Ankara Söyleşileri’nin bu bölümdeki konuğu, Yeniden Refah Partisi Sözcüsü ve eski bakan Suat Kılıç oldu. Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısından Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanlığı adaylığına kadar birçok konu konuştuk. Kılıç, hem iktidara hem de muhalefete sert eleştiriler yöneltirken, Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ın adaylığı hakkında, “Belediyeyi yönetemeyenlerin devleti yönetebilmesi mümkün değil” dedi.
Yeniden Refah Partisi, hem 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde hem de 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde kilit bir rol oynadı. Recep Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçilmesinde önemli pay sahibi olan Yeniden Refah Partisi yerel seçimlerde de azımsanmayacak bir başarı elde etti. Yerel seçimlerde yüzde 6,19 oy ile Şanlıurfa ve Yozgat gibi belediyelerin yönetimini kazanan Yeniden Refah toplam dört milletvekili ile TBMM’de de yer alıyor.
Ankara’dan siyasetçilerle gündeme ilişkin konular hakkında sürdüreceğimiz “Ankara Söyleşileri” devam ediyor. Bu bölümde Yeniden Refah Partisi Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç ile konuştuk. Kılıç, üç dönem AKP Milletvekili olarak TBMM’de siyaset yürütürken, 2011-2013 aralığında Gençlik ve Spor Bakanı olarak kabinede yer aldı. Kılıç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden adaylığına, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gürpınar’ın YRP’den istifasından CHP’ye kadar bir dizi konu hakkında Medyascope’un sorularını yanıtladı.
- Ankara Söyleşileri (1) | Çözüm sürecinin Adalet Bakanı Sadullah Ergin: “Yeter ki sorun çözülsün, Erdoğan aday olabiliyorsa Cumhurbaşkanı olsun”
- Ankara Söyleşileri (2) | İYİ Parti Genel Sekreteri Poyraz’dan kayyum çıkışı: “İstibdat dönemi oluşturmaya çalışıyorlar”
“Doğru olanı yaptık. Bundan sonraki seçimlerde de inşallah bu böyle olacak”
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı desteklediniz. Ancak yerel seçimlerde kendi adaylarınızla seçmenin karşısına çıktınız. “Kazandıran partiden kaybettiren parti oldunuz” şeklinde yorumlar yapıldı. Cumhur İttifakı’nı desteklediğiniz için pişman mısınız?
Geçmiş geride kaldı. Kaderde keşkenin yeri yok. “Dün dünde kaldı. Bugün artık yeni şeyler söylemek lazım” Mevlana’nın sözü. “Dündür, bugün bugündür” bu da Süleyman Demirel’in sözü. 14 Mayıs ve 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde Sayın Erdoğan’a kazandıranın Yeniden Refah olduğu konusunda AK Partililer dışında herkes hem fikir. Yerel seçimlerinde de AK Parti’ye kaybettirenin Yeniden Refah olduğu konusuna AK Partililer dışında katılan hiç kimse yok.
Dolayısıyla böyle bir paradoksal durum var ortada. Seçiminin ikinci turunda ve ilk turunda gerçekten Yeniden Refah Partisi bütün tabanı ve teşkilatı ile birlikte Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması için seferber oldu. Ama sanki bu hiç olmamış gibi AK Partili dostlarımız o günü yok saydılar. Yeni hesaplara, yeni ittifaklara, yeni seçimlere odaklandılar. Gelen yeni seçimde de Yeniden Refah Partisi “Biz kendi özgün kimliğimizde kendi bayrağımıza ve adaylarımızla seçime katılmak istiyoruz” dedi. Böylelikle bunun karşılığında da yüzde 7 oy aldık. Doğru olanı yaptık. Bundan sonraki seçimlerde de inşallah bu böyle olacak.
- AKP’de yerel seçimlerde “Yeniden Refah bizi destekler” algısı var mıydı? İttifaktan nasıl uzaklaştınız?
Biz Cumhur İttifakı’na o dönem bir seçimlik ittifak olarak baktık. Ama diğer bileşenleri, ilanihaye devam edecek bir ittifak olarak gördüler. Biz hükümetten bakan almadık. Devletten parasal destek almadık. Kadrolardan atama kontenjanı almadık. İşe adam almada herhangi bir işçi, memur kontenjanı almadık. Mülakatlarda sözü geçen bir siyasi parti değiliz. Herhangi bir şey söylediğimizde, dediğimiz zaten yapılmıyor. Dolayısıyla bu ittifak sadece seçim odaklı bir ittifaktı ve 14 Mayıs-28 Mayıs’la, yani iki seçimle, sınırlı kaldı. Ama vali, kaymakam atatanlar, Emniyet Müdürü ataması yaptıranlar, mülakatlarda kontenjan alanlar varsa onlar için tabii ittifakın daha farklı bir çerçevede cereyan etmesi söz konusu olmuştur.
Suat Kılıç, Şanlıurfa Belediye Başkanı’nın istifasını değerlendirdi: “Yolu açık olsun”
- Şanlıurfa Belediyesi’ni kazanmıştınız ancak başkan Mehmet Kasım Gürpınar partiden istifa etti? Bu süreç nasıl gelişti? Gürpınar’ın istifasında AKP’nin bir etkisi var mıydı?
Başkalarının etkisine açık olan siyasetçiler, suyun üstünde saman çöpü olmaya mahkûmdur. Bir büyükşehir belediye başkanlığını kazanan ismin, başka siyasi partilerin ya da siyasi figürlerin etkisine açık olmaması lazım. Daha yeni seçim kazandınız; seçim kazandıktan sonra, daha kırkınız çıkmamışken başka partilerin etkisinde kalıyorsanız kafanız karışık demektir. Mehmet Kasım Gürpınar’ın kafası karışık. AK Parti’yi bıraktığında MKYK Üyesi ve Genel Başkan Danışmanıydı. Bıraktı, bize geldi. Bizi bıraktığında, kazanmış Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı. Şimdi boşta, bağımsız, ne yapacağı belli değil. “Bu yükü ben üzerime niye aldım?” sorusunun cevabını arıyor. Burada, seçimi kazananın hem seçmenin oyuna ve iradesine sahip çıkması gerekir hem de kentin sorunlarını çözmeye odaklanması gerekir. Sayın Gürpınar bunu yapamadığı gibi partisine de bağlı kalamadı. Gerekçe aradı ama gerekçe de bulamadığından, ipe sapa gelir bir yaklaşım da ortaya koyamadı. Ne diyelim, bu dakikadan sonra yolu açık olsun.
- Gürpınar’ın tekrar Yeniden Refah’a katılma ihtimali var mı?
İhtimali yok artık. Deyim yerindeyse yap-boza dönüştü. Artık bunun herhangi bir yeni ilişkiyle çerçevelenmesi, şekillenmesi mümkün değil diye düşünüyorum.
Suat Kılıç: “Kayyum politikasını doğru bulmuyoruz”
- Esenyurt’a Mardin’e ve Batman’a peş peşe kayyum ataması yapıldı. “Kayyum siyaseti”ne nasıl yaklaşıyorsunuz?
Öncelikli olarak, kesinleşmiş bir yargı kararı olması lazım. Ya da bir belediye başkanı görevden alınıyorsa, yerine belediye meclisi içinden bir seçim yapılması lazım. Şimdi yeni bir kavram uydurdular: “Geçici görevlendirme.” Kimi görevlendiriyorsun? Vali ya da kaymakamları geçici görevlendirmeyle görevlendiriyorsun. Ama bu kayyum uygulamasının geçmiş sekiz, on yılına baktığımız zaman, görevlendirmelerin geçici değil, kalıcı olduğunu görüyoruz. Kayyum politikasını doğru bulmuyoruz.
Suat Kılıç: “Siz davet ettiğinizde meşru, başkasının belediye başkanı olduğunda gayrimeşru diye yaklaşamazsınız”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Belki de Esenyurt Belediye Başkanı hakkındaki iddialar ispat edilecektir. Belki de büyük bir suçlu profiliyle karşı karşıyayız. Ama geçmişine baktığımız zaman Meclis Başkanı olarak Sayın Cemil Çiçek’in, İçişleri Bakanı olarak Sayın Süleyman Soylu’nun, Genel Başkan olarak Sayın Erdoğan’ın kendisine davet yazıları var. Teşekkür mektupları var. Siz davet ettiğinizde meşru, başkasının belediye başkanı olduğunda gayrimeşru diye yaklaşamazsınız. Bunu da sineye çekebilmek mümkün değildir.
Bahçeli’nin Ahmet Türk hakkındaki sözleri
Öte yandan, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ten Sayın Bahçeli, “Kürt ağası” olarak söz ediyor. Saygın bir ailenin mensubu olarak bahsediyor. Kürt ağası dediğiniz, saygın bir ailenin mensubu dediğiniz ve geçmişte tutuksuz yargılanması için çağrılar yaptığınız bir belediye başkanı, terör örgütü üyeliğinden açığa alındı. Bunu neyle izah edeceksiniz? Dolayısıyla, bunlar çok büyük çelişkiler.
DEM Parti’ye tepki: Yargılanmayan hiç mi partiliniz yok aday gösterebileceğiniz?
DEM Parti siyasetini onaylamıyorum. Yargılanan isimleri inadına, kör parmağım kör gözüne sokar gibi aday göstermelerini doğru bulmuyoruz. Ey DEM Parti’yi yönetenler, yargılanan isimleri aday gösterdiğinizde, kazandıkları takdirde bunlar görevden alınacak ve yerine kayyum atanacak. Bunu hesaplamak çok mu zor? Yargılanmayan, hakkında terör örgütü üyeliğinden suçlama bulunmayan, hiç mi partiliniz yok aday gösterebileceğiniz?
- DEM Parti bunu sizce bilinçli mi yapıyor?
Bilinçli yaptıkları kanaatindeyim. Kayyum siyaseti DEM Parti’nin işine geliyor. Çünkü DEM Parti, “demokratik zeminde mücadele imkanımız yok” söylemini kullanmak istiyor. “Demokrasi limanında gemilerimizin demirlemesine izin verilmiyor” söylemini kullanmak istiyor. “Demokrasi tarlasından bize ekmek yok, soğan yok, patates yok; demokratik yollarla Kürt meselesinin çözümünde kat edilecek bir mesafe yok. Bak, işte gördünüz, sizin seçtiğiniz belediye başkanlarını devlet görevden aldı, yerine valileri, kaymakamları atadı.” Bu söylem, DEM Parti’nin işine gelen bir siyaset. Ancak DEM Parti, bile bile görevden alınacak isimleri belediye başkanı adayı olarak gösteriyor. İktidar da kayyum siyasetinin DEM Parti’nin işine yaradığını göre göre görevden almaya, kayyum atamaya devam ediyor. Bu tiyatro. Sahnede aynı, senaryo aynı. Aynı oyuncular marifetiyle senelerdir sergileniyor. Yazık olan halk iradesidir.
“Terör meselesiyle Kürt meselesi olarak gözetlenen mesele iç içe geçmiş bulunmaktadır”
- Yeniden Refah’ın Kürt sorununa ilişkin yaklaşımını nedir? Yoksa, MHP gibi “sadece bir terör sorunu” olduğunu mu savunuyor?
Yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan çıktı? Esasında bakıldığında Ortadoğu’da haritaları değiştirmeye, devletleri paralize etmeye, bölmeye, parçalamaya yönelik terörist faaliyetler serisi yaşanıyor. PKK’nın uluslararası terör örgütü listesine dahil edildiği yıllarda, PYD/YPG, PKK’nın yerine ikame terör örgütleri olarak faaliyetlerine başladılar. Eş zamanlı olarak DEAŞ, Boko Haram, El Kaide gibi terör örgütleri de dünyanın değişik coğrafyalarında faaliyet göstermeye başladılar. PKK’dan DEAŞ’a, terör örgütlerinin tamamının amacı, ulus devletleri sürdürülemez hale getirmeye yönelik “böl, parçala, yönet” politikasına paravan olmaktır, aparat olmaktır. Dolayısıyla, terör meselesiyle Kürt meselesi olarak gözetlenen mesele, iç içe geçmiş bulunmaktadır.
Temelde Türkiye’nin bir hukuk, adalet ve özgürlükler problemi vardır. Hukuksuzluk, adaletsizlik ve özgürlük sorunsalı Türk’ü de Kürt’ü de, inananı da inanmayanı da, liberali, sağcıyı, solcuyu aynı şekilde etkilemektedir. Devletin sopası, iktidarda kimin bulunduğuna bağlı olarak farklı bir kesimin tepesine inmektedir.
YRP’nin Kürt sorununa yaklaşımı
Türkiye’de bir etnisite problemi yoktur. Mesele, etnisite temelinde tartışılması gereken bir problem değildir. Mesele, Türkiye’de bir özgürlükler problemidir. Kürtçe’nin öğrenilmesinin önünde engeller varsa, bunlar kaldırılmalıdır. Zaten büyük ölçüde kaldırılmıştır. Güvenlik politikalarından kaynaklı bir özgürlük problemi varsa, bunun önüne geçilmelidir. İnanç temelli bir özgürlük problemi varsa, bunun önüne geçilmelidir.
Sadece etnik bir Kürt problemi olarak ele alınmaya başlandığında, varacağı yer belli değildir. Muhataplar da esasında filmin son sahnesine ilişkin bir yorum geliştirmemektedir. Bugün DEM Partili siyasilerle konuştuğunuzda, bir yere kadar bir şeyler söylüyorlar. Fakat ondan sonra kafalarını kaldırıp ufka doğru bakıyorlar. Fakat ufkun ardında dağ var, dağ kadroları var. Ufkun ardında dağ kadrolarından talimat alan bir siyasetin, Türkiye’de meşru zeminde yasal muhatap olabilmesi mümkün değildir. Yani bugün kayyumlardan şikayet edenlerin de, “Biz nerede hata yaptık?” sorusunu kendilerine sormaları kaçınılmazdır.
“Öcalan’ın TBMM’de muhatap alınacak bir figür olduğunu düşünmüyoruz”
- Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısı çok tartışıldı. Bahçeli sözlerinin arkasında durduğunu ifade ediyor. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz Öcalan’ın TBMM’de muhatap alınacak bir figür olduğunu düşünmüyoruz. Öcalan’ın TBMM’ye çağrılmasını yanlış buluyoruz. Kürsü DEM Parti’in olsa da nihayetinde TBMM’nin kürsüsüdür ve terörist başı Öcalan’ın TBMM’deki herhangi bir kürsüde yeri yoktur. Öcalan, silahların bırakılmasına yönelik bir çağrıda bulunacaksa, bu çağrıyı bir video mesaj yoluyla İmralı Adası’ndan da yapabilir. Umut hakkı vaadinde bulunmak… O halde TBMM’de tartışılmadan, toplumun görüşüne başvurulmadan, şehit ailelerinin rızası alınmadan, terörle mücadelede can veren, kol veren, bacak veren kahramanların görüşüne müracaat edilmeden umut hakkı vaadinde bulunmayı son derece yanlış bir yaklaşım olarak görüyoruz.
Suat Kılıç: Cumhurbaşkanının bu çağrıya ne kadar destek verdiği bilinmemektedir
Bununla birlikte gördüğümüz bir diğer şey daha var. Bu tür konularda tüpten çıkan macunu tekrar geri sıkıştırmak mümkün değildir. Macun tüpten çıktı. Bu tartışma artık Meclis’e gelsin, umut hakkı verilsin temelinde yapılan bir tartışmadır. Buna rağmen terör örgütünün dağ kadroları, “Yeter ki umut hakkından yararlansın, biz silah bırakmaya hazırız” dememişlerdir. Ve hatta demişlerdir ki, “Silah bırakın çağrısında bulunsa bile bunun kararını verecek olan o değildir. Bizleriz.” Dolayısıyla arkası olmayan, yarını bulunmayan, halkın aydınlatılmadığı, ne olacağını kimsenin bilmediği bir çağrıdan ibarettir. Fakat Sayın Cumhurbaşkanının bu çağrıya ne kadar destek verdiği bilinmemektedir. AK Parti’de de bu konuda kafaların karışık olduğu görülmektedir.
- Kimler mesela?
Kafalar o kadar karışık ki Sayın Erdoğan’ın etrafında kümelenen kalem erbabının bile sosyal medya üzerinden birbirine girdiği görünmektedir. Erdoğan’ın danışmanları bile hem fikir değilken toplumun hemfikir olması beklemelidir.
- Peki Bahçeli’nin çağrısının arka planında ne var sizce? İsrail’in Ortadoğu’da PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanabileceğini öngörüp içeride PKK’nın etkisizleştirilmesi gerektiğine dair bir görüş mevcut. Siz bu açıdan nasıl değerlendirirsiniz?
Dediğim gibi toplum aydınlatılmadı. Bu çağrının arkasında ne olduğunu bilmiyoruz. PKK’yla ilgili bir kaç yüz terörist kaldığına dair mesajlar yıllar önce verildi. Geçen yıllar boyunca da binden fazla terörist etkisiz hale getirildi. Devlet adamlarının beyanlarını ciddiye alacaksak, PKK bugün itibarıyla son kullanma tarihi geçmiş bitik bir terör örgütüdür. Hal böyle iken Türkiye’nin ulusal birliğini, bütünlüğünü PKK’nın silah bırakmasına bağlamayı devlet açısından bir zaaf olarak görüyoruz.
“Onların silah bırakması bağlı bütün unsurların da silah bırakması anlamına gelecek midir?”
40 yıllık mücadelede hedefler gerçekleşmedi mi ki terörist başının silahları bırakın çağrısına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çağrı PKK’ya mı yapılacaktır? PKK’yla birlikte PYD ve YPG’ye de yapılması mı amaçlanmaktadır? Bu çağrı yapıldığında silah bırakacak olanlar kimlerdir? Sayıları kaçtan ibarettir? Onların silah bırakması bağlı bütün unsurların da silah bırakması anlamına gelecek midir? PKK silah bıraktığı takdirde ABD ve müttefikleri tarafından silahlandırılmış bulunan YPG ve PYD güçleri de 130 bin silahlı militanına silahları terk ettirip teslim edecek midir? Yoksa PKK silah bıraktı derken Türkiye’nin mücadelesi PYD ve YPG ile mi devam edecektir? PYD, YPG tasfiye edilecek midir? Ancak edilmediği takdirde PKK’nın tasfiye edilmesi ne kadar anlam ifade edecektir. Bütün bunlar bir muamma.
“MİT Başkanı’nın Yeniden Refah Partisi’ni de bilgilendirme trafiğine dahil etmesi yerinde olacaktır”
İşin ilginç tarafı herkes konuşuyor, konuşması gerekenler susuyor. Kimdir onlar? Başta Sayın Cumhurbaşkanı. Millî Savunma Bakanı. İstihbarat birimlerinin başkanları, güvenlik güçleri. Elbette ki bürokrasinin konuşmasını beklemeyiz, siyasiler konuşmalıdır. Ama siyasette çıt yok. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Devlet bilgilendirirse elbette ki bugüne kadar açıkladığımız görüşleri gözden geçiririz. MİT Başkanı’nın CHP Genel Merkezi’ne brifing amaçlı gideceğinden bahsediliyor. Fakat bilgilendirilmesi gereken sadece ana muhalefet değildir. TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partilere MİT Başkanı’nın bilgilendirme yapması yerinde olacaktır. Bu anlamda görüşlerimizin gözden geçirilmesi önemseniyorsa MİT Başkanı’nın Yeniden Refah Partisi’ni de bilgilendirme trafiğine dahil etmesi yerinde olacaktır.
“Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı’nı gözünü daldan budaktan sakınırcasına koruyor”
- Söz konusu çağrı Erdoğan ile Bahçeli arasında krize neden oldu yorumları yapılıyor. Ancak henüz birkaç gün önce görüştüler. Bir dönem sizin de destek verdiğiniz Cumhur İttifakı’nın dağılabileceğini düşünüyor musunuz?
Cumhur İttifakı’nın iki lideri kolay kolay bir kavgaya tutuşmazlar. Fakat görünen o ki farklı fikirlerini kamuoyu üzerinden tartışmaya açtırıyorlar. Kamuoyuna tartıştırıyorlar ama kapalı kapılar ardında kendi aralarında bir orta yol bulacaklar. Lakin bu orta yol ne olacak? Sayın Bahçeli’nin çağrısına Sayın Erdoğan’ın katılması mı olacak? Sayın Erdoğan’ın sessizliğine Sayın Bahçeli’nin katılması mı olacak bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı’nı gözünü daldan budaktan sakınırcasına sakınıyor, koruyor. Ve Sayın Bahçeli’nin fitne fesat bulaştırmayın söyleminde de bu yansımayı rahatlıkla görebiliyoruz.
“AK Parti’nin MHP’ye dönüştüğünü düşünmüyorum”
- Siz de AKP’de önemli görevleri yürüttünüz? AKP’nin ittifak sonrası MHP’ye benzediği söyleniyor. AKP’nin yaşadığı değişim sürecinin nasıl anlatırsınız?
AK Parti’nin özgürlükçü politikaları yerini güvenlikçi politikalara terk etti. Bu bir gerçek. Burada tabii birçok parametre var. 2000 yıllarda AK Parti, Kopenhag siyasi kriterleri ve Maastricht ekonomi kriterleri çerçevesinde Avrupa Birliği’ne tam üyeliği müzakere eden bir siyasi iktidardı. Avrupa Birliği ile müzakerelerden sorumlu bir bakanlık vardı. Avrupa Birliği ile uyum paketleri çerçevesinde yargıda arka arkaya gerçekleşen reformlar yaşanmaktaydı. Kürtçe şarkı türküden liselerde ve üniversitelerde Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulmasına kadar. Arama kontrol noktalarındaki baskının azaltılmasından vatandaşlarımızın güvenlik güçleri eliyle evinde, iş yerinde rahatsız edilmesinin önüne geçilmesine varıncaya kadar. Ve tabii 2010’daki çözüm süreciyle taçlanan çok ileri adımlar vardı. AK Parti’nin MHP’ye dönüştüğünü düşünmüyorum.
MİT krizi, Gezi Parkı, 17-25 Aralık
Öte yandan arka arkaya bir takım olaylar yaşandı. 7 Şubat 2012’de bir MİT krizi yaşandı. Örneğin Haziran 2013’te Gezi Parkı olayları. 17-25 Aralık’ta bakanların ve başbakanın evine FETÖ’cü militanlar tarafından baskınlar düzenlendi. Arkasından FETÖ’cü mankurtların 15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsü girişimi yaşandı. Bütün bunlar güvendiğiniz dağlara kar yağdı yaklaşımından hiç kimseye güvenmeme yaklaşımına evrilmesine yol açtı.
Suat Kılıç: “AK Parti için çıkış kapısı güvenlikçi politikalarda değil özgürlükçü politikalardadır”
Özgürlük politikaların yerini güvenlikçi politikalar aldı. AK Parti için çıkış kapısı güvenlikçi politikalarda değil özgürlükçü politikalardadır. Çünkü nesil değişmektedir. Jenerasyonun değişmesiyle birlikte tercihler de değişmektedir. Ak Parti’ye oy veren geleneksel seçmen tabanının yerini her şeyi sorgulayan Z kuşağı ağırlıklı bir yeni seçmen tabanı almaktadır. Bu seçmen tabanımın temel mottosu özgürlüktür, hukuktur, haktır adalettir, demokrasidir, çoğulculuktur. Bu yeni nesil genç jenerasyonun direnç noktası da baskılardır, dayatmalardır, yaşam tarzlarına yönelik müdahalelerde bulunulmasıdır.
Suat Kılıç: “Muhalefetimizi ne CHP muhalefetiyle ne İYİ Parti muhalefetiyle özdeşleştirebiliriz”
- Yeniden Refah Partisi, AKP-MHP blokunun karşısında kendisini muhalefetin neresinde konumlandırıyor?
Yeniden Refah Partisi tam manasıyla bir muhalif parti. Muhalefetimizi ne CHP muhalefetiyle ne İYİ Parti muhalefetiyle özdeşleştirebiliriz. Biz siyasetimizi milliyetçi bir eksende tanımlamıyoruz. Yani, “Türkiye’de milliyetçilik karşıtı politikalar var. Dolayısıyla biz milliyetçi bir parti olalım. Din karşıtı politikalar var. Biz siyasal İslamcı bir parti olalım.” Hayır. Türkiye’de herhangi bir karşıtlığa göre reaksiyoner bir konumlandırma içinde değiliz. Hakkın hakim kılınacağı, mutlak adaletin sağlanacağı, gelir dağılımında ve yargıda adaletin tesis edileceği, ehliyetin, liyakatin önceleneceği, gençlerin kendisinin müreffeh bir ülkede adaletin ve hakkaniyetin sağlanacağına ilişkin tam bir inançla bir Türkiye’nin inşası arayışındayız. Reaksiyonel değiliz. Hatta aksiyoneriz.
“Erdoğan’ın görev süresinin düzenlemeyi amaçlayan bir anayasa değişikliği içinde yer almayız”
- Yeni anayasa tartışmalarına da değinelim istiyoruz. Bahçeli, Erdoğan’ın bir dönem daha aday olabilmesi için gerekli anayasa değişikliğinin yapılmasını istedi. Erdoğan’ın yeninden adaylığına nasıl yaklaşıyorsunuz?
Sadece Cumhurbaşkanının görev süresini düzenlemeyi amaçlayan herhangi bir anayasa değişikliği çalışmasında Yeniden Refah Partisi yer almayacaktır. Cumhurbaşkanının bir kez daha seçilmesi Türkiye’nin önceliği değildir. Çünkü son seçiminde Sayın Cumhurbaşkanı, ekonomide, hukukta ve sosyal hayatta kurtuluş vaat etmiştir ama kurtuluş reçeteleri gerçekleşmemiştir. Bugün Türkiye hâlâ bölünmeye dayalı güvenlikçi bir kabus senaryosu üzerinden yönetilmektedir. Bir buçuk yıl geride kaldı. Hâlâ bir umut yok, hâlâ bir çözüm yok. Fakat korkularla, kaygılarla Sayın Erdoğan’ın bu beş yılını tamamladıktan sonraki yeni bir beş yılında Türkiye’yi kurtaracağının sözü veriliyor. Bunu doğru bulmuyoruz.
“Yapmak isteyip de yapamadıkları ne var”
Askerim, polisin, jandarmanın, istihbarat kurumlarının da dahil olduğu güvenlik mekanizmalarından diledikleri adımı atabilecek, diledikleri inisiyatifi uygulatabilecek güce, yetkiye, iradeye, otoriteye sahip durumdalar. Yapmak isteyip de yapamadıkları ne var? Efendim, “bilmediğimiz bir yakın tehlike var” deniyor. Haberlere, olaylara, Meclis’e, yapılan bilgilendirmelere bakıyoruz. İktidar mensuplarının yüzlerindeki kırışıklıklara, çizgilere bakıyoruz. Yüzlerindeki tedirginlik ya da gerginlik ifadelerine bakıyoruz. Ancak doğrusu Türkiye’nin bugün yarın bir saldırıya maruz kalabileceğine ilişkin bir kaygıyı, bir endişeyi yüzlerinde okuyamıyoruz.
“Bahçeli’nin görüp bizim göremediğimiz ne varsa göremediklerimizle ilgili tarafımız bilgilendirilmelidir”
El falına mı bakmalıyız, kahve falına mı bakmalıyız? Yoksa getirip bize verecekleri bilgi dosyalarına mı odaklanmalıyız? Yarından tezi yok, Sayın Cumhurbaşkanının güvenlik bürokrasisini, muhalefetin bilgilendirilmesi ile ilgili görevlendirilmelidir. Sayın Bahçeli’nin görüp bizim göremediğimiz ne varsa, göremediklerimizle ilgili tarafımız bilgilendirilmelidir. Bununla birlikte, eğer yakın tehlike İsrail ise, ticaret doğrudan ve dolaylı yollardan da olsa kesilmelidir. Diplomatik ilişkiler neticelendirilmelidir. İsrail aleyhinde, Uluslararası Ceza Mahkemesi dahil olmak üzere tüm hukuk yollarına gidilmelidir. İsrail’le bilgi paylaşımı yapan üsler, hava üssü de olsa, radar üssü de olsa, ABD’nin istifadesinden de çıkarılmalıdır. Yani üsler kapatılmalıdır.
“Oylarımız yüzde yedi ile 10 arası bir banda oturmuş bulunmaktadır”
- Yerel seçimlerde yaşadığınız sıçramayı sürdürebilecek misiniz? Partinin örgütlenmesi ne durumda?
Tüm partilerle kesişen bir seçmen tabanımız var. Kesişmenin en fazla yaşandığı parti AK Parti, en az kesişmenin yaşandığı parti ise CHP. Doğu ve Güneydoğu’da DEM Parti ile kesişen seçmen tabanımız bulunuyor. İç Anadolu’da, Karadeniz’de ve batıda ise AK Parti ile kesişen bir seçmen tabanımız var. Aslında doğal olarak dindar, muhafazakar, milliyetçi, yerli ve milli gibi tanımlamalarla ifade edilen seçmen tabanı, Yeniden Refah’ın doğal seçmen tabanıdır. Geçmişte AK Parti’nin büyüdüğü yüzde 45’lere kadar Yeniden Refah Partisi’nin büyüme potansiyeli bulunmaktadır. Nitekim şu an görülen şudur ki Yeniden Refah Partisi bugün itibarıyla tüm anketlerde yüzde 7 ile 10 arası bir banda oturmuş bulunmaktadır.
“CHP’ye yönelik umutların kırılması ülke genelinde muhalefete yönelik umutları da etkiliyor”
- CHP uzunca bir aradan sonra ilk defa bir seçimde birinci parti oldu. Ancak hem kurultay süreci hem de Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesine baktığınız zaman CHP’yi nasıl görüyorsunuz?
CHP’ye yönelik umutların kırılması maalesef ülke genelinde muhalefete yönelik umutları da etkiliyor. CHP’nin doğru politikalar üretememesi, diğer bütün muhalif siyasi partilerin de toplum nazarındaki yerini ve değerini olumsuz yönde etkiliyor. Kurultay kaybeden eski genel başkanın gözü hala genel başkanlıkta. Bununla birlikte daha aylar önce seçilen Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlarının gözü seçildikleri koltuklarda değil. 2028’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı makamında. Fakat herkesin önündeki işe odaklanması lazım. Yemeğin bile bir sırası vardır. Yemek çorbayla başlar ara sıcaklarla devam eder. Ana yemek ve varsa tatlıyla noktalanır. Daha çorbaya başlamadan ana yemeğe odaklanmak zor bir yaklaşım.
Ankara’nın İstanbul’un ulaşım problemi varken, çöpleri toplanmıyorken, yollarında çamurlar, çukurlar varken asfalt sorunları yaşanıyorken, kentsel dönüşüm problemlerine el sürülememişken belediyeleriniz daha sosyal dokuyla hemhal olamamışken belediye başkanlarınız, Cumhurbaşkanlığı seçim yarışının tarafları haline gelmişse parti içindeki dinamikler iktidarla uğraşmak yerine birbirinin bacağına tekme atmakla meşgulse ‘kavgalı eve kız vermezler’ kimse kusura bakmasın.
Suat Kılıç: “Belediyeyi yönetemeyenlerin devleti yönetebilmesi mümkün değildir”
Partiyi yönetemeyenlerin devleti yönetebilmesi mümkün değildir. Belediyeyi yönetemeyenlerin de devleti yönetebilmesi mümkün değildir. Bunu bu kadar net söylüyorum. Efendim, ‘iktidar algı operasyonlarında’ bulunuyor, bulunabilir. Fakat İktidarın algı operasyonlarına karşı konser bütçeleri, festival bütçeleri, diğer harcama bütçeleriyle ilgili anında verilecek cevaplarınız yoksa algılar olguları şekillendirene kadar siz kendinizi ifade etmekten acizseniz bir belediyeyi yönetirken bile yönetim süreçlerine hakim değilseniz devleti yönetirken topluma hangi güveni vereceksiniz? Türkiye’de bir iktidar sorunu vardır ama Türkiye’de iktidar sorunundan daha büyük bir muhalefet sorunu vardır.
Bugün Türkiye’de iktidar aralıksız kazanıyorsa üç buçuk yıl sonraki seçimde yeniden kazanmaya yönelik olarak cumhurbaşkanına bir seçilme hakkı daha tanımak için anayasa değişikliği arayışlarında bulunabiliyorsa burada düşünmesi gereken muhalefettir. Yetersizliğin merkezinde muhalefet vardır, başta CHP olmak üzere.
“Cumhurbaşkanı adayımız Dr. Fatih Erbakan’dır”
- Olası bir erken seçimde Yeniden Refah Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olur?
Cumhurbaşkanı adayımız Dr. Fatih Erbakan’dır. Birinci turda bu nettir. Önceki seçimde bu ilan edildiği halde siyasetin dengeleri ve denklemi nedeniyle genel başkanımız imzalar toplanmak üzere olmasına rağmen adaylık hakkından feragat etmiştir. Sayın Erbakan, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde hakkından feragat etmeyecektir.
- Seçimler yine ikinci tura kalırsa siz iktidarı mı muhalefeti mi desteklersiniz?
Kazananının Yeniden Refah ve Erbakan olacağını düşünüyoruz. Henüz birinci turu yaşanmamış bir seçimin ikinci turuna dair yorumda bulunmayız.
- Peki AKP’yi destekleme ihtimaliniz olur mu?
Henüz birinci turu yaşanmamış bir seçimin ikinci turunu yorumlamayız.