Yerel seçimlere bir ay kala İstanbul’da AKP’nin adayı Murat Kurum ve CHP’nin adayı mevcut İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu arasındaki yarış devam ediyor.
Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek “Birine kalsa, her şeyi kendi çatısı altına toplayacak. Her şeyi ona verirseniz hizmet gelirmiş, her şeyi ona verirseniz bu milleti mahveder, iyi ki biz varız. Böyle bir anlayış olabilir mi?” dedi. İmamoğlu ayrıca Murat Kurum’la aralarında geçen “650 bin konut” konusunda “Yüzü kızarmadan yalan söylüyor. İstanbul’un 5-6 yıllık tüm parasını harcasa, yine bu kadar konut yapamaz” diye konuştu.
Ruşen Çakır İstanbul’daki seçimde İmamoğlu ve Kurum’un yarışını ve İmamoğlu’nun Erdoğan’a söylemlerini değerlendiriyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Eğer izlediyseniz görmüşsünüzdür, dün Kemal Can’la “Haftaya Bakış”ta bir konuyu tartıştık ve bugün de Kemal Medyascope’ta o konuda bir yazı kaleme aldı — o konuda olmasa bile, o konuya da değinen. Konu şu: Ekrem İmamoğlu seçim kampanyasında Murat Kurum’dan ziyâde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alıyor. Neden böyle yapıyor? Ve bu yaptığı doğru bir strateji mi? Bunu biraz tartışmak istiyorum. Ben dünkü yayında bunun çok da yanlış olmadığını söyledim. Kemal çok katılmadığını söyledi. Yazısını okuduğunuzda da göreceksiniz. Kemal’in en büyük îtirâzı: Murat Kurum zayıf bir aday; hattâ siyâseten Binali Yıldırım’dan daha zayıf bir aday. Dolayısıyla böyle zayıf bir adayı muhâtap alıp onu yenmek yerine, Erdoğan gibi güçlü bir adayı karşısına almanın çok gerçekçi olmadığını, yani çok isâbetli bir karar olmadığını söylüyor Kemal. Ve buna Ekrem İmamoğlu’nun bir anlamda sürüklendiğini düşünüyor. Biraz mecbur kaldığını düşünüyor. Evet, bu yönler tabiî ki var; Erdoğan güçlü, Murat Kurum zayıf. Ama burada bence biraz daha farklı bakmakta yarar var. Kemal’in söylediği bir başka husus var, o da çok önemli — ki çok doğru: İmamoğlu bu seçimi bir sonraki seçimin önemli bir aşaması olarak görüyor ve bir sonraki seçim, yani 2028, cumhurbaşkanlığı seçimi. Ve oradaki rakibi de ya Erdoğan olacak ya da Erdoğan’ın kendi yerine göstereceği birisi olacak. Yani Ekrem İmamoğlu şu hâliyle bakıldığı zaman sâdece bir belediye başkanı olarak değil; aynı zamanda bir siyâsî lider olarak da sandığa gidiyor. Ve onun siyâsî liderlik iddiasının sınanacağı bir seçim olacak bu. 5 yıl önceki seçim böyle değildi. Aslında İmamoğlu bir önceki seçimde, yani cumhurbaşkanlığı seçiminde kendini sınamak istemişti, cumhurbaşkanı adayı olmak istemişti. Fakat Kılıçdaroğlu buna izin vermedi. Hep birlikte kaybettiler.
Böyle bir bütünün içerisinde bakıldığı zaman, Ekrem İmamoğlu niye böyle bir tutum izliyor, Erdoğan’ı niye karşısına alıyor? Şimdi bir kere Murat Kurum’u küçümsüyor, bunu görüyoruz. Ne diyor? “Zayıf aday, küçük aday” diyor. “Benim esas rakibim Erdoğan” diyor ve doğrudan İstanbul’u ilgilendirmeyen konularda da Erdoğan’a yönelik olarak birtakım eleştiriler dile getiriyor. Erdoğan’ın da birçok şekilde Ekrem İmamoğlu’na lâf yetiştirdiğini görüyoruz. Normal şartlarda bu, Erdoğan’ın işine yarayan bir şey olarak görülebilir — ki 5 yıl önce tam tersi bir olay olmuştu biliyorsunuz. Hiçbir şekilde Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş da diğer illerdeki CHP’li adaylar da Erdoğan’ı muhâtap almamışlardı, önlerine bakmışlardı ve orada seçmene hitap etmişlerdi. Belediye başkanı olarak yapacaklarını söylemişlerdi ve bir değişimin çağrısını yapmışlardı, özellikle İstanbul ve Ankara’da; kezâ Adana’da, Mersin’de, Antalya’da da böyle. Bir değişim talebiyle ortaya çıktılar ve kendilerinin değiştireceğini söylediler. Onların bu çağrısı karşılık buldu ve seçildiler. Ama artık değişim istemiyorlar, yerlerinde kalmak istiyorlar. Ankara’da Mansur Yavaş, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Adana, Mersin, Antalya, Hatay’da hep aynı. Nedense Eskişehir ve İzmir istisnâ. Onun dışında galiba bütün büyükşehirlerde CHP aynı adaylarla giriyor. Atladığım yer olmuşsa kusura bakmayın, ama en önemlileri İzmir ve Eskişehir, bunu biliyoruz. Onun dışında şu hâliyle bakıldığı zaman, şimdi değişiklik istemiyorlar, kendilerini korumak istiyorlar ve burada yapabilecekleri en önemli husus 5 yılda yaptıklarını anlatmak ve bunu iyi bir şeymiş gibi anlatmak. Yani bir başarı öyküsü anlatmaları gerekiyor — ki belediye başkanları bunu bir şekilde yapıyorlar. Hatay’daki nasıl yapıyor açıkçası çok emin değilim. Ama diğerleri, yaptıklarını anlatıyorlar. Yani bir tür, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyorlar.
Bir diğer husus da, başkan oldukları için rakipleri onları eleştiriyor; yaptıkları, yapmadıkları konusunda, yanlış yaptıkları konusunda rakipleri onlara lâf yetiştirmeye çalışıyor. Onlara cevap vermemeleri gerekiyor normal şartlarda. Yani muhâlefet iktidardakine lâf yetiştirir ve iktidar muhâlefeti muhâtap almaz. Genellikle böyle bir strateji uygulanması daha akıl kârı gibi geliyor bana. İmamoğlu da aslında –arada fire vermekle berâber– Murat Kurum’un söylediklerini çok da fazla önemsemiyor. Ve geriye ne kalıyor? Erdoğan kalıyor. Doğru, biliyoruz ki gerçek rakibi Erdoğan. Ama Erdoğan çok güçlü bir rakip. Bütün sorunlarına rağmen son seçimlerde kazanmış bir rakip. Neredeyse bütün muhâlefetin birleşmesine rağmen kazanmış bir rakip. Dolayısıyla ilk bakışta İmamoğlu’nun bu yaptığı sorunlu. “Niye uğraşıyorsun Erdoğan’la?” denebilir. Ama şöyle çok önemli bir husus var: 5 yıl önce Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Vahap Seçer, diğerleri bir şekilde muhâlefetin neredeyse tamâmının desteğini almışlardı. İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de HDP aday çıkarmadı. İYİ Parti de çıkarmadı. İYİ Parti alenen, HDP örtülü bir şekilde CHP adaylarına destek verdi. Ve oradaki temel motivasyon neydi? İktidar kazanmasın, muhâlefetin en güçlü ismi kazansın diyeydi. Muhâlefetin en güçlü ismi CHP olduğu için orada bir toparlanma oldu.
Ama bugün öyle değil. Bugün muhâlefetin her biri kendi adayıyla seçime giriyor. İstanbul’da da böyle. İYİ Parti Buğra Kavuncu’yla, DEM Parti Meral Danış Beştaş’la; bunlara ek olarak Zafer Partisi de var, Yeniden Refah Partisi de var, Memleket Partisi de var, başkaları da var. DEVA da var, Saadet Partisi de var. Böyle bir yerde, böyle bir ortamda Ekrem İmamoğlu’nun o kendi söylediği İstanbul İttifâkı ya da Türkiye İttifâkı ya da Gönül İttifâkı dediği husûsu gerçekleştirebilmesi lâzım. Sâdece CHP seçmeninin oyunu alırsa kazanamaz. Bu çok net. O zaman muhâlefet partileriyle anlaşma yapamamış olmasına rağmen muhâlefet parti seçmenlerinin oyunu almak zorunda. Bunu yapmanın yolu da onların iktidar karşıtlığını ve Erdoğan karşıtlığını kullanmak oluyor. Bir anlamda sanki Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ı bir tür mecbûriyet nedeniyle muhâtap alıyor. 5 yıl önceki gibi olsaydı, İYİ Parti destek verseydi, DEM Parti destek verseydi, aday çıkarmasaydı böyle yapar mıydı açıkçası çok emin değilim. Şimdi DEM Parti tabanından da İYİ Parti tabanından da, Saadet Partisi, Memleket Partisi tabanından da –artık her ne kadarlarsa– oy alabilmek için Erdoğan’ı muhâtap almak zorunda kalıyor. Ben öyle görüyorum.
Tabiî başta bahsettiğim, bunun bir de devâmı olacak. Eğer bu seçimi kazanırsa siyâsî iddiasını iyice yükseltecek. Buna bir tür girizgâh yapıyor. Burada benim anlamadığım husus, Erdoğan’ın İmamoğlu’nu muhâtap alması, Erdoğan’ın İmamoğlu’nu hedef alması. Normal şartlarda 5 yıl önceki olaydan ders çıkartıp çok da fazla topa girmemesi akıl kârı olabilirdi. Ama başından beri hepimiz diyoruz ki: “Erdoğan duramaz”. Nitekim il il dolaşıyor, her yere gidiyor. Herhalde seçime çok az bir süre kala İstanbul’a bayağı bir kamp kuracak, öyle gözüküyor. Erdoğan duramıyor. Müdâhil olmadan duramıyor. Ve müdâhil olduğu zaman da konuşacağı çok fazla husus yok. Yani kendisi iktidarda, muhâlefetin neyini eleştirecek? Muhâlefetin belediye icraatlarını eleştirecek. Ama orada da zorlandığı için genellikle ne yapıyor? “Siz bize oy vermezseniz, merkezî iktidârın desteği olmazsa hizmetler size gelmez” deyip bir tür şantaj yapıyor. Bunu çok net bir şekilde Erdoğan yapıyor.
Bir diğer husus — Kemal’in buna çok iyi değindiği yazısında da var, dünkü yayında da söyledi: Muhâlefeti içten karıştırmak istiyor. Şimdi bakıyoruz ki muhâlefet zâten dağıldı. Ama onunla yetinmiyor, CHP’yi karıştırmak istiyor. Birdenbire “Bay Kemal” Erdoğan’ın dostu oldu; Erdoğan onun hâmîsi oldu şimdi. Kılıçdaroğlu’na haksızlık yapıldığını söylüyor ve ona komplo kurulduğunu söylüyor, arkasından hançerlendiğini söylüyor. Özgür Özel’i özelleştirmekten bahsediyor. Özgür Özel’in çok fazla gündeme gelmesini istiyor. Çünkü anladığım kadarıyla Özgür Özel’i İmamoğlu’na göre daha kolay bir rakip olarak görüyor. Özgür Özel çok fazla topa girmeyince ya da giremeyince –belki bu konuda birtakım çabaları vardır ama–, Ekrem İmamoğlu kadar etkili olamayınca da mecbûren Ekrem İmamoğlu’na lâf yetiştirmek zorunda kalıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Şu hâliyle bakıldığı zaman aslında İstanbul düellosu sanki Ekrem İmamoğlu’yla Recep Tayyip Erdoğan arasında yaşanıyor gibi. Ben açıkçası Ekrem İmamoğlu’nun Erdoğan’ı muhâtap almasının kendisi açısından çok da yanlış olmadığını; buna karşılık Erdoğan’ın İmamoğlu’nu bu kadar diline dolamasının kendisi için çok akıl kârı olmadığını düşünüyorum. Fakat şunu da biliyoruz ki bu seçim kampanyalarında çok hızlı stratejiler değişebiliyor. Aslında özellikle iktidarda, Murat Kurum’da bunu gördük; inişli çıkışlı bir grafik izliyor. Herhalde yaptıkları kamuoyu araştırmalarına göre kendilerine yeni üslûplar, yeni konular vs. belirlemeye çalışıyorlar. Ama Murat Kurum’un hâlinde bir telâş görüyorum. Bir ara, özellikle geçen hafta şeye taktı biliyorsunuz: “Kandil uzlaşısı” meselesine, beka meselesine taktı. İmamoğlu’nun Kandil’in adayı olduğunu söylemeye kadar götürdü işi. Ama şimdi, meselâ bu hafta o konulara çok fazla girmediğini görüyoruz. İktidar yanlısı medyada birtakım projeleri anlatmaya gittiğini görüyoruz. Bu da şu anlamda mânîdar: Zâten iktidar yanlısı medyayı izleyen insanların Murat Kurum’a oy verme ihtimalleri çok yüksek. Dolayısıyla niye buralarda çok fazla gözüküyor? İki nedeni olabilir. Birisi, fire verme ihtimâlinden korkuyor olabilirler – ki 5 yıl önceki seçimde Ekrem İmamoğlu’nun AKP tabanından bile oy alabildiği söylenmişti. Ne derece doğrudur bilemiyorum. Bir diğer husus tabiî ki Yeniden Refah Partisi’nin kendilerine gidecek oylardan alma ihtimâli olabilir. Ama esas başka husus da şu: Kendinden olmayan seçmene hitap etmek için rakip tarafın medyasına gitme seçeneğinden ürküyor olabilirler. Gelecek sorulardan, zorlanma ihtimâlinden, birtakım gerginlikler yaşanma ihtimâlinden ve bunun ters tepme ihtimâlinden çekiniyor olabilirler. Fakat benim gördüğüm kadarıyla Murat Kurum’un bu seçimi kazanabilmesi için AKP ve MHP seçmeninin dışındaki seçmene bir şekilde ulaşıp onların bâzılarında “Neden olmasın?” düşüncesini yaratabilmesi gerekiyor.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Şu âna kadarki kamuoyu yoklamalarına göre İstanbul’da gerçekten kıyasıya bir yarış var. Kimilerine göre İmamoğlu kimilerine göre Murat Kurum 1-2 puan önde. Kimin önde olduğu yolundaki rivâyetler değişiyor; ama ikisinin arasındaki fark çok fazla değişmiyor. 1 puan, 2 puan deniyor. Ama bu arada biliyoruz ki diğer partilerin –buna Zafer Partisi de İYİ Parti de DEM Parti de Yeniden Refah Partisi de dâhil, diğerleri pek değil–, her birine %3 civârında oy gittiği yolunda birtakım kamuoyu yoklamaları var. Sonuç olarak bu seçim diğer partilerin birisine kaybettirdiği seçim olacak. Şöyle olacak: Diyelim ki İmamoğlu kazandı; o zaman bakacağız ve: “Yeniden Refah Partisi’ne giden bu oylar Kurum’a gitseydi Kurum kazanırdı” diyeceğiz. Murat Kurum Yeniden Refah yüzünden kaybetmiş olacak ya da tam tersi. Yani Murat Kurum kazanacak, bakacağız, diyelim ki DEM Parti aradaki fark kadar ya da daha fazla oy almış. O zaman diyeceğiz ki: “İmamoğlu DEM Parti’ye giden oylar nedeniyle ya da İYİ Parti’ye giden oylar nedeniyle kaybetti.”
İşte tekrar buraya gelmek istiyorum. Bu ihtimal nedeniyle İmamoğlu’nun karşısına Erdoğan’ı almasının anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Oralara gitme ihtimâli olan oyları son dakikaya kadar, yani son dakikada bile insanlar tercih değiştirebilir, sandığa gidecek olan İYİ Parti ya da DEM Parti seçmenini kendisine çekebilmek için Erdoğan’ı karşısına almayı tercih ediyor gibi geliyor bana ve bunun da çok yanlış olduğu kanısında değilim. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.