Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: Seçmeni bir salın

Yerel seçim hesaplarında sonlara kalan iki önemli konu bu hafta sonu açıklığa kavuştu. (2023’teki gibi son dakika revizyonları veya “örtülü alan boşaltma” formüllerinin rezervde olması ihtimalini not olarak buraya iliştirelim) YRP’nin Cumhur İttifakı’nı desteklemeyeceği ve DEM Parti’nin İstanbul’da aday gösterme tercihi açıklandı. Bu iki mesele netleşince, artık kağıt üzerinde yapılan anlaşmaların alana nasıl yansıyacağı ve kampanya performansları konuşulmaya başlanacak. Seçimin rotasını seçmenlerin mecburiyetleri belirleyecek diye düşünenler hala çoğunlukta görünüyor. En azından profesyonel siyasetçiler bu konuda iddialı. Araştırmacılar ve yorumcular, geleceğe dönük angajmanlarına (yatırımlarına) göre pozisyon alıyor. Kamuoyunda ise “stratejik” (ama herkesin kendine stratejik) davranma baskısı hâlâ güçlü. Gıcıklık siyaseti ve her itiraz ya da kaybettirme stratejisindeki kerametler de, aynı yolu izliyor. Mütevazı veya iddialı, profesyonel ya da amatör bütün kanaat önderleri, ötekileri “akıllı” olmaya çağırıyor. Akıllı olma çağrıları ve “hazır akıl paketleri”, seçmeni sersemletiyor, kendi aklına güvenini eziyor. 

Muhalefet cephesi, senelerdir bütün enerjisini, diğerlerini (komşularını) ikna etmeye harcıyor. Rakip partilerine operasyonlar, elini diğer partilerden çekmeme inadı, meşru siyasi faaliyet haline geldi. Herkesin rakipleri hakkında net yol tarifleri  ve suç listeleri mevcut. Oysa bütün siyasi aktörlerin en ciddi ikna sorunu, bizzat evlerinin içinde yaşanıyor. Muhalefet partileri, kendi ailesini yaptığının doğruluğuna inandıramayıp, sadece “inanmış gibi” yapmasını sağlayabiliyor. Elbette böyle bir suç ortaklığıyla başkanlarını ikna etmek imkansız. 2023 seçiminin ardından, bu samimiyetsizlik iyice açığa çıktı. Zira bu yapısal samimiyetsizlik, bugünkü dağınıklıktan ziyade çok derli toplu görünen düne dair. Bugün birilerine şaşırtıcı gelen çıkışlar, o günlerde de yürürlükteydi. On yıl önce tek başına rahatça yüzde 50 alan AKP’nin, sürekli tazelenen ittifaklarla bugün ancak yüzde 40’ın üzerinde tutunabilmesi, ikna sorunun iktidarda da olduğunu gösteriyor. Ancak iktidar, muhalefetin ikna zaafını çok iyi kullanırken, muhalefetin, iktidarın ikna kabızlığıyla hiç ilişki kuramıyor. 

Siyaset, yapısal sorunları, taban eğilimlerindeki kırılmaları takip yerine, “stratejik oy” davranışlarına çobanlık edecek “cin fikirlerin” hakimiyetine girdi. Söylenmesi gerekenler yerine, duymak istenenler hakkındaki palavraların hegemonyası böyle kuruldu. Siyasi aktörler, seçmene kendi atadıkları stratejik tercihleri güdülemenin yollarını aradı. Bu “yüksek strateji” -en azından muhalefet için- kalıcı bir sonuç üretti mi? Aksine, iktidarı gerileteceğine, fütursuzluğunu artırdı, siyasetin alanı daralırken iktidarınki genişledi. Seçmen beklendiği kadar stratejik olamadı, hesaplar pek rasyonel  çıkmadı, çünkü kutuplaştırma siyasetinin ve popülist dilin, blok stratejilerine istidadı çok daha yüksek. Bütün dinamikleri beklemeye aldıran “konsolidasyon öcüsü” de, bu yeteneksizliği itiraftan kaçmanın yolu. Başka şey düşünmeye, başka türlü davranmaya, deneme fırsatı bile vermeyen bir kapan bu. Belki bugün gelinen nokta, becerilemeyen (becerilmişi ne işe yaradıysa) ittifakların hayıflanmalarına ya da komplo teorilerine teslim edilmeden, sahici tercihleri anlamak ve onlara cevap vermek için değerlendirilebilir.

Tavırlar netleşmiş, müstakil pozisyonlar alınmış olduğunda herkes yine seçmenin yapacağı stratejik tercihlere odaklanacak. Zaten tercihler başka türlü gelişseydi de öyle olacaktı. “Türkiye ittifakı”, “İstanbul ittifakı”, “tabanda ittifak” gibi afili isimler verilen her iddia, seçmenin kararının asıl belirleyici olacağını ima ediyor. Fakat onların iradesine saygıdan ziyade yönlendirmeyle çok daha ilgili.  Bazıları bizzat hazır formül olduğunu iddia ettikleri aktörlerin önünün açılıp açılmayacağına dikkat kesilmiş; bazıları aynı sonucu bir kez daha almanın değişimin ta kendisi olduğuna inandırma peşinde. Büyükşehir belediyelerinin kimin eline olacağı memleketin kaderi gibi sunuluyor. Değişim iddiası, yerini “Gündemden kopmayın seçim var” uyarısına çoktan bıraktı. Oysa seçim sonuçları dışında, seçim sonuçlarını pek de dikkate almadan memleketin kaderini belirleyen bir sürü başlık var. Kayyum siyasetinden -topluca- unutulma sürecine bırakılmış Can Atalay (Gezi) vakasına kadar, liyakat sorununun detay bile olamayacağı koca bir alan. Benim açımdan, bu seçimde kimin önünün kaç yıllığına açılacağı, memleket siyaseti için nasıl bir kapıyı zorladığından daha kıymetli değil. Bunların aynı kapıya çıktığı bahanesine ise hiç katılmıyorum. 

Nelere neden karşı oldukları ve ne yapmak için nasıl birlikte durdukları tartışmalarında samimi olmayan ittifak, yalanına kendisi bile inanamadığı için çalışmadı. (Her şeyi açıkladığını iddia ettikleri güçlendirilmiş parlamenter sistem, seçmeni ilgilendirmediği için değil paylaşım olarak işlemediği için gündemden düştü) Şimdi ise kimilerinin dağınıklık, kimilerinin geç bulunmuş üçüncü seçenek diye isimlendirdiği “müstakil siyasetin” macerasını izliyoruz. Ancak seçmenden yine stratejik destek bekleyen bu tutumun varsayım sorunları devam ediyor. Muhalefetin başarısının güvencesi sayılan liste değişmediği için, siyaset yapma biçimi de pek değişmiyor. Önceki başarısızlıkları aktörlere bağlayan tutum, aktörleri veya rakipleri değiştirerek sonuç alınabileceğine inanıyor. Varsayım şöyleydi:  (1) Memleketin ciddi sorunları var, (2) muhalefet (şimdi seçmen eliyle) birlik olursa cazibe yaratır, (3) iktidar iç çatışmalar ve krizlerle zorlanıyor. Bazıları hatta çoğu doğru olsa bile, bu varsayımların herhangi bir garanti içermediği hala anlaşılmış görünmüyor. Buna karşılık geliştirilen tek cevabın, “ne yani onlar mı kazansın?” olması da istenen dalgayı yaratamıyor. Belki de seçmen esaretini iktidarın imkanı olmaktan çıkartıp sorunu haline getirecek olan, seçmeni biraz salmaktır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.