Ruşen Çakır, muhalefetin içinde CHP lideri Özgür Özel’in AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşerek AKP’nin oyununa geldiği yönündeki yorumları değerlendirdi. Peki bu görüşme Özgür Özel’in dediği demokrasi için kilometre taşı mıydı? Türkiye’de siyaset artık yumuşama sürecine mi girdi?
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Dün, perşembe günkü görüşmenin ardından iktidar çevrelerinde çıkartılmak istenen “Özgür Özel mi, Ekrem İmamoğlu mu?” tartışmasına değindim. Bugün bir başka hususu ele almak istiyorum; o da muhâlefetin içerisinde bâzı kesimlerin dile getirdiği, Özgür Özel’in perşembe günkü bu buluşmayla Erdoğan’ın oyununa geldiği yolundaki yorumlar. Baştan istenmedi, “Ne gereği var?” dendi, “Erdoğan’ın ihtiyâcı var, CHP’nin ihtiyâcı yok” dendi, olayın bir ayağı bu. Bir diğer ayağı, 1 Mayıs’ta yaşananlar — 1 Mayıs’ta iktidârın çıkarttığı engeller, o fotoğraflar, o görüntüler, polis baskısı, şu bu, bütün bunlar gerekçe gösterilerek, bu olayın ardından bir gün sonrasında Özgür Özel’in Erdoğan’ın ayağına gitmesinin yanlış olduğunu söyleyenler oldu. Ama bütün bunlara rağmen Özgür Özel gitti, AKP Genel Merkezi’nde 1 saat 35 dakikalık bir görüşme yaptı. Ve gördük ki görüşmede çok da ciddî bir sorun çıkmamış. Bir koltuk tartışması var, mâlûm; o konuyu da bir şekilde Özgür Özel gündeme getirmiş ve bunu telâfî etmek için Erdoğan en kısa zamanda CHP Genel Merkezi’ne gideceğini söylemiş. Her ne kadar görüşmenin ardından hemen açıklamalar yapılmadıysa da, her iki taraf da medyaya bâzı bilgiler sızdırdı. Perşembe gecesi bunları öğrendik. Cuma günü ise, DEM Parti görüşmesinin ardından Özgür Özel birtakım cevaplar verdi. Meselâ dedi ki: “Dünkü toplantının…” –yani cuma günü perşembe günkü toplantı için söylüyor– “…Türkiye demokrasisi açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu ifâde etmek isterim. Siyâsetçilerin el sıkışmadığı dönemlerin sonu demokrasi açısından hep felâket olmuştur.” Bayağı pozitif bir anlam yükledi. Erdoğan da çok net bir şekilde çok memnun olduğunu söyledi: “Özgür Bey’in bu ziyâreti gerçekleştirmiş olması iktidar ve ana muhâlefet arasında olumlu bir gelişmedir. Bundan önceki süreçlerde bu tür adımlar maalesef atılmıyordu. Bu adımın atılmasıyla siyâsetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz. Özgür Bey’e ilk fırsatta böyle bir ziyâretin karşılığını yapacağımı söyledim. Türkiye’nin, Türk siyâsetinin buna ihtiyâcı var. Türkiye’de siyâsetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız.” Mâlûm, biliyorsunuz seçimin ardından hep şu soruyu sorduk: Erdoğan yumuşayacak mı, sertleşecek mi? Cümle buydu. Birçok kişi bunu sordu, biz de sorduk ve Erdoğan cuma günü namaz çıkışı yaptığı açıklamada, birlikte önceden hazırladığı bu açıklamada iki kere “yumuşama” sözcüğünü kullandı ve birçok yer, Medyascope dâhil, hepimiz yumuşama sözcüğünü başlığa çıkarttık. Ve bütün bunlara baktığımız zaman, aslında her iki tarafın da memnun kaldığı bir görüşme söz konusu.
Şimdi, “Kim daha kârlı çıktı?” diye bir tartışma var. Bence bu tartışma için henüz erken. Şu hâliyle baktığımız zaman, herkes kendini kârlı çıkmış görüyor. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Ama cuma günü “Haftaya Bakış”ı izlediyseniz görmüşsünüzdür, Kemal’in söylediği çok önemli bir saptama var. Erdoğan bir yumuşamadan bahsederken genel bir yumuşamadan mı bahsediyor, kendisine karşı tavırların yumuşamasından mı bahsediyor? Yani kendisi aynı kalıp muhâlefetin yumuşamasını mı istiyor? Tabiî ki bunu isteyecek, ama şu âna kadar Özgür Özel’in ve CHP’nin sergilediği performans bu oyuna gireceğini göstermiyor. Yani bâzılarının ileri sürdüğü gibi bu buluşma, Özgür Özel’in ve CHP’nin Erdoğan’a attığı bir cankurtaran simidi değil bence. Tabiî ki Erdoğan böyle olmasını ister, tabiî ki bunu bir şekilde kontrol etmek, yönlendirmek ister. Ama biliyoruz ki Erdoğan’ın gündeme getirdiği özellikle yeni anayasa meselesi dışında, en çok konuşulan konuları Özgür Özel gündeme getirmiş. Özellikle hukuk devleti ve demokratikleşme konusunda birtakım konuları somut örneklerle, meselâ Gezi tutukluları olayı, Can Atalay’ın milletvekilliği hakkı gibi olaylar, 28 Şubat mahkûmu eski askerlerin sağlık durumlarıyla ilgili kaygılar gibi konuları da gündeme getirdiğini görüyoruz. Orada çok net bir gündemle ortaya çıkmış. Burada Özgür Özel şunu mu yapıyor? Yani Erdoğan’a, “Bunları düzeltin, bu konuda adım atın” diyor. Hattâ özellikle depremle ilgili söyledikleri: “Bir bakanlık kurulsun, bu siyâset üstü bir şeydir. Biz her türlü desteği veririz” demiş olması hiç de öyle bir iktidârın dümen suyuna kapılmış bir siyâsetçi gibi gelmiyor bana. Diyelim ki dile getirdiği hususlardan bâzıları hayâta geçti. Pekâlâ bunu şöyle açıklayabilir: “Biz bunların tâkipçisi olduk ve iktidar birtakım adımlar attı. Erdoğan birtakım adımlar attı, bizim de bunda katkımız var” diyebilir. Diyelim ki ve umalım ki Osman Kavala ve diğer Gezi tutukluları serbest bırakıldı. Bu mümkün, yani Erdoğan’ın bir telefonuna bakar aslında da… birtakım formüller üzerinde de çalışıldığı söyleniyor. Bunun yapılması tüm Türkiye için iyi olur. Özellikle de o kişiler ve yakınları için iyi olur. Ve CHP de böyle bir şeyin ardından bunda pekâlâ kendi rolü olduğunu söyleyerek ortaya çıkabilir ve iktidar da bunu reddedemez. Bunlar hiç de kötü şeyler değil. Burada Erdoğan’a giderek, Genel Merkez’e giderek –ki burada olayın Külliye’de olmaması ayrı bir olay, bu çok önemli bir olay– Erdoğan’a giderek tabiî ki ona bir meşrûiyet veriyorsunuz. Çünkü Erdoğan yıllardır ülkeyi tek başına yönetiyor. Siz istediğiniz kadar onu tanımayın, o yönetiyor. Yani Kılıçdaroğlu’nun söylediği, “Müzâkere edilmez, mücâdele edilir” lâfının nasıl bir karşılığı olduğunu gördük. En son bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde de gördük. Kaldı ki burada müzâkere ile mücâdelenin birlikte yürütülme iddiası var.
Dolayısıyla bana göre, Özgür Özel burada bu buluşma çağrısını yaparak ve bu buluşmayı da gerçekleştirerek aslında bence siyâseten doğru bir şey yaptı, akıllıca bir şey yaptı, rasyonalist bir şey yaptı. Ama bir diğer husus şu, özellikle bunu vurgulamak istiyorum: Son yerel seçimde gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi, AK Parti’den ve MHP’den bayağı bir oy aldı. AKP bunu kabul etmek istemiyor; kendi seçmeninin sandığa gitmediğini söylüyor, oy kayıplarını katılım oranının düşüklüğüyle açıklamaya çalışıyor. Ama bu konuda yapılan bâzı araştırmalar pekâlâ AKP’den CHP’ye oy kayışı olduğunu gösteriyor. Bu da bize şunu gösteriyor: Yerel seçimin tabiî ki bir özelliği var, ama yine de o kutuplaşmanın büyük ölçüde esnediğini ve CHP’ye, “CeHaPe” diye târif edilen CHP’ye pekâlâ –bu neden oldu? Yeni yönetim nedeniyle mi oldu, şundan mı oldu, bundan mı oldu? Bütün bunların hepsi ayrı bir tartışma konusu– pekâlâ CHP’ye de oy verilebileceğini bu seçimde gördük. Burada çok muazzam bir fırsat yakaladı CHP ve bunu sürdürebilirse, açıkçası… Son seçimde bakıyoruz oylarına: Belediye başkanlığı seçimlerinde %37,76, il genel meclisinde %34,47 oy almış CHP. Bunlar çok büyük oranlar CHP için. Ve CHP %40’a doğru gidebilir. Bu arada, AK Parti %32 almış il genel meclisinde, belediye başkanlığında da %35,5 almış. AKP de iyice gerileyebilir. Bunun olabilmesinin yolu esas olarak kutuplaşmanın iyice azalması. Şurası bir gerçek: Erdoğan el sıkıştığı zaman da seçmene, kendi seçmenine şöyle hitap edebiliyor: “Bunların derdi benimle. Bunlar beni yok etmek istiyor, beni ve âilemi yok etmek istiyor.” Böyle bir şekilde kendini öne sürüyor. Ne yaptı meselâ? “Bu benim son seçimim” dedi, kendini ortaya koydu. Ve o zaman etrâfında bir kenetlenme olabiliyor. Eğer karşı taraf gerçekten Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir siyâset yapıyorsa… CHP uzun bir süre bunu yaptı, başka partiler de bunu yaptı. Siyâseti esas olarak Erdoğan karşıtlığı üzerinden yaptılar. O siyâsetin belli bir karşılığı var tabiî ki; ama o siyâset belli bir yerde tıkandı. O tıkanıklık işte bu son yerel seçimde bir şekilde aşıldı. Böyle bir fırsatı yakalamış olan CHP’nin, Erdoğan karşıtlığı yapması… Zâten CHP’nin Erdoğan’a karşı olduğunu herkes biliyor. Erdoğan iktidârını yıkmak istediğini herkes biliyor. Ama bunu böyle göstere göstere yapmak yerine, Erdoğan’ı muhâtap alarak, onunla konuşarak, kendisinden “Sayın” diye bahsederek de yapabilir ve şu anda bunu yapıyor. Eğer Özgür Özel ve CHP bunu sürdürmeyi becerirse ve ekonomi böyle devam ederse, AKP ve Erdoğan toparlanamazsa, Yeniden Refah Partisi onlarda yeni gedikler açarsa vs., böyle bir olayda AKP’den CHP’ye yeni oy kaymaları pekâlâ mümkün olur. Eğer bunun ardından çıkıp çok sert bir şekilde, hani Kadri öyle dedi cuma günü: “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” vs. gibi bir propaganda yapıp, tamamen, “Saray rejimi yıkılıyor” gibi birtakım çıkışlar yapıp, halkı sokağa döküp bir çıkış yapmış olsaydı, o meşhur kelimeyle Erdoğan’ın etrâfında yeni bir “konsolidasyon”un olmasına da kapı aralardı. Ama şu hâliyle hem seçimden sonra bir taşkınlık yapılmaması, gayet sâkin bir şekilde işin götürülmesi, Erdoğan’ın muhâtap alınması, onunla kibar kibar, gayet medenî bir şekilde konuşulması, Erdoğan’ın da kendileri hakkında çok sert sözler etmemesi, normalleşme ve belli anlamlarda yumuşama yaratıyor. Hele bunun ardından birtakım, işte demin de sözünü ettiğimiz Gezi tutsaklarının bırakılması vs. gibi gelişmeler de olursa, hele HDP’lilerin serbest bırakılması gibi gelişmeler olursa, o zaman muhâlefetin önü, özellikle CHP’nin önü çok ciddî bir şekilde açılmış olur.
Tabiî ki Erdoğan bunu yaparak, bu görüşmeyi yaparak kendi güç kaybını örtmek istiyor, hâlâ iplerin elinde olduğunu göstermek istiyor. Burası muhakkak. Ama bu, onun tek başına yapabileceği bir şey değil. Burada esas bakılması gereken, Erdoğan’dan ziyâde CHP ve Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu. Onların ne yaptıkları ve ne dedikleri esas olarak belirleyecek. Eğer onlar gerçekten ipleriErdoğan’a bırakırlarsa, o zaman kaybederler. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, ben açıkçası böyle bir şey görmüyorum. Bu tür yapılan, özellikle muhâlefet içinden yapılan bu tür eleştirileri de çok erken ve gereksiz felâket tellâllığı olarak görüyorum. Daha yolun başındayız. Şu hâliyle CHP kanadı, İmamoğlu-Özel ikilisi güçlerinin farkında olarak hareket ediyorlar gibi geliyor bana ve bu güçlerini Erdoğan’la paylaşmaya çok da fazla yanaşacaklarını sanmıyorum. Tam tersine, Erdoğan’dan birtakım kazanımlar elde etmek istiyorlar. Tabiî burada bir mücâdele olacak. Şu anda çok medenî giden ilişki, zaman zaman sertleşecek. Yine birtakım karşılıklı suçlamalara filan da tanık olabiliriz. Ama şu hâliyle yaşanan tabloya baktığımız zaman, cuma günü iki ayrı liderin yaptığı açıklamalara baktığımız zaman, ben açıkçası CHP’nin daha kârlı çıktığını düşünüyorum. Tabiî ki benim gibi düşünmeyen çok kişi olduğunu biliyorum. Fakat bu dönemin yepyeni bir dönem olduğu kanısındayım ve CHP’nin de bu yepyeni döneme özgü, yepyeni stratejiler geliştirdiğini, stratejilere bağlı olarak taktikler geliştirdiğini görüyorum. Ve şu hâliyle bakıldığı zaman, durum sanki bana göre CHP’nin lehine. Ortada Erdoğan’ın bir oyunu olabilir, ama CHP’nin Erdoğan’ın oyununa geldiğini düşünmüyorum. CHP’nin bir oyunu olup Erdoğan’ın bu oyuna geldiğini de düşünmüyorum. Şu hâliyle bakıldığı zaman, herkes mümkün olduğu kadar karşı tarafa belli bir üstünlüğü kurmaya çalışacak. Ama birbirleriyle konuşuyor olmaları, Türkiye’de ortamın yumuşuyor gibi gözükmesi, her şeyden çok, herkesten çok CHP’nin işine gelir diye düşünüyorum. Bu yumuşama eğer gerçekten devam ederse, DEM Parti’nin durumunun da ve özellikle DEM Partili belediyelerin durumunun da daha rahatlayacağını kestirmek hiç zor olmaz. Ama tabiî ki her an iktidar içerisinde bu işin böyle gitmemesi gerektiğini, sertleşme olması gerektiğini savunanlar olacak. 1 Mayıs günü İstanbul’da yaşananları tüm Türkiye’ye yaşatmak isteyenler olacak. Belli ölçülerde başarı da elde edebilirler. Fakat şu aşamada baktığım zaman, inisiyatifin büyük ölçüde muhâlefette olduğunu, muhâlefetin çok bâriz, özellikle CHP’nin çok bâriz hatâlar yapmadığını görüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.