Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Demirtaş: “İzin verildiği takdirde ölümleri engelleyebiliriz”

Kobani davasında esasa ilişkin savunmasına devam eden eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, savunmasını 31 Aralık 2023’te hayatını kaybeden babası Tahir Demirtaş’a ithaf etti. “Hepimiz yoksul çocuğu olarak okuduk ve hakim, savcı, avukat olduk. Zenginlerin çocuğu hakim, savcı olmaz” diyen Demirtaş, babasının okur yazar olmamasına rağmen yedi çocuğunu okuttuğunu anlattı. Demirtaş savunmasında izin verildiği takdirde ölümleri engelleyeceklerini söyledi. AYM’nin ihlal kararına rağmen Can Atalay’ın tahliye edilmemesi hakkında da konuşan Demirtaş, “Gezi Direnişi tutuklularının içeride kalması lazım çünkü Anayasa’nın ihlal edildiğini, buna karşın kıyamet kopmadığını göstermek istiyorlar” dedi.

HDP’nin önceki dönem eş genel başkanlarıyla Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani davasının duruşması, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde bulunan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Selahattin Demirtaş, 2 Ocak Salı günü esasa ilişkin savunmasına devam etti.

Duruşmaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri, DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, Emek Partisi (EMEP) Milletvekili Sevda Karaca ile çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı. Ayrıca Barış Anneleri ve pek çok yurttaş da salonda yer aldı. 

Yargılanan isimlerden Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Günay Kubilay, Bülent Parmaksız, Ali Ürküt ve Nazmi Gür duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçiler ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.

Duruşma başlamadan önce avukatlar ve katılımcılar SEGBİS’le Demirtaş’a başsağlığı dileğinde bulundu. Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş da Diyarbakır’dan SEGBİS ile bağlanarak Demirtaş’a başsağlığında bulundu ve “Binlerce insanla babayı son yolculuğuna uğurladık. Binlerce kişi katıldı, herkesin sana selamı var, taziyelerini bildirdiler” dedi. Demirtaş, herkese teşekkür ederek taziyeleri kabul etti. Mahkeme başkanı da başsağlığı dileğinde bulundu. 

“Savunmamı okuma yazması olmadan alın teriyle yedi çocuk yetiştiren babama ithaf ediyorum”

HDP Basın Bürosu’nun davayla ilgili basınla paylaştığı metne göre esasa ilişkin beyanlarına devam eden Demirtaş, savunmasını 31 Aralık 2023’te hayatını kaybeden babasına ithaf etti:

“Savunmamı, okuma yazması olmadan alın teriyle yedi çocuk yetiştiren babama, Tahir ustaya ve bütün anne babalara ithaf ediyorum.”

Türkiye’de ve dünyada siyasetin etkisinin azaldığını söyleyen Demirtaş, “Bizler siyasetçiyiz, siyasetin değiştirici gücünü öne çıkarmaya çalışıyoruz. Siyasetin eli kolu bağlı, insanlar siyasete güvenmiyor çünkü siyaset insanlara beklediğini veremiyor. Türkiye’de siyaset neden çöktü, güç kimin elinde, bizi hapiste tutan kimdir, hangi güçtür” diye konuştu.

“Bugün Van Bahçesaray’da yolların altı ay kapalı olduğu bir köyde insanlar birbirini boğazlamıyorsa bunun nedeni TCK değil evrensel erdemliliktir”

İnsanlığın doğadaki her şeyin hakimi olduğuna inandığını ve inandırıldığını söyleyen Demirtaş, şöyle devam etti: 

“Biz kendi etik değerlerimizi yitirdik. Kendi icat ettiğimiz kötülüğü büyüttük. Gramsci’nin dediği gibi: ‘Ey ahkam bir tek sen kötüsün.’ Barbarlık, vahşilik diyoruz ya yanlış; biz barbarken, vahşiyken bunları yaşamıyorduk. Medeni olduğumuz için bunları yaşıyoruz. Bugün Kürdistan’da, Rojava’da yaşanan kıyım vahşilik barbarlık değil. Medenileştiğimiz için bunlar yaşanıyor. Kötülüğü yaratıp başka bir şeyi keşfettik. Erdemi, etik değerleri keşfettik çünkü hiçbir güç içimizdeki özgür ruhu engelleyemez. Modernitenin bize dayattığı şey toplumsallıksa, bunun da yolu etik değerlerdir. Bizi bir arada tutan şey anayasa değil, yasalar değil. Bugün Van Bahçesaray’da yolların altı ay kapalı olduğu bir köyde insanlar birbirini boğazlamıyorsa, malını mülkünü gasp etmiyorsa, bunun nedeni Türk Ceza Kanunu (TCK) değil evrensel erdemliliktir. Medeniyetin var olduğu günden beri bir yandan da erdemlilik akar ve gelişir. Bu davada medeniyetin iki ayrı nehri birbiriyle çatışıyor: Kötülük ve erdemlilik. Bütün bu kötülüklerle baş etmenin yolu olarak bizi özgürlüğe zorlayan, doğal halimize zorlayan, öte yandan kültür olarak bizi sınırlayan dine ve ideolojiye karşı beynimiz sürekli isyan eder. Bütün yarattığımız çatışmanın altında yatan neden budur.”

“Bu dosyada da bizim tutuklu kalmamız lazım ki Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün”

Demirtaş, dünya ve Türkiye tarihine ilişkin anlatımlara yer verdiği savunmasında, gücün uluslararası güçlerin elinde olduğunu söyledi:

“Güç sizin elinizde değil, iktidarın da elinde değil, güç uluslararası güçlerin elinde. Bu dosyada da bizim tutuklu kalmamız lazım ki Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün. Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün ki bu uluslararası güçlerle işbirliğini sürdürsün. Avrupa Konseyi, Avrupa burada olup bitenlerin farkında.”

“Sarı torba bırakan gruplara sorun, uğruna uğraştıkları dinin ve kimliğin ne kadar farkındalar?”

Demirtaş, dünyadaki inançların ve dinlerin iyilik vaaz etmesine rağmen kötülüğün devam ettiğini örneklerle anlattı:

“Birbirini boğazlayan İrlandalı Katolik ve Protestanların çoğu İncil’in 10 emrini bilmiyor. Yalanın üzerine kurulu bir düzen var. Din uğruna, inanç uğruna birbirini kesmeyen kalmadı. IŞİD’lilere sorun bakalım İslam adına tam olarak neyi biliyorlar ya da sokağa dökülen linç güruhlarına, Genel Merkezimizin önüne gidip sarı torba bırakan gruplara bir sorun bakalım, uğruna uğraştıkları dinin ve kimliğin ne kadar farkındalar? Farkında değiller. Bunlar sadece karnını doyuran, neslini sürdürmeye çalışan gruplardır. Erdemlilik sözleşmesi bozulmuşsa bir arada yaşamanın imkanı yoktur ki onu bozan da biz değiliz.”

“Erdoğan, AKP’li yetkililer, İletişim Başkanlığı seçim sürecinde binlerce kez ‘Demirtaş, Kürtler tehdittir’ mesajı verdi”

Demirtaş, “Binlerce kez Kürtler tehdit olarak gösterildiyse, o artık tehdittir. Komünistler tehdit olarak gösterildiyse, artık onlar tehdittir. Erdoğan, AKP’li yetkililer, İletişim Başkanlığı seçim sürecinde binlerce kez bunu yaptılar. ‘Demirtaş, Kürtler tehdittir’ mesajı verildi” diye konuştu. 

“Cezaevlerinde büyük hırsız bulamazsınız, onlar küçük hırsızlardır”

Demirtaş, “Kürdistan” demelerinin yasaklandığını söyleyerek şöyle devam etti:

Bizi ekmeğe muhtaç edip bize ekmeği çalmayı yasaklayanlar tarlayı, fırını çalmış. Hatta ülkemi, anavatanımı çalmışsın. İşte buna ‘İtiraz edemezsin’ diyor. ‘Kürdistan diyemezsin’ diyor çünkü erdemlilik sözleşmesinin kuralları geçerli değil, güç geçerlidir. Biz erdemliliği savunuyoruz ve daha ilk günden erdemliliği savunduğumuz için kazandık zaten. Davanın sonucu belirlemeyecek kazananı. Biz iyiliği ve doğruluğu savunduğumuz için daha ilk günden kazandık. Bunun da bir bedeli var ve bunu ödemeye devam ediyoruz. En büyük hırsızlar bankacılardır ya, en büyük hırsızlar o yüzden her zaman devleti yönetenlerdir. Cezaevlerinde büyük hırsız bulamazsınız, onlar küçük hırsızlardır. Karnını doyurmak için, ailesini geçindirmek için çalmıştır. Hırsızlığı meşrulaştırmayalım ama gerçek budur.” 

“G20, Birleşmiş Milletler katiller zirvesidir, Netanyahu, HAMAS katildir ama Filistin halkı, İsrail halkı, Kürt halkı mazlumdur”

“Dünyanın en büyük teröristleri emperyalistlerdir. ‘Ben bu teröristi bırakmam’ diyenler emperyalistlerle sarmaş dolaş değil mi? Amerika’nın, İsrail’in yaptıklarını saymayalım. Sonra bunlar kameraların karşısına geçip masum halkı terörist olarak ilan ederler. G20 katiller zirvesidir, Birleşmiş Milletler öyledir, Netanyahu katildir, HAMAS katildir ama Filistin halkı, İsrail halkı, Kürt halkı mazlumdur. Halkların diline ve kültürüne el koyanlardır katil olanlar, biz değiliz. Biz sadece halkımızın onurunu ve kimliğini savunduk, halkımızın kendi topraklarında insanca yaşama hakkını savunduk.” 

“Kürtler işgale siyasetle, lafla direnince neden terörist oluyor?”

“Buradaki hangi Türk ve Kürt arkadaş kimin hakkına el koydu? Devleti de yönetmedik. Gültan (Kışanak) ablayı yolsuzlukla, Türkçe tabelaları belediyeden sökmekle suçlayabilir misiniz? Burada Türkçe konuşulamaz diye suçlayabilir misiniz? Hayır ama ben size binlerce böyle faşist belediye başkanı sayabilirim. ‘Kesk u sor u zeri’ (Yeşil, kırmızı, sarı) söktüler, trafik lambalarını yasakladılar. Kim suçlu? Kimin tavuğuna kış dedik? Vatan bizim, toprak bizim, emek bizim. Ankara’yı mı işgal ettik? Gelip orada halkın dilini, kültürünü, inancı mı yasakladık? Türkler işgale karşı çıktılar mı? Yunanlılar, İngilizler vardı ve Türkler buna karşı direndiler. Kürtler direnince neden terörist oluyor? Üstelik siyasetle, lafla direnmiş. ‘Bu kadarı bile senin için ölüm fermanıdır’ denildiği an erdemlilik sözleşmesi bitmiştir. Yalan, iftira budur. Bize yönelik tarihi ve güncel yalanların kaynağı budur, saf kötülüğün kaynağı budur. Arkadaşlarımız suçsuz yere tutuklu, bunu bilmeyen mi var?” 

“Can Atalay bırakılmaz çünkü AYM kararı uygulanmayınca kıyamet kopmaz”

Demirtaş, beyanlarına Gezi Parkı davasından tutuklanan ve 18 yıl hapis cezası alan Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hak ihlali kararına rağmen tahliye edilmemesiyle devam etti:

“Dini sömürenler, Allah’ı kandırdığını düşünenler secdeye giderken Allah’ı düşünmüyorlar. İddia ediyorum, secdeye giderken ihale düşünüyor. İşte bunu sağlayabilmesi için de hepimizin içeride kalması lazım. Gezi Direnişi tutuklularının içeride kalması lazım çünkü sözleşmenin ihlal edildiğini, buna karşın kıyamet kopmadığını göstermek istiyorlar. Neden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararı uygulanmıyor, neden AYM kararları uygulanmıyor? Niye arkadaşımız (Can Atalay) bırakılmaz? Çünkü AYM kararı uygulanmayınca kıyamet kopmaz. ‘İhale almaya, beş maaş almaya devam edeceksiniz. Kıyamet kopuyor mu, hayır. Sizinle aramızdaki bağ Anayasa değil, para akışı devam ediyor. Anayasa ihlal edildi diye isyana paniğe gerek yok. Bunları yapmaya devam edeceğiz, haberiniz olsun’ diyorlar.

“Mesele Can Atalay değil, yasalarla Anayasa’ya aykırı ihlallere hazırlanıyorlar”

Mesele Can Atalay değil. Daha çok ihlal yapacaklar. Yasalarla, Anayasa’ya aykırı ihlaller yapmaya hazırlanıyorlar. İşte Gültan Kışanak yedi yıldan fazla tutuklu. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (CMK) yazıyor, en fazla yedi yıl kalabilir. Kalabilir, isyan mı edilecek, aman. İslam inancına göre ölen kişi, cemaatle cenazeye gider ve cemaat dağıldıktan sonra başı taşa değdiğinde öldüğünü anlar. O günkü toplum da sıra kendisine gelince öldüğünü anlayacak ama günü gelince mutlaka iyilik hakim gelecek ve hep denildi ya, dünya iyiliğin yüzü suyu hürmetine dönüyor, biz de iyilik kazansın diye burada direniyoruz.”

“Babam yedi çocuğunu okuma yazma bilmemesine rağmen okuttu”

Demirtaş “Adaleti çıkarırsanız sizden hukukçu olmaz, kasap olur kasap” diyerek şunları söyledi: 

“Hepimiz yoksul çocuğu olarak okuduk ve hakim, savcı, avukat olduk. Zenginlerin çocuğu hakim, savcı olmaz. Bakın babam yedi çocuğunu okuma yazma bilmemesine rağmen okuttu. Hepinizin babası, annesi öyle. Annem gece yarısına kadar başkalarının elbiselerini dikti. Bizi okutmak için yaptı bunu.” 

“Kürdistan’ın bölünmesi emperyalistlerin bize armağanıdır, Kürtler Türklerle birlikte hareket etmeyi seçtiği için bugün bu trajedi yaşanıyor”

Savunmasında “Kürdistan” tarihine ilişkin anlatımlara geniş yer veren Demirtaş, bugünkü sınırların büyük oranda 1916’da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması ile belirlendiğini söyledi. Demirtaş, “1514’te fiilen ikiye bölünen Kürdistan coğrafyası 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması ile dörde bölünür. Kürdistan’ın bölünmesi emperyalistlerin bize armağanıdır ki daha sonra kendi hatalarımızla bu sorunu büyüttük” diye konuştu.

Demirtaş, 1925’teki Şeyh Said İsyanı’na da dikkat çekerek, “Kürtler Türklerle birlikte hareket etmemiş olsaydı kaderimiz nasıl olurdu bilemiyorum. Birlikte hareket etmeyi seçtiğimiz için bugün bu trajedi yaşanıyor.” dedi. 

“1925’te kandırılan Ankara değil Şeyh Said ve arkadaşlarıdır”

Lozan Antlaşması’na da işaret eden Demirtaş, “Bu anlaşmada Kürtlere yönelik hükümler yer almaz, Kürtlere dair herhangi bir hüküm yoktur çünkü İsmet İnönü ‘Ben Kürt ve Türk halkının temsilciyim’ der. Kürt mebuslar bunu teyit ederler. Lozan Anlaşması bir başarı olarak görülür” diye konuştu.

Şeyh Said’in kafasında büyük bir isyan fikri olmadığını ancak Azadi Örgütünün teşvikiyle ve yanlış anlaşılma sonucu isyanın patlak verdiğini dile getiren Demirtaş, şöyle devam etti:

“1925 çok önemlidir, Türk-Kürt ilişkilerinin önemli bir kırılma noktasıdır. Yeni tarih yazımında Kürtler arkadan vurdu yazımına kadar giderler. Burada kandırılan Ankara değil, Şeyh Said ve arkadaşlarıdır. Hepsi halifeliğin devamı için savaştılar, hepsine özerklik sözü verildi. Bunlar tarihi gerçekler. İki ayrı anlatı ve iki ayrı duygu kırılması var. Biri için vatana ihanetle suçlanan, öteki için kahramandır. Anlattığım tehlike kodları Kürtler için başka, Türkler için başkadır.” 

“Şeyh Said İsyanına karşı yapılan katliam Sünni Kürtler için, Dersim Katliamı Alevi Kürtler için kırılma noktasıdır”

Demirtaş, 1938 Dersim İsyanı’yla ilgili sözlerle savunmasını sürdürdü:

“Şeyh Said İsyanına karşı yapılan katliam Sünni Kürtler için, Dersim Katliamı Alevi Kürtler için kırılma noktasıdır. Dersim bir isyan değildir, orada bir isyan hazırlığı da yoktur. Dersim bir ilin ismi değildir, bir bölge adıdır. Kürt Aleviliğinin yaygın olduğu bir bölgedir. Dersim Kürtler için de, Aleviler için de özgündür. Dersim bölgesi özerktir ve oradaki katliamın nedeni bu özerkliği dağıtmaktır. Ocak örgütlenmesiyle toplumsal sorunlar çözülür. Dersim Katliamı ile ocak sistemi dağıtılmaya çalışılır. Katliam emri İsmet İnönü tarafından verilir.”

“Onların tek suçu imzaladıkları dilekçeye ‘Türkiye Kürtleri’ yazmalarıdır”

Demirtaş savunmasında 49’lar Davası olarak anılan davaya da değindi:

“Musul’da içinde Kürtlerin de olduğu bir grup tarafından Türklerin katledilmesi duyulunca, Ankara’da siyasetin havası gerilir ve orada öldürülen Türkmen kadar Kürt öldürülmesi CHP’li bir milletvekili tarafından teklif edilir. Kürtler o dönemde Türkiye Kürtleri olarak imza toplar. Bu, uzun yıllar yaşanan sessizlikten sonra Kürtler adına atılan ilk imzadır çünkü Dersim ve Ağrı katliamlarından sonra Kürtlerin asimile edildiğine inanılır. Ankara’da tartışmalara sebep olan bu dilekçe sonrasında aralarında Ape Musa’nın da olduğu 50 Kürt ileri geleni, öğrenci, aydın tutuklanır. Biri yargılama başlamadan hayatını kaybeder ve olay 49’lar Davası olarak tarihte yer alır. Yargılamalar uzun sürer, zaman aşımından dava düşer. Bu dava Kürtlerin hafızasında önemli yer bırakır. Onların tek suçu imzaladıkları dilekçeye ‘Türkiye Kürtleri’ yazmalarıdır. Ankara’nın tüylerini diken diken etmiştir bu tabir.”

“Vedat Aydın’ın katledilmesi benim ve Kürtlerin hafızasında önemli bir başka kırılmadır”

PKK’nın kuruluşuna, aynı yıl gerçekleştirilen Maraş Katliamı’na ve daha sonra yaşananlara kronolojik olarak dikkat çeken Demirtaş, “90’da Halkın Emek Partisi (HEP) kurulur ve Kürtler haklarını demokratik mücadele yoluyla kazanacaklarına inanır. Bu, Kürtlerde büyük coşku yaratır” dedi. Demirtaş, 1991’de öldürülen HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ı hatırlatarak“18-19 yaşındaydık, Vedat Aydın’ın katledilmesi benim politize olmama neden oldu. Cenazesinde ben de vardım. Vedat Aydın’ın katledilmesi benim ve Kürtlerin hafızasında önemli bir başka kırılmadır” diye konuştu.

Öcalan tarafından ilan edilen tek taraflı ateşkeslere, bunların boşa çıkarılmasına, parti kapatmalara, failli meçhul cinayetlere, özel savaş politikalarına da konuşmasında dikkat çeken Demirtaş, devletin Öcalan ile İmralı’daki görüşmelerinin de 2000 yılında başladığını belirtti.

“Yaşasaydı bugünkü Kemalizm’i herhalde Mustafa Kemal’in kendisi bile tanımlayamazdı”

Daha sonra Türk tarihine değinen ve Jön Türklerin faşizmden sosyalizme, komünizmden siyasal İslam’a kadar her düşünce akımını takip ettiğini belirten Demirtaş, “Bütün bunlar karışınca ortaya çorba çıktı” dedi.

Demirtaş, Kemalizm’in bütün bu akımlar arasında bocaladığını belirterek, “Yaşasaydı bugünkü Kemalizm’i herhalde Mustafa Kemal’in kendisi bile tanımlayamazdı” diye konuştu. Demirtaş Cumhuriyetin kuruluş döneminde faşizmin ve komünizmin revaçta olduğunu ve Türklüğün de o mertebeye çıkarılmak istenildiğini söyleyerek, “O yüzden hep İtalya ve Sovyet Rusya’ya ziyaretler yapılır. Kadro diye bir doktriner dergi çıkarılır ve o dergide faşizm övülür” dedi.

“Türkler Türk’tür, bazen Kürtler Türk’tür, bazen Kürtler Kürt’tür, bazen Kürtler yoktur”

Demirtaş, Türklüğün tanımının koşullara göre değiştiğini belirterek “Bazen herkes Türk’tür, bazen sadece Türkler Türk’tür, bazen Kürtler Türk’tür, bazen Kürtler Kürt’tür, bazen Kürtler yoktur. Bazen bütün dünya Türk’tür, bazen Kıbrıs ve Azerbaycan Türk’tür. Duruma göre, ihtiyaca göre değişen pragmatist bir Türklük tanımdan bahsediyoruz” diye konuştu. Demirtaş, Kemalizm’in hiçbir şekilde toplumda tam olarak yer edinemediğini ve ordunun da bu nedenle 10 yılda bir darbe yaptığını söyledi.

“1980 Darbesinin asıl hedefi soldur, yeşil İslamcı bir anlayışın sonucudur”

Solun da “vatan hainliği” olarak beyinlere pompalandığını söyleyen Demirtaş, “Ama bu büyük bir yalandır. Solun hataları vardır ama hiçbir zaman vatan haini değildir. Bu halk için her zaman en büyük bedeli ödemiştir. 1980 Darbesi’nin asıl hedefi soldur. Kemalist devrim yaptığını iddia eden Kenan Evren, Alevi köylerine camiler inşa ederek ve pek çok benzer uygulamalarla solun yerine İslamcı bir anlayışı yerleştirmiştir. Bu darbe Kemalist bir darbe değil yeşil İslamcı bir anlayışın sonucudur. Bu darbe henüz bitmiş değildir. 1980 Darbesi bütün kurum kuruluşları ve zihniyeti ile devam ediyor” diye konuştu.

“CHP’nin kafası Cumhuriyet’in başından beri karışıktır”

1968 öğrenci hareketlerine kadar Cumhuriyet’in üç temel tehdidi olarak görülen Kürtlerin, Alevilerin ve solcuların sindirildiğini söyleyen Demirtaş, “CHP’nin kafası Cumhuriyet’in başından beri karışıktır, halen de böyledir. Ortanın solundan ortanın sağına kadar savrulur durur” dedi. 


“Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya Türk halkının değerleridir”

Demirtaş, sol sosyalist mücadele tarihine de değinerek şunları söyledi:

“Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin ve Yusuf vardır, Mahir Çayan vardır. Kürt hareketinde Mazlum Doğan 24 yaşındadır. İbrahim Kaypakkaya 24 yaşındadır. Bunların hepsi büyük teoriler yazarlar. O yıllarda Türkiye’nin 20’li yaşlarındaki gençleri dünyayı sarsacak teoriler yazdılar ve bunları hayata geçirmek için pratiğe geçtiler. Sonrasında sol kendi içerisinde fraksiyonlara ayrıldı, paramparça oldu ancak o döneme damgasını vuran gençler bugün halen Türkiye sol sosyalist hareketinin öncülüğünü yapıyorlar. TİP’in varlığı Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, bunların Kürt hareketiyle ilişkileri kendi içlerinde kıpır kıpır bir tartışma yürütürler. Belki iktidara gelemiyorlardı ama bunlar Türkiye’deki vicdanı bozulan erdem sözleşmesini yeniden kurmaya çalışan en önemli düşünce akımlarıydı. Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli yeniden sol ve sosyalist tartışmaları topluma taşımaya çalışmanın yanı sıra Cumhuriyetin hatalarıyla yüzleşmeye de çalıştı. Bu Türkler için ilkti. Mahir Çayan, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını en net ifade eden öncülerden biridir. İbrahim Kaypakkaya aynı şekilde. Bunlar Türk halkının değerleridir. Bunları bugün ‘terör örgütleri’ diye anıyorlar. Asıl bunlara kıymet vermelidirler.

“Maalesef sol, 1980 Darbesinden sonra uzun yıllar kendisine gelemedi”


“Topal Osman’ı anacağınıza bunları anın diyeceğim ama nereden anlayacaklar. Bunlar anti-emperyalistlerdi, Kürt halkının dostlarıydılar. Kürt halkı olarak geri dönüp baktığımızda o dönemde anlaşılmayan şeyin ne olduğunu çok iyi anlıyoruz. Kaypakkaya, 24 yaşında Kürtlerin tarihini Kürtlerden daha cesur sahiplenebiliyordu. Deniz Gezmişler idam sehpasına giderken ‘Yaşasın Kürt ve Türk halkının kardeşliği’ diye slogan atabiliyorlardı. Onların takipçileri bugün bizimle HDP’de siyaset yürütüyorlar. Maalesef sol, 1980 Darbesinden sonra uzun yıllar kendisine gelemedi. Nasıl ki Kürtler demokratik siyaset yapmaya çalıştıysa, sosyalistler de bu yolda çok sayıda parti kurdu. Örneğin Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) demokrasiyi savunmak adına İslamcılardan çok daha sert ve net bir şekilde 28 Şubat Darbesine karşı tavır sergiledi. Bütün bu onurlu insanlar bu mahkemelerde yargılandılar, işkencelerde katledildiler ama geri adım atmadılar. Bugün bizimle birlikte hareket ediyorlar, çünkü ortak ve onurlu yaşamın ancak böyle mümkün olduğuna inanıyorlar. Bu bizim için büyük bir onur ve gururdur. Onlar bizi gururlandırdılar, biz de ortak mücadeleden vazgeçmeyerek onların emeğine ve tarihsel mirasına saygılıyız.”

“Bir halk ‘Çözüm istiyorum’ diyor diye nasıl suçlama konusu olur?”

Demirtaş hakkında hazırlanan fezlekelerin tamamının siyaset yapma hakkına yönelik olduğunu söyledi. Bir fezlekede, “Kandil’de örgüt yöneticileri ile fotoğraf çekme” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını belirten Demirtaş, “Propaganda amaçlı değildi. Barış sürecinin ciddiyetini, olabilirliğini göstermek amacıyla yapılan sosyo-psikolojik bir çalışmaydı. Türkiye’de artık silahların susacağını göstermek için çekilmiş bir fotoğraftı. Bir diğer fezleke demokratik çözüm çadırıdır. Bir halk ‘Çözüm istiyorum’ diyor diye nasıl suçlama konusu olur? Bu sabahtan beri anlattığım trajedinin bir başka örneğidir. Ortada bir suç yok, hakkı ihlal edilenler Kürtler” diye konuştu.

Hakkında hazırlanan fezlekelerin tamamının, yürüyüş, Kürt sorununun çözümünü içeren konuşma ve eylemlerden oluştuğunu dile getiren Demirtaş, “Bu fezlekeler ifade özgürlüğüne, demokratik eylem hakkına müdahaledir. Bir diğer fezleke gerilla cenazesine ilişkin. Katılmadığım bir eylem ama kumpasın bir parçası olarak buraya sıkıştırılmış” dedi. 

“Gazze için direniş çağrısı yapıyorsun, o niye suç değil? Biz özerklik isteyince niye suç?”

Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti:

“Bu fezlekelerde direniş dediğimiz her şeyin altını çizmişler. Direniş eşittir terör. Bizim jargonumuz farklı, tarih bilincimiz farklı, kullandığımız kavramlar farklı. ‘Barış için direniyoruz. Bu savaşı bitireceğiz, bunun için direneceğiz’ demişiz bunun altını çizmişler. Ben Diyarbakır İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı iken İl İnsan Hakları Kurulu kurulmuştu. Vali kurulun temsilcisiydi. Orada yaptığım konuşmada İHD örgütleri dedim diye sözümü kesti Vali, ‘Örgüt demeyin, başka bir şey deyin’ dedi. Abdulhamit’ten beri böyle. Kendisi burun kelimesini bile yasaklamıştı. Biz direniyoruz, hapiste direniyoruz, parlamentoda direniyoruz. Zulme karşı direniş haklıdır, meşrudur. Sen gece gündüz Gazze için direniş çağrısı yapıyorsun, hilafet çağrısı yapıyorsun. O niye suç değil? Biz özerklik isteyince niye suç? Onlarınki barışçıl ise bizimki de barışçıl.

“Bize izin verseniz ölümleri engelleyeceğiz”

Türklerin ve Kürtlerin hafızası başka aktı. Yüz yılda iki ayrı korku ve travmaya sahip halk, aynı ülkenin çatısı altında mecburlar, mahkumlar ve aynı zamanlarda cezalılar. Bizim için ceza gibi ama Türkler için de ceza gibi. Başka bir çaremiz de yok. Türk Devletinin Kürtlere bakışı şöyle, ‘Ya benimsin ya kara topraksın.’ Slogan yasak, pankart yasak, siyaset yasak, sivil toplum örgütü yasak. Dağa gidince terörist. E siz dik alasını yapıyorsunuz. Şeriatı da hilafeti de savunanınız oluyor. Biz de hakkımızı kullanıyoruz. Bize izin verseniz ölümleri engelleyeceğiz.” 

“Özür dilenip el üstünde tutulması gereken inançlar, halklar ama utanmadan hâlâ onlara hakaret ediyorlar”

Parlamento’da Kürtçe konuşmaların engellenmesine de tepki gösteren Demirtaş, şöyle konuştu:

“Süryanice bile konuşturmadılar. 2023 yılından söz ediyoruz, utanç verici bir şey. Özür dilenip el üstünde tutulması gereken inançlar, halklar bunlar ama utanmadan hâlâ onlara hakaret ediyorlar. Yahu bunu alkışlamanız gerekiyor. Bunu yapması gereken adam, ırkçı faşist hezeyanlarla Süryanice konuşanı kovmaya çalışıyor. Anlattığım şey 1800’lerden değil. 1800’lerden anlatmaya başladım, bitmiyor, aynı zihniyet devam ediyor. Bunu yapan kim, en zengin milletvekili. Kürtçe, Süryanice iki kelimeye tahammül edememenin adı faşizmdir, ırkçılıktır. Bu fezlekeler işte bu zihniyetle hazırlanmış. Savcının bu fezlekeyi fırlatıp atması lazım ama kabul ediyor. Ey Savcı, sen kimsin ya? Ben anavatanımda, Kürdistan’ın kalbi Amed’de bunları konuşmuşum, sen fezleke hazırlamışsın.”

“Kürtler iglo yapsa, ‘Kürtlerin evidir’ dese, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kutuplara nota verir”

“Hepimiz Erdoğan’ın hayranı mı olacağız? O zaman biz biz olmayız, onurumuzu kaybederiz. Kürt sorununun bir tek çözüm yolu var, o da Kürt’ün olduğu gibi kabul edilmesidir. Türk neyse o, biz Türk’e şekil vermeye çalışıyor muyuz? Bunu yapma hakkımız da yok, böyle bir zihniyetimiz de yok. Türk, Fatih Sultan’ı anmasın, anarsa savcı soruşturma açar. İstanbul Fethi’ni anmayın. Biz tarihteki büyüklerimizi andık diye yargılanıyoruz. Qazi Muhammed’i andık diye suçlama yapılmış. Kürtler kutuplarda halk elde etse bile ona karşı çıkarlar. Bir iglo yapsa Kürtler ve ‘Kürtlerin evidir’ dese, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kutuplara nota verir. Bahçeli der ki ‘Derhal tuzla buz edilmeli. Omuz üstünde baş konulmamalı. Türk’ün gücü gösterilmelidir.’ Yapılmadı mı?”

“Türk’sen övün, değilsen itaat et, yüzyılın özeti budur”

Demirtaş, kolluk güçlerinin yaptığı bir yazılamadaki “Türk’sen övün, değilsen itaat et” yazısını göstererek “Yüzyılın özeti budur. Siz Türk olarak övünüyor musunuz bilmiyorum ama biz Kürtler olarak itaat etmiyoruz. Birlikte yaşamaya varız ama bu zihniyete karşı sonuna kadar direneceğiz” diye konuştu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.