Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: Bu nasıl yerel seçim?

İki ay sonra yerel seçim yapılacak. Fakat herkesin gözü kulağı İstanbul’da ne olacağında. Gözler İstanbul’da ama mesele İstanbul’u kimin yöneteceğiyle sınırlı değil hatta çok daha az ilgili. Çünkü İstanbul’da kimin kazanacağı, kimin nasıl kaybedeceği, kazandırma -kaybettirme performansları ve pek çok sorunun cevabı, Türkiye siyasetinin bütünüyle daha ilgili. Zaten iddialar da yerel seçim gündeminden epey farklı; “2028’in başkanını belirlemek, müstakil siyaset ve üçüncü yol” gibi. Bu seçimde doğrudan siyasi kaderleri belirlenecek gerçek ve tüzel aktörlere bir bakalım: İmamoğlu’nun siyasi geleceği, CHP’nin devam hikayesi, “değişimin” ne olacağı, Özgür Özel’in durumu, aldıkları pozisyonlara bağlı olarak CHP’deki pek çok simanın kariyeri, 31 Mart sonucuna bağlı. 

İYİP’in nasıl devam edeceği, devam edip edemeyeceği, MHP, İYİP ve Zafer Partisi arasındaki milliyetçi seçmen pastasının bölüşümü yine bu sandıkta belirlenecek. Akşener’in siyasi macerasının bundan sonrası, Buğra Kavuncu’nun, Ümit Özdağ’ın yolu da, bu seçimden çıkacak yüzdelere bağlı olacak. DEM Parti’nin yeni ismi ve yeni yönetimiyle nasıl devam edeceği, Demirtaş’ın siyasetteki ağırlığı, tabanda gelişen tartışmaların hangi yöne evrileceği, iş birliği olsa da olmasa da yerel seçim tablosuyla yakından ilişkili. Elbette iktidar cephesinde de benzer bir durum var. Özellikle ikinci bir yenilginin bazı taşları yerinden oynatma ihtimali küçük değil ama iktidar aktörleri muhalefet kadar kader seçimi havasında değil sanki. (Çok şaşırtıcı sayısal sürprizler durumu tamamen değiştirebilir.)

2023 seçimleri öncesinde, seçimle ilgili bütün tartışmaların, asıl olarak sonraya, sonranın nasıl biçimleneceğine dair olduğu -umarım bugün herkesin daha berrak biçimde gördüğü üzere- çok belliydi. Belki de seçimin sonucuna mâl olan pek çok gerilim, açıktan tartışılmayan, yokmuş gibi yapılan gelecek hesaplarıyla çok bağlantılıydı. Bugün küskünleriyle, ilginç transferleriyle, alternatif bulunamadığı için sineye çekilenlerle, pek çok merkezde ve parti teşkilatlarında sert rekabete yol açsa bile, yerel seçim, yine kendi sınırlarından daha geniş bir alanı kaplıyor. Yine herkesin kafasında, seçim sonrasında ne olacağı sorusu var. Zaten gerçekleşen veya akim kalan ittifaklar; kazandırma, kaybettirme performansları hakkındaki iddialar, sert suçlamalar hep bu minvalde. Herkes sonrası için pozisyon alıyor. 

Gelecek yirmi yılın siyasi rotasının bu seçimde belirleneceğini söyleyenler de var, “müesses nizamın” bir takım isimlerin önünü kesmek için harekete geçtiğini tespit edenler de. Komplo teorilerini bu yeni durum için tazeleyenler de mevcut, kapanmamış hesapları güncelleyenler de. Son yıllarda her seçime en kritik ve son çıkış muamelesi yapılması yeterince yorgunluk yaratmamış olmalı ki, yine aynı iddialar tedavülde. İki seçimdir pek doğrulanmamış olmakla birlikte, “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” lafına hâlâ fazla anlam yükleniyor olabilir. Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Akşener ve İmamoğlu gibi pek çok siyasetçinin siyasi kariyerlerinde İstanbul seçimlerinin etkisi de dikkat çekiyor olabilir. Fakat gayet önemli olmasına rağmen İstanbul seçimine fazla mı sorumluluk yükleniyor acaba?

2019 seçimi, muhalefetin büyük zaferi, sahiden beklenmedik bir sonuç olarak görülmüştü. Ancak 2019’da iktidarın kaybettiği büyükşehir belediyelerindeki oy dengesine bakıldığında, büyük yenilgi sayılan 2023 seçimleriyle çok da farklı olmadığı görülüyor. Biri büyük zafer, diğeri büyük mağlubiyet sayılan iki seçimin -bu merkezler bazındaki- sayısal tablosu, hemen hemen aynı. Dolayısıyla, İstanbul’un bütün Türkiye için gösterge sayılmasına biraz ihtiyatla bakmak gerekir. Ayrıca muhalefete 2019 galibiyetini getiren nedenler arasında, iktidarın yürüttüğü genel seçim havasına karşı, muhalefetin hayli sakin bir yerel seçim stratejisi yürütmesi gösterilmişti. Şimdi ise durum, -en azından adaylar bazında- biraz farklı gibi duruyor.    

Bu pencereden bakılınca, -kendisi şimdilik ciddi biçimde sakınıyor görünse bile- İmamoğlu’nun yakın ve uzak çevresinde kolay destek gören, alkış alan bazı iddiaların “kazanmaya” katkısı tartışmalı hale geliyor. Bütün kurumsal siyasetin üzerine çıkacak, gelecek yılların önlenemez aktörünü seçiyor olmak veya  “müesses nizam” veya bütün partilerdeki “oligarşilerin” duydukları endişe yüzünden karşısında birleştiği “tehlike” olduğunu ileri sürmek, en başta İmamoğlu için nasıl bir etki yaratır. “Her kesimden oy almayı” veya “İstanbul İttifakını” devam ettirmekle, bu heyecanlı iddiaları yan yana yürütmek sanıldığından zor olabilir. “Herkes ona karşı”, “Siz hepiniz, o tek” söylemi, ciddi bir meydan okuma ve özgüven transferi olarak algılanabilir ama çıtayı biraz daha yükseğe çıkarmaz, bazı alerjileri üzerine çekmez mi?

Henüz DEM Parti, TİP ve YRP’nin tavırları netleşmediği için, ittifak yokmuş gibi varsayımdan ilerleyelim. 2023 oranlarıyla tabloya bakınca: AKP-MHP toplamı yüzde 42. CHP’nin aldığı oy yüzde 29. İYİP, ZP, Memleket toplamı (8+3+1) yüzde 12,5. DEM Parti ve TİP toplamı da yüzde 12,5. Yeniden Refah Partisi ise yüzde 3. Bütün küçük partilerin (diğer) toplam oyuna da yüzde 2 verelim. Bu çerçevede Cumhur İttifakı ve CHP dışında, henüz iş birliği açıklamamış partilerin oyu yüzde 30. 2023’te Cumhurbaşkanlığı ikinci turunda Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da aldığı oyun da yüzde 51.7, İmamoğlu’nun 2019 1. Turunda yüzde 48.8, ikinci turunda 54.2 olduğunu da hatırda tutalım. (Bu tabloda İstanbul seçmeninin CHP’li aday konusunda yüzde 50 barajını bir kaç kez kırdığını söyleyebiliriz. Daha 2009’da bile CHP, ittifaksız yüzde 40 sınırına yaklaşmıştı.)

2023 sonuçlarına baktığımızda üst potansiyeli yüzde 45 görünen Murat Kurum’u 40’lara doğru geriletebilecek İmamoğlu kampanyasının, DEM ittifakı olmasa bile kazanma şansı sıfır değil. Çünkü -bugün itibariyle- müstakil partilerde görünen seçmenin yarısına yakınının oyunu alması durumunda -CHP seçmeninden fire yaşamama koşuluyla- yüzde 40’ın üzerine çıkması mümkün. Herkesten oy alabilen partiler üstü aktör olma iddiası da, böylece karşılık bulmuş olur. İmamoğlu’nun ittifaksız girilecek bir seçimde başarı çıtası sayılacak yüzde 40’ın üzerine çıkması, aynı zamanda 2009’daki yüzde 38 eşiğini geçerek Kılıçdaroğlu’nu ikinci kez yenmesi demek. Hem Cumhur İttifakı’nı geriletmek, hem “müstakil seçmenin” yarısının oyunu almak kolay değil elbette. Ancak olası bir yenilgide bile bu çıtanın üzerine kalabildiği takdirde, sonrası için daha fazlası konuşulabilir. Fakat kritik soru şu: “sonranın yüksek -genel- iddiaları”, kapıya bırakılmayan oylara sert tepki ve “erken” konuşmalar sonuca nasıl katkı yapar?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.