Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Hakkı Özdal: Evrensel Gazetesi’nden dayanışma çağrısı

29 yaşına basacak olan Evrensel Gazetesi, Basın İlan Kurumu yasal hakkı olan resmi ilan yayınlama yetkisini kesmesiyle mali sıkıntı içinde. Evrensel Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal bu durumu nasıl aşmaya çalıştıklarını Ruşen Çakır’a anlatarak okuyuculara çağrıda bulundu.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal stüdyo konuğumuz. Kendisi ile gazetenin yaşadığı ekonomik krizi aşma yollarını konuşacağız. Neler yaptıklarını ve siz okurlar/izleyicilerin buna nasıl katkıda bulunabileceğini konuşacağız. Hakkı, hoş geldin.

Hakkı Özdal: Hoş bulduk, merhaba.

Sen Medyascope’un Bahadır’la berâber en eski değerlilerindensin, ama 2 aydır yepyeni bir mecrâya girdin. Evrensel gazetesinin başına geçtin ve orada zor bir şey yapmaya çalışıyorsunuz. Haziran ayında 29 başına basacak bir gazeteden bahsediyoruz. Bayağı köklü, Türkiye’de sol denince ilk akla gelen medya kuruluşlarından birisi; ama ciddî bir ekonomik sorun yaşıyorsunuz. Bu da devletten kaynaklanıyor herhalde. Şunu bir anlatsana.

Hakkı Özdal: Evet. Şimdi şöyle Ruşen Abi: Biz Basın Îlân Kurumu’nun resmî îlân dağıtma diye bir, artık basında neredeyse sopa ya da havuca dönüşmüş bir yetkisi var Basın Îlân Kurumu’nun. Mahkemelerin, resmî kurumların ve kuruluşların duyurularını, îlânlarını, celpleri gazetelerde yayınlatıyorlar. Bu bugün pek çok gazetenin belki ana gelir kaynağı değil, ama önemli gelir kaynaklarından bir tânesi — hele bizim gibi görece daha küçük gazetelerin ve reklam alamayan gazeteler için; reklam konusunda bile bâzı kırmızı çizgileri, ilkeleri, tereddütleri olan gazeteler için bir yayıncılık kolaylığı. Zâten böyle ihdas edilmesinin nedeni de bu. Hani özellikle 1961 Anayasası ile ortaya çıkan koşullarda basını biraz daha patronajdan korumak için ortaya çıkmış bir uygulama. Şimdi bizim bu hakkımızı “bâyi denetimi” adı altındaki bir denetimle ortadan kaldırdılar. Bir de –izleyiciler biliyordur– dağıtım tekeli var. Bizim gazetemizi Turkuaz Dağıtım Şirketi dağıtıyor. Başka gazete dağıtan kimse yok Türkiye’de. Bizim şu taleplerimize karşılık vermiyor Turkuaz; meselâ götürüyor Konya’da bir alışveriş merkezine, 50 tâne Evrensel bırakıyor, ama Konya’da 3 tâne öğretmenin, 5 tâne öğrencinin olduğu üniversite ya da yurt çevresindeki bâyilere ısrârımıza rağmen gazete göndermiyor. “Benim dağıtım planım bu” diyor. Biz Konya’dan sürekli iâde alıyoruz. Şimdi bunu yapamadığımız için, okuyucular –Evrensel’in organik bir okur kitlesi de var– bu sıkıntılar gazeteden dile getirildikçe, kendileri organize olup, işte Konya’daki AVM’ye gitmiş; örneğin gazetelerden 10’unu alıp öbür bâyiye götürerek ya da öbür bâyideki talepkâr okuyucuya götürerek bu sorunu çözmeye çalışıyor. Basın Îlân Kurumu da bunun hîleli satış olduğunu söyleyerek bizim îlân yetkimizi ortadan kaldırıyor. Buna îtirâzımız da reddedildi. Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz Anayasa Mahkemesi’ni aşamazsak. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nde bile kazanacağımız kanaatindeyiz. Yani hukuken biz sonunda kazanacağız bu işi ve belki de bir tazmînat hakkımız olacak. Fakat biz bunu kazanana kadar geçen sürede bu bizi maddî olarak sıkıştırıyor. Zâten kâğıt gazete tirajlarının durumu mâlûm.

Yani sonuç olarak devlet, hoşlanmadığı medya kuruluşlarını cezâlandırıyor ve sizin en önemli gelir kaynaklarınızdan birisini, anayasal hakkınız olan bir şeyin önünü kesiyor. Umarım bunu aşarsınız. Ama şöyle de bir sorun var biliyorsun: Artık çağımızda gazetecilikte, yani basılı gazetenin yerine dijital çok daha fazla öne çıkıyor. Ama siz anladığım kadarıyla Evrensel’in varlığını bir kere basılı gazete olarak bir şekilde sürdürmek istiyorsunuz. Peki, mâlî anlamda sorunu olan bir gazete olduğunuzu da biliyoruz, nasıl yapacaksınız? Küçülüyor musunuz?

Hakki Özdal: Yani şöyle — aslında tam tersi: Bunu büyüyerek karşılamaya karar verdik. Bizim Ocak ayında Basın Îlân Kurumu’na îtirâzımız reddedilip, bizim öngörülemez bir süre boyunca bu îlân gelirinden yoksun kalacağımız kesinleştiğinde şöyle bir karar aldık. İki yol var önümüzde; ya bu sopayı yemiş olacağız, o darbeyi alacağız ve buna uygun yorganımızı küçülteceğiz ya da tam tersi bir karşılık vereceğiz. Biz tam tersi yönde karşılık vermeye karar verdik. Dedik ki: “Büyüyelim. Okura gidelim. Hedeflediğimiz dertlerini, sorunlarını yazdığımız potansiyel okuyucumuza gidelim, henüz okurumuz olmayan potansiyel okuyucumuza gidelim. Genişleyelim. Yeni yazarlar kazanalım. Gazetenin haberleri, röportajları için daha çok çalışalım, daha çok gayret edelim. Dikkat çekelim ve bu derdi mahkeme salonlarından sokağa çıkartalım.” Şimdi böyle bir şey yapıyoruz. Aslında 2 Mart Cumartesi günü fiilen bir kampanya başlatmış olduk. Bir abonelik kampanyası bu Ruşen Abi. Çünkü bizim okuyucu gelirinden başka, okuyucudan elde ettiğimiz gelirden, gazete satışından başka bir gelirimiz yok. Yani bizim îlân gelirimiz aslında komik rakamlar. Hani gazetede günlük demlenen çayı karşılamayacak paralar, öyle söyleyeyim. Bizim okuyucunun katkısı; yani okuyucunun bizzat gazete almasından başka bir gelirimiz yok. İkinci geliri Basın Îlân Kurumu’yla ortadan kalktı. Tek gelir kalemimiz okuyucu ise, o halde biz buna yüklenelim. Biz topluma güvendik. Gazete okuma alışkanlıklarının aşındığını biliyoruz. İnsanların özellikle bâyiden gazete alma konusunda eski alışkanlıklarını büyük oranda yitirdiğini biliyoruz; fakat birkaç farklı seçenek de sunuyoruz. Birincisi, evet, bâyiden Evrensel gazetesi satın almayı okuyuculara tavsiye ediyoruz; bir dayanışma, bir sâhiplenme olarak tavsiye ediyoruz. Ama böyle körü körüne, solculukta da çoktur hani: “Oku, okut, abone bul…” Bunu böyle körü körüne de istemiyoruz. Biz gayret ediyoruz, biz özenle bir iş yapıyoruz.

Yani önce malımızı çekici kılmamız lâzım diyorsunuz. Ama şöyle bir şey var: Ben artık basılı gazetede çalışmayalı bayağı zaman oldu, ama uzun süre öyle yerlerde çalıştım, hemen hemen önde gelen birçok yerde çalıştım; satış geliriyle gazete döndürmek çok zor. Çünkü gazeteyi oluşturmak için çok sayıda çalışan olması gerekiyor. Muhâbiri, yazarı, editörü vs. ve bunların hepsinin buradan geçiniyor olması gerekiyor. Gazete geliri, hele çok satmayan bir gazete ise… Yani şimdi çok satan gazete bile gazete satış geliriyle dönemiyor. Sizin bir de reklam sorununuz var. Onlar büyük ölçüde reklamla telâfi ediyorlar. Bu açıkçası çok zor bir süreç gibi geliyor bana.

Hakkı Özdal: Bu arada çok satan gazete kalmadı Ruşen Abi, sen de biliyorsundur. 

Bir zamanlar…

Hakkı Özdal: Yani anlı şanlı Hürriyet’in gerçek satış rakamları… Hani şimdi bizi suçlamasınlar, söylemeyeyim, ifâde etmeyeyim, ama biliyoruz. Anlı şanlı Hürriyet’in, Sabah’ın gerçek çıplak satış rakamları, hîlesiz satışla… Bizi hîleli satışla suçladılar, ama kendilerinin hangi hîleleri yaptıklarını da biliyoruz. Komik rakamlar… Yani eskiden milyonlar konuşulurdu Türkiye’de satış için, şimdi 10 binler konuşuluyor. Şöyle: Bizim bir e-gazete aboneliği diye bir yöntemimiz var Ruşen Abi. e-gazete aboneliği şu: Biz hazırladığımız ve matbaaya gönderdiğimiz gazetenin aynısını dijital olarak da hazırlıyoruz. Bunu bir gazete formu hâline getiriyoruz. Hattâ internet sitemizde gazete sayfası çevirir gibi de okunabiliyor. O gazeteyi matbaa sorunu olmadığı için daha geç saatlere kadar güncelleyebiliyoruz. Meselâ bizim taşra baskımız 5.30-6.00’da, şehir baskımız 8.00-8.30’da. Bugün bunu en iyi yaşayan yerlerden bir tânesi, öğreten yerlerden bir tânesi Medyascope. Bugünkü gazete dünkü gazete artık. Yani bu sabah okuduğumuz her gazetenin bugünle çok bir alâkası yok. Biz bir de erken basıyoruz, bu ekstra bir dezavataj; ama e-gazeteyi daha geç, gece yarısına kadar güncelleme şansımız oluyor. Üstelik e-gazete aboneliğinin şöyle bir avantajı var: Bâyi satışından farklı olarak okuyucu dilediği miktarla abone olabiliyor. Orası bir tür dayanışmayı dilediği ölçüde, kendi imkânları ölçüsünde yapabildiği bir yer hâline geliyor. Biz meselâ 2 Mart’ta başlattıktan sonra bu kampanyayı, e-gazete aboneliğinde görüyoruz ki pek çok insan, evet, belki Evrensel gazetesinin içinde ne olduğunu da görmek isteyerek, ama bir kısmı da dayanışmak için…

Rakam vermende sakınca var mı?

Hakkı Özdal: Şöyle, sakınca yok. Verebilirim. Bizim minimum şeyimiz 100 lira Evrensel e- gazete aboneliği. Yani günde 3,3 liraya geliyor bir gazete. Bizim bâyideki gazetemizin fiyatı 10 lira, kâğıt gazetenin. Fakat şöyle olmuş meselâ: 10 bin liraya abone olmuş Bodrum’dan bir eğitimci. 10 bin lira vererek abone olmuş bize. Bunun bir dayanışma şeyi olduğunu biliyoruz. İsmi, cisminin görünüp görünmediğini de bilmiyor insanlar bu arada. Biz görüyoruz. Bunları îlân da etmeyeceğiz, hani kendilerinin rızâsı olmadıkça. Ama bu tür bir destek yolu da var Evrensel için.

Bizim meselâ baştan îtibâren yaptığımız, tabiî siz daha çok basılı gazeteyi öne çıkardığınız için olmuyor; ama meselâ YouTube’da “Katıl” butonu var ve “Patreon” var. “Patreon”u şimdi görüyorum ki başka yerler de uygulamaya başladı. Gazete Duvar da yapıyor. Meselâ bunu düşünmüyor musun?

Hakkı Özdal: Düşünüyoruz Ruşen Abi, fakat burada da aynı şey geçerli. Okuyucudan destek istemeden önce, o desteği isteyecek bir özgüvene sâhip olmak lâzım. Hazırladığımız gazetede bu özgüveni kısmen edindik, ama şimdi internette de yapmamız gereken şeyler var, atmamız gereken adımlar var.

Bunu ayrıca konuşacağım, soracağım. Yani açık söyleyeyim, hani bir gazeteyi, 29 yaşındaki bir gazeteyi yaşatma çabası saygıdeğer bir çaba; ama şu çağda, hele Türkiye’de, bir de çok geniş bir satış rakamı olmayan bir gazetenin, bir medya kuruluşunun esas yeri artık dijital. Bunu biliyoruz. Meselâ şunu da ben biliyorum; ben bir zamanlar Vatan gazetesinde çalışıyordum, gazete yok ama hâlâ web sitesi var. Ama bizim çalıştığımız zamanda web sitesine üvey çocuk muamelesi yapardık.

Hakkı Özdal: Evet, en acemiler gönderilirdi oraya.

Evet, ama şimdi meselâ öyle bir şey oldu. Kim okuyor okumuyor bilmiyorum, ama varlığını sürdürüyor. Yani sizin de eğer Evrensel markasını yaşatmak istiyorsanız –ki anladığım kadarıyla istiyorsunuz– bence ağırlığı oraya vermeniz lâzım.

Hakkı Özdal: Evet. Şeyin farkındayız, genel gidişat –bu bizden bağımsız, nesnel koşullar, sâdece Türkiye’ye özgü de değil– tam dediğin yönde. Bir tür internet gazeteciliği ya da gazeteciliğin biçimini, formunu da zorlayan, ona yeni biçimler kazandıran, yeni içerikler kazandıran bir süreçteyiz. Bunun farkındayız. Bir tutuculukla sürdürüyor değiliz. Ama Evrensel bir yapı olarak kâğıt gazete üzerine kurulmuş bir yapıydı ve değişecekse, yani bu büyük gemi dönecekse, kâğıt gazeteden başlayarak dönmeliydi. Yani oradaki örgütlenme, oradaki yapı büyük oranda zâten kâğıt üzerine yapılmış ve 30 yıllık bir alışkanlık var orada. O yüzden değişim kâğıttan başladı. Kâğıt gazetenin sunumundan, haber mantığından başladı. Ama şunun kaçınılmaz olduğunu biliyoruz: İnternete dönüyoruz. Zâten şimdiki, bundan sonraki işimiz –kâğıt gazetede bir mesâfe katettik–, Evrensel’in internet sitesini, web sayfasını benzer bir gözle… Şimdi şöyle bir durum var, hani seninle daha önce de konuştuğumuz için biliyorum sen de benzer şeyler düşünüyorsun: Bütün internet siteleri bâzen birbirinin aynısı oluyor. Aynı haber tek bir elden çıkmış. O ondan kopyalıyor…Hattâ şöyle komik şeyler oluyor; birisi, “birinin haberine göre” diye alıyor; öteki de “onun haberine göre” diye alıyor, ama ötekinin aldığı atıfı unutuyor gibi.

Bir de şöyle oluyor meselâ; ana metinde bir yanlış varsa –meselâ tashih gibi– her yerde aynısı oluyor.

Hakkı Özdal: Evet, bundan kaçacağız. Biz hızda rekabet ve haber sayısı çokluğunda rekabet gibi bir yola girmemek eğilimindeyiz. Bunun profesyonelliği var ve bunun profesyonelliğinin mâliyetini de biz karşılayamayız. Kaldı ki bunu bizim gazetenin yayın ilkesi açısından çok anlamlı da bulmuyoruz. Bir haberi önce bizden okumayıversinler; ama bizde o haberle ilgili bir şey bulabileceklerini bilsin insanlar. Temel şeyimiz bu olacak. Hızdan uzaklaşıp ve bir de neredeyse bir gazete gibi; onun bir birinci sayfası varmış gibi tasarlayacağız. Şimdi çok yaygın bir şey var; “carousel” diyorlar hani. 20 haber yan yana, onlar dönüyor gün içinde sürekli. Yani yerleşik alışkanlıkları tamâmen yıkıp atmak değil; ama onları tartışmaya açmak ve başka bir gazete, bâzı durumlarda kâğıt gazetenin fonksiyonunu da yerine getirebilecek bir dijital gazete çıkartabilir miyiz? Yani bir internet haber portalından daha çok, bir dijital gazete hedefleyeceğiz — yazarıyla, yorumuyla, analiziyle, röportajıyla. Sıcak haber elbette olacak. Ama meselâ maç sonucu gireriz diyelim. Galatasaray-Beşiktaş maçının sonucunu gireriz; ama ertesi gün Galatasaray-Beşiktaş maçıyla ilgili bir analizi, değerlendirmeyi, geniş soluklu bir değerlendirmeyi girmeyi tercih ederiz. Asıl amacımız o olacak.

Evet, bu söylediklerin önemli. Evrensel’in en dikkat çekici yönü, özellikle sen girdikten sonra daha da net oldu; çok anti-kapitalist bir perspektifi var. Şunu merak ediyorum, bu öteden beri tartışılan bir şey yani: Türkiye’de –başka yerlerde de öyle– işçiler sol partilere oy vermiyor falan gibi. Sizin gerçekten okuyucu kitleniz ya da bu tür şeylerin hakîkaten bir alıcısı var mı? Geri dönüşler nasıl?

Hakkı Özdal: Şimdi şöyle Ruşen Abi; evet, AKP en çok oyu işçilerden alıyor, bir kere bu gerçeği kabul etmek lâzım. Fakat Türkiye’de 16 milyon işçi var. Yani resmî rakamlara göre 16 milyon işçi var. Bunlar âileleriyle birlikte ülkenin yarısına yakın yapıyorlar. Kayıt dışı işçilerle falan yarısına yakını… Burada da çok yayın yaptık, çok kafa patlattık Bahadır’la birlikte de; “Türkiye neden değişmiyor?” diye. Çok değişecek sinyalleri verirken de değişmiyor. Şimdi mâdem AKP en çok oyu işçilerden alıyor, biz demek ki onlarla konuşmalıyız, onlarla konuşmanın bir yolunu bulmalıyız. Sol özellikle 2000’lerden îtibâren, AKP’nin iktidâra gelmesinden sonra çok kendi sesinin yankılandığı bir odada kalmaya başladı. Birbirine konuştu, birbiriyle kavga etti. Meselâ ülkenin bütün sorunları vaktiyle şu referandumda, bu seçimde şu tutumu almış insanlara yüklendi. O tutumun doğruluğu, yanlışlığı bir yana… Buralardan solu çıkartıp doğrudan kendi köküne emek-sermâye çelişkisinin ortaya çıktığı; en açık, en görünür şekilde ortaya çıktığı yerlerde karşı tarafa geçebilecek bir söz üretmeye başlayabilir mi sol, sosyalistler? Bizi umutlandıran anlar oldu Ruşen Abi. Kamu emekçileri, kamu işçileri bu zam döneminde, enflasyonist zam döneminde asgarî ücretin artışı kadar artış almadılar ve büyük bir tepkiye yol açtı bu. 750 bin kamu işçisi var. İşte, demiryolu, savunma sanâyii; Erdoğan’ın en çok övündüğü savunma sanâyii…Biz bunun üstüne gittik. Bunu haberleştirdik, ama böyle kaba saba bir anti-Erdoğancılıkla değil; ekonomik verileri ortaya koyarak, eğer istenirse işçilere daha fazla zam yapılabileceğini göstererek. Ekonomik talepler politiktir, bunu biliyoruz. Bugüne kadar bu kesimlerle sâdece Erdoğan konuştu. Sâdece Erdoğan onları başka bir odaya kapatıp, bizden saklayıp; bizimde önümüze şerîattı, şuydu buydu bir şeyler atıp, bunlarla sâdece Erdoğan konuştu. Biz o kapının altından bağırmaya çalışıyoruz. İçeride de bizi okuyan insanlar var. Ama asıl hedefimiz doğrudan AKP seçmeni ya da başka bir partinin seçmeni olarak târif etmeden doğrudan ücretli emek. Emeğiyle geçinen insanların sorunlarını hiçbir politik önyargıya sâhip olmadan dile getirip onların ilgisini kazanmak.

Evet, burada bunun olabilmesi için toplumsal bir karşılığı olması gerekiyor. Bir toplumsal hareketlilik olması gerekiyor. Meselâ şunu hatırlıyorum, sen de hatırlarsın: Zonguldak mâden yürüyüşü. Meselâ şimdi orada bir yürüyüş vardı ve onun üzerine konuşmak mümkündü. Şimdi arada sırada yaşanan birtakım direnişler var, onların haberleri oluyor. Meselâ moto-kuryeler var, bâzı fabrikalar varü falan… Ama genel bir toplumsal hareket anlamında, böyle bir emek-sermaye temelli bir şey yok. Bir diğer husus da muhâlefet partilerinin, özellikle ana muhâlefet başta olmak üzere, çok da fazla gündemleri bu değil. Onlar daha böyle işin popülist bir şekilde; işte, “Emeklinin maaşı şu olsun, ikrâmiye bu olsun” diyor. Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi vaatleri çok böyle sınıfsal vaatler değildi, popülist vaatlerdi. Onun olabilmesi için, o tür gazeteciliğin, yayıncılığın etkili olabilmesi için üzerinde sörf yapabileceği bir dalga olması gerekir.

Hakkı Özdal: Şu anda bu yok, biliyorum Ruşen Abi. Fakat meselâ Zonguldak grevinden hemen önce 1989 Bahar Eylemleri var. Yine kamu işçilerinin 1989 Mart ayında başlayıp Mart-Nisan-Mayıs ayı boyunca Özal; hattâ bir anti-Özal, anti-ANAP’a dönüşen ve aslında Anavatan Partisi’nin sonunu getiren süreçlerden bir tânesi. Şunu biliyoruz; toplumsal hareketler sıçramalarla ortaya çıkıyor, hiç beklemediğimiz bir anda. Üstelik 1989-90’da şöyle bir şans vardı; hâlâ bir sol vardı Türkiye’de ve o hareketleri yönetme kabiliyetini, tamâmen yönetmese bile onların içinde olma kabiliyetini göstermişti. Bugün böyle bir hareketi en umulmadık, işte, ultra sağcı, neo-faşist hareketler de yönetebilir. Biz olası bir sıçramaya da hazırlıklı olmak istiyoruz. Evet, bugün böyle bir hareket yok; ama toplumsal târihi, dünya toplumlarının târihini biliyoruz ki; emek-sermâyenin karşı karşıya geldiği her yerde bu ne kadar bastırılırsa bastırılsın er geç bir çatışma bir şekilde görünür hâle gelir, açığa çıkar. Bu şiddetli olur, şiddetsiz olur… Bence şu anda da fiilen bu çatışma var. Erdoğan’ın emeklilerle arasında var, Erdoğan’ın kamu işçileriyle arasında var. Bunun bir sosyal hareket hâline geldiği âna da hazır olmak istiyoruz. Evet, bugün böyle bir dalga yok; ama o dalga geldiğinde biz sörf tahtamız elimizde bekliyoruz. O dalga geldiğinde üstüne çıkmaya adayız.

İşiniz kolay değil, zor, ama zor da güzeldir. Kolay gelsin diyeyim Hakkı. Yani bir ismi yaşatmak ve bir duruşu sürdürmek gerçekten değerli bir çaba. Sana ve berâber çalıştığınız tüm arkadaşlarınıza kolaylıklar diliyorum ve şu aşamada esas olarak izleyicilerimizden ya da herkesten Evrensel’in varlığını süredürebilmesi için e-gazete aboneliği, değil mi?

Hakkı Özdal: Evet. En işlevli olanı o.

Bâyiden alabilen alıyor… Alabilen diyorum, çünkü her yerde bulunamadığını söylüyorsun. Ama e-gazete aboneliğini web sayfasına girerek hallediyorlar, değil mi?

Hakkı Özdal: Evet, evet. Web sayfasında var. Hattâ telefonları okutmak için bir QR kodu da var ana sayfada.

Kolay gelsin Hakkı.

Hakkı Özdal: Teşekkür ederim.

Evet, Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal’la gazetenin varlığını sürdürme çabalarını, neler yaptıklarını, yapmak istediklerini ve okurlardan neler beklediklerini konuştuk. Kendisine teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.