Deprem Üçlemesi (3) | “GERİDE KALANLAR”

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. O gece 11 ilde depremi yaşayan herkesin hayatı, peş peşe gelen Kahramanmaraş merkezli iki depremle saniyeler içinde değişti. Yalnız binalar değil, şehirler de yerle bir oldu. Binlerce kişi enkaz altında kaldı, çoğu yaşamını yitirdi, kimilerine hiç ulaşılamadı, hayatta kalanlar kendilerini tarifsiz bir boşlukta buldu. Aradan bir yıl geçti. Depremi yaşayanların acısı bir yılın ardından hâlâ taze. Kimi kayıplarının yasını tutuyor kimi hâlâ kayıp yakınlarını aramaya devam ediyor. Yaralar hâlâ kabuk bağlamadı. 

“GERİDE KALANLAR” belgeselinde geride kalanların; depremde ailesini, uzuvlarını, evini ve evlatlarını kaybedenlerin yaşadıklarını anlatıyoruz. 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremi farklı yer ve mekanlarda yaşasa da aynı ortak kaderde buluşan yedi deprem mağduru, bir gecede değişen yaşamlarını Medyascope’a anlattı.

Bu belgesel Research Institute on Turkey – Türkiye Deprem Fonu desteğiyle hazırlanmıştır.

Sadık Tunç: Enkaz altında altı gün

Depreme kadar ailesi ve öğrencileriyle mutlu bir yaşam süren Adıyaman 23 Nisan İlkokulu Müdürü Sadık Tunç’un hayatı o gece 04.17’de geri dönülemeyecek bir şekilde tamamen değişti. Altı katlı binanın ikinci katında oturan Sadık Tunç ve eşi, üzerlerine çöken dört katın altında yaşam savaşı verdi.

Depremin meydana geldiği andan itibaren Sadık öğretmen ve eşi için umutsuz ve korkutucu bir bekleyiş başladı. İlk gün kurtarma ekiplerinin kendilerine ulaşacağından emin olsalar da ekipler onların bulunduğu enkaz yığınına ancak altıncı gün ulaştı. Sadık öğretmen, yıkıntılar arasında bulduğu telefonu ile büyük bir sevince kapılıp, şebekenin çekmediğini görünce bir kez daha hayal kırıklığı yaşasa da, altı gün boyunca çalışmayan o telefon sayesinde enkaz altında geçirdiği her saatin, her günün saniye saniye farkında oldu. Tunç ailesi, o telefonun ışığı sayesinde birbirlerini görerek yaşama tutundu, bulundukları dar alanı da yine o ışık sayesinde genişletti.

Diyabet hastası olan Sadık öğretmen için sususuzluk adeta ölümcüldü. Günler ilerledikçe susuzluğuyla baş etmek, hayatta kalabilmek için boğazına idrarını damlatmak zorunda kaldı…

Arama kurtarma çalışmaları sırasında duydukları sesle umutlanıp, çalışmalara her ara verildiğinde kendilerini umutsuzluğun pençesinde buldular…

Ölüm korkusuyla geçen bekleyiş, altıncı gün gelen Türkiye Taşkömürü Kurumu Üzülmez Müessesesi madencilerinin seslenişiyle son buldu. Önce eşi, ardından Sadık öğretmen altı gün boyunca mahsur kaldıkları enkazdan kurtarıldı. Evlerinde misafir ettikleri eşinin abisi ise yaşamını yitirdi. O andan itibaren Tunç ailesi için yeni bir hayat başladı.

Geride kalanlar: Depremin ardından
SADIK TUNÇ

Sadık Tunç, aradan geçen bir yıla rağmen hâlâ depremin etkisinde; gözüne uyku girmiyor, uyuyabildiği ender saatlerde de gördüğü kâbusun etkisiyle yataktan sıçrayarak kalkıyor ve hâlâ binalara girmekten korkuyor. 

Depremi yaşayanların geçirdikleri travmanın etkisinden kurtulamadığını, yaşadıklarını hiçbir zaman unutamayacaklarını söyleyen Tunç, Adıyaman’ı çok özlese de bu gerekçelerle geri dönmediğini söylüyor. 

Emirkan Keskin: “Allah verdi, Allah alır”

Emirkan Keskin ise depreme ailesiyle birlikte Hatay’ın Antakya ilçesindeki aile apartmanında yakalandı. Derin uykudaydılar. Sarsıntıyla birlikte uyanıp, kendilerini dışarıya atmaya çalıştılar. Ancak sadece babası Murat Keskin çıkmayı başarabildi. Emirkan Keskin ve annesi Ayşe, apartman girişine ulaştığında koca bina çöktü. Onlar da kendileri gibi apartmandan çıkmaya çalışan akrabaları da enkaz altında kaldı. 

Annesi, Emirkan Keskin’in dizlerinin üzerinde can verdi. 19 yaşındaki Keskin, 48 saat boyunca annesinin cansız bedeni ile baş başa kaldı… Halüsinasyonlar görmeye başladı. Enkazın bir başka noktasında yaşam savaşı veren kuzeni onunla konuşup sakinleştirmeye çalışsa da Emirkan Keskin o zaman diliminde komşularının, akrabalarının can çekişme seslerine de tanık oldu… Saatler geçmek bilmedi, umut giderek tükenmeye başladı…

Ta ki arama kurtarma ekiplerinin açtığı küçücük bir delikten, onu hayata bağlayan bir umut ışığı görene dek sürdü enkazdaki ölümcül bekleyiş. Kâbus dolu saatler uzatılan halata tutunup, ekiplerin kendisini çekerek o derin karanlıktan aydınlığa çıkarılmasıyla son buldu. O sırada kurtarma ekiplerinin babası Murat Keskin’e, Emirkan Keskin’in bacaklarının kopma veya kırılma ihtimalinin olduğunu söylediğinden habersizdi. Babası o riski de göze almak zorunda kaldı, tek isteği oğlunun kurtarılmasıydı. 

Geride kalanlar: Depremin ardından
EMİRKAN KESKİN

Kurtarma sırasında Emirkan Keskin bacağı ne kırıldı ne de koptu. Sağ salim kurtarıldı da. Ancak geç kalınmıştı. Üzerine düşen beton blokla birlikte oğlunun kucağında yaşamını yitiren annenin ağırlığının, 48 saat boyunca Emirkan Keskin’in bacaklarına kan gitmesini engellediği anlaşıldı. 20’den fazla ameliyat geçirmesine rağmen 19 yaşındaki gencin iki bacağı da ampute edildi. 

Emirkan Keskin, annesinin, akrabalarının ve bacaklarının kaybını metanetle karşılıyor gibi görünse de artık geceleri uyuyamıyor, dikkatini toplayamıyor ve acısını yüreğine gömüyor… 

Sabriye Mutluant: Çadırda 10 ay

Sabriye Mutluant da depreme bedensel engelli kızı Ebru ve oğlu İbrahim’le birlikte yakalandı. Hayatını iki çocuğuna adayan Mutluant, evlerinde kocaman bir dünyaya sahipti, ta ki depremde evleri yerle yeksan olana dek…

Depremle birlikte Mutluant ailesinin hayatı yerle yeksan oldu. Enkazdan kurtulmayı başarsalar da bir başlarına sokakta kaldılar. Aile aylar sonra yetkililerin verdiği çadıra başını sokabildi. Fakat bu kez de elverişsiz zemin nedeniyle Ebru Mutluant’ın tekerlekli sandalyesi kullanamaz hale geldi. 

Günler yağmur, çamur içinde geçer oldu. Yeterli temiz suya ve yiyeceğe bir türlü erişemediler. Bir yardımseverin Ebru Mutluant için gönderdiği uygun çadıra geçince tam “Rahat ettik” demişlerdi ki bu kez de hava soğudu, ısınma problemi baş gösterdi. Çadırın içini ısıtamayan iki çocuk annesi kadın, gün boyu sağdan soldan topladığı tahta parçalarıyla çocuklarını çadırın dışına kurmak zorunda kaldığı soba ile ısıtmaya çalıştı…  

Geride kalanlar: Depremin ardından
SABRİYE & EBRU MUTLUANT

Sabriye Mutluant, çadırda yaşamın bütün sorumluluğunu üstlenirken bir yanda da engelli kızının ihtiyaçlarını gidermek için canını dişine taktı. Asıl depremi, depremden sonra yaşadıklarını söyleyen Mutluant, depremde ölmüş olmayı yeğlediğini anlatıyor. 

Depremin 10. ayında güç bela konteynere yerleşen Mutluant ailesi, şimdilerde elektrik ve su bağlatmak için uğraşıyor. Ancak daha büyük bir sorunları var. O da engelli kızı Ebru Mutluant’ın “tabut”a benzetmesi nedeniyle konteynerde yaşamak istememesi. Ebru Mutluant, yeniden bir evi ve odası olsun istiyor. Anne ise hayatı boyunca bir ev satın almasının mümkün olmadığını biliyor…

Ayten Tuncer: “Kayıp ölümün yarısıdır”

Adalet Bakanlığı’nda Yazı İşleri Müdürlüğü’nden emekli olan Ayten Tuncer’in de depremden önce düzenli ve mutlu bir hayatı vardı. Antakya’nın Saray Caddesi’nde yaşayan Ayten Tuncer, gündüzlerini üyesi olduğu derneklerin toplantılarında, akşamlarını torunlarıyla birlikte Antakya’nın birbirinden renkli sokaklarında geçiriyordu. 

Ayten Tuncer ve altı kardeşi, 5 Şubat gecesi her hafta sonu yaptıkları gibi, o gece son kez buluştuklarından habersiz annelerinin evinde toplanmıştı. Kardeşlerden Nesrin Tuncer de o akşam Adana’daki evinden yola çıkıp Antakya’daki ailesinin yanına geldi, geceyi Adana’ya dönmek yerine ailesiyle geçirmeyi tercih etti. Deprem, onların yaşadığı Melis Apartmanı’nı yerle bir etti. Tuncer kardeşler o enkazdan anne ve babalarının cansız bedenlerini çıkardı ancak ne yaptılarsa kardeşleri Nesrin Tuncer’in ne ölüsüne ne de dirisine ulaşabildiler. Küçük kardeşleri Nesrin Tuncer’e aradan geçen bir yıl boyunca ulaşamayan Ayten Tuncer, bu süre içinde kardeşini bulabilmek için 22 şehirde hastane hastane dolaştı, gitmediği morg ve kimsesizler mezarlığı kalmadı, DNA örneği de verdi ancak kardeşinin izine rastlayamadı… 

Geride kalanlar: Depremin ardından
AYTEN TUNCER

Tek isteği kayıp kardeşlerinden haber alabilmek olan Tuncer kardeşler, anne ve babalarının kabrinin yanına kız kardeşleri için de sembolik bir mezar taşı koydu. Ayten Tuncer’in en büyük endişesi eğer hâlâ hayattaysa kardeşinin kötü niyetli kişilerin eline düşmüş olması ihtimali. Bu belirsizlikle hayatına devam edemediğini, kardeşini bulana kadar onu aramaya devam edeceğini ve kaybın ölümün yarısı olduğunu söyleyen Tuncer, deprem sonrası yaşadığı hayatı “araf” olarak niteleyerek “Keşke ölseydim” diyor.

Sema Güleç: Kayıp oğlunun peşinde

Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaşayan üç çocuk annesi Sema Güleç, depreme yakalandığında evde tek başınaydı. Evi hasar almayınca tedirgin olmadı ama çocuklarının da iyi olduğundan emin olmak üzere o da kendisini dışarıya attı. Kızının evine gittiğinde iki oğlundan biri de aynı anda oraya gelmişti. Güleç iki çocuğunu da yanına alıp bu kez Numune Mahallesi’ndeki Güleryüz Apartmanı’na gitmek üzere yola çıktı. Orada da en küçük oğlu Batuhan Güleç’in evi vardı. Ancak gittiklerinde Batuhan Güleç’in yaşadığı apartmanın yerle bir olduğunu gördüler. Batuhan Güleç’in en üst katta oturmasına bel bağlayan Sema Güleç, oğlunun o enkazdan herkesten önce çıkarılacağına inanıyordu.

Aile Batuhan Güleç’i o enkazdan çıkarabilmek için kendi imkanlarını seferber etti. İş makinası bulup Batuhan Güleç’i kendileri aramaya başladı. O sırada enkaz başında yakınlarını arayanların sayısı arttı, bekleyiş ilk yardım ekiplerinin gelmemesiyle sinirlerin gerilmesine neden oldu, onların elinden bir şey gelmezken Güleç’in bulup getirdiği iş makinasıyla oğlunu araması gerginliği tırmandırdı. O kaosa rağmen aramayı sürdürseler de sekiz gün sekiz gece süren çalışmalar sonuç vermedi. Batuhan Güleç’i bulamadılar… 

Geride kalanlar: Depremin ardından
SEMA GÜLEÇ

Batuhan Güleç’in yaşadığı Güleryüz Apartmanı’nın enkazından 11 kişi kurtarılsa da 29 kişi orada can verdi. Ancak aradan bir yıl geçmesine karşın Batuhan Güleç’in ne ölüsüne ulaşılabildi ne de dirisine… 

Bir rivayete göre Batuhan Güleç, depremin ilk günü yan binanın enkazından çıkarılıp, beyaz bir arabaya bindirilerek hastaneye gönderildi. Bu bilgi teyit edilemese de Güleç ailesi yan binadan çıkarılan genç adamın Batuhan Güleç olduğuna inanıyor. Batuhan Güleç’in farklı şehirlerde görüldüğüne dair çok sayıda ihbar da var. 

Annesi oğlunu ihbar gelen onlarca şehre bizzat giderek hastanelerde, morglarda karakollarda kısaca hemen her yerde aradı ancak oğluna kavuşamadı… 

Burak Danyıldızı: “Unutmak, insanlığın problemi”

Burak Danyıldızı iki yaşındayken geçirdiği havale sonrası felç kaldı. Tek kullanabildiği uzvu ayaklarıydı. O günden sonra onu hayata bağlayan ayakları oldu. O ayaklarla yalnızca yürümedi, resim çizdi, bilgisayar kullandı, yemek yedi… Kısaca ayakları onu yaşama bağladı. 

Depremde oturduğu binanın çökmesi sonucu enkaz altında kaldığında bu haldeydi. Dokuz katlı binanın enkazından üç saatte kurtarılan Danyıldızı, üç saat boyunca ölümü beklediğini anlatıyor ve ölüm ile yaşam arasındaki ince çizginin verdiği acıyı bir yıl sonra bugün bile hatırlıyor. 

Kendisi gibi enkazdan kurtarılmayı bekleyenlere, onları kurtarma sözü veren genç, çıktıktan sonra gördüğü manzara karşısında yardım edemeyeceğini anlıyor. Kendisi enkaz altında kaldığı halde kardeşlerini sakinleştirmeye çalışıyor. Burak Danyıldızı, deprem şokunu hâlâ atlatamadı ve bu, geceleri uyumasını zorlaştırıyor. 

Üniversite okuyan her genç gibi Danyıldızı’nın da gelecek kaygısı var. Kahramanmaraş’ta iş bulabilme şansının zorlaştığını ve bu belirsizlikle yaşamanın kaygı verici olduğunu söylüyor. Burak Danyıldızı, kemikleri için sakinleştirici niteliğe sahip bir ilaç kullanmak zorunda olduğunu ve ilacı içmezse kaslarının, kasıldığını ve hayat kalitesini düşürdüğünü belirtiyor. Burak Danyıldızı şu an geriye dönebilse ve böyle bir deprem olacağını bilse “Bütün apartmanı ikna edip oradan çıkarırdım” diyor. Depremin unutulduğunu ve insanlığın en büyük sorununun da unutkanlık olduğunu söylüyor.

Deprem üçlemesi

Deprem bölgesinde yaşadıklarımız, gördüklerimiz ve anılarımız hâlâ bizimle beraber yaşıyor…

Adıyaman’da Hatay’da ve Kahramanmaraş’ta tanıştığımız, acılarına tanıklık ettiğimiz insanlarla iletişimimiz hep devam etti.

Deprem bölgesine ziyaretlerimiz sürerken, haber merkezinde belgesel fikri filizlendi.

Depremde kaybettiğimiz insanları ve kayıpları anmak, yaşanan büyük felaketin unutulmasına izin vermemek için üç belgesel hazırladık: “BİR SES DUYDUM”“İSİAS: ORTAK DAVAMIZ” ve “GERİDE KALANLAR”. 

Belgeselleri Medyascope’un YouTube kanalından izleyebilirsiniz.

TANIKLIKLAR

SADIK TUNÇ

EMİRKAN KESKİN

MURAT KESKİN

SABRİYE MUTLUANT

AYTEN TUNCER

SEMA GÜLEÇ

BURAK DANYILDIZI

Araştırma & Röportajlar

AYŞEGÜL KARAGÖZ 

EDANUR TANIŞ

Kameraman & Prodüksiyon

MURAT TÜRSAN

Görüntü Yönetmeni

SERVET DİLBER

Kurgu

AYŞEGÜL KARAGÖZ

EDANUR TANIŞ

Sosyal Medya & Topluluk Yönetimi

JANSET ATACAN

Lojistik & Finans

ESRA TONGUÇ

Araştırma Koordinasyonu

GÖKSEL GÖKSU

Uygulayıcı Yapımcı

ONUR SAZAK

Post Prodüksiyon Yönetmeni

SERVET DİLBER

Yapım Yönetmeni

KAYA HEYSE

Yönetmen

AYŞEGÜL KARAGÖZ

EDANUR TANIŞ

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.