Ruşen Çakır, Cumhuriyet Halk Partisi’nin başlattığı boykot çağrısının sadece muhalif kamuoyunda değil, iktidar cephesinde de ciddi bir etki yarattığını söyledi. “Özgür Özel boykotu ilk telaffuz ettiğinde ya ne alakası var şimdi diye düşünmedim diyemem” diyen Çakır, bu çağrının zamanla planlı bir stratejiye dönüştüğünü belirtti. Çakır, CHP’nin boykot çağrısı niçin başarılı oldu? başlıklı videoda değerlendirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, merkez medyanın Ekrem İmamoğlu’na destek eylemlerini ve Saraçhane buluşmalarını yayınlamaması nedeniyle boykot listesine eklendiğini açıkladı. “Bizi görmeyeni gömeceğiz” diyen Özel, halkı EspressoLab, D&R, İdefix, Demirören AVM, Kilim Mobilya, Ülker, TRT, TGRT, İhlas Ev Aletleri, Turkuaz Yayınevi, Milli Piyango, misli.com, iddia.com, ETS Tur, DHA ve İHA’yı boykot etmeye çağırdı.
“AK Partililer iftardan sonra kahveciye koştuysa, bu çağrı işe yaramış demektir”
Boykotun etkili olup olmadığını anlamanın zor olduğunu söyleyen Çakır, “Ama bir baktık, AK Partili bazı milletvekilleri ve bazı AK Parti üyeleri iftardan sonra o kahve dükkanlarından birine gitmişler ve orada böyle eğlenceli bir şekilde video çekmişler. Bu da gösterdi ki gerçekten boykot etkili oluyor” ifadelerini kullandı. Bu tür tepkilerin, toplumda oluşan dalganın iktidarı rahatsız ettiğinin göstergesi olduğunu söyledi.
“Tüketimden gelen gücü kullanmak”
CHP’nin hedef aldığı şirketlerden bazılarının açıklama yapmak ya da isim değiştirmek zorunda kaldığını hatırlatan Çakır, “Ne deniyor? Tüketimden gelen gücü kullanmak. Bu çok ilginç. İlk defa duyuyorum ama çok ilginç bir kavram” dedi. Bu tür çağrıların çalışanlara zarar vereceği yönündeki eleştirileri ise “Tamamen konuyu bulandırmaya yönelik şeyler” diyerek yanıtladı.
“Şaşırtan bir CHP var karşımızda”
CHP’nin son dönemde izlediği stratejilerin dikkat çekici olduğunu belirten Çakır, “CHP şaşırtıyor, Özgür Özel şaşırtıyor. Gerçekten yaratıcı fikirler bunlar. Bir zamanlar adalet yürüyüşü böyleydi, şimdi ön seçim, dayanışma sandığı, boykot gibi yaratıcı fikirlerle muhalefet belli bir karşılık buluyor” dedi. Son olarak, bu sürecin İmamoğlu’na yönelik yargı sürecinin “siyasi operasyon” olduğu algısını da güçlendirdiğini ifade etti.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. 19 Mart krizi devam ediyor, protestolar devam ediyor, siyasi anlamda gerginlik devam ediyor. Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup toplantısında yaptığı neredeyse bir saatlik konuşmanın tamamı bu konuya ayrılmıştı ve Erdoğan açıkçası bu krizin gidişatından hiç de memnun gözükmüyordu. Bunun birçok nedeni var. Öncelikle toplanan kalabalıklar, CHP’nin olayı bayağı başarılı bir şekilde yürütmesi, pazar günü 15 milyona aşkın kişinin sandıkta, ön seçim sandığında Ekrem İmamoğlu için oy kullanması gibi birçok detay var. Bir diğer detay da boykot. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bazı ürünleri, markaları boykot çağrısı… Bundan Erdoğan’ın ama genel olarak iktidarın temsilcilerinin çok rahatsız olduğunu görüyoruz ilk andan itibaren. Açıkçası Özgür Özel boykotu ilk telaffuz ettiğinde “Ya ne alakası var şimdi?” diye düşünmedim diyemem. Tutup tutmayacağını bilemedim. Bir de tabii bunların başarılı olup olmayacağının ölçüsü nedir, nereden anlıyorsunuz herhangi bir markayı vesaire boykot ettiğinizde bunun etkili olduğunu? Bunlar da çok zordu. İlk başta medyaya yönelik, ‘‘merkez medya’’ dediği medyaya yönelik bir çağrıydı. Daha çok NTV ve Habertürk‘ü hedef aldığını biliyorduk. Onlara bir mühlet verdi ama sonra bu boykot meselesi belli ki çok konuşulmuş, tartışılmış CHP kurmayları arasında ve sonra isimler verdi. Bir kahve dükkanı zinciriyle başladı, sonra Demirören grubuna bağlı birçok yerin adını verdi, başka yerler de verdi ve bu birden Türkiye’nin gündeminde çok etkili bir olay oldu, çok etkili bir hamle oldu. Beklemeye başladık. Daha henüz Internet sitesini yapmamışlardı, artık var. Beklemeye başladık, nasıl tepki olacak diye. Bizim Saraçhane’de ya da Saraçhane’ye giden yolda öğrencilerle röportaj yapan arkadaşlarımız boykotu da sordular ve bunun bayağı bir karşılık bulduğunu duydular. Ama yine de beklemedeydik. Liste ortadaydı, ‘‘Bakalım ne olacak?’’ derken bir baktık, AK Partili bazı milletvekilleri ve bazı AK Parti üyeleri iftardan sonra o kahve dükkanlarından birine gitmişler ve orada böyle eğlenceli bir şekilde video çekmişler, yani bu boykotun hiçbir işe yaramadığını söylemişler. İşin ilginç tarafı, o marka açıklama yapmıştı, “Bizi niye boykot ediyorsunuz, bizim bunlarla hiç alakamız yok” demişti. Anında AK Parti durumdan vazife çıkararak, AK Partili isimler o tekzibi de tekzip etmiş oldular. Bunu gördük, bu bir savunma refleksi ve ‘‘Demek ki boykotun bir karşılığı var’’ diye insanı düşündürtüyor. Sonra fotoğraflar gördük; ellerinde o malum kitapçıdan, Demirören grubuna bağlı kitapçıdan alınmış poşetlerle insanlar, o sözü edilen kahvecinin önünde kuyruk oluşturuyorlar. AK Partili gençler… Bu da gösterdi ki gerçekten boykot etkili oluyor. Bu arada Adalet Bakanı, “Böyle şey olmaz, demokrasilerde boykot olmaz” dedi. Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz dedi. Ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik dedi ve nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi. Boykot, onların gündeminde önemli bir yer tutuyor. Özgür Özel’in verdiği cevabı duymuşsunuzdur; “2009’da iktidardayken boykot çağrısı yaptı AK Parti. Demokrasilerde boykot çağrısı yoksa niye yaptılar?” dedi. Ve sonra da biliyoruz ki yöneticilerin boykot çağrısı yapması sorunlu, ama toplumun herhangi bir markayı boykot etmesi aslında demokratik ülkelerde çok normal bir şey. Sonuç alır almaz, o ayrı. Ama burada gördük ki sonuç alma ihtimali çok var. Nitekim bazı markalar bunu iptal ettirmeye çalıştılar. İlk açıklamada Özgür Özel’in mitingde söylediği üç marka sonradan çıkartıldı. Demirören AVM el değiştirmiş, onun üzerine “Adını değiştirin” dediler, adını değiştirdi. Yeni markalar eklenebilir, yeni isimler eklenebilir, onların vereceği cevaplar olabilir. Ama burada görüyoruz ki toplumsal bir hareketlilik sağlamada etkili oldu. İnisiyatifi Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve muhalefetin, protestocuların aldığını bize gösteriyor. Burada, ilk medya üzerinden gittiği için olayı biraz açalım. Demirören Grubu medyaya ilk girdiğinde, benim o tarihte çalıştığım Vatan Gazetesi‘ni almıştı, Milliyet‘i almıştı. Kısa bir dönem Vatan Gazetesi‘nde çalıştım, nasıl bir medya yöneticiliği yaptıklarını çok iyi biliyorum, ki o zaman daha ilk baştaydı. Ondan sonra artık hiçbir şeyi gizlemeden, etmeden yapmaya başladılar. Çünkü burada şöyle bir şey oluyor biliyorsunuz; devletten aldıkları, Ziraat Bankası’ndan aldıkları kredilerle medya satın alıyorlar. O medya kuruluşları kâr etsin etmesin çok umurlarında değil, zaten krediyi de doğru dürüst ödemiyorlar. Ama daha önemlisi şu: Onlar o medya kuruluşlarını kontrol ettiği için iktidar onlara başka, daha kârlı kurumları bir şekilde hediye ediyor. Milli Piyango mesela… Demirörenler bedavaya kondular ve biliyorsunuz, Milli Piyango hakkında da çok ciddi, değişik dönemlerde değişik iddialar da dile getirildi. Yani bunlar gerçekten şey yapıyorlar. Yani bir medyada belki birazcık para batırıyorlar ama esas parayı başka yerden alıyorlar. Ve buradaki temel kriter de şu: İktidarın çizdiği sınırları hiçbir şekilde aşmamak ve tabii ki her şekilde muhalefete yönelik çok ciddi birtakım şeyler yapmak, saldırılar yapmak. CNN Türk‘ün kuruluş sürecinde vardım, kurulduktan sonra da bir süre çalıştım ve ayrıldım. O markanın zamanla nasıl dönüştüğünü adım adım gördük. Şimdi mesela şu son dönemde bakıyoruz, hiçbir şekilde taraflara söz hakkı falan vermek yok, sadece birtakım iddialar, gizli tanık iddiaları, birtakım dezenformasyonlar, şunlar bunlar… CHP’nin bunu boykot etmesi kadar doğal bir şey yok ve bunun sahiplerinin diğer kurumlarını boykot etmesi ve halkı da buna çağırması kadar doğal bir şey yok. Buradaki soru şu: Bir yıl önce böyle bir çağrı olsaydı, Demirören Grubu güler geçerdi herhalde. Ne derdi; “Ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız.” Ama şimdi, evet, çok büyük bir toplumsal hareketlilik var. CHP bunun en azından şu anda liderliğini yapıyor ve ateş oldu ve bayağı da bir yer yakıyor, can yakıyor. Yani burada artık hedef gösterilen, boykot edilen markaların çok ciddi bir şekilde düşünmesi gerekiyor. Bunu nasıl halledeceklerini düşünmeleri gerekiyor. Burada ne deniyor: Tüketimden gelen gücü kullanmak… Bu çok ilginç, ilk defa duyuyorum ama çok ilginç bir kavram. Normalde üretimden gelen gücü kullanmaktır ve sendikaların dile getirdiği bir şeydir. Bazıları çıkıyor, kendilerini muhalefette tanımlayan bazıları çıkıp, hatta bir tanesi bunu doğrudan CHP’nin boykot ettiği bir mecrada çıkıp, “Tüketimden gelen güç kullanmak diye bir şey olmaz, üretimden gelen gücü kullanın” diyor, ki Türkiye’de sendikal hareketin eti budu ortada. Ama özellikle CHP ve muhalefet partilerine oy veren seçmenlerin tüketim gücü ayrı bir şekilde ortada. Kimileri de şunu söylüyorlar, görüyoruz: “Ya, bu şirketleri zor durumda bırakıyorsunuz, orada çalışanlara yazık değil mi?” diye, ki gündem hiçbir şekilde o değil. Zaten bu şirketlerin büyük bir çoğunluğunun çalışan dostu olduğunu söylemek de çok gerçekçi değil. Tamamen konuyu bulandırmaya yönelik şeyler. Şu haliyle baktığım zaman açıkçası bu boykotun etkili olduğunu görüyorum. Etkili olmasının nedenini nereden anladığımı da söylersem; iktidara bakarak söylüyorum, iktidar yanlılarına bakarak söylüyorum, bir de muhalifmiş gibi gözüküp aslında bir şekilde iktidar için çalışan, özellikle medyadaki bazı insanlara bakarak söylüyorum. Ve şunu da tekrar söyleyeyim; önceki gün Özgür Özel, daha sonra CHP üzerine yayın yaptım, hep orada da söyledim, birçok kişi de bu görüşte: CHP şaşırtıyor, Özgür Özel şaşırtıyor. Gerçekten yaratıcı fikirler bunlar. Bir zamanlar ‘‘Adalet Yürüyüşü’’ böyleydi. Yıllarca onu konuştuk. Şimdi ama ön seçim, ön seçimde dayanışma sandığı, boykot gibi ya da Saraçhane’de toplanmak gibi yaratıcı fikirler ve bunun toplumda belli bir karşılık görmesi ve hedef alınanların bunlardan çok açık bir şekilde rahatsızlık duyması ve bu rahatsızlıklarını gizleyememesi gibi bir realite var. Boykot olayının nasıl gelişeceğini bilmiyorum. Sayı artar mı, etkisi böyle adım adım sürer mi, şu anda kestirmek mümkün değil. Ama an itibarıyla etkili olduğunu ve bu operasyonun, yani Ekrem İmamoğlu operasyonunun, yargı değil, siyasal operasyon olduğu düşüncesinin kuvvetlenmesine çok ciddi katkıda bulunduğunu net bir şekilde görüyoruz. Bitirmeden tekrar, ısrarla her yayında bunu söylüyorum. Kusura bakmayın, söyleyeceğim. Medyascope olarak desteklerinize ihtiyacımız var. Patreon‘dan ya da YouTube Katıl’dan bize destek olabilirsiniz. Bunların hepsi, bizim için böyle zor süreçleri anlamak ve anlatmakta çok yardımcı oluyor. Şimdiden hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.