Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Demirtaş: “Bahçeli’nin AYM üzerindeki baskısı Can Atalay kararı nedeniyle değildir, Demirtaş hakkında vereceği olası kararla ilgilidir”

Kobani davasında esasa ilişkin beyanlarına devam eden eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in kendilerine çözüm süreci başladığında Abdullah Öcalan’ın iki mektubunun Erdoğan’ın elinde olduğunu söylediğini belirtti. HDP yöneticilerinin çözüm sürecinde açlık grevinde olduğunu hatırlatan Demirtaş, “Adalet Bakanı’nın kendisi Sincan Cezaevindeki arkadaşları ziyaret etti” dedi. Hükümetin çözüm sürecinde Öcalan’la görüşme hazırlığı yaptığını söyleyen Demirtaş, sürece zarar gelmemesi için açlık grevini bitirmek için harekete geçtiklerini belirterek “Polis ise ‘Öcalan posteri var’ diye on binlerce Kızıltepeli’nin buluştuğu mitingte gençlere işkence yapıyor. O dönem Fethullahçıların da bundan haberi var” diye konuştu. Demirtaş, davanın iddianamesini ise Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Kurtça Eker’e hazırlattıklarını söyledi. 2017 yılında yapılan refarandumdan sonra Türkiye’de yıkım sürecinin başladığına dikkat çeken Demirtaş “Sanırım AİHM Büyük Daire’nin kararı açıklanacak. AİHM’deki görüşmeler bitti. AYM’deki yargılama da bitti, kararın yazıldığını biliyoruz. Bahçeli’nin AYM’yi baskı altına almasının nedeni budur. Can Atalay elbette serbest bırakılmalıdır ancak AYM üzerindeki baskı Can Atalay kararı nedeniyle değildir, Demirtaş hakkında vereceği olası kararla ilgilidir” diye konuştu.

HDP’nin önceki dönem eş genel başkanlarıyla Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani davasının duruşması, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde bulunan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. 

Yedi yıllık azami tutukluluk süresi dolan ancak tahliye edilmeyen Selahattin Demirtaş, Edirne F Tipi Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile esasa ilişkin beyanlarına 27 Aralık’ta da devam etti. Dava avukatları, HDP Eş Genel Başkanı Cahit Kırkazak ve tutuklu siyasetçiler Sebahat Tuncel, Nazmi Gür, Bülent Parmaksız duruşma salonunda yer aldı. Diğer tutuklu siyasetçiler Kocaeli, Sincan ve Edirne Cezaevlerinden SEGBİS ile duruşmaya katıldı. 

“Erdoğan, kendisini yargı yerine koyarak AİHM’in kararı bizi bağlamaz dedi”

HDP Basın Bürosu’nun davayla ilgili basınla paylaştığı metne göre esasa ilişkin beyanlarına üçüncü gününde devam eden Demirtaş, Erdoğan’ın “AİHM’in kararları bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” sözlerini hatırlatarak şöyle konuştu:

“Bu açıklamalar yapılırken duruşmam devam ediyordu. Halen bu açıklamaların etkilerini yaşıyoruz. ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararı bizi bağlamaz’ diyor. Biz dediği kimdir? Devlettir. ‘Devleti bağlamaz’ diyor. Mesela ‘Erdoğan olarak beni bağlamaz’ dese anlarız. Erdoğan’ı bağlayan bir karar değil. Erdoğan burada kendisini yargı yerine koyarak ‘AİHM’in kararı bizi bağlamaz’ dedi. O günden beri AİHM kararları yargıyı bağlamaz hale geldi, bugün Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının gereği yapılmıyor aksine AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulduğu bir döneme geldik. Nerede başladı bu cesaret? Tam da bu açıklamayla başladı. Siz hukuk fakültesi mezunusunuz AİHM kararlarının özellikle yargıyı bağladığını tartışmamıza gerek yok. Erdoğan tek başına bir anayasa hükmünün bağlayıcı olup olmadığına karar verdi ve gereği yerine getirildi.”

“Çözüm süreci Kürtlere yarıyor diye yeniden silaha sarıldılar”

İlker Başbuğ’un “Altı kez PKK’yı yendik ama askeri olarak sorunu çözemedik” sözlerini hatırlatan Demirtaş, şöyle devam etti: 

“Bizler dilimizden, kültürümüzden vazgeçemeyiz. Vazgeçmesi gereken bu hataları yapanlardır. Düşünün bütün bu yarattıkları bu ülkeye zarar vermiyor mu? Silah var diyorlar biz de onu bıraktırmaya çalışıyoruz. Yıllarca İmralı’ya gittik, Kandil’e gittik. Erdoğan’ın ‘Öcalan’ın çağrısı önemlidir’ sözleri manşet oldu. Tarih 11 Mart 2015 çünkü görüşmelerimiz devam etti ‘Mesele silahlı çatışmaların dışına çıksın’ diye uğraştığımız bir dönem. Ne yaptılar, HDP Haziran’daki seçimlerde AKP’yi tek başına iktidar olmaktan çıkarınca işin rengi değişti. Çözüm süreci Kürtler’e yarıyor diye yeniden silaha sarıldılar. O yüzden AİHM kararının sizler tarafından Erdoğan talimatı sonrasında uygulanmaması devlet sistemini tümden çökertmiştir.”

“Çözüm süreci başladığında Öcalan’ın iki mektubu Erdoğan’ın elindeydi”

Erdoğan’ın kendilerini hedef alan açıklamalarını hatırlatan Demirtaş, şunları söyledi:

“Her konuşmasından sonra oy çağrısı yapıyor. Oy uğruna bizleri içeride tutuyor. Açık söylüyorum yalancı, iftiracı. Bizim bunları söylemediğimizi bilmiyor mu? Biliyor. Çözüm süreci başlamıştı. Öcalan’ın iki mektubu Erdoğan’ın elindeydi. Bunu Sadullah Ergin bize söyledi. ‘Bu defa iş ciddi, Cumhurbaşkanı bu işi ciddiye alıyor, Öcalan kararlı gözüküyor iki ayrı mektup yazmış fakat o dönem bir sorun vardı. Açlık grevleri başlamış 65’inci günlerine gelmiş. Biri yaşamını yitirirse süreç sıkıntıya girer o yüzden bu açlık grevlerinin bitmesi için sizden beklentimiz var. Lütfen bitirsinler açlık grevlerini ki süreç devam etsin.’ Bu iktidarın bizden ricasıydı.”

“Adalet Bakanı’nın kendisi Sincan Cezaevindeki arkadaşları ziyaret etti”

“O dönem yöneticilerimiz de açlık grevindeydi. Adalet Bakanı’nın kendisi Sincan Cezaevindeki arkadaşları ziyaret etti. Biz de Diyarbakır’da arkadaşlarımızı ziyaret ettik durumu anlattık. Onların da cevabı şu oldu, ‘Biz süreçten memnuniyet duyarız, barış olursa zaten biz bırakırız. Eğer Öcalan ile görüşme varsa Adalet Bakanı’nın somut bir şey söylemesi lazım. Bunlar olursa açlık grevini bırakırız süreci tıkamak için değil çözümün önünü açmak için açlık grevi yapıyoruz.’ Bunu Sincan’daki kadınlar da bizzat Sadullah Ergin’e söyledi. Ondan sonra bir kaç yerde büyük miting yapma kararı aldık.”

“Hükümet Öcalan’la görüşme hazırlığı yapılırken polis ise ‘Öcalan posteri var’ diye gençlere işkence yapıyor”

“O mitinglerde de açlık grevinin bitirilmesinin çağrısını yapacağız sürecin sorumluluğunu biz alıyoruz diyeceğiz. Bunun sosyopsikolojik zeminini oluşturmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede çok görkemli mitingler yaptık. Bunlardan birini de Kızıltepe’de yaptık. O zaman yöneticilerimiz geldi dediler ki ‘Öcalan’ın posteri var diye gençlere işkence yapıldı, gözaltına alındı.’ Sebebi de Öcalan’ın posteri. O sırada Hükümet Öcalan’la görüşme hazırlığı yapıyor biz açlık grevini bitirmek için yollara düşmüşüz. Biz de süreç aksamasın, kesintiye uğramasın diye uğraşıyoruz. Polis ise ‘Öcalan posteri var’ diye onbinlerce Kızıltepeli’nin buluştuğu mitingte gençlere işkence yapıyor. Neden? O dönem Fethullahçıların da bundan haberi var. Bu işkence haberleri basına düştü. Bu şu demekti ‘Ey Kürtler devletin Öcalan’a yaklaşımı budur.’ Ben de orada daha ‘Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz’ dedim. Bunu Fethullahçı polislere dönerek söyledim. Kasıt barışı sağlayanın heykelini dikmektir. Bu açıklamanın tarihi 2012, aradan yedi yıl geçiyor ve Erdoğan seçim kazanmak bizi tutuklatmak için bunu kullanıyor. Öcalan’ın iki mektubu senin elinde değil miydi? Bunlara nasıl güvenilir. Figen Hanım’ın ‘Sırtımızı YPG’ye dayadık’ sözünü de kullandılar. Figen Hanım ‘Sırtımızı IŞİD’e dayadık’ sözlerine karşı söylüyor.”

“İktidarlarının sürmesi için kan lazımdı, bunu yaptılar”

“IŞİD barbarlığını açıkça savunan köşe yazıları oldu. Mehmet Barlas’ın oğlu Cemil Barlas mıydı, Kobani’de ‘IŞİDçiyim’ diye tweet atıyordu. Biz Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz derken ne oldu? Savcılar dava mı açtı, yandaş medya beni linç mi etti? Hayır, aksine normal karşılandı, aksine kendileri zaten Başkan Apo’nun heykelini diktiler, ‘Öcalan şanstır’ diye manşet atıyorlardı ama buna rağmen hala bize karşı bunu kullanıyorlar. O zaman kendileri Öcalan’dan bize not getiriyorlardı. Arkadaşlar şaşırdı, bizi acilen cezaevlerine götürdüler gece yarısı hücrelere girdik. Karşımızda Tayyip Temel vardı, açlık grevinin 68’inci günündeydi. Dedik ki ‘Öcalan’dan not var.’ Tayip Temel, o zaman açlık grevlerinin anlamını anlattı. Öylesine etkileyici bir konuşma yaptı ki dinleyenlerin gözleri yaşardı. Cezaevi Müdürü neredeyse ağlayacaktı. ‘Barış olsun diye biz canlarımızı ortaya koyduk’ dediler. Ondan sonra açlık grevleri bitti ve çözüm süreci başladı. Bunları bilmiyor mu Tayyip Erdoğan, Sadullah Ergin şimdi vekil değil ama bilmiyor mu, Hakan Fidan şimdi Dışişleri Bakanı bilmiyor mu bunları? Barış için uğraşıyorduk. Niye yaptılar bunu? İktidarlarının sürmesi için kan lazımdı bunu yaptılar.”  

Erdoğan’ın “Bunlar Kürdistan diyor benim ülkemde Kürdistan diye bir yer yok bunlar bölücü” sözlerini de hatırlatan Demirtaş, “Yeri geldiğinde arşivlere bakın orada Kürdistan, Lazistan göreceksiniz. Böyle ilkesizdir” dedi. 

“Cezaevi müdürünün çektiği fotoğrafları bize teslim eden Sadullah Ergin değil miydi”

Erdoğan’ın “Delil olmazsa ben bunlara terörist der miyim” sözlerinden alıntı yapan Demirtaş, şöyle konuştu:

“Siz niye yargılama yapıyorsunuz size ne gerek var. Adam hükmü vermiş. Benim fotoğraflarımı kullanıyor. İmralı ve Kandil’deki fotoğraflar nasıl çekildi? Cezaevine gizli makina mı soktuk, kim çekti fotoğrafları? Cezaevi müdürü sizin talimatınızla fotoğraf makinasını kendisi getirmedi mi? Fotoğrafçı da değil bizzat cezaevi müdürünün kendisi fotoğrafları çekmedi mi, tek tek bunlar olmuş mu diye bize göstermedi mi? Sonra o fotoğrafları size getiren müdür değil miydi, onları bize teslim eden Sadullah Ergin değil miydi? Kandil fotoları nasıl çekildi? Sorun çözülüyor, bunun alt yapısını oluşturmak için olur bunu sizinle tartışmadık mı? KCK yöneticilerinin silahsızlanmaya hazırız mektubunu getirdiğimizde bunlar önemli değil miydi? Çık bunları inkar et. Biz dönüşte çok yorgunduk,  bir gece orada dinlensen diye düşündük. İmralı, Ankara, Kandil yüz binlerce kilometre yol yaptık. Bunun için danışmandan da faydalanamıyoruz fakat Sadullah Ergin aradı ‘O mektup çok önemli bir an önce getirmeniz gerekir. Beyefendi de dahil herkes çok heyecanlı.’ Sınırda kimliklerimize bile bakmadılar ‘Silah bırakılacak mı’ diye sordular biz ‘Evet’ dediğimizde neredeyse sınırdaki polisler halay çekecekti. Yıllar sonra Kandil’deki fotoğraflar vesaire diye bunu kullanıyor. Yıllardır yargılanıyoruz ‘Yahu bari bundan yargılamayın bilgim var, haberim var’ demiyor. Aksine sizi yönlendirmek için bu yalan ve iftiraları atıyor.”

“Öcalan siyasi bir aktördür, hakları savunulmaz siyasi bir kişiliktir ve hakları da siyaseten savunulmalıdır”

“Bütün bunların üzerinden ikiyüzlülüğün kitabı yazılır. Üç gün önce terör örgütü lideri dediğinden Tunceli’deki akademisyen aracılığıyla mektup getirtiyor. O mektubu avukatlara iletmeden istedikleri gibi yorumluyor. O mektup seçimlerle ve sandıkla ilgili bir mektup değil. Çağrı yapmıyor. Kendisini tanıyorum, Öcalan barış için iğneyle kuyu kazan biridir. Öcalan’ın mektubunu kim tercüme ediyor? Erdoğan tercüme ediyor. ‘Tarafsız kalın’ diye mektup geldiğini söylüyor. O günden beri ‘Öcalan-Demirtaş çatışması’ diye yandaş basında çarşaf çarşaf yazıyorlar. Maden bunları söylüyorsunuz neden Öcalan tecritte? Öcalan sıradan biri değil o yüzden ada cezaevine kapatmışsınız, İnfaz hukuku, görüş hukuku bunların hiçbiri Öcalan’a karşı uygulanmıyor. Madem bu kadar kıymetli sizin için niye gereğini yapmıyorsunuz? Abdullah Öcalan sıradan biri değildir, bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti de biliyor. O zaman sıradan yaklaşılmasın, halkımıza da, partimize de sıradan yaklaşılmasın. Öcalan siyasi bir aktördür, Ceza Muhakemesi Kanununa (CMK) vesaire göre hakları savunulmaz siyasi bir kişiliktir ve hakları da siyaseten savunulmalıdır. Bakın 12 gencin cenazesi geldi eminim ki ‘Bunu engellemek için niye önümü açmıyorlar’ diye saçını başını yoluyordur. Buna niye izin vermiyorlar çünkü ölümlerin bitmesini istemiyorlar. Ben de dahil hepimiz görüşmeye (Öcalan’la) talibiz. Buradan SEGBİS’le görüşmek dahil görüşmek istiyoruz. Milletvekillerimizin tamamı görüşme için başvurdu, izin verin. Barış fekadarlık ister, yürek ister. Bu ülkenin İçişleri Bakanı Twitter’dan ‘Kardeşini sarı torbaya koyup getireceğim Demirtaş’ dedi. Buna rağmen barış diyorum silahla olmaz diyorum. Normalde çıldırmamız lazım ama sağduyumuzu koruyorsak aldığımız siyasi terbiyeden dolayıdır.” 

“Erdoğan, ilk kez ‘Kandil’in talimatıyla’ diyor, dosya gizli ama beyefendi biliyor”

Erdoğan’ın altı yıl boyunca Kobani olaylarına ilişkin ilk kez 23 Aralık 2020 tarihinde “Terör örgütünün emriyle onlarca kişinin ölümüne neden olan kişi” diyerek kendisini hedef aldığını belirterek, “Altı yıl boyunca ‘Demirtaş talimatıyla’ diyor. İlk kez ‘Kandil’in talimatıyla’ diyor. Biz henüz bilmiyoruz, dosya gizli ama beyefendi biliyor. Çalışılmış dosyada ona brifing verilmiş ve ‘örgütün emriyle onlarca kişinin öldüğü’ diyor. Kimin kumpas kurduğunu şimdi anlıyor muyuz? Kimin bilgisi dahilinde itirafçıların konuşturulduğunu anlıyor muyuz” diye konuştu.

“Buyurun Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Öcalan, ben bir araya gelip konuşalım”

Erdoğan’ın bir grup toplantısında “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine hesap verecek, onların da kendi içlerinde bir hesaplaşmaları var bu hesaplaşmayı kendi içlerinde yapacaklar” sözlerini de hatırlatan Demirtaş, şöyle konuştu:

“Defalarca çağrı yaptım, ‘Beni İmralı’da Öcalan ile görüştürün, bildiğim ne varsa anlatayım.’ Hatta ülkenin cumhurbaşkanı olarak sen de gel. Buyurun Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Öcalan, ben. Üçümüz bir araya gelelim, kim kime hesap veriyor konuşalım. Çağrı yaptım, iki yıl geçti bu çağrımın üzerinden. Halen bekliyorum. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı bunu yaptı. Seçim kazanabilmek için cumhurbaşkanı bu cümleyi de kurdu. Ben hâlâ bekliyorum. Çözüm sürecinde kim neyi bitirdi, akan kandan kim sorumlu hep birlikte tartışalım. Buyurun ben hazırım. Öcalan ile görüşmeyi başlatın, hesap soracaksa da benden de halktan da siyasetçiden de senden de, kim kimden hesap soracak tartışalım. Gerçekleri İmralı’da tartışalım istersen. Ben hazırım, bakalım kim suçlu kim güçlü. Yalanlarınızı iftiralarınızı hep birlikte İmralı’da tartışalım.”

“Erdoğan’ın derdi Yasin Börü mü, hayır sadece oy istiyor”

Öğleden sonraki oturumda Erdoğan’ın kendisini ve HDP’yi hedef alan açıklamaları üzerinden değerlendirmeler yapan Demirtaş, Erdoğan’ın bütün seçim süreçlerini kendileri üzerinden yürüttüğünü ve bunu oya dönüştürmeye çalıştığını söyledi. 

Erdoğan’ın konuşmalarında Kobani eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sayısını 30, 40, 50, 51 ve 53 kişi olarak verdiğini ancak sadece Yasin Börü ismini kullandığını belirten Demirtaş, “Derdi Yasin Börü mü, hayır sadece oy istiyor. Başka isim bilmiyor. Onun için önemli değil. Zaten verdiği bilgiler yalan yanlış” dedi.

“Bu talimat size verilmiş, Selo’yu çıkaramazsınız”

Erdoğan’ın “AKP ve Erdoğan yönettiği müddetçe siz Selo’yu meloyu çıkaramazsınız” sözlerinin altını çizen Demirtaş, mahkeme heyetine dönerek, “Bu talimat size verilmiş. Selo’yu çıkaramazsınız. Bu konuşmaların tamamında Erdoğan elini kolunu bağladığı birine meydanlarda hakaret ediyor. Sadece yalan söylemiyor aynı zamanda hakaret ediyor. Kem sözlerinin tamamını sahibine iade ediyorum” diye konuştu.

“Adalet Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, medya ayağı bu algı operasyonunu büyüterek sekiz yıldır böyle çalışıyorlar”

Demirtaş, savunmasına şöyle devam etti: 

“Erdoğan’ın benim adımı anarak yaptığı konuşmalarının sadece bir kısmı, sadece seçim meydanlarında, televizyonda yaptığı konuşmalar bunlar. Bu bir kısmı okumam bile bir günden uzun sürdü. Bunları kamuoyunun beynine çivi gibi çaktılar. Bir algı mekanizması var. Adalet Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, medya ayağı bunların hepsi bu algı operasyonunu büyüterek, yargının her aşamasını etki altına alarak, doğrudan yargıçları talimatlandırarak ve diğerlerini de etkileyerek sekiz yıldır böyle çalışıyorlar. Bütün bunlar bu yargılamanın siyasi bir yargılama olduğunu gösteriyor. Bunu sadece biz iddia etmiyoruz, bunu AİHM Büyük Daire kararı da söylüyor. Bunu bütün bu konuşmalara dayanarak söylüyor. Sanırım AİHM Büyük Daire’nin kararı açıklanacak. AİHM’deki görüşmeler bitti. AYM’deki yargılama da bitti, kararın yazıldığını biliyoruz. Bahçeli’nin AYM’yi baskı altına almasının nedeni budur. Can Atalay elbette serbest bırakılmalıdır ancak AYM üzerindeki baskı Can Atalay kararı nedeniyle değildir, Demirtaş hakkında vereceği olası kararla ilgilidir. AYM üyeleri benim akrabam değil ama önlerine bir dosya gelmiş. İyi ya da kötü verdiği kararı değiştirmeye ya da ertelemeye çalışıyorlar. Siz de bu yüzden kararı bir an önce vermeye çalışıyorsunuz. Çok da önemli değil. Esas olan benim vicdanımdır. Ben vicdanlarda çoktan aklandım. Bunu toplum da biliyor. Bunu AKP seçmenleri bile biliyor. Yüzlerce binlerce AKP’li ‘Suçsuzluğunuzu biliyoruz’ diye mesaj gönderiyor. Benimle ilgili bu suçlamaları Süleyman Soylu, İletişim Bakanı Fahrettin, bakanlar, sosyal medyadaki troller televizyonlarda binlerce defa tekrarladılar. Bu algıyı diri tutmaları lazımdı. Öyle ki ota böceğe ilişkin tweet atan kimi AKP’li vekiller, söze ‘Terörist Demirtaş’ demeden başlamıyor. Bunları burada tekrarlamaya kalksak aylarca sürer. Bunlar yeniden benim ağzımdan kayıtlara geçsin. Yarın öbür gün bu dosya açıldığında kumpas nasıl kurulmuş bunu herkes görsün.”

“AİHM’in kararlarını görmezden geldiniz çünkü Erdoğan tarafından talimatlandırıldınız”

Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecine ilişkin AİHM tarafından alınan ihlal kararının da ilgili mahkeme tarafından tanınmadığını dile getiren Demirtaş, “Bu kararları görmezden geldiniz, çünkü Erdoğan tarafından talimatlandırıldınız” dedi. 

Demirtaş, dokunulmazlıkların yasal olarak nasıl kaldırılacağına ilişkin teknik bilgileri de paylaştı:

“30 ayrı fezlekem varsa bunların her biri için ayrı ayrı savunma yapma hakkım var. Zaman sınırı olmadan. Bizim dokunulmazlıklarımız kaldırıldığında benim 142 konuşmamdan dolayı fezlekem vardı. Arkadaşlarımın da fezlekeleri vardı. O zaman tartıştılar, her bir fezleke için bu usul üzerine tartışmalar yürüttüler. Çağın büyük hukukçusu mucit Prof. Dr. Mustafa Şentop bunu ortaya attı, onlar da ikna oldular, ‘Anayasa’ya aykırı ama deneyelim’ dediler. Formül neydi, ‘Bir defaya mahsus anayasaya geçici bir madde koyarız ve bütün vekillerin dokunulmazlıklarını geçici olarak kaldırırız’ dediler. Bir defaya mahsus. AİHM’in de tespit ettiği gibi bir tek kişiye ve bir tek olaya ilişkin anayasayı değiştiremezsiniz ancak bir kanun değişikliğiyle anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa’ya ek 20’nci maddesi böyle değiştirildi.”

“Bütün savcılar tutuklanmamıza bir iki gün kala yetkisizlik kararı verip dosyayı Diyarbakır’a göndermişler”

Yapılan değişiklikle o tarihe kadarki fezlekelerle ilgili dokunulmazlıkların kaldırıldığını ve yasada başka bir cümle olmadığı için o tarihten sonra dokunulmazlıkların devam ettiğini belirten Demirtaş, şunları söyledi:

“Anayasa değişikliği hatalıydı. Dokunulmazlıklar geriye doğru kaldırıldı. O tarihten sonra bütün vekillerin dokunulmazlığı devam etti. O yüzden ‘İfade vermeye gitmeyiz’ dedim. Dokunulmazlığımız devam etmesine rağmen bakın ne oldu? Türkiye’de bir koordinatör savcılık, bölge savcılığı yoktur fakat 4 Kasım 2016 gece 01.00’de Türkiye’nin dört ilinde 10 milletvekili evlerinin kapıları çalınarak gözaltına alındı. Soruşturmayı yürüten Diyarbakır Savcısı. Niye Diyarbakır Savcılığı bu soruşturmayı yürütüyor bilen yok. Diyarbakır Savcısı hangi yetkiyle İstanbul’dan, Ankara’dan milletvekili gözaltına aldırıp Diyarbakır’a getiriyor? Usulde zerre kadar yeri olmayan bir şey yaptılar. Bütün savcılar tutuklanmamıza bir iki gün kala yetkisizlik kararı verip dosyayı Diyarbakır’a göndermişler. Örneğin Bingöl’deki soruşturmamda tutuklanmaya dört gün kala yetkisizlik kararı verilip Diyarbakır’a gönderilmiş. Gerekçe yok. Konuşma senin ilinde yapılmış, niye yetkisizsin? Batman’daki bir dosyada mitingde yaptığım bir konuşma var. Bakın Batman ne yapmış? Sadece bu bile kumpasın boyutunu gösterecek dehşet bir şeydir. Batman Savcılığı soruşturmayı bitirmiş, dava açmışlar ama Demirtaş’ın bütün dosyaları Diyarbakır’a gönderilecek talimatı gelince Ağır Ceza Mahkemesi kendisine gelen iddianameyi gerekçesiz iade etmiş. Savcı iade gelen dosyayı ne yapar, ya tamamlar ya da soruşturmayı düşürür. Batman Savcısı ‘Sanığın Diyarbakır Milletvekili olması nedeniyle’ diyerek dosyayı Diyarbakır’a göndermiş ama ben İstanbul Milletvekiliyim, Batman Savcısı bunu bilmiyor. Kim yaptı bu organizasyonu? Savcılar birbirini arayıp ‘Kardeş bu dosyaları Diyarbakır’a gönderelim’ demediğine göre, bir koordinatör savcı ya da Türkiye savcısı olmadığına göre kim yaptı bu organizasyonu? Biraz önce Erdoğan’ın açıklamalarını okuduk. Niye bu dosyaları Diyarbakır’a gönderiyorlar? Tek bir fezlekeyle tutuklama yapamazlar, o yüzden bütün dosyaları bir araya getirmişler.

“Kurtça Eker’e iddianameyi hazırlattılar”


“Gece 01.00’de kapımızı çaldılar, zaten bekliyorduk. Kızlarımız uyanmasın diye rica ettim, kapıyı kıracaklarını söylediler. Küçük kızım büyüdü, şimdi hukuk fakültesinde okuyor. Bütün siteyi kar maskeli polisler sarmış, gözaltına almaya gelmişler. Kar maskeli polisleri binadan boşalttırdım. İnsanları korkutmaya hakkınız yok dedim. Valizim hazırdı, okuyacağım kitaplar hazırdı. Bir an önce geri dönmek üzere söz verdim. Döneceğim kızım, sözümden dönmüş değilim. Emniyet’te işlemlerim sürerken televizyonda izledim. Yayınlar başlamıştı, programcılar hazırdı. Manşetler de hazırdı. AKP’li vekiller söylüyordu şu şu isimler alınacak diye. Operasyonu 6 Ekim’de yapacaklardı, biraz sarkıtmak zorunda kaldılar. Diyarbakır Savcılığında karşımda üç genç savcı vardı. Arkalarında Osmanlı Ocakları armalı takvim vardı. O sırada şiddetli bir bomba patladı. Diyarbakır Emniyeti önünde araç patlatmışlar. Savcılara döndüm dedim ki ‘İnşallah kimseye bir şey olmamıştır ama bu isterseniz Demirtaş’ı tutuklamayın bombasıdır. Gözdağıdır’. Benim oradan geçeceğimi mi düşünüyorlardı bilmiyorum ama bu patlamanın failleri hala ortada yok. Önce PKK dediler, sonra IŞİD dediler, sonra bilmem kim dediler ama failler yok. Bir katliamı o gece yaptılar. Kurtça Eker’e iddianameyi hazırlattılar. Kurtça Eker’i tanımam etmem ama Şamil Tayyar, ‘Demirtaş’ın iddianamesini bir Fethullahçıya hazırlattılar’ diye yazdı. O gece savcılara, ‘Kimsiniz, beni nasıl aldırırsınız, milletvekilinin evini bastırıp tutuklanmak sizin haddinize mi’ dedim. Üç tane tıfıl savcı önüme koymuşlar. Onlara ifade vermeyeceğimi söyledim. Ondan dolayı da hakkımda soruşturmalar açıldı.”

“Sıkıntı yaşatabilmek için beni Yunanistan sınırındaki cezaevine koydular”

“Beni alıp havaalanına götürdüler, bir küçük özel jet bir tane de Türk Hava Yolları’na (THY) ait uçak apronda bekliyordu. Figen Başkan ‘Üzerinde para var mı?’ dedi, hayır deyince ‘Sana lazım olur’ dedi ve 200’yi cebinden çıkardı, 100 TL’sini bana verdi. O zaman 100 TL iyi paraydı. Şimdiki gibi beş kuruş değildi. Sonra anladım Figen Başkanın bana nasıl bir iyilik yaptığını. Ben ile Figen Başkanı özel jetle, diğer arkadaşlarımızı da THY uçağıyla götürdüler. Her şey hazırlanmıştı. Bizi Kandıra’ya götüreceklerdi. Sonra sivil giyimli biri geldi ve dosyamın üzerine Edirne yazdılar. Buradaki (Edirne) cezaevindekiler şaşırdılar. Yalnız kalmayayım diye Abdullah Zeydan’ı da buraya getirmişler. Her şey o kadar hukuksuz, ahlaksız ve namertçe yürüdü ki. Edirne Cezaevi evime, aileme 1700 kilometre uzakta. Her hafta gelmeyin dememe rağmen ailem her hafta 3400 kilometre geliyor. Avukat arkadaşlar -minnet duyuyorum- her gün geliyorlar. Bu sıkıntıları yaşatabilmek için beni Yunanistan sınırındaki cezaevine koydular.”

“Devlet yapısı tek kişi tarafından yönetilecek bir devlet değil’ demiştik”

Demirtaş, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumun ardından Türkiye’de bir yıkım sürecinin başladığını söyledi:

“Bunu kimseye anlatamadık. Kritik seçmen bizdik. Biz içeride olmasaydık bu yıkımın önünü alabilirdik. Ekonomi çöktü, ‘Yanlış yapıyorsunuz, bir sistem getiriyorsunuz ama bu Türkiye gerçeğine uygun değil. Devlet yapısı tek kişi tarafından yönetilecek bir devlet değil. Yapısı buna uygun değil’ demiştik. Bu Türkler devletini tanımıyor. Depremde enkaza gidemediler. Sosyolojik olarak mümkün değil. İstediğiniz kadar inkar edin. Türkiye çok kültürlü bir ülke. Böyle bir ülkeyi tek kişi temsil edemez. Bunları uyardık ama bizi yargının önüne atıp 2017 referandumunu hileyle hurdayla geçirdiler. O zaman partimizin eş genel başkanıydık, uyardık. O dönem partimizin yapması gereken tek şey kampanya yapılamaz kampanyası yürütmekti. Arkadaşlarımız hayır kampanyası yürüttüler. Yanlış yaptılar. Bu da her şeyi, tutuklanmamızı normalleştirdi.”

“Savcı Ahmet Altun duruşmada beni dinliyor, sonra arkadan gidip gizli soruşturma yürütüyor”

Kobani soruşturmasında ilk olarak “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” ve “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamalarıyla karşı karşıya kaldıklarını ancak Erdoğan’ın “cinayet” suçlamasını öne sürdüğünü belirten Demirtaş, şöyle konuştu:

“Asliye Cezalık suçlar. O dönem ‘Cinayetten yargılanmıyoruz, ‘Bunu ispatla, senin lehine adaylıktan çekilirim’ dedim. Bu tweeti attığım gün Savcı Ahmet Altun tarafından hakkımızda ikinci Kobani Davası başlatıldı. Erdoğan’ın talimatıyla açıldı. Ben mertçe çağrı yapıyorum, o arkamdan dümen çeviriyor. Ahmet Altun kim? O dönem yargılandığımız davanın duruşma savcısı. Duruşmada beni dinliyor, sonra arkadan gidip gizli soruşturma yürütüyor. AİHM o esnada kararını açıklayacak. Uygulanmamış bir tahliye kararı var, avukat arkadaşlarımız Brüksel’e gitmişler. Avukatlar olmadığı için duruşmaya mazeret sundum. 19. Ağır Ceza Mahkemesi avukatlarım olmamasına rağmen ısrarla beni duruşmaya çağırıyor. Gide gide akraba olmuştuk, ‘Allah korusun heyetin başına bir şey mi geldi gidip bakayım’ dedim. Gittim, Murat Bey ‘Hakkında tahliye kararı verdik’ dedi. ‘Bu karar AİHM Büyük Daire kararı öncesinde oradaki avukatlara bir koz olsun diye verdiğiniz bir karardır’ dedim çünkü bu karara rağmen bırakılmazdım. Akın Gürlek davasında hüküm giymiştim. Günlerce bu hukuksuzlukları anlatabilirim anlatacağım da çünkü dava budur, zaten başka bir şey yok ki.”

“Bu dosyadan Türkiye tarihinde propagandadan verilen en yüksek ceza verildi”

Demirtaş, Akın Gürlek davasında hakkında verilen dört yıl sekiz ay hapis cezasını ve bunun hızlandırılmasına dair yapılan hesaplamaları da anlattı:

Bu konuşma Kazlıçeşme’de yaptığım bir barış konuşmasıydı. Yandaş medya bile ‘Demirtaş’tan barış çağrısı’ diye verirken, bu konuşma hakkında propaganda soruşturması açıldı. Diğer propaganda dosyaları ile birleştirilmedi. Bu dosyadan Türkiye tarihinde propagandadan verilen en yüksek ceza verildi. Peki, niye beş yıl vermediler, dört yıl altı ay vermediler de dört yıl sekiz ay ceza verdiler? Beş yıl ceza verseler o dönemki düzenlemelere göre Yargıtay’a gidecek. Dört yıl sekiz ay cezayla beni 2023 seçimlerine kadar siyasi yasaklı hale getirdiler. Bu kararı siparişle verdiler.”

“Savcı SEGBİS’i kapatır kapatmaz savcı beni tutuklamaya sevk etmiş”

İkinci Kobani davasına ilişkin Demirtaş, şu bilgileri paylaştı:

“Kardeşim Avukat Aygül’le cezaevinde görüşüyorduk. Görevliler geldi ve dediler ki ‘Ankara’da savcı seni SEGBİS’e istiyor.’ Hakkımda bir dava yok, bir dosya yok, sonra bağlandık SEGBİS’e Savcı Ahmet Altun bugün suçlandığımız suçlamaları sıralayarak şüpheli sıfatıyla ifade almak istediğini söyledi. Ben de ‘Tamam ifademizi verelim ama avukatlarımla görüşelim. Gerekli dosyaları alsınlar biz de bir hazırlık yapalım, ifade verelim’ dedik. Savcı, ‘Tamam avukatlarınız bizimle iletişime geçsin, sonra ifadenizi alalım’ dedi ama SEGBİS’i kapatır kapatmaz savcı beni tutuklamaya sevk etmiş. Kumpasa bakar mısınız?”

“AYM cumhurbaşkanı adayı olarak içeride olmamın hak ihlali olduğuna hükmetti, 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi gayrimeşrudur

Demirtaş, AYM’nin, kendisi hakkında “uzun tutukluluk ve seçme ve seçilme hakkının ihlali”ne ilişkin yapılan başvuruda ihlal kararı verdiğini hatırlatarak “AYM kararı pratikte bir işe yaramadı ama şunu teyit etti. Benim cumhurbaşkanı adayı olarak içeride olmamın hak ihlali olduğuna hükmetti. Dolayısıyla 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi gayrimeşrudur” dedi. 

AYM’nin ikinci tutukluluk başvurusuna ilişkin dört buçuk yıldır karar vermediğini ifade eden Demirtaş, “AYM de kumpasın bir parçasıdır. Dört buçuk yıldır başvuruma ilişkin karar vermedi. İki kez gündeme aldılar ama karar vermediler ya da kararı açıklamadılar. Ne zaman karar verecek onu da bilmiyoruz” diye konuştu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.