Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla yorumladı: Erdoğan’ın değişim çağrısına AKP ayak uydurabilir mi?

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 23. yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada Büyük Kongre sürecinin değişimin zemini olacağını dile getirdi, “Önümüzdeki aylarda başlatacağımız Büyük Kongre sürecimizi sadece bir ‘vitrin yenilenmesi’ olarak değil, milletimizin bizden beklediği kapsamlı değişimin ana zemini olarak görüyoruz” dedi. Erdoğan, kendini bitkin hisseden, yorulan partililerin de kenara çekilmesini istedi.

Ruşen Çakır Erdoğan’ın değişim açıklamalarını ve AKP’nin 23 yılını izleyicilerden gelen sorularla değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 23. yıldönümü ve Ankara’da bir toplantı yapıldı. Orada tabiî ki Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan uzun bir konuşma yaptı. 13 belediye başkanı ve 2 milletvekilinin AKP’ye transfer olduğunu gördük. Erdoğan’ın konuşmasında değişik yönler vardı, ama en öne çıkan yön değişim meselesiydi. Değişime ayak uyduramayanların, yorulanların kenara çekilmesi gerektiğini söyledi ve AKP’nin sâdece Türkiye’nin değil ümmetin umûdu olduğunu söyledi ve yeni koşullara uygun siyâset geliştirmek gerektiğini söyledi. Şu anda AKP içerisinde yapılacak olan kongrelerin ve sonra yapılacak olan kurultayın bu değişimin zemini olacağını söyledi. Başka şeyler de var. Bütün bunları bu yayında sizlerle birlikte konuşacağız. Nasıl yapacağız? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarındaki chat bölümünde sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi dile getirebilirsiniz. Bir süredir yapmıyorduk bu tür yayını; ama bir ara neredeyse haftada bir, hattâ bâzen iki kere yaptık, çok da verimli geçiyor. Bunu da bugün bu saatte yapmamın nedeni tabiî ki Erdoğan’ın konuşması ve transferlerin iyice netleşmesiydi. Açıkçası AKP’nin şu andaki durumunu bir sıfatla bana târif et deseler, “hazin” derim. Hazin bir durum. Çünkü kuruluşunun öncesinden îtibâren tâkip ettiğim, kuruluş törenlerini izlediğim, birçok kurultayını yerinde izlediğim bir parti. Şunu da söyleyeyim: Bugün Ankara’da yapılan kutlamayı Medyascope olarak izlemek istedik, ama akreditasyon vermediler. Çok sınırlı sayıda kendi seçtikleri kişilere verdiler. Halbuki geçen yıl, meselâ Türkiye Yüzyılı toplantısına girebilmiştik, hattâ özel olarak çağırmışlardı. Bir yıl içerisinde ne oldu? Tabiî ki en önemli husus yerel seçim oldu. Yerel seçimde yaşananlar AKP’de durumu bayağı bir bozmuş durumda anlaşılan. Her şeyden önce şunu vurgulamak lâzım, en önemli değişiklik: AKP kurulduğundan bu yana girdiği onca seçim içerisinde ilk defa birisinde birinci parti çıkamadı. Bu çok önemli. Zâten Erdoğan’ın da değişim derken kastettiği husus da bu. Tekrar partisini birinci parti yapmak istiyor, bunun farkındayız. Şu âna kadar sizden gelenlere bakalım.

Mesela X’ten –artık Twitter demiyoruz– bir izleyicimiz değişim konusunda demiş ki: “Bunları beyhûde çabalar olarak görüyorum. Değişmesi gereken yer kendi makamıdır”. Erdoğan’ın değişmesi gerektiğini söylemiş izleyicimiz. Ama şunu söylemek isterim: Erdoğan AKP’nin hep birkaç adım önünde. Erdoğan değişirse, geride AKP’den çok fazla bir şey kalmayabilir. Erdoğan olduğu için AKP varlığını sürdürüyor bana göre. Yani Erdoğan’sız bir AKP, hele bugün, çok zor bir durum olur AKP için. Kamuoyu araştırmalarına bakıyor musunuz bilmiyorum, arada sırada yapılıyor. 31 Mart’tan bu yana AKP’nin durumu toparladığına dâir ben bir şey görmedim. CHP’de çok büyük bir atılım olmasa bile, AKP’deki oy kaybı bayağı bir şekilde devam ediyor gibi gözüküyor. Bu oy kaybı nereye yönelik oy kaybı? Bir kere çok sayıda insan kararsız, nereye oy vereceğini bilmiyor ya da şu anda tercihini yapmamış. Bir diğer husus ise, Yeniden Refah Partisi çok ciddî bir şekilde AKP’den oy alıyor. 31 Mart’ta bunu gördük. 31 Mart’ta Yozgat’ı ve Şanlıurfa’yı Yeniden Refah Partisi, eski AKP’li isimleri aday göstererek kazandı, birçok yeri kazandı. Sonra ne oldu? Bugünkü törende, 13 belediye başkanının 6’sı diyorlar, ama aslında 7; çünkü benim baktığım kadarıyla Konya Doğanhisar’da bağımsız gözüken isim Ali Öztoklu da aslında Yeniden Refah’tan seçilip istifa etmişti, bağımsız olmuştu, sonra katıldı. Onun dışında; Muş’un iki bucağında, Ordu’nun Çaybaşı, Samsun’un Ayvacık ilçelerinin, Erzurum’un Aziziye ilçesinin, Adana’nın Feke ilçesinin belediye başkanları AKP’ye geçti. AKP Yeniden Refah Partisi’ni çok ciddî bir şekilde kafaya takmış durumda, öyle söyleyelim. Onun önünü kesmek, kendisinden oraya geçişlerin önünü kesmek istiyor ve bunun bir yolu olarak da oradan transferler yapıyor. Şanlıurfa Belediye Başkanı’nı da almak için çok uğraştıklarını biliyoruz; en azından şu aşamada bu yaşanmadı. İstanbul Milletvekili Suat Pamukçu da zâten daha önceden, yerel seçimde Yeniden Refah Partisi AKP ile ittifâka yanaşmadığı için AKP’ye katılmıştı. Böyle bir tereddüt var. İki tâne de milletvekili katıldı biliyorsunuz. Bunlar İYİ Parti’den ayrılan iki isim, İstanbul Milletvekili. Esas olarak bir tânesi eski AKP kökenli, ama Meral Akşener kontenjanından seçilmiş kişiler. Yine Akşener kontenjanından bir kişinin daha katılmasının söz konusu olduğu söyleniyordu, en azından şimdilik olmadı. Tabiî en önemli husus Akşener’in kendisi. O zaman gerçekten ciddî bir katılım olur, eğer olursa. Şimdi yakınındaki isimler geçiyor. Kendisi şu anda İYİ Parti’de, ama hiçbir şey yapmıyor ve hâlâ Külliye’de Erdoğan’la yaptığı o görüşme hakkında herhangi bir açıklama yapmadı. Neyse, tekrar gelelim; bu transferler de açıkçası AKP’nin zor durumda olduğunu gösteriyor. Bu transferlerle değişim olabilir mi? Hiç bu kanıda değilim. Zâten çok da büyük bir şey yapamadılar. Şimdi ilk başta bir açıklama yapıldı; Efkan Âlâ, “Yeni transferler olacak” dedi, bir beklenti doğdu. Ama sonuçta dağ fare doğurdu. Bu belediye başkanlarının içerisinde çok önemli bir yerleşim biriminin belediye başkanı yok, en azından şu aşamada yok. İYİ Parti’nin iki milletvekillerinin de isimlerine Google’dan baktığımızda, Meral Akşener’e yakın olmak dışında çok fazla bir özellikleri yok.

Hülya Yamanel demiş ki: “Sürekli rakamlara boğdu izleyenleri. Neyi gizlemek istedi sizce?” Hülya Hanım Erdoğan’ın konuşmasını söylüyor. Evet, Erdoğan bunu hep yapıyor. Çünkü siyâsî olarak Türkiye’de bir zamanlar Erdoğan’ın en büyük iddiası, AKP’nin en büyük iddiası ileri demokrasi ve Kürt sorununun çözümüydü, vs.. Daha siyâsî iddialar, demokrasi ve hukuk devleti anlamında iddialar vardı. Bunların hayli gerisinde olduğumuz için, geriye birtakım rakamlar kalıyor. Bu rakamları da tabiî dinliyorsunuz; ama doğru mu yanlış mı, tam olarak neyi kastediyor bunu anlamak mümkün değil. Erdoğan bunu hep yapıyor. 23 yılı rakamlarla anlatmaya çalışıyor; ama 23 yılın en son geldiği yer –sokak röportajında söylediklerinden dolayı tutuklanan kadın meselâ–, bundan bahsetmiyor. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Tabiî ki rakamlarla esas olayı örtüyor, örtmeye çalışıyor diye söyleyelim. Ekonomiyle ilgili bir şeyler söyledi. Ama daha önce de ekonomi konusunda bambaşka politikaları savunurken, “Ben ekonomiden anlarım” diyordu ve ülkenin nerelere gittiğini gördük. Şimdi yine anladığını söyleyerek bir şeyler söylüyor, ama ne kadar gerçek?Enflasyon ne zaman tek hâneli rakama inecek bilemiyorum. 

Munise Hanım diyor ki: “Yazıp yazıp siliyorum. Hangi yönüyle seçilecek? Adâleti, ekonomisi, eğitimi?” Evet, gelinen nokta ortada. Ama bir şeyler değişecek, bir şeylerin değişmesi gerekiyor. AKP’de çok sorun var, kendileri de bunu söylüyorlar, Erdoğan söylüyor, AKP’liler söylüyor; ama nasıl yapacaklar? Tâze kana ihtiyaçları var, bu kan nereden gelecek? İlk kurulduğu andan îtibâren, ilk yıllarında AKP’ye değişik kesimlerden insanlar katılıyordu ve bunların bir anlamı vardı. Meselâ bir Ertuğrul Günay, Erkan Mumcu gibi isimler geliyordu. Başka isimler de geliyordu; Alevîler geliyordu, Kürtler geliyordu. Şimdi ise çok dar bir alana sıkışmış durumda. Bir diğer husus da şu: O zamanlarda yükselişte olan, iktidarda olan bir partiydi, önü açık bir partiydi; şimdi düşüşte olan bir parti. İnsanlar niye gelsinler? Ve Erdoğan’ın en büyük iddiası şu: “Biz Türkiye’nin merkeziyi” diyor. Ama esas sorun da orada. Türkiye’nin merkezi olma özelliğini kaybediyor. Özellikle son seçimde ülkenin batısında hemen hemen hiçbir belediyeyi kazanamaması… Sakarya ve Kocaeli dışında hiçbir yeri alamadı Erdoğan. İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da da birtakım yerleri kaybetti, o ayrı; ama ülkenin batısında artık yok. Ülkenin batısında belediyesi olmayan, il belediyesi veya büyükşehir belediyesi olmayan bir partinin Türkiye’nin merkezi olma iddiası ne kadar inandırıcı olur tartışmalı. 

Bir izleyicimiz diyor ki: “Tâkipsizlik ve beraat alanların iâdesi, adâlet gömleğinin ilk düğmesidir. Bu düzelmezse hiçbir şey düzelmez”. Tabiî KHK’lılar meselesi çok ciddî bir sorun. Ama bu konuda iktidârın herhangi bir adım atacağına dâir bir işâret yok.

Emel Hanım’a destekleri için teşekkür ediyoruz.

Bir izleyicimiz diyor ki: “AKP amok koşusuna çıkmış durumda, kendini bitirmeden bu koşu bitmeyecek Allah’ın izniyle”. Allah’ı karıştırmayalım da, evet, bir arayış var, bir şeyleri değiştirme arayışı var. Ama Erdoğan bir de diyor ki: “Bu, vitrin düzenlemesi olmayacak”. Tamam, ne olacak? Fikirler, “yeni dönemin fikirleri” diyor. Baştan sona dinledim ve aynı zamanda metnini de okudum. Erdoğan’ın fikir olarak söylediği şeyler… Hem “Biz yaşam tarzlarına karışmıyoruz” diyor, hem de “LGBT-İ sapkınlığını…” diyor. LGBT-İ olayını İslâm düşmanlığıyla eşitliyor meselâ. İlginç bir şekilde, “câmi ve câmi cemaati düşmanlığı” gibi bir şey söyledi. Nereden çıkarttı bunu bilmiyorum; ama anladığım kadarıyla önümüzdeki dönemde bu olay kullanılacak. Ortada böyle bir şey benim bildiğim yok, câmiye, câmi cemaatine yönelik. Yani geçen Eskişehir’deki gencin yaptığı olayın, hani câmi olan bir bahçede yapılan saldırının câmiye yönelik bir saldırı olduğunu mu söylüyor? Bunun öyle olmadığı belli, rastgele bir yer seçmiş yani. Özel olarak câmiye yönelik bir şey olduğunu sanmıyorum. Hazırladığı manifestoyu da okudum, orada dine yönelik herhangi bir şey de yok. Ama Erdoğan’ın fikir diye söylediği pek bir şey yok ortada. Hele yeni bir şey hiç yok. Rakamlar var; ama onun dışında böyle birtakım, yine bir beka meselesi, “dinin bekası”, “âilenin bekası” gibi şeyleri öne çıkartıyor. Dünyada genellikle sağ popülizmin kullandığı şeylerin Türkiye versiyonları var. Bunlarla bu işi sürdürebilir mi? Düşünmüyorum, böyle olabileceğini düşünmüyorum.

“Nice senelere” demiş Emel Hanım. Evet, yarın îtibâriyle Medyascope 9 yaşını dolduruyor ve bunu sizlerin desteğiyle yapıyoruz. Sizlerden ricâm, eğer değilseniz YouTube’da abone olmanız ve olmayan yakınlarınızı olmaya teşvik etmeniz. 10. yaşımıza çok daha güçlü bir şekilde girebilmemiz, sizlerin her türlü desteğiyle; abone olarak, tâkip ederek, sosyal medya hesaplarınızda bunları paylaşarak, beğenerek ve Patreon ve YouTube “Katıl”dan tabiî ki maddî katkılar yapmanız hâlinde, önümüzdeki dönemde daha etkili bir Medyascope hayâta geçirebiliriz.

Atalay Mete diyor ki: “AK Parti diye bir şey kalmadı, MHP’ye sığındılar. Kalanlar mevcut anayasaya göre çok fazla suç işlediler. ‘Mezara kadar böyle gidecek’ dedi Bahçeli”. Evet, MHP meselesi çok önemli. Erdoğan bugünkü konuşmasında yine MHP’ye teşekkür etti, buna özel olarak özen gösteriyor, belli. Şimdi siz MHP ile ittifâkınızı sâbitlediğiniz durumda yeni katılımların önünü de büyük ölçüde kesiyorsunuz ya da sınırlıyorsunuz. MHP ile bu ittifakla berâber AK Parti’ye birtakım Kürt kanaat önderlerinin, Kürt siyâsetçilerin gelmesi mümkün değil. Bugün DEM Parti’den seçilmiş olan bir belediye başkanı katıldı: Mehmet Begit, Şanlıurfa Birecik Belediye Başkanı. Ama ne oldu? Önce bağımsız oldu, bağımsız olarak geçti, ama DEM Partili. Bu belli ki kişisel bir beklentiyle olmuş bir şey. Ama onun dışında AKP’nin güneydoğuyu, Kürt meselesini büyük ölçüde HÜDAPAR’a havâle etmiş gibi bir durumu var. Halbuki bir zamanlar AK Parti, Güneydoğu’da Kürtler arasında çok etkili olabiliyordu; uzun bir süredir bu yok. Dolayısıyla MHP ile kurduğunuz bu angajman size hem Kürtlerden hem merkez sağdan ve merkez soldan katılımları büyük ölçüde kısıtlıyor, bunu söyleyebiliriz.

Mustafa Kamış: “Erdoğan parlamenter rejime dönemezse önümüzdeki seçim öncesi ve sonrası ülkede çeşitli menfî olaylar bekliyor musunuz?” Bunlar çok erken şeyler. Menfî olaylar hep olabilir. Erdoğan’ın bugün konuşmasında, demin söylediğim din, LGBT falan gibi konularda birtakım yeni sertlik mesajları gördük. Büyük bir ihtimalle önümüzdeki dönemde LGBT-İ konusunda birtakım yasal düzenlemelere falan da gitmeye çalışacaklar, öyle gözüküyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması çok önemli bir olaydı kadınlar konusunda, ama LGBT-İ konusunda getirilecek olan birtakım yasal düzenlemeler, yani yasaklamaya yönelik düzenlemeler, onun da ötesinde bir şey olur. Ama böyle şeylerle herhalde toplumdaki kutuplaşmayı sürdürmeye çalışacak belli ki.

“Abdullah Gül AK Parti’ye döner mi? AK Parti kuruluş ilkelerine döner mi?” İkisi de bence hayır. AK Parti’ye Abdullah Gül dönmez, Erdoğan da onu istemez. AKP kuruluş ilkelerine döner mi? AKP kuruluş ilkelerine dönerse, bugün AKP’de siyâset yapan, şunu bunu yapan çok sayıda kişiyi tasfiye etmesi, hattâ mahkemeye sevk etmesi gerekir. Bu olacak bir şey değil.

Muharrem Bey diyor ki: “Medyascope’un 10. yaşını kutlarım. Abone sayısını 400 bin yapmaya az kaldı. Yarın 400 bin aboneyle kutlayalım, yayını beğenmeyi unutmayalım, bağımsız yayıncılığa destek verelim”. Evet, 400 bin oluyoruz, olmak üzereyiz. Yarın inşallah olacağız; ama daha fazlasını da istiyoruz, onu söyleyelim.

Görkem Bey diyor ki: “Erdoğan’ın değişim söylemlerinin ne kadarı kendi fikri, ne kadarı danışman ve kabineden geliyor sizce? Partinin Erdoğan’a ayak uydurma oranı buna bağlı olabilir”. Bir gemi olayından bahsetti Erdoğan, izleyenler görmüştür. Türkiye’yi bir gemi olarak târif etti ve “Hepimiz aynı gemideyiz” dedi.  Her ne kadar orada muhâlefete birtakım lâflar söylediyse de –muhâlefetle birlikte hareket etmeyi falan–, ama bir diğer husus, bir gemi olarak baktığımız zaman AK Parti gemisi pek yol almıyor, Erdoğan bunun farkında. Son yerel seçimlerde bunu gördü. Dolayısıyla bir şeylerin değişmesi gerek. Ama burada şunu özellikle vurgulamak istiyorum: “Değişim” lâfını son dönemde Türkiye siyâsetine kim soktu? Ekrem İmamoğlu. Ne oldu? Mayıs seçiminin hemen ardından yaptığı konuşmayla, videoyla değişim istedi ve CHP’de ilk değişimi genel başkan değişikliğiyle yaptı. Ve sonra da bunun meyvesini aldılar, 31 Mart’tan çok ciddî bir zaferle çıktılar. Şimdi Erdoğan belli ki en fazla mesâfeli olduğu, en hazzetmediği Ekrem İmamoğlu’dan bu değişim lâfını alıyor. Yani burada bu olayın patenti ona âit değil. Tabiî ki değişimi herkes söyler; ama yakın târihimize baktığımız zaman, değişim denince akla Ekrem İmamoğlu ve CHP geliyor. Erdoğan onların gerisinde kaldı. Yani CHP, genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedince “değişim” dedi ve bir ölçüde gerçekleştirdi. Erdoğan şimdi yerel seçimleri kaybedince “değişim” dedi, bakalım başarılı olabilecek mi?

“Erdoğan değişmezmiş gibi yapar.” Evet, olabilir. Ama bir şeyleri değiştirmek istediği belli. Kendisi olmasa bile partide birtakım değişiklikler yapacak belli ki, yapmak istiyor. Tabiî buradaki mesele şu: İl başkanı Ali gitti Veli geldi, Ayşe gitti Fatma geldi ile olacak bir iş değil. Bunların birtakım vizyonları filan olması lâzım, değişik bakış açıları geliştirmeleri lâzım. Ama Erdoğan hâlâ en çok kendi güvendiği isimleri getirmek istiyor. Bir gençleştirme olacağı muhakkak, zâten bu belli bir süredir var. Ama şunu söyleyeyim açıkçası: AK Parti’de yaşanan gençleşmenin AKP’yi gençleştirdiğini görmedim. Yani genç isimlerle de siz yaşlı bir parti yapabiliyorsunuz.

Kerem Balaban: “Bu devşirmelerin amacı, AKP’nin hâlâ bir câzibesi olduğunu düşünürsek, özellikle belediye başkanlarından devşirmeler yapma tercihi ters tepkiye yol açmaz mı?” diyor Kerem Bey. Belediye başkanlarını aldınız, Yeniden Refah’a oy vermiş seçmenin seçtiği belediye başkanını şu ya da bu şekilde aldınız, bu ters tepmez mi? Şimdi ters tepme ihtimâli tabiî ki var. Ne zaman oldu? 31 Mart’ta oldu seçim. Kaç ay oldu? Yani şimdi siz A partisinden seçime girmişsiniz. Bağımsız girenleri anlarım. Partisi yoktur vs., sırtını bir yere dayamak ister, onları anlarım. Ama Yeniden Refah Partisi’nden –bir tâne de İYİ Partili var meselâ– seçiliyorsunuz, oradaki seçmenin oyuyla geliyorsunuz; ondan sonra da 2-3 ay sonra iktidâra gidiyorsunuz. Bunun açıklanabilir herhangi bir şeyi yok yani. Bu tamâmen transferdir. Yani sandıkta yapamadığını başka şekillerde yapmaktır. Nitekim Fatih Erbakan çok sert bir açıklama yaptı biliyorsunuz dün, yani bu transferlerin îlânından önce. Bunun “Millî irâdenin bir anlamda gaspı” olduğunu söyledi, çok da haksız sayılmaz.

Boran Bey diyor ki: “Partiler arası milletvekili transferlerine ne kadar sert söylemleri vardı bir zamanlar AKP’nin”. Bir zamanlar neler vardı daha? Yani Suriye politikası vardı, Suudî Arabistan politikası vardı, Birleşik Arap Emirlikleri politikası vardı, vs. vs.. Bunlar olur. Meselâ AKP biliyorsunuz Eskişehir’den bir transfer yaptı İYİ Parti’den. Hattâ onu Eskişehir’de belediye başkan adayı da gösterdi — bakın adını hatırlamıyorum. Sonra ne oldu? Açık arayla kaybetti. Demek ki transferle, devşirmelerle tek başına bu olmuyor. 

“Para kalmadığı için fazla adam devşirememişler” demiş Galip Bey. Bilemiyorum. Ama paradan ziyâde câzibesi yok. Yani şimdi Urfa’da Erdoğan’a çok yakın bir isimdi Kasım Gülpınar. Yeniden Refah’a girdi ve kazandı. Bayağı da uğraştılar AKP’liler kazanmak için, ama o kazandı. Şimdi de onu geri kazanmak için uğraşıyorlar. Şimdi Gülpınar’ın önünde ne seçenek var? Oyları eriyen bir AKP’ye geri dönmek mi, yoksa önü bir şekilde açık gibi duran Yeniden Refah Partisi’nde kalmak mı? Yani şimdi o meselâ geçmedi. Yarın öbür gün geçer mi bilmiyorum, ama geçmeyeceğe benziyor. Orada bir tercih var. Yani normal şartlarda Urfa gibi bir yerde bir belediye başkanının iktidar partisine geçmesi çok da şaşırtıcı olmazdı; ama geçmeyerek orada AKP’nin beklentilerini gerçekleştirmedi. Bakın, 13 tâne belediye başkanı var, bir tâne bile il belediye başkanı yok.

Hakan Bey diyor ki: “Yayın ismini şöyle evirirsek: ‘CHP, Erdoğan’ın değişim çağrısına etkili bir yanıt verebilir mi?’ ” CHP’nin AKP’nin dümen suyunda gittiğini kastediyorsanız eğer –ki ben böyle anladım, yanlış anladıysam özür dilerim– bu bana çok abartılı geliyor, böyle olduğunu düşünmüyorum. Zâten Erdoğan’ın bugünkü konuşmasının muhâlefetten bahsettiği bölümünü dinlerken, Erdoğan’ı bir iktidar partisi başkanı değil de ana muhâlefet partisi genel başkanı gibi hissettim açıkçası. Yani orada, muhâlefetin son yerel seçimdeki başarısının etkisinden hâlâ sıyrılamamış bir Erdoğan var.

İbrahim Küçükkara: “Ben muhâfazakarım diyen neyi değiştirebilir ki?” Muhâfazakârlıkta, bizdeki kasıt, esas olarak dinsel muhâfazakarlık; yoksa siyâsî anlamda bir muhâfazakârlık değil.

Özgür Heval Koçaş: “Geniş toplum kesimlerinin sorunları; demokrasi, ekonomi, işsizlik, sığınmacılar vb.. AKP bu sorunları çözemeyeceği için değişimin de mümkün olmadığı kesin” diyor. Evet, tabiî ki temel sorunlar üzerine getireceği politikalar, bunları hayâta geçirecek isimler, yeni vizyonlar vs. lâzım. Ama ne oldu meselâ? İstanbul’da Ekrem İmamoğlu karşısında gerçekten çok kötü bir sonuç alan Murat Kurum, yıllar sonra tekrardan bakan yapıldı. Şimdi o kadar bir mahâreti olsaydı İstanbul’da en azından o kadar fark yemezdi, değil mi? Yani İstanbul gibi bir yerde siz iktidar partisinin belediye başkan adayı olarak çıkıyorsunuz, net bir mağlûbiyet alıyorsunuz ve sonra bakan olarak ödüllendiriliyorsunuz. Ve bunu da yapan Erdoğan’ın kendisi. Dolayısıyla çok gerçekçi gözükmüyor.

“Transfer parası falan diyorlar.” Bu tür spekülasyonlara girmek benim tarzım değil, onun için geçiyorum.

Emin Kalyoncu: “Değişim sloganı, siyâsal partilerin halka yaptığı ucuz bir manipülasyon değil midir?” Emin Bey, olabilir; ama meselâ CHP bunu dedi, yaptı ve başarılı da oldu. Dolayısıyla o kadar da yabana atmayın.

Mithat Bey: “Cuma günü Can Atalay hakkında olumlu bir gelişme bekliyor musunuz?” Şimdi, değişme iddiasındaki bir AKP’nin burada Can Atalay’ın milletvekilliğini kabul etmesi gerekir; ama yapmayacaklar. Ve dolayısıyla da olumlu bir gelişme olmayacağa benziyor. Bunun ardından yine bir yığın şeyler söyleyecekler; “değişim” diyecekler, “çağı yakalamak” diyecekler ve dolayısıyla inandırıcı olmayacak.

“Vallahi yoruldum. 18 yaşımdan beri aynı parti ve aynı kişi ülkeyi yönetiyor. Yorulduk artık ve sıkıldık, yıldık, yeter” demiş Mert Kuzey. Eyvallah.

“Erdoğan’ın değişim çağrısı yaptığını düşünüyorsanız, ortada bir yanlışlık var demektir” diyor Özgün Doğan. Vallahi bunu söyledi, yani çağrı yaptı. Ama bu çağrı ne derece inandırıcı ne derece değil, bunu zamanla göreceğiz. Yani benim düşünmemle alâkalı bir şey yok, cümle olarak söylediği bu.

“Anayasayı takmayan pâdişahtan yetkili Maduro seçimle gitmedi, şimdi Venezuela’da lider. Ortada kaypak bir muhâlefet var, orada da kaypak bir muhâlefet var” demiş Murat Bey. Neyse. Venezuela örneği biraz farklı bir örnek. Şimdi Venezuela olayına girip iyice ortalığı karıştırmayalım.

“Tarîkatların yurtlarında tâcize uğrayan erkek çocukların hakkı savunuldu mu? ‘Bir kereden bir şey olmaz’ dediler. Holding CEO’larının videosu çıktı, ne yaptılar?” demiş Menderes Bey.

Faruk Avşar: “Bence MHP meselesi fazla büyütülüyor. Erdoğan, kendine lâzım olduğunda partner bulabilen ve değiştirebilen bir siyâsetçi. Kullanım süresi dolunca Erdoğan gerekeni yapar. Mesele iktidarda kalmak.” Evet, şu âna kadar öyle oldu. Çok değişik zamanlarda MHP’den de vazgeçeceği düşüncesi hâsıl oldu, ama vazgeçmedi. Vazgeçebilir. Ben de böyle düşünüyorum. Ama şu an îtibâriyle o âna gelmemiş, öyle gözüküyor.

“Ne adâlet kaldı ne kalkınma. Hukuka dönmeden hiçbir şey değişmeyecektir.” Evet, hukuka dönmeden hiçbir şey değişmeyecektir, çok doğru. Buna ben de imzâmı atıyorum. Öyle diyelim.

Ruken Hanım diyor ki: “Erdoğan kendisini Müslümanların lideri olarak görüyor ve AKP iktidârı giderse bu kesimin zarar göreceği gibi bir algı da yaratmaya çalışıyor. Müslümanların garantörü rolünü işleyecek gibi.” Evet, bunu hep yapıyor. Ama Müslümanların, dindarların tehdit altında olduğu yolunda bir şeyi bugünün Türkiye’sinde söylemenin hiçbir şekilde karşılığı yok. Önce bir tehdit yaratıp sonra garantör olmak. Nasıl olacak bu? Bakalım.

“Muhâlefet şimdiden kendi içinde kutuplaşarak AKP’ye çalışıyor.” Bu önemli bir husus, Murat Bey söylemiş. Son günlerde çok çıkıyor bu olay. Yani işte, “Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olursa İstanbul belediye başkanı kim olacak?” tartışması. “Ben fevkalâde hazırım” diyen bir Üsküdar Belediye Başkanı. Buna “kariyerist” diye cevap veren, Fatih’i kazanamamış ve şu anda belediyede önemli görevde olan bir bürokrat, vs.. Ya da işte, “Mansur Yavaş mı Ekrem İmamoğlu mu Özgür Özel mi?” tartışmaları vs.. Gerçekten çok garip yani. Bu izleyicimizin söylediği doğru.

Başak Zülfikar: “Bu değişim açıklamaları sizce gerçekçi mi? Normalleşme açıklamalarının üstüne katliam yasası çıktı.” — Sokak hayvanlarını kastediyorsunuz. — “Üzerine Instagram ve oyun siteleri kapatıldı. Can Atalay hâlâ içeride. Bu değişim neye doğru sizce?” Evet, sorun da bu. Yani değişimin illâki olumlu olacağı, ülkenin hayrına olacağı diye bir şey yok. Ama partisinin şu andaki durumundan Erdoğan memnun olmadığını açık bir şekilde ifâde etmiş durumda. Partide kongre sürecinde çok ciddî operasyonlar olacak, o gözüküyor.

“Erken seçim bekliyor musunuz? Bekliyorsanız ne zaman olur?” Vallahi bunu çok… Yani bir yıldan evvel seçim falan olmaz. Yani bilmiyorum açıkçası, gerçekten bilmiyorum. Bu konulara meraklı olan çok kişi var, ama ben açıkçası bilmiyorum.

“Sizce Erdoğan sonrası AK Parti’de en güçlü aday kim?” Nobody. Erdoğan’dan sonra AKP… Yani bu imkânsız bir şey, çok zor şu hâliyle bakıldığı zaman. Tabiî ki birileri geçer başına; ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Erdoğan’ın yapamadığını yapacak, AKP’yi tekrar birinci parti yapacak falan birisi gözükmüyor.

“Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve tek adam rejimiyle ne kadar bir değişim olabilir? Bu sistem değişmediği sürece bir değişimden söz edilebilir mi?” Muharrem Bey söylemiş. Gerçekten çok isâbetli bu. Erdoğan, “Ben değişmiyorum, sizi değiştireceğim” diyor sonuçta. Ama AKP’nin en önemli sorunu bence, Erdoğan’ın bu partiyi de tek başına yönetmesi, bir âile şirketi gibi yönetmesi. Buradan çıkmadığı müddetçe AKP’nin değişme ihtimâlini şahsen görmüyorum.

“Bürokrasiden gelen devlete-tapar tayfa başa belâ. Muhâlefetin önce bunlardan kurtulması gerekmez mi?” Vallahi bürokrasiden gelmeyenleri de gördük. Onun için çok şey yapmayalım, genellemeyelim.

“Belediyeleri çalıştırmayacaklar, anlaşıldı. Nereye kadar gider AKP sizce? Bu genel seçimde nasıl yansır AKP’ye? MHP sulardan serin de…” Hülya Hanım diyor. Belediyeleri çalıştırmak istemeyebilirler, ama bu ters teper. Ve belediyeler de öyle kolay bir şekilde teslim olacağa benzemiyor. Dolayısıyla böyle Erdoğan istedi diye olacak şeklinde bir önkabulü doğru bulmuyorum.

“AK Parti ciddî anlamda halktan koptu. Halktan kopan partilerin bir noktadan sonra artık geri dönüşümü mümkün olmuyor. AK Parti de bu duruma geldi.” Erkan Çağlar. Evet, kuruluşundan beri izlediğim AK Parti için çok doğru bir tespit olduğunu söyleyebilirim. Artık devletin partisi. Toplumun, halkın, milletin partisinden ziyâde devletin partisi. Ve ben hep söylerim, defalarca söyledim, tekrar söyleyeceğim: Eskiden, verenlerin partisiyken, şimdi alanların partisi hâline geldi. Vermekten çok, almak isteyen insanların partisi.

“AKP’nin kurucu doktrini ve kurucuları kalmadı.” Evet, AKP’den geriye pek bir şey kalmadı. Yani ilk kurulduğundan bu yana gerçekten çok değişti. İlk kurulduğundan bu yana bayağı değişmiş bir AKP var. Buradan tekrar geriye dönüş… Şimdi bâzıları bunu söylüyor. Ne deniyor? “Fabrika ayarlarına dönmek” falan. Bu hikâye, böyle bir şey olmaz, bu geçti artık. Ya da “Ali’yi, Veli’yi geri alalım tekrar”; ya da ne dediler? “Gelecek Partisi parti olarak katılacak.” Hattâ birtakım siteler bunu haber yapmışlar; bana soran izleyiciler, tâkipçiler oldu: “Ne diyorsunuz?” diye. Yani olacak gibi değil. Ben de “Bekleyelim görelim” dedim. Olmadı. Yani olabilir mi? Birileri böyle bir şeyler istiyor olabilir, ama böyle geriye dönüşler falan olacak hâli yok. Fabrika ayarları diye bir şey yok. İleriye yönelik ne söyleyebilir? Bugün Erdoğan’ı dinliyoruz işte; “Ne diyecek?” diye bakınca; LGBT-İ düşmanlığı, “Din elden gidiyor” ya da câmi cemaati ve câmiler falan… ne alâkaysa? Tekrar söylüyorum, hakîkaten ilginçti. Onu bir bulayım, o kısmı gerçekten çok şaşırtıcı bir şeydi.Bir dakika, Erdoğan’ın konuşmasının içerisinde arıyorum. Câmi cemaati… câmi cemaati tehdit altında… Nasıl bir tehdit altındaysa? Şaşırdım açıkçası. Yani bir “Din elden gidiyor” meselesi var; ama câmi cemaati meselesine nereden geldi, ne oldu? Diyor ki: “Açık söylüyorum; ezanla, bayrakla, câmiyle, câmi cemaatiyle derdi olan, bu değerlere husûmet besleyen, bu milletin evlâdı değildir. Bu milletin düşmanıdır, Türk’ün düşmanıdır ve en küçük müsâmaha göstermeyiz. Ezana, bayrağa, câmiye, Kur’an’a, câmi cemaatine, kutsal değerlerimize saldırmayı aklının ucundan geçirenin gözünün yaşına bakmayız.” Tekrar aynı şey geliyor aklıma. Yani Eskişehir’deki o gencin saldırısından hareketle mi yapıyor? Çok akıl alır gibi değil, böyle bir olay yok. Diyor ki: “LGBT sapkınlığına nasıl bakıyorsak, Türk ve Müslüman düşmanlığından beslenen ırkçı saldırganlığa aynı nazarla bakıyoruz. Bu ırkçı saldırganlıktan kastettiğim, Türk ve Müslüman düşmanlığından beslenen ırkçı saldırganlıklar.” Şimdi sığınmacı karşıtlarının dile getirdiği bir Arap karşıtlığı, Arap düşmanlığı var. Onu mu kastediyor acaba? Erdoğan bizi birazcık arkeolojiye sevk ediyor, ama bu “câmi cemaati ve câmiye saldıranlar, derdi olanlar” falan, bunlar çok garip şeyler. Önümüzdeki dönemde çok sık göreceğiz galiba bunları.

“Erdoğan tüm tuşlara basıyor” demiş Hakan Bey. Tüm tuşlara olmasa bile bayağı bir kısmına basıyor.

“Bayrak inmez, ezan susmaz söylemi…” Bunun artık bir karşılığı yok. Şimdi Erdoğan’a oy vermeyen insanların bir kısmı Yeniden Refah Partisi’ne veriyor meselâ. Yeniden Refah Partisi, “Bayrak insin, ezan sussun” mu diyor? Zâten bunu diyen kimse yok da… Hani böyle bir şey mi var? Yok. Tabiî ki bir retorik olarak bunu kullanacak, bunu anlıyoruz.

“Erdoğan, ‘Ekonomik krizi aşarsam, küçük de değişim yaparsam bu işi hallederim’ diyor. Bence yanılıyor.” Bir kere ekonomik krizi aşmak o kadar kolay olmayacak sizin de dediğiniz gibi. Küçük değişim… Erdoğan’a kalsa çok büyük değişim de yapar, ama eldeki insan malzemesi, şu bu, buna çok elverişlideğil. Bir diğer husus da, tekrar onu söylüyorum; burada parti içi demokrasi olmadan her şeyi kendisi belirlerken, bu işler böyle olmuyor. Yani kendisinin, iktidârını paylaşmaya râzı olması lâzım. Sorunun çözümü bu bana göre; ama Erdoğan bunu yapmayacak.

Evet, yavaş yavaş toparlayalım.

“ ‘Değişim’ dedi Erdoğan.” Bir şeyleri değiştirecek, ama bu değiştireceği şeyler yarasına merhem olacak mı, tekrar AKP’yi birinci parti yapabilecek mi? Şu hâliyle bakıldığı zaman bu söylemlerle çok mümkün gözükmüyor. Bakalım, tâkip edeceğiz.

Sizlere tekrar çok teşekkürler. Evet, 9. yaşımızı yarın îtibâriyle kutluyoruz. Bunu desteklerinizle yapıyoruz. Bugüne geldik, bundan sonra da sizin desteklerinizle devam edeceğiz. Bize abone olarak, sosyal medya hesaplarımızı tâkip ederek, yayınlarımızı beğenerek ve Patreon ve YouTube “Katıl” butonundan maddî destek vererek bizi daha güçlü kılabilirsiniz. Şimdiden hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.