Göksel Göksu yazdı: Buyrun “Kurtlar Sofrası”na, sofranın ağalarına ve kadınlara

Kurtlar sofrası deyip geçmeyin, anlamı büyük…
Anadolu’da sofrayı kadın kurar, kadın kaldırır.

O kadın ki -artık kaç evin sağacak ineği kaldı bilmiyorum- sabahın köründe ineğini sağar, ilkel ama işlevsel bir makine ile kaymağı ayırıp o sütle yoğurdunu, peynirini yapar, -hâlâ varsa- tarlayı sabanı sürer, değirmene taşıdığı buğdaydan elde ettiği unla ekmeğini, yufkasını yapar, günün 24 saati, haftanın her günü, yılın 12 ayı hane halkının karnını doyuran döngüyü bizzat yönetir. Anadolu erkeğine düşen de baş köşeye oturup sofrada ne var ne yoksa ağzını şapırdata şapırdata silip süpürmekten ibarettir.

Kent sofraları görece farklı olsa da sistemin işleyişi aynı. Kira, elektrik, su, doğalgaz, çocukların okulu, servis ücreti giderek nefes almayı bile zorlaştırdığından, kadınlar yine hem evde hem işte çalışıyor. Dişinden tırnağından artırdıklarıyla da sofrayı kurup kaldırıyor.

“Evin erkeği” de lütfederse salata kasesini mutfaktan alıp masaya koyma desteği vererek sofranın baş köşesine kuruluyor.

Anlattığım tablo günümüz eril siyasetinin metaforundan ibaret.

Siyasette de erkek egemen zihinler tam olarak bunu yapıyor. Zaten hazır olan salata kasesini mutfaktan alıp, sofraya koyduğunda baş köşeyi kendisine hak; etin büyüğünü, tavuğun budunu, yoğurdun kaymağını tabağına tepeleme doldurmayı da reva görüyor…

Seçimler gelip geçse de söylem hep aynı:

“Bu bir bekâ sorunu”, “Laiklik elden gitti gidiyor”… Bu söylemi üreten eril siyaset, yüreklerine korku saldıkları kadınlardan kapı kapı dolaşıp partilerine oy toplamasını ya da kendi partilerine oy vermesini istiyor.

Ama sıra listelerin hazırlanmasına gelince çark terse dönüyor. Kimsenin eli oylarına talip oldukları kadınlar için oy istemeye gitmiyor…

31 Mart Yerel Seçimleri için geri sayımın başladığı şu günlerde de yaşanan bu.

CHP’ye bakalım…

CHP’li kadınlar bu kez nasıl da umutluydu…

Öyle ya! Ankara’daki kurultay sonrası yeni genel başkanları Özgür Özel kadınlara pozitif ayrımcılık yapacağını duyurmuş, “İki aday arasında kalırsak tercihimiz kadınlardan yana olacak” demişti. Verilen söz Türkiye’nin dört bir yanındaki kadınları yüreklendirdi. “Yarışta ben de varım” diyen çok sayıda kadın bulundukları yerden aday adayı oldu.

Biz de o kadınlara Medyascope’ta “Kurtlar Sofrasında Kadınlar” adıyla bir pencere açtık. Heyecanlarına, samimiyetlerine ve nasıl istekli olduklarına tanığım.

Hiçbiri “Adayımız çamurdan olsun ama kadın olsun” demiyordu. Her biri “liyakat ise liyakat” diyor, sahada adaylıkları kesinleşmişçesine canla başla çalışıyor, en önemlisi de verilen söze yürekten inanıyorlardı.

Kimi ilçelerde kadın aday adayı sayısı o kadar yüksekti ki, Özel’in taahhütlerini ciddiye alanlar “Biri değilse diğeri kesin adaylaşır” diye düşünüyordu.

Ama öyle olmadı!

Hani fermuar sistemi uygulanacaktı?

Hani kadınlara seçilecek yerlerden aday gösterilmeleri için pozitif ayrımcılık yapılacaktı?

CHP diyebilir ki “Sözümüzü tuttuk, bakın İzmir’e”…

Bakalım tabi! 24 ilçenin 9’unda kadınlar aday gösterilmiş. Güzel.

Peki İstanbul’daki 39 ilçenin neden sadece 4’ünde kadın aday gösterildi? Üstelik o adayların birinin seçilme ihtimali yok denecek kadar az.

Peki Ankara’da ne yaptınız?

Başkentteki 25 ilçenin birinde bile aday gösterecek kadın yok muydu? Açıklanması en sona bırakılan Çankaya, Ankaralıların tabiriyle “başkentin başkenti” kadınların son umuduydu ama orada da kadınlar mutfağa itildi.

Oysa işin sırrı mutfakta.

Pirinci pilava, çiğ eti yahniye, kuruyken ağzına atsan dişini kıracak fasulyeyi suyuyla özdeşleştirip enfes bir yemeğe, domatesi, marulu, havucu, maydanozu, turpu… Artık dolapta hangisi varsa usulüne uygun salataya dönüştürmek gerek… Hüner, çiğ haliyle ağzına süremeyeceğin tavuğu, nar gibi kızartıp yenilebilir lezzette sunabilmekte. Hüner o masayı donatacak malzemeyi usulüne uygun pişirip bir araya getirmekte…

Siyasi arenada bir kurulup bir kaldırılan sofralar da tıpatıp aynı.

Kadın hep mutfakta.

Sofrada ise kadınlara bırakılamayacak kadar lezzetli, nar gibi kızartılmış kentsel dönüşüm projeleri, yağlı ballı yollar – köprüler, kaymak tadında başka beklentiler olunca, kurulan sofranın baş köşesinde hep aynı kişiler oturuyor.

“Etin büyüğünü, tavuğun budunu, yoğurdun kaymağını ille de ben yiyeceğim” diyor da başka laf etmiyor; ocağın altını yakamamayı, çay demlemeyi bilmemeyi, “soğan + salça + sebze” üçlemesinden ibaret basit bir yemeği bile pişirememeyi “beceriksizlik” değil, “hüner” zannetmeyi sürdürüyorlar…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.