Ruşen Çakır’ın konuğu Murat Yetkin: Erdoğan-Özel görüşmesinden neler beklenebilir?

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önümüzdeki günlerde görüşmesi bekleniyor. Özel, Erdoğan ile görüşmesinde gündeme getireceği konulara ilişkin, “Belediyelerimizin sorunlarından AİHM kararlarına uyulmasına kadar bizim üzerinde konuşmamız gereken önemli meseleler var. Hepsini Sayın Erdoğan’la görüşeceğiz. Önceliklendirerek oturacağız, görüşeceğiz. Sonuç alırsak bu diyalog kanalını açık tutacağız” dedi.

Ruşen Çakır konuğu Murat Yetkin ile Erdoğan ve Özel’in görüşmesinde neler beklendiğini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Gazeteci Murat YetkinWle birlikteyiz ve kendisiyle Özgür Özer’in Erdoğan’la beklenen o buluşmasını merkeze alarak bir sohbet etmek istiyoruz. Murat, merhaba.

Murat Yetkin: Merhaba Ruşen.

Arayı bayağı açtık. Biliyorsun, bugün Erdoğan’la Bahçeli seçimden sonra ilk kez bir araya geliyor, bir saat sonra. Biz de seninle seçimden sonra ilk kez bugün, onlardan bir saat önce bir araya geldik. Bugün kaleme aldığın, Yetkin Report’ta anayasa tartışması konusunda ele aldığın “sis bombası” tespitini sona saklayarak, öncelikle şunu sormak istiyorum: Seçimin böyle sonuçlanacağını bekliyor muydun? Açıkçası –hani bir şeyler olur diyordum ama–, CHP’nin birinci parti çıkması beni çok şaşırttı. Yani en önemli noktanın bu olduğunu düşünüyorum. Sen nasıl bakıyorsun seçim sonuçlarına genel olarak?

Murat Yetkin: Ben de aynı şekilde bakıyorum. Bâzı yerler garanti görünüyordu; yani bütün propagandaya karşı bâzı yerler –Ankara, İzmir, Adana, Mersin daha çok–, buralar hani garanti görülüyordu büyükşehirler olarak CHP açısından. İstanbul’da  farkın bu kadar açılacağını ben tahmin edemedim. Yani İstanbul’u Ekrem İmamoğlu kıl payı alır yine diye düşünüyordum. Hattâ o yüzden, yeniden bir şey olur mu olmaz mı? Meselâ Ankara’daki diplomatik çevrelerin de sordukları sorular, yani “Ekrem İmamoğlu yine böyle kıl payı kazanırsa, Erdoğan yine Seçim Kurulu’na gider mi?” filan diye… Bütün tahminler böyleydi. Yani bu kadar fark olacağını beklemiyorduk. Şunu söyleyeyim: Geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 23 Nisan dâveti vardı akşam, biliyorsun. Orada Özgür Özel’le de böyle bir konuştuk; “Sürpriz oldu mu sonuçlar size?” diye. Özgür Bey de dedi ki: “Evet, sürpriz oldu. Biz böyle 32-33 filan çıkarız diyorduk, ama böyle 37 küsur, 38’e doğru, yani bizim için de sürpriz oldu” dedi. “Peki, il olarak sürpriz hangisiydi?” dedim. “Kazanmanızın sizi de şaşırttığı il oldu mu?” dedim. “Oldu” dedi. Kütahya olmuş, “Kütahya’yı pek beklemiyorduk biz” dedi. “Çok teşekkür ederim Kütahyalılara” filan dedi. Ama bu sonuçlar, yani hakîkaten herkesin tahminlerinin ötesindeydi. Yalnız bir şey söyleyeyim — hani Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim: Ben seçimlerden bir iki hafta, belki 20 gün önce Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir yetkiliyle konuştum. Şimdi artık seçimler geçtiğine göre –yani yazılmamak üzere o zaman konuşmuştuk–, Ensar Aytekin, yani teşkîlâtlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, onunla konuşmuştum. Ensar Bey açtı böyle önüne onların kayıtlarını, bana pek çok şey söyledi. Ben onların bâzılarına inanmadım. “Ya Ensar Bey, bu kadar önde misiniz?” filan diye sordum. “Yok yok, böyle çıkacak, göreceksiniz” dedi. Vallahi %95’i çıktı. Buradan kendisine tekrar, hattâ canlı yayındaydık NOW TV‘de, seçim gecesi kendisine mesaj attım: “Vallahi bravo, tutturdunuz” diye.

Peki, o günden bugüne baktığımızda, bir kere şu çok önemliydi: CHP taşkınlık yapmadı. Yani böyle sokaklara dökülen, büyük seçim zaferi kutlamaları falan yapmadı. Erdoğan da sâkindi, Özgür Özel de sâkindi ve yumuşak gidiyor şu âna kadar geçen süre zarfında. Ve bir buluşma teklifi, randevu talebi ve Erdoğan’ın da tereddütsüz bir şekilde “Evet” demesi üzerine bir ihtimal bu hafta içerisinde görüşecekler. Şimdi muhâlefetten bâzı kişiler, “Ya, ne gerek var Erdoğan’la görüşmeye?” ya da Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, “Saray’la müzâkere değil mücâdele edilir” perspektifi var. Sen ne diyorsun? Bu görüşme doğru bir hamle mi?

Murat Yetkin: Ben doğru bir hamle olarak görüyorum. Kaldı ki müzâkere de mücâdelenin bir parçasıdır, mücâdele de müzâkerenin bir parçasıdır. Bunlar hani siyah ve beyaz gibi iki uçta olan şeyler değildir ki. Demirel’in çok güzel lâfları vardır ya Ruşen, o geldi şimdi aklıma. Demirel ne diyordu? “Barışmayı bilmeyen kavga etmesin.” Yani bu söz aslında iki şeyi de birleştiren bir şey. Yani niye kavga ediyorsunuz? Sonuçta bir amaca ulaşmak için. Yani o amaç illâ %100 sizin istediğiniz amaç olmayabilir, ama amaçamaçtır. Dolayısıyla ben bu tutumu şu âna kadar olan hâliyle –hani geleceğe de kendimizi bağlamayalım–, şu âna kadar olan hâliyle ben destekliyorum.

Peki, buradan bir şey çıkmasını bekliyor musun? Bana göre bu bir başlangıç olacak ve nasıl başlarsa sonrasını ona göre göreceğiz. Yani ilk başta meselâ kavga gürültü çıkarsa, tatsızlık olursa herhalde, sonrası iyi gitmez. Ama sanki böyle bir ilk… Ne deniyor? Peşrev mi deniyor güreşte?

Murat Yetkin: Buzları eritme de deniyor. Yani diplomaside buzları eritme deniyor buna. Bir sonuç gelir mi? Ben bu ilk görüşmeden herhangi bir sonuç çıkacağını zannetmiyorum. Şey olmazsa, yani Erdoğan çıkıp –ki ona da çok ihtimâl vermiyorum şu ekonomik kriz ortamında– “İşte, benim dediğimi kabul etmedi, ben de bir daha görüşmüyorum. Bunların hepsi aynı. Ha Bay Kemal, ha Bay Özgür…” filan demediği müddetçe, bu diyalog kanalı açık kalacakmış gibi görünüyor bana. Şimdiden yandaş basına bakıyoruz, sen de izliyorsun. Orada işte, Erdoğan’la Özel işi tamamen anayasa konuşacağa çevirdiler. Halbuki Özgür Özel defalarca dedi ki: “Anayasa konusunu açarsa dinleyeceğim”. Yani, bu “Dinleyeceğim” lâfı çok önemli. “Bir şey söyleyeceğim” demiyor, “Dinleyeceğim” diyor, “Ne istediğini dinleyeceğim” diyor. Onun dışında neleri konuşacağını söylüyor? İşte, belediyelere iktidârın getirdiği engellemeler, belediye borçları, belediyeler ağırlıkta. Ondan sonra emeklilerin durumu, asgarî ücretlinin durumu olmak üzere ekonomik kriz meseleleri var. 1 Mayıs’tan önce görüşecekler mi, görüşmeyecekler mi bilmiyorum ama, yani açıklanmadığı için. Hani 1 Mayıs’tan önce görüşürlerse belki 1 Mayıs da gündeme gelir. Ama dış politika sorunlarını görüşeceklerini, en azından Özgür Özel’in bu konuya değineceğini biliyoruz. Erdoğan ise, “Ben kendisinden anayasa için destek isteyeceğim” diyor. Dolayısıyla, anladığım kadarıyla iki taraf da birbirini dinleyecek. Zâten bu görüşmeyi tek başına, yani birebir mi yapacaklar, yoksa yanlarında kısıtlı sayıda kurmaylarıyla birlikte mi yapacaklar, onu da henüz bilmiyoruz.

Şimdi sen diyorsun ki, anayasayı bir sis bombası gibi kullanıyor Erdoğan. Gerçek sorunların, gerçek gündemlerin üzerini örtmek istiyor. Bu zâten telaffuz ettiği andan îtibâren ilk akla gelen şey. Ama şöyle bir fark var orada: Seçim öncesindeki anayasa vurgusuyla, seçim sonrasındaki anayasa vurgusu çok değişti sanki. Seçim öncesi, nasıl olsa sorunsuz bir şekilde geçeceği düşüncesiyle anayasayı bir şekilde dayatacaktı — gerekirse halkoyu vs. diyerek. Ama şimdi sonuçlara bakınca, herhalde Erdoğan referandumun çok da çantada keklik olmadığını herhalde görüyor ki, işin içerisine CHP’yi katmayı çok önceliyor gibi görüyorum.

Murat Yetkin: Şimdi aslında çok kritik bir nokta. Yani bugün yapılacak Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde bence bu konu masada. Zâten Erdoğan-Bahçeli görüşmesinden bir önceki gece Erdoğan’ın hukuk başdanışmanı Mehmet Uçum, tuttu, şimdiye kadar duymadığımız bir şeyisöyledi. Hep ilk dört madde değişmeyecek diye konuşulurken, daha bir gün önce MHP’li yetkililer yine ilk dört maddeyi vurgulamışlardı, o ilk üç maddeye geldi. Neden ilk üç madde? Çünkü 4. madde diyor ki: “Bu dört maddenin…” –yani ilk üçü ve kendisi dâhil olmak üzere– “…değiştirilmesi teklif edilemez”. Şimdi Mehmet Uçum da bunu çok güzel bir, işte darbe karşıtı şeye dönüştürerek, hani şeker kaplayarak diyor ki: “Bunu değiştirelim”. Bu neye yol açıyor? Bir de %50+1 var. Bu hem Erdoğan’ın anayasa değişirse bir kere daha aday olma kapısını açıyor, hem de bundan sonra artık neredeyse birkaç senede bir anayasa değiştirmek istiyor AK Parti. Bundan sonraki değişimde işte o meşhur 2. madde –laik, demokratik, sosyal hukuk devleti–, oradaki laiklik maddesi var. Sonra vatandaşlık tanımı var giriş kısmında. Hani bütün bunları değiştirmeye kapı açan Mehmet Uçum bunu ne zaman yapıyor? Bahçeli ile Erdoğan görüşmesinden önce. Ve hemen cevabı da yine bu görüşmeden önce, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’dan geliyor. O, tâ işte 2 sene önce verdikleri 100 maddelik anayasayıhatırlatıyor. O zâten “İlk 4 madde değiştirilemez” diye başlıyor.Bir şey daha söyledi, senin de değindiğin konu. Dedi ki: “Eğer Meclis’te geçse bile…” Yani Meclis’te geçmesi 400 oya bağlı. 400 oy da ne demek? Bu 400 oy, bütün, hani sadece MHP değil, CHP dışındaki neredeyse bütün partilerin oyunu gerektirecek bir çoğunluk. “Böyle geçse bile referanduma gidilmeli, halkoylamasına gidilmeli” diyor. Açıkçası MHP ne diyor biliyor musun? Bak, güzel bir yazı başlığı konusu çıktı bana da. “Bırak dağınık kalsın” diyor. “Sen şimdi yok HÜDAPAR’dan, yok DEM’den, yok oradan buradan, İYİ Parti’den gidip destek isteyeceksin. Ondan sonra beni de silkeleyeceksin” diyor. “Bırak dağınık kalsın” diyor. Şimdi öyle mi diyecek sonuçta? Hani şu andaki mesaj bu. Bu öğleden sonra yapılacak görüşmeden sonra o mu çıkacak, başka bir şey mi çıkacak bunu göreceğiz. Yani şimdi izleyiciler şöyle yapıyor: “Kardeşim, söylesene şimdi”. Ya, akışkan bir sürecin içindeyiz. Gerçekten dakika dakika, saat saat gelişmeler evriliyor. Bu neyi gösteriyor bize? 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarında henüz taşlar yerine oturmadı, özellikle Cumhur İttifâkı kanadında henüz toz duman dağılmadı. Bir toz duman dağılsın; şu sis bombasının gerçek sorunları perdelemesi de dağılacak mı dağılmayacak mı göreceğiz.

Mehmet Uçum’dan bahsettin. Aslında yakın zamâna kadar çok adını anmak istemediğim, bundan imtinâ ettiğim birisiydi; ama çok fazla öne çıktı. İlk yaptığı, hani “Millet varsa Devlet de var” demesi, AKP içerisinden de tepkilere yol açtı. Bu bana hep şunu hatırlatıyor: AKP iktidârının uzun bir zaman gündemine yerleşmiş olan bir mottosu vardı: “Atanmışların değil, seçilmişlerin yönetimi” diye — hani vesâyet rejimine karşı. Bu da bir tür vesâyet değil mi? Yani şimdi anayasayı Meclis değiştirecek, ama tek özelliği atanmışlık olan birisi kalkıyor ortalığı dizayn etmeye çalışıyor. Daha önceki açıklaması da şimdiki açıklaması da böyle. Yani tam böyle bir şey dayatmaya çalışıyor ve içeriden de tepki alıyor. Bu sanki AKP içerisindeki tartışmaların da bayağı bir odağı hâline gelmiş durumda. Ama kendisi AKP’li de değil.

Murat Yetkin: Yani AK Partili olmadığını bilmiyoruz. Eskiden Türkiye Komünist Partili olduğunu kendi söylemişti. Eski zaman yani… Sen de ben de şu anda lise çağlarında olduğumuz yerlerde değiliz Ruşen. Yani o da değişmiştir, ne olacak. Şimdi bu şeyde, yani benim için haber kaynağına küsme diye bir şey yok. Kim ne şey yaparsa, ben onu haber olarak alırım, analiz ederim, cevap veriyorsa cevâbını alırım filan. Çünkü bunlar arasında, yani bunlar arasında derken şimdi Uçum için söylemiyorum; beni hani kendilerince kara listeye almış kişiler filan var, hiç umûrumda değil. Onlar bir şey söylerse ben haber yaparım yani. Haber kaynağına demeyelim de, habere küsmem, öyle diyeyim. Fakat buradaki mesele, Adalet ve Kalkınma Partisi içinde Mehmet Uçum’a kim ne derse desin, bu Mehmet Uçum’un umûrunda değil; çünkü arkasında kapı gibi Cumhurbaşkanı var. Şimdi arkadaşlar şunu bir şey yapalım; hani bu şey sık sık söylenir ya, şimdi için değil geçmişte de: “Efendim, kendisi çok iyi, ama etrâfında işte öyle adamlar var ki…” Ya, eğer memnun değilse değiştirir. Yani Yiğit Bulut’tan memnun değilse değiştirir. Mehmet Uçum’dan, Oktay Saral’dan eğer Cumhurbaşkanı memnun değilse değiştirir. Ne olacak? Neleri değiştirmiyor? Geceyarısı kararnâmesiyle neler değişti? Onlara da bir kararnâme yazılır. Hani, “görevden affını kabul etmiş” olur filan. Demek ki Mehmet Uçum’un söyledikleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayladığı ya da söylenmesinde fayda gördüğü şeyler. Yani böyle hani, “Ya, aslında adama yaptırmıyorlar bak” filan. Ne demek yaptırmıyorlar ya? Bütün yürütme gücü elindeRuşen. Yani istese, “Mehmet Bey, siz konuşmayın bir süre” der ve o zaman da Mehmet Bey konuşmayabilir yani, bu kadar.

Son olarak şunu sorayım Murat, seçimden bu yana hep şu soruluyor, sorulmaya da devam edecek: “Erdoğan yumuşayacak mı, sertleşecek mi, yoksa aynısı gibi devam mı edecek?” Aynısı gibi devam etmeyi herhalde tercih eder, ama o artık bu seçim sonrasında bana pek mümkün gibi gelmiyor. Sen ne dersin?

Murat Yetkin: Ben pek iyimser değilim. Yani seçim hükûmeti değiştirmedi. Kendisi de bunu söylüyor. Seçim ne hükûmeti değiştirdi ne Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yapısını değiştirdi. Ama şimdi önümüzde ciddî zorluklar var. Bakın, bu orta vâdeli programın tam kemer sıkma vaziyetleri daha yeni geliyor. Yani neden sonra geliyor; işte, “Haziran kritik bir dönüm noktası olacak, çünkü yılın ikinci yarısında enflasyon düşmeye başlayacak” diye bir taahhüt var, “Seçim olmayacak” gibi bir taahhüt olduğu gibi. Sonra dış politikada çok ciddî sorunlar var. Bak, biz hâlâ tam öğrenemedik; Cumhurbaşkanı’nın yıllardır bu kadar çok istediği Biden ziyâretini neden iptal ettiğini tam öğrenemedik. Yani birtakım açıklamalar var; işte program uyuşmazlığı diye, yok bilmem ne diye. 50 tâne lâf dolaşıyor ortada; bâzıları Türk kaynaklardan, bâzıları Amerikalı kaynaklardan. Ama hâlâ öğrenemedik. Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkiler, Türkiye’nin en ciddî dış politikasorunudur. Hani İsrail, Filistin filan, Ukrayna, Rusya… bunlar konjonktürel. Ama öbürü daha stratejik bir ilişki. Meselâ bunlar var. Ondan sonra şu Millî Eğitim Bakanlığı’nın, yani ismi bile Arapça olan “Maarif Müfredâtı” şeyi var. Bütün bunlar tartışma konusu olacak şeyler, ama bunlar konuşulamıyor. Ne konuşuyoruz biz? Olup olmayacağı dahi belli olmayan, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği dahi belli olmayan –ki ben çok ihtimal vermiyorum– bir anayasa değişikliği konuşuyoruz. Sun’î gündem bu.

Yani sonuçta sun’î gündem. Yani burada Erdoğan’ın –sen çok iyimser değilim dedin– o zaman bir sertleşmesi, daha sertleşme, yine bir baskının artması, muhâlefetin önüne, özellikle belediyelerin önüne ciddî engeller çıkarma ya da kayyum olayına tekrar dönme gibi opsiyonları bekliyor musun?

Murat Yetkin: Bak, bugün Ankara Milletvekili Deniz Demir, zannediyorum Cumhuriyet Halk Partisi’nin, bir iddia ortaya attı. Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki terfî sınavında yazılıda birinci olan kişi mülâkatta elenmiş. Ama aynı sınavda yazılıda 60-65 alan kişiler mülâkatta birden 90-100 almış. Şimdi bunlar ne işâreti? Yani illâ kafamıza sopayla vurulması mı gerekiyor? İşte Tahir Elçi iddianâmesi çıktı bugün, değil mi? Ondan sonra Sinan Ateş iddianâmesi çıktı bugün. Göreceğiz bunların sonuçlarını. Tahir Elçi’de mütâlaa açıkladı, özür dilerim, yanlış bilgi vermiş olmayayım. Hani bir şeyler değişiyor olsa olumlu yönde… Ya, şu 1 Mayıs meselesi bile… Şimdi bugün İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya çıktı, “İzin vermeyeceğiz” dedi. İşte, telefon etmiş Özgür Özel, “Ben kefil oluyorum” diye. Tabiî neye ne kadar kefil olabilir onu da kestirmemiz çok güç. Ama, ya kardeşim, orada, yani Taksim Meydanı’na 1 Mayıs’ta kimseyi sokmamak için ya da 8 Mart’ta da böyle oluyor, o kadar polisi oranın güvenliğini sağlamak için kullansanız zâten bir şey çıkmaz ya. Bu aynı zamanda bir inatlaşma. Hani âcizlik demek istemiyorum, ama kaynakları son derece negatif anlamda kullanma değilse ne?

Yani?

Murat Yetkin: Yani ben öyle çok iyimser, böyle “Yumuşayacak bak işte. Çünkü seçimden sonuçları böyle aldı” filan, ben bunları birazcık Boğaz havasına bağlıyorum Ruşen.

Eyvallah. O zaman klasik “Bekleyip göreceğiz” diyelim, noktayı koyalım.

Murat Yetkin: Görüyoruz, görüyoruz. Göreceğiz değil, görüyoruz.

Evet. Çok yoğunsun, biliyorum. Vakit ayırdığın için çok sağ ol.

Murat Yetkin: Konuk ettiğin için ben teşekkür ederim.

Arada sırada yapalım. Seçimden seçime yapmayalım ama yani. Tamam mı?

Murat Yetkin: Tamam, peki Ruşen.

Çok sağ ol, iyi günler Murat.

Murat Yetkin: Sevgiler.

Evet, Murat Yetkin’le “Erdoğan-Özel görüşmesinden ne çıkabilir? Erdoğan yumuşar mı, sertleşir mi?” Bütün bunları konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.