Esad sonrası Suriye ve Ortadoğu’da kimin eli ne kadar güçlü?

Beşar Esad’ın Şam’dan kaçışıyla sona eren 61 yıllık Baas rejimi, Suriye’de yeni bir dönemin kapılarını araladı. Bu dramatik değişim, İran’ın “Direniş Ekseni”nin çöküşünden Rusya’nın bölgesel etkisinin azalmasına, Türkiye’nin artan nüfuzundan İsrail’in yeni fırsatlarına kadar tüm Ortadoğu dengelerini yeniden şekillendiriyor. Suriye’de yeni düzen arayışları sürerken masada kimler hangi taleplerle yer alabilir?

Esad sonrası Suriye için düzen arayışları sürüyor
Esad sonrası Suriye için düzen arayışları sürüyor

Suriye’deki yeni güç dengesinin parametreleri

Cihatçı HTŞ örgütünün lideri Ebu Muhammed el-Golani’nin Emevi Camii’ndeki zafer konuşması, Suriye’deki yeni dönemin işaret fişeği oldu. Bir zamanlar El Kaide’ye bağlı olan örgüt, şimdi kendini daha ılımlı bir çizgide konumlandırıyor. Golani, CNN’e verdiği röportajda “kurumlar ve halkın seçtiği bir konsey” tarafından oluşacak bir devlet vizyonu çizdi. Golani azınlık grupların haklarını koruyacağını söyledi.

Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el-Celali’nin devlet kurumlarının “düzenli ve sistematik bir geçiş” için korunacağını açıklaması, HTŞ’nin de bu yaklaşımı desteklemesi, kaotik bir çöküşten ziyade kontrollü bir geçiş sürecine işaret ediyor.

Karamsar olanların sesi zafer çığlıklarının arasında kayboluyor. Middle East Institute Kıdemli Uzmanı Charles Lister’a göre, “Bu, savaş suçlusu bir diktatörün devrilmesinden çok daha fazlası. Kimsenin net bir vizyona sahip olmadığı yeni bir süreç başlıyor.”

“Türkiye’nin Suriye’deki ağırlığı arttı”

Türkiye’nin rolü bu yeni dönemde kritik önem taşıyor. Rich Outzen‘e göre, Ankara, hem HTŞ hem de Suriye Milli Ordusu üzerindeki etkisiyle, geçiş sürecini etkileyecek en güçlü aktör pozisyonunda. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’de geçiş sürecinde sorumluluk almaya hazır olduklarını söyledi. Fidan’a göre yeni yönetim düzenli bir şekilde oluşmalı ve kapsayıcılık ilkesinden asla taviz vermemeli. “İntikam arzusu olmamalı” diyen Fidan Türkiye’nin pozisyonunu netleştiriyor.

Askeri uzmanlar, HTŞ’nin başarısının arkasında Türkiye’nin desteği olduğunu iddia ediyor. Ankara resmi olarak reddetse de, cihatçıların ve muhaliflerin koordinasyonu ve lojistik desteğinde Türkiye’nin rolü olduğu yadsınamaz. Bu durum, Türkiye’yi Suriye’nin geleceğinde belirleyici bir aktör haline getiriyor.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt güçleri için belirsizlik sürüyor. ABD’nin desteklediği ve ülke topraklarının yaklaşık üçte birini kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) anlaşılır bir tedirginlik yaşıyor. Türkiye, PKK uzantısı olarak gördüğü bu yapının ülkenin geleceğinde yeri olmadığını söylüyor. Bu durum, ABD ile Türkiye arasında uzun süredir bir gerilim noktası.

Washington’daki Middle East Institute’dan Firas Maksad, “Bu an, Suriye’deki Alevi, İsmaili, Dürzi ve Hıristiyanlar dahil azınlık toplulukları için potansiyel bir tehlike anı olabilir” diyerek uyarıyor. HTŞ’nin cihatçı geçmişi, bu endişeleri artırıyor. Ancak örgüt, son yıllarda daha pragmatik bir çizgiye kaydı ve Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirdi.

Esad sonrası Suriye: ABD, Kürtlerin öncülük ettiği SDG'yi destekliyor
Esad sonrası Suriye: ABD, Kürtlerin öncülük ettiği SDG’yi açıktan destekliyor

Şam’daki güç boşluğunu doldurmak için farklı gruplar arasında rekabet başladı bile. Suriye Milli Ordusu, HTŞ’den bağımsız hareket etmeye çalışarak YPG ve SDG’ye saldırıyor. Güneydeki aşiretlerden birkaçı kendi bölgelerinde SDG’den kontrolü ele almaya çalışıyor. Bu parçalı yapı, uzun vadede istikrar için risk oluşturuyor.

BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Cenevre’de acil görüşmeler çağrısı yaptı. Ancak böyle bir görüşmede ülkeyi ve farklı grupları kimin temsil edeceği belirsiz. “HTŞ’nin terör örgütü listesinde olması zorluklar yaratıyor” diyen Pedersen, “mümkün olduğunca kapsayıcı bir süreç yürütmeye çalışacağız” açıklamasını yaptı.

İran ve Direniş Ekseni’nin çöküşü

Esad’ın düşüşü, İran’ın “Direniş Ekseni” olarak adlandırdığı bölgesel ittifak sistemine ağır bir darbe vurdu. Tahran, son 14 ayda bir çok darbe aldı. Hamas’ın Gazze’deki yenilgisi ve Hizbullah’ın İsrail karşısındaki kayıplarından sonra, şimdi de en önemli müttefikini kaybetti.

Chatham House’dan Sanam Vakil’e göre, “İran seçimini yaptı ve kayıplarını kesti”. Vakil, İran’ın sahayı okuduğunu ve büyük bir momentum olduğunu anladığını söylüyor. Sanam Vakil, İran’da ordunun savaşmaya hazır olmadığını anladığını aktarıyor.

Suriye’den çekilme kararı, İran’ın stratejik derinliğini kaybetmesine yol açıyor.

İttifak hem devletler hem de devlet dışı aktörlerden oluşuyor
İran’ın Direniş Ekseni adını verdiği ittifak 7 Ekim saldırısından bugüne çok büyük darbe aldı

İran’ın en büyük kaybı, Lübnan’daki Hizbullah’a silah ve mühimmat transferi için kullandığı kara koridorunun kapanması. Suriye-Irak sınırını kontrol eden Kürt güçleri ABD desteğiyle bu pozisyonlarını koruyacak. Bu da İran’ın bölgesel etkinliği ciddi şekilde sınırlayacak.

İran, İsrail sınırından uzaklaştı

Middle East Institute uzmanı Charles Lister’a göre, “İran artık İsrail sınırlarında bir varlığa veya etkiye sahip değil“. Lister’a göre bu durum, Tahran’ı nükleer programına odaklayabilir. Ancak Donald Trump’ın yeniden seçilmesi – ki ilk döneminde İran’a karşı ‘maksimum baskı’ politikası uygulamıştı – Hamaney’in ihtiyatlı davranmasını gerektirebilir.

Hizbullah, İsrail’le süren çatışmalarda üst düzey komutanlarını kaybetti ve askeri kapasitesi ciddi darbe aldı. Örgütün uzun süreli lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi, moral ve organizasyonel açıdan önemli bir kayıp oldu. İsrail-Hizbullah ateşkes anlaşması, örgütün Suriye’den silah transferini engelleyen maddeler içeriyor.

İran’ın Yemen’deki müttefiki Husiler de hava saldırılarının yeniden hedefi oldu. Tahran’ın “Direniş Ekseni” olarak tanımladığı bu gruplar ve Irak’taki milisler artık ciddi şekilde zayıflamış durumda. Netanyahu, Esad’ın çöküşünün “İran ve Hizbullah’a vurdukları darbelerin doğrudan sonucu” olduğunu iddia etti.

Esad sonrası Suriye: Hizbullah Suriye'den çekildiğini duyurdu
Esad sonrası Suriye: Hizbullah Suriye’den çekildiğini duyurdu

İran’ın Irak’taki etkisi de sarsılma riski taşıyor. Bağdat’taki İran yanlısı gruplar, Suriye’deki gelişmelerin ardından pozisyonlarını gözden geçirmek zorunda kalabilir. İran’ın “ileri savunma” stratejisi olarak adlandırdığı bölgesel güvenlik doktrini ciddi yara aldı.

Brookings Enstitüsü Ortadoğu Uzmanı Suzanne Maloney’e göre, “İran şimdi ‘derin zayıflık’ anını yaşıyor. Trump’ın dönüşü ile Tahran daha defansif bir pozisyona geçebilir.”

İran’ın önünde iki seçenek var. İlki nükleer programını hızlandırmak ve caydırıcılığını artırmak. İkincisi ise Batı’yla daha anlamlı tavizler içeren bir nükleer anlaşmaya yönelmek. Her iki seçenek de riskler barındırıyor ve İran’ın bölgesel etkisini geri kazanmasını garanti etmiyor.

Rusya’nın durumu ve Batı’nın Suriye’ye yaklaşımı

Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığının geleceği belirsizliğini koruyor. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov Suriye’deki son gelişmelere dair konuştu. Peskov, Tartus’taki deniz üssü ve Hmeimim’deki hava üssünün durumu için “Suriye’de yeni iktidarla konuşacağız” dedi. Peskov, ülkedeki “aşırı istikrarsızlık” vurgusunu yaparken, Rus ordusunun “gerekli tüm önlemleri” aldığını belirtti.

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın askeri üslerinin ne olacağı merak konusu
Esad sonrası Suriye: Rusya’nın askeri üslerinin ne olacağı merak konusu

Rusya için Tartus üssü özel önem taşıyor. Burası Moskova’nın Akdeniz’deki tek bakım ve ikmal merkezi. Aynı zamanda Rusya, Afrika’daki askeri yüklenicilerini Suriye üzerinden taşımak için bu üssü kullanıyordu. Financial Times’a konuşan üst düzey Batılı istihbarat yetkilileri, Rusya’nın Ukrayna’daki savaş nedeniyle Suriye’deki çıkarlarını koruyamadığını belirtiyor.

Donald Trump bile sosyal medya hesabından Rusya’nın güçsüzlüğüne vurgu yaptı. Trump “Rusya, Ukrayna’da bu kadar meşgul olduğu ve orada 600 bin asker kaybettiği için, yıllardır korumakta olduğu Suriye’deki bu gerçek yürüyüşü durduramıyor gibi görünüyor” şeklinde yorum yaptı.

Middle East Institute’dan Charles Lister’a göre, “Putin’in Suriye’deki başarısızlığı, Rusya’nın büyük güç iddialarına da darbe vuruyor. Moskova şimdi sıcak su limanını ve hava üssünü kaybedebilir. Bu durum, Rusya’nın Afrika ve Akdeniz’deki manevra kabiliyetini stratejik olarak etkileyebilir.”

ABD Trump’a rağmen bölgede kalacak mı?

Batı cephesinde ise yeni politika arayışları başladı. ABD’de Biden yönetimi, Amerikan Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer ABD destekli yardım kuruluşlarının Suriye’ye acil yardım göndermesine izin verip vermeme konusunda karar vermek zorunda. Washington’ın HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlaması, bu süreci zorlaştırıyor.

İngiltere hükümeti, HTŞ’nin terör örgütü listesinden çıkarılıp çıkarılmayacağını değerlendireceğini açıkladı. Keir Starmer, “Suriye halkı Assad’ın barbar rejimi altında çok uzun süre acı çekti” dedi. İngiltere Esad’ın ayrılışını memnuniyetle karşılıyor.

Eski MI6 Başkanı Sir John Sawers, Sky News’e bir demeç verdi. Sawers, yasak nedeniyle İngiltere’nin HTŞ ile temas kuramamasının “oldukça gülünç” olacağını söyledi. Batılılar, HTŞ lideri Golani’nin son yıllardaki ılımlı söylemlerini ve örgütün El Kaide’den kopuşunu dikkatle izliyor.

BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Cenevre’de acil görüşmeler çağrısı yapmıştı. Temsilci ABD ve Avrupa’nın desteğini almaya çalışıyor. Ancak Trump’ın “BUNLARLA HİÇBİR İLGİMİZ OLMAMALI. BU BİZİM SAVAŞIMIZ DEĞİL” şeklindeki açıklaması, Washington’ın yaklaşımı konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Brookings Enstitüsü uzmanlarına göre, gelecek Trump yönetiminde farklı sesler rekabet edecek. İzolasyonist kanat, diğer hükümetlerin savaş sonrası Suriye’de liderliği üstlenmesi gerektiğini savunurken, diğer sesler Trump’a İran etkisinin zayıflatılması, İsrail’in güvenliğinin desteklenmesi ve Lübnan’da barışın sağlanmasının Trump yönetiminin umabileceği en büyük kazanımlardan biri olduğunu hatırlatacak.

Yeni bölgesel dengeler İsrail odaklı mı?

İsrail, Esad’ın düşüşünü temkinli bir iyimserlikle karşıladı. Atlantic Council’den Shalom Lipner, Jerusalem Post’a verdiği demeçte, “bildiğimiz şeytan”ın yerine ne geleceği konusunda endişeli. İsrail Başbakanı Netanyahu ise bu dramatik değişimi “İran ve Hizbullah’a vurduğumuz darbelerin doğrudan sonucu” olarak nitelendirdi. IDF ise Suriye’deki yeni tehditlere odaklanıyor.

Esad sonrası Suriye: İsrail Golan Tepeleri'nde işgal ettiği bölgeleri genişletiyor
Esad sonrası Suriye: İsrail Golan Tepeleri’nde işgal ettiği bölgeleri genişletiyor

İsrail ordusu (IDF), 1974’ten bu yana ilk kez Suriye kontrolündeki Golan Tepeleri’ne girdi. Khader’deki BM üssüne yönelik saldırıyı püskürtmek için yapılan bu hamle, İsrail’in yeni dönemdeki proaktif tutumunu gösteriyor. IDF, İslamcı grupları ve olası mülteci akınlarını uzak tutmak için tampon bölgeye iki ekstra tugay konuşlandırdı.

İsrail’in eski başbakan danışmanlarından Shalom Lipner, “İsrail muhtemelen Esad’ın düşüşü konusunda temkinli bir iyimserlik içinde, ancak güç boşluğunu doldurmak için yaşanacak yarışı yakından izleyecek” diyor. Tel Aviv’in en büyük endişesi, Suriye rejiminin ağır silahlarının ve muhtemel kimyasal silah stoklarının nereye gideceği.

Körfez ülkeleri arasında farklı yaklaşımlar söz konusu. Katar, bazı cihatçı ve muhalif gruplara destek verdiği için süreci daha yakından takip ediyor. Katar Suriye için mali kaynak sağlamaya hazırlanıyor. Abu Dabi ve Riyad ise İslamcı hükümetlere yönelik uzun süredir devam eden endişelerini gizlemiyor. Bu iki ülke, “bedava para verme” konusundaki isteksizlikleri nedeniyle Suriye’de aceleci değil gibi.

Türkiye, bölgedeki en kazançlı aktör olarak öne çıkıyor. Middle East Institute uzmanı Charles Lister’a göre, “Türkiye Suriye için kazanan bir stratejiye sahip tek ülkeydi: Esad’a karşı çıkarken destekçileriyle müzakere etti, mültecilere ev sahipliği yaptı, muhalefeti siyasi ve askeri olarak destekledi.” Ankara şimdi istikrar ve yeniden yapılanma sürecinde rakipsiz bir ekonomik, diplomatik ve askeri etkiye sahip.

Lübnan, Ürdün, Mısır… Bölge ülkelerini ne bekliyor?

Lübnan’da ise yeni bir dönem başlıyor. Hizbullah, İsrail’le yıkıcı bir savaş yaşadı. Şimdi de Suriye üzerinden gelen silah ve mühimmat hattı kesiliyor. ABD’nin Lübnan-İsrail barış görüşmelerindeki özel temsilcisi Amos Hochstein, “Suriye’de yaşananların Lübnan için ‘muazzam etkileri’ olacağını” söylüyor.

Ürdün ve Mısır gibi diğer bölge ülkeleri için de belirsizlik hakim. Ürdün, olası bir mülteci akınından endişe ediyor. Mısır ise Müslüman Kardeşler bağlantılı grupların güç kazanmasından rahatsız. Her iki ülke de sınır güvenliği konusunda tedbirlerini artırıyor.

İsrail’in eski Başbakan danışmanları, Netanyahu’ya sundukları raporda, “Suriye’deki değişim, İran’ın nükleer programını hızlandırmasına veya Batı’ya daha anlamlı tavizler vermeye yönelmesine neden olabilir” değerlendirmesini yaptı. Bu durum, bölgedeki güvenlik dengelerini derinden etkileme potansiyeline sahip.

Esad sonrası Suriye: Ülkenin geleceğine dair senaryolar neler?

Esad’ın düşüşüyle Suriye’nin siyasi geçiş süreci, birçok zorlu soruyu beraberinde getiriyor. HTŞ lideri Golani’nin Emevi Camii’nden yaptığı “kapsayıcı ve birleştirici” çağrıya rağmen, ülkenin farklı etnik ve dini grupları arasında güven inşası kolay olmayacak. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, “değişen gerçeklerin her dakika yeniden şekillendiğini” vurguluyor.

Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el-Celali “düzenli ve sistematik bir geçiş”i vurguladı. Bu söylem devlet kurumlarının çökmesini engelleme çabasını yansıtıyor. Middle East Institute uzmanı Malik al-Abdeh’e göre, “İsyan açıkça HTŞ ve çeşitli diğer gruplar arasında koordineli gerçekleşti. Rejimin yıkılması kontrollü bir yıkım planıydı. Bu zafer ve gurur duygusu, şiddet olabileceği endişesiyle dengeleniyor.”

Ekonomik yeniden yapılanma, en büyük zorluklardan biri olacak. Savaşın başından beri 14 milyon Suriyeli yerinden oldu, bunların 7,2 milyonu ülke dışına kaçtı. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi Suriye için “zamanımızın en büyük mülteci krizi” diyor. Grandi’ye göre bu durumun çözümü için kapsamlı bir ekonomik program gerekiyor.

Uluslararası toplum, Suriye’de başarısız bir devletin oluşmasını ve bunun uluslararası terörizm için bir sığınak haline gelmesini önlemek istiyor. Bu kapsamda dört temel hedef öne çıkıyor:

  • Cihatçı ve muhalif gruplar arasında şiddeti önlemek ve zafer sonrası birliği teşvik etmek
  • Terör örgütlerinin rejimden kalan stratejik silahlara ve sistemlere erişimini engellemek
  • Etnik ve dini azınlıkları korumak
  • Demokratik kurumları ve seçimleri teşvik etmek ve korumak

Washington’daki Brookings Enstitüsü’nden uzmanlar, Suriye’nin geleceği için genel olarak üç olası senaryo çiziyor:

  • federal bir yapıya geçiş
  • de facto bölünmüş bir ülke
  • merkezi ama zayıf bir hükümet.

Bu üç senaryoda her olasılığın kendi zorlukları ve riskleri var.

Yeni bir Suriye, nasıl bir Suriye?

Mültecilerin dönüşü konusunda umut verici gelişmeler var. Reuters’ın aktardığına göre, Lübnan’daki yerinden edilmiş bir Suriyeli olan Wissam Ahmed, “Geleceğimizi ve evlerimizi yeniden inşa etmek için Suriye’ye gidiyoruz. Bu duyguyu tarif edemeyiz” diyor. Ancak uzmanlar, büyük çaplı geri dönüşler için güvenlik ve ekonomik koşulların oluşması gerektiğini vurguluyor.

Golani Şam'daki Emevi Camii'nde
Golani Şam’daki Emevi Camii’nde

Yeni anayasa tartışmaları da başladı. Doha’daki diplomatik görüşmelerde, BMGK’nın 2254 sayılı karar temelinde bir siyasi çözüm arayışı öne çıkıyor. Bu karar, geçiş döneminde özgür ve adil seçimlere giden yolu çiziyor. Ancak HTŞ’nin terör örgütü listesinde olması, bu süreci karmaşıklaştırıyor.

Suriye’nin toprak bütünlüğü de tartışma konusu. Ülkenin kuzeydoğusundaki Kürtler ile HTŞ ve SMO arasında nasıl denge kurulacağı belirsiz. Hakan Fidan, “Yeni yönetimin kapsayıcı olması ve intikam duygularından uzak durması gerek” mesajını veriyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.