Ankara Söyleşileri’nin konuğu İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz oldu. Poyraz, Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti Belediyelerine atanan kayyumları değerlendirdi. Sürecin başlangıcını normalleşme tartışmalarına götüren Uğur Poyraz, hem Cumhur İttifakı’nı hem de CHP’yi sert bir dille eleştiriyor.
31 Mart Yerel Seçimleri’nde CHP’nin birinci parti seçilmesinin ardından başlayan “normalleşme-yumuşama” dönemi kayyumlarla karşı karşıya kaldı. 1 Ekim’de Meclis’in açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışmasından sonra başlayan “yeni çözüm süreci” tartışmaları başka bir aşamaya geçmek üzere. Bahçeli’nin özellikle de Abdullah Öcalan’a PKK’yı lağvetmesi yönündeki çağrısı gündemde yerini korumaya devam ediyor. İYİ Parti, hem Bahçeli’nin çağrısına hem de “yeni çözüm süreci” tartışmalarına yüksek sesten tepki veren partilerin başında geliyor.
Ankara’dan siyasetçilerle gündeme ilişkin konular hakkında sürdüreceğimiz “Ankara Söyleşileri” devam ediyor. Bu bölümde İYİ Parti Genel Sekreteri ve Antalya Milletvekili Uğur Poyraz ile konuştuk.
- Önce Esenyurt hemen ardından Mardin, Batman gibi belediyeleri kayyum atandı. Kayyum meselesine nasıl yaklaşıyor İYİ Parti?
“Yılmaz Özdil’in ‘Al sana normalleşme diye’ bir sözü var. Normalleşmek vatandaşın sosyal hayatına, ekonomik hayatına, bütün demokrasinin, hukukun, adaletin, eğitimde, sağlıkta eşitliğin, eşit fırsat eşitliğin oluştuğu, kadınların öldürülmediği, çocukların taciz edilip öldürülmediği, hayvanlara eziyet edilmeyen bir ülke haline gelebilmektir.”
“Burada milli iradeyi, yani seçmen iradesini göz ardı etmeden bir tutum sağlanması lazım. Bu konuyla ilgili ne yaparsın? Önce belediye başkan vekilini koyarsın. Başkan vekili bu süreci devam ettirir. Eğer onun da terörle iltisakı varsa onunla da ilgili aynı uygulamayı yaparsın. Sonra belediye meclisi üyeleri arasından seçersin. Doğrudan kayyum atamak demek tüm belediye meclis üyelerini töhmet altına alan, hepsini terörle iltisaklı kabul eden bir tutumdur.”
Uğur Poyraz: “Bu bir sipariş terimidir. İrtibat ve iltisak istihbarat terimidir”
“İrtibat ve iltisak… Bunun özellikle altını çiziyorum. Üç yıl önce Türk Ceza Kanunu’muza derç edilmiş bir kavram. Bu bir sipariş terimidir. İrtibat ve iltisak istihbarat terimidir. Bununla ilgili bir görevden alma yapılacaksa, bu tabii bir anayasa değişikliği gerektiriyor ama şu an konumuz anayasa değişikliği olarak tartışmıyorum. Ama burada olması gereken, bunu İçişleri Bakanlığı’nın yetkisi dahilinde değil, İçişleri Bakanlığı’nın ve Adalet Bakanlığı’nın talebiyle Danıştay tarafından bir yargısal forma sokulması gerekli. Danıştay tarafından görevden alma işlemi kararının verilmesi üzerine her ay görevden alınan kişinin başvuru hakkı, bununla birlikte Danıştay tarafından da re’sen bunun her ay değerlendirilmesi lazımdır. Önerimizi söylüyorum.”
- Ankara Söyleşileri (1) | Çözüm sürecinin Adalet Bakanı Sadullah Ergin: “Yeter ki sorun çözülsün. Erdoğan aday olabiliyorsa Cumhurbaşkanı olsun”
“Bu sürenin de bir yılı aşmaması gerek. Burada adli ve idari personeli de hangi görev düşüyor? Eğer bir kişiyle ilgili onu görevden almaya yeteri kadar bilgi, belgeye sahipsen görevden aldın, görev aldıktan sonra iddianameyi düzenledin. Yargılamayı yaptın. Yargılamanın istinafını ve Yargıtay’ını da bitirdin. Bu oradaki seçmen iradesine saygının bir ayağı.”
“Bu seçmenin iradesine saygıyla alakalı bir durum”
“Bu sırada da, Danıştay tarafından alınacak bu karar sonrasında, bu süreçte başkan vekili görevlendirilir. Başkan vekilinden üç ay boyunca bu konu nihayete erdirilmezse, üç aydan sonra da belediye meclis üyeleri arasından biri seçimle getirilir, göreve konulur. Bu olayın olması gereken prosedür. Bu, seçmen iradesine saygıyla alakalı bir durum.”
“İstibdat dönemi oluşturmaya çalışıyorlar”
“Şimdi şunu dile getirmeye çalışıyorlar. ‘Efendim, hakkında bu kadar soruşturma olan adamı niye aday yapıyorsunuz?’ Bir süre sonra da şuraya doğru evrilecek. Bugün mesela sosyal medyaya baktım, Trend Topic’te OHAL yazıyor. Bunlar bilinçli, provokatif. Tekrar bir istibdat dönemi oluşturulmaya çalışıyorlar Türkiye’de. İstibdat dönemi. Çünkü AKP, olağanüstü hal şartlarını çok seviyor. AKP’nin bürokratları bunu çok sevdi, devletin demiyorum AKP’nin bürokratları, AKP’nin gölgesinde serinleyen, dinlenen yargı bunu çok sevdi. AKP gölgesinde kendi kendine kadrolaşan emniyetin bir kısmı bunu çok sevdi. Bir istibdat dönemi.”
- Kayyumların devamını bekliyor musunuz?
“Onu öngörmen mümkün değil. Çünkü bu iktidarın bir özelliği var. Bir eylem yapar, sonuçlarını ölçümler. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı, anketler üzerinden kararlarını koordine eden bir siyasi figür. Ölçümler üzerinden hareket eder. Hatırla, Van’da kayyum meselesini. Ağır ceza mahkemesinin yediği halt.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Van’da yaşanan mazbata olayı
“Adam gitmiş başvurmuş, temiz kağıdını, memnun haklarının iadesi kararını almış, adam buna layıktır, değildir, adam iyidir, kötüdür, terörle iltisaklı vardır yoktur onları tartışmıyorum. Ben bir usulü işlemden bahsediyorum. Ağır Ceza bu kararı alıyor, Ağır Ceza kararı aldıktan sonra savcı itiraz ediyor, savcının itirazını Adalet Bakanlığı’nca değerlendirmiyor, doğru buluyor, çünkü kitaba göre savcının itirazı da doğru Adalet Bakanlığı’nın verdiği karar da doğru. Kitaba göre diyorum, içerik olarak tartışmıyorum, usule göre. Sonra adam bu sırada seçime girmiş, kazanmış, mazbatasını alacak, vermiyorlar. Siz neyi vermiyorsunuz?”
“Dolayısıyla işin tamamı rezillik. Sonrasında adama mazbata vermediler. 24 saat sonra da mazbata verildi. Peki 24 saatte Van’ı ve İstanbul’u ve diğer illerdeki bu karışıklığın sorumlularıyla ilgili ne yapıldı? Var mı hakkında bir bilginiz? Şimdi bu, devlet aklının ve devlet ahlakının nasıl bizzat bu iktidar tarafından deforme edildiğinin, bu iktidarın bürokratlığına talip olanların, oturdukları makamların gereğini yapamama durumunun açık resmidir.”
- “Yeni çözüm süreci” tartışmalarına TBMM’de tek karşı çıkan partisiniz. Neden?
“Sayın Dervişoğlu çok net bir ifade kullanmıştır. Biz Kürt sorunu diye bir sorunu tanımıyoruz. Kürt’ün bir sorunu, Kürt’ün bir meselesi varsa bu sorun bu ülkede yaşayan her yurttaşın sorunu ve meselesidir. Bu aynı şekilde Türklerin bir sorunu. Dini, dili, mezhebi, etnistesi ne olursa olsun, bu ülkenin her bir yurttaşının sorunu bu memleketin sorunudur. Devletin sorunudur, kurumların sorunudur, siyasetin sorunudur. Burada hiç tartışmaya açacağımız bir alan yok.”
“Bu ülkede iki ayrım olabilir. Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlığı ya da Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı olmamak. Ayrımımız bu. Bunun dışında bir ayrımımız yok. Sayın Dervişoğlu bu konuya ilişkin tek tepki koyan ve tepkiden de ziyade gövdesini ortaya koyan, ‘Bizim cesedimizi çiğnemeleri lazım’ diyen tek siyasi liderdir. Bak altını çiziyorum, genel başkandır demedim. Liderdir. Çünkü bu refleks, Türk devletini, Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti’ni muhafaza etmeye dönük bir reflekstir. Bunu siyasetçilerin değil, bunu ancak liderler ortaya koyabilir. O yüzden çok anlamlıdır.”
Uğur Poyraz: “TBMM’nin kürsüleri terör örgütlerine seslenmenin yeri değildir”
- Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı TBMM’ye açıklama yapmak için davet etmesi çok tartışıldı. Bu çağrıyı siz nasıl karşıladınız?
“Bir geriye doğru bir bakalım. Sinyallere, mesajlara…Yapımcısının, yönetmenin, senaryosunun hepsinin aynı olduğu, tek elden çıkan, onun dışında da bütün aktörlerin ise kendilerine verilen senaryodaki replikleri, yine senaryodaki sıralamayla, akışla ifade ettikleri, bu repliklerin birbirini tamamladığı bir sahne. Sayın Bahçeli’nin grup toplantısındaki ifadelerinin hemen devamında aynı gün Sayın Özgür Özel’in grup toplantısında şöyle bir cümle var. ‘El arttırıyorum’ El arttırma ne demektir? El arttırma, ‘tecrtin kaldırılması, TBMM’ye gelmesi, Dem Parti’nin grubunda konuşma yapması ve TBMM’de Dem Parti’nin grup salonunda terör örgütüne seslenmesi’ ki TBMM’nin kürsüleri Türk milletine seslenmenin yeridir. Terör örgütlerine seslenmenin yeri değildir.”
“Hain ve cani organizasyonla Türk milletini eşitlersin
“Sen o kürsüyü terör örgütüne muhataplığın alanı haline getirdiğin zaman terör örgütü dediğin bu hain ve cani organizasyonla Türk milletini eşitlersin. Çünkü orada ancak Türk milletini seçtikleri olur. Bunu eşitleyemezsin. O yüzden ‘El arttırıyorum’ demek tüm bu söylediğim tecrit kalktı, meclise davet, dem grubunla konuşma, terör örgütüne dönük seslenme ve devamında umut hakkı. Şimdi bu beşini görüp ‘El arttırıyor.’”
- Peki bu açıklamaların, çıkışların, söylemlerin arka planında ne var? Nereden çıktı bu tartışmalar?
“Buradaki hikaye şu, Türkiye’ye 50 yıldır üç tane ana aks üzerinde ayrıştırılıyor. Ve buradan siyaset bezirganlığı yapılıyor. Üç ana kavram üzerinden. Herkes bu ekmeği yiyor. Sağ-sol, Alevi-Sünni-Türk-Kürt. 40 yıldır, 50 yıldır. Millet aya gitti, uzaya gitti. İnternet icat edildi, cep telefonu çıkartıldı. O oldu, bu oldu. Hala memlekette bu üç kavram üzerinde siyaset yapıyorlar.”
Uğur Poyraz: “Kendilerini sağın iki rengi olarak tanımlıyorlar. O zaman bunların sola ihtiyacı var”
“AKP ile MHP, biri milliyetçi kanattan, biri dindar kanattan… Kendilerini sağın iki rengi olarak tanımlıyorlar. O zaman bunların sola ihtiyacı var. Nakşi geleneğinden AKP ve MHP’nin seçmen ve teşkilat kadrosu olarak tanımlayalım. O zaman bunların ikinci ayrışma noktası olan Alev yoluna ihtiyaç var. Üçüncü hikayesi Türk-Kürt. Şimdi CHP ile tırnak içine söylüyorum, bu CHP’nin bütününü, teşkilatlarını, seçmenini, organizasyonun tamamını, örgütlerini kapsadığı anlamında söylemiyorum ama ben görünen fotoğraf olarak tanımlıyorum. Ve bu bir okuma, bir hüküm cümlesi içermiyor.”
“Normalleşme Özgür Özel ile midir? Yoksa AKP ile CHP arasında mıdır?”
“Aslında cevabını CHP vermeli. Normalleşme Sayın Özgür Özel ile midir? Yoksa AKP ile CHP arasında mıdır? En önemli problem cümlesi bu. Eğer siz Sayın Özgür Özel’in şahsında CHP ile bir normalleşme yumuşama aksına girdiyseniz ve bu şu ana kadar ki bahsettiğim anekdotlar, bunlar benim yorumum değil, ben tek tek hepimizin kamuoyunun gözü önünde cereyan eden olayları arasındaki illiyeti anlatıyorum. Eğer böyle tanımlıyorsanız o zaman siz Türkiye’deki yıllardır beslenilen siyaset bezirganları tarafından beslenilen bu Alevi-Sünni ve sağ-sol hikayesinde AKP, MHP ve CHP arasında yani bunun içerisinde resepsiyondaki Sayın Genel Başkanların nüktedan ifadelerini, kürsülerden birbirlerine olan o nezaketli tutumlarını da alt alta koyarak söylüyorum o zaman siz sağ-sol, Alevi, Sünni konusunu bir şekilde bağlıyorsunuz.
“Geriye ne kalıyor? Türk-Kürt. Bu konuyla ilgili de AKP Türk demekten imtina ettiği gibi, milliyetçiliği de kullanmaktan imtina ettiği için milli kelimesini kullanır. Çünkü geldikleri gelenek, milliyetçi kelimesini kullanmayı zul adleder. Yine Sayın Dervişoğlu’nun tespitinden yola çıkarak ifade etmeliyim. 1 Ekim’de Dem Parti’ye uzatılan elin, tokalaşma değil, el uzatma, elinle sahibinin Sayın Cumhurbaşkanı olduğuna ilişkin Sayın Genel Başkanımızın bir tespiti var.”
“Krizi çıkaran krizi yönetemez”
“Dolayısıyla burada uzatılan bu el olarak tanımladığımız zaman da üçüncü ayrışma noktası da Türk-Kürt hikayesi. Ki ben bunların üçünün de varlığını reddediyorum. Yurttaş olma, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk milletinin bir parçası yurttaş olma gibi bir kavram vardır. Kürtlerin sorunları, Kürtlerin meseleleri her seferinde terörle iltisaklandırarak başka bir yüksek tondan üstü örtülmeye çalışılıyor. Dinleriz. TBMM her şeyi dinleme, her şeyi konuşma, konuşulan her şeyde çözüm bulmaya yeridir. Ama siz parlamentonun yetkilerini gasp edip, bir parlamenter olmaktan, bir mebus olmaktan, bir milletvekili olmaktan doğan yetkilerinizi saraya bizzat rızanızla devrederseniz, parlamentoyu çözüm yeri olmaktan çıkarırsınız. Krizi çıkaran krizi yönetemez. Bu dünyanın kuralıdır.”
“Biz A şahsının ya da B şahsının siyasi kariyeri için konumlanmıyoruz”
- Özellikle de Esenyurt Belediyesi’ne atanan kayyumun yeni bir süreç başlattığı ve bunun sonunda asıl hedefin Ekrem İmamoğlu olduğuna dair bazı tespitler var. Bunlara katılır mısınız?
“Ben niyet okumayla uğraşmıyorum. Ben sonuçlarla ilgileniyorum. Hem Mansur Bey hem Ekrem Bey. Şu an birisi Ankara, birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları. Dolayısıyla başka bir siyasi partinin kendi iç dengeleri üzerinden bir konuyu yorumlamam ya da hem konvansiyonel hem de sosyal medyadaki yönlendirmeler üzerinden bir yorum geliştirmem doğru değil. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti kişiler üzerinden değil, kavramlar ve milleti merkeze alarak siyaset geliştirmek zorunda olan bir devlet geleneğine sahiptir. Biz A şahsının ya da B şahsının siyasi kariyeri için konumlanmıyoruz. Bu ülkenin her yurttaşı benim için kıymetli ve değerlidir. Ama aslolan Türk milletidir. Türk devletidir, Türk Cumhuriyeti’dir. O yüzden onun dışında kişilere indirgenmiş hiçbir konu İYİ Parti’nin gündemi ve önceliği olmayacak.”
- İYİ Parti bu süreçte neler yapacak. Özellikle de merkez vurgusu yapılıyor, Türkiye’nin bir merkez sağa ihtiyacı var mı? Partide bu süreç içinde milliyetçi çizgi daha mı hakim olacak?
“Merkez sağ dediğin kavram 80’lerin, 90’ların kavramı. 60’larda merkez sağ diye bir kavram yok. 70’lerde de yok. 80’lerden sonra oluşturulan bir kavram. Dolayısıyla burada İYİ Parti’nin hedeflediği şey merkez olmaktır. Bugün 6 Ok’tan bir tanesi milliyetçilik, doğru mu? 6 Ok’tan biri milliyetçilik olan bir partiyi milliyetçilikle tanımlamıyorsun.”
“Milliyetçilik, bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olmak, vatandaşlık bağıyla bağlı olduğun ülkenin ortak kültürünü, ortak geçmişini, ortak hatıralarını öncelemek, Türkiye’nin gelenek, örf ve adetlerini öncelemek ve millet olma şuur ve bilincini hayatının merkezine koyabilmek kabiliyetidir.”
Uğur Poyraz: “AKP, MHP ve maalesef CHP ile de aynı ülkeyi yaşamıyoruz”
“Türkiye’deki tüm ayrışma noktalarının taraflarının hassasiyetlerini dikkate alarak ülkenin yakıcı problemlerine çözüm bulabilme kabiliyetidir merkez olmak. X bir konuda Türkiye’deki sağ, sol, Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez bir problemde bu ekonomik kriz hepimizi yakmıyor mu? Bu adaletsizlik hepimizin kapısında değil mi? Bu ikinci sırf vatandaşı olma psikolojisi hepimizin omuzlarında değil mi? AKP ile aynı ülkede yaşıyoruz ama aynı ülkeyi yaşamıyoruz. MMHP ile aynı ülkede yaşıyoruz ama aynı ülkeyi yaşamıyoruz. Ve maalesef son bir yıldır CHP ile de aynı ülkeyi yaşamıyoruz.”
Uğur Poyraz: “Birinci sırada ihtiyacım olan şey adalet”
“Benim birinci sırada ihtiyacım olan şey adalet. Adalet deyince herkes mahkeme, cübbe, hakim falan zannediyor. Hayır. Senin çocuğun işe girerken benimki giremiyorsa bu bir adalet problemi. Sen kamu bankasından kredi alırken ben alamıyorsam bu bir adalet problemi. Senin geçiştirdiğin ekonomi modeli ya da tasarruf modeli vatandaşa bütün zamları sırtına yüklemekse bu bir adalet problemi. Devamlı ortaya çıkan devlete güven eksikliğinin ortaya çıkarttığı asayiş problemi ve bütün bunların sonucunda da Türkiye’de bir ahlaksızlık enflasyonu.”
“Bütün bunların hepsini bir araya koyduğun zaman, merkez siyaseti yaparken önce yakıcı problemleri alacaksın. Bunlar yakıcı problemleri değil, belli grupların ya da toplumun belli kesimlerinin problemleri merkeze taşınarak problem haline getiriliyor.”
Uğur Poyraz: “Bu planların tamamını başlarına geçireceğiz”
“Bu ülkede eğer 12 tane bebek ölüyor, 12 tane bebeğin ölümüne ilişkin üç Sağlık Bakanı halef-selef, birinin hastanesi, biri dönemin bakanı, biri dönemin İl Sağlık Müdürü şimdinin Sağlık Bakanı. Bu dönemlerin bakan yardımcıları, genel müdürleri, daire başkanları hiçbiri bir işlem görmezken Sosyal Güvenlik Kurumu dahil, onu da katıyorum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da işlem görmezken, bu konuya ilişkin hassasiyet gösteren bir avukat gözaltına tutuklama talebiyle sevk edildi. Bu avukat meslek hayatına babası Doktor Dursun Çiçek’in avukatlığıyla başlamış. Bir siyasi iktidar her seferinde pardon der mi? Ülkeyi evirdiklerin nokta bu. Bir istibdat dönemi peşindeler. Tekrar net olarak ifade ediyorum. Müsavat Dervişoğlu olduğu sürece, İYİ Parti var olduğu sürece, bu planların tamamını başlarına geçireceğiz.”
Erdoğan’ın yeniden adaylığı: “Bu tartışılacak bir konu değildir”
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeninde aday olabilmesi için bu tartışmaların yaşandığına dair görüşler de mevcut. Bunu nasıl yorumlarsınız?
“Böyle bir konu yok, böyle bir tartışma yok. Anayasal olarak da mümkün değil. Öleni diriltemeyeceğinize göre, ölmüş biriyle ilgili hangi konsültasyonu yapalım da yeniden doğduralım diye bir şey tartışamayacağınıza göre bu iş bitmiştir. Bu tartışılacak bir konu değildir. Bu konuyu konuşmamak ve yok saymak bu konunun gereğidir. İktidarın bu propaganda aygıtlarını ve propaganda diline, mahkum olmamak gerekiyor. Özgür iradeni ortaya koyacaksın. Yurttaş olarak birinci görevim bu. Bana dayatılanı kabul etmek zorunda değilim. Doğruyu savunmak zorundayım.”