Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Göksel Göksu yazdı: Kararı seçmen mi verecek siyasetçiler mi?

31 Mart yerel seçimlerine 2,5 ay kala, siyasetin tansiyonu da yükseldi.

İktidar kanadı son üç dönemde olduğu gibi seçime ittifakla giderken, muhalefetteki tablo değişti. İçinde CHP’den başka sosyal demokrat unsurun yer almadığı Millet ittifakı dağıldı ama mayıs yenilgisinin ardından bayrağı değişimciler devraldı. Yapılan kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine genel başkanlık koltuğuna Özgür Özel’i oturtan CHP, siyaset sahnesinde bu kez tek başına konumlandı. 31 Mart yeni yönetim için bu yanıyla sınav niteliğinde. 

AKP ve MHP ittifakı ile başlayalım. O cephede pürüz olmadığı görülüyor. Seçim yarışını İstanbul’da Murat Kurum, Ankara’da Turgut Altınok ve İzmir’de de Hamza Dağ ile götürecek olan AKP 81 ilden 74’ünde adaylarını açıkladı. Manisa, Mersin, Bartın, Erzincan, Kars, Kırklareli ve Osmaniye’yi de ittifak ortağı MHP’ye bıraktı. İlçeler de peyderpey açıklanıyor. İttifakın HÜDA-PAR cephesinde de sorun yok. Cumhur İttifakı’nda çatlak ses çıkaran tek parti YRP… Ama o da ipleri koparmış değil. Ara ara “Bizimle görüşüp istediklerimizi vermezseniz kendi adayımızı çıkarırız haa!” minvalinde gözdağı veriyor gibi yapsa da ne adayını açıklıyor ne de iki partinin görüşmesi ihtimaline kapısını kapatıyor. Bir yanıyla AKP de YRP’nin seçime tek başına girmesinden yana değil. Çünkü yapılan anketler mayıs seçimlerinde rüştünü ispat eden partinin oylarında bir palazlanma olduğunu gösteriyor, özellikle de İstanbul’daki oy potansiyelinin yüzde 4’lere yaklaştığı dillendiriliyor. Ama daha önemlisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geri almak için adeta seferberlik ilan ettiği İstanbul’da o yüzde 4’lük dilim AKP’nin hanesine eksi yazıyor. Bu gerçekten hareketle AKP kanadı da kapısını ne açıyor ne de kapatıyor. Kapı aralık tutuluyor, görüşme ihtimali de epeydir arafta bekletiliyor. Bu durum da YRP’nin seçime AKP ile girmesi halinde tek başına girdiğinde elde edeceğinden çok daha fazlasına talip olduğunu düşündürüyor.

Yoksa niye anlaşamasınlar ki?

İktidar bloğunun karşısındaki en güçlü rakip ise dağılan ittifaka rağmen tabanda iktidar karşıtı seçmenin ittifakını sağlayacakmış gibi görünen yenilenip yenilenmediği tartışılır olsa da değişen CHP.  “Gibi” görünmesinin nedeni seçmenin ittifak yapıp yapmayacağının ancak sandıklar açıldığında netleşeceği gerçeği. Ancak şu da bir gerçek: İttifak yapması için uğraşılan seçmenin sandık başına gittiğinde oyunun rengini belirleyen ne adayın kimliği ne de o adayın hangi partiden aday olduğu. Önemli olan o adayın iktidar bloğu karşısında yer alması ve kazanma potansiyelinin bulunması… 

CHP de adaylarını bu gerçeği gözeterek belirliyor gibi görünüyor. Yarışa İstanbul ve Ankara’da mevcut başkanlarla, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’la, girdi. İzmir’de ise bu kriterlere uyacak aday henüz bulunamamamış gibi görünüyor. Hâlâ CHP’nin İzmir adayı açıklanmadı. Hâlâ görüşmeler devam ediyor. Yeri gelmişken kapalı kapılar ardında konuşulanlara göre AKP’nin adayı Hamza Dağ’ın karşısına mevcut başkan Tunç Soyer’in çıkma ihtimalinin açıklama geciktikçe daha da zayıfladığının konuşulduğunu söylemekte yarar var. 

Bu aşamada dengeleri değiştirecek güce sahip olan DEM Parti’nin sergileyeceği tutum da çok büyük önem kazanıyor. Ankara’da aday göstereceğini açıklayan partinin İstanbul’da aday gösterip göstermeyeceği hâlâ netleşmedi. Aday göstermemesi ya da düşük profilli bir aday göstermesi halinde DEM Parti seçmeninin de tabanda ittifak yapması ihtimali epey güçlü. Bu gerçek diğer iller için de geçerli ve daha da önemlisi iktidar bloğu da bu gerçeğin farkında. 

Ve iktidar bloğu seçim propagandasını kağıt üzerinde bir ittifak olmayacağı zaten belli olan CHP ile DEM Parti seçmeninin tabandaki olası ittifakını hedef alan “terör” söylemi üzerinden şekillendiriyor. Bunu anlamak için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Turgut Altınok ve Hamza Dağ’ın da aralarında olduğu adayları açıklarken yaptığı şu konuşmaya bakmak yeterli:

Birkaç ay öncesine kadar uğruna gözyaşı döktüğü Bay Kemal’e, Mayıs seçimlerindeki hezimetin tüm faturasını yükleyen Özgür Efendi, daha ‘bismillah’ demeden, iradesini ve ipini terör örgütlerinin temsilcilerine teslim etti. Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu partinin tabutuna en son çiviyi, kurultay kürsüsünden bölücülere selam göndererek, bizzat Özgür Efendi çaktı. Dikkat ederseniz, bu iki parti, ülkenin ve milletin aleyhine ne varsa birlikte hareket ediyor, lehine ne varsa da birlikte karşı çıkıyor. Daha doğrusu bölücü örgütün muhiplerinden izin ve icazet almadan, CHP yönetimi adım atamıyor, teröre “terör” dahi diyemiyor. Bütün hayatları yalanla ve dalavereyle geçenler, siyasette ve Meclis’te çevirdikleri küçük numaralarla, tabanlarını ve milleti aldatabileceklerini düşünüyorlar. Hâlbuki istiklalimizi ve istikbalimizi tehdit eden terör örgütlerini nasıl emperyalistler yönlendiriyorsa, CHP de artık bölücü örgütün güdümündeki partinin kontrolündedir, DEM tarafından rehin alınmıştır.”

Hatta Yalova’daki genişletilmiş İl Danışma Meclisi toplantısında düne kadar seçim meydanlarında terör örgütleriyle işbirliği yaptığını söyleyerek hedef tahtasına oturttuğu, her fırsatta  “Bay bay Kemal” dediği Kemal Kılıçdaroğlu’na bile neredeyse sahip çıkan Erdoğan son olarak Kılıçdaroğlu’nun günah keçisi ilan edildiğini, yalnızlığa terk edildiğini bile söyledi.

Bu söylemin dozu belli ki önümüzdeki süreçte katlanarak artacak. 

Diğer seçim söylemi de kentsel dönüşüm; ancak bu söylem kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren kanun teklifinin “mülksüzleştirme yasası” olarak nitelendiği günden bu yana seçmene umut vermesi şöyle dursun, aksine varını yoğunu kaybetme endişesini körüklediğini söylemek mümkün. 

Buraya kadar anlatılanlar yerel seçime göre şekillenen piramidin tepesiydi. Yarış yukarıda başladı ama piramidin tabanında bambaşka bir yarış var: aday adaylarının süregelen yarışı. Çünkü AKP tüm illeri açıklasa da başta CHP, diğer partiler henüz tüm illerdeki adaylarını açıklamadı. Adayların kesinleşmediği yüzlerce ilçe de var. Üstelik İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyükşehirlerdeki ilçelerin adayları en az büyükşehir belediye başkanlıkları kadar önemli. Çünkü kazanılan her ilçe aynı zamanda belediye meclislerindeki üye sayısını da belirleyecek. Ve aday adayları olan bitenlerden bağımsız kıyasıya bir yarış halinde.

Geçen hafta Ankara’daydım. Piramidin altında üst katmanlardan bağımsız süregiden yarışa tanık oldum. Başkentte kelimenin tam anlamıyla seçim mesaisi var. Bir yandan adayların belirlendiği diğer yandan belirlenen adayların peş peşe açıklandığı bir süreçte Ankara’da yolda yürürken bile bir aday adayıyla karşılaşmanız işten değil. Anadolu’nun dört bir yanından çantasını kapıp yolunu tuttuğu başkentte adayların ve aday adaylarının biri giderken diğeri geliyor. 

Siyasi partilerin genel merkezlerinde ışıklar nerdeyse sönmüyor, memleketlerinden sesini duyuramayan, genel merkezde süreci yöneten partililerce görüşmeye davet edilen, bir umut partisinin üst kademeleri ile görüşürse adaylığa bir adım daha yaklaşacağına inanan kim varsa Ankara’da. Adaylığı kesinleşen ama genel merkez ile kendi bölgesinde izleyeceği seçim stratejisini netleştirmek, varsa bu süreçte partisinden beklediği desteği anlatmak üzere Ankara’nın yolunu tutanlar da var. 

İktidar kanadında da aynı trafik var muhalefette de. TBMM koridorları açılışı fırsat bilip genel başkanlara kendisini göstermek, milletvekilleriyle ayaküstü sohbet etmek için bir salondan diğerine koşuşturan namzetlerle dolu.

Doğrusu onların da işi zor ittifak dengelerinin değiştiği bir seçim atmosferinde aday belirleme stratejisini milimetrik hesaplar yaparak ince ince hesaplamak zorunda olan siyasi partilerin de… Hatta adayın isminden çok örtülü ya da örtüsüz ittifak halindeki siyasi partilerin ya da tabanda birleştirilmeye çalışılan seçmenin olası refleksleri bile dikkate alınıyor. 

Aday adayları ise ya liyakatlerini belgeleyecek dosyaları ilgili partilerin kurullarına iletmeye çalışıyor ya bölge milletvekillerinden destek istiyor ya da sırf aday olabilmek için kesenin ağzını sonuna kadar açıyor. Aday piramidinin tabanı da tepesinden epey farklı; tıpkı seçmen gibi…   

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.