Gökhan Zan, Ruşen Çakır’a, Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adaylığından çekilmesi için rüşvet teklif edildiğini söyledi. Mafyanın da iki kez kendisini tehdit ettiğini aktaran Zan, “Siz hem benim çekilmemi isteyeceksiniz, bana ahlaksız tekliflerle geleceksiniz, kabul etmem için birçok kişiyi aracı olarak kullanacaksınız ve mafyalarla beni tehdit edip boyun eğmemi isteyeceksiniz. Ben halkımın arkasında sonuna kadar varım” dedi.
Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı Gökhan Zan, Ruşen Çakır‘ın sorularını yanıtladı.
Gökhan Zan, ilk kez Medyascope yayınında adaylıktan çekilmesi için kendisine rüşvet teklif edildiğini ve mafyanın tehdit ettiğini söyledi:
“Bana rüşvet teklif edildi. Kimden aldığımı söylemeyeceğim, ben bunu kamuoyuna ve halkımıza bırakacağım. Çekilmem adına, bu yarışta olmamam adına bana açık çek teklif edildi, ‘Ne istiyorsan sen bunu yaz’ dediler. Ben bunu kabul etmedim. Hatta ve hatta iki defadır aracılarla mafya denen kişiler çekilmem için de tehdit etti.”
Bu insanlara boyun eğmeyeceğini, Hatay halkını seçeneksiz bırakmayacağını vurgulayan Zan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Lütfü Savaş’ın adaylığını geri çekmesini beklediğini fakat son ana kadar böyle bir durum gerçekleşmeyince Yüksek Seçim Kurulu’na saat 16:55’te başvurduğunu anlattı:
“Ben bu insanlara boyun eğecek bir insan değilim. Hatay halkını o yüzden seçeneksiz bırakmak istemedim. O yüzden doğru bir yolda olduğumu gördüm. CHP’yi saat 16:55’e kadar bekledim. YSK’ya belgeleri vermedim, bir umutla bekledim. Doğru adayda birleşmek için sonuna kadar bekledim. Ancak siz hem benim çekilmemi isteyeceksiniz, bana ahlaksız tekliflerle geleceksiniz, kabul etmem için birçok kişiyi aracı olarak kullanacaksınız ve mafyalarla beni tehdit edip boyun eğmemi isteyeceksiniz. Ben halkımın arkasında sonuna kadar varım. Buyursunlar! Ben de buradayım. Türkiye İşçi Partisi’nin ve Hatay’ın bir evladı, kardeşi olarak bu yarışta varım.”
Gökhan Zan, rüşvet teklif eden ve kendisini tehdit eden kişileri açıklamadı.
Zan, “provokasyon” sözünü eleştirdi
Hatay’da kendisine yönelik protestolar için “provokasyon” diyen Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ı eleştiren Zan, “Biz 20 yıldır bu dili, bu konuşmaları duyuyoruz. Değişim iddiasıyla bir yola çıkıyorsunuz. Bir ana muhalefet liderinin ve bir belediye başkanının kullandığı bu söz, iktidar diliyle konuşması, hem beni, hem de Hatay halkını son derece üzdü” dedi.
“Deprem suçuna karışmış birisini Hataylılara dayatamazsınız”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Zan, mevcut Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın 10 yıl boyunca şikâyet ettiğini ve Hatay’a hizmet etmediğini dile getirdi. Erdoğan’ın 4 Şubat’ta Hatay’da söylediği “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” sözlerine değinen Zan, “Bu lafı söyleten Savaş oldu. Lütfü Savaş’ın belediyede bir sürü bütçesi varken, kullanması gereken bütçeler 10 yıl boyunca kullanılmadı. Gelsinler Samandağ’a bir baksınlar, Arsuz’a, İskenderun sahiline, Defne’ye bir baksınlar, yol yok. Yol, altyapı, kaldırım her şey alan edilmiş, her şey berbat durumda. Her yer çukurlarla dolu, her yer çamurlarla dolu. Koskoca 10 yıl geçmiş. Bu depremden kaynaklanan bir durum değil ve bugüne kadar hizmet edilmemiş ve devamlı şikâyet ediyorsunuz. Eğer şikâyet ediyorsanız istifa edin. ‘Değişim’ adı altında çıkılan bu yolculukta, siz yolsuzluğa karışmış, ranta bulaşmış, deprem suçuna karışmış birisinin zorla dayatamazsınız” dedi.
“Hatay halkı depremden önceki gibi yaşamak istiyor”
Hatay’da barınma, su, altyapı sorunlarının olduğunu dile getiren Zan, “Hatay halkı fazla bir şey istemiyor, depremden önce nasıl yaşadılarsa aynı şekilde yaşamak istiyor. Aynı şartlar altında yaşamak istiyor ve bu şartları oluşturabilecek, bütün bu bileşenleri bir araya getirecek kişi ben değilim, biziz. Diyorlar ki, ‘Gökhan Zan belediyecilikten anlar mı?’, hayır ama Gökhan Zan’ın dürüstlüğünü, şeffaflığını, vicdanını ortaya koyarak 21. yüzyılda akademisyenlerimizle birlikte, bilim ışığı altında üniversite hocalarımızla, Hatay’ın tarihini bilen mimarlarıyla, Hatay hakkını ve hukukunu savunacak olan hukukçularıyla, Hatay halkını yönetecek ve buraya para akışını sağlayacak olan STK’lar, dernekler ve bütün bu bileşenlerle bir araya gelip bir ekip ruhu oluşturacağız” diye konuştu.
“O zaman İYİ Parti vardı, şimdi TİP var”
Zan, daha önce milletvekili adayı olduğu İYİ Parti’den TİP’e geçişini anlattı, “Eğer ben bugün Hatay’ı terk etsem, siz terk etseniz, tüm gençler terk etse, Hatay’ın sesini duyurmasak, bu Hatay halkının sesi nasıl duyurulacak? Ben ailemle birlikte en başından beri Hatay halkının sesini duyurmaya çalıştım. Yanlarında olmaya çalıştım. Tabii bana gelen bu teklifle birlikte ‘Hatay halkının sesi olma’ yolunu açan, Meclis’e girme yolunu açanın İYİ Parti olduğunu zaten ifade etmiştim” dedi.
Genel seçimlerde Hataylıların kendisini CHP listesinde görmek istediğini dile getiren Zan, “Zaten Sayın Meral Akşener o dönemde ‘Benim derdim Hatay halkıdır, parti değildir’ ifadesiyle Kemal Kılıçdaroğlu ile bir görüşme gerçekleşti ve gerçekleştirdiği görüşmeden iki gün sonra bize dönüş sağladı. Kemal Bey’le konuştu, o zaman ittifak vardı. Kemal Bey, Meral Akşener’le görüştü. İkinci ya da üçüncü sıra, seçilecek pozisyonda milletvekilliğini vermek istediğini söyledi, ‘Oğlum, gel. Sen Hataylıların sesi ol’ dedi. Sonra listeden çıkarıldım ve koyulmadım. Bu da Hatay’dan gelen bir tepki üzerine gerçekleşti. Burada takdiri kamuoyuna bırakıyorum. O zaman İYİ Parti vardı, şimdi TİP var” diye konuştu.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Merhaba, iyi günler. Türkiye İşçi Partisi’nin Hatay Büyükşehir Belediye başkan adayı Gökhan Zan yayın konuğumuz. Kendisiyle Zoom’dan bağlanıyoruz. Gökhan Zan’ın adaylığı başlı başına bir serüven oldu. Kendisiyle Hatay adaylığını ve kazanırsa neler yapabileceğini konuşacağız. Gökhan Bey, merhaba.
Gökhan Zan: Merhabalar Ruşen Abi, nasılsınız?
Sağ olun teşekkürler. Sizinle konuşacağımız çok konu var. “Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı olursanız, neyi nasıl yapacaksınız?” sorusuna gelene kadar konuşacak bayağı husus var aslında. Çok ilginç bir şekilde, 31 Mart seçimi için bir İstanbul konuşuluyor, bir de Hatay. Hatay’da da esas olarak Lütfü Savaş’ın adaylığının son âna kadar belli olmadığı bir süreç yaşandı. Şimdi her şey netleşti. Siz de bu seçimde Türkiye İşçi Partisi’nin adayı olarak 31 Mart’ta sandıktasınız. Ama insanların aklına şu geliyor: Siz daha önce, 2023 seçimlerinde, İYİ Parti’ye katılıp Hatay milletvekilleri arasında yer almıştınız. Daha sonra İYİ Parti’den ayrıldınız. Şimdi Türkiye İşçi Partisi’ndesiniz. İki partinin arasındaki mesâfeyi biliyoruz. Buradaki motivasyonunuz neydi? Neden İYİ Parti’ye girip milletvekili olmuştunuz? Şimdi neden Türkiye İşçi Partisi’nden Belediye Başkan adayısınız?
Zan: Ben bunu birçok kez anlattım aslında. Sizlerin aracılığıyla bir kez daha anlatmam gerekiyorsa, seve seve, şeffaf bir şekilde anlatayım. Biliyorsunuz, daha önce, bu yaşadığımız felâketten sonra Hatay halkının sesi ve sözcüsü olmak, onların bu haykırışını duyurmak, onların yanında olmak için… Eğer ben bugün Hatay’ı terk edersem, siz terk etseniz, gençler terk etse ve Hatay’ın sesini duyurmasak, Hatay halkının sesi nasıl duyulacak? Ben en başından beri, âilemle birlikte Hatay halkının sesini duyurmaya çalıştım, yanlarında olmaya çalıştım. Bana gelen bu teklifle birlikte, Hatay halkının sesi olma yolunu açan, Meclis’e girme yolunu açan İYİ Parti olduğunu zâten daha önceki sözlerimde ifâde etmiştim. Fakat Sayın Genel Başkan’a, Meral Akşener’e, Hatay halkının beni görmek istediği partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu da ifâde etmiştim. Sağ olsun o da, “Madem öyle oğlum, benim derdim parti değildir, Hatay halkıdır, senin Meclis’te olmandır” diyerek Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile bir görüşme gerçekleştirdi. Ve bu görüşmeden iki gün sonra da bana dönüş sağladı. Hattâ o gün Şanlıurfa’da sel vardı. Depremin 37-38. gününe denk geliyordu. Meral Hanım Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştu. O dönemde ittifak vardı, ittifak olarak hareket ediliyordu, bunu unutmayalım. Daha sonra Kemal Bey Meral Hanım’a dönüş sağladı. Meral Hanım, “Oğlum gel, sen Hataylıların sesi ol” diyerek, ikinci ya da üçüncü sırada, seçilecek pozisyonda milletvekilliğini vermek istediğini söyledi. Yirmi dört saat sonra bilemediğim bir nedenle listeden çıkarıldım ve listeye koyulmadım. Bu da Hatay’dan gelen bir tepki üzerine gerçekleşti aslında. Takdiri kamuoyuna, Hatay halkına bırakıyorum. Beni listeden kimin çıkarttığını…. Hataylıların sesi olma yolunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne sunan İYİ Parti olmuştu. Ama dediğim gibi, sözü çok fazla uzatmak istemiyorum, o geride kaldı artık. Ben sâdece Hatay halkının sesi olmak için bir yola çıktım. O dönemde İYİ Parti vardı, bugün de Türkiye İşçi Partisi var.
Bakın, ben 6 Şubat felâketinden bugüne kadar şu olaylara da şâhit oldum. Yaşanan bu felâkette, Türkiye İşçi Partisi tüm örgütleriyle, tüm gönüllüleriyle birlikte bugün hâlâ sâhada. İhtiyaç sâhipleri için bir ekmek, bir su, bir aş, konteyner kentler sağlamak için yağmur çamur demeden hâlâ mücadele ediyor ve halkın yanında. Zâten şu anda yayın yaptığımız yer, Türkiye İşçi Partisi’nin kendi imkânlarıyla kurduğu birkaç konteynerden birinin içi. Şu anda hâlâ Hatay’da, Hatay halkına nasıl faydalı olabiliriz noktasında. Ben bu çalışmalarına en başından beri şâhit oldum ve gerçekten çok takdir ettim, imrendim açıkçası. Çok da sempati kazandılar, Hatay halkı tarafından çok sevildiler. Sokak görür zâten bunu, karârını verir.
O dönemde İYİ Parti benim Hatay halkının sesi olmam için bir yol çizip, bunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne sunduysa ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu kabul ettiyse… Hatay’daki mevcutları halkımız zâten biliyor. Listeden çıkarıldım, onların sesi olmamı istemediler. Ben de o teklifi kabul ettim ve yola devam ettim. Bugün de aynı şekilde yine Hatay halkının sesi olmak için varım. Benim mevki, makam, şöhret, bir kariyere ihtiyâcım yok ki. Ben ilk günden çekip gidebilirdim, ama bunu yapmadım. Ben Hataylı’yım, burada doğdum, burada büyüdüm. Ben Hatay halkının sesi olmak için, sözcüsü olmak için yıkılmış bu şehrin bir ferdi olarak, bir genci olarak bu mücâdelenin içine girdim. Tüm dünyaya onların sesini haykırmak istedim. Benim tüm mücâdelem bu. Benim mevki, makam, şöhrete ihtiyâcım yok ki. Ben siyâsetçi değilim zâten. Siyâset yapmıyorum ki. Ben Hatay halkının sesini duyurmak için varım.
Anlıyorum. Yalnız, sizin Hatay’daki varlığınız, yaptığınız birtakım çıkışlar, özellikle belediyeyi ve belediyenin olduğu partiyi de rahatsız etti. Meselâ size “provokatör” ya da “terörist” dendi. Neden böyle bir şey oluyor? Gökhan Zan’ı yıllardır herkes biliyor. Yakın zamâna kadar da Hatayspor’da Volkan Demirel’le berâber çalışıyordunuz. Futbolculuğunuzu zâten biliyoruz.
Zan: Bir düzeltme yapayım: Volkan Demirel’le değil, Ömer Erdoğan’la birlikte çalışıyorduk. Volkan Demirel benim yirmi yıllık âile dostumdur, arkadaşımdır. Ümit Milli Takımı’nda, Genç Milli Takımı’nda karşılıklı oynadık. Hâlâ görüşüp konuşuyoruz.
Ben hatâlı bir şey söyledim, kusura bakmayın. Sonuç olarak herkes sizi biliyor. Sizden nasıl bir provokatör ya da terörist çıkardılar ya da çıkartmak ihtiyâcı hissettiler?
Zan: Bu hem beni hem de Hatay halkını gerçekten üzdü. Sayın Özgür Özel’in o söyleşide kullandığı provokatör nitelemesini, öyle bir dil kullanmasını hem ben hem Hatay halkı yadırgadık. Sayın Lütfü Savaş’ın kendi kullandığı cümleler var tabiî. Ben şunu söylemek istiyorum: Yasını tutmaya çalışan ve çâresizlik içerisinde kıvranan halkın tepkilerine “terörist” yakıştırması yapması çok yakışıksız, çok talihsiz bir açıklama oldu. Hem Sayın Özel’in hem de Sayın Lütfü Savaş’ın kullandığı cümleler beni ve Hatay halkını üzmüştür. Biz bu dili, bu konuşmaları 20 yıldan fazladır zâten duyuyoruz. Bu, iktidârın dili maalesef. Bizi üzen durum şu aslında: “Değişim” iddiasıyla bir yola çıkıyorsunuz; bir ana muhâlefet liderinin ve bir belediye başkanının kullandığı bu söz, iktidârın diliyle konuşması hem beni hem de Hatay halkını son derece üzmüştür. Yirmi yıldan fazla süredir kullanılan bu iktidar dilini, ana muhâlefet liderinden ve ana muhâlefet liderinin partisinin bir belediye başkanının bu iktidar sözünü kullanması çok talihsiz. Bu, beni ve Hatay halkını derinden üzmüştür.
Bir de, Arsuz’u istemişsiniz. Arsuz’u bilmeyenler için ne olduğunu ve Arsuz’u isteme hikâyesini de anlatır mısınız?
Zan: Aslında olay şöyle gerçekleşti. Mâdem öyle, konuyu bütün şeffaflığıyla anlatayım. Ben şu âna kadar konuşmadım, cevâbını da vermedim. Bunun cevâbını ilk sizlere veriyorum. İki parti yöneticisinin olduğu bir yerde, bir parti yöneticisi… İsim vermek istemiyorum, yakışıksız olur. Ama kendileri dilerlerse daha sonra isimlerini veririm. Bir parti yöneticisinin evinde buluştuk, kendisi dâvet etti. Daha önce bana, “Gökhan baba ocağına döner mi? Kendisine Defne ya da Arsuz ilçelerinden birini verirsek bizimle birlikte çalışır mı? Lütfü Savaş’ın yaşadığı bu sıkıntıların altını Gökhan’la doldurursak kabul eder mi?” diye haber yollatmıştı. Çok açık söyleyeyim, bu teklif kendilerinden geldi bana. Ancak ben Sayın Savaş’la çalışmayacağımı zaten ifâde etmiştim kendilerine. Nedense Lütfü Savaş’la çalışırmışım îmâsı yaratmaya çalıştılar. Bu zâten kendi başına trajikomik bir durum aslında.
Ben Hataylı’yım, Hatay’ın evlâdıyım. Siyâsetçi değilim, ancak hizmet noktasında dürüst, ahlâklı ve şeffaf olmak çok kıymetli. Ben kendilerine şu cümleyi kullandım: Eğer halkım teveccüh edecekse, elimi taşın altına koymaya hazırım. Ancak, bunu benim bir mevkiye, bir makama gelmekle değil, bu teveccüh ve takdir hem halkımızın isteği ve kabulüyle hem de parti yöneticilerinin kabulüyle olabilecek bir şeydir. Hatay halkı için bana düşen bir görev var ise elimi taşın altına koymaya hazır olduğumu ifâde ettim. Ama bir dayatma, “Bana bunu verin. Ben bununla çalışırım” diye bir dayatma yapmadım. Benim zâten buna ihtiyâcım yok. Sâdece Hatay halkının yanında olmak, onların sesi ve sözcüsü olmak için varım. Onların bu haykırışını her yere duyurmak için varım. Onlarla, ettikleri bu mücâdelenin sesi ve sözcüsü olmak için varım. Ben sâdece bunu ifâde ettim. Hattâ bir televizyon kanalında…
Sözünüzü kesiyorum ama, neden Lütfü Savaş’a çok net bir şekilde karşısınız? Anladığım kadarıyla Lütfü Savaş dışında herhangi bir ismin adaylığı söz konusu olsa, destek olma ihtimâline kapınız açık ya da aralık. Ama Lütfü Savaş’ın içinde olduğu herhangi bir formülde hiçbir şekilde yer almayacağınızı söylüyorsunuz. Lütfü Savaş’a yönelik eleştiriniz ya da insanların eleştirisi nedir? Siz de onun bir parçasısınız.
Zan: Öncelikle, biraz önceki cümlemi tamamlamak istiyorum, Lütfü Savaş konusuna hemen geleceğim. Daha sonra çıktığım bir televizyon kanalında Lütfü Savaş için, “Ceketimi assam kazanırım nasıl olsa. Bunlar çantada keklik” gibi bir cümle kullanmıştım. Hattâ parti yöneticilerinden birisi beni geceyarısı arayıp sabahleyin katılacağım o programa çıkmamam için ısrar etti. Ertesi sabah programa çıktığımda mesaj yazdım. Mesaj bende duruyor zâten. Bunları açıklamak istemiyorum, ama kendileri isterlerse, şeffaf bir şekilde her şeyi açıklamaya hazır olduğumu ifâde edeyim. Programdan sonra arandım ve bana dediler ki: “Senin için, Arsuz için, herhangi bir ilçe için mücâdele ediyoruz, sana vermek için uğraşıyoruz. Ama sen çıkıp bu konuşmaları yaptın.” Ben yine şu cümleyi kullandım: “Ben Hatay halkının yanındayım. Programa kesinlikle çıkmamam gerektiği sözünüzü asla kabul etmiyorum. Benim ilkelerim var. Hatay halkıma karşı bu yanlışı yapmam, sırtımı da çevirmem. Ben sizden hiçbir şey talep etmiyorum ve istemiyorum. Ben Hatay halkının sesi olmaya devam edeceğim.” Bu kadar açık ve net söyledim. Bu teklifin kendilerinden geldiğini de belirtmek istiyorum, o yüzden söylüyorum. Eğer ben bu tekliflerini isteyecek olsaydım zâten o yayına çıkmazdım ve onların dediği her şeyi kabul etmiş olurdum.
Peki Lütfü Savaş soruma dönecek olursak: Lütfü Savaş neyi yaptı ya da yapmadı?
Zan: Sayın Savaş 10 yıldır, “Bizi çalıştırmadılar, şunu yaptırmadılar, bunu yaptırmadılar” diye devamlı şikâyet ediyor. Siz bu dili devamlı kullanırsanız ve sürekli “Bizi çalıştırmadılar” derseniz, iktidârın başındaki adam çıkar der ki: “Kardeşim, sizin adamınız devamlı ‘bizi çalıştırmıyorlar’ diye şikâyet ediyor.” Eğer sürekli şikâyet ederseniz, hükûmetin başındaki kişi de gidip Hatay halkına bu üzücü tavrı kullanır. Bu tavrı kullandırtan kim oldu? Bu söylemleriyle Lütfü Savaş oldu. Lütfü Savaş’ın belediyede bir sürü bütçesi varken, o bütçeleri halka hizmet etme için kullanması gerekirken, 10 yıl boyunca kullanmadı. Gelsinler Samandağ’ına bir baksınlar. Arsuz’a, Karaağaç’a, İskenderun sâhiline bir baksınlar. Defne’ye bir baksınlar. Antakya’nın içine bir baksınlar, bir gezsinler. Yol yok. Altyapı, kaldırımlar her şey talan edilmiş. Her yer berbat durumda. Her yer çukurlarla, çamurlarla dolu. Düşünebiliyor musunuz, koskoca 10 yıl geçmiş. Bu, depremden kaynaklanan bir durum değil. Bugüne kadar hizmet edilmemiş ve devamlı şikâyet ediyorsunuz. Eğer şikâyet ediyorsanız, o zaman o koltuktan inin, istifâ edin ve sizin yerinize deprem suçuna karışmamış, yolsuzluğa karışmamış, rant peşinden koşmamış, Cumhuriyet Halk Partisi’nin içerisinde ve Hataylıların arasında alnının akıyla çıkacak, tertemiz insanlar olduğunu bir kez daha ifâde etmek isterim.
“Değişim” adı altında çıkılan bu yolculukta, “Yüzünü halka dönecek” dediğiniz bir mecrâda, “Hatay için târihî bir karar vereceğiz” dediğinizde, siz, mevcut Belediye Başkanı’nı, yolsuzluğa karışmış, ranta bulaşmış, deprem suçuna karışmış birisini zorla dayatamazsınız. Ana muhâlefet partisi şunu yaptı: 1) AK Parti’yi, 2) AK Parti zihniyetini yanımıza koydu. Ben Gökhan Zan, Türkiye İşçi Partisi ve halk olarak bizler, sâdece AK Parti’ye karşı değil, AK Parti zihniyeti olan kişiye de karşı mücâdele edeceğiz. Onlar aynı zihniyette iki kişi. Ölümle sıtma arasında bir tercihi Hatay halkına dayatarak karar vermelerini istiyorlar. Yani seçeneksiz bırakmak istediler. Ben bunun önüne geçip “Dur” dedim. Hatay halkını seçeneksiz bırakamazdım. Ben ilk günden bugüne kadar şu ifâdeyi hep kullandım. Partimizle birlikte de kullandık. Dedim ki: “Ranta, yolsuzluğa bulaşmamış, deprem suçuna karışmamış, Hatay halkının dertlerine, çâresizliğine el uzatan, sefâlet içerisinde olan halkın yanında olan, onları küllerinden yeniden doğuracak ve yanlarında olacak bir ağabeyim, bir büyüğüm kim varsa, Cumhuriyet Halk Partisi’nin içerisinde, onların aday adayları içerisinde ya da onların adaylaştıracağı kim varsa, geri çekilmeye hazır olduğumuzu, bölmeye değil birleştirmeye ve birleşmeye gelip, Cumhuriyet Halk Partisi’nin çatısı altında da Hatay’ı kazanmak.” Ben bunu söyledim ve bunu ifâde ettim.
Sonuçta son âna kadar belli olmadı ve Cumhuriyet Halk Partisi son anda Lütfi Savaş’ın adaylığını îlân etti. Siz de Türkiye İşçi Partisi adayı olarak girdiniz. Gördüğüm kadarıyla, Lütfü Savaş ve Cumhuriyet Halk Partisi, kazanmanızdan ziyâde, sizin AK Parti adayının kazanmasına vesîle olmanızdan çekiniyorlar. Size, adaylıktan vazgeçmeniz yolunda dolaylı ya da doğrudan birtakım baskılar olduğunu duyuyorum. Bunlar doğru mu, yoksa İstanbul’a yanlış bilgi mi geliyor?
Zan: Bizim birleştirmeye ve birleşmeye geldiğimizi hep ifâde ettim. Açık ve net. Bizim dediğimiz nokta şu, tekrar ediyorum, bakın hep aynı şeye geliyorum: Gökhan Zan bölmeye değil birleştirmeye, 1) AK Parti, 2) AK Parti zihniyeti olan, deprem suçlarına, ranta ve yolsuzluğa bulaşmış olan kişiyi atayan ben değilim, atayan kendileridir. Bölmeye kalkan kendileridir, ben değilim. Hatay halkının sözünü, sesini duymayan, onlara zorla dayatan bir zihniyeti aday yaptılar. Bu, kabul edilecek bir durum değil. Halka rağmen ve hem ülkenin ve Hatay halkının istemediği bir insanı zorla dayatıyorsunuz. Bizim söylediğimiz şu: “Bizler bölmek için gelmedik. Ranta bulaşmamış, deprem suçuna karışmamış insanları getirin, koyun, ben hemen çekilmeye hazırım” diye açık ve net bir şekilde söyledim zâten.
Peki, şu anda baskı var mı üzerinizde?
Zan: Bir şey daha söyleyeceğim ve ilk kez sizin yayınınızda söyleyeceğim bunu, daha önce söylemedim. İlk kez söylüyorum: Bana rüşvet teklif edildi.
Rüşvet mi?
Zan: Evet. Bana kimin teklif ettiğini söylemeyeceğim, bunu kamuoyuna ve halkımıza bırakacağım. Bana, çekilmem adına, bu yarışta olmamam adına açık çek teklif edildi. “Ne istiyorsan sen yaz” dendi. Ben bunu kabul etmedim. Hattâ ve hattâ, iki defa, aracılarla, mafya denen kişiler tarafından adaylıktan çekilmem için tehdit de edildim. Bakın bunu ilk defa anlatıyorum. Ben bu insanlara boyun eğecek biri değilim. Hatay halkını o yüzden seçeneksiz bırakmak istemedim; o yüzden doğru bir yolda olduğumu gördüm. Cumhuriyet Halk Partisi’nden saat 16.55’e kadar haber bekledim. Adaylığımı açıklamadım, YSK’ya gitmedim, belgeleri vermedim. Bir umutla bekledim. Doğru aday üzerinde birleşmek için sonuna kadar bekledim. Siz benim çekilmemi isteyeceksiniz, bana ahlâksız tekliflerle geleceksiniz, kabul etmem için birçok kişiyi aracı olarak kullanacaksınız ve mafyalarla beni tehdit edip, boyun eğmemi isteyeceksiniz. Ben sonuna kadar halkımın arkasındayım. Buyursunlar, ben de buradayım. Türkiye İşçi Partisi’nin ve Hatay’ın bir evlâdı, bir kardeşi olarak bu yarışta ben de varım. Hatay halkımı da seçeneksiz bırakmayarak ne kadar doğru bir karar aldığımı da ifâde etmek istiyorum.
Bu söyledikleriniz çok önemli. Çok şaşırdım, eminim izleyiciler de şaşırmıştır. Tabiî, bir yandan şaşırıp bir yandan da şaşırmıyoruz aslında.
Zan: Ama bu teklifin kimden geldiğini söylemek istemiyorum. Takdiri kamuoyuna ve Hatay halkına bırakıyorum.
Peki. O zaman son olarak şunu sormak istiyorum. Biz Gökhan Zan’ı futbolcu olarak biliyoruz. Sonra depremle berâber, bir sivil toplum gönüllüsü, aktivisti olarak çıktı. Herkesin takdirini kazandı. Uzaktan bizler de gördük. Hattâ sizin daha adaylığınız ortada yokken, size bir şekilde ulaşıp bireysel olarak teşekkürlerimi de ilettim. Başkaları da herhalde yapmıştır. Şu an belediye başkan adayısınız. Kazanırsanız ne yapmak istiyorsunuz? Ne yapacaksınız, nasıl yapacaksınız?
Zan: Hatay’da sizce şu anda neler yapılacağı bilinmiyor mu? Hatay denen bir yer kaldı mı şu anda? Antakya’da, Defne’de, Samandağ’da… Yıkımın daha çok olduğu yerler buraları olduğu için özellikle buraları sayıyorum. Tabiî ki diğer ilçelerimizde de çok büyük sıkıntılar oldu. Lütfen yanlış anlaşılmasın, en fazla yerle bir olan yerleri ifâde ettim. Şu anda Hatay halkının neler çektiğini görmüyor muyuz? Barınma sorunları yok mu? Bunların yapılması gerekmiyor mu? Bunlar zâten yapılması gereken insânî işler değil mi? İnsanların su sorununu, altyapı sorununu, kanalizasyon sorununu, şebeke sularının içinde hastalık olduğunu ve tâmir edilmediğini, altyapının tamamen çöktüğünü bilmiyor muyuz? Bir şehrin nasıl inşâ edilmesi gerekiyor? Hatay halkı fazla bir şey istemiyor. Sâdece, depremden önceki gibi aynı şartlarda, insânî duygularla yaşamak istiyor. Bu şartları oluşturabilecek, bütün bu bileşenleri bir araya getirebilecek olan kişi ben değilim, biziz. Halkımızla ve liyâkat sâhibi, işin ehli olan insanlarla birlikte.
“Gökhan Zan, belediyecilikten anlar mı?” diyorlar. Hayır. Ama Gökhan Zan ahlâkını, dürüstlüğünü, şeffaflığını, vicdânını ortaya koyarak, 21. yüzyılda, akademisyenlerimizle birlikte bilim ışığı altında, üniversite hocalarımız, Hatay’ın târihini bilen mîmarlar, Hatay’ın hakkını ve hukukunu savunacak olan hukukçular, Hatay halkını yönetecek ve buraya para akışını sağlayacak olan STK’lar, dernekler ve Hatay halkının da sesi olacak muhtarlar, Hatay’ın târihini bilen eski insanlar… Tüm bu bileşenler bir araya geldiği zaman, işin liyâkat sâhibi, ehil insanları kurumların başına getireceksiniz. Bu insanlarla bir ekip rûhu oluşturacaksınız. HATSU’nun (Hatay Su ve Kanalizasyon İdâresi) başına dikileceksiniz. Bu işin liyâkati kimdir? Hatay halkına şeffaf davranacak o insan, o profil kimse, onları getirip başa koyacaksınız.
Hatay halkının hakkını ve hukukunu savunacak liyâkat sâhibi ve işin ehli olan kişi kimse, onu o kurumun başına getireceksiniz. Hatay’ın bütün sorunlarını, şehrin inşâ edilmesi konusunda tüm bileşenleri, liyâkat sâhibi olan insanları bir araya getirip o kurumların başına koyar ve tüm kurumları denetleyecek şekilde, halka şeffaf ve açık bir şekilde sunumunu yaparsanız, bu şehir küllerinden yeniden doğar. Bu şehir çok fazla bir şey istemiyor. Bahsettiğim bütün bu bileşenlerle birlikte, bu şehir eskisinden çok daha güzel bir şehir hâline gelir.
Ben gazeteci olarak Türkiye’nin bütün illerini gördüm. Türkiye’de en hayran kaldığım iki şehir vardır. Birisi Mardin diğeri Hatay’dır. Hatay’a birçok kez gittim, eşimle berâber de gittim. Her seferinde çok sevdik. Depremden sonra gitmeye cesâretim olmadı. Ama ilk fırsatta tekrar gideceğim. Umarım, 31 Mart, şehriniz için, Hatay için hayırlı bir şekilde gelişir.
Zan: Son olarak şunları söylemek istiyorum. Biz… Bakın “Biz” diyorum, “Ben” demiyorum. Hizmet etmek siyâset yapmak değildir. Hizmet başka bir şey, belediyecilik başka bir şey. Onlar siyâset yapsın, ben hizmet edeyim.
Evet, onun farkındayım.
Zan: Onlar siyâset yapsın, ben hizmet etmeye devam edeyim. Biz depremin yaralarını halkımızla birlikte saracağız. Sayın Lütfü Savaş dünkü programında talihsiz bir söz kullandı: “Güven, şarkı söylemekle, top oynamakla olmuyor. Onlara güven olmaz” dedi. O halde ben kendisine sormak istiyorum: Güven, şehri ranta teslim edip, beton bloklar arasında insanları öldürmekle mi sağlanıyor? Güven, insanlar enkaz altında inim inim inlerken, kendi âile yakınlarının menfaatini halkın menfaatinden önce tutarak mı oluyor? Güven, yüzlerce kişiye mezar olan Rönesans Rezidans müteahhitlerini överek mi oluyor? Güven, “Altın makaslarla cennetten bir köşe” diye pazarlayarak halka cehennemi yaşatan bir insan olarak mı oluyor? Ben kendisine bunları soruyorum. Güven, depremzedelerin acısı tâzeyken, soğukta çocuklarımız üşürken, konvoyla gövde gösterisi yaparak mı oluyor? Sporcuların ve sanatçıların birleştirici ve bütünleştirici rûhu var. Yazık değil mi? Bir de bunun üstüne Halûk Levent’i ekliyorsunuz. Halûk Levent’e kurban olsunlar. Halûk Levent geldi, Hatay halkının yanında durdu. Sonuna kadar depremzedelerin yanında durdu. Daha ne yapsın bu adam?
Ben ilk günden beri elimden geldiğince bir insan olarak durdum. Beni seversiniz, sevmezsiniz. Benim siyâsete ihtiyâcım yok. Ama Hatay halkının bir sesi, bir sözcüsü olarak buradayım ben. Sonuna kadar da mücâdele ettim. Ben bir sporcu olarak en üst düzeye kadar geldim. Sen sporcuları, sanatçıları bu şekilde küçümseyemezsin. Lütfü Savaş çok çirkin bir dil kullandı. Kendisini gerçekten kınıyorum bu kullandığı dilden dolayı. Galatasaray ve Beşiktaş gibi takımlarda sayısız şampiyonluklar elde etmiş, Milli Takım’a kadar yükselmiş, ay yıldızlı formayla ülkesini ve şehrini temsil etmiş buranın bir evlâdıyım. Ben Hatayspor’un kalbinden, bağrından çıkmış tek futbolcusuyum. Temsil eden tek futbolcuyum. Halûk Levent gibi bir sürü değerli sanatçımız var. Hatay halkının inşâsı ve ihyası için bütün sanatçılarımız ve sporcularımız, deprem gününden bugüne kadar, ellerini taşın altına koyarak bizlerle birlikte mücâdele ettiler, bizlere ses oldular. Yardım gönderdiler, konteyner gönderdiler, insanlara evlerini açtılar. Ne demek “Sporculara ve sanatçılara güven olmaz?” Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü hatırlatmak isterim: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim.”
Çok teşekkürler Gökhan. Çok çarpıcı ve beni de çok etkileyen bir yayın oldu. Teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum. İzleyicilerimize de bizi izledikleri için teşekkürler, iyi günler.