Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yeniden Refah Partisi ABB Başkan adayı Suat Kılıç, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı

Yeniden Refah Partisi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Suat Kılıç, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Yeniden Refah Partisi’nin seçimdeki yol haritasını, projelerini, Ankara’daki hedeflerini, oy oranlarını ve seçimdeki rakiplerini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Yeniden Refah Partisi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Suat Kılıç stüdyoda konuğumuz. Kendisiyle kampanyasını, projelerini konuşacağız. Hoş geldiniz Suat Kılıç.

Suat Kılıç: Merhaba, hoş bulduk.

Böyle resmî konuşurken zorlanıyorum. Çünkü çok eski bir tanışıklığımız var. Arkadaşız, meslektaşız. Ama yine de “siz’li” konuşmakta yarar var.

Kılıç: İzleyiciye saygı.

Evet. Yeniden Refah Partisi’nin İstanbul, Ankara ve İzmir’de AK Parti ile ittifak yapıp yapmayacağı son âna kadar belli değildi. Güçlü bir şekilde kendi adaylarınızla çıktınız. İstanbul’da Mehmet Altınöz ile bir yayın yaptım; bayağı hazırlıklıydı. Siz, eski Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili ve bakanı olarak, Yeniden Refah Partisi’nin Ankara Büyükşehir adayısınız. Nasıl bir iddiası var Yeniden Refah Partisi’nin Ankara’da?

Kılıç: Yeniden Refah Partisi girdiği bütün seçimleri kazanmak için giren bir siyâsî parti. Siyâsette, işin doğasında var bu. Kazanmak için girmediğinizde, vatandaş sizde o enerjiyi görmediğinde, oy tercihini size yönlendirme ihtiyâcını da hissetmiyor. Ankara’da, kimseye kaybettiren ya da kimseye kazandıran bir siyâsî parti olmayacağız. Bugün net olarak size şunu söyleyebilirim: Ankara’daki tüm adaylar içerisinde yaşı en genç olan, enerjisi en yüksek olan ve şehir için gerçekten vizyoner projeleri bulunan tek aday durumunda olduğumu rahatlıkla ifâde edebilirim. Kimseyle polemiğe girmeden, kimseyle itiş kakış yaşamadan, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentini bir başkent olmaya yaraşır bir enerjiyle yönetmeyi vaat ediyoruz. Dolayısıyla bu kadar projeyi lâf olsun diye hazırlamış olamayız. Bu projeleri, kazandığımızda uygulamak üzere hazırlanmış projeler olarak görüyoruz. 

Tek problemim şudur diyebilirim: Projelerimi Ankaralılar’a duyurmak için yeterli platformları bulabilecek miyim? Kitle iletişim araçlarına ulaşabilecek miyim? Çünkü mevcut iki belediye başkanının arkasında gerçekten çok büyük imkânlar var. Biri Büyükşehir Belediye Başkanı, diğeri Keçiören Belediye Başkanı. Her ikisi de, genel merkezleri Hazîne yardımlarından fazlasıyla yararlanan siyâsî partiler. Benim bir belediyem yok. Olsa da kaynaklarını kampanya için katiyen kullanmam. Benim partim, yerel seçimlere yönelik olarak Hazîne yardımından da istifâde edemiyor. Dolayısıyla kıt kanaat, kısıtlı imkânlarımızla sesimizi duyurmaya gayret ediyoruz. Garibanın dostu Allah’tır, vatandaş mağdûriyetimizin farkında olacaktır. Buna rağmen, gerçekten iyi projeleri bizim seslendirdiğimizin, bizim çalıştığımızın, bizim gayret ettiğimizin farkında. Ve kazanan inşallah biz olacağız.

Ankara’ya geldiğimde şunu gördüm: Çok adaylı bir seçim var, ama iki kişi yarışıyor gibi. Kızılay Meydanı’nda, bir tarafta Turgut Altınok, bir tarafta Mansur Yavaş… 

Neredeyse benim evime bile posterlerini asacaklar. Parayla satın alınabilen bütün yüzeyler kirâlanmış durumda. Poster bastırmanın mâliyetini belki biz de göğüsleyebiliriz, ama bu yüzeylerin 500 bin TL, 700 bin TL, 1 milyon TL gibi mâliyetleri var. 

Siz son seçime Cumhur İttifâkı ile girdiniz, ama kendi adaylarınızı koydunuz. Bence en önemli husus, Fatih Erbakan’ın imzâyı toplamış olmasına rağmen Tayyip Erdoğan lehine adaylıktan feragat etmesiydi. Bu seçimde de son âna kadar da Cumhur İttifâkı adaylarını, meselâ Ankara’da Turgut Altınok’u destekleyip desteklemeyeceğiniz çok konuşuldu. Bunlar son âna kadar belli değildi. Şunu merak ediyorum: Yeniden Refah Partisi’nin üye sayısının, seçmen sayısının sürekli arttığını söylüyorsunuz. Bunların büyük bir kısmının yakın zamâna kadar AK Parti seçmeni olduğunu tahmin ediyorum; siz daha iyi biliyorsunuzdur. Böyle kritik bir seçimde bu seçmen, “Geçen sefer Erdoğan kaybetti. Ankara’yı tekrar kazanmak istiyor. Bu seferlik Erdoğan’ın adayına destek vereyim” der mi?

Kılıç: Kanaatimce demeyecek. Ben sokaktayım. Kampanyamın 15. günündeyim. Ankara’nın en yoğun, en kalabalık çarşılarında, pazarlarında, caddelerinde geziyorum. Bugün Kalecik’teydim. Sonra Akyurt’ta program yaptım. Dün Ulus’ta Anafartalar Caddesi’ndeydim; Anafartalar’da, sağlı sollu esnaf ziyâreti yaptım. Önceki gün târihî Ulus Hali’ndeyim. Burada her gün ortalama 800 ilâ 1000 kişiye temas ettiğimi söyleyebilirim. Sabahtan akşama kadar devam eden aralıksız esnaf ziyâretleri. Niye? Televizyonumuz, medyamız, paramız, duvarımız, billboard’umuz, raketimiz yok; mecbûren, kendimizi insanlara birebir temasla anlatmamız lâzım. 

Bir değişim ihtiyâcı var. Biz, “Değiştir gitsin!” mottosunu kullanıyoruz. “Değiştir gitsin!” dediğimizde, vatandaş doğrudan sözümüze katılıyor. Merkezî yönetim anlamında da eleştirel durumlar var. Bir önceki seçim cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Beka meselesi vardı. Cumhurbaşkanının kim olacağı, terörle mücâdele açısından bile önem taşıyan bir konuydu. Ama bugün artık yerel seçim var. Ankara’yı kim daha iyi yönetir? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na kim daha çok yakışır? Kim daha fazla proje üretir? Kim daha fazla kaynak üretir? Kim kamu kaynaklarını daha etkin ve verimli kullanır? Ankara’nın kronik problemlerini kim çözüme kavuşturur? Ankaralı buna karar verecek. Hani o meşhur üçlü vardır ya: “Çöp, çamur, çukur”dan Ankara’yı kim kurtarır? Ankara’yı metro hatlarına kim kavuşturur? Trafik problemini kim çözer? Kentsel dönüşümleri Ankara’da kim bir hamleye dönüştürebilir? Eskiyen, yaşlanan yapı stokunu yenileme becerisini kim gösterir? Gerçekten Ankara’nın nefes alabileceği yeşil alanları bu şehre kim kazandırır? Biz bu soruların cevâbını arayacağız. Aç bîilâç insanların yardımına kim koşar? Sokakları kim temizler? Kaldırımları kim düzenler? Şehrin enerjisini kim yükseltir? Türkiye Cumhuriyeti’nin enerjisine yakışan bir başkent havasını, rûhunu, enerjisini bu şehre kim yansıtır? Bunun karârını vereceğiz.

Siyâset devreye girmeyecek mi?

Kılıç: Siyâset devreye tabiî ki girecek; ama bizim lehimize, yani muhâlefet partilerinin lehine olarak girecek. Emekli sıkıntıda, geçinemiyor. Bugün sokağa çıktığınızda en fazla yüz göz olduğunuz konu, emekli maaşlarının yetersizliği. Emekli diyor ki: “Maaş 10 bin lira. Kiraya mı vereyim, faturaları mı ödeyeyim, mutfağı mı geçindireyim? Bu 10 bin lirayla ne yapılabilir?” Asgarî ücretli de geçim darlığı yaşıyor. Enflasyon, hayat pahalılığı gerçekten etkili. Özellikle büyükşehirlerde bu hayat pahalılığı daha fazla etkili. Bugün markette 1 litre süt 50 lira. Ulus’ta kasaba girdim: 1 kilo dana ciğeri 450 lira. Bir aylık emekli maaşının karşılığı 20 kilo dana ciğeri. Her gün 1 kilo tüketseniz, bir ayı tamamlaması mümkün değil. Elbette ki kimse günde 1 kilo ciğer yemez, ama satın alma gücünü kıyaslama açısından söylüyorum. Yumurta, beyaz peynir, kaşar, çay-simit fiyatından bile gitsen, artık çok ciddî bir geçim darlığı var. Ulus’ta dün bütün kuyumcularda ve döviz büfelerinde kuyruk vardı. Maaşını alan kişiler 50 dolar, 100 dolar, 1 çeyrek altın alabilmek endîşesiyle kuyumculara, döviz büfelerine koşmuş. Niye? Bir söylenti var. Seçimden hemen sonra Dolar’da, Euro’da, altında bir artış olacak. Herkes kenara köşeye 3-5 kuruş atmak niyetinde. Et Balık Kurumu’nun kapısında ucuz, hesaplı kıyma kuyruğu var. Ucuz olması kalitesiz olduğu anlamına gelmiyor; ama yarı fiyatına olan o kıymaya maalesef herkes de erişemiyor. Sabah çok erkenden kuyruğa girmeniz, sıra kâğıdı almanız lâzım. Buna rağmen, stok, kuyruktakilerin ihtiyâcına yetişmeyebiliyor. Dolayısıyla bu seçim sâdece yerel yöneticilerin performansının değerlendirildiği bir seçim olmayacak. Bu seçim, cumhurbaşkanlığı seçiminde, beka sorunu ve ulusal kaygılar nedeniyle, hayat pahalılığını, geçim darlığını, hükûmete yönelik eleştirisini sandığa yansıtamayan seçmenin, “iktidarla hesaplaşacağı”, buna sinyal vereceği bir seçim olacak.

Türkiye’de, siyâsette yükselen bir parti olarak Yeniden Refah Partisi var. Bunu hem yazılarımda yazdım, hem yayınlarımda söyledim, biliyorsunuzdur. Ama son seçim îtibâriyle baktığımız zaman, Yeniden Refah Partisi kendini muhâlif bir parti olarak tanımlamıyordu. Dostâne, ama kendi adaylarıyla seçime girecek kadar da ayakları üzerinde durmaya çalışan bir partisiniz. Şu âna kadar söylediklerinizden anlaşıldığı kadarıyla, çok güçlü bir muhâlefet var. Özellikle de en hayâtî konularda, ekonomi konusunda. Aday açıklandıktan sonra, şu âna kadarki 15 günlük kampanya ile tabanda ciddî bir karşılığı olacağını… şöyle söyleyeyim: Üç aşağı beş yukarı ortak bir seçmen tabanınız var. 

Kılıç: Aynı mahalleden diyelim.

Evet, aynı mahalle.  Dolayısıyla, artık “Erdoğan’a oy vereyim” yükümlülüğü ve hissiyâtı yok mu diyorsunuz?

Kılıç: Yok tabiî ki. Yeniden Refah Partisi, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde ulusal vazîfesinin sorumluluğunun gereğini yerine getirdi. Sayın Erdoğan cumhurbaşkanımız olarak seçildi. Artık hükûmetin başkanı olarak görevi nedir? Bütün kabinenin görevi, ekonomiyi düzlüğe çıkarmak, enflasyonu düşürmektir, insanlara rahat nefes aldırmaktır. Hastânelerde, önümüzdeki yıla sarkan MR ve tomografi kuyruklarını, randevularını bugüne aktarabilecek tedbirleri hızla alabilmektir. Eğitimde kalıcı adımlar atabilmektir. Meslekî eğitimde ve gençlerin iş bulması konusunda kalıcı adımlar atabilmesidir. Tabiî ki terörle mücâdele edecek, dış politikamızı düzgün bir zeminde yapmak mecbûriyeti var. Gazze, Filistin, Refah Kapısı’nda bombalanan insanlar konusunda bizim özel hassâsiyetlerimiz var. Bu konularda, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, hükûmetin bütün üyelerinden beklentilerimiz ve taleplerimiz var. 

Diğer taraftan, Yeniden Refah Partisi, başından îtibâren dört kelimeyle kendini ifâde etti: “Doğruya doğru, yanlışa yanlış.” Bu ne demektir? Her şeyi karalayan, her şeyi kötüleyen, olumsuzlayan bir muhâlefet partisi değil. Bu kupanın içinde ne var? Çay var. Bu bardağın içinde ne var? Su var. Varsa var. Yani olanı söyleyeceğiz. Eğer yoksa, olmadığını, susuzluk çektiğimizi söyleyeceğiz. Bunu toplum adına ve Türkiye’nin huzûru adına söyleyeceğiz.

Bugün sokağın diliyle konuşuyorum. Sokakta gördüğüm endîşeyi, kaygıyı, geçim darlığını, insanlardaki can sıkıntısını, mutsuzluğu, elbette ki hissiyâtına tercüman olarak buradan ifâde etmek mecbûriyetindeyim. Zâten demokrasilerde, bir partinin girdiği bütün genel ve yerel seçimleri kazanarak yoluna 30 yıl, 40 yıl aynı tempoyla devam etmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Yeniden Refah Partisi, başından îtibâren zâten bir muhâlefet partisiydi. Türkiye’nin Millet İttifâkı ve Cumhur İttifâkı olarak iki kutba ayrıldığı dönemde, tercihini Cumhur İttifâkı’ndan yana kullandı. Deyim yerindeyse, Kılıçdaroğlu’nun karşısında tercihimiz Sayın Erdoğan oldu. Ama bugün, Sayın Turgut Altınok’un, Sayın Mansur Yavaş’ın karşısında tercihimiz Suat Kılıç’tır. Yeniden Refah Partisi bunu söylüyor. Bu da bir partinin hakkı değil midir?

Hiçbir îtirâzım yok.  Mehmet Altınöz’le yaptığım yayına gelen izleyici tepkilerinde, çok sayıda Yeniden Refah Partili’nin destek verdiğini gördüm. Nispeten az sayıda AK Parti yanlılarının, bir tür “ihânete uğramış” hissiyatları vardı. Bu, herhalde sizin de karşınıza çıkıyordur. AK Parti seçmeni, “Bize niye bunu yaptınız? Niye yapıyorsunuz?” diyordur.

Kılıç: Ben 20 sene AK Parti’de siyâset yapmış biriyim. Sayın Erdoğan’la 3 dönem milletvekilliği, grup başkanvekilliği yaptım. 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nde Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptım. O dönem, gençlik ve spor yatırımları alanında, gerçekten târihe not düşülen bir dönem oldu. 1750 tâne şantiyeyi –25’i stadyum olmak üzere– başladık, bitirdik, Türkiye’ye kazandırdık. Dolayısıyla, AK Parti’de bir geçmişim var. O nedenle cümlelerimi dikkatli kurarım, kelimelerimi özenli seçerim. Sayın Cumhurbaşkanı’na saygımdan bir şey yitirmedim. Kişisel olarak siyâsete kendisinin yanında başladım ve AK Parti’deki 8 yıllık aranın ardından ayrılarak, Yeniden Refah Partisi’ne katıldım. 2015’te milletvekilliğim sona erdi. AK Parti’de hiçbir aktif, etkin görevim bulunmadı. “Siyâseti bıraktım” dediğim dönemde, Sayın Fatih Erbakan’ın, ısrarlı, nâzik, güzel bir dâveti oldu. Bu dâvete icâbet ettim. Dâvet seçimden önce geldiği halde, ben, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri de tamamlansın, seçimden sonra katılırım” dedim ve seçimden sonra Yeniden Refah Partisi’ne katıldım. 

Yeniden Refah Partisi ittifâka katılmakla, cumhurbaşkanlığı seçimini Sayın Erdoğan lehine kolaylaştırmakla, aslında AK Parti seçmenini incitecek herhangi bir davranış sergilemedi. Bugün, Yeniden Refah Partisi’nin Ankara ve İstanbul’da ittifâka dâhil olmamasının, AK Parti seçmenini incitecek bir tarafı olmamalı diye düşünüyorum. İncinecek ne var bunda? Yeniden Refah Partisi başka bir parti. Başka bir logosu var, başka bir kurumsal kimliği var. Kaldı ki hakkı teslim etmek adına söylüyorum: Yeniden Refah Partisi, ittifak görüşmelerine beş tur katıldı. Günün sonunda talep, İstanbul’da iki ilçe ve Ankara’da iki ilçeye kadar indirgendi. Bu da, Genel Başkanımız Sayın Erbakan’ın, İstanbul ve Ankara teşkîlâtlarıyla yaptığı istişârelerin sonucunda gelinen bir nokta oldu. İstanbul İl teşkîlâtı dedi ki: “Biz İstanbul’da AK Parti adayını destekleyeceksek, Kocaeli, Sakarya, Malatya, Samsun ya da bir başka belediyenin alınmasını istemiyoruz. İstanbul seçmeni olarak, İstanbul Büyükşehir’de AK Parti’yi destekleyeceksek, İstanbul’da bir iki ilçe bizim kazanacağımız ilçeler olmalı.” Kezâ, Ankara teşkîlâtı da dedi ki: “Ankara’da biz destekleyeceksek, Ankara’da birkaç ilçe bize kalmalı, biz kazanmalıyız.” Ama nihâyetinde bir uzlaşı olmadı. Demokrasi kültürünün gereğidir. Teklifte bulunulur, kabul görürse olur, görmezse herkes yoluna devam eder. 

Bugün îtibârıyla, bence daha doğru oldu; her parti kendisi yarışma imkânını yakaladı. Bu ittifaklar nedeniyle, bugün “İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yenilebilir mi? Ankara’da Mansur Yavaş yenilebilir mi?” soruları gündeme geldi. Niye? İttifaklar nedeniyle seçmen kamplara ayrıldı. Oysa ki CHP’nin Ankara’daki oyu %30-32 civârında. Sayın Mansur Yavaş’ın sâdece CHP seçmeninin oyunu alacağı bir zeminde, kesinlikle seçim yarışı ortada. Bugün sokakta gördüğüm ilgiye dayalı olarak söylüyorum: Ankara’da seçim yarışı, üç aday arasında geçmektedir. Bunlardan birisi Suat Kılıç, Yeniden Refah Partisi adayı, diğerleri Sayın Altınok ve Sayın Yavaş’tır. Sonuç sandıkta belli olacak.

Projelerden bahsettiniz. Suat Kılıç’ın kazandığını varsayarsak, en önemli projesi nedir? Ankaralılar’a ne anlatıyorsunuz? En büyük vaadiniz nedir?

Kılıç: Birkaç şey anlatmak istiyorum. Sosyal yardımlar konusu her belediyenin yapması gereken bir hizmettir. “Şu kadar et verdim, şu kadar süt verdim, şu kadar makarna gönderdim, şu kadar yakacak yardımı yaptım” diye konuşmamak lâzımdır. Bizim inancımıza, kültürümüze göre, sağ elin verdiğini sol elin görmemesi lâzımdır. Elbette ki bir belediye başkanı, şehrinde, karnı aç bir şekilde başını yastığa koyan insanlar varken, huzurla uyumamalıdır, uyuyamamalıdır. Sosyal yardımlar bir proje değildir; insânî, ahlâkî, İslâmî bir ödevdir, bir görevdir. Belediye başkanı kim olursa olsun, bu görevinin gereğini yerine getirmek mecbûriyetindedir. Târihten örnek verecek olursak; Hz. Ömer’in, un çuvalını gecenin karanlığında ihtiyaç sâhibi insanın kapısına götürüp bıraktığını ve bıraktığından ev sâhibinin bile haberdar olmadığını biliriz. Böyle, alây-ı vâlâ ile bağıra bağıra, otobüslerin üstünden anonslar yaparak bunları yapmamak lâzım. Sosyal yardımlara bugünkü belediye başkanlarının yaptığından daha fazlasıyla, ihtiyaçlara daha fazla odaklanarak devam edeceğiz. Ama “Ben 3.000 lira vereceğim, sen 5.000 TL vereceksin” gibi açık artırmaya dayalı yarışmaları doğru bulmuyorum, şık ve etik bulmuyorum ve siyâseti zehirleyen yaklaşımlar olarak görüyorum. 

Özellikle iktidar tarafından bakıldığında, emekliye bir şey vaat ediyorsanız, aslında, emekli maaşlarının devlet tarafından yetersiz verildiğini de îtiraf ve kabul etmiş oluyorsunuz.  Emekli geçinemiyor, doğru. Memur geçinmekte zorlanıyor, kirâsını ödemekte zorlanıyor. Asgarî ücretli geçinemiyor. Yardımcı olacağız. Doğalgaz, katı yakacak kalemlerinde yardımlar yapacağız. Gıda yardımları, sağlık yardımları, dar gelirli âileler için eğitim yardımları yapacağız. Özellikle kız çocuğunu ekonomik nedenlerle okutamayan âilelerin eğitim yükünü tamâmen belediyemizin üzerine alacağız. Çocuğunun beslenme çantasına bir şey koyamayan âilelerin, beslenme çantalarını doldurmalarını sağlayacak bir yemek düzenlemesi yapacağız. Yeni doğan çocuklar için ihtiyaç sâhibi âilelere, 12 ay boyunca ücretsiz mama ve çocuk bezi yardımı sağlayacağız. Yaşlılarımızın bakımını üstleneceğiz. Ama bu sosyal yardımları, kimsenin gözü görmeksizin insânî, ahlâkî, İslâmî, vicdânî sorumluluğumuzun gereği olarak yapacağız. Sessiz gürültüsüz. 

Bakın, beş yıldır Ankara’da bir tâne metro temeli atılmadı. Konuşulan konu, sâdece, dağıtılan sosyal yardımlar. Ama beş yılda bir tâne metronun temeli atılmadı Ankara’da. Beş yılda metro temeli atmayanın ikinci beş yılda atacağının garantisi var mı? Bugün Ankara’nın, Akyurt Metro Hattı’na, Esenboğa Havalimanı Metro Hattı’na, Bağlıca Metro Hattı’na, Yaşamkent Metro Hattı’na, İncek Metro Hattı’na, Dikmen-Mamak-Kayaş ve Karapürçek Havalimanı Metro Hatları’na âcil ihtiyâcı var. Öyle yerler var ki, yapılaşmadan dolayı artık metro yapma şansınız kalmamış. Buraları ya Havaray ya da hibrit diğer sistemlere geçmek sûretiyle, Ankara’nın tamâmında bir toplu taşıma organizasyonu yapacağız. 

Aslında Ankara’daki temel problem, trafik probleminden ziyâde, trafiği yönetememe, toplu taşımaya odaklanamama problemidir. Ankara inanılmaz göç aldı. Önce, kendi köylerinden göç aldı. Sonra Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında, deprem bölgelerinden inanılmaz göç aldı. Yabancı nüfus var. Mülteci, göçmen statüsündeki yabancı nüfus var. Bizim bir numaralı gündemimiz, raylı sistemlere öncelik kazandırmak. Ankara’da dokuz metro projesi îlân ediyoruz ve bunları kente kazandıracağız. Beş yıl içerisinde birçoğuna başlayacağız. Bâzıları, belediyedeki ikinci dönemimize kalacak. 

Bir diğer konu: Sincan’da bulunan Tatlar Atıksu Arıtma Tesisi. Kapasitesi 760 bin metreküp. Ankara’nın bir günlük kanalizasyon çıktısı, 1 milyon 250 bin metreküp. Arada 490 bin metreküp bir açık var. Bu kanalizasyon atığı, arıtılmadan nereye gidiyor? Ankara Çayı’na. Nallıhan’a kadar, Ankara’nın içinde tarım arazilerine karışa karışa, oradan Sakarya Çayı’na ve sonra Ömerli Barajı’na kadar ulaşan bir atık su durumu var. Başkent için risk oluşturduğu gibi, bütün tarım arâzileri boyunca, Sakarya Nehri boyunca risk oluşturan bir durum var. Biz, Tatlar Atıksu Arıtma Tesisi’nin kapasitesini iki katına çıkaracağız ve Ankara’nın musluklarından içilebilir kalitede içme suyu akıtacağız. 

Bir diğer konu: Ankara’da bugün 15.000 TL’ye 2+1 dâire bulabilirseniz kendinizi şanslı sayıyorsunuz. Nasıl olacak? Başkentler, her zaman yıldızı parlayan, konut ihtiyâcına cevap vermesi gereken şehirlerdir. Başkentte son yıllarda bir tek toplu konut hamlesi gerçekleştirilemedi. Mâliyetler, arsa fiyatları, kredi mâliyetleri çok yükseldi. Başkentin gençleri, konut hayâli kuramaz hâle geldi. Bu kentin gençlerine, yeniden konut hayâli kurabilecekleri bir hayâtı vaat ediyoruz. Belediyenin iştirâki olan PORTAŞ’ın yetersiz kalması hâlinde, yeni bir Belediye Toplu Konut İdâresi kurmak kaydıyla, îmar düzenlemelerinden belediyeye kalacak olan payları, ucuz arsa kaynağı olarak, konut yapım firmamıza aktaracağız. Zâten toplu konut projeleri olacağından dolayı, inşaat malzemesinin mâliyeti minimum düzeye inecek. Bugünkü metrekare birim fiyatlarının yarısının altında, Ankaralı gençlere, yeni evleneceklere ve hiç evi olmayan çalışanlara 1+1, 2+1, 3+1 standardında, yarı fiyatının altında mâliyetlerle, yılda 20 bin olmak üzere, beş yılda 100 bin konut üretimini vaat ediyoruz. Bunlar yapılabilir şeyler mi? Yapılabilir şeyler. Niye yapılamadığını soracak olursanız, kaynaklar iyi yönetilemediği için yapılamıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hatay’da, İstanbul’da, değişik vesîlelerle söylediği, “Merkezî yönetim ve yerel yönetim uyumu” meselesi var. Siz Ankara’yı kazanmanız durumunda, merkezî yönetimle uyumlu çalışabilecek misiniz?

Kılıç: Bugün Kalecik’te benzer bir soru soruldu. Sanırım ulusal bir televizyonkanalının muhâbiriydi soruyu soran arkadaşımız. Şunu söyledim: Ben artık bir belediye başkan adayıyım ve asla Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’yla polemiğe girmem. Sayın Cumhurbaşkanı’na lâf yetiştirmem. İkincisi, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde, Yeniden Refah Partisi olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın seçimine destek vermiş bir siyâsî partiyiz.Dolayısıyla, devletimizin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı, bizim debaşkanımızdır; karşı karşıya gelmeyiz, itiş kakış yaşamayız. Ama kalkıp, “Siz beni seçin. Sayın Cumhurbaşkanı benim projelerime destek verecek” dersem, bir yalanlama da bana gelebilir. Bu topa girmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’mızla polemiğe girmeyeceğim. Ben Ankara BüyükşehirBelediye Başkanı olduğumda, projelerimi başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na götürmekle mükellefim. Beni bilenler bilirler. Suat Kılıç bu projeleri çalışabilecek ve muhâtapları olan Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, ilgili bakanlarımıza götürebilecek kabiliyet ve kapasitede bir isimdir. Odakikadan sonra destek verip vermemek, yardımcı olup olmamak, tamâmen kendi takdirleridir. Ama kendisiyle yakın çalışmış bir eski çalışma arkadaşı olarak biliyor ve inanıyorum ki, devletimizi yöneten kadro, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinden herhangi bir hizmeti, herhangi bir gereksinimi esirgemeyecektir. Bugün bu destekler alınamıyorsa, doğru kanallardan, doğru projelerle gidilemediğinden dolayıdır. 

Bir projemi daha sizlerle paylaşıyorum: Ankara İstanbul’dançok farklı bir şehir. İstanbul’un tamâmı büyükşehir. Tamâmı yerleşim alanı, sanâyi alanı, iş alanı, ticâret alanı. Ankara’nın yarıdan fazlası tarım alanı. Ankara, Cumhuriyetimizin Başkenti, Büyükşehir, bütün şehir. Fakat Ankara’da çok büyük tarım arâzileri var. İlçelerimizin tamâmında, metropolü oluşturan 7- 8 ilçemiz dışında, Ankara’nın tamâmı, tarım arâzileriyle iç içe yaşayan bir toprak, coğrafya zenginliğini ifâde ediyor. Ankara’nın köylüsü, son 20 yılda %30’dan %6,5’a düştü. Köylü, köyde geçinemiyor; ekemiyor, biçemiyor, mahsûlünden karnını doyuramıyor, birikim yapamıyor. Dolayısıyla arâzisini kaderine terk etti ve şehir merkezlerine geldi. Köylünün üç temel girdisi var. Biri mazot. Bugün mazot 42,5 lira civârında. Diğeri gübre. Üçüncüsü de tohum ve zirâî ilaçlar. Ankara Büyükşehir Belediyesi iştirâki olarak, Ankara’da bir zirâî gübre fabrikası kuracağız. Piyasa kârlarını tamâmen sıfırlayarak, önce Ankara çiftçisine, sonra civar illerdeki, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Konya, Sivas, Çankırı, Çorum, Eskişehir dâhil olmak üzere, Ankara’yı çevreleyen civar illerdeki köylülerimize zirâî gübreyisıfır kârlılıkla tedârik edeceğiz. Piyasa fiyatının yarı fiyatına köylüye gübre temin edebiliyoruz. Polatlı’da, Haymana’da, Hayvancılık Organize Sanâyi Bölgesi kuracağız. Çubuk’taki Gıda Organize Sanâyi Bölgesi’nin enerjisini yükselterek, daha verimli bir halde çalışmasını temin edeceğiz.

Bayağı hazırlıklı olduğunuzu görüyorum. Biraz önce Mansur Yavaş’a yönelik eleştirilerinizi dinledik. Ama bu şehri 25 yıl boyunca Melih Gökçek yönetti.

Kılıç: Yirmi beş yıla yakın, doğru. Melih Gökçek ilk seçildiğinde, ben Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğrenciydim. Hattâ Melih Bey’in Refah Partisi adayı olarak girdiği 1994 seçimlerine, Ankara Hukuk Fakültesi’nden arkadaşlarımızla, civar okullara sandık müşâhitleri olarak gittik. Yani, Melih Bey’in oylarına 199’te sâhip çıkan gençlerden biri olarak karşınızda oturuyorum.

Ben haberini yapan gazeteciydim. Peki, o 25 yıla yönelik bakışınız nasıl?

Kılıç: O 25 yıla yönelik bakışım şöyle: Melih Bey’in 25’e yakın yılı –son 2 yılında Mustafa Tuna vardı– ve bugün Mansur Bey’in 5 yılını da üzerine koyarsak, 30 yıllık belediye başkanlarının performansına bakışım ne olacak? Yaptıkları bütün işlere sâhip çıkacağım. Sayın Mansur Yavaş’ın yaptığı bütün projelere de sâhip çıkacağım, ne bulabilirsem. Sayın Melih Gökçek’in Ankapark’ına da sâhip çıkacağım. Çünkü bunlar artık yapıldı. Bana “Suat Kılıç olarak sen, Ankapark gibi bir projeyi düşünür müydün? Harcamaları yapar mıydın?” diye sorabilirsiniz. Kentin altyapı ihtiyâcı bitmeden, atık su arıtma tesislerinin kapasitesi iki katına çıkmadan, kentsel dönüşüm ihtiyâcı tamamlanmadan, yani daha öncelikli konular tamamlanmadan, benim önceliğim bu olmazdı. Ama yapıldı mı? Yapıldı. Para harcandı mı? Harcandı. Orada yüzlerce dönüm arâzi üzerine kurulu, Ankapark diye ünite bir tesis var mı? Var. Artık bunu çöpe atmanın, hurdaya çevirmenin, Ankaralı’nın parasını hepten çarçur etmenin bir anlamı yok. Bu çarçurun önüne geçeceğiz, bu alanı kazandırmaya çalışacağız. Neresinden kurtarabilirsek. Diğer belediye başkanlarının yaptığı hangi proje varsa, “doğruya doğru, yanlışa yanlış” stratejimizin aslında bir gereği bu; doğrularına sâhip çıkacağız, ama yapılmış yanlış icraatlarına da sâhip çıkacağız ki Ankaralı’nın parası çöpe gitmesin. 

Buradan çıktığımızda, Selânik Caddesi’nden aşağı inelim, Mithat Paşa’dan ya da Ziya Gökalp’ten, Cemal Gürsel boyunca Cebeci’ye doğru yürüyelim. Ankara’da kaldırım yok. Ankara’da yürürken ayaklarınızı dikkatli basmak mecburiyetindesiniz. Yoksa kaldırımlar, maalesef suyu, çamuruyla berâber üzerinize atıyor. Ankara’da ciddâ bir asfaltlama problemi var. Ankara’da ciddî bir çevre temizliği problemi var. Ankaralı bunun farkında. Ankara’da ciddî bir hava kirliliği problemi var. Sadece egzoz gazları değil, artık şehir merkezinde kalan taş ocaklarından üzerimize gelen toz bulutları da bu hava kirliliğinin bir parametresi hâline geldi. Tabiî ki taş ocağı da ihtiyaçtır. Vaatlerimizden birisi de, taş ocağı işletmecilerine, lisanslarının karşılığı kadar sürelerle, yeni yerler göstermek kaydıyla, taş ocaklarını tamâmen şehir dışına çıkarmak ve mevcut taş ocağı alanlarını bir an önce yeşillendirip, Ankaralılar’a kazandırmak. 

İncesu Deresi gibi, İmrahor Vâdisi gibi Ankara’daki onlarca dere yatağını, vâdiyi, arâzileri, kamunun kullanımında olan dere yatağı ve vâdilerin de tamâmını ıslah edeceğiz. Kentsel donatılarla donanmasını sağlayacağız. Yaşlılarımız için, gençlerimiz için, kadınlarımız için bu alanları tamâmen kentsel, yaşanabilir, nefes alınabilir alanlar hâline getireceğiz. Beş yılımın sonunda, Ankara’ya doğru karşıdan baktığınızda, kıraç bir yamaç, çöplerle dolu bomboş bir dere yatağı, girilemeyecek kadar dikenlik hâline gelmiş bir vâdi görmeyeceksiniz. Size bunu garanti ediyorum. Bunun taahhüdünü veriyorum. Daha yeşil bir Ankara, havası suyu tertemiz bir Ankara. Ankara sokaklarında elinize sopa almadan ya da lazer cihazlar taşımadan rahatlıkla gezebileceksiniz. Çünkü Ankara’daki başıboş sokak köpekleri meselesini de Suat Kılıç olarak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, milletim de destek verirse, çözüme kavuşturacağım.

Bu zâten partinizin de çok temel bir argümanı.

Kılıç: Evet.Çocuklar okul servisine gidemiyor, kadınlar işe gidemiyor. Hava kararıyor. Yaz saati-kış saati uygulaması terk edildi. Yakın zamâna kadar saat 08.00’de hava aydınlanıyordu. Okul servislerine 06.30’da, iş servislerine 06.30-07.00’de binmek zorundayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir Ankara. Öteden beri, “gri bir başkent” olduğu hep söylenir Ankara için. Ankara’nın gri ve kirli bir havası var. Donuk bir Ankara var. Ankara’yı gerçekten canlandıracağız. Ankara iyi bir yer olmasaydı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başkent olarak burayı tercih etmezdi. Çok stratejik bir tercihtir Ankara’nın başkent olarak tercih edilmiş olması. Ankara başkent olarak tercih edilince, çevrede, Konya, Eskişehir, Kayseri, Sivas, uzak çevrede Malatya, Kahramanmaraş gibi yeni yerleşim alanlarını, yani aslında kentleşme ve modernleşme bilincini, Anadolu’nun ortasından doğusuna doğru yayacak bir Cumhuriyet model kenti oluşturulmak istendi burada. Ama bugün, bu model kentin çok uzağındayız.

Yavaş yavaş toparlayalım. Açıkçası şunu söyleyeyim, izleyicilerin yanında. Gerçekten çok hazırlıklı buldum Suat Kılıç’ı. Ben değişik şehirlerde, çok sayıda kişiyle konuşuyorum. Bunları anlatabilme imkânınız ne derece var, onu zaten söylediniz.

Kılıç: Maalesef en büyük sıkıntımız bu. Bu seçim çalışmalarında, “Tabana kuvvet” benim sloganım oldu. Genel kampanya anlamında, “Ankara için en doğrusu, Suat Kılıç” sloganıyla ilerliyoruz. Ama dünden îtibâren “Tabana kuvvet” sloganını kullanmaya başladım. Çünkü esnafın çay teklifine, kahve teklifine, yemek teklifine “Hayır” diyorum. Çünkü zamâna ihtiyâcımız var. Binâların cephesinde posterlerimiz yok, televizyonlarda reklâmlarımız yok. Televizyon kanalları bize kapalı. Bakıyorum, bâzı partilerin adaylarının proje lansman toplantısını 10 televizyon kanalı aynı anda canlı olarak yayınlıyor. Ama benim basın toplantıma bir televizyon kanalı kayıt için bile gelmiyor. Bu adâlet değil. Demokrasi böyle yaşatılmaz, kimse kusura bakmasın. En azından TRT Haber’in, bu konudaki prangayı kırmasını ve projelerimizi duyurabilme fırsatı tanımasını bekliyorum. 

Herkes kendinden mes’ul. Biz, Medyascope olarak…

Kılıç: Son bir şey daha söylemek istiyorum. Herkes bizim AK Parti adayından oy aldığımızı düşünüyor. Ama Turgut Bey’den bir oy alıyorsak, Mansur Bey’den üç oy alıyoruz diyebilirim.

Aslında bu çok güzel bir final cümlesi olabilirdi. 

Kılıç: Çünkü Ankara’nın gerçekten kentleşmeye, modernleşmeye ve kronik problemlerini çözmeye ihtiyâcı var. Söz veriyorum, aynı sosyal yardımları daha fazlasıyla ve çeşitlendirerek ben de yapacağım. Ama şu yarışı, sosyal yardımlar üzerinde yürütmek doğru değildir, vicdânî değildir. Ben, rakiplerim olan Turgut Bey ve Mansur Bey’e açık çağrıda bulunuyorum: Benim gücümün yettiği bir televizyon kanalı yok. Kendileri ayarlamak kaydıyla, istedikleri televizyon kanalında, istedikleri moderatörün yönetiminde, polemiğe girmeden, günlük siyâset yapmadan, liderlere ve Cumhurbaşkanı’na lâf yetiştirmeden, Ankara’nın projelerini tartışabileceğimiz bir ortamda, kendileriyle birlikte konuşmak istiyorum 

Herhalde çağrınıza olumlu cevap vermeyeceklerdir. Lider demişken, son sorum şu: Parti lideriniz Fatih Erbakan’ın İstanbul’da kampanya yaptığını gördük. Ankara’ya da gelecek herhalde.

Kılıç: Evet. Ankara’da genel başkanımız. Yarın ben kendisiyle genel merkezde bir görüşme yapacağım. Seçim koordinasyon merkezlerinin açılışlarında, ilçelerde düzenlenecek miting programlarında, Sayın Genel Başkanımız bizim kampanyamıza da aynı şekilde destek verecek. Çünkü Yeniden Refah Partisi yeni, genç ve temiz bir siyâsî parti olarak yoluna devam ediyor. Genç bir genel başkanımız var. Aynı zamanda, halkımızın unutmadığı rahmetli “Erbakan” mîrâsı var. Muhtemelen ekonomik anlamda darboğaza girilip, maaşlar artık yetersiz hâle gelince, görüştüğüm 50 yaş üstü üç kişiden ikisi, “Allah râzı olsun. Ücretler ve emekli maaşları konusunda hayâtımızın altın çağını yaşadığımız dönem, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 11 aylık başbakanlığı dönemiydi” diyorlar. Bugün sokağa çıktığım zaman, 15 gündür kampanyamda duyduğum kadar duymamıştım bunu. Bunu denk bütçeye borçluyuz. Biz Ankara Belediyesi’ni israfsız, borçsuz, fâizsiz, denk bütçe anlayışıyla yöneteceğiz.

Evet, burada noktayı koyuyorum. Yeniden Refah Partisi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Suat Kılıç konuğumuzdu. Kendisine çok teşekkürler. Size de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.