Ruşen Çakır yorumladı: Kandil yeni çözüm sürecine nasıl bakıyor?

Yeni çözüm süreci tartışmaları Türkiye’nin gündeminde. Ruşen Çakır Kandil yeni çözüm sürecine nasıl bakıyor? başlıklı videoda yorumladı.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM Partililere uzattığı el ve ardından PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili çıkışından sonra Kürt meselesinin çözümü için başlatılan girişimler sürüyor.

DEM Parti heyeti, ikinci kez Abdullah Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Yapılan yazılı açıklamada, heyetin ikinci görüşme için yapacağı başvuruya kısa süre içinde yanıt beklendiği ifade edilmişti.

Buldan ve Önder, 28 Aralık’ta Abdullah Öcalan ile görüşmüştü. Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ardından DEM Parti görüşmenin detaylarını paylaştı. Öcalan, Bahçeli’nin çağrısına yeşil ışık yakarken, “Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” dedi.

Süreç ne olacak? Kandil yeni sürece nasıl bakıyor?

Çakır, “Yeni çözüm sürecinden bir şey çıkmasını istemeyenler de var. Kimisi, Erdoğan’ın işine yarayacağını düşünerek istemiyor. Kimisi ise PKK ve Öcalan’la herhangi bir şekilde muhatap olunmasını asla kabul etmediği için karşı çıkıyor. Bu sürecin başarısız olmasına en çok bel bağlanan nokta ise Kandil’in bu sürece engel çıkaracağı düşüncesi”

19 Ocak’ta Nizamettin Taş ile yaptığı röportaja değinen Çakır, “Kendisinin bu süreçle ilgili gözlemleri Aralık ayına göre değişti. Artık PKK’nın silah bırakmasının çok önemli bir mesele olmadığını, asıl meselenin Suriye’de nasıl bir çözüm bulunacağı olduğunu belirtti”

Çakır videoda, “İmralı ile Kandil arasında uyum ve birlikte hareket etme ihtimali oldukça yüksek görünüyor. Ancak bu mutlak değil. Öncelikle birtakım konularda Öcalan’ın Ankara ile mutabakata varması gerekiyor. Daha sonra da buna uygun çağrılar yapılması gerekiyor. Kandil, Öcalan’ın çağrılarına özgür iradesiyle yaptığına ikna olursa, 40-50 yıllık çatışma döneminin kapanışına tanık olabiliriz”

Çakır, başlanan noktanın “İmralı istese de Kandil asla yanaşmaz” görüşünün etkisinin giderek azaldığı bir dönemde olduğunu söyledi.

Videonun tamamını Medyascope’un YouTube kanalından izleyebilirsiniz

Ruşen Çakır yorumladı: Kandil yeni çözüm sürecine nasıl bakıyor?
Ruşen Çakır yorumladı: Kandil yeni çözüm sürecine nasıl bakıyor?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. ‘‘Kandil yeni çözüm sürecine nasıl bakıyor?’’ evet, başlık bu. Bu konuda şu ana kadar gördüklerimden, duyduklarımdan hareketle bir şeyler söylemek istiyorum. Normal şartlarda, daha ilk Bahçeli, Öcalan’la ilgili çıkışlarını yaptığı andan itibaren genellikle şu tür yorumlar yapıldı: ‘‘Öcalan, Ankara’nın istediği şekilde hareket edebilir, muhtemelen de edecek. Ancak Kandil, PKK buna herhalde yanaşmaz’’ ve genellikle yapılan analizler, değerlendirmeler bu yanaşmamanın nasıl aşılabileceği üzerine yapıldı, bunlar tartışıldı. Burada şöyle bir hususu not düşmek isterim: Buradan bir şey çıkmasını istemeyenler var. Türkiye’de de çok var, değişik nedenlerle. Kimisi, bunun olumlu sonuçlanırsa Erdoğan’ın işine yarayacağını, daha genel olarak siyasi iktidarın, özel olarak Erdoğan’ın işine yarayacağını düşünerek istemiyor. Kimisi, PKK’nın ve Öcalan’ın herhangi bir şekilde muhatap alınmasını asla kabul etmedikleri için istemiyor vesaire. Ve buradan bir sonuç çıkmasını istemeyenlerin, çözüm demiyorum, bir sonuç, pozitif bir sonuç çıkmasını istemeyenlerin en çok bel bağladığı husus, Kandil’in nasıl olsa bu olaya engel çıkartacağı. Bu ne derece doğruydu? İlk başlarda sanki çok doğruymuş gibi gözüküyordu. İlk genel eğilim, çoğunluk böyle düşünüyordu. Ama zamanla işin rengi birazcık değişmeye başladı. Mesela ben Aralık ayında PKK’dan ayrılmış çok önemli bir isim Nizamettin Taş’la bir röportaj yaptım, yazılı bir röportaj. Kendisi Erbil’de yaşıyor. Bana o zaman şunu söylemişti: ‘‘Kandil, Öcalan’ın dediklerine açıkça karşı çıkamaz ama zamana yayar, çok acele etmez, sürüncemede bırakır’’ vesaire. En son iki gün önce yine yaptım. Aradan geçen süre içerisinde, bu sefer gözlemciliğine çok önem verdiğim, eski zaman da içindeydi ama şimdi dışarıdan gözlüyor ve Erbil’den, daha yakından gözlüyor; Nizamettin Taş’ın söylediği farklılaşmıştı. Artık PKK’nın silah bırakmasının çok önemli bir mesele olmadığını, önemli olanın Suriye’de nasıl bir çözümde anlaşılacağı olduğunu söyledi. Şimdi bu işin bir tarafı. Bir diğer tarafı da Cemil Bayık, ki PKK’nın şu anda bence en önemli ismi, Öcalan’dan sonra fiilen örgütün lideri olduğunu düşünüyorum. Ama onlar sürekli rotasyon usulü değiştikleri için bu çok anlaşılmıyor. Geçtiğimiz günlerde bir röportajı çıktı Cemil Bayık’ın, örgütün yayın organlarında yayınlandı, örgüte yakın yerlerde yayınlandı. Onu okudum. Cemil Bayık’la ben geçen çözüm sürecinde, her şey normalken, PKK silah bırakmak değil de silahlı güçlerini ülke dışına çekme kararı almışken, iki ayrı kere Kandil’de röportaj yapmıştım, Vatan Gazetesi için o tarihlerde. Çok uzun röportajlardı, çok önemliydi ve kendisiyle röportaj dışında biraz sohbet etme imkânım da olmuştu. Onun değerlendirmelerinin çok hayati olduğunu düşünüyorum örgütün bundan sonra atacağı adımlar açısından. Baktığımda, okuduğumda ilk başta böyle sanki şikâyet eder gibi bir hâli var. Ama orada çok net bir şekilde Cemil Bayık’ın, dolayısıyla PKK’nın yaşananlardan memnun olduklarını, süreçten umutlu olduklarını gördüm. Özellikle İmralı Heyeti’nin AK Parti ile yaptığı görüşmeye yönelik birtakım eleştiriler var, Erdoğan’ın sözlerine yönelik birtakım eleştiriler var ama Bahçeli konusunda hiç böyle bir şey yok. Öte yandan, diğer muhalefet partileri konusunda da bayağı olumlu tespitler var. Öcalan’ın devreye giriyor olmasından memnunlar, Öcalan’la yürütülecek olmasına bir itirazları yok. Yalnız, Öcalan’ın tecrit koşullarının kaldırılmasını bir şart olarak dayatıyor. Şöyle özetleyebilirim onun söylediklerini: ‘‘Öcalan eğer özgür bir şekilde, rahat bir şekilde, bir baskı altında olmadan bir şeyler söylerse biz bunları ciddiye alırız, değerlendiririz’’ ve bu konuda da bayağı umutlu gözüküyor. Onu özellikle vurgulamak lazım. Bir diğer husus da şu: ‘‘Bizimle resmi olarak herhangi bir şey iletilmedi’’ diyor. Şu ana kadar doğrudan Kandil ile bir görüşme olmamış olabilir. Ki zamanında Amberin Zaman’ın bir haberi vardı daha önce Al-Monitor‘de; Öcalan’ın doğrudan PKK’nın bazı yöneticileriyle konuştuğu ve telefonu sonra kızıp suratlarına kapattığı yolunda. Bu ne doğrulandı ne yalanlandı. Ama şunu görüyoruz, Cemil Bayık diyor ki, ‘‘Bizimle doğrudan temas yok.’’ Ama bildiğimiz kadarıyla bütün bu süreçte, belki de daha Bahçeli bu eli uzatmadan önce, birtakım hazırlıklar var ve bu hazırlıklardan Kandil, doğrudan dahil mi, değil mi belli olmamakla birlikte değişik rivayetler var ama haberdar. Yani Kandil’e rağmen gelişen bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Öcalan’ın Kandil’e rağmen, Kandil’in istemediği bir şekilde birtakım adımlar attığını da düşünmüyorum. Nitekim Cemil Bayık, İmralı Heyeti’nin açıkladığı Öcalan’ın görüşlerine, 7 madde biliyorsunuz, bunlara sonuna kadar sahip çıkıyor. O açıklamada, röportajda en çok dikkatimi çeken husus, kendilerine yönelik çok ilgi olduğunu söylediği bölümler. Burada neyi kastettiğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz. Bölgede her şey tepeden tırnağa değişiyor. İran iyice etkisizleşiyor ve burada bölge yeniden dizayn ediliyor, Trump yönetimiyle beraber işler daha da hızlanacağa benziyor ve esas mesele de tabii ki İsrail, İsrail’in güvenliği. Bu anlamda İsrail’in tekrar Körfez’deki Arap ülkeleriyle iş birliği içerisine girmesi, birtakım daha önce yürütülen anlaşmaların tekrar gündeme gelmesi söz konusu. Nitekim Gazze’de ateşkes de imzalandı, bayağı bir şeyler değişiyor. Ve Türkiye’nin burada, özellikle Suriye’de ve ama genel olarak da bölgede çok da belirleyici bir aktör olmasını istemeyen çevrelerin kendileriyle ilgilendiklerini söylüyor. Yani bu cümlelerle olmasa da çok farklı kişilerin… Yani birden fazla kişiden bahsediyor ya da kişi değil tabii ki herhalde ülkeden ya da odaktan bahsediyor ve bir anlamda pazarlıkta elini yüksek tutmak istiyor. Yani şunu söylüyor: ‘‘Başkaları bizimle iş birliği yapmak istiyor ama bizim tercihimiz Türkiye.’’ İşte dananın kuyruğu burada kopuyor. Öcalan’ın açıklamalarında da bu vardı, biliyorsunuz. Bölgeyi emperyalist ülkelere terk etmemek için bir Türk-Kürt ittifakından bahsediyor Öcalan. Bir anlamda Kandil’in de bu noktada olduğunu görüyoruz. Fakat bu ne derece mümkün? Siyasi iktidar bunu ne kadar istiyor? Buna ne kadar Kürtleri ve onların temsilcilerini katmak istiyor? Bunların hepsi tabii ki tartışmalı konular. Ama şu haliyle baktığım zaman, eğer görüşmeler hızlı ve olumlu bir şekilde cereyan ederse, özellikle Suriye konusunda tarafların – ki birden fazla taraf var: Ankara var, Suriye’deki Kürtlerin kendileri var ve Şam’da yeni oluşan yönetim var – bütün herkesin bir şekilde anlaşabileceği bir çözüm bulunursa, işte o zaman işler çok rahat bir şekilde gelişebilir. Ama bunların bir şekilde aksaması durumunda, PKK elinde başka kartlar olduğunu söyleyerek bir anlamda güç gösterisinde bulunuyor. Benim gördüğüm kadarıyla, eğer işler yolunda giderse, çok büyük arızalar çıkmazsa, PKK’nın silah bırakmasına, öncelikle tabii ki Öcalan’ın silah bırakma çağrısına, ki çok geçmeden, en geç Şubat ayında olması yolunda beklentiler yüksek. Öcalan’ın bu çağrısının ardından da PKK’nın çok fazla sorun çıkartmadan bunu yerine getirmesine tanık olma ihtimalimiz hayli yüksek. Bu demek değil ki PKK içerisinde, çevresinde birtakım güçler, birtakım gruplar vesaire bir şeyler yapmayacak, buna karşı çıkmayacak. Muhakkak olacaktır. Geçmişte de benzer örnekler kısmen yaşanmıştı. Birileri bunu teşvik edecektir, birileri bunu provoke etmek isteyecektir. Ama benim gördüğüm kadarıyla şu haliyle bakıldığı zaman İmralı ile Kandil arasında uyuşma, birlikte hareket etme ihtimali çok daha yüksek ama mutlak değil. Öncelikle Öcalan’ın birtakım konularda devletle, Ankara ile mutabık kalması gerekiyor; daha sonra buna uygun birtakım çağrılar yapması gerekiyor. Eğer Öcalan’ın o çağrıları özgür iradesiyle yaptığına ikna olursa Kandil – ki buna ikna etmek çok zor olmasa gerek teknik olarak – o zaman birçok şeyin, 40-50 yıllık bir parantezin kapanışına pekâlâ tanık olabiliriz. Umarım da oluruz. Sonuç olarak, başladığımız noktadaki “İmralı istese de Kandil buna asla yanaşmaz” önermesinin etkisinin iyice azaldığı bir dönemdeyiz. Benim tespitim budur. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.