre o kadar başarılı. Tabiî benim değerlendirmemi esas almıyorsanız, Özgür Özel’in bu konuda, Kürt meselesi konusunda yanlış yaptığını düşünebilirsiniz. Çok radikal pozisyonlar almıyor; ama diyalog kapılarını, kanallarını açık tutuyor, açık bir şekilde bu işi yürütme iddiasını sürdürüyor. Ekrem İmamoğlu da benzer bir tutumda. Ve bu anlamıyla, eğer bu politikada sebat ederlerse, içeriden ve dışarıdan baskılara vs. göğüs gererlerse, buralardan bir sonuç alabilirler. Aksi takdirde, meselâ aklıma şey geldi: Sezgin Tanrıkulu’nu Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin hemen satması — resmen satmışlardı. Faik Öztrak, o meşhur sözcü, ânında, sanki kendi partilerinin milletvekili değilmiş gibi açıklama yapmıştı Sezgin Tanrıkulu hakkında. O örnek çok kötü bir örnekti. Benzer birçok kötü örneği de yaşadık. Eğer Özgür Özel CHP’ye bu tür örnekler yaşatmazsa, buradan CHP-DEM Partisi ilişkisinden ve tabiî ki CHP’nin Kürt sorunu hakkında bir şeyler söyleme, bir şeyler yapma ve Kürt seçmenle bir şekilde doğrudan ilişkiye geçme imkânı doğar diye düşünüyorum. Ama tabiî ki Kürtler olmadan da bu iş olur diye düşünenler varsa, onlar istediklerini yapabilirler. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.