Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve müttefik cihatçı grupların Halep’e yönelik büyük saldırısı Suriye’nin kuzeybatısındaki dengeleri sarstı ve bu olay, bazı soruları sormamıza vesile oldu: 2017’de temelleri atılan Astana düzeni çöküyor mu? Rusya, İran ve Türkiye’nin garantörlüğündeki çatışmasızlık bölgeleri sistemi dağılırken, bundan sonra Suriye’yi ne bekliyor?
Astana’ya giden yol nasıl inşa edildi?
Astana süreci, Suriye iç savaşında yeni bir dönemin başlangıcı olarak 2017’de başladı. Rusya ve İran Esad’ın garantörlüğünü üstlenirken Türkiye muhaliflerin garantörü olarak masaya oturdu. Sürecin temel hedefi çatışmaları durdurmak ve siyasi çözüm için zemin hazırlamaktı.
Süreç, Cenevre görüşmelerinin başarısızlığa uğraması üzerine şekillendi. BM gözetimindeki Cenevre’de taraflar uzlaşamazken, Astana’da somut adımlar atıldı. Garantör ülkeler dört “çatışmasızlık bölgesi” belirledi: İdlib ve çevresi, Humus’un kuzey kırsalı, Doğu Guta ve güney bölgesi.
Astana’nın en önemli kazanımı İdlib Mutabakatı oldu. Türkiye ve Rusya, Eylül 2018’de Soçi’de bir araya gelerek İdlib’de çatışmasızlık bölgesi oluşturdu. Türkiye 12 gözlem noktası kurdu. M4 ve M5 karayolları boyunca güvenli koridor oluşturulması kararlaştırıldı.
Süreç, Suriye Anayasa Komitesi’nin kurulmasını da sağladı. Rejim, muhalefet ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan komite, yeni anayasa hazırlamakla görevlendirildi. Ancak komite çalışmaları somut sonuç vermedi.
ABD’nin sürece mesafeli durması dikkat çekti. Washington, İran’ın rolünden rahatsızlık duydu. Batılı ülkeler, sürecin Esad rejimini meşrulaştırdığını savundu. Ancak sahada ateşkesin sağlanması, sürecin en önemli başarısı olarak görüldü.
Astana düzeni nedir? Garantörlerin yükümlülükleri nelerdir?
Astana sürecinden çıkan somut maddeler şunlardı:
- Çatışmasızlık Bölgeleri
- İdlib ve çevresi, Humus’un kuzeyi, Doğu Guta ve güney bölgeleri olmak üzere dört “çatışmasızlık bölgesi” belirlendi.
- Bu bölgelerde askeri operasyonlar durdurulacak, sivillerin güvenliği sağlanacaktı.
- Türkiye’nin Gözlem Noktaları
- Türkiye, İdlib ve çevresinde toplam 12 gözlem noktası kurdu. Bu noktalar, rejimin saldırılarını sınırlama ve bölgede denge oluşturma amacı taşıyordu.
- Güvenli Koridorlar
- M4 ve M5 karayolları boyunca güvenli koridorlar oluşturulması kararlaştırıldı.
- Suriye Anayasa Komitesi
- Yeni bir anayasa hazırlamak üzere rejim, muhalefet ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan bir komite kuruldu. Ancak komite somut bir ilerleme sağlayamadı.
- Garantörlerin Yükümlülükleri
- Türkiye muhaliflerin, Rusya ve İran ise rejimin garantörü olarak hareket edecekti. Her garantör, sahada istikrarı sağlamak için üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirme taahhüdünde bulundu.
- Ateşkesin Sağlanması
- Sivil alanlarda çatışmaların durdurulması ve insani yardımların engelsiz şekilde ulaşımı için ateşkes üzerinde mutabık kalındı.
Bu maddeler, Astana düzeninin hukuki ve siyasi temel çerçevesini oluşturdu.
Çatışmasızlık bölgeleri ve garantörlerin rolleri nedir?
Astana’da belirlenen çatışmasızlık bölgeleri, Suriye haritasını yeniden şekillendirdi. İdlib ve çevresi en büyük ve en karmaşık bölge olarak öne çıktı. Türkiye bu bölgede 12 gözlem noktası kurdu. Rusya da kendi gözlemcilerini yerleştirdi. İran ise Şii milisler üzerindeki etkisiyle sürece dahil oldu.
Türkiye’nin gözlem noktaları stratejik bir hat oluşturdu: Morek, Şeyh Maghar, Tel Tuqan, Surman, Rashidin, Tell Touqan, Zayzun, Al-Eys, Al-Rashidin ve Al-Sirman. Bu noktalar rejimin İdlib’e olası operasyonlarını engellemeyi amaçladı. Ancak 2019-2020’deki rejim saldırılarında bazı noktalar kuşatma altında kaldı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Rusya, Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Deniz Üssü’nü kullanarak askeri varlığını sürdürdü. Moskova’nın hava desteği, rejimin sahada üstünlük kurmasını sağladı. Rus Askeri Polisi, çatışmasızlık bölgelerinde devriye görevi üstlendi.
İran ise Şii milisler üzerinden etkinlik gösterdi. Hizbullah, Fatimiyyun Tugayı ve diğer İran destekli gruplar, özellikle Halep-Şam hattında konuşlandı. Tahran, Suriye-Lübnan koridorunu kontrol altında tutmaya çalıştı.
Soçi Mutabakatı’nda öngörülen M4-M5 karayolları güvenli koridoru tam olarak hayata geçirilemedi. HTŞ ve diğer gruplar, bu yolları kontrol etmeye devam etti. Türk-Rus ortak devriyeleri sınırlı kaldı.
Çatışmasızlık bölgeleri sistemi, Doğu Guta ve Humus’un kuzeyinde çöktü. Rejim güçleri bu bölgeleri ele geçirdi. Güney cephesinde ise İsrail faktörü dengeleri değiştirdi. Tel Aviv yönetimi, İran’ın güneydeki varlığını hedef aldı.
Rusya ve Türkiye arasında imzalanan ek protokoller, sistemin aksayan yönlerini gidermeyi amaçladı. Ancak sahada tam bir ateşkes sağlanamadı. Garantör ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları, sürecin etkinliğini zayıflattı.
İdlib’deki Türk gözlem noktaları, yaklaşık 4 milyon sivilin yaşadığı bölgenin kaderi açısından kritik önem taşıdı. Bu noktalar, olası bir rejim operasyonunda yeni bir mülteci krizini önlemeyi hedefledi.
Astana düzeni neden zayıfladı?
Astana düzenini zayıflatan ilk krizler 2019-2020 yıllarında yaşandı. Rejim güçleri Rusya’nın hava desteğiyle İdlib’e büyük bir saldırı başlattı. Bir milyon sivil Türkiye sınırına kaçtı. Türk askerlerine yönelik hava saldırısında 34 asker şehit oldu. Ankara “Bahar Kalkanı” operasyonunu başlattı. Astana düzeni çöküyor
Moskova’da 5 Mart 2020’de varılan yeni ateşkes, gerilimi düşürdü. Ancak çatışmasızlık bölgeleri sistemi ciddi yara aldı. Türkiye’nin bazı gözlem noktaları rejim kuşatması altında kaldı. M4 karayolu üzerinde öngörülen güvenli koridor oluşturulamadı.
İkinci büyük darbe Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanmasıyla geldi. Moskova, Suriye’deki askeri varlığını azalttı. Wagner güçlerinin bir kısmını Afrika’ya kaydırdı. Daha sonra Wagner kendini feshetti. Rus Hava Kuvvetleri’nin İdlib semalarındaki etkinliği düştü. Bu durum rejimin caydırıcılığını zayıflattı.
İran’ın bölgesel nüfuzu da geriledi. Hizbullah, İsrail’le yaşanan çatışmalar nedeniyle Suriye’deki varlığını azalttı. İran Devrim Muhafızları’nın üst düzey komutanları İsrail saldırılarında hayatını kaybetti. Tahran, özellikle güney Suriye’deki milislerini geri çekti.
ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığı, Astana düzeninin etkinliğini sınırladı. Washington, SDG’ye desteğini sürdürdü. İran destekli milislere yönelik saldırılar düzenledi. Bu durum, garantör ülkelerin Suriye üzerindeki kontrolünü azalttı.
Türkiye’nin Suriye politikası da değişim geçirdi. Ankara bir yandan Şam’la normalleşme arayışına girerken, diğer yandan sahada yeni dengeler kurmaya çalıştı. SMO’nun HTŞ ile yakınlaşması, çatışmasızlık bölgeleri sistemini daha da karmaşıklaştırdı.
Ekonomik faktörler de süreci etkiledi. Suriye ekonomisindeki çöküş, rejimin savaşma kapasitesini düşürdü. İran’ın mali desteği azaldı. Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanması, Şam’a verdiği ekonomik yardımı sınırladı.
BM verilerine göre İdlib bölgesinde 4.1 milyon sivilin yüzde 90’ı insani yardıma muhtaç durumda. Çatışmasızlık bölgeleri sistemi, insani krizi çözemedi. Bab El Heva sınır kapısından giren yardımlar yetersiz kaldı.
Astana düzeni çöküyor: HTŞ’nin yükselişi ve İdlib’in kontrolü
HTŞ, Astana düzeninin yarattığı boşlukları fırsata çevirdi. Örgüt, 2017’den itibaren İdlib’deki diğer muhalif grupları birer birer etkisiz hale getirdi. Başta Ahrar El Şam olmak üzere ılımlı muhalifler ya HTŞ’ye boyun eğdi ya da bölgeyi terk etti.
Golani liderliğindeki örgüt, İdlib ekonomisini de kontrolü altına aldı. El Şam Bankası üzerinden mali sistemi yönetti. Vatad Petrol Şirketi yakıt ticaretini tekeline aldı. HTŞ, sınır kapılarından geçen ticari mallardan vergi topladı. Bab El Heva’dan giren insani yardımların dağıtımında söz sahibi oldu.
HTŞ aynı zamanda rakip cihatçı grupları da hedef aldı. El Kaide bağlantılı Hurras El Din’e karşı operasyonlar düzenledi. Örgüt sözcüleri “yerelleşme” stratejisi izlediklerini açıkladı. Ancak BM raporları, HTŞ’nin El Kaide ile temasını sürdürdüğünü belgeledi.
Türkiye’nin çatışmasızlık bölgelerindeki varlığı, HTŞ’ye fiili bir koruma sağladı. Örgüt, rejimin olası saldırılarına karşı Türk gözlem noktalarını kalkan olarak kullandı. SMO ile geliştirdiği ilişkiler, HTŞ’nin hareket alanını genişletti.
İdlib’de “Kurtuluş Hükümeti” adı altında bir yönetim kuran HTŞ, sivil altyapıyı da ele geçirdi. Eğitim ve yargı sistemini kontrol etti. Örgüt, şeriat kurallarını uyguladı. İnsan hakları örgütleri, HTŞ’nin sistematik hak ihlallerini raporladı.
HTŞ, bu süreçte imajını değiştirmeye çalıştı. El Kaide bağlantılarını reddetti, küresel cihat söylemini terk etti. Batı’ya ılımlı mesajlar verdi. Ancak ABD ve Avrupa ülkeleri HTŞ’yi terör örgütü olarak görmeye devam etti.
Örgüt, İran destekli milislerin zayıflamasını ve Rusya’nın dikkatinin dağılmasını değerlendirdi. HTŞ sözcüleri son dönemde İdlib’e yönelik artan hava saldırılarını gerekçe göstererek yeni saldırılar başlattı. M4-M5 karayolları üzerindeki kontrolünü pekiştirdi.
HTŞ’nin İdlib’e tek başına hakimiyeti, Astana düzeninin öngördüğü dengeleri tamamen değiştirdi. Garantör ülkelerin üzerinde anlaştığı çatışmasızlık bölgesi sistemi işlemez hale geldi. Örgüt, sahada fiili bir güç olarak varlığını kabul ettirdi.
Saldırganlığı Caydırma Operasyonu ve garantör ülkelerin pozisyonları
HTŞ’nin 27 Kasım’da başlattığı Saldırganlığı Caydırma Operasyonu, Astana düzeninin iflasını belgeleyen son gelişme oldu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi verilerine göre üç günde 300’e yakın insan hayatını kaybetti. Örgüt, 50’den fazla yerleşimi ele geçirdi. Ve 29 Kasım akşam saatlerinde HTŞ Halep’in önemli mahallelerine girdi.
Operasyon, garantör ülkelerin Suriye’deki etkisinin zayıfladığı bir döneme denk geldi. Rusya, Ukrayna savaşına odaklanırken sahada etkinliğini kaybetti. Rus savaş uçakları sınırlı hava desteği sağladı. Lazkiye’deki Hmeymim Üssü’nden kalkan uçak sayısı düştü.
İran, son aylarda ağır kayıplar verdi. İsrail saldırılarında Devrim Muhafızları’nın üst düzey komutanları öldü. Hizbullah, Lübnan’daki çatışmalar nedeniyle Suriye’deki varlığını azalttı. Tahran, özellikle güney Suriye’deki milislerini geri çekti.
Türkiye’nin tutumu dikkat çekti. Ankara, bir yandan Şam’la normalleşme görüşmeleri yürütürken, diğer yandan HTŞ’nin operasyonuna örtülü destek verdi. SMO birlikleri HTŞ ile ortak hareket etti. Türk gözlem noktaları, örgütün hareket alanını genişletti.
HTŞ’nin ele geçirdiği bölgeler stratejik önem taşıyor. M4-M5 karayollarının kontrolü, İran’ın Suriye-Lübnan hattındaki etkinliğini kısıtlıyor. Örgüt, Halep’in batı ve güney kırsalında ilerlerken rejimin ana ikmal hatlarını kesti.
BM Suriye Özel Temsilcisi’nin raporuna göre operasyon, Gazze ve Lübnan’daki savaşların bölgeye sıçrama riskini artırdı. İsrail’in İran hedeflerine yönelik saldırıları yoğunlaştı. Tel Aviv, HTŞ’nin ilerleyişini İran’ın etkisini zayıflatacak bir gelişme olarak değerlendiriyor.
Operasyon, Astana düzeninin temel ilkelerini ihlal etti. Garantör ülkeler, çatışmasızlık bölgelerinde istikrarı sağlayamadı. Rusya-İran-Türkiye arasındaki anlaşmalar kağıt üzerinde kaldı. Suriye’de yeni bir dönem başladı.
Astana düzeni çöküyor: Gelecek için olası senaryolar neler?
Astana düzeninin çöküşü, Suriye’de yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor. Garantör ülkelerin inisiyatifi kaybetmesi, sahada yeni dengelerin oluşmasına zemin hazırlıyor. HTŞ’nin Halep operasyonu sonrası ortaya çıkan tablo, çeşitli senaryoları gündeme getiriyor.
Birinci senaryo, rejimin karşı saldırıya geçmesi. Esad güçleri üç tümenini bölgeye sevk etti. Rusya, hava desteğini artırabilir. Ancak rejimin askeri kapasitesi son derece zayıf. Yakıt ve mühimmat sıkıntısı çekiyor. İran’dan gelen mali destek azaldı. Rus desteği sınırlı kalıyor. Bu koşullarda rejimin kapsamlı bir operasyon başlatması zor görünüyor.
İkinci senaryo, HTŞ’nin kazanımlarını kalıcılaştırması. Örgüt, ele geçirdiği bölgelerde kontrolü sağlamlaştırmaya çalışıyor. M4-M5 karayollarının denetimi, önemli bir koz. Ancak uluslararası toplum HTŞ’yi hala terör örgütü olarak görüyor. Örgütün meşruiyet kazanması mümkün değil.
Üçüncü senaryo, Türkiye’nin inisiyatif alması. Ankara, hem HTŞ hem de SMO üzerindeki etkisini kullanarak yeni bir düzen kurabilir. Ancak bu durum Şam’la normalleşme sürecini tamamen bitirir. Rusya ve İran’la ilişkileri gerginleştirir.
Dördüncü olasılık, başka bir aktörün Halep’teki güç boşluğundan faydalanıp girişimde bulunması. Bu durumda akla ilk ABD geliyor. Washington, Suriye’nin doğusundaki askeri varlığını sürdürüyor. Ve İran’ın etkisini sınırlamak için -Irak’taki gibi- bedel ödemeye razı olabilir. Ancak ABD’nin İdlib ve Halep’teki gelişmelere doğrudan müdahale etmesi beklenmiyor.
SDG ve Suriye Kürtleri açısından ise Astana düzeninin çöküşü tam bir satranca dönüşüyor. Rojava ekseninden çıkmamak ve otonom yapıyı güçlendirmek bir seçenek olsa da bu, Türkiye’nin askeri müdahalelerini tetikleyebilir. Kürtlerin bugün alacağı kararlar, Trump’ın başkanlığında ABD desteğinin azalması durumunda izole bir duruma düşülmesine yol açabilir.
Kürtler için Esad rejimine destek vermek, Kürt kimliğine anayasal güvence sözü ve Türkiye’ye karşı mücadele müttefikliği kazandırabilir. Ancak bu, ABD desteğinden mahrum kalacağı anlamına geldiği için mümkün değil. HTŞ ile işbirliği ise stratejik alanlarda kısa vadeli avantajlar sağlayabilir; ancak bu örgütlerin geçmişte Kürtlere karşı çokça savaşmış olması, HTŞ’nin radikal cihatçı ideolojisi ve uluslararası arenadaki terör örgütü statüsü bu ihtimali de son derece zayıflatıyor.
Ayrıca, Kürtlerin HTŞ veya Esad ile ilişkilenmesi, Türkiye’de Bahçeli’nin başlattığı İmralı açılımı gibi girişimlerin altını oyabilir, kamuoyunda güvensizlik yaratabilir ve iç barış çabalarına zarar verebilir.
Bu nedenle Kürtlerin alacağı kararlar, hem sahadaki gelişmeleri hem de bölgesel dinamikleri dikkatle gözetmek zorunda.
Suriye’nin toprak bütünlüğü tehlikede. Ülke fiilen dört nüfuz bölgesine ayrıldı: Rejimin kontrol ettiği bölgeler, HTŞ’nin hakim olduğu İdlib, Türkiye’nin denetimindeki kuzey, SDG’nin yönettiği doğu. Bu parçalanmışlık kalıcı hale gelebilir.
Astana düzeninin çöküşü, Suriye krizinin çözümünü daha da zorlaştırıyor. BM’nin 2254 sayılı kararı işlemiyor. Esad’ın Anayasa Komitesi çalışmalarını durdurdu. Siyasi çözüm umudu giderek azalıyor. Suriye’yi zorlu bir dönem bekliyor.
İran-İsrail gerilimi tırmanabilir. Tel Aviv yönetimi, Suriye’deki hedeflerini vurmaya devam ediyor. Şam’ın ve Tahran’ın kayıpları artıyor. Bu durum, bölgesel bir çatışmayı tetikleyebilir.
Sonuç olarak, Astana düzeninin iflası ve HTŞ’nin Saldırganlığı Caydırma Operasyonu, Suriye’de kartların yeniden dağıtıldığı bir dönemi başlattı. Garantör ülkelerin etkisizleşmesi, sahada yeni aktörlerin öne çıkmasına yol açıyor. Suriye’nin geleceği belirsizliğini koruyor.