Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Prof. Evren Balta: 31 Mart seçimleri ne kadar yerel?

2019’dan 2024’e yerel seçimlerde siyasi partilerin seçim stratejileri nasıl değişti? İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu siyasi kariyerinde nasıl ilerliyor? İmamoğlu’nun bu seçimde kazanma ihtimali azaldı mı? DEM Parti ve İYİ Parti seçmeni İmamoğlu’na 2019’da olduğu gibi önümüzdeki seçimde de oy verir mi? CHP yeni büyükşehir kazanabilir mi? Seçim anketleri ne gösteriyor? Yeniden Refah Parti’sinin adayları seçimin kaderini nasıl belirleyecek? AKP’nin İBB Başkan adayı Murat Kurum, yürüttüğü seçim kampanyasında İstanbul’u alabilir mi? AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” açıklaması seçmende nasıl izlenim bıraktı?

Prof. Evren Balta, Ruşen Çakır’la 31 Mart Yerel Seçimleri’nin dününü, bugününü ve olası sonuçlarını değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Özyeğin Üniversitesi’nden siyâsetbilimci Prof. Evren Balta stüdyo konuğumuz ve kendisiyle 31 Mart yerel seçimlerinin ne derece yerel olduğunu konuşacağız. Hoş geldin Evren. 

Evren Balta: Hoş bulduk, merhaba.

Evet, şimdi tabiî yerel seçim yerel olacak; ama Türkiye’de her şey genel olduğu için… Öncelikle şöyle bir gözlemimi paylaşıp sormak istiyorum: Murat Kurum’un İstanbul’daki kampanyası 5 yıl önceki Ekrem İmamoğlu ve diğer CHP’li adayların kampanyasına benziyor. Siyâset yok denecek kadar az, daha çok belediye işleri, yerel meseleler vs., halbuki 5 yıl önce Binali Yıldırım’ın kampanyası –ki onu Erdoğan yapmıştı esâsında– tamâmen beka üzerine, bölücülük vs. üzerineydi. Burada bir tür ders çıkartma, bir kopya gibi bir şey mi var, ne dersin?

Evren Balta: Kesinlikle. Bizim izomorfizm dediğimiz, böyle siyâset dilinde çok havalı bir kavram, ama aslında çok basit bir kavram izomorfizm. Başarılı olan kurumların, örgütlerin, partilerin diğer örgütler, partiler, kurumlar tarafından aslında taklit edilmesi. Eğer 2019 kampanyasına bakarsanız, tam da aslında açılışta söylediğiniz gibi, büyük oranda İmamoğlu’nun kampanyası yerel seçimle ilgiliydi. Yani genel seçimi yerele çekmek, “Bu Türkiye’nin bir referandumu değil; İstanbul kendini kimin daha iyi yöneteceğini seçecek, bu İstanbul’la ilgili bir seçim olacak” diyordu. Temel talebi buydu. Temel organizma buydu aslında, örgütleyici söylemi buydu. İkincisi, CHP logosunu çok az kullanıyordu ve bütün İstanbul’u yönetmeye aday olduğunu söylüyordu. O da Türkiye’nin kutuplaşmış ortamında aslında son derece yenilikçi bir söylemdi, hani herkesi kucaklayacak bir siyâsal kampanyanın yürütülmesi. Ve hiçbir zaman da Erdoğan’ı doğrudan hedef almadı 2019 kampanyasında. Hattâ aslında Erdoğan kelimesini bile kullanmadan, yani saygıyla onu Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak kabul ettiğini söyledi. Şimdi aslında sâdece Murat Kurum’un değil, ben yerel seçimlerdeki kampanya stratejilerine baktığım zaman hemen tüm adaylar aslında hizmeti, kente hizmeti, yerele hizmeti ön plana çıkarıyorlar, kutuplaştırıcı bir söylem yerine yerelde ittifak kurmayı, bütün yereli kucaklamayı ön plana çıkarıyorlar ve bunun bir referandum olmadığını, aslında temelde bir yereli kim iyi yönetecekse o kazansın diyorlar. Meselâ yine Murat Kurum’un kampanyasında parti logosu yok, ya çok belirsiz ya kimi afişlerinde yok gibi. 

İzmir’de Hamza Dağ da öyle yapıyor. 

Evren Balta: İzmir’de Hamza Dağ’ın da öyle. Ve genel olarak aslında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin stratejisi de büyük oranda yerele uygun adaylar çıkarmak yönünde oldu. Yani kaybettiği büyük kentleri aslında o kutuplaştırıcı dille kaybettiğini düşünüp, daha orta sınıf, eğitimli kentli orta sınıflara hitap eden, böyle muhâfazakârlık yanı çok fazla öne çıkmayan, o anlamda kucaklayıcı, o Türkiye’nin kutuplaştırıcı siyâsetini kucaklayan adaylar önermeye çalıştı. Mesele tabiî bunun biraz geç olması, yani bu tarz bir stratejinin. 

Tabiî burada bir de şöyle bir şey var; Erdoğan özellikle İstanbul’da ve kısmen de Ankara için müdâhale etmeden duramaz. Şimdi şöyle bir beklenti var: Murat Kurum teknokrat bir kampanya yapıyor, Erdoğan dâhil olacak ve olayı siyâsîleştirecek diye. Sen böyle bir şey bekliyor musun?

Evren Balta: Yani olayı bir nevi siyâsîleştirdi zâten. Onu da “Oy yoksa hizmet yok” söylemiyle yaptı. Yani aslında iktidar partisiyle yerel yönetimin aynı siyâsal partiden olmasını, ikisinin de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin olmasının hizmet açısından belediyenin imkânlarını çok artıracağını zâten söylüyordu ve biliyorduk. Bu sefer siyâsî söyleminde, aslında bu yerel seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermeyen belediyelerin hizmet alamayacaklarını da söylemeye başladı. Bunu bir biçimde zâten aslında birbirini tamamlayıcı ikili bir strateji gibi görmek lâzım. Bir yanda yerelde adaylar herkesi kucaklayacağını söylüyor; öte yandan merkez de, “Biz temelde kaynaklarımızı kendi adayımızın kazandığı belediyelere aktaracağız” diyor. Yani şunun da altını çizmek lâzım: Bu zâten devam eden bir şey. Özge Kemahlıoğlu’nun bir çalışması var; 2006’dan beri merkezden belediyelere kaynak aktarımının nasıl olduğuna bakıyor. Onun da bulduğu şeylerden birisi, şöyle diyor temelde: Rekabetçi olan illere merkezden kaynak aktarımı çok daha fazla olmuş. Rekabetçi derken şunu diyorum, yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kazandığı; ama çok da kolay kazanamadığı illere kaynak aktarımı çok daha fazla olmuş ve yani çok açık bir ilişki var aslında kaynak aktarımıyla yerel belediyenin siyâsal parti kimliği arasında. Fakat buna rağmen muhâlefet ciddî anlamda yerel yönetimlerde başarı gösterdi. Özellikle de 2019’da büyükşehirlerdeki başarısı aslında, “Türkiye değişir mi? Türkiye’de siyâset değişir mi? Siyâsal iktidar değişir mi?” sorusunu sorduracak kadar önemliydi. 

Burada şöyle bir husus var. Erdoğan’ın hani Hatay’da söylediği, sonra Ordu’da söyledi; orada da doğalgaz dedi ve muhâlefet de bunu, “Sürekli böyle yapıyor, tehdit ediyor” filan diye bunu köpürtüyor. Tamam söylediği doğru değil, yapmaması gereken bir şeyi yapıyor; ama yapıyor. Buradan oy kaybetmez herhalde değil mi? Böyle söylediği için insanlar, “Ya, ben AKP’ye oy verecektim, ama Erdoğan böyle dedi. Ben o yüzden AKP’ye vermiyorum” der mi?

Evren Balta: Tam tersi olabilir. Yani Seda Demiralp’in yine bir çalışması var. Onların yeni yaptıkları bir odak grup çalışması var Twitter’da da sosyal medyada da paylaşmıştı kısmî sonuçlarını. Küresel örnekleri de biliyoruz yani ve Türkiye’nin genelinde de sâdece yereller de değil, ama genel olarak baktığınızda bu “Hizmet gelmezse” korkusunun aslında seçmen tarafından paylaşıldığını da anketlerde görüyoruz. Yani orada Erdoğan’ın söylediği, “Eğer oy vermezseniz hizmet gelmez” aslında seçmenin bir korkusuna işâret ediyor. Dolayısıyla muhâlefetin oradaki mağdurluk/mazlumluk söylemi aslında tam tersi bir şeye yol açabilir. Yani kimi zaman bir inatlaşmaya da yol açabilir. Ama pek çok seçmen grubu için, yani küçük ve kararsız bir seçmen grubu için, “Mâdem öyle, biz de…” Yani sonuçta yol, su, elektrik demek belediye. Büyük bir siyâsî değişiklik anlamına da gelmiyor. Temelde zâten artık seçmenin böyle düşündüğünü biliyoruz. Yani temelde yerel seçimi öyle görüyor: “Bana yol yapılsın, elektrik, su, hizmet, okul, sağlık vs.” Bir genel paket olarak görüyor bunu. “Bu genel paketi eğer ben bir iktidâr partisine oy vererek daha fazla hizmet almayı sağlayacaksam bunu neden yapmayayım?” diye düşünüyor. Tabiî ki hâlâ Türkiye’de çok güçlü partizan kimlikler var. Yani CHP’den ne olursa olsun vazgeçmeyen bir CHP seçmeni var. Aynı şey iktidar partisi için de geçerli. Ama arada kalan, yine genel seçimlerin de sonucunu belirleyen bir seçmen grubu vardı biliyorsunuz. Şimdi de var o seçmen grubu, büyük ve kararsız bir seçmen grubu var o %15-20 civârı. Bu seçmen grubunu etkileyebilir.

İmamoğlu’nun bu sefer daha siyâsî bir kimliği var. CHP’nin gerçek lideri olduğu düşünülüyor. İstanbul’u bir daha kazanıp 2028’de cumhurbaşkanlığına oynaması bekleniyor — ki zâten 2023’te de niyetlendiğini biliyoruz, ama olmadı. Şu anda da Erdoğan’a çok cevap yetiştiriyor. Nasıl buluyorsun İmamoğlu’nun şu âna kadarki performansını?

Evren Balta: Aslında o biraz kendi stratejisinden uzaklaştı. Yani 2019’da yürüttüğü, o daha içerici, herkesi kucaklayıcı, Erdoğan’la çatışmayan stratejisinden uzaklaştı. Çünkü tabiî ki onun siyâsal algısı ya da arzusu ya da siyâsal beklentileri değişti. O da tabiî büyük oranda bir siyâsal aktör olmak istiyor. Siyâsal aktör olmak da biraz teknokrat kimliğinden uzaklaşmayı gerektiriyor bugünün Türkiye’sinde. Büyük ve önemli bir söylemin arkasında bir siyâsal figür olmayı ve o siyâsal figür olarak daha makro taleplerde bulunmayı gerektiriyor. O da onu yapıyor. Ama benim gözlemim, yine en azından son 2-3 haftadır belediyecilik, belediye hizmetleri, İstanbul’a yaptığı hizmetler vs. yönünü, kampanyasının başlamasıyla birlikte o tarz bir patikaya doğru da, siyâsal kampanyaya doğru da yöneldiği yönünde. Eğer en genelde bakarsak tabiî ki İstanbul’da hâlâ biraz daha önde gözüküyor. Çünkü aynı genel seçimlerdeki gibi, eğer yöneten çok kötü değilse, bir avantajla başlıyor seçimlere. Yani bir farkla başlıyor. Çünkü nasıl yönettiğini artık biliyoruz. Ne bekleyeceğimizi biliyoruz. Ve bütün o “kaynak verilmez” söyleminin zâten orada olduğunu da biliyoruz İstanbul’da. Yani kaynak verilmemesine rağmen İmamoğlu İstanbul’u yönetti ve çok da başarısız yönetmedi. Hattâ bir sürü açıdan başarılı sayılabilecek bir biçimde yönetti. Ve o iktidarda olma, yani İstanbul’u yönetmiş olma deneyimi ona daha az tanınan Murat Kurum karşısında ciddî bir avantaj sağlıyor. Ve şunu da biliyoruz tabiî ki; büyük kentlerde seçmen grupları daha ziyâde muhâlefete hem siyâsal kimlikleri anlamında hem sınıfsallıkları anlamında hem ilişki anlamında daha açıklar. Dolayısıyla İmamoğlu’nun bu seçimlerde ben bütün bu muhâlefetin bölünmüşlüğüne rağmen şansı olduğunu düşünüyorum.

Tam da onu soracaktım: Muhâlefetin bölünmüşlüğünü; çünkü geçen sefer, 5 yıl önceki CHP’nin zaferinde, İYİ Parti’nin açık, HDP’nin örtülü desteği çok önemli rol oynadı. 

Evren Balta: Tabiî o zaman yönetmeye aday bir parti vardı. Yani İstanbul’u ilk kez yönetmeye aday birisi vardı. Şimdi kendi kitlesine konuşan bir aday var. 

Yani diyorsun ki ittifak olmasa dahi Ekrem İmamoğlu’nun bir avantajı var.

Evren Balta: Var, evet. Ama yönetmiş olmasından kaynaklanan ve liderlik potansiyelinden kaynaklanan bir avantajı var. Bir de tabiî şöyle bir şey söylemek lâzım: Diğer adaylara baktığımız zaman, bir kere zâten Yeniden Refah Partisi’nin aday çıkartması önemli; çünkü o da iktidar blokunun oylarını bölüyor olacak. O olmasaydı kaybedebilirdi. Hâlâ riskli tabiî ki İstanbul, hâlâ kesinleşmiş bir sonuçtan bahsedemem. Ama bir öndelikten bahsediyorum zâten, ufak da olsa bir avantajdan bahsediyorum. Bir diğeri, meselâ İYİ Parti seçmenlerine baktığınızda İstanbul’da onların da muhâlefetin İstanbul’u yönetmesiyle ilgili bir meselesi var. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yönetmemesiyle ilgili, İstanbul’u devretmemekle ilgili bir meselesi var. Dolayısıyla İYİ Parti seçmenleri İYİ Parti seçmeni oldukları için 2019’da İmamoğlu’na oy vermiş olabilirler; ama şimdi İmamoğlu’na oy vermek için İmamoğlu’na oy verecekler. Yani İYİ Parti kendi adayıyla bütün seçmenlerinin o adaya oy vermesini sağlayamıyor. Benzer bir şey, o kadar güçlü olmasa da Kürt seçmen için, DEM Parti’nin seçmenleri için de geçerli. Bir kısmı yeniden İmamoğlu’na verecek. Başak Demirtaş aday olsaydı, hep konuşuldu bu zâten, belki biraz daha farklı olabilirdi. Ama Meral Danış Beştaş’ın adaylığıyla birlikte oradaki İmamoğlu’na verilecek oy oranında belki bir artış daha söz konusu olabilir diye düşünüyorum ben. Tabiî ki en genelde Kürt seçmenle örneğin İYİ Parti’nin seçmeninin dertleri birbirinden çok farklı. Davranma biçimleri birbirinden çok farklı. Ama yine de ikisinin de blok hâlinde davranmayacağını ve bir kısmının kendi adayları olmasına rağmen hâlâ İmamoğlu’na oy vereceğini tahmin ediyorum. Tahmin etmenin de ötesinde anketlerde zâten öyle bir şey görüyoruz.

Anketler demişken sen bayağı anketleri tâkip eden bir araştırmacısın. Şimdi her ne kadar son seçimde anketler konusunda büyük hayal kırıklıkları yaşansa da, yine de bunlara bakıyoruz. Ne görüyorsun? Meselâ CHP yeni büyükşehir kazanabilir mi? Meselâ Bursa, Balıkesir, Denizli, Manisa gibi yerlerde hep belli bir iddiası var. Bunlardan Balıkesir’de kendisi aday çıkarmamıştı, İYİ Parti vardı vs.. Bir de tabiî kaybedebileceği yerler var. 

Evren Balta: Evet, kaybedebileceği yerler de var. Tabiî anketlerin özellikle yerel seçimlerde tahmin etme olasılığı… ki bugüne kadar adayların tamâmı belli değildi, o yüzden çok fazla yerel anket yoktu; bundan sonra biraz daha fazla anket göreceğimizi zannediyorum. O yüzden daha kolay tahmin edebileceğiz. Çok fazla ilde de muhtemelen siyâsal partiler kendileri çokça yaptırdılar. Zâten Özgür Özel söylüyor, “Çok yaptırdık anket. Adaylarımızın önemli bir kısmını anketlerle belirledik” diye. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin zâten hep öyle yaptığını biliyoruz. Şunu demek istiyorum; benim yereldeki anketlere dâir bilgim çok sınırlı tabiî ki, çünkü onlar kamuoyuyla paylaşılmış değil. Ama aday profili ve geçmişteki adaylar üzerinden ve kimin aday gösterdiği üzerinden CHP’nin bâzı yerlerde eskiden kazanmış olduğu belediyeleri riskli gördüğümü ya da kaybedebileceğini düşündüğümü söyleyebilirim. Meselâ bunlar Edirne, yine Murat Kurum’un profiline benzer bir aday çıkardı Adalet ve Kalkınma Partisi. Artvin belki, orada Belediye Başkanı istifâ ederek İYİ Parti’ye geçti ve orada da böyle bir eğilim söz konusu olabilir. Antalya belki. 

Hatay?

Evren Balta: Hatay, evet Hatay da. Onu da konuşabiliriz. Bir sorun oldu.

Ben bugün Gökhan Zan’la da bir yayın yaptım, ona da dedim. Yani bu yerel seçimlerde İstanbul’u konuşuyoruz, ama İstanbul’dan vakit kaldıkça Hatay’ı konuşuyoruz. Gökhan Zan da zâten 5 dakika kalaya kadar başvuru yapmamış — ki Lütfü Savaş gösterilmezse, başka birisi gösterilirse aday olmayacakmış meselâ. CHP de göstermeyecekmiş gibiydi vs.. Acayip, ilginç ve aslında çok rahatsız edici bir öyküydü.

Evren Balta: Evet, öyle. Yani burada “Lütfü Savaş aday ya da aday değil”den daha ziyâde, bir siyâsal partinin bu kadar yalpalaması da çok konuşuldu. Yani adayı geri çekmesi, adayın müzâkere gücünün bu kadar güçlü olması, prensipler ya da ilkeler üzerinden ya da kurallar üzerinden değil; birtakım müzâkereler üzerinden aslında bunun devam ediyor olması, bunun bu kadar ortalıkta yapılıyor olması. Biraz evvel yayına girmeden önce konuşuyorduk. Aslında bütün siyâsal partilerde çok güçlü bir iç çatışma meselesidir adaylık.

Evet, AKP’de de çok oldu, ama pek konuşulmuyor. 

Evren Balta: Evet. Yani İYİ Parti’de de benzer bir şekilde olabilir, Adalet ve Kalkınma Partisi’nde de. Özellikle belediye başkanlığı; çünkü yerel örgütle merkezî örgütün de müzâkere ettiği ve rant dağıtımının, özellikle muhâlefet partileri için rant dağıtımının Türkiye’de temel mekanizmalarından birisi — ki pek çok sayıda aday olan milletvekili üstünden de biliyoruz ki artık daha önemli gözüken şeylerden, yani Parlamento’ya girmekten daha güçlü bir pozisyon olarak gözüküyor belediye başkanlığı. Dolayısıyla bütün partilerde aslında bu çatışma var şimdi. Fakat CHP’ninki çok fazla göz önünde oldu. Özellikle Lütfü Savaş meselesi, hem CHP’yi hem Lütfü Savaş’ı rencîde edecek şekilde bence çok fazla göz önünde tartışıldı. Benim kendi kanaatim, kişisel olarak da hayattaki kanaatim; bir karar verdiyseniz, siyâseten güçlü ve kararlı durmanız, onun arkasında durmanız gerekiyor ya da o kararı vermeyi geciktirebilirsiniz, başka şekilde verebilirsiniz. Ama bir kere verildikten sonra bu karârın bu kadar tartışılması, geri çekilme olasılığının kamuoyuna açılması vs.. Yani “Evet, karar verdik, doğru ya da yanlış, Lütfü Bey’le devam ediyoruz” denmeliydi gibime geliyor benim o karârı verdikten sonra. O karar alınmalı mıydı? Hayır, hiç alınmamalıydı belki. Ama alındıktan sonra bu kadar tartışılması en büyük sorun oldu. 

Özellikle bir de tabiî CHP’de yeni bir yönetim geldi, bir iddiayla geldi ve ilk ciddî sınavında böyle acayip bir olaya tanık olduk. Peki, şöyle bir şey sormak istiyorum: Bu 5 yıl önceki seçimin öncesinde muhâlefet cumhurbaşkanlığı seçiminde ve Parlamento seçiminde kaybetti. Her ne kadar cumhurbaşkanlığında tek aday yoktuysa da ilk turda Erdoğan kazandı, Meclis’te de çoğunluğu Cumhur İttifâkı aldı ve bir yıl sonraki seçimi muhâlefet aldı. Çok büyük bir sürpriz oldu. Şimdi çok daha büyük bir seçim yenilgisi var ve tekrar 5 yıl sonra aynı şeyin, benzer bir şeyin yaşanma ihtimâlini görüyor musun? 

Evren Balta: Uzun bir zaman var tabiî ki. Yani 2018-1019 arasındaki gibi değil şimdi, 4 sene var ve benim gördüğüm zâten…

Hayır hayır, şeyi söylüyorum; 2018-2019 arasındaki olayın 2023-2024’te tekrârını.

Evren Balta: Ha tamam. Yani 2023’te kaybeden bir muhâlefetin, 2024’te –benim bir sonraki seçime gitti aklım, 2028’e…

Yok yok, bunu diyorum, 2024.

Evren Balta: 2024 seçimlerinde açıkçası bence şu an muhâlefet –ki muhâlefet derken ve yerel seçim konuşuyorsak büyük oranda CHP belediyelerini konuşuyoruz–, CHP mevcut belediyelerini koruyabilir ve belki üstüne bir iki belediye ekleyebilirse başarılı olmuş sayılacak. Ama burada en önemli mesele İstanbul’u koruyabilmesi olacak. Eğer bir başarı, yani 2023’ten 2024’e giderken muhâlefet için bir başarı kriteri koyuyorsak, o bugün neredeyse sâdece İstanbul’u ve belediye sayısını koruyabilmesi, İstanbul’un ilçelerinde bir iktidar değişiminin mümkün olup olmaması. Ve onu da biraz evvel konuştuk zâten, İstanbul seçimlerini. Yani İstanbul tabiî ki hâlâ… Yani şu yıkıldı 2023’te: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” dedik. Öyle değilmiş. Ama hâlâ İstanbul bir kere sembolik açıdan iktidar için çok önemli. Burası Osmanlı’nın başkenti, Erdoğan’ın kişisel iktidârını inşâ ettiği yer ya da kendi iktidârını inşâ ettiği yer. Ekonominin motoru, çalışan nüfusun önemli bir kısmı burada, en fazla vergi veren kent, kendi kendini döndürebilen bir kent ve çok büyük bir rant alanı tabiî ki. Dolayısıyla bunların hiçbirisi değişmiş değil. Bütün bu koşullarda ve o seçim yenilgisine rağmen İstanbul’u Ekrem Bey kazanırsa, bu demektir ki Türkiye’nin 2028’e giden yolda bir lider adayı var ve Erdoğan’a ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı –yine bunu da çok söyledik–, onlara karşı 3 kere seçim kazanmış, hiç seçim kaybetmemiş bir adayı var. Ve bu kendi başına son derece önemli bir şey. 

Ya kaybederse? 

Evren Balta: Kaybederse de evet, o zaman kartlar yeniden karılacak. Kaybederse o zaman tabiî ki CHP’nin içinde yeni bir kargaşa ve büyük bir kayıp hissi de olacak İstanbul’un kaybıyla. Ama şöyle bir seçmen hissi de var, onu da görüyoruz yine anketlerde, yani “Kazansa ne olur kaybetse ne olur?” Biraz tabiî Türkiye siyâsetinin değişimi, yani bu seçimlerde yine bence 2019 seçimlerindeki sandığa gitme oranı tutturulur, muhtemelen %80-84 arası bir seçmen sandığa gider. Yine CHP, Adalet ve Kalkınma Partisi aşağı yukarı 2023 oy oranlarını korur. Büyük bir siyâsî değişiklik yok aslında siyâsî haritada, Zafer Partisi’nin yükselmesi ve İYİ Parti’nin düşmesi haricinde ve Yeniden Refah. Yani küçük partilerin dağılımında büyük bir değişiklik var; ama Adalet ve Kalkınma Partisi ve CHP arasındaki dengede çok büyük bir değişiklik yok. Oy oranında da onu göreceğiz aslında. Çok büyük bir değişiklik yok. Ama dediğim gibi, yani İstanbul biraz Türkiye’deki liderlik mücâdelesini; Mansur Yavaş, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu vs. arasındaki liderlik mücâdelesini… Yani Ankara’yı kazanan ve zâten daha popüler olan bir Mansur Yavaş, İstanbul’u kaybetmiş bir Ekrem İmamoğlu, CHP’nin içerisinde Özgür Özel vs. dolayısıyla muhâlefetin liderlik hesâbını çok değiştirecektir İstanbul’un kaybı diye düşünüyorum. 

Şu ân îtibâriyle benim gördüğüm, izlediğim, konuklar da aldık; meselâ Zafer Partisi ve Yeniden Refah Partisi bir şekilde istim üzerinde. Yani onlar hallerinden şikâyetçi değil ve anladığım kadarıyla, Yeniden Refah’ta da olma ihtimâli var, kendi partisine oy verme, yani kazanamayacağını bilse dahi kendi partisine oy verme oranı yüksek olabilir. Zafer Partisi de böyle — ki nitekim Zafer Partisi cumhurbaşkanlığı seçiminde de bunu göstermişti. Ama İYİ Parti için çok zor bir seçim olacak. 

Evren Balta: Evet. Yani şöyle diyeyim; yine izomorfizm, yani taklit kavramını kullanayım. Eğer 2023 seçimlerine bakarsanız o seçimin muhâlefet içinde kazananı kimdi: Zafer Partisi’ydi. Yani kendince o müstakil siyâsetiyle üçüncü yol açarak, başka bir aday çıkararak, müzâkere gücünü ikinci turda artırarak, Kemal Kılıçdaroğlu’yla gizli anlaşmalar yaparak Türkiye siyâsetini kendi gücünden fazla etkiledi. Şimdi bütün diğer partiler, aslında nasıl Murat Kurum 2019’daki Ekrem İmamoğlu başarısına bakıyor, bütün diğer küçük partiler de Zafer Partisi’nin ne yaptığına bakıyorlar. Tabiî aynı şeyi aynı şekilde yapamazlar; çünkü onu o yaptı. Yani o başarı büyük oranda Zafer Partisi’ne âit oldu. Başarıyı nasıl tanımlarsanız tanımlayın, ama bir aktör olmayı becerdi. Ve büyük oranda İYİ Parti de aslında bence, tabiî CHP’ye duyulan güvensizlik, öfke vs. gibi başka meseleler var; ama belediye kazanamayacağını da biliyordu, büyük oranda kendisini tıpkı Zafer Partisi gibi 2028 seçimlerinde bir aktör olmaya kodladı ya da önüne o hedefi koydu, kendi örgütünü tutarak, bağımsız bir yol açarak vs.. Ama orada çok büyük bir rakibi var ve bunu daha iyi yapmış bir rakibi var. Dolayısıyla İYİ Parti’nin oyları düştü; çünkü onun yapması gereken, yani İYİ Parti seçmeninin beklediği şey muhâlefetle birlikte bir biçimde o iktidâra karşı muhâlif alanın korunması. Zafer Partisi seçmeni ise protesto oyu veriyor ya da Yeniden Refah Partisi seçmeni protesto oyu veriyor. Onlar zâten kazanmayı beklemiyorlar. Farklı seçmen tercihleri var orada. Sen farklı seçmen tercihiyle öbür tarafın yaptığı siyâsal stratejiyi uygularsan o zamân küçülürsün. Yani biraz kendi seçmeninin ne istediğini okuyamamak gibi görüyorum bunu ben. 

Şimdi bu bağlamda meselâ İstanbul’da İYİ Parti adayı Buğra Kavuncu, Zafer Partisi adayı Azmi Karamahmutoğlu’ndan az oy alırsa…

Evren Balta: Başka bir büyük yenilgi olur İYİ Parti için. Ama dediğim gibi bu bir siyâsal strateji olarak seçmeninin ne istediğiyle, onunla denk düşmekle çok ilişkili. İYİ Parti seçmeni en başında beri CHP’ye çok yakın, milliyetçiliğinde ondan biraz daha merkezde ya da sağda; ama iktidar karşıtlığı konusunda çok ciddî bir oranda aslında o iktidâra kazandırmama arzusu olan bir seçmendi. Ve şimdi İYİ Parti seçmeninin korkusu; iktidâra kazandıracaklar bu stratejileriyle, yani tam tersi. Bir kısmını koruyacaktır tabiî ki. Her siyâsal partinin değil ama İYİ Parti’nin bir çekirdek kadrosu da var, onu koruyacaktır; ama genişleme ihtimâlini bu stratejiyle kaybetti. Ama belki de zâten arzusu, tıpkı Zafer Partisi gibi bir bir müzâkerede güçlenmek. Ama bu gelecek 4 sene içerisinde, eğer o stratejisi bu seçimde çökerse, daha az oy alırsa o da çok mümkün olmayacak.

Son olarak Kürtleri de konuşalım. İstanbul’da biraz bahsettik ama, şimdi üçüncü yolu onlar da telâffuz ediyor. Aslında öteden beri izledikleri bir şeydi. Son dönemde, 2019 ve 2023’te vazgeçtiler ve sonuçta özellikle 2019’da CHP’ye kazandırdılar ama kendileri ne kazandı belli değil. Tam tersine bütün belediyelerine kayyum geldi. 2023’te çok kötü, açığa düştüler yani. Şimdi bağımsız olmak istiyorlar, ama çok da zorlandıklarını görüyorum. Ne dersin?

Evren Balta: Son zamanlarda çok duyduğum ve bence durumu çok güzel açıklayan bir söz: “Takıyı gönder, ama düğüne gelme” tavrından biz artık yorulduk söylemi. Yani hakîkaten öyle. Yani işte Kürt seçmenin aslında iktidâra karşı muhâlif blokta önemli bir bileşen olması, ama bunun ne açık olarak telâffuz edilmesi ne Kürtlerin temel taleplerine yönelik olarak muhâlefetin bir alan açmıyor olması tabiî ki Kürt seçmenin önemli sıkıntılarından birisi. Ve muhâlefet içinde, daha ana akım muhâlefet içinde, CHP içinde o alanı açtığı anda kazanamama ihtimâlinin belirmesi. Çünkü sonuçta siyâsal iktidar temel kutuplaşma eksenini sadece sekülerlik üstünden ya da muhâfazakârlık üstünden değil; aynı zamanda milliyetçilik üstünden de kurdu ve biliyoruz ki o da işleyen bir hat. Yani seçim kazanma ve kaybetme meselesinde bir bıçak sırtı oluşturuyor. O çelişkiyi nasıl çözersin meselesinde bence şu an devam eden, çok da yanlış olmayan bir strateji var aslında. Ve bir de şöyle de demek lâzım: Kürt seçmenin, meselâ İYİ Parti seçmeninden çok farklı talepleri var. Ve ana akım muhâlefetten, CHP’den, CHP seçmeninden çok farklı talepleri var. Yani bütün seçtirdikleri belediyelerde kayyum atanmış bir siyâsal partiden –değil mi? Hepsinde– bahsediyoruz. Dolayısıyla meselâ onlar için seçtikleri kişinin koltuğunda kalabilmesi ve bunun müzâkere edilmesi talebi önemli bir talep. Çünkü orada yönetilme hakkını aslında muhâfaza etmekle ilişkili ve bunu CHP ile yapamaz. Bunu yapabilmesi için iktidârla konuşması lâzım, konuşabiliyor olması lâzım, bir diyalog kanalının olması lâzım. Dolayısıyla kendisi için de o müstakil alan aslında büyük oranda önemli ve güçlendirebilecek gibi gördüğü bir alan. O açıdan meselâ baktığınızda DEM Parti genel olarak, bu siyâsal stratejiyle çok seçmen desteği kaybetmiş gözükmüyor. Ve yerel seçimlerdeki arzusu da aslında, “Seçildiğim yerlerde yönetebilmek istiyorum”. Bu yani bütün diğer siyâsal partilerin, muhâlefet içerisindeki işte %5 %10 arasındaki siyâsal partilerin taleplerinden, duruşlarından çok daha başka bir pozisyon gerektiriyor tabiî ki. 

Başak Demirtaş İstanbul’da aday olsaydı Ekrem İmamoğlu kazanabilir miydi?

Evren Balta: Daha zor olacağını düşünüyorum tabiî. Çünkü o çok sembol bir isim, Başak Demirtaş. Ve Başak Demirtaş’a oy vermek sâdece, “Artık yerel yönetimi kim yönetsin?” sorusunu yanıtlamak değil; aynı zamanda Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğuna yönelik bir şey söylemek anlamına gelecekti, hem Kürt seçmen için hem de hiçbir zaman DEM Parti’ye oy vermemiş, kendini daha muhâlif gören TİP’li seçmen için de olabilir bu, CHP’nin içerisindeki daha sol seçmen için de olabilir. Dolayısıyla CHP kendi oyunu bile… Hepsini demiyorum bir kısmını, yani onda çok ciddî böyle büyük yüzdelerden bahsetmek mümkün değil; ama kendi oyunun bir kısmını korumakta zorlanabilirdi. Çünkü o sembolik bir oy verme eylemine dönüşebilirdi bir haksızlığa karşı ve kim kazanırsa kazansın. Ama şimdi Meral Danış Beştaş’la birlikte daha ana akım, daha az sembolün yer aldığı, daha stratejik oy verme hâline döndü. Çünkü zâten yerel seçimler, seçmenin stratejik oy verme eğiliminin çok yüksek olduğu seçimler… bir kişi kazanacak. 

Yani sonuçta yine bir kıyak yaptılar CHP’ye. 

Evren Balta: Onu bilemiyorum niye yaptıklarını. O kadar hâkim değilim.

Evet, burada noktayı koyalım. Çok teşekkürler.

Evren Balta: Ben teşekkür ederim. 

Profesör Evren Balta’yla, “31 Mart seçimleri ne derece yerel?” bunu konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.