Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: İttifak siyasetinin gölgesinde

Yılın son günlerinde peş peşe açıklanan adaylarla, yerel seçim gündemi giderek şekilleniyor. Muhtemelen, ocak ayında durum çok daha netleşecek. Partilerin merkezi kararlarıyla, “müstakil” veya “mecburi” rotaları çizilecek. Yerel seçimin karakteristik özelliklerinden dolayı seçmenin belirleyici özne haline geleceği, seçmenden gelen asıl “hür” tavırları görme ihtimalimiz de var. Ancak iktidarıyla, muhalefetiyle bütün aktörlerin hatta seçmenin bir kısmının, bu seçim sonuçlarına yükledikleri anlam, belediyelerde iktidarın kim olacağından daha fazlası. Seçim sonuçları, pek çok partinin, siyasetçinin nasıl devam edeceğini gösterecek. Bir kısım için “devam” şansı veren mütevazı tutunma oranları yeterli sayılacak, bir kısım için geleceğe dönük “yüksek” beklentiler tartılacak. Belki her şey aynı kalacak, belki bazıları “değişecek” belki de her şey. İlki, elbette favori.

İttifak stratejisi, “Ekmek için Ekmelettin” kampanyasıyla (2014) ilk denemesinin “utandırıcı” başarısızlığına rağmen son on yıla damgasını vurmayı başardı. İttifaka mecbur siyaset, bir küresel realite olarak ve Türkiye “sosyolojisinin” zorunluluğu sayılarak merkezi bir mesele haline geldi. Dünyadan karşılaştırmalı analizler yapıldı, sağ popülist otoriter dalganın ancak “gevşek” ittifaklarla durdurulabileceği iddia edildi. “Sonranın, sonra konuşulması gerektiği” anlatıldı. Türkiye’deki “sosyolojiye” dayanarak “karşıdan” oy almadan iktidar olmanın veya iktidarı değiştirmenin mümkün olmadığı söylendi. Bir kazanma stratejisi olarak tarif edilen hadise, aslında epeydir yürürlükte olan sığ siyaset algısının devamı için ve tazelenen mimarisinin yeni zemini olarak kullanıldı. Bu kabuller, siyasi alanın tamamen iktidar tarafından çizilmesini de kolaylaştırdı.  

Muhalefetin bütün aktörlerinin -yaratıcı ve etkili olmayı bir kenara bırakın- başlangıç düzeyinde bile siyaset yapmasının engellerinden, politik kapasiteyi ve enerjiyi emen ittifak hadisesi, bitmiş olsa bile hala merkezi pozisyonunu koruyor. Bunun en bildik nedeni, yetmiş senelik “vatan cephesi” ilhamının yeni sürümü olan “yerli-milli” siyasetin güncelliği. Ancak diğer yönü, muhalefetin önceden zorunluluk şimdi ise yoksunluk (eksiklik) gerekçesiyle ittifak üzerinden tartışılmaya devam edilmesi. Müstakil siyaset iddialı İYİP, hür siyasetini ittifakın kendilerine verdiği zararları anlatmaktan pek ileri taşıyamadı. CHP, partilerin merkezi tutumları dışında şahısların becerebileceği ittifakları arıyor. “Herkesle müzakereye açığız” sihirli cümlesi, ittifakı, süreklilik arz etmeyen iş birliği ve pazarlık zeminine dönüştürerek kolay sindirilir bir basitliğe taşıyor. Bir zamanlar sıçrama tahtası olan ittifak, şimdi her şeyin sorumlusu olarak gündemde.  

İttifakı siyasetin merkezinde tutan ve iktidar ile muhalefeti ortak kesen bir dinamiğe dönüştüren, “geçti o günler” laflarına rağmen siyasi yelpazenin hala yeni bir tarifinin olmaması. İttifaka mucizevi roller biçilirken de, onu kaçınılması gereken büyük günah sayarken de aynı tutarsız argümanlar kullanılıyor. Tıpkı “ideolojiler bitti” argümanını, herkesin sadece kendi dışındakileri susturmak için kullanması gibi. 60’lı yıllarda kullanıma giren “ortanın solu” söylemi ve 70’lerde oturan coğrafi-sınıfsal taban dinamikleri, klasik siyasi yelpazeyi şekillendirmişti. Siyasetin merkezi veya sağ ya da sol merkez kavramları, bu yelpazenin üzerine oturtulmuştu. 12 Eylül, ANAP’ın “dört eğilim” söylemi, Kürt meselesi ve 28 Şubat travmalarıyla hem kışkırtılan hem bastırılan krizler, bu yelpazeyi işlevsizleştirdi veya dağıttı belki ama yeni bir denge de üretemedi. “Yeni tarifler lazım” lafına denk yeni tarifler kurulamadı. 

İttifak, gözde çözüm formülü sayılırken yapılamayan tartışmalar, bu formül -en azından bu isimle- gözden düştüğünde de kendine yer açamıyor. Buna karşılık, bir zamanlar ideal ittifak terkibi yazanlar, şimdilerde ittifak toksikolojisine yoğunlaşmış durumda. Özellikle İYİP ve DEM etrafında yapılan tartışmaların her iki tarafında da bunu görmek mümkün. İYİP’in kısa vadede sıkıntılı olsa bile uzun dönemde çok lüzumlu bir hamle yaptığını söyleyenler de, Akşener’in ne kadar kötü bir siyasetçi olduğunu birden keşfedenler de aynı noktada buluşuyor. HDP’nin CHP’ye fazla entegre olduğu eleştirisi veya muhalefete koşulsuz desteğin yarattığı ters etkiden rahatsız olanlarda da benzer bir durumu görüyoruz. Olay bir siyasi liyakat soruna sıkıştırılmaya çalışılıyor. Oysa yaşananların ittifak mimarisi veya ittifak aktörlerinin yeterliliğinden daha derin nedenleri ve seçim kazanıp kaybetmekten daha belirleyici sonuçları var. 

Türkiye 2004 ile 2014 arasında, kabaca “yetmez ama evet” ile etiketlenen ama aslında daha karmaşık bir örtülü ittifak deneyi yaşadı. “Vesayete karşı” olma iddiasıyla, batı, liberal, liberal-sol, Cemaat ve hatta son döneminde -“çözüm süreciyle”- Kürt siyaseti mücavir alanı gibi fazla karışık bir çevreyi içine çeken bir hikaye kurulmak istendi. Hatta bir döneminde “milliyetçiliğin ayaklar altına alındığının” söylenmesi, ittifakın başarı kanıtı sayıldı. Sonrasında iktidarın da muhalefetin de ittifak zemini değişti. 2014 sonrasında açılan yeni on yıllık dönemin mühendisliği çok farklıydı. Bu kez, seküler milliyetçiliğin (ya da sadece milliyetçiliğin) çok sağlam hatta çok gerekli demokrasi müttefiki olabileceği, sadece “merkez sağı ihya” iddiasındaki İYİP’te değil çok daha geniş bir çevrede destek buldu. Oysa her iki durumda da ittifak endüstrisinin gözden sakladığı kararsız denge ve seçmenlerin klasik siyasi refleksleri -ve onları kullanma becerisi olanların hamleleri- yürürlükteydi. 

Bütün ortak metinlere, sonradan inkar dilen veya başka biçimde gerçekleştiği anlatılan mutabakatlara rağmen, birbirine benzeyen iki denemede de ne klasik merkezi yeniden ihya eden bir ittifak gerçekleşti, ne de çerçevesi ve öncelikleri belirlenmiş yeni bir merkez inşası. Bugün ittifakları inkarın faziletlerini anlatanlar da, bu gelişmeden hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşayanlar da aynı sığlıkta yüzmeye devam ediyorlar. CHP’nin vesayetinden kurtarılacak bir merkez siyaset kurma veya CHP’nin kurtarılması gereken çürümüş bir merkezin varlığı iddiası, krizi basit bir liyakat ya da kazanabilirlik sorunu olarak resmediyor. İYİP’in yanlışına rağmen fazla kışkırtılması ve fazla yüklenilmemesinin muhalefetin yararına olacağı fikri ile Akşener’in kendi sonuna koştuğu öngörüsü iki uçta olmasına rağmen aslında benzer gerekçeleri paylaşıyor. İttifakların taktik alanda tartışılmaya devam edilmesi, asıl sorunu saklamaya yarıyor. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.