Güney Kıbrıs ve ABD, 6-9 Ağustos’ta kapsamlı bir ortak askerî tatbikat gerçekleştiriyor. Tatbikat, hava savunma operasyonları ve kara kuvvetleri koordinasyonunu içeriyor. Askeri alanda giderek artan ABD-Güney Kıbrıs yakınlaşması, Doğu Akdeniz’de dengeleri etkileme potansiyeline sahip.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Amerika Birleşik Devletleri, 6-9 Ağustos tarihleri arasında Lefkoşa’nın Güney Kıbrıs’ta kalan hava ve kara sahasında kapsamlı bir ortak askerî tatbikat gerçekleştiriyor. Güney Kıbrıs Savunma Bakanlığı’nın internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, tatbikat hava savunma operasyonlarını, ada üzerinde alçak uçuşla manevra yapan jetleri ve kara kuvvetlerinin koordinasyonunu içeriyor.
Tatbikata Kıbrıs Ulusal Muhafız Ordusu’nun hava ve kara kuvvetleri ile ABD askerî personeli katılıyor. Özellikle hava savunma sistemlerinin entegrasyonu, ortak harekât kabiliyetinin geliştirilmesi ve acil durum senaryolarına karşı hazırlık düzeyinin artırılması hedefleniyor.
Bu gelişme, ABD ve Güney Kıbrıs arasında giderek artan ikili işbirliğinin somut bir göstergesi. Geçtiğimiz Haziran ayında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanı Constantinos Kombos, iki ülkenin bu sonbaharda stratejik bir diyalog başlatacağını duyurmuştu.
İki ülke arasında imzalanacak yeni silah anlaşmasına dair net bir bilgi hala ortaya çıkmış değil. Geçtiğimiz temmuz ayında Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides, Lefkoşa’nın Washington ile ABD silahları tedariki konusunda görüşmeler yaptığını açıklamıştı. Blinken’ın olumlu yaklaştığı bu görüşmelerin içeriği ve olası bir anlaşmanın detayları henüz kamuoyuna açıklanmadı.
Güney Kıbrıs’ın bu hamlelerdeki temel hedefi, bölgesel güvenliğini artırmak ve uluslararası arenada daha güçlü bir pozisyon elde etmek olarak görülüyor. Ayrıca, enerji kaynaklarının güvenliği ve Doğu Akdeniz’deki etkisini artırmak da Lefkoşa’nın öncelikleri arasında.
Doğu Akdeniz’de İsrail-ABD-Güney Kıbrıs işbirliği çeşitleniyor
Geçtiğimiz aylarda İsrail ile de ortak tatbikatlar yapılması, bölgede yeni bir askerî cephenin oluşup oluşmadığı sorularını gündeme getiriyor. ABD, İsrail ve Güney Kıbrıs arasındaki artan işbirliği, Doğu Akdeniz’de yeni bir güç bloğunun oluşma ihtimalini güçlendiriyor.
Öte yandan, bu gelişmeler bölgedeki gerginliği tırmandırma potansiyeline sahip. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, geçtiğimiz günlerde Kıbrıs hükümetini, havaalanlarını ve üslerini İsrail’in kullanımına açması durumunda savaşın bir parçası haline geleceği konusunda uyarmıştı.
Bu uyarıya karşılık, Güney Kıbrıs hükümeti sözcüsü Konstantinos Lympiotis, ülkesinin herhangi bir savaşa katılmayacağını ve hiçbir ülkeye Kıbrıs üzerinden askerî operasyon izni vermeyeceğini vurguladı. Ancak, artan askerî işbirliği ve tatbikatlar, bu açıklamaların inandırıcılığını sorgulatıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Türkiye’nin tavrı merak konusu
Bu gelişmeler, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki tezlerini doğrudan etkiliyor. Türkiye, uzun zamandır Kıbrıs’ın yabancı askerlerden arındırılmış bir ada olması gerektiğini savunuyor. ABD’nin artan askerî varlığı ve Güney Kıbrıs ile yapılan ortak tatbikatlar, bu tezi zayıflatıyor ve Türkiye’nin bölgedeki etkisini azaltma potansiyeli taşıyor.
Ayrıca, bu durum Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji politikalarını da etkileyebilir. ABD’nin bölgedeki artan varlığı, Türkiye’nin bölgede geçmişte yürüttüğü sondaj faaliyetlerini ve deniz yetki alanları konusundaki iddialarını zorlaştırabilir.
Türkiye’nin bu gelişmelere nasıl tepki vereceği merakla bekleniyor. Ankara’nın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile askerî işbirliğini artırma, bölgedeki donanma varlığını güçlendirme veya diplomatik kanalları kullanarak uluslararası arenada karşı hamle yapma gibi seçenekleri değerlendirmesi muhtemel.
Sonuç olarak, Güney Kıbrıs ve ABD arasındaki artan askerî işbirliği ve yeni teknoloji silah anlaşmaları, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirme potansiyeline sahip. Bu durum, sadece Türkiye’yi değil, bölgedeki diğer aktörleri de etkileyecek ve önümüzdeki dönemde bölgesel politikaların yeniden gözden geçirilmesine neden olabilecek.