Temiz Hava Hakkı Platformu, Türk Tabipleri Birliği ve Hatay Tabip Odası işbirliği ile 17 Ekim-15 Kasım 2023 tarihleri arasında Hatay-Antakya’da hava kalitesi izleme çalışması yürütüldü. Çalışmada, Hatay halkının hâlâ sağlık limitlerin çok üzerinde toz soluduğu, bunun da uzun vadede akciğer kanseri gibi çok ciddi hastalıklara yol açabileceği aktarıldı.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir sene geçti. Depremde en çok zarar gören illerin başında gelen Hatay’da temel ihtiyaçların karşılanması konusunda hâlâ eksiklikler var.
Uzmanlar, özelikle enkaz kaldırma çalışmaları esnasında atık yönetiminde yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle bölge halkının ilerleyen yıllarda çok ciddi halk sağlığı sorunları ile karşılaşılacağına dikkat çekiyor. Bu kapsamda, Temiz Hava Hakkı Platformu, Türk Tabipleri Birliği ve Hatay Tabip Odası işbirliği ile 17 Ekim-15 Kasım 2023 tarihleri arasında Hatay Antakya’da hava kalitesi izleme çalışması yürütüldü. Çalışma, depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bölgedeki toz kirliliğinin çözümü ile ilgili olumlu bir gelişme yaşanmadığına işaret ediyor.
DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından akciğer kanserine sebep olan 1. grup etmen olarak sınıflandırılan PM2.5’in 30 günlük ölçüm sonuçlarının ortalaması metreküpte 20 mikrogram (20 µg/m3) olarak belirlendi. Çalışmaya göre Hatay’da bu değer, DSÖ’nün insan sağlığı için tanımladığı metreküpte 5 mikrogramlık (5 µg/m3) yıllık kılavuz değerin tam 4 katına denk geliyor.
PM2,5 ince partikül madde nedir?
PM2,5 aerodinamik çapı 2,5 mikron ve daha küçük parçacıklı maddelere verilen isimdir. PM2,5 insan faaliyetlerinden kaynaklanan kirliliği ayırt edebilmek için temel göstergedir. İnşaat, fosil yakıtlardan elektrik üretimi, sanayi, ısınma, ulaşım, madencilik, endüstriyel tarım sektörleri PM2,5 kirliliğinin ana kaynaklarıdır. Partikül madde, tek bir toksik madde değildir. Katı ve sıvı formdaki parçacıklardan, çeşitli kimyasal ve fiziksel özellikleri olan bileşenlerden oluşan kompleks bir karışımdır. Partikül madde içeriğinde, karbon, ağır metaller, inorganik iyonlar, polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve yerküre kökenli elementler bulunabilir. Bina yıkımlarından ortaya çıkan partikül maddeler, alçı, kalsit, silika, cam lifleri, selüloz ve asbest gibi lifli ve lifsiz bileşenlerden oluşur.
Günlük değerlere bakıldığında toz kirliliğinin 30 günün 20’sinde DSÖ’nün 24 saatlik kılavuz değeri olan 15 µg/m3 ’ün üzerinde olduğu saptandı. DSÖ, bu 24 saatlik kılavuz değerin bir yılda 3-4 defadan fazla aşılmaması gerektiğini belirtiyor.
Çalışmada, Hatay’da yıkılan binalardan kaynaklı molozların mevzuata, bilimsel yöntemlere göre ve usulüne uygun şekilde kaldırılmadığı, molozlardan demirin ayrıştırılması için yürütülen çalışmaların çok yüksek toz salınımına yol açtığı gözlemlendi:
“Bu ayrıştırma yaşam alanları ile iç içe devam ediyor, uygun olmayan alanlarda ve şekilde istiflenen molozlar şehrin üstünde sürekli bir toz bulutu oluşturarak toz kirliliğinin kalıcı olmasına neden oluyor.”
- Hatay’daki hava kirliliği limit değerlerin çok üzerinde
- Deprem bölgesinde asbest tehlikesi: “15 yıl sonra akciğer zarı kanseri patlaması göreceğiz”
Bölgede solunum yolu şikayetlerinin arttığı, tozdan en çok bebeklerin, hamilelerin, yaşlıların ve kronik hastalığı olan kişilerin etkilendiği tespit edildi. Her yaştan bireylerde akut solunum yolu enfeksiyonlarındaki belirgin artış dışında, astım, bronşit gibi kronik hava yolu hastalığı olan kişilerin de acillere başvurularının ve hastanede yatış sürelerinin uzadığı gözlemlendi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Hatay’daki tozların (partikül madde) kaygı yaratacak boyutta olduğunu belirten çalışmada sorunun sadece bugünden ibaret olmadığına dikkat çekildi. Çalışmada uzun vadede toz solunması pnömokonyoz, mezotelyoma ve akciğer kanseri gibi çok ciddi hastalıklara yol açtığı hatırlatıldı:
“Solunan bu tozun etkisi 10 yıllara yayılacak ve bölge halkının gelecekteki sağlığını da derinden etkileyecektir. Toz sorununu çözmedikçe bireysel olarak bu kirlilikle mücadele etmek güç. Buradan bir kez daha anımsatmak isteriz ki, deprem bölgesinde halihazırda çok zor şartlarda yaşayan insanların sağlığına sahip çıkmak ve halkın hayatını tehdit edecek hastalıklardan korumak kamu yetkililerinin temel görevi olmalıdır.“
Havadaki toz yoğunluğunun ana kaynağının hâlâ yıkımı devam eden binalar ve ayrıştırılan molozlar olduğunu belirten çalışma, 2021 yılında yürürlüğe giren “Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik” inin düzenlenmiş olmasına rağmen uygulanmasına dair kamu yönetimi tarafından gerekli siyasi irade gösterilmediğine dikkat çekti.
Çalışmada toz kirliliğinin önüne geçmek için yapılabilecekler arasında şu maddeler sıralandı: “Bina yıkımı esnasında ve enkazlar kamyonlara yüklenirken sulama yapılmalıdır. Taşıyıcı kamyonların üstü mutlaka branda ile örtülmelidir. Demir ayrıştırma çalışmaları halkın yoğun olarak yaşadığı yerleşim alanlarına yakın yapılmamalıdır. Kalıcı enkaz depolama alanları kentlerin yerleşim alanlarından uzakta ve bölgedeki hâkim rüzgâr yönü de dikkate alınarak belirlenmelidir.”