Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendirdi: 31 Mart’a bir gün kala 

Beklenen gün geldi, çattı Türkiye, 31 Mart’ta yerel seçimler için sandığa gidecek.

İstanbul’u kim kazanacak, YRP yüzde kaç oy alacak, Erdoğan’ın seçim sonrası politikaları nasıl olacak?

Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır, saatler kala, izleyicilerin sorularıyla yerel seçimi değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Biraz önce Göksel Göksu ile berâber 2 saatlik bir yayın yaptık ve Türkiye’yi, İstanbul’u, Ankara’yı dolaşan Medyascope çalışanları, muhâbirleri gözlemlerini anlattılar. Çok verimli, dolu dolu bir yayın oldu. Ve ben de şimdi o biter bitmez söz verdiğim gibi, bu hafta boyunca, biliyorsunuz, pazartesiden îtibâren her gün sizlerle sorulu cevaplı, sizlerin sorularınızın, yorumlarınızın, eleştirilerinizin değerlendirildiği yayınlar yapıyorum. Bu da seçimden önceki son yayın. Nasıl olacak? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında chat bölümlerine yazarak bu yayına katılabilirsiniz. Aklınızda ne varsa, neyi merak ediyorsanız… Meselâ oy vermeyi düşünmüyorsanız, neden vermeyi düşünmüyorsunuz? Bu seçimden beklentiniz ne? Seçim sonuçlarının ötesinde 1 Nisan sonrası Türkiye…

Meselâ Ali Ceylan sormuş, çok önemli: “23 Haziran 2019’da tekrar edilen seçimin sonuçları uzun vâdede gevşek para politikası ve ekonomik krize neden oldu. Bu seçimin sonucunda da buna benzer bir kırılma yaşanmasını bekliyor musunuz?” demiş. Evet, şöyle bir husus var: Zâten biz artık ekonomik krizin içerisindeyiz. Mehmet Şimşek yönetimi geçen seçimden bu yana yaklaşık bir yıldır olayı toparlamaya çalışıyor, ama çok zorlanıyorlar. Tam üstüne bir de seçim geldi. Her ne kadar “Seçim ekonomisi uygulamadık” diyorlarsa da çok zorlandılar ve bu seçimin bir an önce bitmesini ve tabiî ki iktidârın lehine sonuçlanmasını umuyorlar. Eğer iktidar aleyhine bir sonuç çıkarsa istedikleri politikaları hayâta geçirmekte, tabiî ki özellikle de enflasyonu indirme konusunda daha da zorlanacaklardır. Tabiî tek başına seçim sonucu etkili olmayacak, ama şunu söyleyebiliriz: Bir yıl önce açık bir zafer elde etmiş olan Erdoğan, bu seçimlerde de özellikle İstanbul’u alarak güçlü bir şekilde çıkacak olsa, daha rahat hareket edebilirdi her alanda, ekonomi başta olmak üzere. Ama kaybetmesi durumunda zorlanacaktır.

Bu arada çok sayıda izleyicimiz YouTube‘da “Katıl”da üye oluyorlar; Ali Kumbasar, Timur Oğuz, Fırat Kartal, kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Bunlar bizim için gerçekten çok önemli. Bu seçim sürecinde de imkânlarımızı zorlayacak ölçüde çalıştık. Türkiye’nin dört bir tarafına arkadaşlarımızı yolladık. Bütün bunlar sizlerin sâyesinde oluyor. Meselâ şu anda Mina Hanım’dan gelen bir teşekkür var. Ona da ayrıca teşekkür ediyorum.

“Hakan Bayrakçı’nın dünkü anketini gerçekçi buldunuz mu?’ diye bir soru var. Evet, çok önemli bir soru. Hakan Bayrakçı biliyorsunuz iktidârın tercih ettiği birisiydi. Meselâ biraz önce sosyal medyada gördüm: Onu en çok pazarlayanlardan birisi İbrahim Karagül’dü; İbrahim Karagül şimdi Hakan Bayrakçı’yı “manipülatör” îlân etmiş — çünkü hoşlarına gitmeyen sonuç açıkladı. Biliyorsunuz açıklayacağını söyledi, sonra vazgeçti. “Cuma günü yapacağım, açıklayacağım” dedi ve açıkladı: Yaklaşık 7 puan, 6.9 puan Ekrem İmamoğlu’nu önde gösterdi.   Herhalde istemeye istemeye yaptı bunu. Onun için riskli bir şey. Rakam doğrudur yanlıştır bilmiyorum, ama iktidârın kanallarında sürekli boy gösteren birisi olması ve son seçimde   sonuca yakın bir şey bilmiş olması da buna bir önem atfetmemize neden oluyor. Fakat tekrar söylüyorum;: Hiçbir anketçinin kefili falan değiliz. Ama oraya gösterilen tepkiler de başlı başına önemli. Onu da vurgulamak lâzım. Şöyle de oluyor tabiî, onu da söylemek lâzım; bâzı Ekrem İmamoğlu yanlıları diyorlar ki: “Ya, bu adam iktidar yanlısı. Böyle bir şey yapıyorsa bilerek yapıyordur. Bizi rehâvete sevk etmek istiyordur” — yani İmamoğlu yanlılarını. Böyle bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Nitekim iktidar kanalları hemen bir anketi piyasaya sürdüler, Optimar galiba. Kıl payı Murat Kurum kazanıyormuş ve şu anda sosyal medyada tanıdığınız iktidar yanlısı bütün hesaplar bu anketi paylaşıyorlar; “Kıl payı kazanıyor” diyen anketi.

Rafet Alagöz: “3-5 sene sonra bu seçimden geriye aklımızda neler kalacaktır? En çok ön plana çıkacak olan nedir? Seçimin seyrini değiştiren şey ne oldu sizce?” Seçimin seyrini ne değiştirdi bilmiyorum, ama bu seçimden en çok çıkacak olan; eğer tekrar kazanırsa, hele bir de anketlerin söylediği gibi farklı kazanırsa: Ekrem İmamoğlu. Ve yine eğer anketlerin dediği Turgut Altınok’a 15-20 puan fark atacak olursa Mansur Yavaş. Tabiî ki en önemli hususlar bunlar olacak. Hatay sonucu bir süre daha konuşulur, ne olursa olsun; yani Lütfü Savaş tekrar kazansa da kaybetse de o konuşulur. Şanlıurfa’da eğer AKP dışında birisi; Yeniden Refah ya da DEM Parti kazanırsa, Yeniden Refah boyutuyla o konuşulur, ama bir süre sonra belki unutulur. Bu seçimin bir başka ilginç yönü de Ordu’da meselâ İYİ Parti eski AKP’li adayı gösterdi, eğer o kazanırsa o konuşulur. Ama en önemli husus tabiî ki burada bir yıl önce çok büyük bir darbe yemiş olan muhâlefet, üstelik bu sefer ittifak hâlinde olmamasına rağmen, eğer anketlerin söylediği gibi İstanbul ve Ankara’yı tekrar alırsa, hele farklı alırsa, muhâlefetin tekrar ayağa kalkması ve 2028 için bir süreci başlatması anlamında çok önemli olacak bu seçim. Eğer son seçimi Kemal Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı, 2019’da başlayan bir süreçten bahsedecektik. Yani Kılıçdaroğlu’nun 2023’te kazanmasını 2019’a bağlayacaktık. Olmadı, zinciri orada koparttı Kılıçdaroğlu. Eğer 2028’de muhâlefet seçimi kazanırsa o zaman, “Bu aslında 2024’teki yerel seçimle berâber başladı” diyeceğiz.

Derviş Tuğrul Koyuncu: “Ekonomik kriz derinleşirse erken seçim gelir mi?” Bu tamâmen Erdoğan’ın takdir edeceği bir şeydir. Eğer ekonomik kriz derinleşirse, derinleşmiş bir ekonomik krizde seçim yaparsa Erdoğan ne elde edecek ki? Daha fazla kayba uğrar. Ben sanmıyorum.

Serkan Zıhlı: “Sosyalist partiler en azından şu yerel seçimlerde ortak aday çıkaramaz mıydı? Artık bir sosyalist çatı kurulması zamânı gelmedi mi? Solcu olarak fikirlerinizi merak ediyorum”. Bu çatının kurulma zamânı hep vardı, hiçbir zaman kurulamadı, bundan sonra da kurulamayacak. Hiç boşuna umutlanmayın. Böyle bir şey olmayacak. Solcu solcunun kurdudur, bunu bilin. Yani 5 kişilik bir grup bile bir süre sonra ikiye bölünebiliyor bu ülkede, bu ülke solunda. Bunu aklınızdan çıkartmayın.

“Dün Adâlet Bakanı’nın İmamoğlu için sarf ettiği, ‘Seçimi kaybediyorsun, haberin yok’ cümlesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” Böyle bir cümleyi duymadım, niye etmiş bilmiyorum. Yani elinde çok güçlü anketler var, ona istinâden mi söylüyor? Ya da propaganda yapıyordur. Yani: “Kazanıyoruz!”… Murat Kurum da diyor ya: “Biz 1,7 puan öndeyiz. Bu anketleri yapanlar insanların içine çıkamayacaklar” diyor. Öyle bir şeydir herhalde. Yoksa Adâlet Bakanı… Ne yani? Hapse mi atacak ya da attıracak İmamoğlu’nu? Öyle bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Oknur Çalışkan: “Emekli geçim şartları özellikle kritik yerlerde seçimin muhâlefet lehine dönmesine yol açabilir” demiş. Evet, emeklilik meselesi bu seçim öncesi çok konuşuldu, etkisi olabilir. Özellikle emeklilik meselesini Yeniden Refah Partisi gibi bir partinin çok ciddî bir şekilde kullanıyor olması etkili olabilir. Yani CHP’nin emeklilik üzerinden yaptığı propaganda nedeniyle AKP seçmeni CHP’ye pek yönelmez; ama Yeniden Refah Partisi yaptığı zaman bunun bir etkisi olabiliyor.

Ömer Deniz: “Erdoğan yerel seçimde zayıf çıkarsa, Irak’ta ve Suriye’de Kürtlere karşı savaş açabilir mi ya da bir barış süreci başlatır mı?” İkisi de çok konuşuluyor, ikisinin de o kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Seçimden zayıf çıkmış bir Erdoğan’ın Kürt meselesinde güvercin ya da şahin pozisyon takınması o kadar kolay olmayacaktır.

Emel Öktem Çınar: “İstanbul’daki bâzı sandıklarda AKP’li sandık görevlilerinin görev başında olmayacakları bilgisi geliyor. Bu, ümidi kestikleri anlamına geliyor sanki.” Emel Hanım, böyle şeylere çok îtibar etmeyin. Seçim öncesinde hep böyle birtakım şeyler söylenir, yaşayalım görelim. Ama son günlerde peş peşe gelen, iktidar yanlısı anketçilerin yaptığı anketler de psikolojik üstünlüğün Ekrem İmamoğlu’da olduğunu bize gösteriyor.

İbrahim Kılınç: “Muharrem İnce varlık gösteremez ise sonrasında ne yapar?” Bakın, burada size manşetlik bir cevap vereyim: Hiç umûrumda değil. Yani bunu samîmî söylüyorum. Bunu şundan da söylüyorum: 2018’de aday olduğundan beri biz Medyascope olarak Muharrem İnce’yi yayına çıkarmak istedik, tenezzül etmedi. Sonra parti kurdu, yine etmedi; sonraki seçimlerde yine etmedi. Şimdi Muharrem İnce bu seçimden sonra ne olacak? Herhalde partisini sürdürmek isterse bir yerlerde görünmek isteyecek. Yani artık haber değeri yok, onu söyleyeyim.

Mithat: “Sizce DEM Parti’de bir ikilik var mı? Varsa neden?” Var. İkiden fazla, çok sayıda farklı görüş var. Kabaca bu görüşler, “muhâlefete daha yakın durmak” ya da “iktidarla bir şeyler aramak” şeklinde özetlenebilir. Ama bu bir kopuşu getirmez. Farklı farklı görüşler var. Hangisi öne çıkıyor? Şu anda DEM Parti yönetiminde çok güçlü, ağırlıklı isimler göremiyoruz. Selahattin Demirtaş’tan sonra zâten DEM Parti o anlamda bir sorun yaşıyor. Herkes bir şekilde etkili olmaya çalışıyor, öyle söyleyelim. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, bu seçim DEM Parti için çok kritik olacak. Oylarını özellikle bölgede artırıp artırmayacağı konusu öne çıkacak. Tabiî bir de büyükşehirlerde ne yaptığı…

Bu arada Erdem Erkan 50 katıl üyeliği hediye etmiş. Gerçekten çok teşekkür ediyoruz Erdem Bey’e. Sağ olsun, eksik olmasın.

KONDA sonuçlarını görebildiniz mi?” Evet, gördüm. Herkes gibi ben de gördüm. 6 puan mı ne fark önde gösteriyordu. KONDA geçen sefer ağzı çok kötü yandığı için, bu seçimde bir açıklama yapmadılar; ama İstanbul’da neredeyse Hakan Bayrakçı’ya yakın, hattâ ondan biraz az bir şekilde gösteriyorlar, onu gördük.

Hamza Anlayış: “İstanbul çok önemli, ancak Bursa ve Balıkesir de önemli. Özellikle Bursa rantı yüksek şehirlerden. Muhâbirleriniz de şehri ziyâret etti. Bir veri var mı elinizde acaba ya da tahmin?” Deminki canlı yayında bunu konuştuk, Murat Türsan’la konuştuk. Orada da söyledim. Çok ilginç bir olay yaşadım. Şöyle söyleyeyim: İktidâra yakın olduğunu bildiğim bir kamu araştırma şirketinde Bursa’yı AKP alıyor, Balıkesir’i CHP alıyordu ilginç bir şekilde. Bir de daha CHP’ye yakın olduğunu tahmin ettiğim bir araştırma şirketinde de Bursa’yı CHP alıyor, Balıkesir AKP’de kalıyordu. Bu iki seçim, iki bölge, iki büyükşehir de çok önemli. Geçen seçimde Bursa’da CHP adayı, Balıkesir’de İYİ Parti adayı ittifâk adına yarışıp kıl payı kaybettiler. Bu seçimde en azından birisinin CHP’ye geçme ihtimâlinin hayli yüksek olduğunu ve bunun da muhtemelen Bursa olacağını düşünüyorum. Ama ikisinde de AKP ile devam etme ihtimâli tabiî ki yüksek. Özellikle Balıkesir’de Turhan Çömez gibi güçlü bir isim olmasaydı İYİ Parti adayı, CHP’nin işi daha kolay olabilirdi. Ama yine de, Balıkesir’de de CHP’nin ciddî bir iddiası olduğunu duyuyorum.

“Yeniden Refah Partisi ülke genelinde %4 alır mı?” diye sormuş bir izleyicimiz. Kesinlikle alacağını ve hattâ daha fazla alacağını düşünüyorum. Gördüğüm birçok araştırma da bu yönde.

Mehmet Rasim İncioğlu: “Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu galip gelirse ikisi de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birbirlerine rakip olabilirler mi?” Bu her yaptığımız yayında muhakkak soruluyor. Ben de hepsinde, “Olabilirler” diyorum. Mansur Yavaş’ın CHP ile arasını daha açıp, daha fazla sâhada bir pozisyon alma ihtimâlinin de olduğunu söylüyorum.

Ali Özgür Baltaoğlu: “Seçime bir haftadan az bir zaman kala İstanbul için sıkça yayınlanan anketlerdeki çelişkili ya da güven uyandırmayan sonuçlar, bir anket manipülasyonu olduğuna işâret etmiyor mu?” Evet, hep bu olur, hep birtakım manipülasyonlar olur. Hattâ bir ara birtakım partiler kendilerini %30-40 gösterirlerdi, sonra sandıkta %1 bile alamadıklarını biliyoruz. Böyle şeyler de var. Parayı bastıran anket de yaptırıyor. Sonuçta bu, sizin tanıdığınız, güvendiğiniz birtakım kurumlara bakmanızla ilgilidir. Manipülasyonlar olduğu gerçek; ama kim nasıl yapıyor, neden yapıyor? Bu konuda elde somut bir şey olmadan kimseyi suçlamamak lâzım.

Levent Sağçi: “İzmir’de Ümit Özlâle %10-20 bandına ulaşabilir mi? Küskün CHP seçmeni AKP’ye de oy vermek istemezse Özlâle’nin oylarında bir sıçrama yapabilir mi? Özlâle’nin oy yüzdesi nasıl bir gösterge olabilir?” Ben İzmir’e gittim. Orada Özlale dışındaki adayların hepsiyle de konuştum. Özlâle’nin çok bir şansı olduğunu düşünmüyorum, %10-20 bandına ulaşma ihtimâli olduğunu da düşünmüyorum. Bu, kendisinden, ama esas olarak da partisinden kaynaklanan bir şey. Çünkü İYİ Parti bu seçimde bâzı yerlerde; Ordu, Nevşehir gibi yerlerde, belki Çanakkale’de birtakım isimlerle, adaylarla belki bir şeyler yapabilir; ama İstanbul, Ankara gibi yerlerde meselâ çok kötü sonuçlar gözüküyor anketlerde. Çünkü orada bir güven sorunu var. Özellikle cumhurbaşkanlığı adaylığı için desteklemiş oldukları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a bu kadar sert çıkıyor olmaları İYİ Parti’ye karşı çok ciddî bir tepki yarattı. İzmir de bundan etkilenecektir diye düşünüyorum. CHP’de bir küskün seçmen olduğu İzmir’de muhakkak. Bunların bir kısmı İYİ Parti’ye verebilir, ama daha çok sandığa gitmeme şeklinde kendisini gösterebilir. %20’ye falan ulaşması… herhâlde öyle bir şey olursa Ümit Özlâle İYİ Parti’nin başına bile geçebilir, ama düşünmüyorum.

Mehmet Emin Keskin: “Ekrem İmamoğlu başbakan, Mansur Yavaş cumhurbaşkanı olasılığı nedir? Parlamenter sisteme dönüş olmaz mı?” Yok. Bunlar bugünün meseleleri değil. Yok yani, tekrar Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş falan, böyle şeyler olmaz.

Evet, bir sınıf arkadaşım üye olmuş, “Katıl”dan YouTube’a. Bizim Baba Mehmet, herhalde aynı isimde başkası yoktur. Ona da buradan selâm yollayayım. Sağ olsun, Mehmet İyigüngör. 

Basri Yurttaş: ‘‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde anketler ‘Muhâlefet kazanacak’ diyordu. İstanbul’da da bence bu oyun deneniyor. İnsanlar ‘Nasıl olsa fark çok’ desin, oy vermesin isteniyor sanki. Bence durum kritik”. Bunu düşünen başkaları da var. Ama yani şöyle düşünün: Diyelim ki siz Ekrem İmamoğlu’na oy vereceksiniz, kararlısınız vereceksiniz ve bakıyorsunuz 6 puan fark atıyor. “O zaman ben gitmeyeyim” mi dersiniz, yoksa tam aksine gider misiniz? Yani insanların şüphelenmesini falan anlıyorum, son seçimdeki deneyimi de anlıyorum; ama Ekrem İmamoğlu’nun farklı önde gösterilmesi illâki Ekrem İmamoğlu’nun aleyhine olacak diye düşünmek çok doğru değil.

Bu arada destek veren izleyicilerimiz var çok sayıda: Vedat Akbulut, Bülent Özdil, Emre Telci, Burak Yiğit. Bunlara ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Gerçekten bu destekleriniz bizim için çok önemli.

Joseph Aslan — Joseph Bey de bayağı bir destek verdi bize, bir önceki yayınımızda özellikle; ona da teşekkür edelim tekrar: “Gelecek seçimde İmamoğlu ve Yavaş rakip olursa Erdoğan’ın aradan sıyrılıp tekrar seçilme ihtimâli büyük olmaz mı? Yani tekrar 90’larda yaşadığımız travmayı yaşayabilir miyiz?” Üç kişinin birden yarışacağını sanmıyorum, iki kişi yarışır. Ya İmamoğlu ve Yavaş rakip olurken –Erdoğan da burada, ya da Erdoğan sonrası AKP de burada, tercihini Yavaş’tan yana yapar herhalde– ya da İmamoğlu veya Yavaş’tan birisi Erdoğan’a karşı rakip olur. Üçünün birden olacağını çok sanmıyorum.

Erkmen Barikan : “İstanbul’da tarîkatların bu seçime etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?” Evet. Aslında bu konuda yayın yapmayı düşünüyordum, ama o kadar çok başka şeylerle uğraştım ki ona fırsatım olmadı. Ama şunu söyleyeyim: Cübbeli ne dedi? Fetvâ verdi ve dedi ki: “Cumhur İttifâkı’na oy vermek vâciptir” dedi — ne alâkaysa. Bir de ayrıca dedi ki: “İstanbul, Ankara gibi kazanma ihtimâli olmayan yerlerde Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi gibi yerlere oy vermek de câiz değildir” dedi. Yani o kadar incelikli fetvâlar ki… yani şeye kadar gidebilir, deseniz ki: “Bursa’da hangi aday?” filan diye, yani böyle oturup bunların her birine ayrı ayrı fetvâ yazacak. Neden böyle yapıyorlar? Çünkü bunlar, özellikle Cübbeli gibiler –ki geçenlerde kendisini İsmailağa’dan da attılar biliyorsunuz– çok mecburlar iktidâra, iktidardan istifâde ediyorlar. Ama meselâ ne oldu? Menzil tarîkatında –üçe bölündüler biliyorsunuz– eski kurumları elinde tutan en küçük kardeş, Mübarek Erol, Semerkand Vakfı vs. yine Cumhur İttifâkı’na destek açıkladı — ki geçen seçimde de babası sağken yine bunu yapmışlardı. Ama büyük ağabey Saki Erol, Serhendî Vakfı böyle bir açıklama yapmadı, şu âna kadar ben görmedim. Onlar biraz daha temkinli davranıyorlar. Nitekim Fatih Erbakan da geçenlerde kendisini ziyâret etmişti. Bâzıları çok angaje, bâzıları değil. Ama İstanbul seçimleri artık tarîkatların belirleyebileceği bir seçim olmaktan çıktı, onu söyleyeyim.

Abdülkadir Ak da bunu sormuş: “Tarîkatların, cemaatlerin tavrı için ne diyorsunuz?” Büyük bir kısmı yine Cumhur İttifâkı’nı destekleyecektir. Ama şunu unutmayın: Bu yapıların büyük bir kısmı son derece pragmatisttir. Rüzgârın nereye doğru estiğine bakarlar ve yumurtalarını tek küfeye koymamaya dikkat ederler. Onun için biraz daha ürkek davrananlarına rastlayabiliriz. Özellikle İstanbul, Ankara gibi yerlerde belediyeyle işi olanlar –ki hemen hemen hepsinin belediyelerle işleri var, işlettikleri yerler var, öğrenci yurtları, şunlar bunlar– onun için daha dikkatli olacaklardır.

Evet, Badem’den gelen destek var. Diyor ki: “Ruşen Bey ‘yoruldum’ diyor, ama biz severek izliyoruz. Son zamanlarda cemaatlerde çıkan kavgalar, belediye kaynaklarının kesilmesinden olabilir mi?” Evet, tam da onu söyledim şimdi. Öyle yani, kesinlikle.

Volkano, New York’tan gelen katkısı için kendisine ayrıca teşekkür edelim.

Ruken Hanım diyor ki: “Kürt seçmenler özellikle İstanbul’da karar vermekte zorlanacak, sandığın başında bile tercihi değişebilir. Leyla Zana’nın çağrısıyla İmamoğlu arasında kalacaklar. Anketler yanılabilir” demiş. Olabilir. Ama eğer şu âna kadarki anketlerin bâzılarında gördüğüm rakamlar doğru çıkarsa, o zaman da şunu göreceğiz, bunu özellikle vurguluyorum: İstanbul seçimlerini tek başına DEM Parti belirleyememiş olacak o anketler doğruysa. Ulaş Tol ve Seda Demirel ile birlikte dün yaptığımız yayında Ulaş Tol çok ilginç bir şey söyledi. İstanbul için bir DEM Parti bir de Yeniden Refah Partisi faktöründen bahsediliyor, biliyorsunuz. Birisi AKP’ye, birisi CHP’ye kaybettirebilir deniyordu. Onun söylediği şey çok gerçekçi geldi bana. İkisi birlikte işlerse ancak etkili olabilir. Yani nasıl? “DEM Parti oylarını alacak, Yeniden Refah da aday göstermeyecek. İşte o zaman AKP’nin kazanma ihtimâli olabiliyor” dedi — ki bu sanki doğru. İkisinden birisi olmadığı zaman, meselâ Yeniden Refah aday gösterdiği müddetçe, %2-3-4 de alsın neyse artık, İstanbul’da CHP’nin kaybetme ihtimâli azalıyor.

Tolun ve Belma Özarslan, Amerika Birleşik Devletleri’nden Türkiye’de yaşayanlara sabır dilemişler, destekte bulunmuşlar. Evet, ne zamandır Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmedim. Şu seçim geçsin bir gideyim, göreyim. Özellikle Washington’u çok özledim.

Doğancan Özsel’in de katkıları için kendisine çok teşekkür ediyorum. “Özel’in siyâsî geleceği konusunda öngörünüz nedir?” diye sormuş Doğancan Bey. “Bence CHP seçimden başarılı çıkarsa, bu Özel’den çok İmamoğlu hânesine yazılacaktır. Tersi durumda ise fatura Özel’e çıkacaktır. Katılır mısınız? Her hâlükârda eğer İstanbul’da İmamoğlu kazanırsa, bundan Özgür Özel de kesinlikle istifâde edecektir, burası muhakkak. Kaybedilirse ikisi birlikte bunun faturasını ödeyecektir, orası da muhakkak. Ama bu seçimde şunu gördüm ben, bilmiyorum katılıyor musunuz: Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu’nun temposuna tam ayak uyduramadı, söylem anlamında da. Afyon olayına verilen tepkiler tek başına bunun kanıtıdır. Burada bir sorun var. Bu sorunu daha iyi bir koordinasyonla çözebilirler. Ama önümüzdeki dönemde, hele bir de anketlerin dediği gibi Ekrem İmamoğlu fark atarsa, çok güçlü çıkacak ve Özgür Özel’in ona ayak uydurması daha da zorlaşabilir. Orada aralarında iyi bir koordinasyon olması gerekecek.

Dağhan Bozcuk: “Şu andaki İstanbul ve Ankara büyükşehir adaylarından en çok hangileri için ‘hümanist demokrat’ tanımını kullanabilirsiniz, hangi adayları bu şekilde tanımlarsınız?” Ya şimdi ben siyâsî görüş olarak solcu olduğumu zâten gizlemiyorum ama, bu tür şeyler çok taraflılık olur. Güzel bir soru, ama cevap vermek istemiyorum diyeyim. Sonra başka yerlere çekilir vs.. İçimden geçeni söylersem çarşı karışır. Onun için kalsın.

Bizim “Yakışıklı Borsacı” yine nihâyet geldi: “Bu seçimi açık ara İmamoğlu ve Yavaş kazanırsa, Kılıçdaroğlu aday dayatmasının yanlışlığı hakkında helâlleşir mi? Bu durumda Altılı Masa liderlerinin vebâli büyük. Hepsi siyâseti bırakmalı.” Zâten bu dayatmanın yanlış olduğunu çoktan gördük. Seçim gecesi gördük. Ben şahsen bu konuda neden yanıldığımı da anlattım. Değişik vesîlelerle de tekrarlıyorum. Tabiî bir anlamı yok, ama Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş aday olsaymış seçimin sonucu farklı olurmuş. “Bu durumda Altılı Masa liderlerinin vebâli büyük, hepsi siyâseti bırakmalı” demişsiniz. Ama zâten böyle oluyor. Kılıçdaroğlu zâten devre dışı kaldı. Eğer iddia edildiği gibi çok kötü bir sonuç alırsa Meral Akşener de İYİ Parti’nin başında kalamayabilir. Diğer partiler zâten yok gibiler. Yani meselâ Yeniden Refah’ın bu kadar yükseldiği bir ortamda Saadet Partisi’nin etkisi iyice kısıldı. Gelecek ve DEVA partilerine gelince; DEVA aday gösteriyor, Gelecek çok az yerde aday gösteriyor, ama hiçbir yerde yoklar. Yani bir etkileri olmayacak. Dolayısıyla Altılı Masa yerle bir olmuş durumda, onu söyleyelim.

Tuncay Söylemez: “1 Nisan sonrası ekonominin çok kötü olacağı söyleniyor. Doğal bir toplumsal muhâlefet oluşabilir mi?” Tuncay Bey, ekonomi zâten kötü, daha da kötü olabilir. Toplumsal muhâlefet iyi kötü var, ama kurumsal muhâlefette sorun vardı. Şimdi kurumsal muhâlefet de eğer bu seçimde başarılı olup kendini toparlarsa, o zaman daha değişik şeyler çıkabilir.

“Sarıyer meselesinde Özgür Özel aynı Afyon meselesindeki gibi yanlış bir adım atmış gibi görünüyor, siz ne dersiniz?” Evet, ben Şükrü Bey’e “Abi” derim, kendisi sevdiğim birisidir, tanırım. Yeniden aday gösterilip gösterilmemesi ayrı bir husus, ama Cumhuriyet Halk Partisi bunu, onun bağımsız aday olmasını engelleyerek de çözebilirdi. Orada çok ciddî bir yönetim hatâsı yaptıkları anlaşılıyor. Şimdi, “Her şeye rağmen seçimi kazanalım” diye dua ediyorlar. Eğer seçimi bu CHP adayı ve eski başkan ya da şu andaki başkan arasında yarış olup AKP kazanırsa, Sarıyer gibi önemli bir ilçeyi CHP AKP’ye hediye etmiş olacak. Burada Şükrü Genç kadar CHP yönetiminin de vebâli olacak. CHP açısından söylüyorum tabiî. CHP için bu bir kayıp olacağından, bunu sâdece Şükrü Genç’in üzerine yıkıp, “O aday olduğu için kaybettik” demeleri hiç hakkaniyetli olmaz. Onu engellemeleri gerekirdi. Bunca zamandır parti içerisinde olan bir ismi bir şekilde iknâ edemiyorlarsa orada bir sorun var.

Nedim Ulusay: “Antalya ile ilgili yorumunuzu alabilir miyiz?” Bunu bir önceki yayında konuştuk. Galiba kaybediyor Muhittin Böcek. O konuda çok ciddî şeyler söyleniyor. Orada DEM parti çok ciddî asılıyor. Kürt seçmeni bayağı bir kendilerine oy vermeye dâvet ediyorlar. Muhittin Böcek’e karşı bir tür mücâdele veriyor DEM Parti. Daha önce de zâten biliyorsunuz, bir CHP, bir AKP, bir CHP, bir AKP diye gidiyordu. Bu sefer de değişebilir.

Vedat Akbulut 20 “Katıl” üyeliğini hediye etmiş. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.

“Kusura bakmayın ama, hem solcu olup hem Washington’u nasıl özlüyorsunuz?” diye sormuş. Yani solcu olup Washington’ı özlemeyip de ne yapacağım? Yani orası dünyanın bir tür merkezi gibi bir şey. Ben orada gazetecilik yaptım ve çok da keyif aldım. Şehir olarak da güzeldir, merak etmeyin. Yani Amerika’nın çok daha güzel şehirleri var tabiî. Meselâ bir San Francisco gibi, ama ben ilk Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiğimde New York’taydım. İki günlüğüne Washington’a gittim ve geri döndüm. Orada Washington’a tav oldum. Tam bana göre bir şehir…

Evet, Yakışıklı Borsacımız yine katkıda bulunmuş. “Kitabınızın imza günü olacak mı?” demiş. Vallahi, imza günü için şu âna kadar kimseden böyle bir şey gelmedi. Fuarlar falan olursa bilmiyorum. Ben çok da meraklısı değilim. Ama şu aşamada bir şey yok.

Serhat Bozyel: “Türkiye genelinde AKP ile CHP arasındaki puan farkının 5’in altına inmesi hâlinde sizce Türkiye siyâsetine yansıması ne olur? Yeniden Refah Partisi Türkiye genelinde 5,5-6 puan alır diye düşünüyorum. Sonuçları ne olur?” Yani hakîkaten birçok şey karışır, önemli olur. Ama biliyorsunuz, bir yere gelmek kadar onu sürdürebilmek önemli. Yani siz bir seçimde bir oy alırsınız, ama ondan sonra devâmını getiremezsiniz. Milliyetçi Hareket Partisi meselâ bir ara Devlet Bahçeli ile acayip bir çıkış yaptı, ama sonra koalisyon hükûmetinin yaşadığı o büyük ekonomik krizle berâber ortadan kayboldu. DSP birinci partiydi. Yani bunlar sürdürülebilecek bir şey değil.

Keçecizade Nazif Bey — evet, bir kişinin tweet’leri, retweet’leri — BBC Rudolf kanalı hakkında ne düşünüyorsunuz?” Yani bunlar benim dengim değil Keçecizade Bey. Yani hani ben onlara genellikle şey diyorum, sosyal medyada falan böyle sataşanlar olduğu zaman; “Benim dengim değilsiniz” diyorum. Bu bahsettiğiniz kişi de öyle. Onun için gerek yok.

“AKP İstanbul’u kazanırsa Kürt meselesi başka bir boyut kazanacak iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?” Yok, öyle bir şey olmayacak. Hele “Siz bize İstanbul’u kazandırın, sonra biz de sizin için bir iyilik düşünürüz” falan… Kürtlerin sorunları böyle çözülecekse çözülmesin daha iyi. Böyle bir şey yok. Bu bir kandırmaca girişimi — ki Kürtler, bu kadar politize olmuş olan bu kesim, DEM Parti tabanı böyle şeyleri çok ciddîye almaz.

Özgür Işık: “Biraz komplo gibi olacak, ama Meral Akşener’in son çıkışıyla Mansur Yavaş’ı hedef alması acaba seçim sonrası olası bir Mansur Yavaş+İYİ Parti yakınlaşması ile ilgili olabilir mi?” Özgür Bey, komplo teorisi olduğunu nereden çıkarıyorsunuz? Bence öyle. Eğer seçim sonrası İYİ Parti çok kötü bir sonuç alır ve orası alt üst olursa ve Mansur Yavaş da iyi bir şekilde başarı elde ederse, o zaman İYİ Parti ile Mansur Yavaş arasında bir yakınlaşma kaçınılmaz gibi. Evet, bence komploysa… Ben sevmem komplo teorilerini biliyorsunuz. Bu komploysa ben de bu komployu satın alırım yani.

Arda Can Yeşilırmak: “2028 sanki İmamoğlu ve Erbakan arasında geçecek gibi. Ne dersiniz?” Yok, daha erken, bu erken. Yani Erbakan eğer 5 ve üstü bir oy alır, birkaç ilde belediye kazanırsa ondan sonra 2028’e doğru bir kendini gösterir, ama bir sonraki aşamada. Yani bu daha önceki Refah Partisi’nin izlediği trende bakarsak, ben bunu 1994’e değil 1989’a benzetiyorum. 1989 buysa, bir 1994 yaşaması lâzım.

Tamer Karaarslan: “Ünal Canbey’in devlet adına konuşması ve iddialarını herkes es geçiyor. Sonra neden böyle oldu, yanlıştır, doğrudur bilemeyiz.” Ünal Canbey kimdir, nedir inanın hiçbir şey bilmiyorum. Yani devlet adına konuşuyormuş, bilmiyorum.

“Biden, Obama politikalarına bakın. Solcular! DC güzel” demiş Tolun ve Belma Özarslan. Evet, öyle.

Soydan Bey: “30 Mart onlar” demiş. 30 Mart, evet. Biz solcular için Kızıldere apayrı bir şeydir. Ona bir şekilde değinmiş olalım; Mahir Çayan ve arkadaşları.

“ ‘Merkezî hükûmet ile yerel yönetim aynı olmaz, hizmet gelmez’ söylemi ters tepmez mi? Zîra muhâlif belediyelere ek kaynak aktarmamak sadece muhâlifleri etkilemiyor” demiş İbrahim İşler. Evet, ama siyâset böyle biliyorsunuz. Sonuçta siz İstanbul’a kaynak vermediğiniz zaman İstanbul’daki kendi parti seçmeniniz de bundan etkileniyor. Ama sonuçta gördük ki CHP belediyeleri merkezî idâreden çok da fazla destek almasalar da işlerini gördüler.

Melih Güven: “Erdoğan’ın hatâlı stratejileri sâyesinde İmamoğlu’nun kazanacağını söylemek ile CHP sâyesinde yıllardır Erdoğan’ın kazandığını söylemek aynı şey sanki.” Bunu Özer Sencar söyledi biliyorsunuz. Aynen bunu söyledi Melih Bey. Dedi ki yaptığımız yayında: “Bunca yıl Erdoğan CHP’ye minnettardı. Bu sefer de İmamoğlu Erdoğan’a minnettar” dedi. Olabilir.

Sokaktaki Adam Suat Oktay Şenocak: “İngiliz medyasının Murat Kurum’un kazanacağını îmâ eden haberler yapmasını nasıl yorumlamak gerekir?” Bunu bir kere daha sordular. Bana denk gelmiyor nedense bunlar. Yani İngiliz medyası bizden daha iyi biliyor o zaman, ne diyeyim? Sonuç olarak kazanabilir gerçekten. Bunu şöyle düşünmemek lâzım; yani kazanacağını îmâ ederek Murat Kurum’u destekliyor olabilirler. İngiliz medyasının bundan ne çıkarı olabilir ki? Çok şey değil. Onların buradaki haber yapan insanları böyle bir gözleme sâhip olabilirler. Yani, buna bir komplo, hani Adnan Hocacıların yaptığı gibi, “İngiliz derin devleti” vs. demem yani. Bunu diyenler varsa da çok îtibar etmem.

Mehmet Ay: “Genel seçimlerdeki oy verme davranışıyla yerel seçimleri birebir kıyaslamak ne kadar doğru? İktidar destekçileri yerel seçim olduğu için iktidârı cezâlandırma konusunda daha rahat değil mi?” Evet Mehmet Bey, gerçekten bu çok önemli bir husus. Ben de buna katılıyorum. Hattâ bugünkü yayında da, bir önceki yayında da bu konuyu konuştuk. İnsanlar, nasıl olsa bu yerel seçim diyerek Gazze nedeniyle, emekli maaşı nedeniyle, başka nedenlerle pekâlâ oylarını bu sefer Erdoğan’a vermeyebilirler. Ama cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu zaman da, “Ya, iş ciddî. Burada CHP zihniyetine vermeyelim” diyebilirler. Bu gerçekten doğru. Yerel seçimlerin cezâlandırma yönü gerçekten önemli, haklısınız.

Aytaç Gürsoy: “İmamoğlu kazanırsa başına Demirtaş gibi hapis gelir mi?” Bakın, böyle şeyleri konuşmanın çok fazla bir anlamı yok. Olabilir, olmaz vs., ama bunlarla hep böyle bir olumsuzluk üzerinden gitmek… Meselâ geçen seçimde ne oldu? “Erdoğan İstanbul’u vermez” dendi ve seçimi tekrarlatma söz konusu oldu. Ben o zaman, “Bunu tekrarlatmaz, kazanma ihtimâli yok. Ama tekrarlatırsa da kesinlikle kazanamaz” dediğimi hatırlıyorum. Ve Erdoğan bence çok büyük bir yanlış yaptı: Tekrarlattı ve açık farkla kaybetti. Şimdi burada, İmamoğlu’nu hapse attırmak, yok kayyum atamak falan, bunlar bugünün meselesi değil, yarının meselesi de olacağını sanmıyorum. Yani Türkiye Kuzey Kore değil. En azından henüz değil. Ama böyle bir şey olursa Türkiye Kuzey Kore’ye doğru gidiyor demektir.

“Kürt hareketi içerisinde Erdoğan ile pazarlık yapılarak bu sorunun aşılabileceğini düşünen güçlü bir damar var. Ülke demokratikleşmeden, böyle bir iklim oluşmadan bu iktidar ile sizce çözüm mümkün mü?” Bu aşamada böyle bir şey söz konusu olamaz. Ama daha önce Erdoğan, Öcalan’ı da Kandil’i de dâhil ederek bir şeyler yapmaya çalıştı, sonra vazgeçti. Bir daha yapmayacağı anlamına gelmiyor. Ama bugünkü iktidar yapısıyla, yani MHP ittifâkıyla bunu yapması söz konusu değil ve şu anda böyle bir ihtiyâcı da yok. Geçmişte çözüm sürecini gündeme getirmesinin çok önemli bir ayağı, devleti kendisinin ötesinde kontrol eden bâzı güçlerin meşrûiyet zeminini yok etmekti. Çünkü bunlar, özellikle Silâhlı Kuvvetler, Kürt sorununun varlığından güç alıyordu. Şimdi o sorunu kendisi bir şekilde çözdü, Fethullahçıların ve diğerlerinin yardımıyla çözdü. Şu anda öyle acil bir arayışı yok. Ama şu günkü iktidarla zâten bunun çözülmesi diye bir şey olamaz.

Kemal Şen: “Bu seçimler post-Erdoğan döneminin bir ön gösterimi olacak gibi hissediyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?” Bence ona çoktan girdik. Benimle çok dalga geçti insanlar, “Erdoğan’ın krizi” dedim diye; son seçimler bütün bunları boşa çıkarmış gibi gözüktü. Ama şimdi muhâlefetin birazcık toparlanması hâlinde nasıl birtakım şeylerin daha görünür olduğunu görüyoruz. Evet, Erdoğan için çok parlak bir seçim olmayacak gibi gözüküyor. Ama tabiî ki iş dönüp dolaşıp İstanbul’da bitiyor. “İstanbul’u Ekrem İmamoğlu alıyor” demek doğru değil. Son âna kadar bunu beklemekte yarar var. Ağzımız çok kötü yandı sütten, onun için.

Emre Çal: “Kılıçdaroğlu 1 Nisan planı yapıyor deniyor. ‘Ekrem kaybet, ben geliyorum’ demiş. Siz ne düşünüyorsunuz?” Vallahi bunu daha önce de cevapladım. Aynı suda iki kere yıkanılmaz. Ekrem İmamoğlu kaybetse bile Kılıçdaroğlu geri gelemez, yok. Yani bu Türkiye o kadar da yazık bir ülke değil yani.

Derviş Düzgün — yeni üye olan bir izleyicimiz: “Bu ekonomik krize bakarak, ‘İyi ki 14 Mayıs’ta Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş aday olmamış’ diyebilir miyiz?” Yok, diyemeyiz. Olsalarmış belki ekonomik krizde daha olumlu adımlar atılmış olabilirdi.

İbrahim Kılınç: “Ruşen Bey, yarından sonra size âit olan ‘Yepyeni Türkiye’ kavramını tekrar kullanır mısınız?” Yine sütten ağzım yandı İbrahim Bey. Kullanmayacağım, siz kullanın. Yok artık, ben daha fazla dayak yemek istemiyorum. İnsanlar böyle şeylere çok meraklı oluyorlar, biliyorsunuz. Meselâ birtakım insanlar yaptıkları yayınlarda falan benim söylediklerimin, son seçimde söylediklerimin tutmamasından çok büyük bir keyifle dedikodumu yapıyorlarmış falan, yapsınlar. Önemli olan bizim bunları yaparken, bu değerlendirmeleri yaparkenki samîmiyetimiz ve objektifliğimiz. Yoksa onlar gibi bir yerlere yaranmak gibi bir derdimiz Allah’a çok şükür yok. Bağımsız ve özgür gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Ne görüyorsak, ne hissediyorsak onu söylüyoruz. Bir çıkar falan gözetmeden bunu yapıyoruz. Sizleri anlamak ve anladığımız kadarını size aktarmak gibi bir görevimiz olduğunu düşünüyoruz. Yanlış yapmamak diye bir şey olamaz, böyle bir şey olabilir mi? Biz şey değiliz, yani tahminci ya da kâhin falan değiliz. “Yepyeni Türkiye” çok güzel bir kavramdı. 2019 seçimlerinden sonrasına çok uyuyordu, ama onu heder ettiler maalesef diyeyim. Benim söylememe gerek yok, ama Türkiye yepyeni olursa sevinirim.

Mustafa Gedik: “İmamoğlu kazanırsa 2028’de cumhurbaşkanı olabilir mi? O zamâna kadar iktidar İmamoğlu’nu çok yıpratabilir diye korkuyorum.” İktidardan onu yıpratmayı tabiî ki deneyeceklerdir; ama esas önemli olan İmamoğlu’nun nasıl sürdüreceği olur, bu seçimi kazanırsa. Şu âna kadar bu seçim kampanyasında çok belirgin bir falsosu olmadı ve anladığım kadarıyla onun sonuçlarını alıyor İmamoğlu. Eğer aynı şekilde giderse, yani istikrarlı bir şekilde çizgisini sürdürürse, o zaman bence iktidârın bütün çabalarına rağmen –ki zâten denediler– ayakta kalır. 

“Ruşen Bey, düzen partilerine olan ilginiz siyâsette rekabeti sevmenizden mi kaynaklanıyor? Ne zaman TKP ile ilgili bir soru gelse, üstenci bir tavırla konuyu değiştiriyorsunuz.” Ahmet Yasin Yılmaz. Ahmet Bey, üstenci falan değilim. TKP, yani şu anda Türkiye Komünist Partisi adındaki parti. Ben kendimi komünist olarak görüyorum, yıllardan beri böyleyim. Ya ben komünist değilim ya onlar komünist değil, öyle söyleyeyim. Zâten TKP’nin yayın organlarına bakarsanız, oralara girerseniz, Ruşen Çakır diye arama motorlarına yazarsanız görürsünüz. Onların da benim hakkımda nasıl şeyler yaptıklarını, “foncu” kampanyalarına da dâhil olduklarını vs.. TKP ile benim işim yok. Yani bir gücü olsaydı mecbûren konuşurduk. Gücü de yok. Onun için çok da fazla konuşmaya gerek yok. Yani onlar da benim onları konuşmamamdan herhalde memnun oluyorlardır.

“Erdoğan sonrası AKP’nin başına geçebilecek adaylar kimlerdir?” Çok; ama hiç. Çok isim geçiyor ama hiçbirisini… Erdoğan var olduğu müddetçe kimsenin adını konuşmanın anlamı yok.

Mehmet Peker: “1974’teki MSP-CHP koalisyonu gibi günümüzde Yeniden Refah Partisi-CHP ittifâkı olabilir mi? O zamâna göre daha mı ütopik bir ihtimal bu?” Evet, öyle. Bence böyle bir şey olmaz.

Seymen — destekleriniz için teşekkür ediyoruz Seymen: “Erdoğan lider yetiştirmeye ihtiyaç duymamaktan, yani kendi ayağına sıkmaktan vazgeçer mi?” İllâki birileri olacaktır. Meselâ bir ara Süleyman Soylu’nun adı çok geçiyordu. Ama yok oldu, bir daha da artık geri gelemez bence. Geri gelmemesi Türkiye’nin de hayrına olur açıkçası, onu da söyleyeyim. Ama meselâ şu anda adı geçen Hakan Fidan var, değil mi? Belki… Onun dışında kim? Damat, küçük damat var, Selçuk Bayraktar. Çok sanmıyorum. Başka isimlere bakıyorum, şu anda çok fazla isim gözükmüyor. Ama birileri muhakkak olacaktır. Erdoğan da birilerine bırakmak isteyecektir. Yani “Benden sonra tufan” yapmaz.

Ahmet Güneş: “Küçük yerleşim yerinde ve dahi büyükşehirlerdeki oyların siyâsî tercihten çok kişiye bağlı olduğu düşünüldüğünde, oylarda yaşanacak ciddî bir değişimin Türkiye’nin siyâsî geleceğine etkisi nasıl olur?’’. Ahmet Bey, yerel seçimlerin şöyle bir özelliği var, biliyoruz: Bâzı yerlerde adaylar, bâzı yerlerde partiler öne çıkıyor. Bâzı yerlerde, meselâ İstanbul’da çok sık karşıma çıkıyor: AK Parti’yi cezâlandırmak isteyen insanlarda Yeniden Refah Partisi gibi bir seçenek ortaya çıkıyor. Şimdi buradaki oyların hepsinin kalıcı oylar olduğunu düşünmek yanlış olur. Ama yine de bu bize bir harita, bize bir şey gösterecek. Meselâ 5 yıl önceyi düşünün. 25 yıl sonra İstanbul ve Ankara’yı kaybetmiş AKP. Adana’yı, Mersin’i CHP almış. Daha başka birçok yeri almış, Antalya’yı almış. Hatay zâten öyleydi, korumuş vs.. Acayip bir fotoğraftı bu. Şimdi diyelim ki CHP var olan büyükşehirlerin büyük bir kısmını korudu, Hattâ üzerine, varsayalım ki –yani bunu bir tahmin olarak almayın lütfen– varsayalım ki Bursa’yı, Manisa’yı, Denizli’yi de bunlara eklemiş. Ne diyeceğiz? Bu acayip bir şey diyeceğiz ve bunun üzerinden yeni döneme bakacağız. Bu kaçınılmaz. Tabiî ki orada, şu aday etkili oldu, burada şu etkili oldu vs., bunların hepsi olabilir; ama bütünün vereceği bir fotoğraf olacak.

Zafer Polat: “Ruşen abi, daha önce Medyascope’ta çalışan gazeteci, yorumcu, emekçi arkadaşları merkez muhâlif medyada görüyoruz. Bu bizi hem mutlu ediyor hem de hafif bir burukluk oluyor. Medyascope bir okul oldu.” Evet, yani bir taraftan biz de seviniyoruz, bir taraftan da, “Ya işte, tam yetiştirdik, elimizden kaçtı” dediğimiz de oluyor. Ama bizi onların başarıları mutlu ediyor, ona emin olun. Özellikle yorumcuları bizden çaldıklarını çok iyi biliyorum. Biz meselâ dünyanın dört bir tarafından, gerçekten sözü olan insanları buluyoruz; Türkiye’den ve dünyanın dört bir tarafından. Sonra bir bakıyoruz ki onlar bir yerlerde yayınlara çıkmış vs.. Hattâ nereden biliyoruz? Telefon numarasını bizden istiyorlar, oradan biliyoruz. 

Salih Çakmak: “Ekonomik çöküş, muhâlefetin kazanması, 2025 yılında bize cumhurbaşkanlığı seçimi getirir mi?” Erken seçim ihtimallerinin hepsine, hepsine, hepsine şu aşamada hayır diyorum. Olursa ne âlâ, ama yani bir müddet seçim yapmasak iyi olmaz mı? Biraz kafamızı dinleyelim.

Murat Salık: “İmamoğlu kazanırsa ve üzerine yeni şehirler gelirse, ‘İmamoğlu muhâlif seçmeni topladı’ diyebilir misiniz?” Tabiî ki deriz, tabiî ki.

Şimdi arkadaşlar bana bir liste yollamışlar. “Süper teşekkür” atanlar… Bunların isimlerini söyledim ama tekrar söyleyeyim: Mina, Volkano, Burak Yiğit, Vedat Akbulut, Bülent Özdil, Doğancan Özsel, Tolun ve Belma Özarslan. Üyelik hediye edenler; böyle bir uygulama var biliyorsunuz. “Katıl” üyeliği hediye ediyorsunuz. Erdem Erkan 50 kişiye hediye etmiş hem de. Emre Telci, Vedat Akbulut. Yeni üyelerimiz çok sayıda; Emre, Gülistan, Hakan, Vedat, Gökhan, Derviş, Züleyha. Yani bu seçim bize yaradı. Daha önceki seçimde de bayağı bir şey olmuştu; ama seçim sonrası, seçim sonuçlarının ardından bayağı bir izlenmelerde, tâkipçilerde, destekçilerde bir azalma olmuştu. Bu tekrar izlenmelerin artması, sizin desteklerinizin artması da siyâsetin tekrar geriye döndüğünü gösteriyor.Ve eğer anket sonuçları doğru çıkarsa, herhalde siyâset konuşmaya daha uzun bir süre devam edeceğiz.

“Anadolu’da sizce sonuçlar nasıl olur Ruşen Bey? Şahsen, MHP ve Yeniden Refah Partisi’ne ciddî oy kayacağını düşünüyorum.’’ AKP’nin oylarını kastediyorsunuz herhalde. MHP konusunu bilmiyorum, ama Yeniden Refah’a Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Adıyaman, Malatya gibi yerlerde olabilir; Urfa’da zâten AKP’den bayağı bir oy kayması olduğunu duyuyoruz. Bir de zâten daha çok eski AKP’li isimleri gösteriyorlar. Bugün bir şey gördüm; Erbakan’la berâber siyâset yapmış eski Millî Görüşçüler AKP’ye desteklerini îlân etmişler, toplanmışlar vs.. Çok anlamlı. O da gösteriyor ki Yeniden Refah bir şeyleri değiştirmiş, yani ona rağmen onun karşısına çıkanlar var. Belli ki iktidar bunları teşvik ediyor. O aslında Yeniden Refah’ın gücünü kırmaktan ziyâde bence gücünü artırıyor. Meselâ İstanbul mitinginde Erdoğan İstanbul’da istifâ eden Yeniden Refah milletvekili Suat Pamukçu’ya rozet taktı, AKP’ye geçti. Bu bence yanlış bir hareketti. Bunu birkaç kere söyledim, tekrar söyleyeyim: Yeniden Refah seçmeni için bu, onları AKP’ye çekecek değil; onları AKP’den uzaklaştıracak bir hareket.

“Genç aday sayısı çok az. Gençlerin siyâsî tecrübe kazanamıyor oluşu gelecekte siyâsete nitelik açısından zarar verir mi?” Evet, öyle Kemal Bey, haklısınız. Ama bu kader, hep böyle Türkiye’de.

Ayhan Bosor: “Acaba Almanya’da bir konferans veya seminer gibi etkinlik düzenlemeyi düşünüyor musunuz?” Ben böyle bir şey düzenlemiyorum. Bir ara çağırırlardı, artık pek çağırmıyorlar da. Böylesi daha iyi. Ama öyle bir şey olursa, benim de aklıma yatan bir şey olursa, onu sosyal medyadan duyururum.

Ömer Özgün Işıkman’a yeni katkıları için çok teşekkürler, kendisine teşekkür ediyoruz.

Özgür Işık: “Türk solu bâzı geleneksel lokasyonlarda beyaz yakalı ya da öğrenciler arasındaki sıkışmışlığı neden aşamıyor? TİP bu konudaki sıkışmışlığı aşabilir mi?” Yok, aşamıyorlar. Yani Türkiye İşçi Partisi, ama işçiler pek yok. Bu bir realite. Emek Partisi, onlar da tabiî emekçilere daha fazla ulaşmaya çalışıyorlar, ama çok zorlanıyorlar. Bunu özellikle görmek lâzım. Bu Türk solunun uzun zamandan beri yaşadığı çok ciddî bir problem. Aslında bu, dünyada da böyle. Bu nasıl aşılır? Yani en azından bu programın konusu değil.

Bakıyorum: Bir saat olmuş.

Başak Zülfikar: “CHP bu seçimlerde İstanbul, Ankara ve birçok şehirde yenilgi alırsa, CHP ve diğer sosyal demokrat partilerin ve toplumsal muhâlefetin taktiği sizce ne olmalı? 4 yıl seçim olmayacak. Halk nasıl örgütlenir?” Yani İstanbul, Ankara ve birçok şehirde yenilgi alırsa CHP artık herhalde kendini kapatır yani. Ankara’da alacakları kesin. İstanbul’da İmamoğlu kazanacak deniyor; ama İmamoğlu kaybederse gerçekten CHP için çok kritik bir şey olacak. Nasıl buradan çıkarlar bilemiyorum. Çok zorlanacaklardır. 

Bakıyorum. Neredeyse her şeyi konuşmuşuz.

“İstanbul ve Ankara alınırken, Hatay, Antalya ve diğer bâzı CHP belediyelerinin kaybedilmesi sonucu seçim başarısız geçirilmiştir denebilir mi?” Yok, İstanbul’u ve Ankara’yı koruması, özellikle İstanbul’u koruması bir başarı olacak. Ama Hatay, Antalya ve başka yerler kaybedilirse, bunları da tabiî ki konuşacağız. Yani o kaçınılmaz bir şey. Ama birtakım yeni yerler kazanma ihtimalleri de olabilir.

Dağhan İşler: “90’ların Leyla Zana ve Tansu Çiller’inin aynı zamanda aynı yere dikkat çekmesi normal mi?” Ya, Tansu Çiller konuşmayalım artık yani. Leyla Zana eyvallah da, Tansu Çiller’in hiçbir anlamı yok yani.

“Bu sefer de anketler doğru çıkmazsa güvenilirlikleri çok uzun süre kaybolur.” İnşallah öyle olur, dediğiniz gibi olursa. Yani harakiri yapmış olurlar.

Gökalp Canlıbel: “Yeniden Refah Konya’yı alabilir mi?” Bildiğim kadarıyla hayır. Ama belli bir oy alacakları söyleniyor, ama Konya’yı kaybettirecek kadar olacağını sanmıyorum. 

Evet, bir saat oldu. Beni azat edin, ben de sizi azat edeyim. Çok sağ olun. Yarın çok önemli bir seçim var. Burada herkes vatandaşlık görevini yerine getirecek. Neye inanıyorsanız, neyin doğru olduğuna inanıyorsanız ona oy verin. Ama oy verseniz iyi olur. Sandığa gidin. Sonra da eğer bunları merak ediyorsanız, seçimleri, saat 18.00’den îtibâren Medyascope’taizleyin. Birçok yer yayın yapacak, biliyorum; ama biz çok güçlü bir şekilde yorumcularımızla –şimdi isimlerini tek tek saymaya kalkmayayım, çünkü bâzılarını unuturum, ayıp olur– ama gerçekten çok önemli isimlerle seçimleri son âna kadar buradan size canlı yayında aktaracağız. Hepinize çok teşekkür ediyorum destekleriniz için, “Süper Teşekkürler, katıl üyelikleri.” Ayrıca Patreon‘dan destek verenleriniz de var. Hepinize çok teşekkürler. Anlaşılıyor ki biz bu seçimden sonra da bayağı bir siyâset konuşacağız. Yani biz gazetecilere, benim gibi gazetecilere daha çok ekmek var. Olsun, konuşacak şey olsun, konuşalım, tartışalım. Kimseye herhangi bir şey dayatma gibi bir arayışımız yok. Kimsenin yanında olmak gibi ya da karşısında olmak gibi bir durumumuz yok. Biz gazetecilik yapmaya çalışıyoruz ve bunu yaparken de bağımsız, özgür bir şekilde yaparken de sizin desteklerinize çok ihtiyâcımız var. Bunu lütfen aklınızdan çıkartmayın. Evet, yarın tekrar buluşmak üzere. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.