Ruşen Çakır izleyicilerle yorumladı: Türkiye’de sol ne durumda?

Fransa ve İngiltere’de sol kazanarak Avrupa’da yükselen aşırı sağcılara karşı ağır bir darbe vurdu. Peki Türkiye’de durum nedir? Daha doğrusu Türkiye’de solun durumu nedir? Gelin, canlı yayında birlikte tartışalım. Fikirlerinizi, sorularınızı, düşüncelerinizi, eleştirilerinizi, duygularınızı öğrenmek istiyoruz.

Ruşen Çakır izleyicilerle yorumluyor: Türkiye’de sol ne durumda?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün biraz sol konuşalım, Türkiye’de sol. Neden sol konuşalım; çünkü üst üste seçim haberleri geliyor dünyanın dört bir tarafından ve buralarda sol diye târif edilebilecek hareketler çok başarılı çıkıyor. Tabiî ki öncelikle ilk gelen haber İngiltere’den oldu. İşçi Partisi net bir şekilde parlamentoda çoğunluğu elde etti. Arada, tam sol denir mi denmez mi, ama yine de İran için İran’daki müesses nizama daha eleştirel yaklaşan reformcuların adayı kazandı ikinci turda sürpriz bir şekilde. Son olarak Fransa’da solun kurduğu Yeni Halk Cephesi ittifâkı mecliste en fazla sandalyeyi kazandı ikinci turdan sonra. Ve orada aşırı sağcı Ulusal Birlik üçüncü parti oldu mecliste. Oy oranı en fazla olan parti; ama kurdukları merkez partileriyle sol partilerin yaptıkları bir Cumhuriyet ittifâkıyla böyle bir sonuç oldu. Özellikle Fransa’daki solun birleşmesi çok önemli; çünkü orada, dün izleyenler olmuştur, Ahmet İnsel’le yaptığım yayında Ahmet İnsel’in de söylediği bir husus vardı. Sol o kadar parçalı ve o kadar kendi içerisinde anlaşamaz bir hâldeydi ki Macron solun bölünmüşlüğünü fırsat bilip erken seçim kararı aldı. ‘’Nasıl olsa sol güçlü bir şekilde çıkamaz’’ deyip ikinci turda sol seçmenin kendi partisine oy vereceği hesabını yaptı. Ama sol birleşti, hızlı bir şekilde birleşti ve güçlü bir şekilde seçimden çıktı.

Peki Türkiye bu dalgaların neresinde? Bugün Özgür Özel’i dinlediğinizde grup toplantısında, dünyanın tüm demokratlarının birlikte faşizmi yeneceklerini söyledi ve aslında belediye seçimlerindeki, yerel seçimlerdeki CHP gâlibiyetini de zaferini de bunun bir parçası olarak gösterdi – ki aslında çok da haksız sayılmaz. Ama yine de dönüp dolaşıp aynı şeye geliyoruz: Türkiye’de sol bu dalgaya ayak uydurabilecek mi? Bunu tartışalım. Tabiî hangi sol? Attila İlhan’ın yıllar önce yazdığı kitapta olduğu gibi… Solun çok parçalı bir hâli var. Kimileri Cumhuriyet Halk Partisi’ni soldan saymıyor. Adında sol olan Demokratik Sol Parti bugün Cumhur İttifâkı’nın bir parçası, vesaire vesaire. Şimdi biz yine de burada sizlerin yorumlarıyla, sorularıyla, eleştirileriyle bu konuyu ele alalım ve bunu tartışalım. Nasıl olacak; benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında chat bölümlerine giriyorsunuz, chat bölümünde oraya sorularınızı, yorumlarınızı yazıyorsunuz ve arkadaşlarım bana iletiyor ve ben de onların ışığında bu tartışmayı yapmaya çalışıyorum. Bakalım, sorular gelmeye başladı mı? Bir yandan bakıyorum.

‘‘Fransa’da sol, Filistin’i tanıma sözü verdi. Sizce yaparlar mı bunu? Yaparlarsa ne olur?’’ Pek de bir şey olmaz. Dünyanın değişik yerlerinde ülkeler Filistin devletini tanıyorlar. Dolayısıyla çok da fazla bir şey olmuyor. Dolayısıyla pekâlâ Fransa da bunu tanıyabilir.

‘‘Abi, sol mu kaldı ya? En son Erkan Baş’ı dinlemiştim. ‘Barınma meselesini nasıl çözeceksiniz?’ diye sordu moderatör, ‘Bütün evlere el koyacağız’ dedi. ‘İşsizliği nasıl çözeceksiniz?’ dendi, ‘İşsizliği yasaklayacağız’ dedi. Aklı olan biri bunlara nasıl inanabilir?’’ demiş bir izleyicimiz. Yani şimdi böyle şeyler… Erkan Baş solun önemli bir partisinin lideri. Bu söyledikleri çok rahatsız edici gelebilir. Ama sol böyledir; rahatsız edici şeyleri gündeme getirebilen bir harekettir. Tabiî tüm sol böyle mi düşünüyor, vesaire bu ayrı bir tartışma konusu.

Görkem Öge: ‘‘Sağ ve sol günümüzde sığınmacılar, kürtaj, LGBTİ gibi belirli konular üzerinde yaklaşımlar dâhilinde fark sunuyor. Bunlar dışında bir ülkeyi ileriye götürecek temel konularda iki taraf da aynı aslında.’’ Çok emin değilim Görkem Bey. Bu kimlik meselesi tabiî ki çok konuşulan bir şey. Bunu çok eleştirenler de var. Yani solun sınıf temelli perspektiften uzaklaştığını söyleyenler var. Bu çok eski bir tartışma. Önümüzdeki dönemde de çok daha fazla devâm edecek bir şey. Ama burada solun sınıf temelli olmasını istemekle solun kimlik politikalarını savunmasını istemek birbiriyle çelişkili gibi gözüküyor; ama aslında çok da çelişkili değil. Önemli olan sol hareketlerin bunların arasında bir koordinasyonu sağlayabilmesi; zamâna göre, koşullara göre, konjonktüre göre bunların kimisine öncelik verip kimisini daha geri planda tutabilmesi. Tabiî bu noktada çok büyük sorunlar oluyor. Özellikle kimlik politikalarının çok fazla öne çıkartıldığı yerlerde aşırı sağ, sağ popülist söylemler çok etkili olabiliyor. Meselâ şimdi günümüzde de Türkiye’de de var, LGBTİ karşıtlığı çok ciddî bir şekilde iktidâr tarafından, iktidârın her türlü destekçisi tarafından pekâlâ gündeme getirilebiliyor.

‘‘Sağın pik yaptığı aşikâr. Fakat solun biraz kaplaması kazandı, altından sol gözüktü. Bu dalga etkisini gösterip dünyaya yayılır mı?’’ Emin Kalyoncu sormuş. Yayılır, yayılıyor. Değişik zamânlarda değişik şeyler oluyor. Ama bunu her yerde böyle oluyor şeklinde görmemek lâzım. Meselâ Polonya’da böyle oldu, otoriter iktidâr yıkıldı; ama Macaristan’da yıkılamadı. Latin Amerika ülkelerinde kimi zamân sol çok ciddî çıkışlar yapıyor. Meselâ Brezilya’da Lula tekrâr kazandı, bu solun zaferiydi. Ama Lula’dan önce de ülkeyi acayip bir şekilde sağcılar yönetti. Ya da Arjantin’de şu ânda iktidârdaki popülist sağ lider gibi. Dolayısıyla bunların hepsini tüm dünyada bir dalga olarak görmek çok mümkün değil bana göre. Zamân zamân tabiî o ülkelerdeki sol hareketlerin başarısıyla ve liderlerinin becerisiyle ilgili, lider çıkarıp çıkaramama meselesi önemli. Sol, yeni isimler çıkarabiliyor mu? Meselâ Yunanistan’da Syriza bir ara çok ciddî bir şekilde başarı gösterdi ama sonra kaybetti, ekonomik krizi kucağında buldu ve onun faturasını çok kötü bir şekilde ödedi. Hâlâ belli bir gücü var; ama iktidâra gelmekten gerçekten şu ânda uzak.

‘‘Ülkede uygulanan neoliberal politikalara karşı Türkiye solunun sizce nasıl bir ekonomi politikası var?’’ Yani şöyle söyleyelim; neoliberal politikaların eleştirisi anlamında tüm Türkiye’de solun hemen hemen her kesiminin dile getirdiği şeyler var. Fakat bunlara karşı kendi önerilerini geliştirme konusunda solun sorunları var. Solun bu konularda çok yetişmiş uzmanları var, meselâ ekonomi konusunda kendini solda gören çok önemli isimler var. Fakat bunların arasındaki koordinasyon, birlikte iş üretmek vesaire gibi konularda henüz çok yolun başında. Şimdi ne oldu meselâ; Cumhuriyet Halk Partisi, Özgür Özel, Profesör Yalçın Karatepe’yi Parti Meclisi’ne aldı, sonra Genel Başkan Yardımcısı yaptı. Ve Yalçın Karatepe gerçekten çok önemli, bize de yıllarca katkıda bulunmuş bir isimdir. Çok önemli bir isim ve onun gelmesiyle berâber CHP’de birtakım şeyler değişmeye de başladı. En son Mehmet Şimşek’le yaptığı şeyi biliyorsunuz. Ama şu ânda Türkiye’de sol çok bölük pörçük olduğu için, kendi gücünün de farkında olmadığı için ortak ekonomi politikası geliştirme konusunda bayağı zorlanıyor. Bu, olmayacak anlamına gelmez. Meselâ Fransa’da hızlı bir şekilde seçim ittifâkı yapan sol, Yeni Halk Cephesi adıyla seçim ittifâkı yapan sol, hızlı bir şekilde program da çıkarabilmişti. Dolayısıyla bunu pekâlâ başka yerler de yapılabilir.

‘‘Ülkemizde solun sorunu kitlelere ulaşamamak değil midir?’’ Bu hep söylenegelir; ama bu bir şehir efsânesi sonuçta. Meselâ Cumhuriyet Halk Partisi son seçimde birinci parti oldu, %35’in üzerinde oy aldı. Yani bu imkânsız bir şey değil. CHP zamânında çok güçlü olabildi ya da 70’li yıllarda, 60’lı yıllarda, 68 kuşağı Türkiye’de sol Türkiye’nin birçok kesimi tarafından sempatiyle karşılandı, benimsendi. 70’li yıllarda da çok ciddî bir kitleselleşme oldu. Ama aynı zamânda çok ağır baskılara uğradı sol. Bunları unutmamak lâzım. Yani kitleselleştiği ölçüde katliamlara marûz kaldı. Meselâ İstanbul’da Taksim 1 Mayıs Katliamı solun en görkemli gösterisine karşı yapılmış çok ciddî, kesin uluslararası ayağı da olan bir operasyondur. Bunları hiç yabana atmamak lâzım.

Doruk Samuray diyor ki: ‘‘Solculuk devletçilikle eş tutuluyor ve hem sol hem sağ partiler bunu öne çıkarıyor. Fakat haklar, özgürlükler, fırsatlara eşit erişim gibi evrensel değerleri hiçbir siyâsî kurum savunmuyor.’’ Savunuyor aslında ama çok öne çıkmıyor. Devletçi söylemler daha fazla ilgi çekiyor, benim gördüğüm o.

Pakize Hanım diyor ki: ‘‘Sol sosyal demokratlar AKP dışı parti destekli hükümetlerin Fransa’daki gibi kaos ve istikrarsızlık nedeni olabileceği endişesi taşıyoruz.’’ AKP dışı parti destekli hükümetlerin Fransa’daki gibi kaos ve istikrarsızlık nedeni… Yani niye kaos olsun, niye istikrarsızlık olsun? Şu ânda Türkiye çok mu istikrarlı? Yani sonuçta Türkiye olabilecek en kötü durumunda ekonomik olarak. Dolayısıyla sol geldiği zamân daha mı kötü olacak? Şimdi düzgün bir hâl var ve kaos mu gelecek? Bunu biraz abartmamak lâzım.

Muharrem Palaz diyor ki: ‘‘Fransa’da olduğu gibi bizde de bir sol ittifâk kurulma şansı var mı? Örneğin CHP, TİP, DEM, sol örgütler ve partilerin yer alacağı geniş tabanlı sol bir ittifâk.’’ Bu konu son seçimlerde denendi. Ama meselâ DEM Parti ile – ki o zamân Yeşiller ve Sol Parti’ydi – Yeşiller ve Sol Parti ile TİP arasında bile sorun çıktı. Onun dışında bir başka grup, sol partiler kendi aralarında bir ittifâk yaptılar ama hiç başarılı olamadılar. Cumhuriyet Halk Partisi de Millet İttifâkı yaptığı için orada küçük sağ partileri ihya etti. Şimdi bundan sonra ne olur; pekâlâ yeni bir şeyler olabilir. Ama şu hâliyle bakıldığı zamân Cumhuriyet Halk Partisi çok ciddî bir çekim merkezi hâline gelmiş durumda. Dolayısıyla CHP’nin alacağı inisiyatiflere bakmak lâzım. Fakat burada şunu unutmamak lâzım; DEM Parti meselesi, yani DEM ile yan yana görülmek, açık bir ittifâk yapmakta hâlâ bir zorlanma var. Son yerel seçimde ‘‘Kent uzlaşısı’’ diye bir şey bâzı yerlerde yapıldı, onda da zorlanıldı ama pekâlâ aşılabilir bu. Burada tabiî şöyle bir sorun var; DEM Parti ne kadar sol? Sonuçta bu bir Kürt hareketinin uzantısı olan bir parti, ama içinde Türk solundan da partiler ve şahıslar var ve DEM’in politikalarında da sol bayağı etkili. Ama esas damgasını vuran orada Kürt kimliği. Dolayısıyla bu işler biraz karışık ve zâten son dönemde, yani 80 sonrası Türkiye’de solun Kürt hareketiyle kurduğu ya da kuramadığı ilişki solun kaderini de çok ciddî bir şekilde etkiledi ve büyük ölçüde benim gördüğüm kadarıyla Kürt hareketinin gölgesinde kaldı Türkiye’de özellikle sosyalist sol.

Doğan Özkan: ‘‘Son günlerde yine devletçi muhafazakâr solumuz Ayşe Ateş’in duruşunu sorguluyor, aynı Nagehan Alçı’nın ifşasını sorguladıkları gibi. Medyascope yoluna devâm ettiği müddetçe umut dimdik ayakta.’’ Neyse, Doğan Bey bu konulara girmeyelim. Bunlar bizi çok ciddî bir şekilde etkiliyor. Özellikle kendini solda tanımlayan bâzı arkadaşlar bize çok insafsızca yüklendiler. Çok fazla bunu kaşımak istemiyorum. Nasıl söyleyeyim, susma hakkımızı kullanıyoruz diyeyim.

Bakalım başka neler var.

Arda Bey diyor ki: ‘‘Türk solu ısrarla Türkiye solu olmaya çalışıyor. Melenchon’un zafer konuşmasında, anayasa madde 66’dan farksız bir Fransız tanımıydı. Ecevit, Türkiye’de son oy olarak zirve noktası oldu. Çizgisi belliydi.’’ Burada tam olarak Arda Bey’in kastettiği herhâlde milliyetçilik meselesi anladığım kadarıyla. Şu söylediğiniz bir ölçüde Ecevit’in yeriyle şu ânda Özgür Özel CHP’si hemen hemen benzer bir noktada gidiyor, o anlamda çok bir sorun gözükmüyor.

Sevgi Bozkurt: ‘‘Türkiye geçmişinde dini bir reform yaşamadığı için, toplum da dini bir cahillik içinde olduğu için sol büyümez. İnsanlar dindar-muhafazakâr yöneticiler istiyor. İmamoğlu ve Yavaş’ın oy oranı da bunu gösteriyor’’ demiş Sevgi Hanım. Ben buna çok katılmıyorum; çünkü dindarlık olarak bakıldığı zamân Latin Amerika da çok dindar bir bölge. Orada ağırlıklı olarak Katoliklik güçlü, reformdan çok da nasibini almamış bir şey; ama orada pekâlâ sol çok güçlü olabiliyor. Orada pekâlâ özgürlük ilahiyatçıları gibi bir hareket çıkabildi. Bunun İslâm’la ilişkisinin hiç olmadığını söyleyemem, ama esas belirleyicinin o olduğunu söylemek bence haksızlık olur.

Umut Dindar: Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin tekrâr kurulması sizce AKP projesi midir, yoksa solda yeni bir ruh çıkarmak adına samîmî ve rasyonel bir girişim mi?’’ Umut Bey, inanın bu haberi gördüm, merâk edip bakmadım. Yani Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin yeniden kurulması diye bir olay gerçekten olsaydı, böyle bir talep beklenti olsaydı herhâlde haberim olurdu ya da sizlerin de haberi olurdu. Bu tombaladan çıkmış bir şey. Bir garip bir şekilde sağda ve solda birileri sürekli partiler kuruyorlar. Niye yapıyorlar bunu bilmiyorum. Meselâ şimdi en son neydi, Yusuf Halaçoğlu muydu, ülkücü kökenli; o da bir parti kurmuş. Yavuz Ağıralioğlu parti kuracak vesaire. Namık Kemal Zeybek’in partisi var, şu var bu var. Partilerin kuruluyor olması çok fazla anlamlı değil. Az önce de bahsettim; DSP hâlâ var ve bir milletvekiliyle Cumhur İttifâkı’nın parçası. Yani Allah kimseyi düşürmesin diyelim.

Ruken Kaya diyor ki: ‘‘Eşitlik, özgürlük, kardeşlik aslında şu ânda Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan şey. Doğru işlenir ve üzerine gidilirse sol kazanabilir. Yeter ki ‘Sol kazanamıyor’ diyerek sağ argümanlara yönelinmesin.’’ Evet, bu çok önemli. ‘‘Solcu olduğumuz zamân halk bizden uzak duruyor, onun için biraz sağcı olalım’’ demek bence çok akıl kârı değil. Ama şu var; sağ partilere oy veren insanların hassasiyetlerini, beklentilerini gözetmek tabiî ki solun yapması gereken bir şey. Ama sağ ile mücadele etmek sağcılaşarak olmaz. Bunu deneyenler genellikle, genellikle değil, hep başarısızlığa uğradılar.

‘‘ ‘Kürt sağını Türk solu sanmaktan vazgeçin’ diye bir tweet okudum. Katılır mısınız?’’ Hayır, katılmam. Şöyle söyleyelim; Kürt hareketinin içerisinde, yani meselâ DEM Parti’nin içerisinde sağcı olanlar da var, solcu olanlar da var, liberal olanlar da var, sosyal demokrat olanlar da var. Ama esas rengini verenin sol olduğu muhakkak. Kürt hareketinin ortaya çıkışından îtibâren hep zâten soldan bir kopuşla olmuştur. Muhakkak içinde kendini daha sağda gören insanlar vardır; ama buraya damgasını vuranın sağ değil, sol olduğunu kabul etmek lâzım. Ama bu harekete esas kimliğini Kürt sorununun verdiğini de unutmamak lâzım.

Pakize Hanım şöyle söylüyor deminki şeye istinâden: ‘‘Ahmet İnsel Hoca ile yaptığınız yayında, ‘Fransa’daki yeni durumun son iki dönemdir aşırı sağın ilerleyen yükselişini artırma etkisi yapılabilir’ demişti. Buna istinâden bu endişeleri taşıyoruz.’’ Evet, o var tabiî. Yani sol bir şekilde iktidâra gelip başarısız olursa, tabiî ki rakibini, özellikle de sağı ve aşırı sağı güçlendirme ihtimâli var. Ama böyle bir ihtimâl var diye iktidârı istemeyecek mi? Orada hazırlanacak ve iktidârı başarıyla yürütürse, bu sefer sağın önünü iyice kesebilir. Yani ‘‘Biz şimdi başarısız olursak sağ iyice güçlenir’’ deyip iktidâra gelmemek diye bir şey olmaz.

Yeşim Miller diyor ki: ‘‘Avrupa ülkeleri halkları sosyal demokrasi konusunda kesinlikle daha bilinçli. Ama Türkiye’de ve Amerika’da bu konuda inanılmaz bir cahillik var ve bu durum sağ ve merkez sağın hoşuna gidiyor.’’ Yeşim Hanım, dediğiniz büyük ölçüde doğru ama unutmayın Avrupa’da da şu ânda meselâ İtalya’da aşırı sağ iktidârda. Birçok yerde çok ciddî bir şekilde güçleniyorlar. Yani buralarda bu sağın güçlenmesi, sola karşı mesâfe, bütün dünyanın meselesi. Ama burada solun tekrâr toparlanarak bunların karşısında durabilme yeteneği olup olmadığına bakmak lâzım.

‘‘Sizce ülkemizdeki sağ-sol ayrımı; inanç özgürlüğü, kimlik sorunları, etnik ayrımcılık gibi konularda mı, yoksa ekonomik stratejilerdeki farklar bağlamında mı daha fazla önem sunuyor?’’ Tabiî, bu çok güzel bir soru Görkem Bey, bu hakîkaten çok önemli. Ne desem bilemiyorum. Ekonomik stratejilerdeki farklılıklardan dolayı olduğunu tam söyleyemeyiz. Meselâ bugün CHP’ye alerjisi olan sağ bir seçmen var. Bu sağ seçmen bunu çok daha gerilere götürüyor. Tek parti dönemine kadar götürenler bile var. Dolayısıyla ekonomik nedenli olduğunu söylemek mümkün değil. Kültürel meseleler daha fazla öne çıkabiliyor. Ama işte buralarda kimi zamân kimlik meseleleri… Bâzıları da biliyorsunuz, bir ara ulusalcılık diye bir şey çıktı solun içerisinde. Bu ulusalcılık da alabildiğine milliyetçi bir çizgiyi savundu, ama çok da başarılı olamadı.

Yavuz Selim Kaya: “Sizce TİP solu bir alternatif olarak halka götürebilir mi? Önümüzdeki genel seçimlerde %4-5 oy alarak Meclis’te kalıcı bir parti olabilir mi?” Yavuz Selim Bey, birincisi, %4-5 oy barajı aşamamak anlamına geliyor. Dolayısıyla orada bir sorun olur ve dolayısıyla TİP’in birileriyle berâber girmesi gerekiyor her hâlükârda. İkincisi; tek başına solun câzibe merkezi ya da solun lokomotifi olma konusunda TİP’in biraz daha kendini kanıtlayabilmesi lâzım. Şu hâliyle son seçimlerde, daha doğrusu milletvekili seçimlerinde bayağı başarılı oldular; ama yerel seçimlerde çok etkili olamadılar. Bir de Hatay’da yaşadıkları bir Gökhan Zan olayı var biliyorsunuz. TİP bu partilerden birisi ve dikkat çekici bir parti; ama tek başına TİP’in yapabileceği bir şey olarak göremiyorum.

Tania Hanım diyor ki: ‘‘CHP’yi sol/sosyal demokrat olarak kabul edersek, Özgür Özel’in zam isteyen vatandaşları akşam 21.00’de ışık aç-kapa eylemine çağırması nedir Ruşen Bey? Bizdeki sol buradan ileri gidemiyor gâlibâ.’’ Özgür Özel’in böyle bir çağrısı olduğunu bilmiyordum, yeni duydum. Yani ben kaçırıyor olabilirim. Bu da bir şeydir tabiî, ışık aç-kapa da bir şeydir ama tek başına yetmeyeceği de muhakkak.

Emin Kalyoncu: ‘‘Sağın da solun da ılımlısı var, radikali var. Bunun hangisi olmak lâzım?’’ Vallahi ben radikalinden gelmiş birisi olarak solun, eskisi gibi radikal olmadığım muhakkak. Hattâ beni solcu görmeyenler de var, Allah için, çok sayıda varlar hattâ. Yani ılımlı, radikal vesaire yerine belki sıfat olmadan solcu olmak, sağcı olmak. Ama yani sağcı olmanızı tavsiye etmem, onu söyleyeyim.

Faruk Avşar: ‘‘CHP’li profesyonel siyâsetçiler uzun uzun konuşacağına, Yalçın Karatepe Hoca’yı konuştursa ve o, halka CHP’nin ekonomik programını anlatsa çok büyük ilerleme olmaz mı?’’ Tabiî ki etkisi olur ama tek başına olmaz.

Evet, Özgür Özel grup toplantısında yapmış bu çağrıyı: ‘‘Emekliye, asgari ücrete zam istiyorsanız saat 21.00’de evinizin ışıklarını açıp kapatın’’ demiş. Bakalım ne olacak, açıp kapatacaklar mı, ne kadar insan kapatacak? Vakti zamânında Susurluk olayından sonra yapılan o aç-kapa, elektrik kapama eylemi çok çok etkili olmuştu. O tabiî ki hafızalarda hâlâ yer tuttuğu için insanlar zamân zamân bunu tekrâr yapmak isteyebiliyorlar.

Cihat Muş: ‘‘Ruşen Bey, Türkiye’de de TİP, HDP, CHP ve diğer sol partilerin ittifâkı söz konusu olabilir mi? HDP’nin ötekileştirilmesinin önüne geçmek için CHP son günlerde hiçbir şey yapmıyor.’’ Cihat Bey, bir kere HDP yok artık, DEM Parti var. CHP o konuda gerek Van’da gerekse Hakkâri’de kayyum olaylarında çok açık bir şekilde tavır aldı, çekinmedi. Ama birlikte bir şey yapabileceğini, şu aşamada açık bir ittifâk bugün itibariyle yapmasının çok da kolay olacağını sanmıyorum ama pekâlâ olabilir.

‘‘Fransa’daki yeni sol, Kıta Avrupası’nda Fransa’yı izole bir yalnızlığa iter mi?’’ Yok itmez. Birçok yerde sol var. İspanya’da da var, başka yerlerde de var. İngiltere’yi zâten yaşadık. Dolayısıyla orada bir yalnızlık olacağını açıkçası çok fazla sanmıyorum.

Muharrem Palaz diyor ki: ‘‘Batı’ya baktığımızda İspanya, İngiltere, Fransa, Polonya umut veriyor. Ancak bir tarafta aşırı sağcı partilerin oy oranı artıyor. Aşırı sağcı partilerin oy oranı, karşıda birleşen partilerin oy oranını geçerse asıl problem burada başlıyor. Siz nasıl görüyorsunuz; aşırı sağ mı, yoksa birleşen muhâlif güçler mi oyunu arttırıp kazanacak?’’ Bütün bunların hepsi ülke ülke değişiklik arz ediyor. Kimilerinde sol, kimilerinde sağ daha fazla öne çıkıyor. Buralarda tabiî sağın, aşırı sağın şu ânda İtalya dışında hemen hemen hiçbir yerde iktidârda çok ciddî bir şekilde yer almaması onların lehine bir durum. Birazcık öyle bir şey olursa normalleşecekler ve câzibeleri belki kalkacak. Ama şu hâliyle bakıldığı zamân aşırı sağ denenmemiş olduğu için ve sistem partilerinden bunalan insanlar, özellikle göçmen vesaire gibi konularda rahatsızlık yaşıyorlarsa bunlara yönelebiliyorlar.

Ozan Aydoğan: ‘‘Yerel seçimlerdeki sonuçlar üstüne; Samandağ, Hozat — bir yer daha demiş ama neresi olduğunu anlamadım — gibi yerlerde sosyalistlerin zaferi sola bir çıkış yolu imkânı bulunduğu anlamına gelmiyor mu?’’ Ozan Bey, yani tamam, Samandağ, Hozat yani buralar zâten bilinen yerler sol açısından. Hadi bir başarıdır, kabul edelim ama bu söylediğiniz birazcık Doğu Perinçek’in ‘‘Doğu’da muhtarlıklar kazandık’’ demesi gibi. ‘‘Sistemin surlarında gedik açtık’’ demişti hatırlıyorsunuz. Böyle bir şey. Yani bunlar yetmez, böyle bir şey yetmez. Onun ötesinde daha bir kendisini gösterebilmesi lâzım. Şu hâliyle onlarla yetinecek bir sol varsa, o da solun güçsüzlüğünü gösterir.

‘‘Genel olarak dünyada, ama özelde Avrupa’da sağ ve sol söyleminin yer değiştirdiğini söyleyebilir miyiz? Sanki sol, neoliberal politikaların kalesi iken insanlar sağdan gelen söylemlere yöneliyor.’’ Yok, böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama şöyle bir şey var; meselâ Fransa’da olduğu gibi, Fransa’da yeni halk cephesinin söylemleriyle aşırı sağın söylemleri ekonomi konusunda çok benzerlik taşıyor. Şunu söylemek daha mümkün; aşırı sağ popülizm yaparken, geleneksel solun şeylerini çok rahat kopya çekiyor. Bu onu uygulayacağı anlamına gelmez, insanları etkilemek için yapılan şeyler.

Bu arada, Burak Yiğit’in ve Doğan Özkan’ın katkıları için kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Tekrâr şunu vurgulayalım: Medyascope, sizler sâyesinde varlığını sürdürebiliyor. Her türlü desteğin bizim için çok büyük bir önemi var.

Kemal İslim diyor ki: ‘‘CHP ne kadar kendini devletin partisi olarak görmekten vazgeçerse, o kadar sola yaklaşabilir. Özgür Özel bu konuda fena bir giriş yapmadı; fakat daha cesur olmalı. Erken seçim konusunda bence ürkekti’’ demiş. Yani ne kadar yaparlarsa yapsınlar CHP’nin hâlâ bir devlet partisi imajı var ama. Yani bundan arınmak çok kolay bir durum değil.

Emin Kalyoncu: ‘‘Avrupa’da sol akım devâm ederse NATO’nun konumu sarsılmaz mı?’’ Sanmıyorum böyle bir şey olacağını. NATO karşıtı bir solculuk kolay kolay Fransa’da, Almanya’da, şurada, burada çıkacak gibi gözükmüyor. Yani bunu kırıp, NATO’dan çıkıp ne yapacaklar? Bir ara söylenen, Avrupa ordusu kurmak falan bunlar çok uzun hikâyeler ve çok zor hikâyeler. Ve ortada Ukrayna olayında görüldüğü gibi çok ciddî sorunlar var.

Oktay Ay: ‘‘CHP, DEM Parti ile organik bir politik form tutturamazsa hüsran olacağı kesin.’’ Çok emin değilim Oktay Bey. Yani eğer olursa ve olmazsanın değişik değişik sonuçları olacaktır; ama hüsran tespiti bana biraz fazla geliyor.

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Yarım saati aştık. Daha bunu çok konuşacağız.

‘‘Ruşen Bey, yayın önerim var. YouTube habercileri olarak siz, Cüneyt Bey, Fatih Bey, Nevşin Hanım, Murat Bey ortak yayın yapmayı düşünmez misiniz?’’ Yok, düşünmem. Herkes kendi işini yapıyor. Bir de yani taş yerinde ağırdır. Fatih, Nevşin, Murat, onlarla ayrı ayrı hiçbir sorunum yok; ama Cüneyt Bey dediğiniz kişiye ‘‘Bey’’ demenin çok da isâbetli olmadığını söyleyeyim ve noktayı burada koyayım. Evet, solu tartıştık sizlerin de katkılarınızla. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.