Ruşen Çakır yorumladı: Erdoğan’ın AK Parti ve CHP’ye ihtiyacı var

AK Parti, Saadet-Gelecek partileri ve İYİ Parti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grup toplantısı düzenledi. Bu partilerin gruplarını izleyen Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır, kulis bilgilerini aktardı. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalmanın yollarını aradığını söyleyen Çakır, “Erdoğan’ın AK Parti’ye ihtiyacı var” dedi. Erdoğan’ın iktidarını korumak için CHP’yi de ikna ederek başkanlık sisteminde değişikliğe gideceğini aktardı. Çakır, AK Parti içerisinde kaynamaların, kopuşların olduğunun altını çizdi.

Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun KRT TV’deki açıklamalarıyla ilgili de konuşan Çakır, “CHP 31 Mart Yerel Seçimleri’nden başarıyla çıktı. AKP de bunu kabul etti. Erdoğan da Özgür Özel’i kabul etti. Ama Kemal Kılıçdaroğlu kabul etmedi. Siyasi hırsları bitmemiş” dedi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Gamze Elvan: Ruşen Çakır şu anda hattımızda. Merhaba Ruşen Çakır.

Ruşen Çakır: Merhaba.

Gamze Elvan: Sen pazartesi ve salı Güneydoğu’daydın, belediye başkanlarıyla röportaj yaptın. Ayrıntılarını Medyascope’tan izleyebilir izleyicilerimiz. Tabiî ki senin bu konuyla ilgili de ayrı değerlendirmelerin olacak, ama hiç durmadan hemen Ankara’ya gittin. Ankara’da bugün grup toplantılarını izledin. Neler gördün, bize anlatır mısın?

Ruşen Çakır: Evet. Esas olarak AK Parti grubunu izlemek istedim, ama gelmişken Gelecek, Saadet grubuna da ve İYİ Parti grubuna da baktım. Oradaki siyâsetçilerle de sohbet ettim. Açıkçası, Gelecek ve Saadet Partisi grup toplantıları uzun sürüyor; ama çok fazla bir şey olmuyor, çok etkisi de olmuyor, kamuoyuna da çok yansımıyor. Varlığını sürdüren bir parti olan İYİ Parti’de Müsavat Dervişoğlu’ndan sonra parti hep bir toparlanma arayışında, ama toparlandığına dâir çok da fazla bir işâret yok açıkçası. Müsavat Dervişoğlu’nun konuşması da, Erdoğan’a yönelik birtakım polemik sözler dışında, İYİ Parti’nin ihtiyâcı olan o siyâsî perspektifi çizmekten çok uzak. Dolayısıyla bu partiler, yani Gelecek, Saadet ve İYİ Parti bir anlamda şu hâliyle Türkiye siyâsetinde çok etkileri olmayan partiler. Bunun dışında, meselâ bir DEVA Partisi de aynı durumda. Meselâ HÜDAPAR milletvekili çıkarttı, onlar da aynı durumda. Şu hâliyle Meclis’te esas olarak CHP, AKP, DEM Parti ve MHP etkili. Erdoğan’ın konuşmasını izledim tabiî. Orada, öncesinde ve sonrasında AK Partililer ile sohbet etme imkânı oldu. Şöyle bir ilginç durum var: AK Partililer’le konuştuğumuz şeylerin hiçbirisini Erdoğan söylemedi. AKP içerisinde, ne olacağına dâir, nelerin değişeceğine dâir bir kaynama var; çünkü bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Yazın, muhtemelen Haziran ayında yapılacak olan kongrede parti yönetiminde bayağı bir değişiklik olması bekleniyor. Onun öncesinde, kabinede değişiklikler bekleniyor. Ama bunun da ötesinde, belki Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, yani Başkanlık Sistemi’nde de birtakım değişiklikler tartışılıyor, beklentiler var. Çünkü bu böyle gitmiyor, AK Parti tıkandı. Son yerel seçimler bunu gösterdi. Ama Erdoğan’ın bugün yaptığı konuşmada bunların hiçbirisine yönelik en ufak bir işâret yoktu. Şöyle bir şey yaptı: İstanbul’un fethi ile başladı, kendisinin geçen yıl seçilmesinin 1. yıl dönümüyle devam etti. Filistin-Gazze meselesine uzun bir bölüm ayırdı, çok uzun tuttu. Ve en sonunda sokak hayvanları, daha doğrusu sokak hayvanları değil artık, adını koyuyorlar: Sokak köpekleri. Yani “hayvanlar” deyince daha genel bir şey algılanıyor. Sokak köpekleri meselesini ele aldı. Orada da aslında AK Parti’nin bayağı bir zorlandığını görüyoruz. Şu hâliyle bu olay bir grup başkanvekiline ihâle edilmiş durumda. Özellikle, ilk dile getirilen o “uyutulma” meselesini telaffuz etmekten Erdoğan kaçındı. Ama onu telaffuz etmemesi, hazırlayacakları yasa tasarısında uyutulmanın olmayacağı anlamına gelmiyor. Fakat şu hâliyle bakıldığı zaman çok ilginç bir durum var: AKP’nin gündeminde çok ciddî siyâsî konular varken, gündemi sokak köpekleri ve Gazze ile sınırlı bir Erdoğan var. Gerçeği yansıtan bir grup toplantısı değildi.

Gamze Elvan: Az önce AK Partili birtakım isimlerle görüştüğünü söyledin. Onlardan edindiğin izlenimler neler? Bize anlatır mısın?

Ruşen Çakır: Çok büyük bir beklenti var, bir tür arayış var. Ama burada şöyle bir sorun var: Ne beklerlerse, ne ararlarsa arasınlar, ne tartışırlarsa tartışsınlar, sonuçta karârı Erdoğan veriyor. Erdoğan’ın ne yapacağı yolunda bir beklenti var. Birçok şeyi yapabilir, birçok şeyi deneyebilir. İttifak ortaklarını da değiştirebilir, yeni ittifak ortakları da bulmaya çalışabilir. Başkanlık Sistemi’nden belli ölçülerde geri adım atabilir. Ama bugün bir AK Parti milletvekilinin bana söylediği şu: “Erdoğan’ın…” –“Reis” diyor tabiî– “…Reis’in tek gündemi var, o da yeniden seçilmek”. Son yerel seçimlerin gösterdiği tablo, Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Bir yıl önceki gibi seçilmesinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla Erdoğan, bu geride kalan 4 yılın içerisinde kendisini yeniden seçtirebilecek birtakım formülleri deneyeceğe benziyor. Aslında herkes merak ediyor bunu. Yani Erdoğan neye râzı olur, ne yapar? Bâzı geri adımlar olması beklentisi çok kuvvetli. Onu özellikle söylemek lâzım. Çünkü Başkanlık Sistemi’nin bu her şeyi Erdoğan’ın elinde toplaması, kabinenin Meclis’in dışından olması… bunlar çok ciddî bir şekilde rahatsızlık yaratıyor ya da böyle gidilemeyeceği duygusu var. Erdoğan yeniden seçilmek istiyorsa –ki istiyor– AK Parti’ye ihtiyâcı var. Şu hâliyle AK Parti, bir parti olarak Erdoğan’a istediği başarıyı verebilecek bir parti değil. AK Parti’nin eski dinamizmine kavuşabilmesi için belki de Erdoğan’ın Başkanlık Sistemi’nden bâzı tâvizler vermesi gerekiyor. Meselâ milletvekillerinden bakan seçilmesi çok farklı bir durum olur. Ben yıllardır grup toplantıları izlerim. Eskiden bakanlar milletvekillerinin içerisinden çıkardı ve arkadaşlarıydılar. Bir kısmı eskiden milletvekilliği yapmış olabilir, hiç önemli değil. Şimdiki bakanlar, yukarıdan atanmış, milletvekillerine hiçbir borcu olmayan, onlara selâm vermek zorunda bile olmayan kişiler. Vermiyorlar demiyorum, ama onların önünde sorumlu oldukları tek merci Erdoğan’ın kendisi. Yani Meclis’te hiçbir sorumlulukları, yükümlülükleri yok. Bu da partiyi çok ciddî bir şekilde zayıflatıyor. Burada bir formül arandığını söyleyenler var. İlk aşamada olmayacaktır bu tabiî ki; ama yeni anayasa tartışmalarıyla birlikte, belki Erdoğan CHP’yi de iknâ ederek, Başkanlık Sistemi’nde birtakım kısıtlamalara gidebilir deniyor. Bunlar şu anda erken spekülasyonlar tabiî. Ama şurası çok gerçek ki; Erdoğan dâhil hiçbir AK Parti mensûbu, bu hâliyle devâm etmenin mümkün olduğunu düşünmüyor. Bir şeyler bulmak gerektiğini düşünüyorlar. “Bir şeyler…” diye farklı farklı şeyler telaffuz ediyorlar; ama biliyorlar ki burada karârı verecek olan Erdoğan. Erdoğan da sürekli partinin birtakım organlarını, il başkanlarını topluyor. Meselâ grup toplantısının ardından kurmaylarıyla, parti grup başkanvekilleriyle ayrıca konuşuyor, bâzı milletvekilleriyle konuşuyor. Bir arayış içerisinde. O arayışı görmek mümkün; ama o arayışın dışarıya çok fazla sızması şu aşamada mümkün gözükmüyor.

Gamze Elvan: Son olarak sana AKP değil de başka bir soru sormak istiyorum. Sen söyleyince ben de çok şaşırmıştım yayın öncesi konuştuğumuzda: Kılıçdaroğlu’nun konuşması. Geçtiğimiz günlerde KRT TV’ye konuştu; “Hançerlendim” dedi. Aslında İmamoğlu’na referans gösterdi. Adaylığını dayatmadığını söyledi, partilerin seçtiğini söyledi. Bunun gibi pek çok açıklamalar yaptı. Sen Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını nasıl değerlendirirsin?

Ruşen Çakır: Yani şimdi ben çok yoğun bir Güneydoğu programı arasında duydum, birtakım başlıklar gördüm. Açıkçası baştan sona izlemek istemedim. Hem vaktim pek yoktu, hem de gerçekten –bu kişisel bir şey belki ama–, yani bir kere, bu çıkışının ne anlama geldiğini açıkçası anlamadım. Bir diğer husus şu: CHP yerel seçimlerden bâriz bir başarıyla çıktı. CHP’nin başarısını Erdoğan bile kabul etti ve Erdoğan bile CHP’ye karşı tavrını değiştirdi. Özgür Özel’i kabul etti ve yakın zamanda CHP Genel Merkezi’ni ziyâret edecek. Yani Özgür Özel genel başkanlığındaki CHP’nin, ama aynı zamanda Ekrem İmamoğlu’nun çok belirleyici olduğu bir CHP’nin başarısını herkes kabul etmiş durumda. Ama anladığım kadarıyla, Kılıçdaroğlu pek buna yanaşmıyor. Seçim başarısına herhalde çok diyeceği bir şey yoktur; ama şöyle bir ortamda, CHP’de kongrede, “Delege isterse ben yine aday olurum” demenin nasıl bir anlamı var ben açıkçası anlamış değilim. Ama şu var tabiî ki: Kılıçdaroğlu kendini göstermek istiyor, hatırlatmak istiyor. Tamam, olabilir. Siyâsî hırsları bitmemiş. Yani o yaşadığı yenilgiler, önce cumhurbaşkanlığı seçiminde, ardından kurultayda yaşadığı yenilgiler de onu kesmemiş, eyvallah. Ama şu hâliyle CHP’nin bu kadar güçlü olduğu bir ortamda çıkıyor olmasının yine bir başka stratejik hatâ olduğu kanısındayım. Yani şu hâliyle CHP’de bir kriz olur, bir sıkıntı olur, bir arayış olur ve Kılıçdaroğlu, “Ben buradayım” der. Öyle bir durum yok.Bu çok ilginç. Ve zâten nitekim bir cümleyle de olsa, Erdoğan hemen bu “hançer” meselesini bugünkü konuşmasında da kullandı. Şu hususlar da ayrı, yani “Ben aday olmak istemedim, beni zorla aday yaptılar” anlamına gelecek sözleri… O târihi yaşayan insanlarız. Gazeteci olarak başından îtibâren tâkip ettik. Ben Kılıçdaroğlu’nun çok yakın bir kurmayından, daha ortada hiçbir şey yokken, Kılıçdaroğlu’nun aday olmak istediğini ve olacağını söylediğinde inanmamıştım. Hattâ bunu yayında da söylemedim; ama sonra, bir yerde söylemek zorunda kaldım ve insanlar da şaşırmıştı. Yani Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çok öncesinden îtibâren kendisi tarafından çalışılan ve –nasıl söyleyeyim?– bir şekilde bunun zemini oluşturulmak istenen bir süreçti. Sonuçta başarısız oldu. Pekâlâ başarılı da olabilirdi. Ama şimdi başarısız olduktan sonra, hani ne denir? “Beni arkadan ittiler” demek çok inandırıcı değil. Bir de şöyle bir şey var: Diyelim ki insanlar buna inandı; ne olacak yani? Diyelim ki gerçekten Kılıçdaroğlu’nu birileri zorla cumhurbaşkanı adayı yaptı, diyelim ki öyle bir şey oldu. Neyi değiştirecek? O seçim kaybedildi. Yani bunun CHP’ye ve genel olarak muhâlefete nasıl bir hayrı olabileceğini ben açıkçası çok anlamıyorum. Bir şekilde Erdoğan da kısmen kullandı bu meseleyi. Çünkü Erdoğan, bir diğer yandan Özgür Özel’li CHP ile bir tür yumuşama, normalleşme –adı her neyse, bunu– bir şekilde sürdürmek istiyor. Pratikte çok karşılığı olmayabilir; ama en azından söylemde sürdürmek istiyor. Kalkıp tekrar 12.59 “Siz kötüsünüz” diyordu, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’na. Eski çizgiye döneceğini de sanmıyorum. Kılıçdaroğlu bu çıkışıyla kendini gösterdi; ama çok da fazla bir şeyi değiştirmedi bana göre.

Gamze Elvan: Ruşen Çakır, çok teşekkür ederiz aktardıkların için, yorumların için.

Ruşen Çakır: Ben teşekkür ederim, kolay gelsin.

Gamze Elvan: Çok teşekkürler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.