Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması geçtiğimiz hafta yapıldı. Aralarında örgüt lideri olduğu iddia edilen Fırat Sarı dahil 22 tutuklu sanık ifade verdi. Davanın ikinci duruşması 26 Kasım’da yapılacak. Peki, ilk duruşmanın ilk altı gününde neler oldu, sizler için tüm ayrıntıları derledik.

Türkiye tarihinin en büyük sağlık skandallarından biri olarak adlandırılan Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması, İstanbul Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 18 Kasım Pazartesi günü başladı.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan bin 400 sayfalık iddianamede, 22’si tutuklu toplam 47 sanık yer alıyor.
İddianameye göre, sanıkların İstanbul’da 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bazı bebekleri önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ettirdikleri, bu süreçte bazı bebeklerin ölümüne neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia ediliyor.
Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması: Neler yaşandı?
Pazartesi günü saat 10.00’da başlayacağı açıklanan duruşma öncesinde adliye önünde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Sabahın erken saatlerinde adliyeye gelen basın mensupları yerlerini aldı ve gün boyu canlı yayın bağlantıları yapıldı.
Adliye önünde sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve siyasi parti yetkilileri açıklamalar yaptı. “Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler” yazılı dövizler taşıyan CHP ilçe örgütü üyeleri, “Sağlıkta özelleşme politikası bu puseti boş bıraktı” yazılı pankartları boş bebek arabalarının üzerine bırakarak açıklamalara destek verdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun bu davada sorumlu olduğunu belirterek görevden alınması ve yargılanması gerektiğini savundu.
Saat 10.00’da başlaması planlanan duruşma öncesinde, Yenidoğan Çetesi tarafından öldürüldüğü iddia edilen ancak dosyaya dahil olmayan bebeklerin aileleri, müştekiler ve basın mensupları salona girmekte zorlandı. Yaşanan arbede sonrası duruşma, gerekli düzenlemelerin yapılmasının ardından saat 11.30’da konferans salonunda başladı.
İzleyiciler Fırat Sarı’yı görmek için ayağa kalktı
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, salon üç bölüme ayrılmıştı. Ön kısımda mahkeme heyeti yer alırken, ortada sanıklar, sağ ve sol tarafta avukatlar, arka bölümde ise aralarında sanık ailelerinin de bulunduğu izleyiciler oturdu.
Salon içinde ve önünde polis ekipleri tarafından yoğun güvenlik önlemleri alındı. Sanıkların her iki yanında infaz koruma memurları yer aldı.
Sanıklar, elleri kelepçeli olarak salona getirildiğinde, Fırat Sarı’yı görmek için birçok kişi ayağa kalktı. Salonun arka sıralarında oturanlar, onu görmekte zorlandı. Daha önce basına yansıdığı gibi Fırat Sarı’nın peruk taktığı biliniyordu ancak duruşmada başının büyük bir bölümünde saç olmadığı görüldü. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Mahkeme başkanı sık sık uyardı
Mahkeme başkanı, duruşma disiplininin bozulmaması için sık sık uyarılarda bulundu. Avukat Ömer Kavili, belge okunmadan tutanak tutulduğu gerekçesiyle mahkeme heyetine tepki gösterdi. Ancak uyarılara uymadığı gerekçesiyle, mahkeme başkanının kararıyla salondan çıkarıldı.
Saat 13.53’te, mahkeme heyetinin sesi salonun arka tarafında duyulmadığı için duruşmaya ara verildi. Bu sırada SEGBİS’te yaşanan teknik sorun da giderildi. Altı gün süren duruşma boyunca verilen tüm aralarda, izleyicilerin tamamı salondan dışarı çıkarıldı.
Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması: Davaya katılma talepleri kabul edilmedi
Saat 15.00’te yeniden başlayan duruşmada, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve birçok ilden gelen baro başkanları hazır bulundu. Davada müşteki olmayan bazı mağdur ailelerinin avukatları, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin avukatları da davaya katılma talebinde bulundu.
Sanık avukatları ise katılma taleplerinin “doğrudan zarar görmedikleri” gerekçesiyle reddedilmesini istedi. Mahkeme başkanı, sanıklara “Söylemek istediğiniz bir şey var mı?” diye sordu. 22 sanık, “Yok” yanıtını verdi.
Kısa bir aranın ardından mahkeme heyeti, tüm katılma taleplerini “suçtan zarar görmedikleri” gerekçesiyle reddetti. Bu karar üzerine salondan tepki sesleri yükseldi.
Duruşmaya ailelerin büyük bölümü ve avukatları katılmadı
Duruşmada Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatları yer aldı. Ancak dosyada adı geçen 10 bebeğin ailelerinin tamamının avukatı bulunmuyordu. Edinilen ancak resmi kurumlarca teyit edilemeyen bilgilere göre yalnızca üç aile ve avukatları duruşmayı takip etti. Kaya bebeğin ailesinin avukatı İsmail Kılıç’ın, duruşmada sanıklara soru sorması dikkat çekti. Tutuklu 22 sanık yargılanırken, bazı şüphelilerin iki avukatı olduğu görüldü.
Öte yandan, kamu kurumlarını temsil eden bazı avukatlarla yapılan görüşmelerde, dosyada adı geçen ailelere ilişkin çok az bilgiye sahip oldukları anlaşıldı. Kamu kurumları adına davayı takip eden avukatların, çok sayıda sanığın olması nedeniyle tüm duruşmayı aynı kişinin takip etmediği ve avukatlar arasında dönüşümlü bir sistemin uygulandığı bilgisi alındı. Bu durum, bazı soru işaretlerini beraberinde getirdi.
Siyasiler davayı izlemek için duruşmaya geldi
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve eşi Dr. Sare Davutoğlu, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Derya Yanık ile üyeler, CHP Sağlık Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve farklı siyasi partilerden milletvekilleri davayı gözlemci olarak takip etmek için bu süreçte farklı günlerde salonda bir süre bulundu.
Tekirdağ Barosu gibi farklı illerdeki baroların başkanları da duruşmayı takip etti. Salondaki izleyici bölümünde basın mensupları dışında avukatlar, alanda çalışan kişiler de vardı.
Dinlenen ilk sanık Hakan Doğukan Taşçı
Duruşmanın ilk günü, 11 hastanenin hasta takibini yapan hemşire Hakan Doğukan Taşçı hakim karşısına çıktı. Mahkeme başkanının “Savunma yapacak mısın?” sorusuna “Evet” yanıtını veren Taşçı, savunmasına birkaç iddiayı kabul ettiğini belirterek başladı. Ancak, “Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum” dedi.
Taşçı, ifadesinde bilirkişi raporunun telefon tapeleri üzerinden yazıldığını savundu. Bazı evraklarda oynama yapıldığını itiraf ederek, “Şikâyetler dikkate alınmadı. Nasıl oluyor da denetlemeden sorun olmadan geçiyor? Neden sorumluluk hemşirelere yükleniyor?” dedi.
Taşçı, “Hastanelerin büyük bölümünde gece doktor bulunmuyor. İlacı ne kadar kullanırsan SGK’dan o kadar fazla para alıyorsun. İlaçlar fazlaydı, Fırat Sarı ile konuştuk. İlaçların çöpe gitmemesi için satılmasını önerdim, o da onay verdi” dedi. Ayrıca, 4-5 bin TL arasında komisyon aldığını belirtti.
Taşçı, doktor olmadığı zamanlarda bebeklere müdahale ettiğini itiraf ederek, “Entübasyon işlemini doktor yapmalı ama doktor olmadığında yaptığım oldu” dedi, yoğun bakım doluluğunun hastanelerin gelirini artırdığını söyledi. Gece bebekler kötü durumda olduğunda doktor yerine kendisinin arandığını söyledi. Ayrıca, hastane yönetiminin bir hastanın ölüm saatini ileri bir saat olarak göstermesi için talimat verdiğini iddia etti.
Hasta üzerinden komisyon alınıyor
Taşçı ve diğer sanıklar, mahkeme başkanı, savcı, heyet üyeleri ve avukatların sorularını yanıtladı. Hastanelerde “işletme” olarak ifade edilen uygulamaları anlatan Taşçı, hastanelerin sözleşmeler yaptığını ve yoğun bakım doluluk oranının artırılmasıyla komisyon alındığını belirtti. Örgütlü bir yapı olmadığını savunan Taşçı, herkesin bireysel olarak “iş çevirdiğini” öne sürdü, “Hastaneler denetimlerden çok çabuk geçiyor” dedi.
Taşçı, Dr. Şeyhmuz Çelik’in kaşesinin hemşireler tarafından kullanıldığını söyledi. “Üç kez ilaç sattım” diyen Taşçı, bebek ölümlerinden sorumlu olmadığını iddia etti. Taşçı ayrıca, CİMER’e yaptığı şikayetlerin dikkate alınmadığını belirtti. Sanık avukatı, müvekkilinin suçsuz olduğunu belirterek tahliye talebinde bulundu.
Saat 21:00’da sona eren duruşmanın ardından sanıklar, elleri kelepçeli olarak cezaevine gönderildi.
Duruşmanın ikinci günü katılım düştü
Duruşmanın ikinci gününde katılımın düşmesiyle davaya olan ilgi azaldı. Saat 10:00 olarak belirlenen başlama saati 10:30’a kaydı. Sanıklar ve avukatlar için yoklama alındıktan sonra, 11 hastanenin hasta takibini yapan hemşire Hasan Basri Gök hakim karşısına çıktı. Mahkeme başkanının “Hasta yatışları uzun muydu?” sorusuna, “Normalden uzundu” yanıtını verdi. Bebek başına hak ediş alındığını anlattı.
Mahkeme başkanının, tapeleri okuduktan sonra “Mehtap’a ‘Bebeği öldür’ demişsiniz” sorusuna Gök yanıt vermedi. Opera bebeğin ölümünün fark edilmemesinin nedenini açıkladı. Dosyaların epikrizlere uygun şekilde düzenlendiğini söyledi. Tapeleri okuduktan sonra başkanın açıklamasıyla ilgili soruya da yanıt veren Gök, “Fırat Sarı’nın belirlediği basamaklar vardı, denetim olunca düşürüyorduk” dedi. Fırat Sarı’nın geniş bir çevresi olduğunu belirtti. Kaya bebek için ise, “Gece doktor olsa yaşardı” sözlerini kullandı. Sanık avukatı ise tutuksuz yargılanma talebinde bulundu.
“CİMER’e şikayeti ben yaptım, tutuklandım”
Aranın ardından Duygu Hastanesi’nden hemşire Deniz Korkmaz hakim karşısına çıktı. Korkmaz, “Hakkımda somut delil yok. Bu davayla ilgili CİMER’e şikâyeti ben yaptım ama şimdi tutuklanan da ben oldum” dedi. Mahkeme başkanı, bir tapeyi okuyarak, “Devleti soymak, milleti soymaktan şereflidir” ifadesinin nedenini sordu.
Korkmaz, “Kurtlar Vadisi diye bir dizi var, ünlü bir replik. Bakarsanız görürsünüz” yanıtını verdi. Dr. Dursun Eryılmaz’ın kaşesinin her yerde kullanıldığını belirtti. Hastane yönetimlerinin bilgisi dahilinde işlemlerin yapıldığını dile getirdi. Korkmaz, “insanları para olarak görenler karşı” diyerek CİMER şikâyeti yaptığını ifade etti ve suç işlemediğini savundu. Avukatı, sorumluları ortaya çıkardığı için müvekkilinin tahliyesini istedi.
“Bebek katili değilim”
Heyetin karşına çıkan hemşire Hüseyin Günerhan, Reyap Hastanesi’nde Fırat Sarı ile tanıştığını belirtti. “Bebek katili değilim, örgüt diye bir şey yok, örgüt üyesi değilim” diyen Günerhan, başhekimlerin de sorumlu olduğu savundu.
600 TL’ye alınan ilaç 1000 TL’ye satılıyordu
Ambulans şoförü Hüseyin Gündüz, savunmasında Curosurf adlı ilacı 600 TL’ye aldıklarını ve 1000 TL’ye sattıklarını söyledi.
Hasta sevk işlerini yürüttüğü iddia edilen 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanı Fehmi Alperen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ambulans şoförü olduğunu ve 17 yıldır bu görevde çalıştığını belirtti. Hakan Doğukan Taşçı’nın kendisini doktor olarak tanıttığını söyledi, “Tarafıma iletilen suçlamalar iftiradır” dedi. Alperen, Kaya bebekle ilgili olarak, iddianamede adı geçen kişilerle konuştuğunu ve “Hastane yetkilileri ve doktorlarla görüşerek bir şey yapmadım. Bebek geldiğinde hamileydi ve İstanbul’da kamu hastaneleri ile özel hastaneler de yer bulamamıştı. Bu yüzden dört saat bekledi. Sonra Güney Hastanesi’ne gitti” şeklinde konuştu. Alperen’in avukatı, müvekkilinin tahliyesini talep etti.
Mağdur ile sanıklara bağırarak tepki gösterdi
Duruşmanın üçüncü gününde salonda daha az kişi vardı ve büyük bölümü basın mensubuydu. 10.10’da başlayan duruşmada hakim karşısına ilk çıkan TRG Hospitalist Hadtanesi’nde hemşire olan Cansu Akyıldırım oldu.
“Aktarılan paralar motivasyon için”
Öğle arası verilen molada mağdur ailelerden bazıları sanıklara tepki gösterdi. Bir kişi, “Kızımı 2020’de öldürdün” diye seslendi, bir diğeri ise bağırarak bir bebeğin öldüğünü söyledi. Sanıkların olduğu alandan ise “Dört yıl neden sustun?” denildi.
Akyıldırım, savunmasında birçok hastanede görev yaptığını belirterek, “Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Ben maaşlı bir çalışanım, bunun dışında ailemden maddi destek alıyorum. Örgüt ya da çeteye üye olma suçlamasıyla ilgili böyle bir yapının olduğunu düşünmüyorum ve kabul etmiyorum” dedi.
Mahkeme başkanı, tapelerde geçen “şirket danışmanlığını” sordu, Akyıldırım ise durumu “hasta danışmanlığı” olarak açıkladı. Başkan, hesap hareketleri ve para transferleriyle ilgili soru yöneltmeyince Akyıldırım, “Hastanede maaşlı çalışanlar var. Ekibe motivasyon amaçlı gönderilen paralar var. Medisence şirketinden Fırat Bey, bana aylık toplu bir para gönderir, ben de hemşirelerin kıdemine göre dağıtırdım. Ben sadece motivasyon amaçlı dağıtıyordum. Durum bundan ibaret” cevabını verdi.
“Fırat Sarı ile 3 yıl ilişki yaşadım”
Başkan, tapeleri okuyarak, “Epikriz değiştirme ile ilgili konuşmalar var. Ne diyorsun?” diye sordu. Akyıldırım, “Böyle bir konuşmadan haberim yok. Ben yazan kişi değilim, yazılanı sisteme atan kısmındayım, yazma yetkim yok” dedi.
Başkan, “Neden konuşmalarda ‘Epikrizleri değiştirelim, Cansu’yla iletişim kuralım’ ifadeleri var?” diye tekrar sordu. Akyıldırım, “Formatı atarlarsa sisteme atarım ama benim değiştirme yetkim yok” diye yanıtladı. Akyıldırım, Fırat Sarı ile ilişkisinin olduğunu belirtti ve “Üç yıldır ilişkim vardı. 2021-2023 yılları arasında, 2019’da tanıştık.” dedi. Akyıldırım, maaşların düşük olduğu için para verildiğini söyledi ve epikriz değişimi ile ilgili bilgisi olmadığını belirtti. İfadenin sonunda sanık avukatı, “Adalet istiyoruz, Bakırköy’de yargıçlar var, demek istiyoruz.” sözlerini kullandı. Mahkeme Başkanı ise gerçeğin ortaya çıkması için ellerinden geleni yaptıklarını vurguladı. Akyıldırım, savunmasında kendine güvendiği izlenimi vermeye çalışan bir konuşma yaptı. İzleyiciler arasında üzgün olduğu yönünde bir hava yaratmadı. Eski sevgilisi Sarı’yı suçlayan sözler söylemedi. Hiçbir sorumluluk üstlenmedi, bebeklerin hayatını kaybetmesi konusunda başkalarını sorumlu tuttu.
Tapede “Ölüyor mu? Ne yaparsa yapsın” sözleri için “zerzeniş” yanıtı
Diğer sanık, hemşire Çağla Durmuş ise, “Herhangi bir örgüte üye değilim, örgüt olduğunu düşünmüyorum. 13 yıldır bu işi yapıyorum, hiçbir hastayı ihmal edecek davranışta bulunmadım, bir sürü borcum var; dolandırmış olsam çok daha fazlası olabilirdi” şeklinde savunma yaptı.
Başkan, hastane dolabındaki ilaçları sordu, Durmuş, ihtiyacı olan hastalar için kullanıldığını söyledi. Başkan, tapeleri okuyarak bebek ölümlerini sordu, Durmuş ise “Hastayı ihmal edecek davranışta bulunmadım” yanıtını verdi. Telefon konuşmasında geçen “yakalarlar” ifadesi için dosya eksikliklerinden bahsettiğini dile getirdi. Entübe edilen bebek ve değiştirilen epikriz raporları için “Rapora uyumlu olmayan” dosyalar olarak açıkladı. Başkan, bebek ölümlerine yönelik tapelerde geçen ifadeleri okudu, “Ölüyor mu, ne yaparsa yapsın, ben bırakıyorum” sözlerini aktardı. Çağla Durmuş ise, “Zerzenişte bulunuyorum. ‘Düşünmeyi bıraktım’ anlamında. Hastayı değil, düşünmeyi bıraktım. Hastanede malzeme sıkıntısı vardı, gergindim” dedi.
“Fırat Sarı kazanç için bebekleri entübe etti”
Durmuş, Fırat Sarı’nın kazanç sağlamak için bebekleri entübe göstermesini istediğini söyledi. Durmuş, avukatların sorularını da yanıtladı. Bebeklerin kilosunun düşürülmesi için bir şey yapılmadığını, olanlar konusunda hastane yönetiminin bilgisinin olup olmadığını bilmediğini ve ifadelerinin zerzeniş olduğunu savundu. Sanık avukatı, iddianamede adı geçen Karakoç bebekle ilgili Adli Tıp Raporu olduğunu belirterek suçlamaları kabul etmediklerini söyledi. Durmuş, savunması boyunca bebeklerin ölümünde ihmali kabul etmeyen konuşmalar yaptı.
Sanık Fırat Sarı’ya tepki gösterdi, jandarma ayırdı
Duruşmaya ara verildiği sırada sanıklardan biri Fırat Sarı’ya tepki gösterdi. İkili arasındaki tartışmayı jandarma ayırdı. Fırat Sarı başka bir sanık sandalyesine geçti.
“Kameralar söküldü”
Hemşire Damla Atak, savunmasında herkesin birbiri ardına dedikodu yaptığını ve iş çevirdiğini anlatarak, “Örgüt olduğunu düşünmüyorum; varsa üye değilim” dedi. Yoğun bakımda kameraların olduğunu belirten Atak, “Kaya bebekten önce mi sonra mı bilmiyorum, ama kameraların çıkarıldığını biliyorum” diye konuştu. Başkan, iddianamede yer alan bebek ölümüne yönelik tapeleri okudu ve görüşünü sordu.
Atak ise, “Ben orada olsaydım problem değişmeyecekti, bebek yine eks olacaktı; beni arasalardı vicdanen giderdim” dedi. Kaya bebeğin ölümünden sorumlu olmadığını ve suçlamaları kabul etmediğini söyledi. Bebeğin akciğerlerinin kanadığını anlatan Atak, müdahale edecek doktor olmadığını belirtti. Daha sonra yenidoğan konusunda uzman olmayan bir doktorun geldiğini ve bebek için yapacak bir şey olmadığı yönünde bilgi verdiğini dile getirdi. Avukat, “Bebeğin durumu kötüyse nasıl bırakıyorsun?” diye sordu. Atak, “Acil bir müdahale olmadığı için bırakıp gittim” dedi. Hemşire Atak, bebeğin hastanede daha fazla gün yatırıldığına dair bilgisi olmadığını söyledi. Atak, yaptığı savunmada bazı sorulara net yanıtlar vermedi. Yenidoğan servisinde kameraların söküldüğünü söylemesi oldukça dikkat çekiciydi ancak nedeni konusunda net bir fikri yoktu.
Doktor elindeki kağıtta yazanlara bakarak savunma yaptı
Savunma yapan Rıza Keykubad’ın doktor olduğu; ancak eşi Hilda Keykubad’ın diplomasını kullanarak Güney Hastanesi’nde yetkisi olmayan bir bölümde çalıştığı iddia ediliyor. Keykubad, savunmasını elindeki kağıttan okudu; ancak arada başını kaldırarak hakimin sorularına kağıda bakmadan yanıt verdi. Bu süreçte avukatlar arasında mevzuata yönelik tartışmalar yaşandı.
Keykubad, özetle 20 yıla yakındır doktorluk yaptığını söyledi. Dosya ile ilgisinin olmadığını; ancak yargılandığını ve mağdur edildiğini belirtti. Kendisine ait bir muayenehanesi olduğunu vurgulayarak, Kaya bebeği hiç görmediğini, bebeğin ölüm tarihinde eşiyle birlikte hastanede olmadığını ifade etti. Keykubad, hakkında herhangi bir tape bulunmadığını savundu, üç hemşirenin kendisi hakkında konuştuğunu, adının geçtiğini; ancak onlarla aynı ortamda bulunmadığını dile getirdi. Kimseden para almadığını söyleyen Keykubad, ağır hakaretlere maruz kaldığını anlattı.
“Bebeğin babası elinde bisküvi kutusuyla morgdan bebeği alıp 1,5 saat taşıdı”
Keykubad savunmasında, “10 yaşında oğlum var, 7 aydır tutukluyum, tahliye olmak istiyorum” dedi. Bu sözlerin ardından mağdur aile avukatı, “Sanık, 10 yaşında çocuğu olduğunu belirterek durumu ajite etmeye çalışıyor. Kaya bebeğin babası, bebeği morgdan bisküvi kutusuyla alıp 1,5 saat boyunca taşımak zorunda kaldı” dedi. Keykubad, Kaya bebekle ilgili “Fişini çekersin” demediğini ve kendisine iftira atıldığını savundu. Keykubad, yaptığı savunmada kendinden emin bir tavır sergiledi; ifadelerinde tıbbi terimler yer aldı. Bebeğin ölümünden sorumlu olmadığını ve yasadışı iş yapmadığını vurguladı.
Mevzuata aykırı davranan kişilere işlem başlattığını anlatıp sorumluluk almadı
Hasta Haklarından Sorumlu İdareci Emine Avcı, hayatını kaybeden bebeklerin ailelerine sabır dileyerek söze başladı. “Suçlamaları kabul etmiyorum. Kesinlikle örgüt üyesi değilim. Yargılanmaktan üzüntü duyuyorum” dedi. Avcı, konuşması boyunca yaşananlardan sorumlu olmadığını savunan bir yaklaşım sergiledi. Mahkeme başkanının telefon konuşmalarına yönelik sorularına, sorumluluğu olmadığını ve bazı konularda bilgisinin bulunmadığını belirterek yanıt verdi. Yaşanan olaylardan hastane yönetiminin bilgisinin olmadığını ileri sürerek kendisinin başlattığı yasal işlemleri anlattı. Avcı, savunmasında yönetici olarak üzerine düşen görevleri yerine getirdiğine dair açıklama yaptı ancak sorumluluk üstlenmedi.
Merakla beklenen savunmada “konuşmak istemiyorum” yanıtı
Çete lideri olduğu iddia edilen Fırat Sarı’nın çalıştığı Reyap Hastanesi’nde çalışan hemşire Mehtap Sayar’ın ifadesi de merakla bekleniyordu. Tutuklu sanık Sayar, savunmasına herhangi bir örgüte üye olmadığını söyleyerek başladı. Hastanede işletme yapılmadığını ve Fırat Sarı’ya bağlı olmadan çalıştığını belirtti. Mahkeme başkanının para hareketlerini sorması üzerine Sayar, düşük maaşlara dikkat çekerek “motivasyon ücreti” aldıklarını savundu. Başkanın, “Bebeği öldür” yönündeki tapeleri (Gök’ün “Mehtap öldür şu bebeği” ve kendisinin “Öldüreceğim de, öldürsem de dert” demesi) okuması ve bunu sorması üzerine Sayar, şu yanıtı verdi:
“Sıkıntılı bir bebek hakkında, sıkıntılı bir konuşmadır. Bunun sosyal medyada ve basında psikolojik baskısını yaşadım. Bu konuda konuşmak istemiyorum.”
“Bilmiyorum, hatırlamıyorum” sözleriyle verilmeyen yanıtlar
Sayar, tapelerde geçen ifadelerle ilgili birçok kez “Bilmiyorum” ve “Hatırlamıyorum” şeklinde yanıtlar verdi. Başkanın “Cevaplamak zorunda değilsin” diyerek sorduğu Hasan Basri Gök ile sevgili olup olmadıkları yönündeki soruya, aralarında flört olduğunu ancak ilişkinin adının konmadığını söyledi.
Sayar, ilaç satışı konusunda bilgisi olmadığını; ancak ilaçların tek merkezde toplandığına dair bilgisini paylaştı, komisyon almadığını ifade etti. Ayrıca Sayar hastaların uzun yatış süreciyle ilgili fark edilen ve sonradan düzeltilen bir durum olduğunu savundu. Sayar, telefon konuşmalarında geçen “uygunsuz” ifadelerin, denetimlerde rahatsız olduğu durumları kastettiğini belirtti. Sayar, bebeklerin aç bırakıldığı yönündeki konuşmalarla ilgili ise herhangi bir bilgisinin olmadığını savundu.
Sorumluluk üstlenmeyen savunmada başkasında suç arayan konuşmalar
Avukatların sorularını da yanıtlayan Sayar, “işletme” denilen yapıya bağlı olmadığını ve para talep etmediğini dile getirdi. Sayar, Fırat Sarı’nın hastane üzerinde karar verici olduğunu vurguladı, epikriz yazımı, basamak düşürülmesi ve bebeklerin ölümü ile ilgili yetkisinin olmadığını savundu; suçlamaları kabul etmedi.
Savcıyı tehditle adı geçen hemşireye savunma yaptı
Davanın beşinci gününde Hemşire Tuğçe Toptemel hakim karşısına geçti.
Toptemel, ailelere başsağlığı dileyerek sözlerine başladı. Hakan Doğukan Taşçı’nın kendisini doktor olarak tanıttığını ve gece doktoru olmadığını itiraf etti, Opera bebek için narkotik ilaçlar verildiğini anlattı. Toptemel, bebeğin öldüğünün sonradan fark edildiği iddiasını kabul etmedi ve sorumlu olmadığını savundu. Toptemel ifadesinde, nasıl doktor gibi hareket edildiğini satır aralarında anlattı. Başkan, “6 aylık bir bebeği yenidoğan servisine alıyor musunuz?” diye sordu. Toptemel ise bunu sorguladığını söyledi. Toptemel, “Vicdanım rahat. Ben bebeği yaşar şekilde teslim ettim” diye konuştu, hastanelerdeki malzeme eksikliğine vurgu yaptı.
Toptemel’in savunmasında, sorumluluk üstlenen bir tavır yoktu; tapeler olmasına rağmen suçlu olmadığını dile getirdi.
Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması: Üst düzey isimler sevk zincirini anlattı
Örgüt yöneticileri arasında yer aldığı iddia edilen 112 ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, hasta yönlendirmesi yapmasından kaynaklı maddi kazanç elde ettiğini itiraf etti. Sevk zincirini anlatan Özdemir, tıp merkezlerinden yapılan sevki anlattı. Ardından Özdemir, “Tüm kamu hastaneleri arandıktan sonra, yer bulunamazsa özel hastaneler aranır. Burada ‘çeteleme listesi’ devreye girer. Listedeki hastane hangisiyse sıra ondadır. Bu süreç, o hastanenin kabul etmesi durumunda gerçekleşir” dedi.
Özdemir, “İstanbul dışında çalışan 112 nakil biriminde çalışan personelin ifadelerinin alınmadığını görüyorum” diyerek iddianamedeki eksik noktaya değindi. Özdemir, yenidoğan dışında yetişkinler için de yönlendirme yaptığını vurguladı, çevresi olduğu için özel hastaneleri bulduğunu savundu. Başkanın “Sen hastaların taburcu olmamasını niye istemiyorsun? Seni neden ilgilendiriyor?” sorusuna yanıt veren Özdemir, “Hastanelerde boşluk var mı yok mu diye bunaldığım zamanlar oluyordu” diye konuştu. Hasta sevki için 40-50 bin TL aldığını söyledi.
Dört bebek ölümünde sorumlu tutuldu, sorumluluk kabul etmedi
Dört bebeğin ölümünden sorumlu tutulan Dr. Dursun Eryılmaz, sanık kürsüsüne getirildi. Sanık avukatı, Sağlık Bakanlığı’ndan soruşturma izni alınması gerektiğini belirtti, ancak heyet savunma alınmasına karar verdi. Bebek ölümleri için gerekli müdahaleyi yaptığını anlatan Dursun, medya tarafından linç edildiğini dile getirdi. Dursun, Süleymanoğlu bebek için, “Hatırlayamadığım bir bebek” dedi. Dursun, maaşını aldığı şirketin Fırat Sarı’ya ait olduğunu, tutuklamaların ardından öğrendiğini savundu.
Adı iki numaralı isim olarak geçiyor
Yenidoğan Çetesi’nin iki numarası olarak gösterilen Dr. İlker Gönen, duruşmanın beşinci gününde hakim karşısına çıktı. Gönen için 582 yıl 9 aya kadar hapis cezası talep ediliyor. İlker Gönen, savunmasında Fırat Sarı’nın kendisini aradığını, özel hastanelerin yenidoğan ünitelerinde doktor ve hemşire çalıştırmakta zorlandıklarını ve hasta bulmak için aracılık ettiklerini anlattığını belirtti. Gönen, bu teklifi kabul ettiğini söyledi. Karakoç bebeği beslemediği için suçlandığını ifade eden Gönen, bebeğin ölümünü bağırsak yırtılması ve akciğer-beyin hasarına bağladı. “Bebek katili” olarak anıldıklarını ve meslek örgütlerinin kendilerine sahip çıkmadığını dile getirdi. Gönen tapeler üzerinden uzman görüşü yazıldığını vurguladı ve medyayı suçladı.
Sanık avukatı ise 10 bebek ölümü için suçlanan kişilerin tek bir otopsi raporuyla yargılandığını söyledi, uzman raporu için, “Bu 26 sayfalık rapor çöptür” dedi. İlker Gönen, savunmasında kendinden emin bir şekilde konuştu ve medyanın eliyle katil ilan edildiklerini savundu, bebekleri öldürmediğini vurguladı.
Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması: Fırat Sarı son sırada ifade verdi
Pazartesi başlayan duruşmada, 5 gün boyunca 21 tutuklu sanığın ifadesi alındı. Cumartesi günü ise çete lideri olduğu iddia edilen ve 582 yıla kadar hapsi istenen Fırat Sarı, hakim karşısına çıktı. Hafta sonu olmasına rağmen katılım ilk günkü kadar yoğun değildi, ancak ilgi biraz artmıştı. Herkes, Sarı’nın ne diyeceğini merak ediyordu.
Fırat Sarı’nın savunma yaptığı gün, duruşmada çok sayıda sanık ailesi hazır bulundu. İddianamede adı geçen iki bebeğin ailesi de duruşmaya katıldı. Ancak, duruşma öncesinde ve sonrasında kendileriyle konuşma talebimi kabul etmediler.
Ses tonunu hiç yükseltmedi
Sarı, 6 gün boyunca sakallarını sık sık sıvazlayarak diğer sanıkları dinledi. Hakim karşısına çıktığında, üzerinde kışlık kareli bir gömlek ve kot pantolon vardı. Hakim karşısına geçtiğinde yanında herhangi bir not bulunmuyordu. Ses tonu normal ve sakindi; konuşması boyunca ses tonunu hiç yükseltmedi. Konuşma sırasında, dikkatle dinleyen ifadesini bozduğu ve güldüğü anlar oldu.
Kişisel düşüncelerini anlattı, sağlık sistemini eleştirmedi
Fırat Sarı, savunmasında kişisel düşüncelerine sıkça yer verdi. Heyete kendisini iyi bir insan olarak tanıtmak istedi ve güven vermeye çalıştı. Duygusal konuşmalar yaptı; örneğin, 15 yaşındaki çocuğunu arayan birinin, “Baban iyi bir insan” dediğini, çocuklarının ise korktukları için okula gidemediklerini anlattı. 10 bebeğin ölümünde baş sorumlu olarak gösterilmesine rağmen, “iyi bir doktor” izlenimi oluşturmaya çalıştı. Konuşmasının satır aralarında diğer sanıkların karakterlerine yönelik analizler de vardı. Ancak, bebek ölümlerine neden olan sağlık sistemini eleştiren veya sorgulayan bir ifadede bulunmadı.
Hastane sahipleri için itirafta bulundu
Sarı iddianamedeki bazı suçlamaları kabul etti. En dikkat çekici ifadelerinden biri, yaşananlardan hastane sahipleri ve yöneticilerinin bilgi sahibi olduğu yönündeki itirafıydı. Savcı, bu konuda net bir yanıt alabilmek için büyük çaba harcadı. Fırat Sarı’nın mahkeme üzerinden verdiği örneğe savcı, “Benim üzerimden örnek verme” diyerek uyardı. Fırat Sarı, savunması boyunca “çete lideri” imajı çizen bir üslup ve davranış sergilemedi.
Çapraz sorguda sanıklar zorlandı, yanıt veremedi
Tutuklu sanıkların 6 gün boyunca yaptığı savunmalarda dikkat çekici noktalar vardı.
Mahkeme heyeti, telefon konuşmalarında geçen ifadeleri her sanığa sordu. Sanıkların savunmalarında, “bilmiyorum” “hatırlamıyorum”, “saçmalamış”, “bunaldığım zamanlar oluyordu”, “sitem ediyordum” gibi belirsiz ve sorumluluktan kaçan yanıtlar sıkça yer aldı. Bazı sanıklar konuşmalarına ailelere başsağlığı dileyerek başladı, ardından kendilerini anlatarak suçsuz olduklarını savundu. Sanıkların büyük bölümü, “bebek katili” olarak anıldıklarını dile getirerek medyayı suçladı ve yargı kararı olmadan hüküm verildiğini vurguladı.
Çapraz sorguda bazı sanıklar zorlandı; sorulara kendinden emin şekilde yanıt veremediler. Mahkeme başkanının tapeleri okuyarak sorduğu sorulara yanıt veremeyenler de oldu ve açıklama yapmakta güçlük çektiler. Sanıkların ifadelerinde pişmanlık veya üzüntü içeren bir tavır görülmedi. Hiç kimse bebek ölümlerinde sorumluluk üstlenmedi ya da örgüt üyesi olduğunu kabul etmedi. Tüm konuşmalarda kilit isim Fırat Sarı’ydı. Savunmalarda tıbbi terimler sıkça kullanıldı. Hemşirelerin ifadelerinde, doktor gibi hareket ettiklerini ima eden detaylar vardı. Ayrıca, aldıkları ücretlerin düşük olduğunu, bu yüzden iş ilişkisi kurduklarını anlattılar. Gece doktor bulunmadığına dair itiraflar da dikkat çekti.
Kamu görevlilerine ve denetimlere yönelik sorular çok yetersizdi
Ailelerin avukat sayısı neredeyse bir elin parmaklarını geçmiyordu. Davaya müdahil olan kamu kurumlarının avukatlarının soruları yetersizdi ve sistemi sorgulayan sorular sorulmadı. Sanık avukatları ise müvekkillerini yaşananlardan sorumlu tutmayan bir savunma stratejisi izledi. Özellikle bazı sanık avukatlarının tecrübeli olduğu ve daha etkili savunma yaptığı gözlemlendi.
Mahkeme başkanı, savcıya kıyasla daha sakindi. Ancak savcı, sanıklardan net yanıtlar almak için zaman zaman baskıcı bir tavır sergiledi ve diğer heyet üyelerine göre daha sert bir tutum sergiledi. Heyet üyelerinin yaş itibarıyla orta yaş ve üzeri olduğu, tecrübeli oldukları ve dosyayı ayrıntılarıyla bildikleri anlaşılıyordu.
Sağlık sistemi sorgulanmadı
Yenidoğan Çetesi davasında en dikkat çeken noktalar, sorulan ve sorulmayan sorular oldu. Sanıklar, devlet hastanelerinden yapılan sevkleri anlattı. Ancak, iddianamede adı geçen 19 hastane dışında da bebeklerin başka hastanelere gönderildiği iddiası ve çeteyi ortaya çıkaran savcının tehdit edilmesi gibi önemli konular yeterince derinlemesine sorgulanmadı. Ayrıca, çete lideri olduğu iddia edilen Fırat Sarı’nın başka hastanelerle de anlaşma yaptığı iddiası üzerinde durulmadı.
Kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair, Sağlık Bakanlığı ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün üst düzey yetkililerini hedef alan sorular sorulmadı. Sanıklar, denetimlerden bahsetti ancak bu denetimlerin hangi somut sonuçları doğurduğu netleşmedi. Sanıklar, hastane yönetimlerinin kendilerine “hasta bul” yönünde baskı yaptığını ifade etti. Yaşananlardan hastane sahiplerinin haberdar olduğu ortaya çıkarken, Avcılar Hospital’ın sahibi ve Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun dosyaya dahil edilip edilmeyeceği belirsizliğini koruyor.
Bu dava, sağlık sistemindeki sorunları açıkça gözler önüne seriyor. Ancak kamuoyunun ve üst düzey siyasilerin davaya ilgisi oldukça düşük.
Tutuksuz yargılananlar savunma yapacak
22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı Yenidoğan Çetesi davasında, 6 gün boyunca tutuklu 22 sanığın ifadesi alındı. Mahkeme, itiraz yolu açık olmak üzere tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Duruşma, 26 Kasım Salı günü saat 10.00’da, tutuksuz yargılanan sanıkların savunmalarının alınmasıyla devam edecek.
Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması: Fırat Sarı’nın ifadesi
Tutuklu sanık Dr. Fırat Sarı için 582 yıl 9 aya kadar hapis cezası isteniyor. 23 Kasım Cumartesi günü savunma yapan Sarı, “Hayattan bir beklentim, umudum kalmadı” diyerek sözlerine başladı. Üniversitede bir gösteriye katıldığı için terör örgütü suçlamasıyla ceza aldığını ve hapis yattığını anlatan Sarı, “FETÖ dönemine kadar emniyet birimleriyle görüşüyordum. FETÖ döneminden sonra devlet yetkilileriyle bağlantım koptu” dedi.
Hayat hikâyesini anlatan Sarı, Esenyurt Devlet Hastanesi’ndeki zorunlu hizmetten sonra Reyap Hastanesi’nde çalıştığını dile getirdi. Esenyurt’un sosyoekonomik yapısından bahseden Sarı, doğum oranlarının yüksek olduğunu ve bu nedenle hizmete ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Tıp merkezlerinin varlığına değinen Sarı, çalışma yaşamında başarılı işler yaptığını vurguladı. “İşletme” denilen yapının birçok serviste mevcut olduğunu ifade ederek, “Çocuk servislerinin, yeni doğan servisleri işletmeye veriliyor. Fizik tedavi, kalp damar cerrahisi gibi alanların hepsi işletme usulü çalışıyordu. Ben de bu işe el attım” diye konuştu.
Kendisine işletme teklifleri geldiğini belirten Sarı, “112 dışı sevk dedikleri şey şu: Hekim bana güvendiği için hastasını bana göndermek istiyor. 112’den kimseye rüşvet vererek hasta almadık” dedi. Dışarıdan işletme alınca hasta bulmak için bazı kişilerle anlaştığını ifade eden Sarı, yenidoğan servisinde çalışacak personel bulmanın zor olduğunu savundu ve hemşire maaşlarının düşük olduğunu vurguladı. Yeni doğan nakil ambulanslarının sayısının yetersiz olduğunu söyledi.
Sarı: “Ateşe atıldık”
Bebek ölümlerine değinen Sarı, uzman raporuna atıfta bulunarak, “Adeta ateşe atıldık” dedi. Beylikdüzü, Esenyurt ve Avcılar’daki ölüm oranlarının kendisinden önceki rakamlarla karşılaştırılmasını talep etti. Bebek ölümlerinin ihmal ya da kasıt sonucu olmadığını savundu ve bu konudaki suçlamaları kabul etmedi.
Deniz Korkmaz hakkında konuşan Sarı, “CİMER şikayetini yapan adam, evladım gibi yanımda taşıdığım biriydi. Benim yanımda çalışıyordu. Hatta CİMER şikayetini yaptıktan sonra da Duygu Hastanesi’nde çalışmaya devam etti. Beni en çok şaşırtan şey, Deniz Korkmaz’ın bu şikayeti yapmış olmasıydı. Üslup, Deniz’in üslubu değildi. Deniz Korkmaz, Deniz Gezmiş parkası giyerdi. Şikayetinde ‘Aziz milletim’ diyerek başlamış ama Deniz böyle bir şeyi bilmez; o aşırı solcudur. Deniz, vatan millet kaygısı taşımaz. ‘Bir sürü bebek öldü’ demiş. Peki neden bizim yanımızda çalışmaya devam etti?” dedi.
Yenidoğan Çetesi’nin ilk duruşması: “O bebek için çok mücadele ettik”
15 yaşındaki oğlundan aldığı mektuptan bahseden Sarı, “Mektubunda, ‘Telefon geldi, korktum’ diyor. Telefonda, ‘Baban iyi bir doktor, iyi bir insan’ demişler. Okula gitmekten korktuğunu yazmış. ‘Biz kimseye bir şey diyemiyoruz, babam hep hastalarına giderdi, bizimle ilgilenmedi’ diyemezdi” ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanının diploma kullanma ve mesaiye gitmeme üzerine yapılan telefon konuşmalarını okuması üzerine Sarı, gülerek, “Bu şaka, vallahi şaka. Kimsenin diplomasını kullanmadık. Nasıl böyle bir şey olabilir?” dedi.
Sarı, hastane yönetimlerinin kendisini hasta bulmak için baskı yaptığını belirtti. İlaçların çalındığı söylentisinin çıkarıldığını ifade eden Sarı, ilaç satışının olduğunu tapelerden öğrendiğini söyledi. Mahkeme başkanının “Çek fişi” içerikli konuşmayı sorması üzerine, “O bebek için çok mücadele ettik. Durumu kötüydü. Öyle bir şey yok, niye fişini çeksin? Şimdi bunu siz duyunca irite oluyorsunuz, haklısınız ama bunlar sadece muhabbet” diye konuştu.
Sarı’nın mahkeme heyetine, “Siz kendi aranızda konuşmuyor musunuz, ‘Birinin kellesini aldım’ diye?” demesi üzerine savcı, “Üzerimden örnek vermeden savunma yap” diyerek uyardı.
Savcı’nın “Bu sistemden herkes nasipleniyor” içerikli tapeyi sorması üzerine Sarı, “Danışmanlık sisteminden bahsediyorum, bir örgüt sisteminden değil. Örgütsel bir sistem yok” dedi.
Savcı’nın “Bebek ölümlerinde ihmal olduğunu kabul etmiyor musun?” sorusuna ise, “İhmal olduğunu ve eksiklik yaptığımızı düşünmüyorum. Ben kendi adıma elimden geleni yaptım” yanıtını verdi.
Sarı, savcının “Para karşılığı bebekleri yönlendirdiğinden hastane sahipleri ve yöneticilerinin haberi var mıydı?” sorusuna “Vardı. Hastaneler isim isim bilmiyordu ama durumu biliyorlardı” dedi.
Avukatı, savunmasında bir diziden örnek vererek, “Prens dizisinde bir söz var, bilir misiniz? ‘Ne kadar da inanarak boş konuşuyor, değil mi?’ Sizin iddianameniz de bize göre böyle saçmalıyor işte” diyerek müvekkilinin suçsuz olduğunu, örgüt kurulmadığını savundu.