Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ve Abdüllatif Şener.. Hepsi AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir dönem en yakın olan fakat daha sonra yolu ayrılan isimler. Bu üç isim de AKP’den ayrıldıktan sonra farklı partilerde siyasi kariyerlerini sürdürdü ancak başarılı olamadı. Ruşen Çakır, bu videoda “Erdoğan’ı terk edenler siyasette neden başarılı olamıyor?” sorusuna yanıt aradı.
DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi milletvekillerinin kurduğu “Yeni Yol” TBMM’deki ilk grup toplantısını düzenledi. Toplantıda sırasıyla Mahmut Arıkan, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu kürsüye çıktı. DEVA Partili Celal Mümtaz Akıncı’nın genel başkanlığındaki grubun başkanlığına Saadet Partili Bülent Kaya seçilirken, grup başkanvekilliklerine ise Gelecek Partili Selçuk Özdağ ve DEVA Partili Mehmet Emin Ekmen getirildi.
Peki bu partiler neden 2023 seçimlerinin ardından birleşmedi?
Ruşen Çakır, o tarihte de Gelecek Partisi’nin DEVA Partisi’ne çağrı yaptığını ancak DEVA Partisi’nin bu çağrıya olumsuz yanıt verdiğini hatırlatarak, “Dün kabul etmediğiniz bir şeyi bugün neden kabul ediyorsunuz?” diye sordu.
DEVA ve Gelecek partilerinin ilk andan itibaren neden iki ayrı parti olarak kurulduklarına da değinen Çakır, Ali Babacan liderliğindeki DEVA Partisi’nin arkasında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün olduğunu ve Abdullah Gül’ün Ahmet Davutoğlu’na olan öfkesi nedeniyle iki partinin birleşmesine sıcak bakmadığı iddialarını anlattı.
Gelecek, DEVA ve Saadet Partilerinin birlikte bir güç ifade etmediğine vurgu yapan Çakır, “Erdoğan’ı terk edenler neden başarılı olamadı?” sorusuna yanıt aradı. Gelecek ve DEVA partilerinin kurulduğu zaman çok sayıda insanın bu partilere merak duyduğunu ancak zaman içerisinde bu merakın azaldığını ifade eden Çakır, bu partilerin başarısız olma nedenlerini şöyle anlattı:
“Bu kişiler, gerek Babacan gerek Davutoğlu köklü bir AKP eleştirisine girmedi. Ben varken iyiydi, sonra bozuldu dediler. Özeleştiri yapmadılar. Hem Babacan hem de Davutoğlu’nun AKP’ye olan eleştirilerinde hep bir tutukluk vardı. Hep ayakları frendeydi. AKP tabanına da seslendikleri için tabanı pek de fazla ürkütmek istemediler. Ama asıl sorun, ki bu bütün siyasi partilerin sorunu: Nasıl bir Türkiye istediklerini bize anlatmadılar.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün, farkında mısınız bilmiyorum ama Meclis’te yeni bir partinin grup toplantısı yapıldı. Partinin adı: Yeni Yol. ‘‘Partisi’’ demiyor, sadece ‘‘Yeni Yol’’ deniyor. Nedir bu Yeni Yol? Aslında Gelecek, Saadet ve DEVA partilerinin birlikte kurdukları kağıt üzerinde bir parti. Bu parti, her 3 partiden 8’er milletvekilinin dahil olduğu bir parti. Zira Meclis’te grup kurabilmek için en az 20 milletvekili sahibi olması gerekiyor bir siyasi partinin. Ama biliyoruz ki 2023 seçimlerinde bu 3 partiye Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki CHP diyelim, birisine 10, birisine 10, diğerine 15 milletvekili vermişti. 15 milletvekili neden öyle oldu, hâlâ meçhul. DEVA Partisi, Saadet ve Gelecek partilerine 10’ar milletvekili, 3 de Demokrat Parti’ye verilmişti, biliyorsunuz. Seçilecek yerlerden buralardan aday gösterilmişti ve bu partilerin hiçbirisi tek başına grup kuramıyordu. Sonuçta ne oldu? Saadet ve Gelecek Partisi birleştiler, 20 milletvekiliyle grup kurdular. Fakat Saadet Partisi’nin bir milletvekili Meclis kürsüsünde vefat edince, grup düştü. CHP bunun üzerine bir milletvekilini ödünç verdi, tekrar grup kurdular. Ama geçtiğimiz günlerde Gelecek Partisi’nden bir istifa olunca, Nedim Yamalı, ki Ahmet Davutoğlu’na çok yakın bir isimdi, tekrar grup düştü. CHP’li de geri döndü ve sonuçta bu 3 parti birleşerek yeni bir, sadece adı olan Yeni Yol diye bir parti kurdular. Yeni Yol denen parti Meclis’te grup çalışmalarında yer alıyor, grup başkan vekilleri var, komisyonlarda yer alıyor. Grup olduğu için de genel kurulda belli anlamlarda söz hakkı var ve grup toplantılarında, dün olduğu gibi, 3 partinin lideri sırasıyla konuşuyorlar. En uzun grup toplantısı da o oluyor. Zaten Ahmet Davutoğlu başlı başına çok uzun konuşur, diğerleri de eklenince böyle oluyor. Şimdi burada şöyle bir soru var: Niye 2023 seçimlerinin hemen ardından birleşmedi bu partiler, yani grup kurmak için? O tarihte de Gelecek Partisi, DEVA Partisi’ne çağrı yapmıştı ama DEVA Partisi 15 milletvekiliyle grupsuz bir şekilde kalmayı tercih etti. Neden olduğu konusunda kendileri birtakım açıklamalarda bulundular ama pek bir işe yaradığı söylenemez. Bir de şöyle bir husus var: ‘‘Dün kabul etmediğiniz şeyi bugün niye kabul ediyorsunuz? Dün niye kurmadınız, şimdi niye kuruyorsunuz?’’ diye bir soru var. Ama bunun ötesinde şöyle de bir soru var, Gelecek ve DEVA için söylüyorum bunu: Niye ayrı parti olarak çıktınız? Daha ilk andan itibaren AK Parti’den kopan isimler iki ayrı partide toplandılar; birisi Ahmet Davutoğlu, birisi Ali Babacan liderliğinde. Ali Babacan liderliğindeki DEVA’nın arkasında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün olduğunu biliyoruz başından itibaren ama o bizzat kendisi işin içerisine girmedi. Ve hatta dendi ki, ‘‘Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu’na olan öfkesi nedeniyle bu birleşmeye sıcak bakmadı.’’ Ne derece doğru bilmiyoruz ama ta o tarihte ayrı ayrı kurdular partiyi. Daha sonra Altılı Masa’da yan yana geldiler, Meclis’te seçildikten sonra tekrar ayrıldılar ve şimdi tekrar birleştiler. Ama şurası da bir gerçek ki Gelecek ve DEVA partileri birlikte bir güç ifade etmiyorlar. Saadet Partisi eklendiğinde de etmiyorlar ama Saadet Partisi’ni şimdilik bu yayının biraz dışarısında tutalım. Çünkü burada esas olarak şu soruyu sormak istiyorum: Erdoğan’ı bırakanlar, Erdoğan’dan ayrılanlar neden başarılı olamadılar? Burada bir isim daha var. İlk isim Abdüllatif Şener. Abdüllatif Şener, AK Parti’nin ilk kuruluşunda kurmay heyetteydi. Yani kimler vardı? İlk akla gelenler: Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener. Abdüllatif Şener, AK Parti iktidarının ilk yıllarında ayrıldı. Kendisi parti kurdu ama inanın partinin adını hatırlamıyorum, belki kendisi bile hatırlamıyordur. Daha sonra değişik yerlerde dolaştı, CHP’den milletvekili oldu. Sonra da CHP ile garip bir şekilde yollarını ayırdı vesaire. Ama başarılı olamadı, ilk çarpıcı örnektir. Onun dışında AK Parti’de yer alıp siyaseti bırakan da çok kişi oldu, başka yerlerde dolaşanlar da oldu. Ama parti kuran esas olarak Gelecek ve DEVA Partileri ve hiçbir şey yapamadılar. Toplasanız oyları %1’i bulur mu, çok emin değilim, hele bugün. Halbuki başta böyle değildi. İlk çıktığı zaman Gelecek ve DEVA Partileri ayrı ayrı, aynı yerde kuruldular, Bilkent Otel’de, ayrı zamanlarda kuruldular. İkisinin de kuruluşlarını yerinde izledim. Bir tanesinin ardından Ali Babacan’la yayın yaptık, çok izlendi, acayip izlendi o ilk kuruluşundaki yayın. Gerçekten çok büyük bir ilgi vardı. İlgi gösteriyordu insanlar, izliyorlardı, yorumlar yapıyorlardı. Yorumların büyük bir çoğunluğu pozitifti. Kimisi de “Bekleyelim, görelim” diyordu. Çok az sayıda insan “Bundan bir şey çıkmaz” diyordu o tarihte. Gelecek Partisi o kadar olmasa da o da belli bir etki yaratmıştı. Kadrolarına baktığımız zaman DEVA’nın ve Gelecek’in içerisinde AK Parti’nin değişik dönemlerinde önemli görevlerde bulunmuş eski bakanlar, başbakan yardımcıları, Ahmet Davutoğlu bizzat kendisi başbakandı, il başkanları, bürokratlar, çok sayıda insan vardı. Ama bunlar AK Parti’nin devamıymış gibi görünmemek için de olsa gerek, başka yerlerden de insanlar geldi. ‘‘Sıfır kilometre’’ diyelim, siyasete ilk bu partilerde girenler de oldu. Özellikle DEVA Partisi’ne daha merkez eğilimli isimler de girdiler. Ama şimdi bakıyoruz ki onlar da teker teker DEVA’yı terk etmeye başladılar. DEVA Partisi daha bir merkez sağa oynar gibi başladı, olamadı. Gelecek Partisi daha bir, bir zamanlar AK Parti’nin söylediği muhafazakâr demokrat bir çizgide olmak istedi. O da başarılı olamadı ve eriyip gittiler. Şu haliyle varlıklarını sürdürüyorlar ama bundan sonra ne olacağı açıkçası belirsiz. İşin ilginç tarafı, çok da fazla kişi merak etmiyor. En son Nedim Yamalı’nın Gelecek’ten ayrılmasının ardından, o aslında hazin bir durumdu Gelecek Partisi ve Ahmet Davutoğlu için, orada gördük. Başkalarının da gideceği söyleniyor. Hatta şöyle rivayetler de var: Bazılarını AK Partililer istemiyorlarmış çünkü ayrıldıktan sonra ya da ayrılırken AK Parti hakkında ettikleri laflar nedeniyle falan. Ama şu hâliyle baktığımız zaman hiç parlak durumda değiller. Peki, niye böyle oldu? Genellikle ilk akla gelen şu, ki haklılık payı var; bu kişiler, gerek Babacan gerek Davutoğlu, köklü bir AK Parti eleştirisine girmediler. Babacan, AK Parti’nin kendisinin ayrıldığı zamana kadar olan zamanını, Davutoğlu daha geç bir zaman, kendisinin o Pelikan dosyasıyla beraber istifasıyla sonuçlanan o sürece kadarki zamanını hep pembe olarak resmettiler. Yani “Ben varken iyiydi, sonra bozuldu” dediler. Birisi biraz daha erken, birisi biraz daha geç bir tarihte söylediler ve bir öz eleştiri yoluna gitmediler. Kendi dönemlerinin AK Parti iktidarları konusunda öz eleştiri yoluna gitmediler. Evet, bu önemli bir kalem ama bence tek başına yeterli bir kalem değil. İkincisi, köklü bir AK Parti eleştirisine de gitmediler açıkçası. Yani gerek Babacan’ın gerekse Davutoğlu’nun ve genel olarak bu partilerden insanların AK Parti’ye olan eleştirilerinde hep bir tutukluk vardı. Siz de görmüşsünüzdür, hep bir ayakları frende gibiydi. Buradaki bir dert tabii ki şu olabilir; AK Parti tabanına seslendikleri için, o tabanı çok da fazla ürkütmemek istiyorlar diye düşünülebilir. Olabilir. Ama AK Parti’yle böyle sıkı bir muhalefete girmeden nasıl oy alacaklarını bekliyorlardı, açıkçası onu kestirmek çok zor. Ama en önemli sorun, bence tüm Türkiye’de, tüm siyasi partilerin en önemli sorunu bu; nasıl bir Türkiye istediklerini bize anlatmadılar ya da anlattıkları bir Türkiye vizyonu varsa, ki ben net olarak böyle bir vizyon çizebildiklerini düşünmüyorum. Genellikle şöyle yaptılar; ‘‘Siz beni zaten biliyorsunuz. Siz bizi zaten biliyorsunuz.’’ Ki geçmiş AK Parti dönemlerindeki tecrübelerini birer başarı öyküsü olarak aktardıkları için genellikle şunu dediler: “Beni biliyorsunuz.” Mesela Babacan özellikle ekonomi konusunda, “Benim dönemimde ekonomi iyiydi, ben tekrar gelirsem ekonomi yine iyi olur” dedi. Davutoğlu, işte “Son seçimde ben şu kadar oy aldım” dedi, Kasım 2015 seçimlerini kastederek, ki Kasım 2015 seçimlerinde o oyun nasıl alındığı çok belli. Daha önce Haziran 2015’te kaybeden de oydu, Kasım 2015’te kazanan da oydu ama o arada geçen Türkiye’deki o kaotik ortamı da hiç unutmayalım. Genellikle böyle yaptılar. “Siz zaten beni, bizi biliyorsunuz” dediler ama alamadılar. İlk başta bu partilere, özellikle DEVA’ya ve kısmen de Gelecek’e bir merak, ilgi olması aslında Erdoğan’dan kopanların Türkiye’de güçlü bir siyaset yapma zemininin olduğunu bize gösterdi. Fakat hiçbirisi Erdoğan’la yarışamadı. Dikkat edin, Erdoğan uzun bir süre bu partileri muhatap almadı. Hatta belki de hiç almadı denebilir. Çok göndermeler yaptı belki ama alenen çok da fazla karşısına almadı. Onları yok saydı ve onları bir nevi kolay lokma olarak gördü. Bir de tabii ki onların Altılı Masa’ya oturup CHP ile yan yana duruyor olmasından istifade etti. Yani bir tür onları ‘‘hain’’ gibi gösterdi kendi tabanına. Yani “Karşı tarafa geçtiler, davayı sattılar” olarak resmetti ve bunda başarılı oldu. Burada o ilk başta gösterilen ilgi aslında Erdoğan’dan ayrıldıktan sonra siyaset yapmanın mümkün olduğunu bize gösterdi. Ama Gelecek ve DEVA örnekleri bize, sırf AK Parti’den kopmuş olmanın tek başına siyasette etkili olmaya yetmediğini gösterdi. Siyasette etkili olmanın yolu siyaset yapmak. Gelecek ve DEVA partilerinin Türkiye’de nasıl bir siyaset yaptığına dair elimizde, hafızalarımızda – ki bayağı zaman oldu – pek bir şey yok. Ben ki bu kadar yakından takip ediyorum, çok fazla bir şey bilmiyorum. Ne iktidara yönelik eleştiri anlamında ne de insanlara sundukları bir alternatif vizyon anlamında. Ve dolayısıyla Erdoğan onları yendi. Dün grup konuşmasını izlerken Erdoğan’ı gördüm. Suriye olayından sonra Erdoğan’a tekrar büyük bir özgüven gelmiş. 31 Mart’taki büyük seçim bozgununu atlatmışa benziyor. Bunda tabii ki muhalefetin de, özellikle CHP’nin payı çok fazla. Her ne kadar Ahmet Davutoğlu Suriye’nin sahibinin kendisi olduğunu söylemeye çalışsa da — biliyorsunuz, Esad kaçtıktan sonra bunu yapmaya çalıştı — ama eğer bir pasta varsa, pastayı Erdoğan tek başına yiyor. Ve anladığım kadarıyla, daha bir müddet Erdoğan’dan kolay kolay ayrılıp da ona meydan okuyacak, meydan okumaya kalkacak insan pek çıkmayacağa benziyor. Ve son örneklerden hareketle de ayrılanların bir kısmının pişman olduğunu, ya siyasetten uzaklaşacaklarını ya da imkan bulurlarsa AK Parti’ye bir şekilde geri dönmeye çalışacaklarını görüyorum, hissediyorum. Sonuçta bir defterin kapanmış olduğunu, Erdoğan’ın yakın zamana kadar bir süre birlikte çalıştığı insanların kendisine meydan okumasına çok fazla izin vermediğini görüyoruz. Bu noktada son bir söz de, aktif siyasete girmese de Erdoğan’dan farklı bir konumda olduğunu bildiğimiz Abdullah Gül. 2018’deki Cumhurbaşkanlığı adaylığı projesi Meral Akşener tarafından bozulan Abdullah Gül’ün o tarihten bu yana bir Davutoğlu gibi, bir Babacan gibi alenen Erdoğan’a karşı çıkmadığını ama onunla mesafeli olduğunu, fakat pek bir etkisinin kalmadığını da görüyoruz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.