Hatay – Samandağ’da imar planına aykırı ve ruhsatsız bir beton santrali kuruldu. Yerleşik ve sulak alanda kurulan santralin her tarafında tarım arazileri, 200 metre ilerisinde de okul var. Belediye tarafından mühürlenip yıkım kararı alınmasına rağmen santral aylardır gece gündüz çalışıyor.
6 Şubat depremlerin en büyük hasar verdiği Hatay’da, en çok etkilenen ilçelerin arasında Samandağ yer alıyor. Nüfusu 120 bine yakın ve ekonomisi tarıma dayalı ilçe, narenciye, maydanoz ve zeytincilik gibi çeşitli ürünlerini hem diğer ilçelere hem şehir dışına gönderiyor. Biberi ise Türk patentli olarak tescillenmiş durumda.
Kuruma aşamasında yanıltıcı bilgiler
Mahallelilere göre işletme, depremi ve seçim sürecini fırsat bilip kuruldu. Bu işletmeyi inşaat halindeyken polis ‘‘usulsüzlük’’ gerekçesiyle durdurmaya çalıştı. Fakat önceki dönemin belediye başkanı Refik Eryılmaz firmanın belediyeye müracaat ettiğini söyleyerek polis ekibini geri çevirdi. Şimdiki dönemin belediye başkanı ise konuyu araştırdıklarında firmanın bu konuda önceki belediyeye herhangi bir müracaatı ya da başvurusu olmadığını tespit ettiğini söyledi. Belediyenin zabıta ekibi ruhsatsız işletmeyi durdurmaya gittiğinde, ‘‘Biz işletme ruhsatını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan aldık, sizin bizi denetleme yetkiniz yok’’ yanıtını aldı. Belediye de bunun doğruluğunu bakanlığa sorduğunda, bakanlık ilgili işletmeye herhangi bir ruhsat vermediğini söyledi.
Birden fazla usulsüzlük ve sahte belge
Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçaylı, ilgili firmanın birden fazla usulsüzlük yaptığını söylüyor. Karaçaylı’ya göre, santralin hem yapı ruhsatı hem de işletme ruhsatı yok. Karaçaylı “Binalar imar planına aykırı yapıldığı için yapı ruhsatı yok, işletme de uygunsuz olduğu için Samandağ Belediyesi olarak ruhsatını vermedik” diyor.
Beton santralin inşaat işlemleri ve yapıların imarına önceki belediye döneminde başlandığını ve firmanın önceki dönemde hiçbir şekilde resmi başvuru belgeleri olmadığını vurgulayan Karaçaylı, kendi döneminde işletmeyi mühürlediklerini ve mühürledikten iki gün sonra firmanın ilk başvurusunu yaptığını söyledi. Başvurunun ‘‘yetersiz ve uygunsuz olması sebebiyle’’ inşaatların ruhsatını vermediklerini, firmanın daha sonra işletme ruhsatı için başvurduklarını ve belediyenin onu da vermediğini ekledi.
Karaçaylı’ya göre yapı mühürlendiği zaman ortada bir işletme ya da beton hazneleri yoktu. Binaları mühürlendikten sonra firma işletmeye devam etti. Bu sefer belediye, mührü kırdığı için firmaya ceza uyguladı ve savcılığa bildirdi. Sonrasında yıkım kararı aldı ve kararı firmaya tebliğ etti. Fakat tüm bu süreç boyunca firma işletmeyi kurmaya ve sonrasında çalıştırmaya devam etti. Üstelik kapasitesini arttırmak için başka adrese ait ÇED raporunu kullandı.
Mücadeleyi aylardır sürdüren halk, çocukları için endişeli
Hatay Büyükşehir Belediyesi ve Samandağ Belediyesi meclis üyesi Ferit Diker, Samandağ Belediyesi’nin aslında işletmeyi yıkmak istediğini ama bir türlü yıkmaya gidemediğini söylüyor. İşleten firmayı işaret ederek, ‘‘Bunların elleri uzun, nasıl çözüyorlar bilmiyoruz, yıkıma bir türlü yaklaşamadık’’ diye ekliyor. Diker, ‘‘Çocuklarımız bunun hesabını bize soracaklar’’ diyerek işletmeyi durdurmak için tüm yetkililere sesleniyor.
Mahalle sakinlerinden mücadelenin başında yer alan Mevlüd Oruç, işletmenin kuruluş aşamasında doğru açıklama yapılmadığını ve herkesten habersiz başladığını anlatıyor.
Oruç, “‘Petrol ofisi ya da futbol sahası açacağız’ şeklinde yanıltıcı bilgiler verdiler, ne zaman silolar yükseldi ki biz beton santrali olduğunu anladık ve karşı duruşumuzu başlattık” diye ekliyor.
Oruç, “kanser santrali” olarak adlandırdığı işletmenin dört mahallenin birleştiği noktada kurulduğuna ve on binlerce kişinin yaşamını tehdit ettiğine dikkat çekiyor. İşletmenin iki yüz metre ilerisinde de okulun olduğunu ve ‘‘zehirli tozların’’ sınıflara kadar gireceğini söylüyor. Oruç, ‘‘Çocuklar teneffüse çıkamayacak, sınıflara kadar toz girecek, pencere açamayacaklar’’ diyerek işletmenin öğrencileri, öğretmenleri ve çalışan herkesi tehdit ettiğini vurguluyor.
Çiftçiler ve tarım tehdit altında
Oruç, ayrıca işletmenin yanında seracılık, narenciye ve zeytinlik yapıldığını söylüyor. ‘‘Türkiye’nin en verimli toprakları buralar, yılda dört mevsim verimli topraklar. Bu beton santrallerinden yayılan toz, toprağı da verimsiz hale getirecek’’ diye ekliyor.
Mahallede 30 yıldır seracılık yapan Güney Saknılı, işletmeden çıkan kimyasal içerikli toz seralarının bitkilerin üstünde tabaka oluşturduğunu, bundan dolayı bitkilerin güneş ışığından yararlanamadığını ve dolayısıyla çiçeklenmediğini aktarıyor. Ayrıca seranın üstünde oluşan toz tabakası sera örtüsünü garantisinden önce yıprattığını ve maddi zararlara uğrattığını anlatıyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Saknılı, ‘‘Dünyada üretimin her gün ön plana çıktığı günümüzde, bu tür santrallerin bu kadar atıl durumda toprak varken neden yerleşimin, seracılığın ve okulun dibinde kuruluyor anlamıyoruz’’ diyerek işletmenin daha büyük zararlara uğratmadan önüne geçip başka yerlere taşınması için yetkililere sesleniyor.
Zehir soluyan mahalleliler kaygılı
İşletmeye iki yüz metre uzakta akraba ve ailesiyle yaşayan Muhittin Hamdanoğulları, evlerinde tozdan ve gürültüden normal yaşam sürdüremediklerini söylüyor. ‘‘Aylardır gece gündüz çalışan santraldan dolayı zehir soluyoruz’’ diyor. ‘‘Her yere şikayet etmemize rağmen, şu ana kadar netice almış değiliz’’ diye de ekliyor.
Üç çocuk annesi Türkan Fatmaoğulları hem okulun hem evlerin dibinde kurulan santrali çok yanlış buluyor. ‘‘Deprem yetmedi üstüne bu beton santralini diktiler. İleride benim çocuklarım sağlık sorunları yaşayabilir. Ben onlar için çok endişeleniyorum’’ diyor.
Mahalleliler adliyeye başvurdu, belediye ise ‘‘prosedürü uyguluyor’’
Mahalleliler işletmeyi durdurmak için aylarca mücadele ettikleri, farklı kurumlara başvuru yaptıklarını, defalarca basın açıklaması yaptıklarını ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını ifade ediyorlar.
Mevlüd Oruç, İlçe Milli Eğitimi, valiliği, kaymakamlığı, Samandağ Belediyesi’ni, Hatay Büyükşehir Belediyesi’ni ve karayollarını ‘‘Görevini yapmadıkları gerekçesiyle’’ savcılığa verdiklerini söylüyor. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın davacıları İdare Mahkemesine yönlendirdiğini, orada da dava açtıklarını ekliyor. ‘‘İdare Mahkemesi’nden sonucu bekliyoruz’’ diyor. ‘‘Ama İdare Mahkemesi kapatma kararını verse de adres yine Samandağ Belediyesi. Çünkü mahkeme işletmeyi yıkmaz, bu iş belediyenin işi, ama Samandağ Belediyesi bu yıkımı yapmak istemiyor, firmayı karşı almak istemiyor’’ diye ekliyor.
Samandağ Belediye Başkanı Karaçaylı ise bu iddiaları kabul etmiyor. Belediye olarak resmi hukuki prosedürü uygulamakla yükümlü olduğunu söylüyor. Başkan ‘‘hukuksuzluktan şikayet edip de hukuksuzluk yapamayız’’ diyor. ‘‘Evet orada kaçak bir işletme var ama haydi hurra gidip orayı yıkalım diye bir şey yok, yıkımı biz yapacağız ama önce resmi prosedürü hazırlamak gerekiyor’’ diye ekliyor.
Karaçaylı, işletme hakkında gereken tüm tutanakları tuttuktan sonra son olarak yıkım kararını aldıklarını, onu da firmaya tebliğ ettiklerini ve yıkımı gerçekleştirebilmek için otuz günlük itiraz süresinin dolmasını beklediklerini anlatıyor. ‘‘Yıkım kararımızı tebliğ ettik. Taşınmaması durumunda da yıkacağımızı çok net ve keskin bir dille bildirdik. Ama tekrar söylüyorum her şey aynı yere geliyor. Bunun bir hukuki süreci var, prosedürü var. Bizim tıkandığımız nokta orası. Biz de şu an o sürecin dolmasını bekliyoruz ve gerekeni yapacağız’’ diye ekliyor.
Uzmandan acil çağrı
Göğus hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Şule Taş Gülen, hava kirliliğin insan ve ekosistem sağlığını nasıl tehdit ettiğini anlatıyor. Dr. Taş Gülen’e göre, yüksek tansiyon ve tütün kullanımından sonra, bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümlerin üçüncü önde gelen nedeni hava kirliliğidir. Taş Gülen, hava kirliliğin her yıl sekiz milyon kişide erken ölüme yol açtığını, ve dünya popülasyonunun %92’sini etkilediğini söylüyor. ‘‘Kalp damar ve solunum sistemleri başta olmak üzere, ve özellikle çocuklarda ve astım hastalarında hava kirliliğinden etkilenmeyen organ ve sistem neredeyse yoktur’’ diye ekliyor. Hava kirliliğinden kaynaklanan hastalık yükü çok yüksek olduğunu vurgulayan Taş Gülen, Samandağ’daki beton santrali konusunda acilen harekete geçilmesi gerektiğini ve alınabilecek önlemlerle birlikte önlenmesi mümkün bir ölüm ve hastalık nedeni olduğu unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor.
Benekli Kaplumbağa’nın dünyadaki son yaşam alanı tehdit altında
Mevlüd Oruç, sulak alanda kurulan beton santralin aşırı su tükettiği için bölgenin suyunu kurutabileceğinden endişeli. Yalnız söz konusu sadece suyun kurutulması değil, bunula beraber dünyada son yaşam alanı Asi Nehri yatağı olan endemik Benekli Kaplumbağa’yı da yok etmekle tehdit ediyor. Takibini yapmak için Ege Üniversitesi’nden ve Avusturya’dan bilim insanların her yıl geldiği bu kaplumbağa, beton santralinden dolayı nesli adeta tükenebilecek.