Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İbrahim Kaboğlu: “AYM Can Atalay kararı ile anayasal düzenin korunmasında kendi varlığının yaşamsal olduğunu bir kez daha ortaya koydu”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından ikinci kez verilen “hak ihlali” kararı Resmî Gazete’de yayımlandı. Can Atalay’ın hakkının ihlal edildiği hükmedilirken, ceza infazının durdurulması istendi. Birinci karar ile ikinci karar arasında hangi farklar var, AYM kararı hangi gerekçelere dayandırıyor, bu kararda emsal oluşturacak hükümler var mı? Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu yanıtladı. Röportajın tamamını sizlerle paylaşıyoruz…

Program editörü: Aliye Altınışık 

“Karara AYM’nin ikinci kararı deniyor. Doğru ikinci kararı ama bir yineleme kararı değil. Bu karar özü itibariyle birinci kararının uygulanmamasının anayasal açıdan ne ifade ettiğini ve bunun doğurması muhtemel sonuçlarını ortaya koyuyor. Bu kararın derhal uygulanması gerektiğini açıklıyor. Başka bir ifadeyle birinci kararında AYM ihlal saptaması yaptığı ve bu ihlal durumunun giderilmesi amacıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği kararın uygulanmamasının anayasal açıdan kabul edilmezliğini, anayasanın ilgili maddelerini yeniden yorumlamak suretiyle ortaya koydu. Birinci kararda “Can Atalay, belirtilen anayasa maddelerinin ihlali çerçevesinde tahliye edilmelidir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki görevine başlamalıdır” biçiminde bir karardı. İkinci kararda ise “Bütün bunlar var kararda ama mahkemeler tarafından başlatılmamış olmasının anlamı nedir? Hak ihlali açısından bunun doğurması olası sonuçlar nelerdir?” sorularına yanıt verecek bir karar. Bu kararı ikiye ayırarak tahlil edebiliriz. Birincisi uygulanmamasına ilişkin karar olması, uygulanmamasının anayasayı, bireysel başvuru hakkını ayrıca ilan etmiş olması. İkincisi de birinci karardan farklı olarak oy çokluğuyla değil, karşı oy kullanan üyelerin de ilk kararın uygulanması gerektiği yönünde oy kullanması.

Demek ki AYM kararının uygulanmamış olmasının başlı başına bir ihlal oluşturduğu, anayasayı ihlal ettiği ve bireysel başvuru hakkını ihlal ettiği konusunda. AYM’nin bütün üyeleri aynı düşünceler, oy birliği var. Üç üye bundan ayrı olarak önceki kararlarında yani Can Atalay’ın bireysel başvuru hakkı ihlal edilmediği biçiminde daha önce verilmiş olan karardaki muhalefetlerini sürdürüyor. Bunun dışında alınan kararın bütünü oy birliğiyle alınmış bulunuyor. Bu açıdan önemlidir. Dolayısıyla gerek İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ankara’ya gönderme kararı, gerek Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin uygulamama kararı ve AYM üyeleri hakkında suç bildiriminde bulunma kararı, hepsinin anayasaya aykırı olduğu konusunda AYM üyeleri oy birliği de karar vermiş bulunuyorlar.

AYM, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu dosyayı Ankara’ya göndermesinin neden yanlış olduğunu, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu kararın anayasaya hangi yönlerden aykırı olduğunu gerekçelerini de açıklayarak ortaya koyuyor.

Bu kararda bir başka yenilik ise kararın bir örneğinin Hakimler ve Savcılar Kurulu’na göndermesi. Bir diğer yenilik ise 100 bin liralık tazminat ödenmesine karar vermesi. Demek ki kararın iki yönü var. Bir içerik yönü, kararı tahlil biçimi, ikincisi ise kararın sonuç fıkrası ve o fıkranın gerekleri. AYM kararı aslında şöyle de özetlenebilir, birinci karardaki ihlal saplamasını pekiştiren, genişleten, hem biçim bakımdan hem öz bakımından bunu Türkiye’nin anayasal düzenine oturtan karşılaştırmalı anayasa yargısı ögeleriyle bunu takviye eden ve bireysel başvuru yolunun tanınmasının neden Türkiye açısından önemli olduğunu farklı ifadelerle aktarması. Hepsinin ötesinde kendisinin anayasal düzeni korumakla yerine getirmeye çalıştığı görevin, anayasal statüsünün gereklerini bir kez daha vurgulamak suretiyle bunun sürdürülmesinin yaşamsal özelliğini tekrar tekrar ilgili maddeler temelinde açıklamalar yaparak, aynı zamanda anayasanın önemli maddeleri arasında bağlantılar kurmak suretiyle ortaya koymuş bulunmaktadır.

AYM’nin kararı etrafına yapılan tartışmalara son noktayı koymuş bulunuyor. Tabii ki bu bize umut veriyor. Bu kararın hemen uygulanması gerekiyor. Evet, AYM bir haftalık bir gecikmeyle gerekçesini açıklamıştır. Gecikmeli de olsa gerekçeyi iletmiştir. Bu bakımdan hukuken artık söz bitmiştir.

Devlet Bahçeli’nin AYM’yi ve başkanını sürekli tehdit etmesi ise tabii ki demokratik bir devlette rastlanılan bir durum değildir. Ama şu da bir gerçektir ki, biz bu konuşmaları yaparken sanki 2017 değişikliği olmamış ve 2017 değişikliğiyle erkler ayrılığı büyük ölçüde zedelenmemiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kaldırılmamış ve hesap verebilir bir hükümet varmış, siyasal sorumluluk varmış gibi konuşuyoruz. Bunlar olmasaydı son bir ayda yaşadıklarımız yaşanmazdı. Mesela Adalet Bakanı’nın Yargıtay’ın direnme kararını meşrulaştırıcı açıklamaları çoktan gensoru önergesi konusunu oluştururdu. Bu bakımdan evet umutluyum. Ben de bir hukukçu olarak umutlu olmak zorundayım. AYM’yi bu bakımdan kutluyorum ama kuşkusuz karşı karşıya bulunduğumuz siyasal ortamı da dikkate alarak 2017’de tasfiye edilen anayasal kurumları da dikkate almak suretiyle ikili bir söyleme hedef koymak durumundayız. Birincisi şimdi yaptığımız gibi “Anayasa hükümlerine uyun. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, hemen anayasanın 153. Maddesi’nin gereğini yerine getir” demek. İkincisi de biz demokrasiye inanan kişilerin, hukukçuların, medya mensuplarının, yurttaşların, Türkiye’nin hesap verebilir bir hükümete ve parlamento önünde sorumlu olan siyasal karar mercilerine ihtiyacının olduğunu da hiçbir zaman göz ardı etmemesi gerekir.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.