Ruşen Çakır’ın konuğu Yusuf el Şerif: Haniye suikastı Ortadoğu dengelerini nasıl değiştirecek?

Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye (63), İsrail’in düzenlediği hava saldırısı sonucu İran’da öldürüldü. İran’da 3 günlük ulusal yas ilan edildi. Haniye’nin cenazesi, Katar’ın başkenti Doha’da cuma namazının ardından halkın katılımıyla toprağa verilecek.

Hamas lideri İsmail Haniye, sık sık Türkiye’ye gelen isimlerden biriydi. Haniye son olarak 20 Nisan’da Türkiye’ye gelmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İstanbul’da görüşmüştü.

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Haniye’nin ölümünün ardından henüz bir açıklama yapmadı.

Ruşen Çakır konuğu Yusuf el Şerif ile Haniye suikastının Ortadoğu’daki dengeleri nasıl değiştireceğini yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Önce Beyrut’ta Hizbullah komutanlarından Fuad Şükür –ki henüz öldüğü tam net olarak kabul edilmedi, ama büyük bir ihtimalle öyle olduğu düşünülüyor–, ardından Tahran’da Hamas’ın siyâsî büro şefi İsmail Haniye İsrail tarafından sûikast sonucunda öldürüldü. Ve soru ortada: Bölgesel bir savaş mı çıkıyor? Evet, bunları Filistin asıllı gazeteci Yusuf el Şerif’le konuşuyoruz. Yusuf, sen Türkiye’deyken yaptığımız yayınlardan birisinin başlığı, “İsrail-Lübnan Savaşı Olursa”ydı. Konuştuk, olur mu dedik, Hizbullah’la bir savaşa dönüşür mü dedik. Beyrut’taki bu saldırı, sanki oluyormuş duygusu verdi; ama hemen 24 saat içerisinde Tahran’da Haniye’nin yine İsrail tarafından –her ne kadar kabul etmese de– öldürülmesiyle berâber, artık bir bölgesel savaş ihtimâlinden bahsediyoruz. Çünkü doğrudan Haniye olmakla berâber, İran hedef alındı. Ne deniyor? Arap medyası, Arap dünyası, sizin oralarda meslektaşların ya da tanıdığın Körfez’deki insanlarda bir panik hâli, bir tedirginlik hâli mi var? Yoksa, “Zâten buna benzer olaylar hep yaşandı. Bu da geçer” mi deniyor?

Yusuf el Şerif: Merhaba Ruşen Bey. Hayır, bir tedirginlik hâli var tabiî. Çünkü biz sizinle iki hafta önce konuştuğumuzda, büyük çerçeveden baktığımızda ben aynen şunu söyledim: Ortadoğu büyük bir doğum sancısı yaşıyor. Bu sancı uzuyor; çünkü Amerika’da hâlâ güçlü bir lider ortaya çıkmadı ve bölgede bir bölgesel mekanizma, bölgesel bir kontrol mekanizması ortaya çıkmadı. Üç model var. Bir, Körfez ülkelerinin yatırım ve ekonomi modeli var — bu da İsrail’le barış aracılığıyla. Bir, İranizm modeli var — İran milisleriyle, Husiler, Hizbullah, Hamas, Haşdi Şaabi ile bölgeyi kontrol etme emelleri var. Türkiye’nin nerede olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Ama böyle bir vizyonlar karmaşasının içerisinde, Ortadoğu bir doğum sancısı yaşıyor ve bunun sonucu İran ve İsrail savaşıyor burada. Büyük bir tedirginlik var bu yüzden Körfez ülkelerinde, Arap ülkelerinde. Çünkü savaş istemiyorlar; ekonomi, yatırım, barış istiyorlar. Meselâ Abu Dabi’ye büyük yatırım şirketleri çok gelmeye başladı, Silikon Vâdisi hayalleri kuruluyor.Tabiî ki bunlar savaş ortamında büyümez, yürümez. Bu yüzden elbette herkes tedirgin. Fakat şöyle bir şey var: İran’ın imajı acâyip negatifleşti, yani çok düştü. Ve ben yine sizinle görüştüğümde, iki hafta önce dedim ki: İsrail İran’ı izliyor, Mossad İran’ın liderlerini, bütün siyâsetçilerinin yatak odalarına kadar izliyor, tâkip edebiliyor, Hizbullah dâhil. Konuştuk, dedik ki; 37 Hizbullah lideri öldürülmüştü bu 10 ay içerisinde. Hepsi arabasındayken İsrail onları tâkip etti ve öldürttü. Biz konuşurken ben dedim ki: İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisî de İsrail tarafından öldürülmüş olabilir. Çünkü bu bir mesajdır. Oradaki Hamaney’e bir mesaj: “Biz size ulaşabiliyoruz. Gelin uzlaşalım ve bizim şartlarımızı kabul edin Ortadoğu’da, bizim modelimizi kabul edin Ortadoğu’da”. Fakat İran mesajı net bir şekilde okumadı bence.Bu yüzden böyle bir şey gördük, böyle bir olay yaşandı ve bu, İran’ın caydırıcılığını, İran’ın gücünü yerle bir etti. Yani İran’ın kendi toprağındayken İsrail’in Haniye’yi öldürmesi… Hem de ne zaman? Pezeşkiyan’ın, yeni cumhurbaşkanının ilk iş günü. Yani orada tören var, uluslararası bakanlar var, o kadar güvenlik çemberi var iken İsmail Haniye öldürülüyor. Ve İsmail Haniye nerede kalıyordu? Başkanlık Sokağı denilen böyle bir sokak. Yani en üst güvenli bir yerde konaklıyordu, buna rağmen İsrail tarafından öldürüldü.Dün Lübnan’da öldürülen Hacı Muhsin Fuad Şükür 1983’ten beri Amerika tarafından isteniyor; çünkü Amerikan denizcilerini öldürtmüştü. Onu bulmuşlar. Nerede? Dahiye’de, Beyrut’un, Hizbullah’ın kalbinde öldürdüler ve orada bulmuşlar. Bu olaylar bize şunu gösteriyor: İsrail yeni bir güç gösterisi sergiliyor. İran’ın eskiden kullandığı güç enstrümanlarının artık zamâna uymayacağını gösteriyor. Yani füzeler, uçaklar, İHA’lar falan… yani basit İHA’lar İran’ınki. Bunların işe fazla yaramayacağını gösteriyor İsrail. Bu yüzden İran’ın imajı çok kötü oldu. İran’dan gelen demeçler bize bir soru işâreti yaratıyor. Meselâ Hamaney çıktı, dedi ki: “Bu olaylar, yani sûikastlar kışkırtıcı olaylardır”. Ondan sonra Devrim Muhâfızları dedi ki: “Biz durumu konuşuyoruz, tartışıyoruz, aramızda konuşuyoruz”.Bunlar muğlak lâflar, yani hemen savaşa gireceğiz anlamına gelen lâflar değil. Çünkü bence dün Hizbullah, bugün İran şok hâlindeler. Bizim konuştuğumuz şu anda İsrail yine Şam’ı vurdu bu sefer. Şam’ı vururken büyük bir İran generali hedef alındı. Belki de bu yayın yayınlandığında üçüncü bir sürprizle karşılaşmış olabiliriz ve bu üst üste gelen sürprizler hem Hizbullah’ı hem İran’ı şok dalgasına sokuyor, nasıl cevap vereceklerini bilmiyorlar; ama cevap vermeleri gerektiğini biliyorlar. Ancak biz Amerikan seçimleri bitene kadar, yeni bir Amerikan başkan gelene kadar, maalesef bu sahneleri daha fazla göreceğiz. Yani bu tedirginlik devam edecek.

Türkiye’ye bakacak olursak, biliyorsun bir iki gün önce Erdoğan Rize’de çok net bir şekilde ne dedi? “Nasıl Libya’ya, Karabağ’a girdiysek, aynı şekilde gireriz” dedi. Şunu merak ediyorum. Birincisi bu açıklama çok ciddî bir açıklama. Yani iç politikaya yönelik olabilir, şu olabilir, bu olabilir… zâten İsrail Dışişleri Bakanı da çok sert bir şekilde cevap verdi falan, ama ben şunu sormak istiyorum: Arap dünyası bu açıklamayı nasıl gördü? Önemsedi mi? Ve hemen ardından İsmail Haniye sûikastı olduktan sonra Erdoğan’ın ağzından da bu lâflar çıkmış olduğuna göre, Türkiye burada gidişâtı etkileyebilecek bir şey yapabilir mi? Sen ne diyorsun?

Yusuf el Şerif: Maalesef Sayın Erdoğan’ın bu çıkışları artık Arap dünyasında yankı uyandırmıyor, karşılık bulamıyor. Hattâ bir arkadaş Twitter’da şöyle yazdı: “Eğer görmek istiyorsanız, bu lâfları El Cezire Arapça Twitter sayfasında yayınlanmış, yorumları okuyun yeter”. Hakîkaten baktığımızda –ki El Cezire, Sayın Erdoğan’a yakın ve onu destekleyen bir yayın kanalı– bunu büyük bir şekilde vermiş; fakat altındaki yorumları okuyunca maalesef çoğu “dalga geçer” gibi yorumlar yapmış. Birçoğu, “Hani ikinci Hama olmayacaktı Suriye’de, hani Emevî Câmii’nde namaz kılacaktık. Gazze’ye gidecektiniz 2013’te” gibi şeyler yazmış, mâlûm lâflar. Bu yüzden bu çıkışlar ciddîye alınmıyor, tenkit sebepleri oluyor. Birincisi bu. İkincisi, tabiî ki burada iç siyâset malzemesi mi yapıldı, yoksa İsrail’in YPG ile ilişkilerinden dolayı rahatsızlık dile getirmek için mi söylendi? Bunun birçok sebebi olabilir. Ama bence burada ıskaladığımız şey, Sayın Erdoğan’ın haklı olduğu bir nokta var; o da: “Güçlü olmalıyız”. Evet, bölgede söz sâhibi olabilmesi için Türkiye güçlü olmalı. Ama bu güç nasıl bir güç? Sayın Erdoğan orada askerî sanâyiden bahsediyor. Artık görmeliyiz ki biz değişen bir dünyada yaşıyoruz. Artık sâdece silâh güç yaratmıyor, sâdece silâh sanâyii güç yaratmıyor.Aynı Soğuk Savaş dönemi bittiğinde nasıl o dönemde nükleer bir yarış vardı ve 1990’dan sonra bu nükleer yarışın hiçbir önemi kalmadıysa, biz şu anda bir değişim yaşıyoruz ve İsrail bize bunu gösteriyor. İsrail füze ya da İHA ile saldırmıyor; teknolojiyle saldırıyor, yapay zekâyla saldırıyor ve İran’ı çok zor durumda bırakıyor. Ortadoğu’da yeni bir mekanizma oluşturuluyor. Bu mekanizmanın arasında bir Körfez ülkeleri, İsrail yatırım ve teknoloji ve istikrar, karşı tarafta İran var. Hayır, yine tedirgin kalmamız lâzım; silâhlı milisler falan filan modeli var. Bunlar kapışıyor. Türkiye’nin yerini belirlemesi lâzım Ortadoğu’da. Hangi tarafın yanında olacak ya da kendi hikâyesi mi var? Ve bunun için güçlü olması lâzım, ama silâh gücü değil.Aynı 2004, 2006, 2008’deki yıllarda Türkiye’nin yumuşak gücü vardı; ekonomik gücü, demokrasi ve yatırım. Eğer Türkiye bunlarla güçlüyse, hakîkaten o zaman Gazze’de söz sâhibi olabilirdi. Yani askerî müdâhale şart değil, ama söz sâhibi de olabilirdi başka bir yerde. Bu yüzden şu anda aslında bize yapılan şeylerden eğer bir ders alacaksak, dünyanın nasıl değiştiğini, güç enstrümanlarının nasıl farklılaştığını görmemiz lâzım. Yani “İsrail ne istiyor şimdi?” diye sorarsanız; İsrail artık kendi şartlarını koymak istiyor barış için, kendi söylediği barış için. Araplar birkaç kere fırsat kaçırdı. İsrail de barış istemedi zâten. Ama şu anda Filistin meselesini farklı bir şekilde çözmek istiyor. İran, onu bahâne ederek Amerika’yla bölgede bir tartışma, bir al-ver şeyine girmişti. Ama İran şu anda herhalde Amerika’nın ve İsrail’in şartlarına boyun eğmek zorunda kaldı, kalacak.Çünkü unutmayalım, bu sûikastlar ve saldırılarda Amerika’nın desteği alınmıştır ve Amerika’nın yardımıyla yapılmıştır. Bu yüzden sâdece İsrail değil, artık Amerika işin içinde ve Amerika İsrail’le birlikte İran’ı dizginlemek istiyorlar. Dize getirmek istiyorlar demek istemiyorum. Ama bölgeye uyum… Bölge böyle gidemez, tedirgin ve savaş hâlinde bu kadar süremez. Yeni bir kontrol mekanizması kurulması lâzım ve bu bölgesel kontrol hâkimiyeti yeni enstrümanlarla sağlanacak.

Sözünü kesiyorum ama, bu yıllardır dile getirilen, İran’da rejim değişikliği gibi bir olayı hedefleyen bir süreç var sanki. Peki, şunu da sormama izin ver: Haniye siyâsî büro şefi olarak târif ediliyor, ama Hamas çok bilinen bir yapı değil. Şimdi Haniye’nin öldürülmüş olması Hamas’ı çok zor durumda bırakır mı? Yoksa rahat bir şekilde hemen bir yardımcısı gelir ve kaldığı yerden devam eder mi? Yani bunun sembolik önemini anlıyoruz; ama pratikte nasıl bir etkisi olur?

Yusuf el Şerif: Önemli, önemli iki konu: İran rejimi ve Haniye. Bir, Haniye ile başlayayım. Tabiî ki sembolik bir etkisi olacak. Yerine Musa Merzuk gelebilir, Halid Meşal geri dönebilir. Fakat bence Haniye, Hamas’ın içinde, Filistinliler arası barış isteyen en yakın insandır, en yumuşak politika sâhibi olan insandır. Bu yüzden Hamas, “olumlu” bir liderini kaybetmiştir. Bu, ilerideki Hamas’ı etkileyecek; çünkü şu anda artık sâdece Sinvar var ve Sinvar, Gazze’de savaş istiyor. Haniye olumlu bir figürdür ve Haniye, Çin’e gittiğinde, El Fetih’le ve diğer Filistinli örgütlerle ve Mahmud Abbas’la daha yakın ilişki isteyen birisidir. Bu yüzden Sinvar, Haniye’yi Gazze’den dışarı çıkardı; en son iki sene Haniye Gazze’de yaşamadı, Sinvar onu dışarı attı. Çünkü Sinvar radikal bir lider; Haniye ise daha yumuşak bir lider. Bu yüzden bence Hamas önemli bir fırsat kaybetti şimdi. Haniye’nin… yani bu adama bakınız: Katar’dayken oğullarının öldürülme haberi geldiğinde nasıl karşıladı bir baba olarak? Böyle “Allah kabul etsin” falan demedi, hakîkaten hemen sinirlenmeden, “Biz onların öcünü alacağız” falan demedi. Bu yüzden Haniye bence burada kurban gitti.Çünkü 7 Ekim’de Sinvar’ın İsrail’e yaptığı saldırılardan Haniye’nin haberi yoktu, ama sorumluluk almak zorunda kaldı; çünkü siyâsî şefiydi. Ve Haniye, biz biliyoruz, Katar’dayken çok bastırıyordu bir ara çözüm yaptırılması için. Ve bence İsrail burada sâdece öç almıyor; burada Hamas’ın kurtarma çabasını öldürüyor. Yani Hamas’ın bu savaşta kazanmasının mümkün olmadığını biliyordu. Bu yüzden Çin’e gitti; Filistin yönetimiyle barışarak yeni bir hükûmet kurarak belki Hamas siyâsî geleceğini kurtarabilirdi. Haniye’nin düşüncesi de böyleydi. Haniye gittiğinde artık Hamas’ın liderleri, yani Musa Merzuk da Haniye tarafından bir insan, yani daha olumlu, akıllı düşünen; ama Haniye gibi değil, karizması onun gibi değil. Bu yüzden Hamas’ın geleceği biraz sıkıntıya girebilir, bölünebilir Haniye’nin olmadığı dönemde. İran rejimiyle ilgili olarak hemen söyleyeyim: Amerika, İran rejimini bence değiştirmek istemiyor artık.Yani artık önümüzde çok açık bir örnek var: Esad, yani Beşar Esad. Eskiden Hizbullah’ı kontrol ederdi, Hamas’ı kontrol ederdi. Bölgede önemli bir figürdü, ordusu vardı falan filan. Fakat şimdi Beşar Esad nerede? Bütün olaylar oluyor, Beşar Esad’dan bir söz almıyoruz. Haniye öldürüldü, Hizbullah falan filan; bir şey yapmıyor, sessiz. Bence Amerika ve İsrail İran’dan aynı şeyi bekliyorlar. Yani rejim değişikliğine giderler mi? Bilmiyorum bunu yapabilirler mi? Ama istenilen şu: Hizbullah’ı artık dizginleyin, İsrail ile Lübnan arasında toprak sorunu bitsin, Irak’ta Haşdi Şaabi denen yapı orduya katılsın, böyle bir şey olmasın bundan sonra. Yemen’deki Husiler İsrail’in umurunda değil, o Suudî Arabistan’ın sorunu, çok fazla üzerinde durmazlar yani bence; çünkü Suudî Arabistan’a baskı yapmak istiyorlar elbette Husiler üzerinden. Ama İran’dan bu isteniliyor. Hattâ İran’a normalleşin diyor. Hani bizde Türkiye’de artık çok moda ya: Normalleşme, yumuşama dönemi. İran’dan istenilen normalleşme.

Yani bölgesel güç olma iddiasından vazgeçmesi hâlinde…

Yusuf el Şerif: Tam öyle değil. İran bölgesel güç olarak kalacak, kimsenin îtirâzı yok, İran büyük bir ülkedir. Türkiye de büyük bir ülkedir. Ama bu bölgedeki rolü ne olacak? Yani sürekli savaş, silâh, uyuşturucu ticâretiyle mi uğraşacaksın; yoksa yatırım, ulaşım, teknoloji ve yeşil enerji gibi konularla mı uğraşacaksın?

Şöyle bir sorun yok mu: Zâten İran’daki rejimin çok ciddî bir toplumsal destek aşınması var ve bu rejimin ayakta durabilmesi için en önemli şey bölgesel gerginlikler. Bölgesel gerginliklerin olmadığı bir yerde İran’daki rejimin, Devrim Muhâfızları’nın, şunların bunların gücü çok fazla kalmayacaktır. Yani normalleşmeye giden bir İran, rejimden de çıkar gibi geliyor bana. Neyse, bu ayrı bir tartışma konusu.

Yusuf el Şerif: Sen de haklısın; sen İran’ı benden daha iyi biliyorsun, tanıyorsun ve haklısın. Öyle normalleşme kolay değil İran için, tabiî ki doğru. Ama ben Amerika’nın ve İsrail’in istediklerini, yani yazıldığı için söylüyorum.

Şöyle son bir soruyla bitireyim. Senin en çok tanıdığın Körfez ülkeleri şimdi tedirginler diyorsun. Ama onlar İran’dan da tedirginler, İsrail’den de tedirginler ve söylediğin o perspektiflerinin zarâra uğramasından dolayı da çok endîşeliler. Bunlar aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’yle ve Batı’yla da iyi ilişkileri olan yerler. Sonuçta iş dönüp dolaşıp Körfez ülkelerinin tekrar Amerika üzerinden baskı yapıp hızlı bir ateşkes sağlamasına mı geliyor?

Yusuf el Şerif: Artık yapamazlar Körfez ülkeleri, çünkü maalesef İran ve Hamas buna izin vermedi. Yani ortada masada bir şey vardı: Suudî Arabistan’ın İsrail’le barışması. Tamam, Suudî Arabistan buna ön şart koydu, dedi ki: “Filistin Devleti’ni tanıyın, barışalım. Hattâ Suudî Arabistan değil, bütün ülkeler barışsın”. Böyle kolay bir yol deneyebilirdik; ama 7 Ekim geldi ve bunu engelledi. Şimdi Suudî Arabistan’ın Amerika üzerindeki baskı şeyleri azaldı, çünkü bir savaş var ortada. İsrail’i dizginlemek, yani İsrail’i kontrol etmek de çok zor. Yani Netanyahu gibi bir –izin verin ben bunu söyleyeyim– katil, bir deli katil, böyle bir siyâsetçi varken nasıl kontrol edeceksiniz? Bir de seçimler var Amerika’da. Bu yüzden Körfez ülkelerinin şu anda çok fazla yapabileceği bir şey yok, baskı olarak falan. Yine Suudî Arabistan’ı konuşmuştuk bir ara, 3 ay önce ben dedim ki: İran ve İsrail proxy savaş yapıyorlardı, karşı karşıya gelmiyorlar direkt olarak ve İran Şiî Arapları kullanıyorlardı. İsrail ise, “Gelin Araplar benimle barış yapın, İran’a karşı olalım” diyordu.Ama Suudî Arabistan’ın son dönemde İran’la barışmak ve aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri ile paralel bir şekilde İsrail’i tanıma politikası bu döngüyü bozdu. Ve artık, “İsrail ile İran, birbirinizle savaşacaksanız direkt savaşın. Biz artık bu işte yokuz” denildikten sonra biz bu hâle geldik. Yani bu zorlamaya geldik: 7 Ekim ve İsrail ile İran birbirine karşı. Şu anda Körfez ülkeleri tedirgin; çünkü, senin dediğin gibi, İran’ın normalleşmesi ve bir dayatmayı kabul etmesi zordur, içeride çökebilir. Acaba bunu kabul etmezse ve İran bir intihar senaryosuna giderse ne olur? Yani onu da biliyoruz; İran akıllıdır, İran devlettir, hepimiz bunu söylüyoruz. Ama eğer gerçekten İran şu anda göğüsleyemeyeceği, anlayamayacağı bir güçle karşı karşıya olduğunu fark etti ve şok hâlinde. İran nasıl bir çözüm bulacak? İran mutlaka ve mutlaka misilleme yapacak. Hizbullah mutlaka ve mutlaka misilleme yapacak. Ve Hizbullah, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol tesislerini vurabilir. Hayfa’yı vurabilir, Tel Aviv’i vurabilir. Biz böyle bir kaos senaryosuna gittiğimizde bölgeye bir savaş hâli gelir. Yani Ruşen Bey, şöyle bir şey vardı eskiden: İki güç savaşırdı, biri daha güçlü olurdu; diğeri bunu kabul etmedikçe savaş bitmezdi. İran’ın durumu böyle ve İran yeni dengeyi, Ortadoğu’daki dengeyi kabul etmedikçe, intihar senaryosu daha gündemde oluyor ve bu, bütün Arap ve Körfez ülkelerini endîşelendiriyor. Çünkü artık İran belki olayı sâdece İsrail’le değil, Amerika’yla da… yani füze atmak isteyebilir burada, körfezlerde falan. Bu herkes için kötü bir senaryo olur. Son bir cümle olarak, Türkiye gibi Körfez ülkeleri de İran rejiminin yıkılmasının çok olumsuz yankıları olacağını biliyorlar. Eğer İran bölünürse, iç savaşa giderse bütün bölge sıkıntıya girer. Bu yüzden hep dua ediliyor. Bu kadar akıl varken İran’da, Fârisî denilen akıl… Arapça’da bir deyim var: “Ağaçtan ineceksin.” Yani sen çıktın o kadar falan filan, ama inmeyi bileceksin. İran olarak Amerika’yla, bölge ülkeleriyle uğraşacak. Türkiye bence kendi gücünü biraz hazırlaması lâzım.Çünkü ileride bir anlaşma olursa ve bütün bölge yatırım, ulaşım, teknoloji falan yoluna giderse Türkiye geride kalabilir o konuda. Çünkü güçlü bir Türkiye lâzım bölge için. Ve bu güç sadece askerî güç değil; ekonomi, demokrasi, yatırım, refah, bunlar önemli. 

Evet de ekonomimiz pek parlak değil, demokrasimiz de zâten yok. İşimiz zor. Yusuf, çok teşekkürler.

Yusuf el Şerif: Ben teşekkür ederim.

Evet, bir intihar senaryosu diyorsun; bu ihtimal de var. Ama bir şekilde Hizbullah’tan ve İran’dan gelmesi kaçınılmaz olan misillemelerin düşük düzeyde olma ihtimâlini temennî ediyor insanlar herhalde. Ama intihar senaryosu olma ihtimâli de herkesi korkutuyor diye toparlayalım. Çok teşekkürler.

Yusuf el Şerif: Ben teşekkür ederim.

Evet, Yusuf el Şerif’le, “Bir bölgesel savaş olur mu, olursa ne olur?”u konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.