Ruşen Çakır, Yeni çözüm sürecinin cevabı, en çok merak edilen sorusu: Kim kimi kandırıyor? başlıklı videoda yorumladı. Ruşen Çakır, Halkların Demokratik Kongresi yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 52 kişi gözaltına alınmasını da yorumladı. Çakır, Devlet Bahçeli’nin Dem Parti’ye ve İmralı’ya yönelik adımlarını hatırlattı. Bu adımlarla eş zamanlı olarak Kürt siyasi hareketine yönelik operasyonların hız kazandığını ifade etti.
Bakırhan’dan Bahçeli’ye: “Ortağınız Erdoğan çözümün neresinde?”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye, “Ortağınız ve yürütme erki olan Sayın Erdoğan çözümün neresindedir Sayın Bahçeli?” diye sordu.
DEM Partili belediyelere kayyum atanmasına tepki gösteren Bakırhan, “Van’da halk, 14 belediyenin tamamını aldı. Çünkü Van Büyükşehir Belediyesi kayyum gaspıyla, irade hırsızları tarafından yönetilmişti. Üçüncüsünde halk, 14’te 14 ile cevap verdi ama buradan dersler çıkarmak yerine seçilmiş belediye eşbaşkanımızı yok yere cezalandırarak yerine kayyum atadılar” dedi.
Çakır’a göre, birçok muhalif, Dem Parti’nin kandırıldığını düşünüyor. “Erdoğan’ın tek amacının yeniden seçilmek olduğunu, Kürt sorununu çözmek gibi bir derdinin olmadığını savunuyorlar,” dedi.
Çakır, “Türkiye’de Kürt sorununu Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunacak, onun
önünü açacak siyasetçiler olduğunu düşünmüyorum” dedi.
Gazeteciler, sanatçılar ve siyasetçilerin olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından PKK/KCK terör örgütünün Halkların Demokratik Kongresi (HDK) yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 52 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar İstanbul’daki Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Edinilen bilgiye göre gözaltına alınanlara 24 saat görüş yasağı uygulandı.
- OKUYUN – Şafak operasyonu: Gazeteciler, sanatçılar ve siyasetçilerin olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı
İstanbul’da sabah saatlerinde düzenlenen operasyonda siyasîler, sanatçılar ve gazeteciler gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında eski EMEK Partisi Başkanı Ercüment Akdeniz, gazeteciler Yıldız Tar, Elif Akgül ve Ender İmrek ve sanatçı Pınar Aydınlar gibi isimler de var.
Çakır, “Umarım daha fazla operasyon olmaz, umarım gözaltına alınanlar bir an önce özgürlüklerine kavuşur. Ama anladığım kadarıyla daha sert dalgalara, bir zamanların Ergenekon’u andıran daha sert dalgalara tanık olacağız” dedi.
Videonun tamamını buradan izleyebilirsiniz
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün sabah erken saatlerde İstanbul merkezli büyük bir operasyon yapıldı. 50’yi aşkın kişi, Halkların Demokratik Kongresi operasyonu bağlamında gözaltına alındı. Daha fazla kişinin gözaltına alınabileceği söyleniyor. Bu kişilerin içerisinde gazeteciler, siyasetçiler, sanatçılar var. Bazılarını şahsen tanıyorum, bazılarını ismen biliyorum. Türkiye’de belli bir çizgide aktivist olan kişiler, siyaset yapan kişiler, HDK (Halkların Demokratik Kongresi) 2011’de kurulmuş bir yapı. Savcıların aklına bunun bir terör örgütlenmesi olduğu 14 yıl sonra gelmiş. Nasıl olmuşsa olmuş. Bu ilk operasyon değil; Ekim ayında Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’ye yönelik açılımı, daha sonra İmralı’ya yönelik açılımıyla beraber Türkiye’de bir yandan barış konuşulurken, diğer yandan çok ciddi operasyonlar oluyor, özellikle de Kürt siyasi hareketine yönelik operasyonlar. Doğrudan onlara, belediyelerine, parti yöneticilerine, aktivistlerine, bir de onların yakınındakilere yönelik operasyonlar oluyor. Mesela İmralı heyetinde yer alan Ahmet Türk, Bahçeli’nin övgülerine mazhar olduktan hemen sonra Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı İçişleri Bakanlığı kararıyla kaybetti, yerine kayyum atandı. Bunun örnekleri çok. En son Van’a atandı kayyum, biliyorsunuz. İlk seçimin ardından Van’a atanmak istenmişti ama olmamıştı. Bu dünkü operasyonların ardından DEM Parti’den yapılan açıklama çok netti. Dediler ki, “Birileri barışı sabote etmek istiyor.” Tuncer Bakırhan, yine dün partisinin grup toplantısında Bahçeli’ye hitaben dedi ki, “Sayın Bahçeli, sizin başlattığınız bu sürecin Erdoğan neresinde?” Yani diyor ki, “Bahçeli bir şey yapıyor, Erdoğan bozuyor” böyle bir yaklaşım var ve barışın her şeye rağmen kazanacağını söylediler. Fakat bunun üzerine birçok kişi, kendilerini iktidara muhalif olarak gören birçok kişi, içlerinde Kürtler de var tabii ama onun dışındaki muhalefetten insanlar, çok net bir şekilde DEM Partililere, “Hâlâ siz bu işe inanıyor musunuz?” demeye başladılar. Dalga geçenler var, açıkça dalga geçenler var. DEM Partililerin kandırıldığını düşünenler var. Çok net bir şekilde oyuna geldiğini söylüyorlar DEM Parti’nin. Erdoğan’ın tek amacının yeniden seçilmek olduğunu, yoksa bir barış gibi bir derdi olmadığını, hele Kürt sorununun çözümü gibi bir derdinin hiç olmadığını düşünüyorlar, savunuyorlar. Fakat zorlandıkları husus şu: Devlet Bahçeli niye böyle bir adım attı? Burada, ilk günden itibaren yapılan ‘‘devlet aklı’’ temelli yorumları çok ciddiye almıyorlar, geri plana itiyorlar. Hatta bazıları da bunu daha da ileri getirip, Devlet Bahçeli’nin aslında Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde bir şaşırtmaca yaptığını söylüyorlar. Yani bir eğilim, muhalefetin içerisinde baskın olan bir eğilim şu: Kürt hareketi kandırılıyor, iktidar tarafından kandırılıyor. Ama ilginç bir şekilde bunu söyleyenlerin bir kısmı yine başka bir şey daha söylüyorlar, diyorlar ki, “Kürtler bizi kandırıyor, kandırabilir ya da devletten alacakları birtakım tavizlerle Türkiye’deki otoriter rejimin bekasına katkıda bulunabilir, Erdoğan’ın yeniden seçilmesine katkıda bulunabilir ve bizi bir kenara, Türkiye’nin demokratikleşmesini, hukuk devleti savunusunu bir kenara itebilirler.” Hatta ‘‘itebilirler’’ de değil, ‘‘itiyorlar’’ diyenler de var. Yani iki versiyon var, kandırma versiyonu: bir, ‘‘İktidar Kürtleri kandırıyor’’, iki, ‘‘İktidarla iş birliği yapan Kürtler diğer muhalefeti kandırıyor.’’ Olay bu kadar basit mi? Böyle olduğunu düşünmüyorum. Başından itibaren düşünmüyorum. Buradaki düşünmememin nedeni iktidara çok güvendiğim için değil, ne Erdoğan’ın ne Devlet Bahçeli’nin Türkiye’de Kürt sorununu çözecek, Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunacak, onun önünü açacak siyasetçiler olduğunu düşünmüyorum. Yaşadığımız, özellikle darbe girişimi sonrası yaşadıklarımız bunun çok açık örnekleriyle dolu ve bu örnekler akın akın, dalga dalga devam ediyor. Fakat olayın bir başka ayağı var. Burada Kürt hareketi, Kürt hareketinin üzerinde yükseldiği bir toplumsal taban var ve bu hareket, bu taban Türkiye’de çok ciddi bir şekilde politize olmuş, politikayı birçok kişiden daha iyi okuyan, yaşadıkları bütün mağduriyetlere rağmen yıkılmayan bir hareket söz konusu. Bunu artık herkesin kabul etmesi lazım. Yani aslında şu andaki süreç bunun kanıtı. Artık zorla tasfiye edemeyeceklerini kabul ediyorlar, en önemli husus bu. Bunun sonucunda bir pazarlık var. Bir şeyler dayatmak istiyor olabilirler, ama karşılarındaki gücün öyle kolay kolay kandırılabilecek bir güç olmadığını biliyorlar. Zaten esas sorun da burada; devletin çok iyi bildiği bu şeyi, muhalefetin bir kesimi ya bilmiyor ya da bilmek istemiyor, görmek istemiyor ve bir kandırılma olayını sürekli gündeme getiriyor.
Şu anda Türkiye’de 40 yıllık, 50 yıllık bir süreç var, bir yoktan çıkmış bir hareket var. Daha önce Türkiye’deki Kürt hareketi, Kürt sorununu temel sorun olarak gündeme taşıyanlar genellikle Türkiye’de solun içerisinde, özellikle sosyalist solun içerisinde yer alırlardı. Sonra bir kopuş yaşadılar ve kendi örgütlenmelerini, kendi hareketlerini oluşturdular. Onlar yükseldikçe Türkiye’de sol iyice geriledi. Çok ilginç bir olay oldu. Ben bunu bir zamanlar, ‘‘yoktan var olan’’ ve ‘‘vardan yok olan’’ karşılaştırmasıyla yapmıştım. Şimdi bir bakıyoruz, çok fazla etkisi olmayan, hatta neredeyse hiç etkisi olmayan birtakım sol kişilikler, sol kurumlar, Kürt hareketine akıl öğretmeye çalışıyorlar. Diyorlar ki, “Devlet sizi kandırıyor. Barış diyorsunuz, ortada bir barış falan yok. Size bir şey dayatılıyor.” Barışı, tırnak içine alıyorlar, “Size bir ‘barış’ dayatıyorlar” diyorlar. Yani onların gördüğünü, diğer taraftakiler görmüyor. Böyle bir olay sanki yaşanıyor. Bunlar gerçek değil. Çok zor bir sürecin içerisinden geçtiğimiz muhakkak. Birilerinin birilerini kandırmak olmasa bile, az şey verip ondan çok şey almak istediği de muhakkak. Bu her iki taraf için de geçerli aslında. Burada önemli olan, olabildiğince serinkanlı bir şekilde, bu sürecin çok inişli çıkışlı ve sert geçeceğini görerek, tedbiri elden bırakmadan ama serinkanlı bir şekilde çözüm odaklı düşünmeye çalışmak. Tabii ki her yapılan operasyon, her atanan kayyum, “Bu iş olmuyor galiba” duygusunu çok ciddi bir şekilde yükseltiyor. Belki de zaten bunu yapanlar bunu istiyorlardır. Yani, insanların bir şekilde zaten çok fazla inanmadıkları bu olaydan iyice ilgilerini kopartmalarını istiyorlardır. Yapılan operasyonlar, belki ortamın iyice şiddetlenmesini tahrik etmek içindir. Burada önemli olan, sakin bir şekilde bakabilmek. Şimdi düşünün, Türkiye’de operasyonlar olurken, Irak’ın kuzeyinde DEM Parti, Demokratik Bölgeler Partisi birlikte bir heyet olarak önce Barzanileri, sonra Talibanileri ziyaret ettiler. Aynı zamanda da biliyoruz ki, Avrupa’ya, Suriye’nin kuzeydoğusuna ve Kandil’e Öcalan’ın mektupları gitti. Kimler iletti bu mektubu, bilmiyorum ama ya doğrudan devlet iletti ya da devletin bilgisi dahilinde herhalde DEM Partililer ya da onların tanıdığı birileri iletti. Sonuçta bir tarafta her türlü operasyonu yapan ve daha da yapacağı belli olan bir iktidar yapılanması var, ama diğer tarafta da bu süreci sürdürmeye çalışan bir iktidar yapılanması var. Dolayısıyla bu olaya bir kandırma perspektifinden bakmak yerine, yılların meselesinin çözülme ihtimali ve bütün bunları da bunun sancıları olarak görmenin daha inandırıcı olduğu kanısındayım. Kimsenin kimseyi kandırdığını düşünmüyorum. Kandırmak isteyenler olabilir ama kimsenin bir başkası tarafından kandırılabileceğini düşünmüyorum. Olaya kandırılmak perspektifinden bakıp, baştan bu olayı imkansız olarak tanımlayanlar aslında bizleri belki de kandırmak istiyorlar. Biraz serinkanlı olalım. Bu tür şeyler daha çok yaşanacağa benziyor. Umarım daha fazla operasyon olmaz, umarım gözaltına alınanlar bir an önce özgürlüklerine kavuşur. Ama anladığım kadarıyla, daha fazla şeylere, daha sert dalgalara, bir zamanların Ergenekonunu andıran daha sert dalgalara tanık olacağız. Ama sükuneti demesem bile, sükunet değil tabii ama biraz umudu, biraz serinkanlılığı kaybetmemek elzem; eğer sahiden Türkiye’nin bu en önemli sorunu çözülsün ya da çözümü için o en kritik adım atılsın istiyorsak. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.